31 Mart 2022 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Marmara Gölü çöl olmasın! - 2. bölüm

 



Çepeçevre Yaşam, Manisa Gölmarmara'da bulunan ve kuruma noktasına gelen Marmara Gölü'ne dair hazırladığımız programın ikinci bölümüyle karşınızda.

 31 Mart 2022 17:00


Manisa Gölm


armara'da bulunan Marmara Gölü, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle iki yılda kuruma noktasına geldi.

Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam, geçtiğimiz hafta ilk bölümünü yayınladığımız ve gölü bu noktaya getiren yanlış uygulamalarla yaşananları bölgedeki yurttaşlarla konuştuğumuz programın ikinci bölümüyle yayında.

Çepeçevre Yaşam her perşembe Evrensel'de. (İzmir/EVRENSEL)

https://www.evrensel.net/haber/458337/marmara-golu-col-olmasin-2-bolum-cepecevre-yasam

Marmara Gölü çöl olmasın! | Çepeçevre Yaşam

 

 

İkizköy'de köylüler zeytine barikat oldu, şirket söküm işlemini durdurdu

 

 31 Mart 2022 08:24  Güncelleme: 31 Mart 2022 23:35


İkizköy’de Limak-IC Enerji ortaklığı zeytin katliamı için harekete geçti. Katliama karşı çıkanlar darbedildi. EMEP ve TİP il başkanları gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar akşam serbest bırakıldı.

 

Fotoğraf: İkizköy Çevre Komitesi

Özer AKDEMİR
Muğla

Muğla Milas’a bağlı İkizköy'de termikçi şirket, zeytin katliamı için harekete geçti.

Aylardır Akbelen Ormanı ve bölgedeki zeytinlikleri Limak Holding ve IC Enerji ortaklığının iştiraki termikçi YK Enerji şirketine karşı koruyan İkizköy Çevre Komitesi zeytinliklerin korunması için Muğla ve Milas belediye başkanlarının yanı sıra tüm Muğla milletvekillerine ve siyasi partilere destek çağrısı yaptı.

Şirket özel güvenliklerinin İkizköylü kadınları darbetmesine tepki gösteren EMEP İl Başkanı Nuri Alikoç ve TİP Muğla İl Başkanı Volkan Çetin jandarma tarafından gözaltına alındı. Şeker hastası Alikoç'un bunu belirtmesine rağmen gözaltı aracında dar bir ortamda tutulduğu, Çetin'in ise ters kelepçeyle gözaltına alındığı öğrenildi. Gözaltına alınanlar akşam saatlerinde serbest bırakıldı.

İkizköy’de sökülmek istenen zeytinliklerin olduğu bölgeden seslenen İkizköy Çevre Komitesinden Nejla Işık, “2017 yılında kamulaştırılan İkizköy merkez, eski adıyla Işıkdere'de bulunan, sayısını tam bilemediğimiz zeytin ağaçlarını yıllardır kestirmiyorduk. Bugün söküm için geleceklerini öğrendik. Burada bir katliam var. Herkesi desteğe çağırıyoruz” dedi.


“BELEDİYE BAŞKANLARI BUYURSUNLAR, NE KADAR ÇEVRECİ OLDUKLARINI GÖSTERSİNLER”

İkizköy Çevre Komitesinden Deniz Gümüşel, “Yanınızdayız diyen herkesi Işıkdere’ye, zeytin katliamını önlemeye çağırıyoruz” çağrısında bulundu.

Gümüşel, Muğla Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Gürün ve Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat’a seslenerek, “Buyursun gelsinler, ne kadar çevreci oldukların göstersinler. İzinsiz zeytin ağacı kesiyorlar, köklüyorlar, yanımızda dursun Muhammed Bey. Alanda yanımızda olduğunu söyleyen tüm siyasi partilerin yetkililerini de il yöneticilerini de bekliyoruz. Şu an 'Yanınızdayız' sözünüzü gerçekleştireceğiniz gün. Yani daha sonra basın açıklamalarına değil, şimdi yanımıza bekliyoruz hepinizi” diye konuştu.

Muğla milletvekillerine de çağrı yapan İkizköylüler, “Alanda ihtiyacımız var size, eğer Muğla’nın zeytinlerden olmasını istemiyorsanız lütfen alanına gelin. Şirket izinsiz, kamu yararı vs. hiçbir şeyi olmadan kanuna aykırı bir şekilde zeytinleri katlediyor” dediler.

"DEĞİŞTİRDİKLERİ YÖNETMELİĞE BİLE UYMAMIŞLAR"

Deniz Gümüşel şunları söyledi:

"Jandarma onlarla birlikte hareket ediyor. Zeytincilik kanuna aykırı bir yönetmeliği kendilerine dayanarak yaparak bu ağaçları katletmişler. Zaten bu yönetmelik hukuka aykırı, kesinlikle iptal edilecek. Davalarımız da açtık ama daha da kötüsü şu, bu adamlar dayanak gösterdikleri yönetmeliğin gereklerini bile yerine getirme lütfunda bulunmamışlardır. Bu yeni çıkan maden yönetmeliğinde değişiklik yapan yönetmelikte diyor ki; 'Kamu yararı gözetilerek Tarım Bakanlığından alınacak izinler ile bu zeytinlikler taşınır.' Burada 80, 90, 100, küsur yaşındaki ağaçlar kepçe ile sökülmüş. Özel olarak özenli bir şekilde köklenmiş değil. Bildiğiniz iş makinesi ile kepçe ile löp diye girmişler. Adamlar bütün zeytinliği talan etmişler. Önüne gelen zeytini söküp atmışlar ve hepsinin kökleri zarar görmüş. Bu ağaçların tekrar canlanma şansı yok. Ellerinde hiçbir yerden alınmış bir izin yok. Kafalarına göre dalmışlar, burası kamulaştırılmış alan diye. Hepsi zeytin katili buradakilerin. Biz savcılık bu alanı bu şirkete boşalttırınca ya kadar alanda durmaya devam edeceğiz."




Fotoğraf: İkizköy Çevre Komitesi

“KAYMAKAMDAN KESİMİ DURDURMASINI İSTEDİM"

Köylülerin avukatı Arif Ali Cangı ise şunları söyledi:

"Milas Kaymakamı'nı aradım, veterinerlik okulunda törendeymiş, Refik adına bir Müdür ile görüştüm, izinlerini sordum. 'Bizim öyle bir izin verme yetkimiz yok' dedi. Hatta 'Vardır izinleri, izinsiz bir şey yapmazlar' dedi. Ben de izinsiz öyle şeyler yaptılar ki dedim, Kaymakam'a mesajımı aktarmalarını istedim, olaya müdahale edilmesini istiyoruz dedim. Kaymakam Bey gelince bilgi veririm dedi. Ben de şu an itibarıyla sizin bilginiz oldu, olacaklardan siz sorumlusunuz dedim."

DİRENİŞ SONUCU İŞ MAKİNELERİ ALANDAN AYRILDI

Direniş sonucu makineleri alandan ayrıldı.

Jandarma, birlik göndererek köylüleri alandan çıkarmak istedi. Köylüler ise iş makineleri gitmeden alandan ayrılmayacaklarını söylediler.

Milas İlçe Jandarma Komutanı ile yapılan görüşme sonrası iş makinesi alandan ayrıldıktan sonra köylüler de Akbelen'deki nöbet yerlerine çekildiler.

ŞİRKET VE GÜVENLİK MÜDÜRÜ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

Köylüler de kendilerini darbeden şirket güvenlik müdürü hakkında suç duyurusunda bulunmak üzere savcılığa gitti. Köylülerin avukatı da zeytinleri söken firma hakkında suç duyurusunda bulundu.

GÖZALTINA ALINANLAR İFADE İŞLEMLERİNİN ARDINDAN SERBEST BIRAKILDI

Gözaltına alınan EMEP Muğla İl Başkanı Nuri Alikoç ve TİP Muğla İl Başkanı Volkan Çetin, ifade işlemlerinin ardından serbest bırakıldı.

Milas İlçe Emniyet Müdürlüğü önünde açıklama yapan Nuri Alikoç, "Alanda köylüler zeytin ağaçlarının sökümüne karşı direnişteydi. Biz de destek olmak amaçlı gelmişti. Şirketin özel güvenliği arkadaşlarımızı darbettiği halde bizler gözaltına alındık. Bu durumu protesto ediyoruz. Amacımız zeytin ağaçlarını, köylünün topraklarını korumak. Sonuna kadar İkizköylülerin yanında olacağız" dedi.

EMEK PARTİSİ, MUĞLALILARI DİRENİŞE ÇAĞIRDI

Emek Partisi Muğla İl Örgütü İkizköy’de Limak şirketinin yaptığı ağaç katliamı ile ilgili açıklama yaptı. Muğla halkının direnişe davet edildiği "Limak-İG Akbelen’den, Muğla’dan elini çek" başlıklı açıklamada, "Sonuna kadar topraklarımıza, ormanlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz" denildi.

ŞİRKET, ZEYTİN AĞAÇLARININ TAŞINDIĞINI, ÇALIŞANLARA SALDIRILDIĞINI SAVUNDU

Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim AŞ de bir açıklama yayımlayarak ağaçların zarar görmeden taşındığını savundu. Açıklamada, şirket çalışanlarına saldırıldığı öne sürüldü. Açıklama şu şekilde:

“Söz konusu zeytin ağaçlarının bulunduğu alan, 2016 yılında kamu yararı kararı doğrultusunda yerli kaynaktan elektrik üretimi amacıyla kamulaştırılarak madencilik faaliyetleri için şirketimize tahsis edilmiştir. Linyit İşletmeleri sahasında bulunan, 9 zeytin ağacı uzmanlar eşliğinde yine YK Enerji bünyesinde oluşturulan ve 22 binden fazla zeytin ağacının yer aldığı zeytin park alanına taşınmıştır.

Hiçbir şekilde ağaçların kesilmesi, zarar görmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Kök bütünlüğü korunan ağaçların herhangi bir zarar görmemesi için iş makineleriyle etrafları kazılarak ve budamaları yapılarak yeni yerlerine taşınmaktadır. Tüm bu işlemler uzmanlar eşliğinde gerçekleştirilmektedir.

Öte yandan, zeytin ağaçlarının taşınması sırasında madencilik faaliyeti için şirketimize tahsis edilmiş alanın içine girilerek iki çalışanımıza eylemciler tarafından saldırılmış ve çalışanlarımız darp edilmiştir. Saldırının ardından kolluk kuvvetleri, eylemcilere müdahale etmiştir.

Çalışanlarımıza saldıran ve yaralanmalarına neden olan kişiler hakkında da tüm yasal haklarımızı kullanarak suç duyurusunda bulunduğumuzu belirtmek isteriz.”

 https://www.evrensel.net/haber/458286/ikizkoyde-koyluler-zeytine-barikat-oldu-sirket-sokum-islemini-durdurdu

30 Mart 2022 Çarşamba

Çanakkale’nin içme suyuna 1,5 km uzaklıkta altın madeni için ÇED toplantısı yapıldı: 200 bin insanın suyunu riske atıyorsunuz

 

30 Mart 2022 09:47

Çanakkale’nin içme suyunu sağlayan Atikhisar Barajına 1,5 km uzaklıkta işletilmek istenen altın madeni için ÇED toplantısı yapıldı. Kurum temsilcileri ÇED raporunun yalanlarla dolu olduğunu söyledi.

 

Fotoğraf: Filiz Tekin

Özer AKDEMİR

Koza Altın İşletmeleri A.Ş tarafından Çanakkale İli Merkez İlçesi Serçeler Köyü ve Terziler Köyü mevkiinde işletilmek istenen altın gümüş madeni ile ilgili ÇED halkın katılımı toplantısı Serçeler Köyünde yapıldı. Çanakkale’nin içme suyunu sağlayan Atikhisar Barajına sadece 1600 metre uzaklıkta işletilmek istenen altın madeni ÇED toplantısına katılan kurum temsilcileri yargı kararlarının yok sayıldığı ve ÇED raporunun yalanlarla dolu olduğunu dile getirdiler.

“MADEN HAYVANLARIMI ÖLDÜRDÜ”

Proje ile ilgili şirket yetkilisinin sunumunun ardından söz alan Serçeler Köylülerinden Bekir Işıl, hayvancılık yaptığını belirterek maden işletmesinin hayvanların içme sularını bilinçli olarak kirlettiğini ve birçok hayvanının bu nedenle öldüğünü ileri sürdü. “Madeniniz burada çalıştığı sürece daha ne kadar hayvanımı katledecek?” dedi.

“FİRMA GERÇEKLERİ ÇARPITIYOR”

Köylülerin yanı sıra Çanakkale’den birçok yurttaş ve kurum temsilcisinin de katıldığı toplantıda söz alan Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı İrfan Mutluay, madenci firmanın gerçekleri çarpıttığını dile getirdi. Firmanın sunumunda 2017 yılındaki ÇED raporundan bahsedenken bu raporun 2021 tarihinde mahkeme kararıyla iptal edildiğini söylemediğin aktaran Mutluay, “Şu aşamada bile aldatarak işe başlıyorsunuz. İki tane bilirkişi raporu hazırlandı. Bu bilirkişi raporu 61 sayfadan oluşmakta ve şunu diyor, ‘içme suyu kullanma suyu ve sulama suyu havzalarında bu faaliyet yürütülemez’ diyor. Açın okuyun. Okuduğunuz mu bu raporu ? Kesinlikle hayır, neden okumadınız? Çünkü işinize gelmiyor” dedi.

200 BİN İNSANIN İÇME SUYUNU RİSKE ATIYORSUNUZ?

Firmanın iptal edilen ÇED raporunun yerini değiştirdiğini söylediğini belirten Mutluay, firmanın kapasite artışını yeni proje gibi sunduğunu ifade etti. Yeni projede patlatma yapılacak alanın Atikhisar barajına uzaklığını sadece bin 600 metre olduğunu belirten Mutluay, “Buradan 200 bin insan içme ve kullanma suyu aynı zamanda sulama suyu amacıyla yararlanıyor. Bunun bir alternatifi yok. 26 bin dönüm tarım arazisi buradan su alıyor. Bölgenin, ülkenin dünyanın en kaliteli meyve derinden, sebzelerinden üreticilerin üretimi, toprak buralar. Siz bunları riski edemezsiniz, mahkeme kararı, bilirkişi raporu bu ormanları kesemezsiniz diyor” diye konuştu.

AYNI YEMEĞİ ISITARAK TEKRAR HALKIN ÖNÜNE SÜRDÜLER

“Bilimsel temele dayanmayan bir raporla ve kandırmaca ile karşı karşı olunduğunu belirten Mutluay, “İptal edilen ÇED raporunu neden yüksek yargıya taşımadınız? Çünkü yangından mal kaçırır gibi aynı yemeği bir daha ısıtarak, daha da büyük tencerelerde kazanlarda pişirilerek bu halkın önüne sunuyorsunuz. Bu yargının ve hukukun arkasından dolanmaktadır” dedi.

“EN ÇOK YALAN DİNLEDİĞİM TOPLANTI BU OLDU”

Ziraat Mühendisleri Odası Çanakkale Şube Başkanı Hicri Nalbant ise "Bu bölgede çok sayıda proje tanıtım halkı bilgilendirme toplantılarına katıldım. En çok yalan dinlediğim toplantı bu toplantıdır! Ben sadece bu köye bu amaçla belki beşinci kez gelmiyorum. Her şeyi bırakıp, suyumuzu, havamızı, toprağımızı, ağaçlarımızı, ormanlarımızı savunmak için sürekli buraya gelmek zorunda mıyız? Neden geliyoruz? Mahkemenin verdiği kararlara uyumuyorsunuz, şirket uymuyor. Hadi şirketi anladım, onun için öyle geliyordur. Peki, çevre Şehircilik Bakanlığı neden uymuyor?” diye konuştu.

“DAVA BİTTİ DEFTER KAPANDI DERKEN…”

Toplantıda söz alan İda Dayanışma Derneği Başkanı Ekrem Akgül de şu ifadeleri kullandı; "Kozanın Serçeler ve Terziler coğrafyasında yapmak istediği 1881 hektarlık alandaki altın maden işletmesine karşı İda Dayanışma Derneği olarak dava açmıştık. Çevre hukuku bölümünde ders niteliğinde okutulacak bir bilirkişi raporu ile bu davayı kazanmıştık. Bu dava bitmişti, defteri kapanmıştı. Ancak ne oluyorsa o dava sürerken yeniden açılan kapasite artırım süreci başlatıldı."

https://www.evrensel.net/haber/458204/canakkalenin-icme-suyuna-1-5-km-uzaklikta-altin-madeni-icin-ced-toplantisi-yapildi-200-bin-insanin-suyunu-riske-atiyorsunuz

 

Evrensel Gazetesi İzmir Temsilcisi Özer Akdemir Can TV'de

 


"AKP hükümeti, yıllardır olduğu gibi, giderayak doğayı tamamen elden çıkarma niyetini gösteriyor.
#ZeytinimeDokunma"

ŞPO Çeşme Ayayorgi Koyu’nun imar plan değişikliğine itiraz etti

 

30 Mart 2022 09:34



Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi: Aya Yorgi Koyu kamunun kullanımından alınıp belli bir kesimin hizmetine sunulacak.

Görsel: Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi


Özer AKDEMİR
İzmir

Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İzmir Şubesi  Çeşme’de Aya Yorgi Koyu'nu yapılaşmaya açan plan değişikliklerine ilişkin itiraz dilekçesi yayımlandı.

BİLİMSEL DEĞİL RANT AMAÇLI

ŞPO’nun yayınladığı itiraz dilekçesinde Çeşme Dalyan ve Sakarya Mahalleri Aya Yorgi mevkine ilişkin imar plan değişikliklerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile onaylanarak askıya çıkarıldığı belirtilerek bu karaların bilimsel dayanaktan yoksun olduğunun altı çizildi.

Bütün bu kararlar ile alanın koruma statüsü ve alandaki mülkiyetlerin niteliği (zeytin deliceleri olan tarla, bağ ve zeytinlik, tarla ve delicelik vb.) göz ardı edildiğini belirten ŞPO itiraz dilekçelerinde, “mülkiyetlerin büyük bir kısmı kamuya ait olmasına rağmen, sosyal ve teknik altyapı alanları azaltılarak yeni getirilen kullanım kararları ile alan, kamunun kullanımından çıkarılmış, sadece belli bir kesimin hizmetine sunulmuştur” ifadelerine yer verildi.

YURTTAŞIN GÖRÜŞÜ ALINMADI

ŞPO itiraz dilekçelerinde plan değişikliğinin yurttaşlardan görüş  ve öneriler alınmadan, katılımcı bir süreç gözetilmeden yapıldığı belirtilirken, değişikliklerin mevzuata da aykırı olduğu ileri sürüldü.

KAMU YARARINA AYKIRI

ŞPO’nun itiraz dilekçesinde alandaki mülkiyetlerin niteliği ve büyük bir kısmının Maliye Hazinesine ait olduğuna dikkat çekilerek; “alan koruma statüsü açısından da korunması gereken bir bölgedir. Ancak zaman içerisinde alınan bahsedilen hatalı kararlar aracılığıyla alanın kamusal kullanımdan çıkarılıp sadece belli bir kesimin faydalanabileceği bir kullanıma çevrildiği görülmektedir. Bu bölgenin koruma mevzuatı, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırı bir şekilde planlanması geri dönülmesi mümkün olmayan zararlara neden olacaktır” ifadelerine yer verildi.

 https://www.evrensel.net/haber/458203/spo-cesme-ayayorgi-koyunun-imar-plan-degisikligine-itiraz-etti?a=oQM8

29 Mart 2022 Salı

Çeşme davasında bilirkişi raporu açıklandı; “Bu projede kamu yararı yok” dediler

 

29 Mart 2022 08:29


Çeşme Yarımadasındaki turizm tesisleri ve kullanım alanları projesine karşı açılan davalardan birisinin bilirkişi raporu belli oldu. Bilirkişiler projede kamu yararının olmadığını dile getirdiler.

 


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

PAYLAŞ

Özer AKDEMİR
İzmir

25 Ocak 2019 tarihli Resmi gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile Turizm Geliştirme Bölgesi ilan edilen ve birçok parsel için acele kamulaştırma kararı verilen Çeşme Yarımadasındaki turizm tesisleri ve kullanım alanları projesine karşı açılan davalardan birisinin bilirkişi raporu belli oldu. Bilirkişiler Çeşme Kültür ve Turizm Koruma, Geliştirme Bölgesi projesinde (KTKGB) kamu yararının olmadığını dile getirdiler.

BİLİRKİŞİ RAPORU MAHKEMEYE SUNULDU

Başta ekoloji ve meslek örgütleri tarafından İzmir kamuoyunun geniş bir kesiminin tepki ile karşıladığı proje “İzmir’in Kanal İstanbul’u”, “Yarımadanın yağma projesi” olarak adlandırılıyor. Projeye ve acele kamulaştırma kararlarına karşı açılan davaların bilirkişi raporunda da bu değerlendirmeleri haklı çıkaracak konuların altı çizildi. 16 yurttaş tarafından Cumhurbaşkanlığı ile Kültür ve Turizm bakanlığı aleyhine açılan davanın bilirkişi incelemesi raporu açıklandı. Danıştay 6. Dairesi tarafından atanan Ankara Üniversitelerinden Biyoloji, Şehir ve Bölge Planlama ile Bahçe Bitkileri bölümlerinde 5 kişilik uzman bilirkişi heyeti değerlendirmelerini mahkemeye sundu.

KAMUSAL YARAR VE İSRAF VURGUSU

174 sayfalık bilirkişi raporunu Genel Değerlendirme ve Sonuç Bölümünde özetleyen uzmanlar turizm olgusuna yönelik farklı yaklaşımların altını çizerek, Çeşme’deki projelerin son derece geniş bir alanı kapladığına dikkat çektiler. Uzmanlar bilirkişi raporunda; “Her kullanım kararının bir doğal kaynak tüketimi olduğu düşünüldüğünde gereksinimlerin ötesinde gerçekleştirilen arazi kullanım sunumları, kamu yararı dikkate alındığında diğer sektörler aleyhine kamusal kaynağın israfı anlamına gelir. Doğal kaynağı, en az tüketen seçenekler, doğal değerleri yapılı alan içinde de koruyan seçenekler en fazla kamu yararını yerine getirecektir. Çünkü doğanın tahribi insanlık açısından yıkımı getirmektedir” değerlendirmesinde bulundular. Bilirkişiler Çeşme ölçeğindeki projede kamu yararının sağlanmadığını belirttiler.

“DANIŞTAYDA DEFALARCA İPTAL EDİLMESİNE RAĞMEN…”

Dava konusu alanla ilgili son 40 yıllık süre içinde defalarca plan değişikliklerinin Danıştay tarafından iptal edildiğine dikkat çekilen raporda, büyük bir kara alanını ve ilk kez olmak üzere yaklaşık 4.900 hektar büyüklüğünde bir deniz alanının da iptal kararlarına rağmen yeni proje alanına katıldığına dikkat çekildi. Bölgenin koruma kararlarının altının çizildiği raporda şu ifadelere yer verildi; “Tüm üst ölçek planlarda Çeşme KTKGB’sinin sınırlarının kara bölümü içinde kalan alanın % 65 gibi çok büyük bir bölümü plan raporlarında yapılaşmaya/kullanmaya/geliştirilmeye kesinlikle açılmaması gereken nitelikteki koruma alanları kapsamında kalmaktadır”.

“16 BİN HEKTAR HALKA KAPATILACAK”

Geniş bir alanın belirlenmiş bir sınır ile çevresindeki alanlardan ayrılmasının güçlü gerekçelerinin olması gerektiğine işaret edilen raporda, “Bilirkişi Kurulu olarak dava konusu alanın sınır belirleme raporunun, bu alanın sınırları, büyüklüğü ve kapsayacağı alan vb. konularla ilgili olarak son derece yetersiz, hiçbir ciddi bilimsel araştırma ve çalışmaya dayanmayan, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini hiçbir şekilde değerlendirmeye almayan, yüzeysel bir belge olduğu görüşündeyiz” denildi.

Yeni statünün benimsenmesi durumunda Çeşme yarımadasında 16.000 hektarın üzerinde bir alanın tümüyle halka kapalı, giriş çıkışları denetim altına alınmış, kamuya kapalı site benzeri alanlar haline dönüşeceğinin belirtildiği raporda, “Bu alanlar yasalarla koruma altına alınmış farklı statüde ve üzerinde yapı yasağı getirilmiş alanlardır. Sınır kararıyla bu alanlardaki yetkilerin tümünün tek bir Bakanlığa aktarılmasının rasyoneli anlaşılamamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilerinin bu alanlarda hiçbir uzmanlığı olmayan bir Bakanlığa - daha da kötüsü bu konularda duyarlı olma olasılığı son derece düşük olan özel işletmecilere- devredilmesinin gerekçesinin ne olduğunu anlamak olanaklı değildir. Aynı durum yine ilk kez kıyıların, deniz alanlarının ve adalardaki yetkilerin devri için de geçerlidir” ifadelerine yer verildi. Bilirkişiler oybirliği ile hazırladıkları raporda proje sınırlarının belirlenmesi işleminin gerek kamu yararına gerekse planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşüne vurgu yaptılar.

 

Raporda altı çizilen diğer konular kısa başlıklar halendi şöyle;

ALAN DÜNYADAKİ 249 ÜLKEDEN DAHA BÜYÜK!

·                                 “İzmir Çeşme KTKGB toplam 11.247 ha'ı kara alanı olan 16.140 ha alan kaplamakta olup; bu kara alanı yüzölçümü olarak Çeşme ilçesinin %42,02'sini oluşturmaktadır. KTKG Bölgesi, dünyadaki 249 ülke ve bağımlı bölgesinin otuzunun toplam ülke büyüklüklerinden büyüktür”.

·                                 KTKG Bölgesinde öngörülen turizm yatırımlarının gerçekleşmesi durumunda bu doğal çevre tahribatının geri dönülemez bir duruma evirileceğini görmek için özel olarak planlama eğitimi almaya gerek olmadığı kanısındayız.

·                                 Kapsam belirleme raporu imara açılmasını öngörerek, koruma/kullanma dengesinin koruma alanları aleyhine bozulacağı bir yaklaşımı dile getirmektedir. Kapsam Belirleme Raporunda

TOPLAM YAZ NÜFUSU 1 MİLYONU BULACAK!

·                                 Yaz aylarında ilçeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısının 2019 yılında 800.000'in üzerinde olduğu göz önüne alındığında, ilçe toplam nüfusunun yaz aylarında 1.000.000 büyüklüğünü fazlasıyla aşması beklenmelidir. Özetle, her durumda yarımadada mevcut su kaynakları ve altyapının tümüyle yetersiz kalması başta olmak üzere doğal çevrenin de bu gelişmeden geri döndürülemez biçimde son derece olumsuz etkileneceği açıktır.

·                                 Alandaki zeytincilik için ideal olan marjinal tarım toprakların değerlendirilmesi bakımından bu tarım potansiyelinin desteklenmesi bölge ve ülke ekonomisi açısından yerinde olacaktır.

ALANDAKİ 24 TÜRÜN NESLİ TEHLİKE ALTINDA

·                                 En az 24 taksonun nesli küresel ölçekte (yani CR, EN veya VU düzeyinde) tehlike altındadır. Söz konusu bölgenin doğasının genel olarak ulusal ve küresel ölçekte koruma zorunluluğu taşıdığı değerlendirilmektedir.

·                                 Bölge sahip olduğu bitki, kuş, deniz memelileri varlığı ile de ülkemizin bir Önemli Doğa Alanı (ÖDA) olarak tescil edilmiş, Türkiye'de Akdeniz fokunun korunacağı beş öncelikli alan içerisinde yerini almış, büyük bir kısmına karadan ulaşımı olmayan, doğal peyzajin henüz bozulmadığı son kıyı alanlarından biridir. Çeşme KTKG Bölgesi'nin yapılaşma ve diğer habitat tahribatlarından uzak tutularak ekolojik niteliklerinin ve bütünlüğünün korunması yerel ekonomi, kamu ve ülke çıkarınadır.

“SU AÇIĞI DAYANILMAZ BOYUTLARA ÇIKACAK”

·                                 Çeşme ilçesine içme-kullanma suyu sağlayacak ek yerüstü suyu kaynakları projelerinin devreye alınması ve kalite sorunlarına rağmen yeraltı suyu kaynaklarının kullanılmaya devam edilmesi durumunda bile, ilçenin gelecekteki nüfus artışı (Çeşme KTKGB'nin getireceği ek nüfus dahil edilmeden) sebepli su açığını dahi karşılamada yetersiz kalacağı belirtilmektedir. Çeşme KTKGB'nin bu durumu çok daha dayanılmaz boyutlara çıkartacağı açıktır.

·                                 İklim değişikliği, halen bölgede mevcut olan su miktarı ve su kalitesi ile ilgili sorunların artmasına neden olacak ve bölge su kaynakları için yeni riskler getirecektir.

·                                 Çeşme KTKGB ile Turizm Bölgesi ilan edilen alan, Çeşme ilçesinin en önemli iki içme suyu kaynağından biri olan Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı'nin su toplama havzası ve koruma alanlarının büyük bir bölümünü içine almaktadır.

BARAJIN TÜM SUYU 20 GOLF SAHASINA YETMİYOR!

·                                 Çeşme KTKGB planlarında golf turizmi yer almaktadır. Golf sahalarında çok büyük alanların çimle kaplı olması nedeniyle sulama suyu ihtiyaçları yüksektir. Alanda öngörülen 20 adet golf sahası için gerekli olan toplam sulama suyu miktarı Kutlu Aktaş Barajı'nın ortalama üretim kapasitesi düzeyindedir.

·                                 Henüz araştırma yapılmamış olan kısımlarda yeni arkeolojik alanların saptanma olasılığı yüksektir. Söz konusu alan turizm bölgesi olarak belirlenmeden önce bölgede sistematik arkeolojik yüzey araştırmaları ile kültürel mirasın etkin biçimde belgelenmesi ve korunması hayati önem taşımaktadır.

Bilirkişi raporun sonuç kısmında uzmanlar görüşlerini şu sözlerle açıkladılar; “Kurulumuz, KTKGB alanının bütününü de gözeterek, dava konusu ekleme ile koruma alanları yanı sıra turizm kullanımlarına, dolayısıyla yapılaşmaya da açılmasına yol açacak olan sınır kararının, tarım ve orman alanları, doğal değerler (flora, fauna, ekosistemler) su kaynakları ve kültürel miras üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri göz önüne alındığında, planlama ilkelerine ve kamu yararına uygun olmadığı görüşüne varmıştır.”

AV. MERCAN: “RAPOR ÇOK KAPSAMLI”

Projeye karşı açılan davanın hukukçularından Av. Şehrazat Mercan bilirkişi raporunun çok kapsamlı olduğunun altını çizerek, “Ek rapora gidilecek bir rapor değil. Gitmez ise yürütmenin durdurulmasına karar verir. Bu kararı, idarenin tereddütsüz uygulaması gerekir. İşlem dava sonuna kadar durur” dedi.

https://www.evrensel.net/haber/458122/cesme-davasinda-bilirkisi-raporu-aciklandi-bu-projede-kamu-yarari-yok-dediler

28 Mart 2022 Pazartesi

Kızılcaköylüler maden yönetmeliğinde yapılan değişikliğe tepki gösterdi

 

28 Mart 2022 10:51


Aydın Kızılcaköy'de halk, maden yönetmeliğinde yapılan değişiklikle zeytin yasasının işlevsiz hale getirilmesine tepki gösterdi, "Yönetmelik değişikliği direncimizi kıramaz" dedi.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR
AYDIN

Aydın'ın Efeler ilçesine bağlı Kızılcaköy'de yurttaşlar, maden yönetmeliğinde yapılan değişiklikle zeytin yasasının işlevsiz hale getirilmesine tepki gösterdi. Yıllardır topraklarında işletilmek istenen jeotermal enerji santrallerine (JES) karşı mücadele eden Kızılcaköylüler, ülkenin enerji çöplüğü haline getirilmek istendiğini dile getirdi.

Köy yakınlarındaki vakıf zeytinliği önünde yapılan eylemde köylüler adına basın metnini okuyan Kızılcaköylü Şennur Efe, maden yasasında yapılan değişikliğin ülke genelindeki 160 milyon zeytin ağacının ölüm fermanı olduğunu söyledi.

"ZEYTİN YASASI ZEYTİNLİKLERİ KORUYORDU"

Yönetmelik değişikliği ile zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine kurban edilmek istendiğini belirten Efe, Anayasa ve diğer yasalarda çevrenin korunması ve geliştirilmesine dair birçok yasal düzenleme olduğunu belirtti.

Şennur Efe, “Anayasa ve kanunlar, bırakın zeytinliklerin sökülmesini, yerine maden çukuru açılmasını, zeytinliklere her çeşit hayvan sokulması ve zeytin sahalarında ağıl yapılmasını dahi yasaklamıştır” dedi.

23 milyon zeytin ağacıyla Aydın’ın Türkiye'de birinci olduğuna dikkat çeken Efe, 12 milyon ağaçla birinci durumdaki Çine bölgesinde onlarca maden işletmesinin vahşi madencilik yaptığını dile getirdi.

"YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ DİRENCİMİZİ KIRAMAZ"

Son yönetmelik değişikliğinin yasa dışı olduğunu belirten Efe, “Bu düzenleme ile köyümüzde ve ülkenin farklı yerlerinde topraklarını ve zeytinliklerini koruyan halkın direnci kırılmak istenmektedir. Ancak biz gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz, yaşamı ve geleceği savunuyoruz. Bu nedenle direncimizi kırmaları mümkün değil." dedi.

STK’lerden temsilcilerin de destek verdiği basın açıklamasında Efe şöyle konuştu: “Biz Kızılcaköylüler, açgözlü şirketlerin zeytinliklerimizi, ormanlarımızı, tarlalarımızı, köylerimizi yuttuğu, tükettiği bir ülke istemiyoruz. Bugün ülkemizde egemen olan madencilik anlayışı, madenin bulunduğu tüm arazinin harap edildiği, geride ise tümüyle verimsizleştirilmiş ve kirletilmiş bir toprağın bırakıldığı bir haldedir. Aydınımızın dört bir yanı jeotermal enerji, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi santralleri, kuvars feldspat maden faaliyetleri ile enerji çöplüğü haline getirilmek isteniyor. Birileri daha çok para kazansın, kârına kâr katsın diye biz çöplükte yaşamak istemiyoruz, izin vermeyeceğiz. Birlik içinde, dayanışma içinde bu talana son vereceğiz.”

Açıklamaya katılan Aydın Barosu Başkanı Anıl Yetişkin, uygulamaya dair dava açtıklarını ve takipçisi olacaklarını söylerken Çine Yaşam Platformu Sözcüsü Ahmet Uslu, "Yönetmelik değişikliğiyle düpedüz hainlik yapılıyor” dedi. Ziraat Mühendisleri Odası Aydın Şube Başkanı Zeki Oymak ise “Kaybedecek tek karış toprağımız yok” dedi. Tire Başköy’den Sami Şengün de açıklamaya destek vermek için 70 kilometre yol geldiklerini belirtti.

 https://www.evrensel.net/haber/458064/kizilcakoyluler-maden-yonetmeliginde-yapilan-degisiklige-tepki-gosterdi

27 Mart 2022 Pazar

Kuru gölün kayıkları (Pazar yazısı)

 

26 Mart 2022 22:06

 


Marmara Gölü’nü gören bir tepenin üzerindeyim. Tekelioğlu köyünden on dakikalık yürümeyle geldim buraya. Gölü görünce durup izlemeye başladım.

Bulunduğum yerle göl arasında kalemle çizilmiş gibi sıralar halinde üzüm asmaları diziliydi. Hemen yanında da zeytinlikler vardı. Genç genç zeytin ağaçları. Asmaların ve zeytinlerin bitiminde, suların olması gereken yerde çırılçıplak bir arazi uzanıyordu.

İnce bir pusla kapalıydı göl ve karşı kıyıları. Göl diyorum ama göl demek ne kadar doğru onu da bilemiyorum. Bir avuç su var görünürde. Üzerinde kara kara lekeler olan bir avuç su. Erol Kesici Hoca olsa göl dememe hemen tepki gösterirdi muhtemelen. “Neresi göl bunun? Göl Marmara yok artık. Gördüğün su birikintisi” derdi. 

Böyle demedi ama Göl Marmara’nın kurumasında iklim krizi ve yanlış su politikalarının yanı sıra etrafında yaşayan köylülerin de önemli hataları olduğunu söylemekle yetindi. İstanbul’da şimdi. İzmir’e döndüğünde göle birlikte gideceğiz ve orada anlatacak tüm bu hataları. 

Gerçi bugün köylüler dokunsanız ağlayacak kadar kederliler. “Sizde de hata var be kardeşler” sözlerini duymak istediklerini pek sanmıyorum şu aralar. Yaraları kabuk bağlamadı henüz. Çatacak yer arıyorlar adeta. “Göle neden Gördes Barajından, Ahmetli Regülatöründen su verilmiyor? Su neden bomboş akıp gidiyor” diye serzenişte bulunuyor kime soru sorsak. 

Aslında tam da şimdi köylülere hiçbir suyun boşa akmadığını, o suların binlerce yıldır etrafına hayat verdiğini, denize dökülen suyun da boşa akmış sayılamayacağını, su döngüsünü vs. anlatmak gerek. Ancak bu sözler onların şu anki çaresizliğine yanıt olabilecek gibi de görünmüyor. 

Su kalmamış gölde çünkü. Köylülerin geçim kapısı olan balıkların hepsi ölmüş. Kuşlar belki de bir daha dönüp gelmemek üzere çekip gitmişler. Göl insanları nerede hata yaptık demeden önce bu duruma gelinmesinin sorumluluğunu ülkeyi yönetenlerde arıyorlar ki bence yerden göğe kadar haklılar… 



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

*

GÖLÜ ASIL GÖRDES BARAJI KURUTTU

Tepeden göle bakarken tam önümde duran iki adama, “Ne zaman bu hale geldi göl” diye seslendim. Aynı anda sıçrayarak döndü ikisi de. Birkaç dakikadır onların ardında durduğumun farkında bile olmadan dalıp gitmişlerdi kederli manzaraya.

“İki üç yıl oluyor” dedi, sonradan adının Coşkun Oktay olduğunu öğrendiğim göbekli, orta yaşlı adam. “Yağmur yağmayınca böyle oldu.”

“Sadece yağmur mu?” diye sordum bu gerekçeye pek de inanmamış gibi.

Kuru göl yatağında belli belirsiz görünen kayıkları işaret ederek, “Balıkçılık yapılıyordu köylerde. Gölün etrafındaki tarlalar da sulanıyordu. Kuruyan yerlere zeytin dikilip, ekin ekilince sular iyice azaldı. Ancak gölü asıl Gördes Barajı kuruttu” dedi.

Köylülerin göle gelen derelerin sularını toplayarak onun kurulmasından sorumlu tuttukları Gördes Barajının ilginç öyküsünü de anlatayım yeri gelmişken;

Gördes Barajı İzmir’e 150 kilometre uzaklıkta. Manisa ilinin sınırları içerisinde. İzmir’den hiçbir zaman istediği oyu alamayan AKP bu kente adeta günahını vermezken Gördes Barajının suyunu nasıl verdi sorusunun peşine düşelim isterseniz. 

Aslında sorunun yanıtı “tamamen duygusal”! AKP hükümeti İzmir Konak Meydanı’na kuş uçuşu 20 km uzaklıktaki Efemçukuru köyünde Kanadalı TÜPRAG şirketi altın madeni işletebilsin diye 300 bin kişinin içme suyunu karşılaması planlanan Çamlı Barajının yapımına izin vermedi. “İzmir’in bu baraja ihtiyacı yok. Gördes Barajı 2040 yılına kadar kentin ihtiyacını karşılayacak” diye açıklamaya çalıştılar bunun gerekçesini AKP’li yetkililer.

Sonrası ise tam bir kara komedi. Barajın dibi delik çıkınca Gördes bir türlü su tutamadı. Bunun üzerine sular tamamen boşaltılarak dipteki delik bulunup kapatılmaya çalışıldı. Sonuçta Gördes Barajı şu güne kadar İzmir’in içme suyuna tek damla katkı sağlamadı ancak kendi su havzasındaki Ege Bölgesi’nin en önemli gölünü kurutmayı başardı!

Alanı ile ilgili onlarca kitap yazan Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey de bu duruma dikkat çekiyor. Göl Marmara ile ilgili yaptığımız Çepeçevre Yaşam programına yorum yapan Atabey; “Kurumanın en büyük nedeni baraj. Eskiden DSİ gölleri, sulak alanları kanallar açarak kurutuyordu. Günümüzde ise baraj yaparak gölleri kurutuyor” diyordu.

Pus çökmüş gölün dibinde kalan bir avuç suyun üzerinde görünen bencik bencik lekeler kuşmuş! “Kara Meke onlar, eti yenmez, vurmaya değmez” diye anlattı gölde “sertifikalı” avcılık yaptığını söyleyen Yakup Uyan. Yıllardır avcılık yaptıkları göle artık adım atmadıklarını söyledi boynunu yana eğip üzgünce. Su yoksa kuş da yoktu çünkü. 

Avcıların göle gidememelerine üzüldüm desem yalan olur ancak onunla ‘Avcılık cinayet midir’ tartışmasına da girmedim. 

**

KAYIK ÖLÜLERİ ÇÜRÜMEYE TERK EDİLMİŞTİ

O gün, Tekelioğlu köy meydanında yapılan “Marmara Gölü Yaşasın” etkinliğinin ardından gölün kıyısına indik. Yüzlerce insan köy ile göl arasındaki birkaç kilometreyi kortejler oluşturarak suyun önemini yazan pankart ve dövizlerle yürüdüler.

Gölün kıyısında suların kurumasının ardından karaya çekilen kayık ölüleri bulundukları yerde çürümeye terk edilmişti. Mavi, yeşil, mor kuşaklı tekneler kim bilir gölün berrak sularında nasıl da nazlı nazlı dolaşmışlar, boyları bir metreyi bulan sazanları balıkçıların şen şakrak çığlıkları arasında kıyıya nasıl da taşımışlardı.

Göl kıyısındaki köylerde yaşayan balıkçıların ağzını bıçak açmıyor bugünlerde. Balıkçılık kooperatifi başkanı “En çok biz mağduruz” diyordu da başka söz etmiyor. Daha birkaç yıl öncesine kadar eşleriyle, oğullarıyla balığa çıkan kadınlar bugün gölün arkasından ağıtlar yakıyor. Tarlası tapanı olmayanlar geçimlik iş bulabilmek için köylerini terk ediyorlar. Sular kurumuş, balıklar ölmüş, kuşlar göçmüştü ya, gayri kalanlara da huzur yoktu bu topraklarda. Sadece Tekelioğlu köyünden 25-30 hanenin alıp başını gittiğini söyledi köylüler.

“Gölümüze su verilsin, gölümüzü istiyoruz, kuşları, balıkları, suyun serinliğini…” diyordu kime kameramızı çevirsek. Belediye başkanları söz üzerine söz verdiler köylüye. “Gerekirse Gördes’ten, Ahmetli Regülatöründen başka yelerden su basacağız göle. Hiç merak etmeyin” dediler. Biracık da olsa umut serptiler köylünün yüreğine.

*

Göl Marmara kururken sadece içindeki canlılar, balıklar ve kuşlar değil çevresindeki tüm yaşam da yok oluyor. Kuru gölün kayıkları bugünlerde hepimizi bekleyen kara günlerin haberini taşıyor!..

 https://www.evrensel.net/yazi/90637/kuru-golun-kayiklari

25 Mart 2022 Cuma

Gördes'te nikel madeni atık borusunun patlaması sonrası felaketlerden endişe ediliyor

 

25 Mart 2022 08:39


Manisa'nın Gördes ilçesinde nikel madeni atık borusunun patlamasıyla kimyasal atıklar toprağa ve suya karışmaya başladı. CHP Milletvekili Bakırlıoğlu, "Daha büyük felaketlerin önüne geçilmeli" dedi.



Fotoğraflar: Ramazan Koyunlu


Özer AKDEMİR
İzmir

Manisa Gördes'te Zorlu Holding'e ait Meta Nikel Madeninin atık havuzuna giden borunun patlaması ile zehirli kimyasallar doğaya karışırken Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi (MASKİ) tedbir amaçlı bazı köylerin içme sularını kesti. Derelere ve toprağa karışan zehirli atık suların içinde neler olduğu ise yapılan analizler sonrası ortaya çıkacak.

KALEMOĞLU KÖYÜNÜN SULARI KESİLDİ

Atık borusunun patlaması ve atık sularının derelere karışması sonrası dün gece MASKİ tarafından suları kesilen Kalemoğlu köyüne, haber yayına girdiği saate kadar su verilmemişti. Nikel madenine su sağlamasının yanı sıra tarımsal sulama amaçlı da kullanılan Çiçekli Barajı'na doğru akan suların içindeki kimyasallar ile ilgili net bilgi, alınan numunelerin laboratuvar sonuçlarıyla belli olacak.

ÇEVRE BAKANLIĞINDAN “13 GÜN İÇERİSİNDE İNCELERİZ” YANITI

Nikel madeni atık borusunun patlaması sonrası atıkların derelere karıştığı bilgisi, sürüsünü otlatan bir çobanın çektiği görüntüler sonrası yayılmıştı. Görüntülerin Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’na iletilmesinin ardından bakanlıktan “Kayıt alındı, 13 gün içerisinde olayı inceleyeceğiz” yanıtı verilmişti. Bu yanıta tepki gösteren Akhisar Çevre Platformu Sözcüsü Erdan Boşnak, bakanlığın yaklaşımını eleştirmişti. Yörede yaşayan yurttaşların içme ve kullanma sularını sağlayan barajlara yakın bir konumda bulunan nikel madeninin atık depolama sahası, aynı zamanda İzmir’e içme suyu sağlaması için yapılan Gördes Barajı havzasında yer alıyor.

Gördes Barajı'nın yanısıra bölgede İzmir’e içme suyu sağlamak için planlanan Başlamış Barajı ile Manisa’nın İçme suyu kaynağı olarak yapımı devam eden Gördük Barajı da var.

DAHA ÖNCE DEFALARCA RİSK UYARISI YAPILMIŞTI

Bir milyon ton yıllık kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük sülfürik asit fabrikasının kurulacağı alan ise Başlamış Barajı’nın havzasında yer almakta. Nikel madeninin ve kurulması planlanan sülfürik asit fabrikasının su kaynaklarını kirleteceğine dair birçok kurum tarafından defalarca uyarı yapılmış, tanker kazaları sonrası sülfürik asitler doğaya karışmıştı.

BAKIRLIOĞLU: DAHA BÜYÜK BİR ÇEVRESEL FELAKET YAŞANABİLİR

Dün ortaya çıkan atık borusu patlağı sonrası bölgeye giden CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu da bu risklere dikkat çekerek “Bu firmanın sülfürik asitle yaptığı faaliyetler bu bölgede büyük risk oluşturuyor. Eğer böyle giderse bu çevresel felaketler yaşanmaya devam edecek” dedi.

Firmanın geçtiğimiz aylarda Avrupa’nın en büyük sülfürik asit tesisini kurmak ve kapasite artırmaya gitmek için ÇED başvurusunda bulunduğunu hatırlatan Bakırlıoğlu, "Önümüzdeki aylarda bölgeyi büyük bir tehlike bekliyor. Bölge önümüzdeki günlerde daha büyük çevre felaketleriyle karşı karşıya kalabilir” diye konuştu.

KAPATILMASI GEREKEN TESİSLER KAPASİTE ARTIRIYOR

Akhisar Çevre Derneği Başkanı Erdan Boşnak, tesisin atık borularının patlaması ve olayın duyulmasının ardından Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü'nden ilgili kişilerin gelip kimyasal atıkların karıştığı sudan numune aldıklarını belirtti. Boşnak, şirketin bu atıkların kalsiyum karbonat yani kireç olduğunu öne sürdüğünü ancak kesin bilginin numune analizinden sonra ortaya çıkacağını ifade etti. Boşnak, "Asıl mühim olan ise Müdürlüğün buraya gelmesi bir devlet refleksi olarak gelişmedi, öğleden sonraki yoğun kamuoyu hareketliliği ve yerel basında olayın haberleştirilmesiyle buraya geldiler" dedi.

Erdan Boşnak, Meta Nikel İşletmesi'nin bölge için bir baş ağrısı kaynağı olduğunu belirterek "Tesis, oksijen deposu olan ormanlık arazi içinde, İzmir'in, Manisa'nın, civar il ve ilçelerin su deposunun üzerinde. Tesisin çalışmalarının sonlanması gerekirken Turgutlu'dan çıkarılan toprağı da buraya getirerek işlemeye başladılar. Bizlerin kapatılması gerektiğini söyleyerek yakın zamanda dava açtığımız tesisi büyütme çabaları var. Geçmişte atık havuzu patladı ve 3 gün boyunca kirli su derelere aktı, tankerler yollarda devrildi. Havaya karışan kirliliğe, ağaçların üzerine yağan aside, yeraltı sularına sızan kirliliğe rağmen bu olanları doğru dürüst kayıt altına alan bile yok. Artık siyasi partiler olarak, devlet yöneticileri olarak yargı eliyle bu tesise karşı çıkılmalı, bu tesisleşme bakışı terk edilmeli. Doğamız öncelikli, halkımız doğamızın kirlenmesini istemiyor. Bütün karar vericileri bu doğrultuda hareket etmeye çağırıyoruz." ifadelerini kullandı.

İŞLETMENİN RUHSATSIZ OLDUĞU ORTAYA ÇIKMIŞTI

Madene karşı açılan davalar sürerken verilen bilirkişi raporunda Meta Nikel Madencilik A.Ş. tarafından işletilmekte olan Gördes Nikel-Kobalt madeninin işletme ruhsatının olmadığı ortaya çıkmıştı. Yıllardır ruhsatsız çalıştığı ortaya çıkan madenin kapatılması istenirken firma ise sülfürik asit tesisinin yapımı için çalışmalarını sürdürüyor. Madenin yol açtığı onlarca kaza arasında 2019 yılı şubat ayındaki kaza sonrası Akhisar Gördes sınırları içerisindeki Başlamış Deresi'nin suları kırmızı renkte akmıştı.

 https://www.evrensel.net/haber/457856/gordeste-nikel-madeni-atik-borusunun-patlamasi-sonrasi-felaketlerden-endise-ediliyor

24 Mart 2022 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Marmara Gölü çöl olmasın!

 


Çepeçevre Yaşam'ın bu bölümünde Manisa Gölmarmara'da bulunan ve kuruma noktasına gelen Marmara Gölü'nü bölgede yaşayan yurttaşlarla konuştuk.

 24 Mart 2022 17:00

 


Manisa Gölmarmara'da bulunan Marmara Gölü, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle iki yılda kuruma noktasına geldi.

Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam'ın bu bölümünde gölü bu noktaya getiren yanlış uygulamaları ve yaşananları bölgedeki yurttaşlarla konuştuk.

Çepeçevre Yaşam her perşembe Evrensel'de. (İzmir/EVRENSEL)



Marmara Gölü kuruma noktasına geldi: Doğa ve balıkçılar can çekişiyor

23 Mart 2022 Çarşamba

Ent dergisi _ Zeytinime dokunma

 



Zeytin meselesini İkizköy Çevre Komitesi'nden Deniz Gümüşel (@gumus_den) ve Gazeteci / Yazar Özer Akdemir (@ozer_akdemir)’le birlikte, Ent Dergi Ekoloji yazarı Av. Tuğçe Berber (@tugceeberber)’in moderatörlüğünde konuşacağız. Değerli katılımlarınızı bekleriz!

22 Mart 2022 Salı

Manisa halkı kurumak üzere olan gölden seslendi: Marmara Gölü’ne su verin

 

22 Mart 2022 12:10


Manisa’daki Marmara Gölü’nde Dünya Su Günü sebebiyle kuraklığa dikkat çekildi. Suyun önemine vurgu yapılarak iktidarın su politikaları eleştirildi.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR
Manisa

22 Mart Dünya Su Günü’nde sulak alanların önemine, kurumak üzere olan Manisa’daki Marmara Gölü’nde dikkat çekildi. Salihli Tekelioğlu köyündeki etkinlikte suyun önemine dikkat çekilerek iktidarın su politikaları eleştirildi.

Ege Belediyeler Birliği tarafından düzenlenen etkinliğe İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Tunç Soyer de katıldı. “Marmara Gölü Yaşasın” etkinliğine Akhisar, Alaşehir, Salihli ve Turgutlu belediyeleri de destek verdi.

 

GÖL KURUDU YAŞAM BİTTİ

Tekelioğlu köyü meydanında yapılan etkinliğe gelen yöre köylüleri son iki senede kuruma noktasına gelen göl nedeniyle yaşamlarının olumsuz yönde etkilendiğini söylediler. Susuzluk nedeniyle balıkçılığın bittiğini, zeytin ve diğer tarım ürünlerinin yetişemez hale geldiğini belirten köylüler, göle bir an önce su verilmesini talep ettiler.

Onlarca kuş türüne ev sahipliği yapan göl için düzenlenen “Marmara Gölü Yaşasın” etkinliği ile göldeki yaşamın ve balıkçılık faaliyetlerinin devam edebilmesi için göle su verilmesi gerektiğine dikkat çekilmesi amaçlanıyor.


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

“GÖL MARMARA KURURSA 7 KÖY YOK OLUR”

Etkinlikte bir konuşma yapan Göl Marmara Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Rafet Kerse “Göl Marmara kurursa 7 köy yok olur. Gölümüzü geri istiyoruz. Gördes Barajı için Göl Marmara yok olmasın” dedi.

Gediz Havzası Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma, Çevre ve Kalkınma (GEMA) Vakfı Başkanı Şener Kilimcigöldelioğlu ise yaptığı konuşmada, Ahmetli pompalarının bozuk olduğu için derelerin bütün sularının göle aktarılacağına dikkat çekerek “Organize sanayiye karşıyım. Öncelikle arıtma tesisleri yapılsın. Buranın kirliliği gölleri derelere aktarılıyor. Tarlalar sulanıyor. Korkunç bir şey bu” dedi.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel

TUNÇ SOYER: ELİMİZDEN GELENİ YAPACAĞIZ

Gölün kurumaması için ellerinden geleni yapacaklarını belirten Tunç Soyer ise, “Gördes’ten ve diğer yerlerden su basma dahil. Ahmetli pompaları bozuksa yapacağız. Tüm köylerin çığlıklarını duyuyoruz” dedi.

Ege Belediyeler Birliği Koordinasyonu ile yapılan etkinliğe, Salihli Çevre Derneği, Akhisar Çevre Derneği, Gördes Çevre Derneği, Turgutlu Çevre Platformu, Manisa Kültür ve Tabiat Varlıkları Çevre Derneği, Gölmarmara Ziraat Odası, Salihli Ziraat Odası, Ahmetli Ziraat Odası gibi çevre ve meslek  örgütleri de destek verdi. 

https://www.evrensel.net/haber/457598/manisa-halki-kurumak-uzere-olan-golden-seslendi-marmara-golune-su-verin

 

 

21 Mart 2022 Pazartesi

21 Mart Dünya Ormancılık Günü | Ülkemiz ormanları sanayi için kurban ediliyor!

 

21 Mart 2022 11:40


Ormancılık Günü'nde, Türkiye'de ormancılığın durumu içler acısı. Doç. Dr. Yücel Çağlar'ın OGM'nin faaliyet raporlarına dayanarak yazdığı makale, ormanlarla ilgili durumu ortaya koyuyor.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR
İzmir

Birleşmiş Milletler 2012 yılında orman varlıklarının önemini vurgulamak için 21 Mart tarihini "Dünya Ormancılık Günü" ilan etti. Türkiye’deki ormanların ve ormancılığımızın geldiği noktaya baktığımızda ise hiç de iç açıcı bir durumla karşılaşmıyoruz.

ORMANLAR VE ORMANCILIĞIMIZ ÇÖKÜNTÜ SÜRECİ YAŞIYOR

Akademik yaşamını ormanlar ve ormancılık üzerine çalışmalarla geçirmiş emekli öğretim üyesi Doç. Dr. Yücel Çağlar “Uluslararası Ormanlar Günü” ile ilgili yazdığı makalede ülkemiz ormanlarında olan biteni “ülkemizin ne ekolojik ne de toplumsal ve kültürel koşullarının gerekleriyle bağdaştırılabilir” diye tanımlıyor. AKP iktidarı ile birlikte Türkiye’deki ormancılığın bir çöküntü süreci yaşadığını ileri süren Çağlar, bu yorumu Orman Genel Müdürlüğünün (OGM) 2021 Yılı İdare Faaliyet Raporu’ndaki verilere dayanarak açıklıyor.

DEVLET MEMURU SAYISI AZALIRKEN SÖZLEŞMELİ ÇALIŞAN SAYISI ARTTI

Öncelikle ormanlarda çalışan emekçilerin durumuna dikkat çeken Çağlar, OGM’de sözleşmeli olarak çalışanların sayısının 700-800’lerden 2020 yılından sonra 5 bini aştığının altını çizdi. OGM’deki devlet memuru sayısının 17 binden 14 bine düşürüldüğünü belirten Çağlar, “geçici işçi sayısı 8 bin dolayındayken 10 bine çıkarılmıştır. OGM’deki zorunlu “rotasyon” uygulamaları ise teknik işgörenlerin yöresel koşullar özelinde uzmanlaşmasını olanaksızlaştırıyor. Bu durumun acı sonuçlarının geçtiğimiz yıl Akdeniz Bölgesindeki orman yangınlarını önleme, özellikle de söndürme çalışmalarında yaşadık” diyor. 2017-2021 döneminde toplam 13,5 bin orman yangını çıktığını ve bu yangınlarda 189,4 bin hektar orman ekosisteminin zarar gördüğünü dile getiren Çağlar, geçtiğimiz yıl çoğunluğu Akdeniz Bölgesi’nde çıkan 2800 yangında zarar gören orman ve maki ekosisteminin genişliğinin ise tam 139,5 bin hektar olduğunu aktardı. Çağlar, 2021 yılında 189,4 bin hektar orman ekosisteminin yangınlardan zarar görmesine karşın tüm ülkede yalnızca 35,4 bin hektar alan ağaçlandırıldığını vurguladı.

Doç. Dr. Yücel Çağlar

DEVLET ORMANLARI AĞAÇ TARLALARINA VE MEYVELİKLERE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

Devlet ormanı sayılan toplam 24 bin hektar doğal orman ve maki ekosistemlerinin özel “ağaç tarlalarına”, 17,7 bin hektarının ise çoğunluğu yine özel meyveliklere ve zeytinliklere dönüştürüldüğüne işaret eden Çağlar şunları dile getirdi; “2010’dan önceki yıllarda ortalama 80-90 bin hektar dolayındaki erozyon önleme çalışmaları giderek azalmış, 2021 yılında 36,7 bin hektara düşmüştür.  Aynı dönemde devlet ormanı sayılan yerlerdeki yaklaşık 20 bin hektarda orman ekosistemleri yasadışı eylemlerle yok edilerek tarım ve yerleşme yerine dönüştürülmüştür. Yalnızca 2021 yılında devlet ormanı sayılan 14 bin hektar alan “2B uygulamasıyla” hukuksal olarak “orman” sayılmamıştır”.

“ORMANLARIMIZ ÇARESİZLİK İÇİNDE KIVRANIYOR!”

Odunsu orman ürünlerini hammadde olarak üreten sanayinin dışsatıma yönelik ve plansız olarak geliştirildiğini ileri süren Çağlar, “Ancak hammadde gereksinmesi yurt içinden karşılanamayınca orman ekosistemlerinden kesilen ağaç miktarı 2000’li yılların başında 7 milyon metreküp iken düzenli bir artışla 2021 yılında 27,7 milyon metreküpe çıkarılmıştır” dedi. 2012-2020 döneminde “devlet ormanı” sayılan 340 bin hektar alanda toplam 50 bin izin verilerek, orman ve maki ekosisteminin kaldırıldığını ifade eden Çağlar, “Bu izinlerin 22,7 bini madencilik etkinliklerine ilişkindir ve yalnızca bu etkinliklerin yol açtığı ormansızlaşma 80 bin hektardır. Odunsu ürün hasadı için kesilen ağaçların 2021 yılında 13,4 milyon metreküpü daha dikili durumdayken tüccarlara ya da sanayicilere satıldığını belirten Çağlar, bu amaçla orman ekosistemleri içinde yol genişletmek çalışmalarıyla çevre orman ekosistemlerinde büyük yıkımlara yol açıldığını kaydetti. Çağlar, ayrıca ağaç kesme işlerinde çalıştırılan köylülerin de ekonomik ve demokratik haklarının büyük ölçüde kısıtlandığını altını çizdi. Çağlar, “İşte bu koşullarda ormanlarımız ne yapsın; çaresizlik içinde kıvranıyor. Oysa kendi hallerine bırakılsa bile başlarının çaresine bakabilecekler. Ülkemizin ekolojik koşulları bunu olanaklı kılıyor çünkü” ifadelerini kullandı.

TOD: “ORMANLARIMIZ ODUN ÜRETİMİ İÇİN KURBAN EDİLİYOR”

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Türkiye Ormancılar Derneği de (TOD) Uluslararası Ormanlar Günü ile ilgili yazılı açıklamada ülke ormanlarının sanayi için kurban edildiğine dikkat çekti.  

Endüstriyel odun üretiminde sadece son dört yıl içinde (2017-2021) 15,5 milyon metreküpten, 27,7 milyon metreküpe çıkılarak yüzde 78,7’lik bir artış yaşandığına dikkat çekilen açıklamada, “Ülke ormanlarımızın giderek artan ölçekte odun üretime konu edilmesi, boşluklu kapalı ormanların giderek artmasına, üretim ormanlarının da üretme gücünün düşmesine ve bunun sonucunda ormanların bozulmasına yol açmaktadır. Son yıllarda yıllık olarak gerçekleşen odun üretiminin planlanan odun üretimini oldukça aşması ve odun üretiminin yıllık artış oranının yıllık cari artımdaki artış oranının 30 katından fazlasına ulaşması, yıllık cari artımın artış oranında aşırı düşüşe neden olmaktadır. Aşırı odun üretimi nedeniyle, yıllık artımdan fazla üretim yapılmakta olduğu için, odun serveti azalmaya başlamıştır” denildi. Başta odun esaslı levha sektörü olmak üzere, orman ürünleri sanayisine ucuz hammadde sağlamak ve sektörlerin kazancını arttırması için, ülke ormanlarının kurban edildiğini belirten TOD, biyokütle enerji üretim tesislerinde odun yakmaya yönelik girişimlerin de ülke ormanları için büyük bir tehdit oluşturduğunun altını çizdi.

TÜRKİYE’DEKİ ORMAN KAYBI UYDULARDAN GÖRÜNÜYOR

Türkiye’nin son yıllarda tıpkı Güney Amerika ve Afrika kıtasındaki ülkeler gibi odun üretimi amacıyla kendi ormanlarına kalıcı zararlar verecek uygulamaları yaşama geçirdiğini belirten TOD, Dünya Kaynakları Enstitüsünün (World Resources Institute) Küresel Orman Değerlendirmesi raporlarında Türkiye ile ilgili verdiği bilgilerden odun üretiminin orman ekosistemi üzerinde yarattığı kayıpların uydular aracılığıyla tespit edilebildiğini dile getirdi. TOD açıklamasında, “Bu nedenle son yıllarda piyasanın isteklerine göre aşırı şekilde arttırılan ve orman ekosistemlerinde aşırı şekilde bozulmasına hatta ormansızlaşmaya yol açan odun üretimi modelinden bir an önce vazgeçilmelidir” denildi.

 https://www.evrensel.net/haber/457519/21-mart-dunya-ormancilik-gunu-ulkemiz-ormanlari-sanayi-icin-kurban-ediliyor

20 Mart 2022 Pazar

 

20 Mart 2022 13:31

Yurttaşlar Kuşadası’nda yapılmak istenen GES’e itiraz etti: Tarım topraklarını korumak zorundayız!

Kuşadası'nda tarım alanları üzerine Söke Belediyesi tarafından yapılmak istenen güneş enerji santrali projesine itiraz edildi.

 


Fotoğraf: Mehmet Murat Yıldırım

Özer AKDEMİR

Aydın'ın Kuşadası Caferli Mahallesi’nde tarım alanları üzerinde Söke Belediyesi tarafından yapılmak istenen güneş enerji santrali (GES) projesine karşı yöre halkı Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne dilekçeler verdi. Yurttaşlar, GES projesi için çevre düzeni planı değişikliğine itiraz etti. 

GES İÇİN ÇEVRE DÜZENİ PLANI DEĞİŞTİRİLDİ

Geçtiğimiz ay askıya çıkarılan 37 bin metrekare büyüklüğündeki alanda GES ve santrale ait hizmet binaları projesi bölgede yaşayan yurttaşların tepkisine neden oldu. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 2022 ocak ayında onaylanan değişiklik esaslarının kamu kurumlarının görüşü alınmadan gerçekleştirildiği ifade edildi. Yörede yaşayan 13 yurttaş adına Av. Bülent Tokuçoğlu tarafından Çevre İl Müdürlüğüne verilen itiraz dilekçesinde GES tesisleri için geniş arazi parçalarının kullanımının gerektiği belirtilerek bu sebeple birçok kamu kurumunu ilgilendiren bir proje çalışmasının yapılmasının gerekli olduğu dile getirildi. Projenin Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne de aykırı olduğunun ileri sürüldüğü dilekçede, “Güneş enerjisine dayalı elektrik üretimi tesislerinin kurulabilmesi için kurulumun yapılacağı arazinin marjinal tarım arazileri sınıfında olması gereklidir. Mutlak tarım arazisi, özel ürün arazisi ve dikili tarım arazisi dışında tamamen yerel ihtiyaçları karşılamak amacıyla tarıma açılmış arazilerin korunması şarttır. Tarımsal bütünlüğe olumsuz etkisi olacak GES tesislerinin kurulması için yapılan imar plan değişikliği anılan kanun ve yönetmeliğe aykırıdır” ifadelerine yer verildi. Projenin Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesine de aykırı olduğunun dile getirildiği dilekçede, Anayasa’nın çevrenin korunması ile ilgili 56. ve 90. maddelerine de atıfta bulunuldu. 

"GES TOPRAK KAYBINA NEDEN OLACAK"

Koruma altına alınması gereken tarım toprakları üzerinde GES yapılmasının toprak kaybı ve arazi bozulmalarına neden olacağına dikkat çekilen dilekçede, plan değişikliğinin tarımda sürdürülebilirlik ilkesine aykırı olduğu dile getirilerek iptali istendi.

 https://www.evrensel.net/haber/457478/yurttaslar-kusadasinda-yapilmak-istenen-gese-itiraz-etti-tarim-topraklarini-korumak-zorundayiz

Dünden bugüne Karaburun: Yarımada nasıl talan ediliyor... (Pazar yazısı)

 

20 Mart 2022 00:08


 


Fotoğraf: Özer Akdemir

PAZAR

    

Karaburun’da güneş enerji santralleri (GES) için ÇED sürecinin başladığını öğrendiğimde İpar Buğra aklıma geldi. 2017 yılında kanserden kaybettiğimiz Türkiye ekoloji hareketinin öncü kadınlarından İpar Buğra, yaşamının son yıllarını gecesini gündüzüne katarak Karaburun’daki ekoloji mücadelesine adamıştı.

İpar, Karaburun’un özel çevre koruma alanı (ÖÇKA) ilan edilmesi ile RES ve diğer ekolojik talanların duracağına inanıyordu. Bunu gerçekleştirmek için de olağanüstü bir çaba içerisinde oldu. ODTÜ İdari İlimler Fakültesi mezunu olarak Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığında Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birliklerinde Dış Ticaret Müsteşarlığı Denetçisi gibi birçok üst düzey bürokratik görevde bulunmuş, onlarca ülkeye resmi görevli olarak gitmişti. Çok iyi düzeydeki yabancı dili ile İngilizceden RES’lere dair birçok makalenin çevirisini yaptı.

Bürokrasideki deneyimini de işin içine katarak devletin ilgili kurumlarını adeta dilekçe yağmuruna tuttu. Karaburun’un eşsiz güzelliklerini, biyoçeşitliliği ve ekolojik özelliklerini anlatarak koruma altına alınmasını istedi.

Bu mücadele sürecinde 2012-2017 yılları arasında Karaburun Kent Konseyi başkanlığını sürdüren İpar Buğra ne yazık ki çok emek verdiği biyosfer rezerv alanı/özel çevre koruma alanı (ÖÇKA) çalışmalarının sonucunu göremedi. İpar Buğra 2017 eylülünde, hasta olduğunu öğrendikten bir ay sonra yaşamını yitirdi.

GÜVENİLEN DAĞLARA KAR YAĞDI

O zamandan bugüne geçen sürede Karaburun’daki gelişmelere baktığımızda ÖÇKA ilanı sonrası sorunların düzeleceğine inananların ciddi bir hayal kırıklığı yaşadığını söylemek mümkün. Yaşasaydı, İpar da o kadar emek verdiği bu sürecin Karaburun’un korunmasında bir işe yaramadığını görecekti!

Aslında, daha o zamanlar kendisiyle sohbetlerimizde bu ÖÇKA ve biyosfer rezerv alanı ilanına çok fazla bel bağlanmaması gerektiği, hukukun bizim gibi ülkelerde sermayenin çıkarlarını korumak için yapılan düzenlemelerden ibaret olduğu içerikli çok konuşma geçtiğini anımsıyorum. İpar da bu durumun farkındaydı aslında ancak Karaburun’un kurtuluşu için başkaca bir çıkar yol da bulamıyordu.

Ana karadan coğrafi olarak yalıtılmış bir avuç köylü ve ilçe merkezinde yaşayan duyarlı bir grup aydının çabası, arkasına devletin tüm gücünü alan dev şirketlerin dağı taşı talan etmesine engel olamıyordu. İzmir’den, Ege’den, tüm ülkeden beklenen destek de gelmiyordu bir türlü ki her bölge aslında kendi kıyametine karşı bir mücadele içerisindeydi. Bu ekolojik mücadelelerin kendi yerellerindeki saldırılardan başlarını kaldırıp diğer yerlerdeki mücadeleler ne durumda diye bakacak halleri bile yoktu neredeyse! Buna rağmen İpar ve bir grup Karaburunlu ülkedeki diğer RES mücadelelerinin dayanışma ağını oluşturabilmek adına da girişimler, toplantılar yaptılar.

***

BİR GARİP ‘ÖZEL KORUMA’

Karaburun Yarımadası’nın özel ekosistemi ve uluslararası ölçekte koruma altına alınmış olan pek çok bitki ve hayvan türünü de barındıran zengin biyoçeşitliliği ile şimdiye kadar koruma altına alınmaması zaten başlı başına bir garabetti.

İpar Buğra ve Karaburun Kent Konseyinin yörenin zengin ekosistemi, doğası, sosyokültürel yaşamı, özgün ürünleri ve temiz tarım uygulamalarıyla nadir bölgelerden biri olarak bütüncül bir yaklaşımla korunması ve yarımadanın biyosfer rezerv alanı ilan edilmesine yönelik çabaları son derece önemliydi bu yüzden. İpar göremese de 14 Mart 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararnamesi ile Karaburun ve Ildırı Körfezi’nin bazı bölgeleri ÖÇKA ilan edildi.

Karar yöre halkını sevindirdi ancak bir sorun vardı; Karaburun’un ÖÇKA ilan edildiği günlerde bölgeye 12 yeni RES tribünü yapılması amacıyla hazırlanan imar değişikliği de bakanlık tarafından resen onaylanıyordu! “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” denilebilecek bu yaklaşımın yanı sıra ÖÇKA korumasını gösteren harita ortaya çıktığında da kafalar karıştı. ÖÇKA koruma bölgesi yerleşimin nispeten yoğun olduğu kıyı şeridini kapsarken, yerleşimin daha az olduğu batı kıyı şeridi ile önemli varlıklara sahip karasal ve denizel alanların kapsam dışında olduğu görüldü. Oysa talan tam da bu alanlara yönelikti daha çok. Yani yılların uğraşı, çabası sonucu çok şey beklenen ÖÇKA’da dağ fare doğurmuştu!

BİRLEŞİK ELEKTRİK ÜRETİM ALANLARI

Geçtiğimiz günlerde Karaburun Kent Konseyinin GES projesi ÇED halkın katılımı toplantısı ile ilgili yaptığı yazılı açıklamanın başlığı gelinen durumun özeti gibiydi: “Karaburun Yarımadası’nda ÖÇKA’ya rağmen yatırımlar hız kesmeden sürüyor…”

140 RES tribününün toplam yüz ölçümü 484 kilometrekare olan yarımadanın 430 kilometrekarelik bir alanına yayıldığı bir ortamda kalan boşlukları da GES’lerle doldurmak istiyordu şirketler. Hepi topu 6 şirket yarımadanın yüzde 89’luk bölümüne konmuşlar, RES ve GES projeleri ile ormanları, meraları, tarım alanlarını ve nihayetinde köyleri de içine alacak şekilde genişlemeye devam ediyorlardı.

Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklerle “Birleşik Elektrik Üretim Tesisi”ne dönüştürülen alanlar aynı zamanda diğer RES proje sahaları için de örnek teşkil edecek. Olan da tüm bu enerji projeleri tarafından istila eden Karaburun Yarımadası’nın ekolojisine olacak, geri dönüşü olanaksız zararlarla yok edilip gidecek!..

Projenin yapılmak istendiği Sazak köyü 2019 yılında “kentsel sit” ilan edilerek “Karaburun Yarımadası ve Ildır Körfezi özel çevre koruma bölgesi” sınırları içine alınmıştı. Bu nasıl koruma o halde? Kim, neyi koruyor?

SÖYLEM BAŞKA EYLEM BAŞKA

Karaburun Kent Konseyinin konuya dair açıklamasından öğreniyoruz ki yaklaşık bir ay önce Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı yetkilileri Karaburun’a gelip bir toplantı yapmışlar. Hiçbir sivil toplum örgütünün davet edilmediği bu toplantıda ÖÇKB sürecinde Karasal Alan Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Projesi’nde elde edilen verileri ve bulguları paylaşmışlar. Toplantıda kendi uzmanlıklarıyla ilgili veri ve bulguları paylaşan uzmanların ve bakanlık yetkililerinin Karaburun-Ildırı Körfezi özel çevre koruma alanının sadece İzmir ya da Türkiye için değil, özellikle Akdeniz Havzası ve yeryüzü için çok önemli, çok kritik ve kıymetli ekosistemleri barındırdığını anlatmışlar. Bölgede nesli küresel ölçekte tehdit altına ya da azalış gösteren pek çok bitki ve hayvan türü bulunduğunu; ÖÇKB alanının sadece kendi sınırlarında değil alanla ekosistem ve kültürel açıdan ilişkili, çevresindeki bölgelerle birlikte mutlak korunması gerektiğini ifade etmişler. Yarımadanın yüzlerce kuş, onlarca memeli, binlerce omurgasız ve bitki türleri ile Akdeniz çanağının en değerli ekosistemlerinden olduğunu yinelemişler… İyi de bunun gereği RES projeleri ile yüzde 89’u şirketlerin talanına açılan yarımadada kalan boşluklara GES yapmak mı?

‘YOK ETTİKLERİMİZİN SIRALI TAM LİSTESİ!’

Yazıyı Karaburun Kent Konseyinin bakanlıklara yönelik haklı soruları ile bitirelim; “Bir yandan bu araştırmayı yürütürken diğer yandan tespit ettiğiniz tüm bu bitkilerin, canlıların, ekosistemlerin yok olmasına neden olacak RES, GES gibi yatırımlara neden izin veriyorsunuz? Biyolojik çeşitlilik verilerinin bulunduğu dosyayı ‘Yaşamına son verdiklerimiz sıralı tam liste şeklinde’ mi kaydettiniz? Son bitkiyi sökene, son kuş gidene kadar, son çoban yılana, son köylü göçene kadar devam mı edeceksiniz?”

 https://www.evrensel.net/yazi/90608/dunden-bugune-karaburun-yarimada-nasil-talan-ediliyor?utm_source=twitter&utm_medium=twitter_ap&utm_content=77&utm_campaign=20-03-202212:50

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...