30 Ocak 2021 Cumartesi

Murgul Damar köyünün içme sularında sülfat kirliliği tespit edildi

 31 Ocak 2021 14:36

Artvin Murgul'a bağlı Damar köyü içme sularında yapılan analizlerde kabul edilebilir limitlerin çok üzerinde sülfat ve ağır metal kirliliği tespit edildi.

Arşiv | Fotoğraf: DHA

Özer AKDEMİR

Artvin Cerattepe, Kazdağı ve Karadeniz'deki madencilik ve enerji faaliyetleri nedeniyle kamuoyunda yıllardır tartışma konusu olan Cengiz Holding'in Murgul'daki Eti Bakır madenin içme sularını kirlettiği ileri sürüldü. Artvin Murgul'a bağlı Damar köyü (Zsansul) içme sularında yapılan analizlerde kabul edilebilir limitlerin çok üzerinde sülfat ve ağır metal kirliliği tespit edildi. Kirliliğin Cengiz İnşaatın köyün hemen yakınındaki bakır madeninin atık havuzundan sızdığı iddia ediliyor. 

KİRLİLİK ETİ BAKIRIN ATIK HAVUZUNDAN 

Yörede yaşayan yurttaşlardan Murgul Siyanüre Hayır Platformu Sözcüsü Alper Şeyhoğlu, Cengiz inşaatın bakır madenine yaklaşık 1,5 km uzaklıkta eski adı Zsansu olan bir mahalle olduğunu belirterek, "O köydeki yurttaşlar sulardan şüphelenerek içme sularını analiz ettiriyorlar. Suların analizini yapan Karadeniz Bakır Murgul İşletmeleri'nin eski müdürü Maden Yüksek Mühendisi Erkan Hacıoğlu sularda sülfat kirliliğinin olduğunu belirterek, bu suların kesinlikle içilmemesi gerektiğini söylüyor. Bizler bu kirliliğin madenden kaynaklandığını düşünüyoruz. Kirlilik gökten inmediğine göre 1,5 km ötedeki madenden sızmış olmalı. Daha kendi atık barajlarının sızdırmazlığını önleyemeyen Cengiz İnşaat bir de bölgeye siyanür atık barajı yapmak istiyor" dedi. 

SULARDA SÜLFAT VE AĞIR METAL KİRLİLİĞİ VAR

Maden Yüksek Mühendisi Erkan Hacıoğlu şu notu düştü: "29 Ocak 2021 de kimyasal analizi yapılan Damar Köyü, eski ismiyle Zsansul, yeni ismi Ülkü Mahallesindeki mevcut eski kaynak suyunun kimyasal olarak sülfatla kirlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kalsiyum (Ca), Magnezyum (Mg) ve Sodyum (Na) değerleri de aşırı yüksektir. Ayrıca ağır metal olarak Stronsiyum (Sr) bulunması da tehlikeli olup kanser yapıcıdır."

https://www.evrensel.net/haber/424860/murgul-damar-koyunun-icme-sularinda-sulfat-kirliligi-tespit-edildi

Demir madeni atık havuzu göçtü, kirlilik Madra Barajı'na akıyor

Balıkesir'de korkulan oldu; demir madeni atık havuzu ve pasaları yıkıldı, kirlilik Madra Barajı'na akıyor.

Fotoğraflar: Hüseyin Kocakana

Özer AKDEMİR

Balıkesir'in Ayvalık ilçesi ve çevresinin su kaynağı olan Madra Barajı'na sadece 2,75 kilometre mesafedeki Karaayıt Köyü'nde faaliyet yürüten demir madeninde korkulan oldu. Madenin atık havuzu ve pasaları dünkü yoğun yağışla beraber dereye aktı. Pasaların ve atıkların içindeki ağır metaller ve tüm kirlilik Madra Barajı'na karışıyor. Köylülerin kapatılması için yıllardır mücadele ettiği Bilfer Madencilik, köyün kalan son merasına da göz dikmiş, burayı da atık pasa sahası olarak almak için başvuru yapmıştı.

KİRLİLİK HALEN MADRA BARAJI'NA AKIYOR

Karaayıt Köyü Muhtarı Bayram Kaçar, dün yağan yağmurlarla birlikte madenin atık havuzu ve pasalarının köyün yakınından geçen dereye çöktüğünü belirterek, tüm kirliliğin halen Madra Barajına aktığını söyledi.

Muhtar, belediye ve kent konseyinden yetkililerin yanı sıra jandarmanın da bölgeye geldiğini ve çalışmaların sürdüğünü dile getirdi.

Evi madenin 30 metre uzağında bulunan Hüseyin Kocakanat, derenin içine akan kirliliği göstererek, "Bilfer'in kirli yüzü bu işte! Atık bütün dere yatağını kapladı. Buradan Madra Barajı'na akıyor. Bunları yetkiler lütfen duysun. Buranın bir an önce kapatılmasını, işletmenin tamamen durmasını istiyoruz" dedi.

"BİLFER YILLARDIR KABUSUMUZ OLDU"

Ayvalık Tabiat Platformu Sözcüsü Nebahat Dinler, Bilfer Madenciliğin yıllardır kabusları olduğunu belirterek, "2008 yılında alınan ilk ÇED iznini açtığımız dava sonrası iptal ettirdik. Buna rağmen tesisi yerini 200 metre değiştirerek yeni ÇED aldılar ve 2012'de faaliyete başladılar. Bu maden Madra Barajı'nın sıfır noktasında. Madenin işletme ruhsatı ÇED yönetmeliğinden önce alındığı için ÇED'den de muaf durumda halen çalışıyorlar. Sorun da burada başlıyor zaten. Bilfer çıkardığı cevheri köyde zenginleştirmek için tesis kurdu. Köyün 125 dönüm merasını aldı bunun için. Köylüler dava açtılar buna karşı. Ancak süreç her zamanki gibi sermayeden yana gelişti" dedi.

TAM YAĞMURLAR BARAJI DOLDURACAK DERKEN...

Köylülerin 10 yılı aşkın bir zamandır bu madenin atık pasalarının tozundan, kirinden şikayet ettiğini belirten Dinler, "Kirliliğin Madra Barajı'na karıştığını zaten hep söylüyorduk. Bu sene kuraklık nedeniyle barajda su kalmadı. Bu nedenle sonbahardan itibaren sulama için su verilmedi barajdan. Tam bu aralar yağmurlar yağmaya başladı ve baraj dolacak dile sevinirken bu olay yaşandı. Madenin atıkları barajı kirletiyor şu anda" diye konuştu.

"MADENİN DERHAL KAPATILMASINI İSTİYORUZ"

Daha önce köylülerin 125 dönümlük merasını alan madenin şimdi de köyün altındaki meradan yeni yer almak istediğini aktaran Dinler, "Köylüler ve bizler buna hep birlikte karşı çıktık. Bununla ilgili yapılmak istenen halkın katılımı toplantısını tepki göstererek yaptırmadık. İDK sürecinde birçok dilekçeler gönderdik ilgili kurumlara. Bunun doğru olmadığını yazdık. Ancak pandemi süreciyle birlikte, İDK toplantısının tarihini bile bizlere bildirmeden bir oldu bitti ile kağıt üzerinde ÇED olumlu belgesi verdiler. Ona da itiraz ettik. Ayvalık Belediyesi, Tabiat Platformu ve yurttaşlar olarak dava sürecini başlattık. Köylüler atık pasaların kamyonlarla arazideki boş olan alanlara kaydırıldığına dair jandarmaya şikayet ettiler sürekli. Ancak bir sonuç çıkmadı. Bilfer kabusumuz oldu! Bu son yaşanan olay endişelerimizin ne kadar da haklı olduğunu ortaya koyuyor. Artık bu madenin temelli kapatılmasını istiyoruz" dedi.

YERALTI SULARI ASİT GİBİ!

Burhaniye'de zeytin işletmeciliği yapan Murat Narin, bölgedeki yeraltı sularında önemli bir kirliliğin ve ph düşüşünün olduğunu belirterek, "Ziraat mühendisi bir arkadaşım aktardı. Ayvalık'tan birkaç peyzajcı ve yazlıkçı, bitkilerindeki anormallikler ile ilgili kendisine gelmişler. Suları analiz ettirdiklerinde ph değerlerinin 2-3 seviyesinde olduğu görülmüş. Bu durumun demir madeninden yeraltı sularına karışma olması nedeniyle meydana geldiği düşünülüyor. Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür'le konuştum bu durumu. '2-3 ph değerli sular artık asit demektir' dedi. Bu konu bölge açısından son derece önemli ve ilerleyen günlerde Ayvalık, Altınova, Gömeç ve çevresini ciddi bir su sorunu yaşaması anlamına geliyor. Bu sadece tarımı, zeytinciliği değil, turizmi ve yazlıkçıları da ciddi şekilde etkileyecektir. Önümüzdeki günlerde bölgedeki çeşitli kuyulardan sular alınarak analiz ettirilecek. Sorunun büyüklüğü asıl ondan sonra ortaya konacak. Belediyeler başta olmak üzere bölgedeki tüm kurumları bu duruma karşı harekete geçmeye çağırıyorum" dedi.

FELAKET ADIM ADIM GELDİ! İŞTE HUKUKSUZLUĞUN GÜNCESİ
  • Bilfer Madencilik şirketi, 2008 yılındaki "ÇED olumlu" belgesini aldıktan sonra Karaayıt Köyü'nün meraları üzerinde faaliyete başladı. Balıkesir Barosu, köylülerin başvurusu sonrası aynı yıl Çevre ve Orman Bakanlığı aleyhine ÇED raporunun iptali istemiyle Balıkesir İdare Mahkemesinde dava açtı.
  • 31 Temmuz 2009 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesince "ÇED olumlu" kararı iptal edildi. Şirket bunun üzerine yeni bir ÇED süreci başlattı. Bu arada köylüler, yakın çevredeki ekoloji örgütleri ile madene karşı birçok eylem ve etkinlik gerçekleştirerek yeni ÇED sürecine tepki gösterdi.
  • Karaayıt Köyü'nde 13 Kasım 2009 tarihinde yapılan ÇED toplantısına geniş katılım sağlanırken köylüler itirazların yaptı ve madenin istemediklerine dair imzaları yetkililere verdi.
  • Mart 2010 tarihinde Balıkesir Mahalli Çevre Kurulu, Karaayıt Köyü içinde kurulacak Bilfer Madencilik Demir İşleme tesisleri pasa döküm alanının uygun olduğu yönünde olumlu karar verdi. Köy için çevresel açıdan sorun oluşturmayacağı söylenen kararın gerekçesinde, tesis ile en yakın yerleşim birimi olan Karaayıt Köyü arasında 300 metre mesafe olduğu halde arada bir tepe bulunması ve tesis sahasından bakıldığında köy merkezinin görülmediği, ancak köyün en uç noktasında bulunan 4-5 evin görüldüğü belirtildi! Böylece 125 dönümlük mera alanı köylünün elinden alınmış oldu.
  • Bilfer, 2013 yılında köy merasından 10 dönüm daha talep etti. İl Mera Komisyonu bu kez Karaayıt’taki 9 buçuk dönümlük arazinin mera vasfını kaldırılarak 20 yıl süre ve 5 bin lira bedelle maden şirketinin kullanımına verdi. Köy ihtiyar heyeti kararı imzalamadı ancak 2014 seçiminden sonra muhtar değişince bu 10 dönüm de maden şirketine verildi.
  • 2014 yılında köy suyunun arsenikli olduğuna dair rapor basında yer aldı. Karaayıt suyundaki arsenik oranı %17,4 iken çevresindeki köylerden Beşiktepe’de %59,15, Yeniköy’de %29, Bulutçeşme’de %14,4 olarak tespit edildi. Türközü Mahallesi’ndeki bir su kuyusu, çok yüksek oranda arsenik içerdiği için kapatıldı.
  • Balıkesir Su ve Kanalizasyon İdaresi (BASKİ) müdürü, arseniğin genellikle maden sahalarının ve termal kaplıcaların yaygın olduğu bölgelerde görüldüğünü söylemesi, Ayvalık Tabiat Platformu tarafından Bilfer Madencilik İşletmesinin içme suyu kaynaklarını kirlettiğine dair bir itiraf olarak değerlendirildi.
  • 2015 yılı mayıs ayında Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin aldığı kararla, Ayvalık Belediyesinin Bilfer Madencilik Tesislerini mühürleyeceği bilgisi verildi. Daha sonra ne olduysa Balıkesir’den gelen ikinci bir yazıyla mühürleme işlemi durduruldu. Tesise, yarattığı gürültü kirliliği ve toz bulutuna karşı önlem alması için süre tanındı ancak şirket, faaliyetine aynı şekilde devam etti!
  • Köylerdeki insanların arsenikli suyu içmesine ve kullanmasına göz yumulmasın diye Ayvalık Tabiat Platformu tarafından yapılan müracaatlar sonuç verdi. 2016 yılında BASKİ tarafından bazı köylere arsenik giderme sistemleri kuruldu.
  • Buna rağmen Türközü Köyü'ne arıtma yapılmadı. Köy hâlâ arsenikli suyu kullanmaya devam ediyor.
  • Arsenik oranının yüksek olmasının nedeni olarak gösterilen demir/bakır madeni “kazanılmış hak” gerekçesiyle kapatılamadı.
  • Madenin yeni pasa döküm alanı için yapmak istediği ÇED toplantısı Ekim 2019 tarihinde yöre halkının tepkisi nedeniyle yapılamadı.
  • Halkın tepkisine rağmen pandemi sürecinde yöre halkı ve örgütlerinin haberi dahi olmadan Haziran ayında Bakanlıkta yapılan İDK toplantısı ile madeni istediği ÇED olumlu belgesi verildi.
  • Ocak ayının son günlerinde yağan yağmurlarla madenin pasa tepeleri ive atı barajı çöktü. Kirlilik Madra Barajına aktı.

Kara çalınamayacak bir aydınlık: Prof. Dr. Yusuf İzzettin Barış (Pazar yazısı)

 

Yusuf İzzettin Barış

Fotoğraf: Eşref Atabey

PAZAR

Amasyalı Coğrafyacı Strabon, Sinoplu Diyojen, İzmirli Homeros, Kayserili Mimar Koca Sinan, Bodrumlu Tarihçi Herodot, Piri Reis, Hazarfen Ahmet Çelebi ve daha niceleri Anadolu’da mayalanan bilimsel düşüncenin temsilcileri gibi Yusuf izzettin Barış da işte böylesi soylu bir geleneği, bir damarı olan Anadolu’nun bitmeyen, bitmeyecek bilim sevdalılarının günümüzdeki son temsilcilerindendi. O ülkemizin çağdaşlaşma serüveninin yani Anadolu aydınlanmasının öncülerindendi”.

Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey, “Aynı meslekten olmasak da hocamdı. Geç tanıdım çabuk kaybettim” diye saygıyla andığı Prof. Dr. Yusuf İzzettin Barış’ı yukarıdaki sözlerle tanımlıyor. 2013 yılında yaşamını yitiren Yusuf İzzettin Barış Hoca 1970’li yıllardan başlayarak Anadolu’nun onlarca farklı il-ilçe ve köylerinde tıbbi jeoloji alanında bilimsel çalışmalar yapan bir bilim insanı. Yaptığı çalışmalar Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ilgiyle izlenen, referans gösterilip ortak çalışma yapacak derecede değer biçilen Barış Hoca, jeoloji ile tıp bilimini birleştiren tıbbi jeolojinin ülkemizdeki köşe taşlarından birisi.

"TAŞRADAN GELEN HASTANIN KÖYÜNE KADAR GİDİP ARAŞTIRMA YAPARDI"

Yusuf İzzettin Barış Hoca’yı anlatanlar bilimin toplumsal yarar gözetilerek yapılmasına öncülük ettiğini, Anadolu’nun kanser yapıcı asbest haritasını çıkardığını ve zeolitin kanserojen etkilerini bilimsel olarak kanıtlayarak Türkiye’nin adını yücelttiğini söylüyorlar. Görev yaptığı Hacettepe Tıp Fakültesine memleketin neresinden bir hasta gelmişse onun köyüne kadar gidip araştırma yapan, bu araştırmaların çoğunu da kendi cebinden harcayarak gerçekleştiren bir bilim insanından bahsediyoruz. Prof. Dr. Barış, mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) konusunda Nevşehir’de yaptıkları çalışmayı şöyle anlatıyor: “Muhtarla anlaştık; 1976 veya 1977 yılında köye ekiple gittik. Ekibin yanında röntgen makinesi de vardı. Karın zarı kanseri de var diye, gastroentrolog vardı, göğüsçüler vardı. Şunu itiraf edeyim, söylerken utanıyorum: Hiç kimseden para almadık, cebimizden harcadık. Gittik, orada kadın ve erkek 200’e yakın kişiyi, caminin hoparlöründen ilan etmek suretiyle, muayeneye çağırdık ve 200 kişinin filmini çektik. 14 kişinin akciğerinde su bulduk”.

Yusuf İzzettin Barış gibi onlarca bilim insanı toplum yararına büyük özverilerle bilimsel bilgi üretti, üretiyor. Ülkedeki üniversitelerin üzerinden silindir gibi geçen gerici, bilim dışı müdahaleler, siyasi iktidarların, en son AKP’nin 20 yıllık hükümetlerinde kendini gösteren üniversiteleri kendi dünya görüşlerine göre dizayn etme, kadroları liyakate bakmaksızın adeta parti örgütlerine yönetici atar gibi yandaş, bilimsel olarak yetersiz ve hatta bir bilim insanı için en ağır suçlama olan “intihalci” olduğu kanıtlanmış kişilerle doldurma politikasına rağmen Yusuf İzzettin Barış gibi dürüst bilim insanları sayıları azalsa da hâlâ varlar. İyi ki de varlar!..

Tarihin her döneminde bilimsel bilginin üretimi için çaba gösteren bilim emekçileri oldu, olacak. Buna ne YÖK gibi bir kurumla bilimi-üniversiteleri zapturapt altına alma çabaları, ne en son Boğaziçi Üniversitesi rektör atamasında görülen, bilim yuvalarını yandaş arpalığı ve en sonunda kendi gerici ideolojilerinin üretim alanları gibi kullanma sevdaları etkili olacaktır.

ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN GELEN KARALAMALAR

Ölümünün ardından Yusuf İzzettin Barış’la ilgili yapılan televizyon çekimlerinde onun çalışmalarını karalayan, çarpıtmaya çalışan iftiralar peş peşe geldi. Benzer karalamalar onlarca yıldır özellikle toplum yararına bilim üreten, düşüncesini, bilimsel bilgiyi saklamayan gerçek bilim insanları üzerinde hep uygulandı. Kimi onlarca yılla yargılandı, kimi KHK’lerle üniversitelerden, mesleklerinden uzaklaştırıldı, kimi hakkında idari soruşturmalar açıldı. Yine de bilimi, bilim insanlarını susturamadılar.

Reklam

Yusuf İzzettin Barış’ın emeklerine, özverili çalışmalarına yönelik başlatılan karalama kampanyaları ne acı ki hocanın binbir özveri ve emekle ortaya koyduğu sağlık sorunlarına maruz kalan yörelerden çıkarılıyor. Eskişehir Mihalıççık bölgesindeki asbest maruziyetinin yol açtığı sağlık sorunları ile ilgili bilimsel çalışmaların ardından hoca ve ekibi başta Karain köyü olmak üzere Nevşehir’in Tuzköy, Sarıhıdır ve birçok köyünde yaptığı çalışmalarla köydeki jeolojik yapıdan kaynaklı kanserleri kanıtladı. Yörenin karın zarı kanseri oranında dünyada birinci olduğu ortaya konuldu. Uluslararası alanda da ilgi ve takdirle izlenen bu çalışmalar sonrası köylerdeki ölümlerin durdurulması için hükümet somut adım atmak zorunda kaldı. Köyler “Medikal Doğal Afet Bölgesi” ilan edilerek boşaltıldı. Köylüler TOKİ tarafından yapılan yeni yerleşimlere taşındılar.

ÜÇ YIL ÖNCE BOŞALTILMASI GEREKEN KÖYDE MUHTARLIK ÇALIŞIYOR

Görünen o ki bu durum birilerini rahatsız etti. Aralarında boş olması gereken köyün muhtarının da olduğu bir grup tarafından Prof. Dr. Yusuf İzzettin Barış ve yaptıkları bilimsel çalışmalar çarpıtılıyor. Kendilerinin ve gelecek nesillerin yaşamını, sağlıklarını koruyan hocaya teşekkür etmek yerine “Bizi denek olarak kullandı” diye iftira atacak kadar ileri giden bu kişiler, devletin boşalttığı Karain’de halen muhtarlık seçimi yapıp muhtar olabiliyorlar! Üç yıl önce boşaltılması gereken köyde halen elektrik ve suyun kesilmemesi, muhtarlık binasının da halen faaliyette olması devlet kurumlarının ihmalkarlığı ya da göz yumması dışında nasıl açıklanabilir ki? Öte yandan, Karain köyünün yeni taşındığı yerde halen çevre düzenlemesinin yapılmadığını, imar izinlerinin onaylanmadığını, köylülerin yeni yapılan evler için ödeyemeyecekleri borçların altına sokulduğunu da belirtelim.

Kim ne derse desin, bilimi sermayenin mezesi haline getirmeye çalışan iktidarlar ne kadar uğraşırsa uğraşsın bilimsel bilgi ve bu bilgiyi üreten bilim insanlarını karalama çabaları boşa çıkacaktır. Tarihin tekerleği ileriye doğru döner hep. Onu geriye çevirmek isteyenlerin bu tekerin dişlileri arasında ezilip un ufak olduğunu okuduk hep. Tozları bile kalmadı bugün. Yine öyle olacak...

https://www.evrensel.net/yazi/88057/kara-calinamayacak-bir-aydinlik-prof-dr-yusuf-izzettin-baris

29 Ocak 2021 Cuma

15 yayla statüsü kaldırılarak imara mı açılacak?


Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Amasya, Bolu ve Trabzon’da bulunan 15 yaylanın statüsü kaldırıldı. Coşkun Özbucak, Ali Öztunç ve Baki Remzi Suiçmez karara tepki gösterdi.

Fotoğraf: İsa Örken

Özer AKDEMİR
İzmir

29 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Amasya, Bolu ve Trabzon’da bulunan 15 yaylanın statüsü kaldırıldı. Kararnameye tepki gösteren Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Coşkun Özbucak, yaylalara yönelik bu kararın maden, enerji şirketleri yanında turizm şirketlerine yeni alan açma anlamına geldiğini ifade etti. CHP'nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, yaptığı açıklamada yaylaların imara açılacağı uyarısında bulundu. TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi aynı zamanda Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez ise “Hem hayvancılık hem de yayla kültürü yok olacak” dedi.

ÜÇ İLDE 15 YAYLANIN STATÜSÜ KALDIRILDI

Resmi Gazete'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan kararnamede daha önce Bakanlar Kurulu kararıyla yayla alanı olarak belirlenen alanların statülerinin kaldırıldı. Yayla statüsünden çıkarılan alanlar şunlar: Amasya: Ahmetoğlu, Keşbeli,Çukurtuzla, Melikli, Çukuryayla, Alanbaşı, Kadı Çayırı, Kulam, Peynirçayı, Düvenci, Fındıkpınar Bolu: Göllü Ören, Yaylabeli, Trabzon: Hıdırnebi-1, Hıdırnebi-2

YANDAŞ MÜTEAHİTLERİN CEBİ DOLACAK

Cumhurbaşkanı kararını eleştiren CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç bu durumu “AKP zihnimizle dalga geçiyor. Ormanı yayla yaptı, yaylayı beton etti, şimdi tekrar ormana çevirdi. İşte Erdoğan’ın çevreciliği bu” diye değerlendirdi. 2013 yılında bu alanlar orman iken yayla statüsü getirildiğini aktaran Öztunç, "şimdi de yayla statüsü kararını kaldırdıkları için, bu alanlar tekrar orman statüsüne alınmış oldu. Bu arada, imar barışı nedeniyle yaylalar yayla olmaktan da çıkarıldı. AKP bir sonraki hamlesinde, buralarda kentsel dönüşüme giderek, yaylaları TOKİ eliyle talan edecek. İmar barışı kapsamında yurttaşlardan toplanan yapı kayıt belgesi ücretleri bu kentsel dönüşümün masrafı olarak, yandaş müteahhitlerin cebine doldurulacak” dedi.

"YAYLALAR ŞİRKETLERİN KULLANIM ALANI OLAMAZ"

Kararnameye bir eleştiri de Ekoloji Birliğinden geldi. Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Coşkun Özbucak, kararname ile yaylaların imara açılmasının yolunun açıldığını dile getirerek bu durumun ekolojik dengeyi tehdit ettiğini belirtti. Maden, enerji işletmeleri nedeniyle ormanların, derelerin zarar gördüğünü kaydeden Özbucak, özellikle "Yeşil Yol" projesi ile yaylaların tahrip edildiğini, maden ve enerji şirketleri için yapılan çalışmaların doğal dengeye zarar verdiğini dile getirdi. Yaylalarla ilgili alınan bu kararın maden, enerji şirketleri yanında turizm şirketlerine yeni alan açma anlamına geldiğini ifade eden Özbucak şunları söyledi; "Betonlaşma nedeniyle yaylalar bozulurken iklim değişikliğinin hızlanmasına da neden olmaktadır. Dereler, ormanlar, tarım arazilerinden sonra doğallığını koruyan yer olarak yaylalar kalmıştı, bu kararnameyle yaylalar da imara açılarak yok edilmeye başlanacaktır. Ekolojik dengenin korunması gerekirken, bu tür kararnamelerle yıkım hızlanacaktır. Kabul edilemez. Yaylalar, şirketlerin kullanım alanı olamaz. Yaylalar da börtü böceğin de yaşam alanlarıdır".

“HEM HAYVANCILIK HEM DE YAYLA KÜLTÜRÜ YOK OLACAK”

Konuya ilişkin konuştuğumuz TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi aynı zamanda Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez ise şunları söyledi:

"2013 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla burayı yayla ilan etme ile 2021'de yayla statüsünü kaldırmak ne anlam ifade ediyor? Gerçekten anlamakta zorlanıyoruz. 8 yılda ne değişti? Bu karardan sonra buralar imara açılabilecek, dolayısıyla yayla statüsü gereği hayvancılığın iyice dışlandığı, çayırlarımızın, meralarımızın turizme sanayiye, enerji yatırımlarına açıldığı bir ortamda hem hayvancılık açısından olumsuz bir gelişme yaşanacak hem yayla kültürünün yok olması gündeme gelecek. Hem de buralar imara açılarak belli kişilere yeni rant kapısı olacak.  Rant dayalı imar planları ülkemizin doğal güzelliklerini yerli ve yabancı sermayenin buraya girmesinin, yerleşmesini ön aşaması olacak. Biz yasal yollar dahil olmak üzere konuyu inceleyip en kısa zamanda gerekli açıklamaları ve hukuk mücadelesini başlatacağız."

AV. YAKUP OKUMUŞOĞLU: İLK ETAPTA KLASİK İMAR RANTI GİBİ DURUYOR

Konuyla ilgili görüştüğümüz Avukat Yakup Okumuşoğlu ise şunları söyledi: İlk etapta klasik imar rantı meselesi gibi duruyor. Ama yayla alanlarından çıkartılan yerlerin durumuna bakınca klasik kaçak yapılaşmış, adeta kasabalaşmış yerler gibi. Bu yaylaların yapılaşma durumunu, çevresindeki diğer rant alanlarını, ilişkisini bilmeden amacın gerçekte ne olduğunu söyleyebilmek zor. Ama genel olarak şunu diyebilirim. 1998 yılında çıkan Mera kanunu ile; yaylaların mera alanları daraltılıp mera olan alanlar "Orman" alanı olarak belirlendi. Yaylalar meraları ile bir bütündü. Ama gerek hayvan azlığından gerekse de meraları daraltılıp ormana yazmalarından şu an Kaçkar dağları özelinde meralar büyük ölçüde orman kanununa tabi. Orman yasasının durumu malum. Başta Turizm Teşvik Kanunu ve Maden Kanunu olmak üzere Orman yasasını delen çeşitli hükümler zaten var. Sonra da 2012 yılında Orman Yasasının 17. maddesinde "..Ancak, Devlet ormanlarında 31/12/2011 tarihinden önce toplu yerleşimin bulunduğu; yaylak ve otlak olarak kullanılan alanlar içindeki yerler ile yılın belirli dönemlerinde geleneksel yaylacılık maksadıyla yerleşim yeri olarak kullanılan alanlar kullanım bütünlüğü de dikkate alınarak Orman Genel Müdürlüğünce tespit edilir. Tespit edilen bu alanlardan uygun görülenler Cumhurbaşkanı kararı ile yayla alanı olarak ilan edilir. İlan edilen yayla alanlarında 31/12/2011 tarihinden evvel yapılmış, hakkında müsadere kararı bulunanlar da dâhil her türlü bina ve tesisler mevcut haliyle vaziyet planında gösterilerek Orman Genel Müdürlüğü sabit kıymetlerine alınır. Yayla alanlarında bulunan bina ve tesisler orman idaresi tarafından işletilir, işlettirilebilir veya kiraya verilebilir. Elde edilen gelirler Orman Genel Müdürlüğü döner sermayesine gelir kaydedilir.." şeklinde bir düzenleme yapıldı. En son 06.01.2021 de "6831 Sayılı Orman Kanununun Ek 16 Ncı Maddesi Kapsamında Orman Sınırları Dışına Çıkarma İşlemlerine İlişkin Yönetmelik çıkartıldı. Buna göre de "Tarım ve Orman Bakanlığınca bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan, 28 Nisan 2018 tarihi itibarıyla üzerinde yerleşim yeri bulunan ve yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan yerler" Cumhurbaşkanı tarafından orman sınırlan dışına çıkarılabilecek... Bir bütün olarak bakınca mutlaka korunması gereken ormanların ve meraların imara, yapılaşmaya, madenciliğe, turizme vs açmaya dönük hukuki alt yapının hazırlandığı görülmekte. Bununla birlikte yayla vasfından çıkartılan bu yerlerin yayla vasfının kalıp kalmadığı, amacın imara mı açmak, yoksa kaçak yapılaşan yerleri yasallaştırmanın mı amaçlandığı, ya da turizm veya madencilik faaliyetleri ile bir ilgisi olduğunu bugünden söylemenin zor olduğunu düşünüyorum.


https://www.evrensel.net/haber/424823/15-yayla-statusu-kaldirilarak-imara-mi-acilacak

28 Ocak 2021 Perşembe

Üçüncü bilirkişi raporu da Saros'taki liman projesinin uygun olmadığını ortaya koydu

  29 Ocak 2021 15:11


Saros Körfezi'nde BOTAŞ tarafından yapılmak istenen doğal gaz taşıma ve yükleme limanına karşı açılan davada üçüncü bilirkişi raporu da projenin yaratacağı tahribatı ortaya koydu.

Fotoğraf: DHA


Özer AKDEMİR

Edirne Keşan’da Gökçetepe ve Sazlıdere köyleri arasına BOTAŞ tarafından yapılmak istenen doğal gaz taşıma ve yükleme limanı gemi iskelesine karşı açılan davada, yapılan 3. bilirkişi raporu da belli oldu. Bilirkişiler 40 sayfalık raporlarında Saros FSRU Liman ve Boru Hattı projesinin Saros Körfezi Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesinde kurulması için Kültür ve Turizm Bakanlığının imar planlarının planlama ilkelerine ve şehircilik esaslarına uygun olmadığını dile getirdiler. Bu rapor, projenin uygun olmadığını ortaya koyan 3. bilirkişi raporu oldu.

"HAKLILIĞIMIZ BİR KEZ DAHA ORTAYA ÇIKTI"

İmar planlarına karşı dava açan Keşan Kent Konseyi ve Saros Gönüllüleri Platformu, konuya dair bir açıklama yaparak bilirkişi raporunun bu projenin yöre açısından uygun olmadığını bilimsel olarak bir kez daha kanıtladığı dile getirildi. Kültür ve turizmi korumak ve geliştirmekle görevli olan bakanlığın dava edildiği belirtilen açıklamada, "Bilirkişi raporuyla BOTAŞ'ın sadece dış ticaret için ısrar ettiği projenin körfezimize ve bölgemize zararları, bilime, planlama hukukuna ve ilkelerine aykırılıkları bilimsel olarak açıklanırken Saros Gönüllülerinin ve Keşan Kent Konseyinin bu planlara yaptıkları itirazların haklılığı ve bu projenin ne kadar yanlış olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır" denildi.

"BOTAŞ PROJEDEN DERHAL VAZGEÇMELİ"

Bu bilirkişi raporu sonrası bir kamu kurumu olan BOTAŞ'ın ve bu planları onaylayan Kültür ve Turizm Bakanlığının planları iptal etmesi gerektiğini dile getiren kurumlar, "Arazilerimizdeki ve denizimizdeki tüm inşaat ve hafriyat çalışmalarını hukukun ve bilimin üstünlüğü ilkesi çerçevesinde derhal durdurmalı ve arazilerimizi eski haline getirmeli, tüm arazi sahiplerinin zararlarını derhal gidermelidirler" dedi.

Projenin bilime ve hukuka aykırı olduğunun üç ayrı bilirkişi kararı ve bir mahkeme iptal kararı ile kanıtlandığına dikkat çeken kurumlar, "Saros FSRU İskelesi ve Yardımcı Tesisleri Projesinden iktidar hemen vazgeçmek zorundadır. BOTAŞ Saros'tan çıkıncaya kadar toplumsal ve hukuki mücadelemiz devam edecektir. Edirne İdare Mahkemesinin itirazlarımız ve bilirkişi raporu neticesinde bilime ve hukuka aykırılık nedeniyle Saros körfezinde ve arazilerimizde daha fazla telafisi imkansız zarar doğmaması için acilen imar planlarının yürütmelerinin durdurulmasına karar vereceğine inanıyoruz" denildi.

BİLİRKİŞİ KEŞFİNİN ARDINDAN HAFRİYAT ÇALIŞMALARI BAŞLADI

Projeye verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan davadaki iki ayrı bilirkişi raporunda da liman ve boru hattı projesinin inşaat, ziraat, jeoloji, hidrojeoloji, biyoloji ve orman bilimlerine birçok yönden aykırı olduğu ortaya konulmuş olmasına rağmen henüz mahkeme sürecinin bitmesi bile beklenmeden alanda çalışmalar başlamıştı. 11 Kasım 2020 tarihinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesinin ardından şirket hafriyat ve inşaat çalışmalarına başlarken üzerinde çalışma yapılan arazi sahibine bile haber verilmediği ortaya çıkmıştı.

AV. KAÇAR: BİLİM BİR KEZ DAHA 'DUR' DEDİ

Bilirkişi raporunu hukuki olarak değerlendiren davanın avukatı Bülent Kaçar, Trakya'nın incisi Saros Körfezi'nin hukuksuz imar planlarıyla BOTAŞ şirketinin dış ticaret projesine kurban edilmesine bilimin bir kez daha dur dediğini dile getirdi.

Kaçar, "Şirketin ÇED raporlarının ve Bakanlık ÇED olumlu kararlarının hukuksuzluğu ve bilime aykırılığı iki ayrı bilirkişi raporu ve bir mahkeme kararı ile ispatlanmışken şimdi de Saros FSRU Liman ve Boru Hattı projesinin imar planlarının hukuksuz ve bilime aykırı olduğu Edirne İdare Mahkemesine sunulan 3. bilirkişi raporu ile kanıtlanmıştır. BOTAŞ üç ayrı bilirkişi raporundaki bilimsel uyarılara ve bir gerekçeli mahkeme kararındaki hukuksal uyarılara uymak yerine müvekkillerin tarım arazilerinde ve ormanlarımızda ekolojik tahribata devam etmektedir. Talana ve ekolojik kırıma karşı Saros Gönüllüleri olarak sadece özgücümüze, bilime ve hukuka güvendik. Doğaya ve turizme düşman bu projeyi bilimsel ve hukuksal haklılığımız ile mutlaka iptal ettireceğiz" dedi.

https://www.evrensel.net/haber/424750/ucuncu-bilirkisi-raporu-da-sarostaki-liman-projesinin-uygun-olmadigini-ortaya-koydu?a=97d


27 Ocak 2021 Çarşamba

Söke'deki kuvars madeninin kapasite artışına izin yok

 Aydın 2. İdare Mahkemesi, Söke’de yapılması planlanan feldispat, kuvars ve kuvarsit ocağı kapasite artışı projesine verilen “ÇED Olumlu” kararını iptal etti.

 GÜNCELLENDİ

Fotoğraf: Özer Akdemir I Evrensel



Özer AKDEMİR
Aydın

Aydın Söke, Yeşilköy Mahallesinde yapılması planlanan feldispat, kuvars ve kuvarsit ocağı kapasite artışı projesine verilen “ÇED Olumlu” kararı iptal edildi. Aydın 2. İdare Mahkemesi, kararını, kapasite artışı projesi içinde ve 3 km çevresinde zeytin ağaçlarının bulunduğunu ortaya koyan bilirkişi raporuna dayandırdı.

ORMAN VE TARIM ALANINDA MADEN İŞLETMESİ

Söke'nin Yeşilköy Mahallesi'nde faaliyet gösteren feldispat, kuvars ve kuvarsit madeninin 335,15 hektarlık kapasite artışı için başvurduğu projeye "ÇED Olumlu" kararı verildi. Yörede yaşayan yurttaşlar, kapasite artışına karara karşı alanın Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planında orman sayılan alanlar ve tarım alanlarında kaldığı, madende yapılacak patlatmaların yörede yapılan zeytinciliğe zarar vereceği gibi gerekçelerle dava açtılar.

Dava sürecinde mahkeme tarafından atanan bilirkişi heyeti, 7 Şubat 2020 tarihinde bölgede inceleme yaparak raporunu mahkemeye sundu. Alanlarında uzman Ziraat Mühendisi, Maden Mühendisi, Çevre Mühendisi, Jeoloji Mühendisi (hidrojeoloji alanında da uzmanlığı bulunan) ve Orman Mühendisinden oluşan bilirkişi heyeti raporlarında madenin kapasite artışının birçok sakıncası olacağını ortaya koydu.

KAPASİTE ARTIŞIYLA ALANDAKİ ZEYTİNLİKLER KESİLECEK

ÇED olumlu kararıyla ilgili ziraat mühendisliği, tarımsal üretim açısından yapılan değerlendirmede "maden sahası yapılmak istenen 8 poligonun içinde ve 3 kilometre çevresinde yoğun deliceye aşılanmış ilaçlama, gübreleme, sulamanın yapılmadığı sadece budama şeklinde kültürel işlemlerin yapıldığı organik zeytincilik alanların bulunduğunun saptandığı, bu zeytin ağaçlarının büyük bir bölümünün kesilmesi gerekeceği, zeytinlik alanlarının da toz etkisinden yoğun olarak etkileneceği zeytin ağaçlarının vegatatif ve generatif gelişimlerini olumsuz etkileyeceği" dile getirildi.

Reklam
"SULARA ETKİSİ BİLİNMİYOR, ORMAN YANGINI EYLEM PLANI YOR"

Projenin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yapılan değerlendirmede; ÇED raporunda, etkinliğin olası çevresel etkileri ve alınması gereken önlemler yeterince belirtilmediği, sunulan jeolojik haritaların ve kesitlerin dava konusu poligonlarla ilgisi olmadığı, söz konusu etkinliğin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yeterli düzeyde tanıtılmadığı, etkinliğin olası çevresel etkileri ve alınması gereken önlemlerin yeterince açıklanmadığının altı çizildi.

Projenin çevre mühendisliği ve çevre mevzuatı açısından yapılan değerlendirmesinde madenlerdeki patlatmalar ve çıkarılan malzemenin taşınması sırasında meydana gelecek sorunları dikkat çekilirken, orman mühendisi bilirkişi ise proje alanının hakim rüzgarlara açık ve birinci derece orman yangınlarına hassas bir noktada bulunmasına rağmen orman yangınlarıyla mücadele eylem planı yapılmadığı, kesilecek ağaç adeti ve türlerinin tam manasıyla belirtilmediği gibi eksikliklere dikkat çekti.

"AYDIN'DAKİ MADENLER AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KARAR"

Maden mühendisi açısından yapılan değerlendirmede de açık işletme madenciliği sonrası topoğrafyanın tamamen değiştiği ve arazinin ilk halinin korunmasının mümkün olamadığı dile getirildi. Feldspat, kuvars, kuvarsit ocağı kapasite artışı ve kırma tesisi projesi için olumsuz görüş bildiren bilirkişi raporuna yapılan itirazları kabul etmeyen mahkeme heyeti bilirkişi raporunun hükme esas alınabileceği görüş ve kanaatine vardı.

Mahkeme heyeti kararında 8 ÇED poligonundan müteşekkil 335,15 hektarlık proje sahası içerisinde gerekse bu sahayı çevreleyen 3 kilometre mesafe sınırları dahilinde kalan alanda yabani ve aşılı zeytin ağaçlarının bulunduğunun görüldüğüne dikkat çekerek, "Bu durumda, işleme konu proje sahası içerisinde ve bu sahaya 3 kilometrelik mesafede zeytinlik alanlar bulunduğu ve söz konusu zeytinliklere zarar vermeden, toz ve duman çıkarmayacak şekilde patlatmalı açık işletme yöntemi uygulanan madencilik faaliyetinde bulunulmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, proje konusu maden ocağının 3573 sayılı Kanun uyarınca zeytinlik sahalara 3 kilometreden daha kısa mesafede kurulması mümkün olmayan tesislerden olduğu anlaşılmakla dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır" dedi.

Davanın avukatı Akın Yakan mahkeme kararının Aydın yöresindeki kuvars ve feldispatlarla ilgili çok önemli bir karar olduğunu belirterek, "Bu konuda aldığımız ikinci iptal kararı. Daha önce de Söke Karacahayıt için iptal kararı verilmişti" dedi.


https://www.evrensel.net/haber/424680/sokedeki-kuvars-madeninin-kapasite-artisina-izin-yok

Termik santrale karşı çıkan Gerzelilere toplam 42 yıl 10 ay hapis cezası verildi

 

Sinop Gerzelilerin termik santrale karşı direnişine yıllar sonra ceza verildi. Davanın avukatlarından Fevzi Özlüer devletin Gerzelilere düşman hukuku uyguladığını dile getirdi.

Fotoğraf: Özer Akdemir I Evrensel

Özer AKDEMİR

İzmir

Sinop Gerzelilerin termik santrale karşı direnişine yıllar sonra ceza verildi. Termik santralin Yaykıl köyü yakınlarında işletme kurmasına karşı direnen Gerzelilere açılan davada 37 kişiye toplamda 42 yıl 10 ay hapis ve 63 bin TL para cezası verildi. Davanın avukatlarından Fevzi Özlüer devletin Gerzelilere düşman hukuku uyguladığını dile getirdi.

DÜNYANIN EN ETKİLİ ON ÇEVRE DİRENİŞİNDEN BİRİSİ

Ülkenin en büyük sermaye odaklarından Anadolu Grubu tarafından Gerze Yaykıl köyü yakınında yapılmak istenen termik santrale karşı Gerzeliler yıllarca süren son derece kararlı bir mücadele süreci yürüttüler. Dünyanın en etkili 10 çevre direnişinden birisi olarak değerlendirilen Gerze direnişine kadın, çoluk, çocuk her yaştan Gerzelilerin ve köylülerin yoğun katılımı oldu.

Termik santral kurulmak istenen alana giden yol üzerine direniş çadırları kurarak nöbete başlayan Gerzeliler aylarca termik santral araçlarının geçişine izin vermediler. Termikçi şirketin sondaj makinelerinin alana gidebilmesi için robokop giysili polis jandarmalardan oluşan devletin kolluk güçleri TOMA'lar eşliğinde direnişe müdahale ederken, 5 Eylül 2011 tarihinde meydana gelen ve 24 saat boyunca devam eden olaylar sonrası şirket ve devlet güçleri alandan çekilmek zorunda kaldılar.

KÖYLÜLER ARI KOVANLARI İLE DİRENDİLER

Saatlerce Gerzelilerin deyimiyle "adeta bir meydan muhaberesi gibi" gelişen olaylarda biber gazı, tazyikli su ve kolluk şiddetine direnen köylüler, arı kovanlarını bile savunma amaçlı kullanmışlardı. Köylülerin kararlı direnişi sonrası şirket araziyi terk ederken, 2013 yılında bu direnişe katılan Gerzeliler hakkında "sondaj çalışması için gelen kamyonlara ve işçilere taş atmak suretiyle iş ve çalışma hürriyetini ihlal, mala zarar verme, jandarma ve emniyet görevlilerine silahla görevi yaptırmamak için direnme" gibi suçlamalarla dava açılmıştı.

Reklam
"SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK" GAZETECİ OLUP KENDİ BERAAT HABERİ YAPTI

Gerze Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ve 32 celse süren dava geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Mahkeme 21 Gerzelinin İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali ve Görevi Yaptırmamak İçin Direnme suçlarından beraatlerine karar verirken, 37 kişiye toplamda 42 yıl 10 ay ay hapis ve 63 bin TL para cezası verildi. Beraat edenler arasında iddianamede "Jandarma ve Emniyet görevlilerine elinde bulunan sopa ile vurmak suretiyle birden fazla kişi ile birlikte ve silahla görevi yaptırmamak için direnme suçunu ve hukuka aykırı olup cebir şeklinde gelişen bu eylemi ile şikayetçi şirket ve olay yerine sondaj çalışması için gelen kişilere karşı birden fazla kişi ile birlikte ve silahla iş ve çalışma hürriyetini ihlal" suçlamaları yöneltilen, bugün Birgün Gazetesinde ekoloji editörü olarak görev yapan Gökay Başcan da yer aldı. Olaylar sırasında yaşı küçük olduğu için açılan davada "suça sürüklenen çocuk" olarak bahsedilen Başcan, kendisinin de sanık olarak yer aldığı ve yıllar sonra sonuçlanan davanın haberini ilk yapan gazeteci oldu.

GERZELİLERİN HAKLI OLDUĞU ZAMANLA GÖRÜLDÜ

Kararla ilgili görüşlerini aldığımız davanın avukatlarından Fevzi Özlüer, devletin Gerzelilere düşman hukuku işlettiğini dile getirdi. Gerze halkının termik santralin hukuka aykırı olduğunu belirterek bu projenin iptalini istediğini aktaran Özlüer şunları dile getirdi; "Dört yıl süren kararlı mücadele sonrasında devlette projenin yanlış olduğunu kabul etti ve rafa kaldırdı. Firmaya izin verilmedi. Bu tamamen Gerze halkının ve direnişin başarısıdır."

Gerze halkının temelde kömürlü termik santral projesine karşı olduğu için direndiğini ve projenin de iptal edildiğini kaydeden Özlüer, "Ceza hakimi davayı bu bağlamından kopartarak olayı bir kriminal vakaya dönüştürecek bir karar vermiştir. Sanki bir grup vatandaş bir sabah toplanmış ve kolluğa direnmiş gibi bir karar ortaya çıkmıştır. Oysa devletin de daha sonradan kabul ettiği üzere bu işletme en başından hukuka aykırı hale gelmiş ve izinler hem resen hem de dava yoluyla iptal edilmiştir. Mahkeme yoluyla lisansı iptal edilen bir faaliyeti kolluk güçlerinin koruması hukuka aykırıdır. Bunu o gün de Gerzeliler hem mahkemeye hem de kolluğa iletmişlerdir" dedi.

"BU CEZALAR SADECE GERZELİLERE DEĞİL"

Gerzelilere verilen bu cezaların çevre mücadelesine yönelik güçlü bir siyasal müdahale olarak gördüğünü ifade eden Özlüer, "Bu cezanın hukuki dayanağı ortadan kalktı. Lisansı iptal edildi. Devletin bu faaliyeti koruması hukuken boşa düştü. Yurttaş haklı çıktı. Peki o halde bu cezalar neden verildi? Bu cezalar Gerzelilere verilmedi. Erbalılara, Kazdağılılara, Çinelilere, Silopililere de verildi. Bu cezalar önlem amaçlı ve ders verme işlevi taşıyor" dedi.

"TOPRAKLARINI KORUMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPMAYANLAR BU CEZALARA TABİİ Kİ İTİRAZ EDECEK"

Yeşil Gerze Çevre Platformundan Şengül Çalışkan Şahin de, "Termik santrale karşı yürütülen ve 7 yıl süren mücadelede, bizlere karşı defalarca dava açılmıştı. Gerze-Yaykıl direnişinde en büyük dava, '5 Eylül 2011 Yaykıl Direnişi'yle ilgili olandır. 2 Ekim 2013'te ilk duruşması yapılan davada, 40 yaşam savunucusu başta, '2911 Sayılı Gösteri ve Yürüyüşleri Yasasına muhalefet' olmak üzere 'güvenlik güçlerine görevlerini yaptırmamak için direnmek', 'iş ve çalışma hürriyetini engellemek' gibi pek çok suçlamayla karşı karşıya kaldılar. Sekiz yıl süren dava, 26 Ocak 2021 günü yapılan 32. duruşmasında karara bağlandı.  Gerzeli ve Yaykıllılardan oluşan 37 kişiye, toplamda yaklaşık 42 yıl hapis cezası verildi. Anayasa'nın 56. Maddesi gereğince topraklarını korumaktan başka bir şey yapmayan bu insanlar, kendilerine verilen bu cezalara tabii ki itiraz edeceklerdir" dedi.


https://www.evrensel.net/haber/424678/termik-santrale-karsi-cikan-gerzelilere-toplam-42-yil-10-ay-hapis-cezasi-verildi

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...