10 Ocak 2021 04:41
Fotoğraf: Yenişehir Çevre Platformu
"Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla”
2020 yılında neredeyse bütün sosyal-siyasal-ekonomik süreçleri belirleyen en önemli etkenlerden birisi kuşkusuz kovid-19 salgını oldu. Üç milyonu birbirine yapışsa bir pirinç tanesi edebilecek kadar küçücük bir virüs dünyadaki tüm insanlığa ayarını verdi ve vermeye de devam edecek gibi.
İnsan, bir anlamda doğaya yaptığı barbarlığın cezasını çekiyor. Kapitalizm ortadan kalkmadan, doğayla barışık, sömürüsüz, eşitlikçi bir sistem kurulmadan salgınlardan kurtuluş yok gibi görünüyor. Bu illa bir virüsle de olmayabilir.
Geçen hafta yazdık, iklim krizi-küresel ısınma aslında tüm dünyadaki yaşamı yıllardır tehdit eden sessiz bir salgın olarak sürüyor. Şimdilik sessiz ama her geçen gün kendini daha çok belli ediyor, ‘Ben buradayım’ diyor!
AB’nin Kopernik İklim Değişikliği Servisi açıkladı geçtiğimiz günlerde; 2020 yılında dünyada bugüne kadar ölçülen en sıcak yıl rekoru egale edildi. Diğer en sıcak yıl 2016 idi.
SİBİRYA 38 °C’Yİ GÖRDÜ!
Sibirya’da 38°C’ye ulaşan sıcaklıklar ölçüldü. Bu, Sibirya’nın yanı sıra Kuzey Kutup Dairesi’nin kuzeyinde şimdiye kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık olarak kayıtlara geçti. Öte yandan yeryüzünde bugüne kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık da geçen yıl ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki “Ölüm Vadisi”nde ölçüldü. Tam 54.4°C!
Bu kadar sıcak bir dünyada haliyle en çok görülen olaylardan birisi de orman yangınları oldu. 2020’de Avustralya, ABD ve Güney Amerika’da gerçekleşen orman yangınlarında milyonlarca dönümlük alan yanarken, yine milyonlarca canlı yaşamını yitirdi. Yapılan araştırmalar iklim değişikliğinin orman yangınları riskini en az yüzde 30 arttırdığını ortaya koyuyor. Asya’daki muson yağmurlarının neden olduğu sel felaketleri, Atlantik’te 30’u geçen kasırga sayısı gibi onlarca “sıra dışı” olay yine iklim değişikliğinin sonuçlarından.
ANADOLU HALKLARI PES ETMİYOR...
Ülkemize gelirsek; geçen yıl salgın gerekçesiyle tüm yurttaşların evlerine kapatıldığı dönemde şirketlere-sermayeye “Siz işinize bakın” diyen bir siyasi iktidar vardı karşımızda. Doğanın, dağların, ovaların, suların, tarım alanlarının ve denizlerin talanı için “Salgını fırsata çeviren”, adeta bunu da “Allah’ın bir lütfu gibi” görüp kullanmaya çabalayan iktidar elbette ki bu cesareti elinde bulundurduğu ve her bir birimini “partileştirdiği” devlet mekanizmasından alıyor.
Geçen yıldan, çevre-ekoloji mücadelelerinden akıllarda ne kaldı diye düşünüldüğünde Anadolu insanının ferasetini, kahramanlığını, yaşamı savunmaktaki kararlılığını görüyoruz.
Tarlalarının üzerinde kurulmak istenen biyogaz tesisine karşı günlerce nöbet tutup şirket araçlarını topraklarına sokmayan Salihli Çapaklı köylülerinin direnişi geliyor gözlerimizin önüne. 100 kadar köylüye, onlarca silahlı, coplu, biber gazlı, TOMA’lı, kalkanlı polisi-jandarmayı gönderen, kadınları toz toprak içinde döverek gözaltına alan, erkeklere ters kelepçe takan kolluk güçlerine “Siz kimin polisi-jandarmasısınız?” diye soran teyzeler, genç kadınlar inançla direndiler, yaşamı savundular.
Yıllarca gelmiş geçmiş tüm “sağcı” iktidarlara adeta oy depoluğu yapan, köyünden birini iktidar partisi milletvekili yapıp Meclise gönderen Konya Ilgın Çavuşçugöllülerin direnişinde-uyanışında göz kırpıyor gelecek. Köy kahvesine gelip ihtiyar bir köylüye “kes lan!” diye efelenen kaymakama haddini bildirip tepkisiyle koltuğundan eden, “200 yıldır ekip sürdüğümüz tarlamızı kömür ocağı yapamazsınız” diye kepçelerin önüne dikilen, şirketi kollayan jandarmayla didişen, kolluk şiddeti karşısında tepkisini “Alın sizin olsun köy!” diye göstererek çoluk çocuk göç yoluna düşen Çavuşçugöllülerin ferasetidir bu ülkenin ışığı...
İKTİDARDA KORKU, BİZDE UMUT BÜYÜYOR!
Bursa Kirazlıyayla köylüleri, Aydınlı zeytin ve incir üreticileri, Erzincan Kemaliye’nin koyun çobanları, Malatya Hekimhan, Nevşehir Özkonak ve Karaburç’ta madenlere karşı direnen bozkır köyleri, Karadeniz’in fındık üreticileri, “Siyanür varsa biz yokuz” diyen Murgullu maden işçileri kurtaracak yine bu toprakları.
Anadolu halkları dün emperyalist işgale nasıl direnmişlerse, bugünkü iş birlikçi sermaye iktidarının talan politikasına, yağmasına da aynı kararlılıkla karşı koyuyorlar.
Eline geçirdiği devlet aygıtı ile en küçük bir karşı çıkışa saldırıp, ezmeye çalışan, işçiye üç kuruşluk sefalet ücretini reva görürken kendisi için “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek sırça saraylarda yaşayanlar mutlaka kaybedecekler. Yaratmaya çalıştıkları bu korku imparatorluğunda en çok korkanlar da iktidar ve yandaşları aslında.
İktidardan düştüklerinde yaptıkları hukuksuzlukların, hırsızlıkların, adaletsizliklerin hesabının sorulacağını, halktan çaldıkları her kuruşun ellerinden alınacağını, ondan da öte bu halkın lanetiyle damgalanacaklarını bilenlerin korkusu olarınki. Halkını satanların korkusu yani!..
Bırakalım korksunlar!
Biz 2021 yılında da umudu büyütelim...
“Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa,
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder