29 Eylül 2014 Pazartesi

‘Altın’ı kazıyınca ayrılık çıkıyor!


Özer Akdemir  

Geçtiğimiz günlerde Efemçukuru Altın madeni'ne yapılan bilirkişi keşfinde yaşananlar altın işletmeciliğinin sadece doğayı değil toplumsal ve sosyal yapıyı da nasıl bozduğuna iyi bir örnek oldu. Bilim insanlarının yıllardır uyarısını yaptığı "burada yapılacak bir altın işletmeciliği doğada milyonlarca yıldır bileşik halde, zararsız bir şekilde bulunan ağır metalleri bileşiklerinden ayrıştıracak, uyuyan canavarı harekete geçirecek" sözleri, İZSU'nun yaptığı son su analizleri ile bir anlamda doğrulandı. Efemçukuru altın madeni bilirkişi keşfi ise ayrışanın sadece doğada bileşik halde bulunan ağır metaller olmadığını, yüzlerce yıldır bir arada yaşayan köylüleri de birbirine farklılaştığı, ayrıştığını gösterdi.

SULARDA AĞIR METAL KİRLİLİĞİ
İZSU'nun geçtiğimiz Ağustos ayında Efemçukuru Köyünde yaptığı su analizleri bilirkişi keşfi sırasında keşif heyetine sunuldu. Bu su analizlerinde göze çarpan nokta sulardaki arsenik, demir ve mangan oranlarının izin verilen limitlerden fazla çıkması oldu. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) içme sularında litrede 10 mikrograma (mg/l) kadar 'zararsız' bulduğu arsenik oranı köy kahvesinden alınan su numunesinde 13,687 çıkmıştı. Demir ve mangandaki durum ise çok daha vahim; 200 mg/l ye izin verilen miktar demir oranı 3360, 494 mg/l, 50 mg/l standart değere sahip olan mangan ise 145,979 mg/lt ölçülmüş. İZSU yüksek çıkan bu parametrelerin karşısına "aykırıdır" yazmış. Efemçukuru köyüne içme suyu sağlayan kuyunun pompa çıkışından alınan su numunesinde de bu üç ağır metal limitlerin üstünde çıkmıştı. Arsenik 12.327, demir 1006,748 mg/l ve mangan 151,000 mg/l. Köyün içme suyunda ölçülen ağır metallerdeki bu oranlar altın madeninin etkisi nedeniyle olabilir mi?
Madenciler, vatandaşların bilirkişi keşfine katılmasını engelledi
BİLİM UYARMIŞTI

İzmir'e içme suyu sağlayan Tahtalı barajının koruma havzasına komşu, yapımı planlanan Çamlı barajının mutlak koruma havzası içindeki yöredeki suları yıllardır izleyen, bölgede yapılaşmaya ve tarımsal, kimyasal kirliliğe izin vermeyen İZSU'nun önceki ölçümlerinde böylesi bir ağır metal kirliliği ölçülmemiş. İZSU'nun internet sitesinde, Efemçukuru "Cengizin kahvesi"nden 30.06.2011, 13.03.2012 ve 02.04.2013 tarihlerinde aldığı su örneklerinde arsenik, demir ve mangan oranları T.E (Tespit edilemedi) notu ile verilmiş. O halde, bu ağır metal kirliliğinin altın madeninin çalışması sonrası meydana gelmiş olma olasılığının yüksek. Daha maden üretime başlamadan bilim insanlarının yaptığı uyarının, madenin çalıştığı yaklaşık 3 yılda gerçeğe dönüştüğü son İZSU raporlarıyla ortaya konmuş durumda. Madenin kullandığı kimyasalların derelere karışması nedeniyle Kavacık Köyünde küçük-büyükbaş hayvanlar ve deredeki balıkların öldüğü de geçtiğimiz aylarda gazetelere yansımıştı.

ALTIN NELERİ AYRIŞTIRMADI Kİ!

Geçtiğimiz günlerde yapılan bilirkişi keşfi olayın bir başka boyutunu gözler önüne serdi. Altın madeni sadece ağır metalleri değil yöre halkını da ayrıştırmıştı! Hayvan ölümleri nedeniyle madenin önünde, köylerinde eylem yapan, ürettikleri üzümlerin alıcı bulmadığını bunun da madenden kaynaklandığını söyleyen Kavacık köyünden küçük bir grup altın madeniyle ekonomik ilişki içerisine girmiş durumda. Kavacık köyünden kişilerin kurduğu Kızıldağlılar şirketi taşeron olarak madenin taşıma işlerini yapmaya başlamış. Bu şirket çalışanları bilirkişi keşfine gitmek isteyen Güzelbahçeli EGEÇEP ve Gülder üyesi yaşam savunucularının önünü araçlarla keserek, keşfe katılmalarına engel olmaya çalıştı. Belli oranda başardılar da. Yol kesme olayının ardından çağrılan jandarmaya rağmen saatlerce araçların geçişine engel olan bu gruba karşı aynı köyden başka bir grup da tepki gösterdi. Aynı köyden köylüleri karşı karşıya getiren altın madeniydi. Madende çalışanlar, büyük olasılık altın madeninin telkin ve yönlendirmesiyle eşlerini de yanlarına alıp, "bizim ekmeğimizle oynamayın" diye EGEÇEP'lileri engellemeye çalışırken, aynı köyden köylüler, maden yüzünden yaşadıkları sıkıntıları belirterek bu kişilere tepki gösterdi. Olayların ardından tutulan jandarma tutanağında kesici aletlerden bahsediliyor. İki grup arasında olayların büyüme olasılığı da vardı yani.

EFEMÇUKURU NERDEN NEREYE?

Yine madenin önünde Kavacık Köylüleri ve Efemçukuru köyünden olan maden çalışanları arasındaki tartışmalar da madenin yörede yarattığı ayrışmayı ortaya koyuyordu. Yıllarca altın madenine direnen, madenin gönderdiği mektupları Cumhuriyet Meydanında yakan, birçok eylem ve etkinlik gerçekleştiren Efemçukuru köylülerinin direnişi, özellikle Bakanlar Kurulu'nun acele kamulaştırma ile arazilerini madene satmayan köylülerin elindeki toprakları madene vermek için kamulaştırma kararı sonrası sönümlendi. Şimdi içme suları ağır metallerle kirlenmiş olan köylülerin çoğu, ekonomik olarak bağımlı hale geldikleri altın madenini savunuyorlar. İzmir'in içme suyunu kirleten madene karşı çıkan İzmir'li yaşam savunucularına kahvehane de çay vermeyecek kadar yabancılaştılar mücadeleye. Efemçukurlular civar köylerdeki komşularına da yabancılaştılar artık. Altın madeni hem ağır metalleri, hem köylüleri ayrıştırdı.

http://www.evrensel.net/haber/92689/altini-kaziyinca-ayrilik-cikiyor.htm


28 Eylül 2014 Pazar

İklim değişir Akdeniz olur..


Özer Akdemir 

Contası gevşemiş musluklardan damlayan suların yarattığı israfla ilgili kamu spotları televizyonlarda dönerken, Koza Altın Şirketi Kayseri-Nevşehir sınırındaki Himmetdede Altın Madeninde, siyanürle altın ayrıştırmada kullanmak üzere, bozkırın ortasındaki yeraltı su kaynaklarından saatte 216 bin litre su çekiyor. Bir insanın sağlıklı kalabilmesi için günde 2 litre su içmesi gerekmekte. Bu hesaba göre Koza’nın altın madeni saatte 108 bin kişinin içmesi gereken suyu tüketiyor!

1 MW’lık bir termik santralin üretimine devam edebilmesi için kesintisiz saniyede 15 litre soğutma suyuna gereksinimi olduğu hesaplanıyor. Buna göre 2000 MW kurulu kapasitesi olan bir termik santral için dakikada 1 milyon 800 bin litre soğutma suyu lazım. Mesela Konya Karapınar’da kurulması düşünülen 5870 MW’lık termik santral için gerekli olan soğutma suyu miktarı 2 milyar 776 milyon 744 bin 800 m3/yıl! Bu suyun tamamı kurak bir yapıda olan Konya Havzasının yeraltı sularından karşılanacak. Karaman-Ereğli-Karapınar arasındaki bütün yeraltı sularını da çekseniz bu miktar suya ulaşmanız gene de zor. (TEMA Vakfı Konya Kayapınar termik santrali Etkileri Raporu - Kasım 2013)

KAMU SPOTU KİME LAZIM?

Evlerimizde kullandığımız elektrikli ürünlerin enerji tüketiminin azalması için “A sınıfı ürünler” kullanmamızı öğütleyen kamu spotlarında ülkemizin enerji gerçeği ters yüz edilerek verilir. Sanki elektrik açığı varmış, sanki evsel tüketimde yapılacak küçük tasarruflar bu açığın kapatılmasında çokça önemliymiş gibi. Oysa Türkiye şu an ürettiği elektriğin 1/3’ünü kullanamıyor bile. Yani fazla elektriğimiz var. Yine, evsel elektrikte tasarruf yapın diyen kamu spotlarında örneğin, İzmir Aliağa Bölgesindeki demir çelik fabrikalarının tükettiği elektrik enerjisinin tüm İzmir kenti kadar olduğu bilgisi yoktur!

Hiç düşündünüz mü neden hep sıradan vatandaşlar için hazırlanır bu kamu spotları? Yüz binlerce insanın tükettiği kadar elektrik, su tüketen kirli-geri teknolojileri ülkemizde kurup paralarını katlayan sermayedarlar için olması gerekmiyor mu bunların? Öyle ya, saatte 108 bin kişinin içtiği su kadar su tüketen, koca Konya havzasındaki yeraltı sularını kullansa dahi yetmeyecek termik santral kuranlar dururken neden bizim musluktaki damlalar, mutfaktaki lambalar gözlerine batar kamu spotunu hazırlayan resmi kurumların?

KAZANAN HEP BATI KAYBEDEN HEP BİZ

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ülkemizde yapılmakta olan ve yapılacak tüm enerji yatırımlarının amacının Türkiye’yi bir ‘enerji üssü’ yapma kurgusundan kaynaklandığını söylüyor. Oda şu tespitleri yapıyor: “En kirli üretim süreçlerinden birisi olan elektrik enerjisi üretimi sürecini ülkemize kaydırarak bu kirli üretimi bizim gibi ülkelerde konuşlandırmak sonrasında bu üretimden oluşacak hava kirliliği çıktısını karbon ayak izleri ve bunun sonucu uluslararası karbon ticareti ve karbon vergileri ile bizden tahsil etmek. Açıkça bu durum bir taşla iki kuş avlama politikasıdır; elektriği sen üret, çevreyi, doğayı, atmosferi sen kirlet ama hem ürettiğin elektrik enerjisini ben kullanayım, hem de atmosfere saldığın karbon emisyonunun cezası olarak karbon vergisini ben alayım, sonuç olarak kazanan her iki durumda da gelişmiş batı emperyalizmi, kaybeden her yönü ile biz olacağız.” Enerjideki durumumuzun özeti bu!

HEM YAPARIM HEM YÜRÜRÜM


Geçtiğimiz günlerde küresel ısınmaya karşı New York’ta yüzbinlerce kişi bir yürüyüş yaptı. Gazetelere yansıyan rakam 310 bin kişi. Yürüyüşe Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon da katıldı. Küresel ısınmanın kapitalizmden kaynaklandığı artık kapitalist ülkeler tarafından bile kabul edildiği bir ortamda, emperyalist devletlerin güdümündeki BM’in genel sekreterinin bu yürüyüşte ne aradığı merak konusu oldu. Hani Moon’nun yanında ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya gibi diğer emperyalist ülke devlet başkanları da yürüseydi tam olurdu! “Aslında biz de biliyoruz, sorun bizden kaynaklanıyor. Ama biz de memnun değiliz bu durumdan” gibi bir anlam çıkardı bundan. Sorunu yaratanlar, sorunu çözmek yerine soruna karşı yapılan eyleme katılmış oldular bir anlamda Ban Ki Moon şahsında.

Salı günü New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde 125 devlet ve hükümet başkanının katılımıyla yapılan İklim Değişikliği Zirvesinde de benzer konuşmalar, görüntüler vardı. “Evet, dünyaya egemen olan sistem dünyayı bir iklim felaketine götürüyor”. Herkes şikayetçi, herkes kaygılı, herkes dünyanın atmosferinin kirlenmesinden ve küresel iklim değişikliğinden yakınıyor. İyi de bu atmosferi kim kirletiyor? Newyorkta yüz binlerce kişi ile birlikte yürüyen Ban Ki Moon’un başında bulunduğu örgüt belli aralıklarla bir işe yaramayan iklim zirveleri düzenleyerek ya da iklim değişikliği raporları hazırlayarak sorumluluktan kurtulabilir mi? Moon, kapitalizmin bu sorumluğunu perdelemek için mi yürüyor yüz binlerle!

SUÇU PERDELEME

Dünyadaki tüm canlıların yaşamını etkileyecek kirli faaliyetleri ekonomik-siyasi ömürlerini sürdürmek için devam ettirmekten geri kalmayan emperyalizm, bu suçunu örtme gayretinde. BM Genel Sekreterinin o yürüyüşte olması bu perdeleme hamlelerinden birisi. O nedenle milyarlara musluğu, lambayı gösterirken, kendileri deveyi hamuduyla götürüyorlar. Ama bunun sürdürülebilir olmadığının onlar da farkında. İklim değişikliği sıradan başa çıkılabilecek bir sorun değil. Yine de giderayak Karbon Borsası gibi buluşlarla sebep oldukları felaketi paraya çevirmenin yollarını buluyorlar! Halklar arasında savaş çıkarıp onlara silah satmak gibi. Buna karşın dünya halkları da, iliklerini kurutan, yaşam haklarını ellerinden alan bu sürdürülemez sömürüyü söküp atmanın yollarını bulacak mutlaka. O zaman iklim gerçekten değişecek, Akdeniz olacak...

www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-28 08:03:18

20 Eylül 2014 Cumartesi

Hem kendisini hem yaşamı savunacak



Özer Akdemir


Koza altın madeni çalışanlarının 5 Haziran 2005 Dünya Çevre Gününü kutlamak isteyen yaşam savunucularına saldırısı ile ilgili açılan davanın 19. duruşması Bergama 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Yaşam savunucularının avukatı Arif Ali Cangı’nın aynı davada hem sanık hem müdafi olması, altın madencilerinin itirazlarına rağmen kabul edildi. Duruşmada ayrıca olay günü Bergama kaymakamı olan şimdi Bursa Vali Yardımcılığı görevinde bulunan Hüseyin Eren’in tanık olarak dinlenmesi talebini de değerlendirmeye aldı.

SALDIRILAR CEZALANDIRILMAZSA DEVAMI GELİR

Saldırı olayının ardından 5 yıl sonra açılabilen davada 170’in üzerinde altın madeni çalışanı ve yaşam savunucusu yargılanıyor. Duruşmada söz alan yaşam savunucularının avukatı Arif Ali Cangı, avukatı olduğu davada kendisini ‘sanık’ hale getiren sürecin normal hukuksal bir süreç olmadığını belirtti. Şirket patronu Hamdi İpek’in sanık yapılmasının ardından kendisinin de adeta rövanş için sanık yapıldığını belirten Cangı, “Bu saldırılar cezalandırılmazsa ekolojiyi savunan kimseyi bulamazsınız” dedi.

‘KAYMAKAM TANIĞIMDIR’

Olaylar sırasında Bergama Kaymakamının konutuna giderek kendisini olay yelerine gitmeye iknaya çalıştığını aktaran Cangı, “Yol kapattı dediklerinde ben kaymakamla görüşüyordum. Kendisi benim doğrudan tanığımdır. Dinlenmesini talep ediyorum” dedi. Duruşmada söz alan Cangı’nın avukatlarından Hande Atay, Cangı’ya açılan davanın tüm çevre ve ekoloji avukatlarını tehdit ettiğini belirterek, “Çevre ekoloji avukatlığı saha avukatlığıdır. Yaşam alanını savunan müvekkillerimiz neredeyse orada olmamız gerekiyor. Sadece Cangı’nın değil, köylülerin, halkın yaşam alanlarını koruma mücadelesine destek veren bizlerin de bu dava ile cezalandırılması söz konusu olacak” dedi.

Av. Hasan Hüseyin Evin, Anayasa maddelerine atıfta bulunarak çevreyi korumanın yurttaşın ödevi olduğu, Cangı’nın da sadece bu sıfatla bire davaya müdahilliğinin kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Altın şirketi çalışanlarının avukatlarından Zekai Uğraş’ın Cangı’yı kastederek “çevre ekoloji avukatlığı taş atmak, küfür etmek değildir” demesi tartışmalar neden olurken, madencilerin avukatı geri adım attı. Duruşmada söz alan sanık olarak yargılanan yaşam savunucuları saldırıya uğrayan, taşlanan, küfür edilen kendileri iken, sanık sandalyesinde oturtulmalarına tepki göstererek, “adalet istiyoruz” dediler.

ÇEVRECİLERE DESTEK

Bergama eski kaymakamının tanıklığına madenin avukatları “gerek yok” diyerek itiraz etti. Madenin avukatları Arif Cangı’nın davaya katılması talebinin de reddedilmesini istediler. Mahkeme hakimi Esra Yırtıcı, Av. Arif Ali Cangı’nın davaya katılması istemini kabul ederken, Kaymakam Hüseyin Eren’in tanık olarak dinlenmesi talebinin de değerlendirmeye alınmasına karar verdi. Davaya yaşam savunucularına ve avukatlarına destek için EGEÇEP üyelerinin yanı sıra, Bergama, Foça ve Ayvalık’tan yaşam savunucuları da destek verdi. Duruşma çıkışında yapılan konuşmalarda davanın önemine dikkat çekilerek, saldırganların cezalandırılmamasının ve yaşam savunucularının sanık yapılmasının bu tür saldırıların artmasına neden olduğu dile getirildi.

Duruşma 4 aralık 2014 tarihine ertelendi.
Hem kendini hem yaşamı savunacak
NE OLMUŞTU?


5 Haziran 2005 tarihinde Dünya Çevre Günü’nü Ovacık altın madenine komşu Çamköy’de kutlamak isteyen yaşam savunucularına KOZA altın madeni çalışanları saldırmıştı. Dünya Çevre Günü kutlaması için İzmir, Eşme, Bergama., Aliağa, Ayvalık, Dikili gibi birçok yerden gelen yaşam savunucularının önünü İzmir-Çanakkale karayolunun Çamköy dönüşünde kesen altın madeni çalışanları araçlara taş ve yumurta ile saldırmıştı. Olaylar sırasında hiçbir güvenlik görevlisinin orada bulunmaması dikkat çekerken, jandarma yaşam savunucularının şehirlerarası yola taşması ve trafiğin durması sonrası gelmişti. Altıncıların taşlı yumurtalı saldırısı jandarma ve kaymakama rağmen Koza Altın Şirketi sahibi H. Akın İpek’in bizzat yönlendirmesi ile devam etmişti. Olaylarla ilgili aradan 5 yıl geçtikten sonra dava açılabilirken, açılan davada olayların yöneten şirket patronunu adı dahi geçmemişti. Yapılan itirazlar sonrası şirket patronu da sanık olarak davaya katılırken, bunun hemen ardından yaşam savunucularının avukatı Arif Ali Cangı’da sanık yapılmıştı.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-20 06:00:15


19 Eylül 2014 Cuma

Meğer gizlice altın çıkarıyorlarmış



Özer Akdemir 

Kaz Dağlarında bakır ve molibden madenciliği yaptığını ileri sürerek yıllardır çalışan Tepeoba madeninin aynı zamanda altın madenciliği de yaptığı ortaya çıktı. “Gizli altın madeni” olarak anılan Tepeoba bakır molibden madeniyle ilgili İngilizce bir sunumda bölgedeki altın cevherinden bahsediliyor. Oysa ki madene dair ÇED raporu dahil hiçbir metinde altına dair tek bir kelime dahi bulunmuyor.

MAHKEME ALTINA İZİN VERMEYİNCE YENİ TAKTİK

Kaz Dağlarında altın işletmek isteyen şirketlerin aldıkları ÇED olumlu raporları mahkemeler tarafından sürekli iptal edildi. Altıncı şirketler bu sefer de “kuars ve felspat madeni çıkaracağız” diye yeni başvurular yaptı. Havran’a bağlı Tepeoba köyü yakınlarındaki Tepeoba madeninin de bu taktiği uygulayarak cevher çıkarmaya başlayan şirketlerden olduğu öne sürülüyordu. Ancak madenci şirket altıncılık yaptığını reddediyordu.

İNGİLİZCE METİNDE ORTAYA ÇIKTI

Madenin tanıtımı ile ilgili İngilizce hazırlanmış bir sunumda bölgede bakır ve molibdenin yanı sıra altın da olduğu belirtildi. Oysa madenle ilgili Türkçe raporların hiçbirinde altın ifadesi geçmiyor. Hiroyasu Murakami ve Yasushi Watanabe adlı iki kişi tarafından hazırlanan sunumun başlığı “Newly discovered Tepeoba breccia-centered Cu-Mo-Au depozit in western Turkey”. Madenin konumu, cevherlerin özellikleri, bölgenin jeolojik yapısı gibi teknik bilgilerin de yer aldığı sunumun başlığında geçen altının (Au) miktarı konusunda ise bir bilgi bulunmuyor.

İNGİLİZCE SUNUMDAKİ ALTIN TÜRKÇE’DE YOK

Madenin sahibi Özdoğu İnşaat’ın Mart 2008 yılında hazırlattığı ÇED Proje tanıtım dosyasının hiçbir yerinde alandan çıkarılan cevherdeki altınla ilgili tek satır ifade yer almıyor. İngilizce sunumda yazılan altın Türkçe çevirilerde adeta buharlaşmış. Konu hakkında bilgi aldığımız uzmanlar, yapılanın bir anlamda altın kaçakçılığı olduğunu belirterek, cevherin bileşeninin kurallara uygun bir şekilde kontrol edilmesi gerektiğini dile getirdi.

YILLARDIR “GİZLİ ALTIN MADENİ” DENİYORDU

Yıllardır madenin yarattığı çevre sorunlarına dikkat çekmek için mücadele yürüten GÜMÇED Edremit Körfez Şubesi Başkanı Mehmet Akif Öznal Nisan 2011 tarihinde yaptığı açıklamada altın madenine komşu olan Thebe antik kentinin önemine dikkat çekerek, “Dünyada var olan üç Thebe şehrinden biri Havran Tepeoba köyü civarındadır. Şimdi bu antik kent ve Kumluca’nın güzelim çam ormanları molibden ve bakır madeni ve aynı zamanda gizli altın madeni olan Tepeoba madeni ile yok ediliyor. Bu vahşeti durdurmak için açtığımız iki dava var” diye konuşmuştu.

YANGINDA SABOTAJ İDDİALARI

Tepeoba Bakır Molibden madeni daha önce işletme alanına komşu ormanlık alanlarda peşi peşine çıkan ve “sabotaj” iddialarının dillendirildiği yangınlarla gündeme gelmişti. Orman Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Salih Sönmezışık ve CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, yangınların madenci şirket tarafından maden alanını genişletmek amacıyla bilinçli olarak çıkarıldığını iddia etmişti.

http://www.evrensel.net/haber/92254/meger-gizlice-altin-cikariyorlarmis.html

 www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-19 06:00:00

17 Eylül 2014 Çarşamba

Madenciler, vatandaşların bilirkişi keşfine katılmasını engelledi


Özer AKDEMİR
İzmir

İzmir’in arseniksiz tek su havzası olan Efemçukuru’daki altın madenine karşı açılan davanın bilirkişi keşfine katılmak isteyen vatandaşlar, maden çalışanları tarafından engellendi.
ALTIN MADENİ KAPASİTE ARTIRMAK İSTİYOR
İzmir’in tek temiz yüzeysel su toplama havzası Efemçukuru’da yer alan ve kente 20 kilometre uzaklıkta bulunan TÜPRAG’a bağlı altın madeni geçtiğimiz aylarda 2.5 kat kapasite artışı yapmak istedi ve bu isteğe Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “ÇED olumlu” kararı verdi. İzmirli yaşam savucuları da kararın iptali için dava açtı ve mahkeme maden alanında bilirkişi keşfi yapılmasına karar verdi.
MADENCİLER KÖY YOLUNU KAPATTI
EGEÇEP ve çeşitli meslek odaları tarafından açılan davanın keşfine katılmak isteyen yaşam savunucuları ve köylüler maden çalışanları tarafından engellenmek istedi. EGEÇEP üyesi bir grup ve köylüler, araçlarıyla birlikte maden alanına gitmek isterken Payamlı köyü civarında madende çalışan bir grup tarafından yolları kesildi. Araçlarla herkesin kullandığı köy yolunu kesen altın madeni çalışanları, maden alanına girilmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Jandarma ve kaymakam aramasının ardından, jandarmanın gelmesiyle yol açıldı. Ancak maden çalışanları jandarmaya rağmen, araçlarını kağnı yavaşlığında kullanarak vatandaşların maden alanına geç gitmesini sağlamaya çalıştı. En son madene dönen yol, yine altına madeni araçları tarafından kesildi ve vatandaşlar burada da engellendi.  
Madenciler, vatandaşların bilirkişi keşfine katılmasını engelledi
GAZETECİLER DE ENGELLENMEK İSTEDİ
Diğer yandan, İzmir Adliyesi’nden hakimlerin ve bilirkişi heyetinin bulunduğu aracın arkasında madene gelen EGEÇEP üyeleri, meslek örgütü temsilcileri ve gazeteciler herhangi bir engelleme olmadan maden alanına girebildi. Bu kez de EGEÇEP’in aracında bulunan basın mensupları, madenin özel güvenlik görevlileri tarafından araçtan indirilmek istenmedi. Gazetecilerin tepkisi üzerine, özel güvenlik birimleri geri adım attı.
İZMİR’İN SUYU TEHLİKEDE
Bilirkişi keşfi başlamadan önce EGEÇEP avukatları, şirket ve davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri kısa bir açıklamada bulundu. EGEÇEP avukatları, madenin İzmir’in içme suyuna olan etkisine dikkat çekerek, bilirkişi keşfinde madenin sulara zararlarının da tespit edilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca altın madeninin bölgedeki üzüm üretimine olan etkisinin de incelenmesini istedi.
Şirket avukatları ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri ise her şeyin mevzuata uygun olduğunu, ÇED raporunun da bu mevzuata uyulduğu için verildiğini iddia etti.
Açıklamaların ardından bilirkişi keşfi başladı. Ancak hakim kararıyla keşfin gazeteciler, İzmirli yaşam savunucuları ve köylüler tarafından izlenmesine izin verilmedi.
‘MADENİN ZEHRİ BİZE KALACAK’
Bu arada madende çalışan köylülerle diğer köylüler arasında tartışmalar çıktı. Maden çalışanları biz burada ekmeğimizi savunuyoruz derken, köylüler ise “Biz de burada suyumuzu, havamızı, toprağımızı çocuklarımızın geleceğini savunuyoruz. Bu madenin işi bittikten sonra zehri bize kalacak. Şu an bile üzümlerimize ve diğer ürünlerimize çok büyük zararı var. Sularımız kirlendi” dedi.
EGEÇEP bilirkişi keşfi sırasında yaşanan engellemeler için de suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.

Bilirkişi keşfi devam ediyor...
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-17 13:58:16


11 Eylül 2014 Perşembe

Altın madencileri: Bilirkişi bizi bilmesin



Özer Akdemir

İzmir’in arseniksiz tek su havzası olan ve kente 20 kilometre uzaklıkta Efemçukuru’daki altın madeninin kapasite artırımına karşı açılan davanın bilir kişi heyetine şirket yetkilileri itiraz etti. İzmir 1. İdare Mahkemesinin Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği, hidrojeoloji, toprak kirliliği ve havza yönetimi uzmanı üç bilim insanını bilirkişi keşfi için görevlendirmesine karşı çıkan TÜPRAG şirketi yetkilileri, heyetin İzmir dışındaki üniversitelerden seçilmesini istedi.

Altın madeninin kapasite artırımına karşı EGEÇEP, İzmir Tabip Odası, Çevre Mühendisleri Odası ve yurttaşların bireysel başvuruları sonrası açılan davanın bilirkişi keşif heyeti ile ilgili TÜPRAG Şirketi mahkemeye itiraz dilekçesi gönderdi. İtiraz dilekçesinde heyetin İzmir’de oturan bilim insanlarından seçilmesine itirazını dile getiren şirket gerekçe olarak, Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Dönem Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa’nın yerel gazetelere verdiği altın madeni ile ilgili demeçler gösterildi. Bu demeçlerin bilirkişi heyetini etkileyeceğini ileri süren şirket, ayrıca heyette maden ve jeoloji mühendislerinin de olması gerektiği görüşünü ileri sürdü.

‘MAHKEME ÇOK İSABETLİ BİR SEÇİM YAPMIŞ’

Şirketin bu itirazını değerlendiren davanın hukukçusu Arif Ali Cangı, “Bence mahkeme çok isabetli bir şekilde tamamıyla suyla ilgili uzmanlıkları tercih etmiş. En hassas, en çok itiraz edilen konu bu olduğu için tercih etmiş. Ne yazık ki bakanlık ve şirket, maden mühendislerini falan katarak oradan kendi tarafında bir bilirkişi raporu almak itiyor” dedi.
Altın madencileri: Bilirkişi bizi bilmesin
İZMİR’İ İZMİRLİ BİLİR

Madenci şirketin bilirkişi heyetinin, İzmir dışından olmasına yönelik talebini de değerlendiren Cangı, “Dışardan gelecek bilirkişilerle, İzmir’in gerçekliğini bilmeyen bilirkişilerle bazı şeylerin göz ardı edileceğini düşünüyorlar. Örneğin İzmir’de yaşayan birisi Efemçukuru ve Çamlı Barajı tartışmasını çok yakından bilir. İzmir’in baraja ihtiyacı olduğunu ve belediyenin de yapma kararlılığını bilmesi normal. Ama dışarıdan gelecek bir bilirkişinin önüne ‘Çamlı Barajı yapılmayacak’ diye bir belge koyduğunuzda, değerlendirmesini buna göre yapar” diye konuştu. Şirketin gazetelere boy boy haber gibi reklam yayınlattığını vurgulayan Cangı, “Peki bunlar insanları etkilemiyor da, Ali Osman Karababa Hoca’nın EGEÇEP sözcüsü olarak açık ve net inandığını söylemesi mi etkili oluyor?” diye sordu.

ÇAMLI BARAJI NEDEN ÖNEMLİ?

Çamlı Barajı İzmirli 200-300 bin insanın içme suyunu karşılamak için planlandı. Kentin tek yüzeysel su toplama havzasında planlanan baraj, yüzde 60’ı arsenikli yer altı suları ile karşılanan İzmir’in içme suyuna tertemiz, dağdan, çamların arasından süzülen bir su olarak katılacaktı. Altın madeni alanının tam ortasında kaldığı için bakanlık barajın yapılmasına izin vermedi.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-04 12:43:16
http://www.evrensel.net/haber/91230/altin-madencileri-bilirkisi-bizi-bilmesin.html

Bilirkişi bir yolunu buldu!



Özer Akdemir

Urla’nın Zeytineli köyü yakınlarındaki Hacılar Koyu’nda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait olduğu ileri sürülen villalara ulaşımı sağlayan yolun halka kapatıldığı gerekçesiyle İzmir Barosu tarafından yapılan şikayet üzerine yapılan bilirkişi keşfi bu kadarına pes dedirtti! Koya Zeytineli köyünden ulaşımı sağlayan asfalt yol üzerindeki demir kapıyı ve güvenlik kulübesini görmeyen bilirkişi tepeden denize inen patika yolda keşif yaparak herhangi bir engel olmadığına dair tutanak tuttu!..

Baronun şikayeti üzerine İzmir Tabiat Varlıkları Koruma Şube Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Uzman Mehmet Deliçay ve Mimar Bilgehan Oral’dan oluşan bilirkişi heyeti alanda inceleme yaptı. 6 Haziran 2014 tarihli keşif incelemesi sonucu hazırlanan raporda şu ifadelere yer verildi: “...Yaya aksı ile kıyıya erişimin mümkün olduğu, kıyı kenar çizgisinden itibaren herhangi bir kilitli demir kapıya rastlanılmadığı, söz konusu yaya aksının kıyıya ulaştığı ve ulaşımın kamuya açık olduğu...”
Bilirkişi bir yolunu buldu!
AVUKATLAR ALIKONULMUŞTU

Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu üyesi avukatlar geçtiğimiz nisan ayında, kaçak villalarla ilgili açılan davaya ilişkin incelemek yapmak üzere Hacılar Koyu’na gitmek istemiş ancak koya ulaşımı sağlayan asfalt yol üzerine konulan demir kapının kilitli olması nedeniyle girememişlerdi. Hukukçular demir kapı önünde hatıra fotoğrafı çektirmiş, kapının önüne “Sahile gitmek hakkımız” diye yazmışlardı. Hukukçuların bu gezilerini izleyen tek gazeteci olarak biz de bu kapalı kapı önündeki toplu fotoğrafı çekmiş, kamera ile görüntüleri kaydetmiştik. Bir süre sonra hukukçular koy girişinde, kendilerini ‘mülkün sahibi’ olarak tanıtan kişiler tarafından taciz edilmiş, daha sonra da bu kişilerin şikayeti sonucu hem avukatlar hem de haber takibi yapan biz 3 saat boyunca Zeytineli köyü çıkışında jandarma tarafından alıkonulmuştuk. Bu olaylar sonrası hukukçular adına İzmir Barosu, hem hukuksuz alıkoyma, hem de halkın kullanımına açık olması gereken kıyıya ulaşımın engellenerek Kıyı Kanunu’na aykırı davranıldığı suçlaması ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına şikayette bulunmuştu.

TAPELERE DE YANSIMIŞTI

Tamamı 1. derece sit alanı içerisinde bulunan villaların yapımı için bölgenin sit statüsünün kaldırılması ile ilgili Başbakan, İş Adamı Latif Topbaş, Başbakanın kızı Sümeyye Erdoğan arasında geçtiği ileri sürülen telefon konuşmaları İnternet’e sızdırılmış ve büyük tartışmalar yaratmıştı. Bu konuşmalarda, alanın sit statüsünün düşürülmesi için yetkililere yapılan baskılar ve statüyü “Kesin korunacak hassas alan”, “Nitelikli doğa koruma alanı”ndan “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü kullanım alanı”na düşüren raporu hazırlayan bilim insanlarına rüşvet dağıtıldığına dair ifadeler yer almıştı. Hacılar Koyuna sit korumasına rağmen kaçak yapılan villalarla ilgili mahkeme kararı gereği yıkım emri veren İzmir Valisi Cahit Kıraç’ın, yine konuya karşı mesafeli duran Çevre Şehircilik İl Müdürü Fethi Şahinoğlu’nun görev yerleri birkaç ay içerisinde değiştirilmişti. Bu süreç içerisinde villalarla ilgili olumlu yaklaşım gösteren Urla Kaymakamı Şeyhmus Günaydın bir süre sonra terfi ettirilerek Kastamonu Valisi yapıldı. Alanda çıkan arkeolojik kalıntılar ve mozaiklerle ilgili de Bakan Ömer Çelik’in devreye girdiği İnternet’e sızdırılan ses kayıtlarında ortaya çıkmıştı.

‘KULAĞI TERSTEN GÖRMEK’

Yolun kapatılması ile ilgili açılan davayı takip eden İzmir Barosu Avukatlarından Şehrazat Mercan, bilirkişi tutanağını “Kulağını tersten göstermek olarak yorumladı”. Mercan “Kıyıdan bir patika yol bularak buradan gidilirse denize ulaşılır diyorlar. Yollar vatandaşa açıktır. Vatandaş arabasıyla kıyıya, koya inmek istediğinde ne yapacak? Siz yolu demir kapı ile kapatıp, sonrasını kendinize açarsanız bu olmaz” dedi.
http://www.evrensel.net/haber/91692/bilirkisi-bir-yolunu-buldu.html
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-11 10:05:55

İlgili haberler:
Urla villalarındaki hukuk rezaletinin tanığıyız, takipçisiyiz
http://ozerakdemir.blogspot.com.tr/2014/08/urla-villalarndaki-hukuk-rezaletinin.html
Urla’da unutulmak!
http://ozerakdemir.blogspot.com.tr/2014/08/urlada-unutulmak.html


10 Eylül 2014 Çarşamba

Halkın denizine de ‘yat’acaklar



Özer Akdemir

İzmir’in Aliağa ilçesi yeni talan girişimleri ile karşı karşıya. Güneyi, Aliağa Foça arası demir çelik fabrikaları, petrokimya tesisleri, gemi söküm, gübre sanayi, termik santraller gibi onlarca ağır ve kirletici sanayi kuruluşu ile işgal edildiği ilçe de talan şimdi de kuzeyine yöneldi. Göçmen kuşların uğrak alanlarından olan Çaltıdere köyündeki termik santral girişiminin ardından, Yeni Şakran beldesinde halkın on yıllardır kullandığı kumsala yat limanı yapılmak isteniyor. Güneyi talan edilen ilçenin şimdi kuzeyi de halkın elinden alınmaya çalışılıyor.

EN GÜZEL KOYU İSTİYORLAR

Yeni Şakran’ın Bozburun mevkiinde yapımı planlanan yat limanı projesi Şakranlıları harekete geçirdi. Yıllardır halk plajı olarak kullanılan, yakın ilçelerden, hatta Manisa’dan bile vatandaşların gelip denize girebildiği koya kurulması planlanan yat limanına karşı çıkan Şakranlılar, liman projesinin iptalini istiyorlar. Proje ÇED raporundan sonradan haberdar olduklarını, ÇED toplantısını hiç duymadıkları belirten Şakranlılar, yat limanı proje sahasının bölgenin denize girilebilecek en güzel, korunaklı ve doğal koyu olduğunu dile getiriyorlar. Hazırlanan ÇED raporundaki birçok bilginin gerçeği yansıtmadığını aktaran Şakranlılar, projenin iptali için Ulaştırma Denizcilik Bakanlığı, Çevre İl Müdürlüğü ve birçok kuruma toplu dilekçeler göndermek için harekete geçtiler. Yat limanı projesine karşı hukuki süreç başlatmak için de çaba harcayan Şakranlılar, bu konuda EGEÇEP’ten yardım talebinde bulundular.

BÜYÜK BALIK KÜÇÜK BALIKLARI YİYECEK!

Şakranlılar ilgili kurumlara gönderdikleri dilekçelerde ÇED raporundaki eksikliklerin yanı sıra, yanlış bilgilere de dikkat çektiler. “Proje alanında herhangi bir yapılaşma yok, sadece 2. konut statüsünde evler var” denilen ÇED raporundaki bu bilginin gerçeği yansıtmadığını belirten Şakranlılar, sadece koyda var olan site ve evlerin sayısının 300’ü bulduğunu dile getirdiler. Yeni Şakran’ın su altı canlılığı ve balığı ile ünlü olduğunu kaydeden vatandaşlar, koruma altındaki pinaların bu bölgede yaşadıklarına vurgu yapıyorlar. Yat limanı planlanan bölgedeki tarihi kalıntılara da dikkat çeken vatandaşlar, koyun az ilerisindeki adada antik çağdan kalma kalıntılar ve sütunların gözle görülebildiğinin altını çizdiler. Şakranlılar yat limanı yapılacak yerin altında antik bir yol bulunduğunu da kaydettiler. Alanın küçük balıkların yumurtlama ve büyüme bölgesi olduğunu, balıkların doğal barınağı konumunda bulunduğunu aktaran Şakranlılar dilekçelerinde şöyle dediler; “ÇED Raporunu hazırlayanlar kış ayları yerine yaz aylarında araştırsalardı milyarlarca yavru balığı ve küçük balığı bu koyda görebilirlerdi.”
Halkın denizine de ‘yat’acaklar
TÜM KOYU BETONLA KAPLAYACAKLAR

Yat projesinde 135 bin metre kare alanda 133 bin metrekarenin doldurulmasının, bunun 2 b,n 484 metrekaresine iskele yapılmasının planlandığını belirten vatandaşlar, “Yani koyun neredeyse tamamı betonla kapatılacak, hem doğal görüntü bozulacak, hem de bu bölgede yaşayan insanların doğal sahil ve plaj olarak kullanımı imkansızlaşacaktır” dediler. Yöredeki rüzgar potansiyeline ve kuvvetli esen rüzgarlar nedeniyle yatların limana yanaşmasının güçlüğüne vurgu yapılan dilekçede, deniz altının sığ ve kayalıklardan oluştuğu da dile getirildi. ÇED raporundaki fotoğraflardan 10 kişi ile ‘halkın katılımı toplantısı’ yapıldığının anlaşıldığına işaret eden Şakranlılar, bu toplantılardan Şakranlılar ancak İnternet’teki ÇED raporu sonrası haberi olduklarını söylediler. Yat limanı projesi geçen yerel seçimlerde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına AKP’den aday gösterilen eski Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım’ın 35 projesinden birisiydi.

KUZEY EGE’DE TALAN RÜZGARLARI

Yeni Şakran beldesi ile Aliağa arasında kalan Çaltıdere köyü özellikle flamingoların uğrak alanlarından birisi. Doğal sit alanı statüsündeki bölgede köylüler yıllardır taş ocaklarından yakınırken, şimdi de termik santral kurulacağı söylentileri nedeniyle iyice tedirgin oldular. Aliağa sahil boyunca kalan tek korunaklı orman alanına sahip köyde orman ve zeytinliklerin bulunduğu bölgede perlit madeni için de izinler alındı.

Bergama ve Kozak yaylasında altın madenciliğinin ardından, Kuzey Ege’deki son dönemde yoğunlaşan talan rüzgarlarının en önemlilerinden birisi de Çandarlı Limanı inşaatı. Aylardır liman inşaatı nedeniyle taş ocakları yöreyi delik deşik etmiş durumda. Liman tamamlandığında dünyanın en büyük 10 konteyner limanı arasında yer alacak.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-10 06:00:04

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...