30 Haziran 2022 Perşembe

Alaşehir Ovasında açılacak 6 JES’e mahkeme "dur" dedi!

 


0 Haziran 2022 19:30


Manisa'ya bağlı Alaşehir de tarımı ve suları bitirecek JES projelerinin ÇED raporu iptal edildi.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR

Manisa’ya bağlı Alaşehir, Türkmen, Baklacı, Akkeçili, Selce, Tepeköy, Ilgın ve Işıklar mevkiinde yapılması planlanan Tepeköy Jeotermal Santralleri (JES) projesine verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı mahkemece iptal edildi. Manisa 2. İdare Mahkemesi ÇED Raporundaki birçok eksikliğin bulunduğunu belirterek ÇED olumlu kararında hukuka uyarlılık bulunmadığına hükmetti.

ÜZÜM BAĞLARININ ORTASINA 6 JES İŞLETMESİ, 91 KUYU!

Birinci sınıf tarım arazisi, üzüm bağları ve mera vasfındaki yörede toplamda 6 JES ile 91 adet kuyunun faaliyet göstermesini öngörün projeye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ÇED olumlu kararına karşı Alaşehir Ziraat Odası tarafından dava açılmıştı. Açılan davada dar bir alanda 6 adet JES kurulması ve işletilmesinin planlandığı, bölgedeki birinci sınıf tarım alanlarının, üzüm bağlarının bulunduğu, JES’lerin tarıma ve sulara zarar vereceği dile getirilmişti. Proje alanının Alaşehir Çayına çok yakın olduğunun belirtildiği dava dilekçesinde projenin inşaat ve işletme aşamasında çevresel etkileri ve alınacak önlemlerin yetersiz olduğu, nihai ÇED raporunda kümülatif etkinin değerlendirilmediği gibi bir dizi gerekçe daha ileri sürülmüştü. Dilekçede, “JES’lerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin bilimsel olarak ortaya konulması karşısında 110 adet yeni jeotermal tesis kurulmasının insan sağlığı üzerinde çok büyük bir risk oluşturacağı” da iddialar arasında yer alıyordu.

BİLİRKİŞİLER DE OLUMSUZ GÖRÜŞ VERDİ

Bakanlık ise savunmasında dava açan Alaşehir Ziraat Odasının dava ehliyetinin bulunmadığı, ÇED Raporunun usulün uygun olduğu ileri sürülmüştü. Uyuşmazlığın çözümü içen mahkeme tarafından atanan bilirkişiler in hazırladığı raporda da ÇED Raporundaki birçok eksikliğin yanı sıra JES projelerinin tarım, sulama, sağlık ve çevre açısından sakıncalarına dikkat çekilerek ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının uygun olmadığı görüşü mahkemeye iletildi. Bilirkişi raporuna yapılan itirazları reddeden mahkeme heyeti oybirliği ile aldığı kararında JES projelerine verilen ÇED Olumlu Kararlarını iptal etti.

MAHKEMENİN ÇED İPTAL KARARININ GEREKÇELERİ

Mahkeme heyeti kararına şu gerekçeleri dayanak olarak gösterdi:

·                                 Projelerin çevresel etkileri ve etki alanına ilişkin belirlemelerin ÇED raporunda tam olarak ortaya konulmadığı,

·                                 Jeotermal kaynak sularının yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağı, daha sonra açılması planlanan santral ve üretim aşamasının, kısa orta ve uzun vadede yer altı ve yerüstü her türlü tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararların olup olmayacağına ilişkin alınacak önlemler ile ilgili açıklama, bilgi ve önerilerin bulunmadığı/yetersiz olduğu,

·                                 Jeotermal akışkanların kontrolsüz olarak yüzeyüstü su kaynaklarına boşaltılmasından kaynaklanabilecek yüzey ve yeraltı sularının kirlenmesiyle toprak kirlenmesinin olacağı, bu durumdan tarımsal alanların etkileneceği,

·                                 Jeotermal atık suların yüksek miktarlarda tuz, ziraat için zararlı maddeler, fiziksel zehirli maddeler ve su kirliliği yapan maddeler içerebildiği, bu yüksek derişimlerin hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları için hem de toprak için tehdit oluşturduğu, buna rağmen söz konusu kirletici unsurların önlenmesi ile ilgili yeterli bir açıklama, inceleme ve değerlendirmenin ÇED raporunda bulunmadığı,

·                                 Ruhsat alanı, sondaj alanları ve çevresinin dikili tarım arazisi olduğu, alanın doğal yapı bütünlüğünün bozulmadığı sondaj yapılması planlanan parseller ve çevresinde herhangi bir sanayi yerleşimin olmadığı, sondaj alanları ve çevresinin tümünün tarım dışı kullanımlara çıkarılamayacak mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu,

·                                 ÇED raporunda alternatif yer arayışına ilişkin herhangi bir açıklama ve değerlendirme bulunulmadığı,

·                                 ÇED raporunda sistemden salınacak gazların etkileri ve önlenmesi konusundaki açıklamaların yetersiz olduğu, söz konusu etkinlik toz ve duman çıkaran bir etkinlik olup bu kapsamda toplamda 6 JES ile 91 adet kuyunun faaliyet göstereceği dikkate alındığında bacalardan havaya verilen gazların alandaki tarımsal topraklara, sulama sularına ve tarımsal ürünlere zarar verme potansiyeli bulunduğu, bu durumun kamunun yararına olmadığı,

·                                 ÇED raporunda test sularının yönetimiyle ilgili mühendislik olarak uygulanabilir bir yöntemin sunulmamış olduğu,

·                                 Bölgede yapılmış akademik çalışmada, hava kalitesi ölçümleri sonucunda rahatsız edici boyutta H2S varlığının tespit edildiği göz önüne alındığında, bölgede gerçekleştirilecek yeni JES Projelerinin devamı konusunda karar vermeden önce bütünleşik izleme çalışmalarının yapılması gerektiği,

·                                 Çevresel etkileri ile birlikte, iş sağlığı ve güvenliği açısından da risklerin değerlendirilmesinin ve analizinin eksik olduğu,

·                                 ÇED raporunda jeotermal sularda bulunan kuyu sondajı, deşarjı ve üretim aşamasında açığa çıkacak bazı ağır metal ve çözülmüş minerallerin yer altı ve yer üstü sularına verecekleri zararların tam olarak değerlendirilmediği,

·                                 Sondaj kuyularının tarım arazisinde bulunması nedeniyle bu ağır metallerin toprağa, bitkilere ve halk sağlığına zararlarının tam olarak değerlendirilmediği,

·                                 Proje alanındaki kuyu yoğunluğu dikkate alındığında sondaj çamurunun yoğun olarak kullanılacağı ve atık sondaj çamurlarının kirletici etkilerinin fazla olacağı, tarım arazilerine zarar vereceğinin göz önünde bulundurulmadığı,

·                                 ‘Sismik Tehlike Analiz Raporu’na göre proje alanının çok ciddi deprem riski altında olduğu, jeotermal sistemlerinin yerlerini ve jeotermal kuyu lokasyonlarının kestirilmesi amacıyla jeofizik çalışmaların tespit edilmediği.

 https://www.evrensel.net/haber/464928/alasehir-ovasinda-acilacak-6-jese-mahkeme-dur-dedi

Gökçeada Lagünü’ne otel inşaatının altından da İÇDAŞ çıktı!

 

30 Haziran 2022 14:53


“Ulusal önemi haiz sulak alan” olarak tescil edilen Gökçeada Lagünü’nde yapılmak istenen otel inşaatının atından, termik santralleriyle ünlü İÇDAŞ AŞ’nin kurucularından Tacettin Aslan’ın oğlu çıktı.

 


Fotoğraf: Kazdağları Ekoloji Platformu

 

Özer AKDEMİR

Türkiye’nin en büyük ada sulak alanı olan ve 2018 yılında “ulusal önemi haiz sulak alan” olarak tescil edilen Gökçeada Lagünü’nde yapılmak istenen otel inşaatının durdurulması için yurttaşlar tarafından Gökçeada Belediyesine yüzlerce dilekçe verildi. Hukuksuz şekilde inşaatı devam eden otel’in, Biga’da termik santralleri ve demir çelik fabrikaları olan İÇDAŞ AŞ’nin kurucularından Tacettin Aslan’ın oğlu Menderes Aslan’a ait olduğu ortaya çıktı.

BELEDİYEYE YÜZLERCE İMZALI DİLEKÇE VERİLDİ

Kazdağları Ekoloji Platformu (KEP) ve Ada Dayanışması tarafından verilen dilekçelerde flamingolar başta olmak üzere pelikan, yaban ördeği ve kaz gibi göçmen kuşlara ev sahipliği yapan Lagüne sadece birkaç yüz metre uzaklıkta yapılmak istenen otelin, çok ciddi bir risk oluşturduğu dile getirildi. Yapılan bilimsel çalışmalarla, Gökçeada Lagünü’nde 181 kuş türü, 184 bitki türü, 2 memeli, 2 sürüngen tespit edildiğinin aktarıldığı dilekçede Lagün’ün koruma altındaki ada martılarının beslenme, yuvalama ve üreme alanı olduğu belirtildi. Dilekçede Lagün’ün aralarında koruma altında bulunan flamingolar başta olmak üzere pelikan, yaban ördeği ve kaz gibi göçmen kuşların uzun göç yollarında mola ve beslenme yeri olduğu ifade edildi.

OTEL İNŞAATI NE GİBİ SORUNLARA YOL AÇACAK?

Gökçeada Lagünü’nün ulusal öneme haiz sulak alan koruma statüsüne sahip olmasına rağmen, kontrolsüz ve plansız turizm faaliyetleri, sörf etkinlikleri, evsel atık, kanalizasyon, böcek ilaçları, tarım ilaçları, bilinçsiz sulama, küresel ısınma gibi tehditler altında olduğuna dikkat çekilen dilekçede, otel inşaatının yörede yaratacağı sorunlar maddeler halinde şöyle sıralandı;

Otellerin yer altı sularını kullanacak olması, Lagün’ü besleyen yer altı sularını azaltacaktır.

Tesislerden çıkacak evsel atıklar ve kanalizasyon Lagün’ün kirlenmesine yol açacaktır.

Gölün dibindeki bina ve insan yoğunluğu kuşları ürkütüp kaçıracaktır.   

YASAĞA RAĞMEN İNŞAAT SÜRÜYOR         

 Ulusal öneme haiz sulak alan koruma statüsü nedeniyle, Lagün havzasına, hiçbir yapılaşma ruhsatı, otel inşaatı izni verilemeyeceğinin belirtildiği dilekçede, inşaatın hukuksuz bir şekilde devam ettiği belirtildi. Mavi Su Resort Hotelin başlatmış olduğu otel inşaatının acilen durdurulması talep edilen dilekçede, Lagün havzasındaki her türlü yapılaşma ruhsatının iptal edilmesi, İnşaat Yasağı Genelgesi’nin ivedilikle uygulanması istendi.


Fotoğraf: Kazdağları Ekoloji Platformu

BİGA’YI MAHVEDEN İÇDAŞ GÖZÜNÜ GÖKÇEADA’YA DİKTİ

Öte yandan Gökçeada Lagünü’nde devam eden otel inşaatının altından Çanakkale Biga Değirmencik köyünde demir çelik tesislerinin yanı sıra termik santrali bulunan İÇDAŞ şirketinin kurucularından Tacettin Aslan’ın oğlu Menderes Aslan çıktı. Bu termik santralin hemen yakınındaki Kemer köyündeki termik santrali de İÇDAŞ şirketine ait. Antik kent üzerine yapılan termik santralin yarattığı kirlilik nedeniyle yöre halkı uzun zamandır demir tozu ve baca gazları soluyor.

TERMİK SANTRAL ÖNCE LAPSEKİ’Yİ VURUYOR

KEP Koordinasyon Kurulu Üyesi Reyhan Erdem, termik santrallerin halk sağlığını çok olumsuz etkilediğini belirterek, “Poyrazın etkisiyle İÇDAŞ önce Lapseki’yi vuruyor. Genç kadınlarda nedensiz düşükler uzun zamandır konuşuluyordu. Yine hayvan yetiştiricileri de hayvanlarının düşük yaptığını söylüyorlar. Maalesef bilimsel çalışma yapılmadı bu iddialara dair” dedi. Lapseki kirazının, Umurbey şeftalisinin termik santrallerin yol açtığı asit yağışlarından etkilendiğini belirten Erdem, “Yani İÇDAŞ Çanakkale’de çevre kirliliği yaratmada birinci iken, Gökçeada’da da birinciliği kimseye kaptırmak istemiyor gibi” dedi.

https://www.evrensel.net/haber/464896/gokceada-lagunune-otel-insaatinin-altindan-da-icdas-cikti

Reklam

28 Haziran 2022 Salı

Kiğılılar madene karşı mücadelede kararlı | "Bu bir vahşet, yaşam alanlarımızı koruyacağız"

 

28 Haziran 2022 13:43


Bingöl’ün Kiğı ilçesinde işletilmek istenen kurşun, çinko, gümüş madenine karşı yöre halkı dava açmaya hazırlanırken bir yandan da toplantılar yapıyor.

 GÜNCELLENDİ

 

Fotoğraf: Evrensel

Özer AKDEMİR

Bingöl’ün Kiğı ilçesi Eskikavak köyü yakınlarında işletilmek istenen kurşun, çinko, gümüş madenine karşı mücadele devam ediyor. Madene Bingöl Valiliği tarafından verilen ÇED olumlu kararına karşı dava açma hazırlıkları sürerken, yöre köylüleri de yaptıkları toplantılarda madene karşı mücadeleyi örgütlüyorlar.

AVUKAT YILDIRIM: BÖLGE MUNZUR VADİSİNİN DEVAMI

Bölgede işletilmek istenen madene verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararlarına karşı daha önce iki ayrı dava açtıklarını belirten yöre halkının avukatı Barış Yıldırım, “Bu davalarda yerel mahkemeler ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararlarını bozdu ve Danıştay da bu kararları onadı. Ancak şirkete bu sefer Valilik tarafından ‘ÇED Olumlu’ kararı verildi. Şimdi bu karara karşı da dava açacağız” dedi. Projenin yürütülmek istenildiği sahanın ekolojik öneme sahip alan, orman alanı, tarım alanı olarak belirtildiğine aktaran Yıldırım, “Açtığımız davalarda yapılan bilirkişi keşiflerinde projenin gerçekleştirileceği alanda tarihi yapıların, endemik flora ve fauna türlerinin bulunduğu, orman ve mera vasfına da dikkat çekilmiş, yerel mahkemede bu raporları dikkate alarak kara vermişti. Bu karar Danıştayca da onaylanmıştı. Ayrıca Bern Sözleşmesi’ne göre koruma altında bulunan türler, habitat buluyor bölgede. Munzur Vadisi ve eko sisteminin devamı olan bir yer burası” dedi.

 


Fotoğraf: Evrensel

"ÇED OLUMLU KARARINI KABUL ETMİYORUZ"

Madencilik faaliyetini karşı Bingöl’ün Kiğı ve Adaklı ilçelerine bağlı Eskikavak, İlbey, Cevizli ve Mirzikan Köy Dernekleri çeşitli bilgilendirme toplantıları yaparak madene karşı mücadeleyi tartışıyorlar. Madene verilen ÇED olumlu kararının kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirten  Eskikavak (Arek)köyü Dernek Dernek Başkanı İbrahim Kudiş “Bu kararı kabul etmemiz mümkün değildir. Her türlü hukuki ve meşru mücadelemizi hep birlikte vereceğiz” dedi. Eskikavak ve İlbey köyü halkıyla yaptıkları ortak toplantıda yaşam alanlarını korumaktan vazgeçilmeyeceğinin vurgulandığını belirten Kudiş, “Bölgede anılarımız var, mezarlarımız var, hayallerimiz var. Bizimle birlikte yaşayan çok türlü canlılar var. Bütün bunların ranta kurban edilmesini istemiyoruz. Bölgemizi 26 ton dinamitle yok edecek bir uygulamayı kabul etmiyoruz” dedi. Bölgenin bir yanı kuzey fay hattı diğer tarafı Özaltın barajı olduğunu aktaran Kudiş şunları söyledi, “Hangi mantık, hangi hukuk, hangi adalet bu duruma müsaade ediyor anlamak mümkün değildir. Bingöl Metal Madencilik yetkililerine sesleniyoruz; bu bir vahşettir, bundan vazgeçin!”

Reklam

MADENE EN YAKIN EV 150 METRE UZAKLIKTA!

ÇED dosyasına göre toplam 1.943,5 hektarlık bir ruhsat alanına sahip olan projenin ÇED alanı toplam 464,149 hektarlık (4.641.488,48 m2 ) 2 poligondan oluşuyor. Proje kapsamında patlatmalı yeraltı işletme yöntemi yılda 25 bin ton cevher üretilecek olup 37.500 ton/yıl pasa oluşacak. Faaliyet alanına en yakın yerleşim yerleri Zengin Komu mevkiindeki ev işletme alanına 780 m, 3 numaralı kapalı işletme alanına ise 870 m mesafede yer alıyor. Yine işletme alanına yaklaşık 150 m mesafede de bir ev bulunuyor.

50 METRE MESAFE BIRAKILARAK YABAN HAYATI KORUNACAK!

Projeye kuş uçuşu yaklaşık 740 m mesafede yer alan Bingöl Kiğı Şeytandağları Yaban Hayatı Geliştirme Sahası korunan alanlardan birisi. Projenin “Özellikli Alan-Yaban Hayatı Sahası” içerisinde kaldığı raporlarının ardından proje revize edilerek ÇED Alanı 1 Poligon ile Yaban Hayası Sahası arasında 50 m mesafe bırakıldı. Proje alanı aynı zamanda “Aysaklı Devlet Avlağı” içerisinde kalıyor. Proje alanı yasal mevzuatla korunmayan ancak ekolojik anlamda önemli olan alanlara göre değerlendirildiğinde ise Şeytan Dağları ve Perisuyu Önemli Doğa Alanı (ÖDA) ve Önemli Kuş Alanı (ÖKA) içerisinde bulunuyor. Ayrıca, ÇED alanları yakınlarında yaklaşık 700 m mesafede Görgeç Kalesi, Topraklı Manastırı 3450 m mesafede manastır bulunuyor.

 https://www.evrensel.net/haber/464712/kigililar-madene-karsi-mucadelede-kararli-bu-bir-vahset-yasam-alanlarimizi-koruyacagiz

İliç'teki siyanürcü şirket önce işçileri çağırdı sonra üretimi durdurdu

 

28 Haziran 2022 11:43

 Son Güncellenme Tarihi: 28 Haziran 2022 12:27


Siyanür sızıntısı nedeniyle faaliyeti Çevre Bakanlığı tarafından durdurulan maden şirketinin sabah işçileri işe çağırması "Üretim durmadı mı" sorusunu akıllara getirdi.

 GÜNCELLENDİ

 


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

 

Özer AKDEMİR

Erzincan İliç yakınlarında 12 yıldır işletilen Amerika ve Kanadalı Anagold Madencilik ile Çalık Holding’in ortağı olduğu Çöpler Altın Madeni’nin faaliyetlerinin dün Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından durdurulduğu açıklanmıştı. Bakanlık açıklamasında “İlave çevresel iyileştirme çalışmalarının tamamlandığı Bakanlığımız denetim ekiplerince tespit edilene kadar tesisin faaliyet göstermesine izin verilmeyecektir" denilmişti.

SABAH VARDİYASI İŞBAŞI YAPTI

Bakanlığın bu açıklamasının ardından dün madende çalışan Anagold ve taşeron Çiftay işçileri 16.00-24.00 vardiyasında çalıştırılmadılar. Bugün ise işçiler yeniden madene çağrıldı. Konuyla ilgili bilgi aldığımız bir sendikacı bakanlığın açıklamasının ardından 16.00-24.00 vardiyasında çalışan işçilerin iş bıraktırılarak tahliye edildiğini belirterek, “Ancak bugün sabah vardiyasına bütün işçileri çağırmışlar. İşçilerin neden çağrıldığı, üretim mi başka bir şey için mi henüz belli değil. Arkadaşlarımızdan bilgi bekliyoruz” diye konuştu.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

"SAAT 10.50’DE BÜTÜN BİRİMLERİN ÇALIŞMASI DURDURULDU"

Sabah saatlerinde konuya dair görüşlerini aldığımız TMMOB Yönetim Kurulu üyesi Cemalettin Küçük ise madenin faaliyetinin durmadığını, halen çalışmaların devam ettiğini belirterek, “Şu an madenin lich alanı ve arazi sondajı dışında bütün faaliyetleri sürüyor” dedi.

Reklam

Küçük’le bu konuşmamızdan yaklaşık bir saat sonra tekrar arayarak, “Saat 10.50 itibariyle madendeki bütün birimlerin üretimi durduruldu” bilgisini verdi.

ŞİRKETİN HİSSELERİ TORONTO BORSASINDA YÜZDE 21 DÜŞTÜ

Öte yandan Bloomberg’den Taylan Bilgiç ve Geoffrey Morgan’ın haberine göre Türkiye’deki siyanür sızıntısı olayının ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca madenin kapatıldığı açıklamaları sonrası İliç’teki madenin yüzde 80’ine sahip olan SSR Madencilik’in Toronto borsasındaki hisseleri yüzde 21 oranında değer kaybetti.

https://www.evrensel.net/haber/464703/ilicteki-siyanurcu-sirket-once-iscileri-cagirdi-sonra-uretimi-durdurdu

27 Haziran 2022 Pazartesi

Marmaris yangını | Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Risk yönetimi yerine kriz yönetimi alışkanlığı devam etti

 

27 Haziran 2022 12:40


Marmaris yangınını İstanbul-Cerrahpaşa Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ile konuştuk.


Fotoğraf: Mehmet Emin Mengüarslan/AA


Özer AKDEMİR

Muğla Marmaris’e bağlı Bördübet mevkiinde 21 Haziran’da başlayan yangın üç gün aradın sonra söndürülmüştü. Yangının sürdüğü günlerde çeşitli sorular yönelttiğim ormancı bilim insanlarından İstanbul-Cerrahpaşa Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, yanıtlarını yangın söndürüldükten sonra gönderdi. Yangının gelişimi ve söndürülme sürecini de görmek için böyle bir tercih yaptığını belirten Tolunay’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

GEÇEN YILDAN DERS ÇIKARILMADI

Geçtiğimiz yılki yangınların ardından bu yangını nasıl yorumlamak gerekiyor? Geçen seneden yeterli ders alınmadı mı? 

Geçtiğimiz yaz gerçekleşen orman yangınlarının kamuoyu üzerindeki etkisi oldukça travmatikti. Haliyle bu yılın ilk büyük yangınının da ancak dördüncü günde kontrol altına alınabilmesi, akla yangınlara karşı hazırlıklı mıyız sorusunu getirdi. Tartışmalar önce uçak ve helikopter sayısı üzerinde yoğunlaştı. Yangının ikinci gününden itibaren havadan müdahale araçlarının sayısının arttı. Yörede geceleri ve sabahları hızı azalan rüzgarla yangının ilerleyişinin de azalması, buna karşılık öğlenden sonra şiddetlenen rüzgarın etkisiyle yangının da şiddetlenmesi gece görüşlü helikopterler tartışmalarını başlattı. Bu tartışmalar önceki yıllarda da yapılmıştı. Uçak ve helikopterler üzerinden yapılan tartışmalar orman yangınları konusunda kamuoyunun, siyasi partilerin ve karar vericilerin geçen yılki yangınlardan ders çıkarmadığı şeklinde yorumlanabilir.


Doğanay Tolunay | Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

YANGINI DAHA ÇIKMADAN ÖNLEM ALMAK GEREKİYOR

Ekipman ve yangın söndürme personeli sayısı yeterli mi?

Geçen yıl yangınların başlamasından birkaç gün sonra çok sayıda uçak ve helikopter yangınlara müdahale etmiş ve yangınlar buna rağmen 10-15 gün içinde söndürülebilmişti. Bu yılki Marmaris yangınında da ikinci günden itibaren uçak ve helikopter sayısı giderek arttı. OGM tarafından yangınlara 43 helikopter, 13 uçak, 453 arazöz ve yaklaşık 3800 personelle müdahale edildiği açıklandı. Bu kadar ekipman ve insan gücüyle dahi yangınının söndürülmesi günler aldı. Geçen yılki yangınlardan çıkarılması gereken ilk ders, yangın çıktıktan sonra meteorolojik koşulların da etkisiyle söndürülmesinin oldukça zor olduğuydu. Bu nedenle atılması gereken ilk adım, yangınları söndürme odaklı değil yangınların çıkmasını önleyecek tedbirler alınmasıydı. Bunun için ormanların sık ve insan faaliyetlerinin yoğun olduğu orman alanlarının belirlenmesi, buralardaki ağaçların seyreltilmesi, toprak üzerindeki yanıcı maddelerin kış aylarında denetimli olarak yakılması, ormanlardaki tesislerin denetlenmesi, yöre sakinlerinin yangın konusundaki farkındalıklarının arttırılması gibi önlemler alınması gerekirken bunların yeterince yapılmadığını gördük. Özetle diğer afetlerde de olduğu üzere orman yangınlarında da afet risk azaltımı çalışmalarının yapılmadığı, risk yönetimi yerine kriz yönetimi alışkanlığının devam ettiği söylenebilir. Geçen yılki eksikliklerden bir diğeri de orman yangın işçisi sayısının yetersizliğiydi. Bu nedenle 10 bin personel alınacağı açıklansa da sonradan bu sayı 5 bine indirildi. Ancak bu 5 bin personelin alımı yangın mevsimi öncesinde yapılamadı

Yaban yaşamı nasıl etkilendi?

Bördübet bölgesi Marmaris’in en bakir alanlarından. Yörede boz ayı, karakulak, yaban keçisi, su samuru gibi türler yaşamaktaydı ve bu nedenle 2 yıl kadar önce yaban hayatı geliştirme sahası olarak koruma altına alınmıştı. Bu hayvanlar hızlı hareket edebildikleri için yangınlardan kaçtıkları söylenebilir. Nitekim bugüne kadar bu hayvanların zarar gördüğüne dair bir tespit yapılamadı. Ancak bu yıl yanan yaklaşık 4500 hektar orman alanına ek olarak geçen yıl da Marmaris’te 9100 hektar kadar bir alan yanmıştı. Bu nedenle avlanma ve beslenme için geniş alanlara ihtiyaç duyan bu hayvanların habitatları oldukça daraldı.

Yangın erken söndürülebilir miydi?

Yörede genç ve sık ormanlar vardı. Ayrıca tepeler ve bu tepeler arasında da vadiler bulunmakta. Aynı zamanda fazla yerleşim alanı bulunmadığını ve bu nedenle yol ağının da az olduğunu eklemek gerek. Bütün bunlar yerden müdahaleyi oldukça zorlaştırdı. Yine de yangının çıktığı noktadan ilerlediği doğu yönünde yangının tutulabileceği orman yolları mevcut. Bu yolların her iki tarafındaki ağaçların kesilmesiyle yanıcı maddenin olmadığı şeritler oluşturularak yangının ilerleyişi durdurulabilir miydi sorusu aklıma takılıyor. Nitekim yangın dördüncü günde bu yöntemle durdurulabildi. Belki de daha önce de benzeri şeritler açılmış ancak yangın durdurulamamıştır. Bu konuda herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu nedenle OGM’nin yangın söndürme stratejisini kamuoyuyla paylaşması yararlı olacaktır. 

ORMAN YANGINLARI SİYASETİN MERKEZİNE YERLEŞTİ

Yetkililerin yangından çok yangınla ilgili eleştirileri ve sosyal medyayı hedef alan açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?


2019 yılında alınan bir kararla THK uçaklarının kullanılmaktan vazgeçilmesi ve hemen ardından 2019 yılındaki İzmir, 2020 yılındaki Hatay ve geçen yıl Antalya, Muğla, Adana ve Mersin illerindeki büyük yangınlar ister istemez OGM’nin, Tarım ve Orman Bakanlığının ve de hükümetin yangın politikalarının sorgulanmasına neden oldu. Kamuoyunun yangınlar konusundaki hassasiyeti nedeniyle de muhalefet partileri özellikle uçaklar üzerinden ilgili kurumları ve hükümeti eleştirdi. Böylece orman yangınları siyasetin merkezine yerleşti. Yapılan eleştirilerin bir kısmı hatta tamamı haksız olsa dahi yetkililerin bu eleştirileri dinlemesi, polemiğe girmeden cevaplaması, hatta doğru eleştirileri kabul edip eksiklikleri gidermeye çalışmaları yerinde olurdu. Ancak ülkemizde sadece orman yangınları konusunda değil hemen her alanda diyalog ortamı yok oldu.

https://www.evrensel.net/haber/464627/marmaris-yangini-prof-dr-doganay-tolunay-risk-yonetimi-yerine-kriz-yonetimi-aliskanligi-devam-etti


26 Haziran 2022 Pazar

‘Ormanlar ekonomi içindir' dendiği sürece yangınlar devam edecek (pazar yazısı)

 

26 Haziran 2022 04:30



Fotoğraf: Mustafa Çifçti/AA

 

Muğla Marmaris Bördübet mevkiinde dört gün boyunca süren yangın nihayet söndürüldü. Siyasi iktidar 4 bin 500 hektar orman alanını küle çeviren yangının dört gün sonra söndürülmesini bile bir başarı öyküsü gibi sunmaya çalıştı.

Bördübet’teki yangını konunun uzmanı bilim insanlarına sordum. Geçen yılki “rekor” düzeyde ormanımızın yandığı yangınlarla karşılaştırmalarını, ihmal, eksiklik, fazlalık varsa değerlendirmelerini rica ettim. Yanıtlar gerçekten çarpıcı:

"OGM YETKİLİLERİ GÖREVDEN ‘AFLARINI’ İSTEMELİ VE YARGILANMALI"

Kendi deyimiyle bir “orman delisi” olarak akademik yaşamının 40 yılını ormanlarla ilgili araştırmalara harcayan Emekli Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yücel Çağlar, Marmaris yangınının hiç de şaşırtıcı olmadığı görüşünde. Çağlar; “Yangınlar giderek daha çok çıkacak, böyle yaklaşımlar sürdüğü sürece de daha büyük yıkımlara yol açmaması tümüyle rastlantısal olacaktır. Kısacası ülkemizdeki orman yangınlarının bu denli büyük yıkımlara yol açmasından bizler de sorumluyuz. Şimdilik Marmaris’te yaşanan yıkımların bu bütünsellik içinde değerlendirilmesi gerekiyor” diyor. Çağlar “Geçen seneden yeterli ders alınmadı mı?” sorumuza ise “Hava araçlarının artırılması dışında hiçbir ders çıkarılmamıştır. Aksine Orman Genel Müdürlüğünün (OGM), 2022 idare faaliyet raporunda bu açıklıkla görülüyor. Siyasal iktidar, somut olarak da OGM, kamuoyunu, deyim yerindeyse gazının nasıl alınabileceğinin “Dersini çıkarmış ama onu bile yüzüne gözüne bulaştırmış. Ama o ‘ders’, bir anlamda geçen yılki görev savsaklama suçunun da bir itirafıdır. OGM ile yardımcıları, özellikle Muğla, Antalya, Adana, Mersin orman bölge müdürleri görevlerinden “affını istemeli”(!) ya da görevden alınmalıdır. Ancak bu da yetmez; görev savsaklama suçunu işlediklerinden dolayı yargılanmaları gerekir” diyor.

"ORMANLAR YOLGEÇEN HANINA DÖNDÜ"

Çağlar, yanan alanların orman dışında kullanılabileceği şüphesi ile ilgili ise “Milas Güvercinlik Koyu’nu örnek vererek, “Orman sayılan yerler tam anlamıyla yolgeçen hanına dönüşmüş durumda; bu koşullarda yangın çıkmamasının bile olağanüstü bir durum” olacağını söylüyor.

DURUM ÇOK VAHİM!

Bartın Üniversitesi Ormancılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Atmış 2020’de 21 bin hektar, 2021’de de 140 bin hektar orman alanının yandığını aktararak; “Bu iki yıldan önce yılda yanan ortalama orman alanı miktarı 7 bin hektardı. Yani son iki yılın birinde normalin 3 katı, diğerinde ise 20 katı ormanımız yandı. Bu orman yangınlarıyla mücadelede büyük bir başarısızlık demek” görüşünü dile getiriyor. Orman yangınlarıyla mücadele konusunda organizasyonel yapının bozulduğunu belirten Atmış “2018’de başlayan ekonomik krizden sonra orman yangınlarıyla mücadele bütçesi azaltılmıştır. Bu nedenle yangın işçisi, ekipman ve araç gereç alımı azaltılmıştır. Yangın işçileri çok kısa dönemli alınmakta, eğitim ve tatbikat çalışmaları yetersiz kalmaktadır” diyor.

Reklam

Atmış’a göre “Durum çok vahim”!.. “Çünkü genelde yangınlar bitkilerin yaz sıcaklığı nedeniyle kuruduğu ve nem açığının çok daha fazla olduğu 15 Temmuz-30 ağustos tarihleri arasında çok daha tehlikeli olurlar. Oysa şimdi haziranın 21’inde sadece bir yangında bu kadar miktarda orman yandı. Bu zamanda bu kadar büyük bir yangının gerçekleşmesi ve bu yangının bu kadar büyümesinin önlenememiş olması konunun bütün uzmanlarını endişelendiriyor”.

YANGIN İŞÇİLERİNİN KAHRAMANLIKLARININ ARDINA SIĞINIYORLAR

Yanan alanların orman dışında kullanılabileceği şüphesi ile ilgili ise Atmış şunları söylüyor; “İktidar ormanların turizm, madencilik, enerji vb. ormancılık dışı amaçlarla yapılan tahsisleri o kadar kolay hale getirdi ki, kimsenin işgal etmek için ormanları yakmasına gerek kalmadı.” Atmış, siyasi iktidarın bu sene orman yangınlarıyla mücadeleyi değil yangınlar konusunda uyaranları susturmayı ve halkı yanıltmayı ön plana aldığının Marmaris yangınındaki açıklamalarda görüldüğünü belirterek, “Başarısızlıklarını perdelemek için de insani koşullar dışında çalıştırdıkları yangın işçilerinin ‘kahramanlığı’nın ardına sığındılar” diyor.

"İKTİDAR YANGINLARDAN DERS ÇIKARMIYOR"

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik ekonomik nedenlerden kaynaklı olarak yeteri kadar orman işçisi alımının yapılmadığını, iktidarın geçen yılki yangınlardan ders çıkarmadığını söylüyor. Orman yangınlarının bu sene erken başladığını aktaran Akkemik, “Özellikle gece görüş sistemine sahip hava araçlarının temmuzda gelecek olması elbette bir zaafiyet. Bunu perdelemek için açık ve net bilgiler vermek yerine medyayı hedef almak yolunu seçiyorlar” diyor.

OGM ORMANI KORUMAYI DEĞİL ONDAN PARA KAZANMAYI ÖNCELİYOR

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Ormancılık Politikası ve Yönetimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cihan Erdönmez: “Orman yangınları konusunda OGM’nin organizasyon sorunu, personel yetersizliği var. OGM’nin önceliği artık ormanları korumak değil ormanlardan yaratılacak en fazla ekonomik faydayı yaratmak. Madencilik, turizm, aşırı odun üretimi gibi işletmelere tahsis ederek ekonomik gelir elde etmeyi her şeyin üstünde tutan bir anlayışla yönetiliyor.

Akdeniz kuşağı ormanları yangınlarla barışık ormanlar ekosistem olduğunu biliyoruz ama bu “Madem milyonlarca yıl Akdeniz ormanları yangınlarla barışık yaşıyor o zaman bu yangınları bu kadar ciddiye almamalı mıyız” demek değil tabii ki! Çünkü ormanların barışık olduğu yangın doğal nedenlerle çıkan yangın. Günümüzde çıkan yangınlar insan etkisiyle çıkan yangınlar. Hem sayısı çok fazla hem de etkilediği alan çok daha yüksek. Dolayısıyla bu şekilde ormanlarımızın devamlılığını sağlamak mümkün değil.

Reklam

‘YANLIŞ BİLGİNİN PANZEHRİ DOĞRU BİLGİDİR, YASAK DEĞİL!’

Orman yangınları ile ilgili doğrudan çok yanlış bilgi ortalıkta dolaşıyor. Bunu inkar etmek mümkün değil. Ama yanlış bilginin panzehri yasaklamak değildir. Yanlış bilginin panzehri doğru bilgidir. Odağımız yangın söndürmeden çok yangını önlemeye kaymadıkça bu konuda çok ciddi başarı sağlayamayacağımız kesin. Türkiye’de çıkan her 10 yangından 9’u insan eliyle çıktığına göre bu yangınların 9’u önlenebilir anlamına geliyor. Bana göre riskli dönemlerde mayıstan ekim sonuna kadar insan orman etkileşimini sınırlandırmak hatta sıfıra indirmek gerekiyor. Ormanlar içerisine kurulmuş tesisler harıl harıl çalışıyor. Bunlarla ilgili bir kısıtlama yok, hatta maden işletmelerinde dinamit patlatılıyor. Ormanlar ekonomi için midir yoksa ekosistem ve canlılar için midir bu kararı çok net bir şekilde çabucak vermemiz gerekiyor. Ormanlar ekonomi içindir dediğimiz sürece ormanlar yanmaya devam edecek”.        

 https://www.evrensel.net/yazi/91168/ormanlar-ekonomi-icindir-dendigi-surece-yanginlar-devam-edecek

‘Ormanlar ekonomi içindir' dendiği sürece yangınlar devam edecek (Pazar yazısı)

 

26 Haziran 2022 04:30




Fotoğraf: Mustafa Çifçti/AA

 


Tüm yazıları

Muğla Marmaris Bördübet mevkiinde dört gün boyunca süren yangın nihayet söndürüldü. Siyasi iktidar 4 bin 500 hektar orman alanını küle çeviren yangının dört gün sonra söndürülmesini bile bir başarı öyküsü gibi sunmaya çalıştı.

Bördübet’teki yangını konunun uzmanı bilim insanlarına sordum. Geçen yılki “rekor” düzeyde ormanımızın yandığı yangınlarla karşılaştırmalarını, ihmal, eksiklik, fazlalık varsa değerlendirmelerini rica ettim. Yanıtlar gerçekten çarpıcı:

"OGM YETKİLİLERİ GÖREVDEN ‘AFLARINI’ İSTEMELİ VE YARGILANMALI"

Kendi deyimiyle bir “orman delisi” olarak akademik yaşamının 40 yılını ormanlarla ilgili araştırmalara harcayan Emekli Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yücel Çağlar, Marmaris yangınının hiç de şaşırtıcı olmadığı görüşünde. Çağlar; “Yangınlar giderek daha çok çıkacak, böyle yaklaşımlar sürdüğü sürece de daha büyük yıkımlara yol açmaması tümüyle rastlantısal olacaktır. Kısacası ülkemizdeki orman yangınlarının bu denli büyük yıkımlara yol açmasından bizler de sorumluyuz. Şimdilik Marmaris’te yaşanan yıkımların bu bütünsellik içinde değerlendirilmesi gerekiyor” diyor. Çağlar “Geçen seneden yeterli ders alınmadı mı?” sorumuza ise “Hava araçlarının artırılması dışında hiçbir ders çıkarılmamıştır. Aksine Orman Genel Müdürlüğünün (OGM), 2022 idare faaliyet raporunda bu açıklıkla görülüyor. Siyasal iktidar, somut olarak da OGM, kamuoyunu, deyim yerindeyse gazının nasıl alınabileceğinin “Dersini çıkarmış ama onu bile yüzüne gözüne bulaştırmış. Ama o ‘ders’, bir anlamda geçen yılki görev savsaklama suçunun da bir itirafıdır. OGM ile yardımcıları, özellikle Muğla, Antalya, Adana, Mersin orman bölge müdürleri görevlerinden “affını istemeli”(!) ya da görevden alınmalıdır. Ancak bu da yetmez; görev savsaklama suçunu işlediklerinden dolayı yargılanmaları gerekir” diyor.

"ORMANLAR YOLGEÇEN HANINA DÖNDÜ"

Çağlar, yanan alanların orman dışında kullanılabileceği şüphesi ile ilgili ise “Milas Güvercinlik Koyu’nu örnek vererek, “Orman sayılan yerler tam anlamıyla yolgeçen hanına dönüşmüş durumda; bu koşullarda yangın çıkmamasının bile olağanüstü bir durum” olacağını söylüyor.

DURUM ÇOK VAHİM!

Bartın Üniversitesi Ormancılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Atmış 2020’de 21 bin hektar, 2021’de de 140 bin hektar orman alanının yandığını aktararak; “Bu iki yıldan önce yılda yanan ortalama orman alanı miktarı 7 bin hektardı. Yani son iki yılın birinde normalin 3 katı, diğerinde ise 20 katı ormanımız yandı. Bu orman yangınlarıyla mücadelede büyük bir başarısızlık demek” görüşünü dile getiriyor. Orman yangınlarıyla mücadele konusunda organizasyonel yapının bozulduğunu belirten Atmış “2018’de başlayan ekonomik krizden sonra orman yangınlarıyla mücadele bütçesi azaltılmıştır. Bu nedenle yangın işçisi, ekipman ve araç gereç alımı azaltılmıştır. Yangın işçileri çok kısa dönemli alınmakta, eğitim ve tatbikat çalışmaları yetersiz kalmaktadır” diyor.

Reklam

Atmış’a göre “Durum çok vahim”!.. “Çünkü genelde yangınlar bitkilerin yaz sıcaklığı nedeniyle kuruduğu ve nem açığının çok daha fazla olduğu 15 Temmuz-30 ağustos tarihleri arasında çok daha tehlikeli olurlar. Oysa şimdi haziranın 21’inde sadece bir yangında bu kadar miktarda orman yandı. Bu zamanda bu kadar büyük bir yangının gerçekleşmesi ve bu yangının bu kadar büyümesinin önlenememiş olması konunun bütün uzmanlarını endişelendiriyor”.

YANGIN İŞÇİLERİNİN KAHRAMANLIKLARININ ARDINA SIĞINIYORLAR

Yanan alanların orman dışında kullanılabileceği şüphesi ile ilgili ise Atmış şunları söylüyor; “İktidar ormanların turizm, madencilik, enerji vb. ormancılık dışı amaçlarla yapılan tahsisleri o kadar kolay hale getirdi ki, kimsenin işgal etmek için ormanları yakmasına gerek kalmadı.” Atmış, siyasi iktidarın bu sene orman yangınlarıyla mücadeleyi değil yangınlar konusunda uyaranları susturmayı ve halkı yanıltmayı ön plana aldığının Marmaris yangınındaki açıklamalarda görüldüğünü belirterek, “Başarısızlıklarını perdelemek için de insani koşullar dışında çalıştırdıkları yangın işçilerinin ‘kahramanlığı’nın ardına sığındılar” diyor.

"İKTİDAR YANGINLARDAN DERS ÇIKARMIYOR"

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik ekonomik nedenlerden kaynaklı olarak yeteri kadar orman işçisi alımının yapılmadığını, iktidarın geçen yılki yangınlardan ders çıkarmadığını söylüyor. Orman yangınlarının bu sene erken başladığını aktaran Akkemik, “Özellikle gece görüş sistemine sahip hava araçlarının temmuzda gelecek olması elbette bir zaafiyet. Bunu perdelemek için açık ve net bilgiler vermek yerine medyayı hedef almak yolunu seçiyorlar” diyor.

OGM ORMANI KORUMAYI DEĞİL ONDAN PARA KAZANMAYI ÖNCELİYOR

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Ormancılık Politikası ve Yönetimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cihan Erdönmez: “Orman yangınları konusunda OGM’nin organizasyon sorunu, personel yetersizliği var. OGM’nin önceliği artık ormanları korumak değil ormanlardan yaratılacak en fazla ekonomik faydayı yaratmak. Madencilik, turizm, aşırı odun üretimi gibi işletmelere tahsis ederek ekonomik gelir elde etmeyi her şeyin üstünde tutan bir anlayışla yönetiliyor.

Akdeniz kuşağı ormanları yangınlarla barışık ormanlar ekosistem olduğunu biliyoruz ama bu “Madem milyonlarca yıl Akdeniz ormanları yangınlarla barışık yaşıyor o zaman bu yangınları bu kadar ciddiye almamalı mıyız” demek değil tabii ki! Çünkü ormanların barışık olduğu yangın doğal nedenlerle çıkan yangın. Günümüzde çıkan yangınlar insan etkisiyle çıkan yangınlar. Hem sayısı çok fazla hem de etkilediği alan çok daha yüksek. Dolayısıyla bu şekilde ormanlarımızın devamlılığını sağlamak mümkün değil.

Reklam

‘YANLIŞ BİLGİNİN PANZEHRİ DOĞRU BİLGİDİR, YASAK DEĞİL!’

Orman yangınları ile ilgili doğrudan çok yanlış bilgi ortalıkta dolaşıyor. Bunu inkar etmek mümkün değil. Ama yanlış bilginin panzehri yasaklamak değildir. Yanlış bilginin panzehri doğru bilgidir. Odağımız yangın söndürmeden çok yangını önlemeye kaymadıkça bu konuda çok ciddi başarı sağlayamayacağımız kesin. Türkiye’de çıkan her 10 yangından 9’u insan eliyle çıktığına göre bu yangınların 9’u önlenebilir anlamına geliyor. Bana göre riskli dönemlerde mayıstan ekim sonuna kadar insan orman etkileşimini sınırlandırmak hatta sıfıra indirmek gerekiyor. Ormanlar içerisine kurulmuş tesisler harıl harıl çalışıyor. Bunlarla ilgili bir kısıtlama yok, hatta maden işletmelerinde dinamit patlatılıyor. Ormanlar ekonomi için midir yoksa ekosistem ve canlılar için midir bu kararı çok net bir şekilde çabucak vermemiz gerekiyor. Ormanlar ekonomi içindir dediğimiz sürece ormanlar yanmaya devam edecek”.        

 https://www.evrensel.net/yazi/91168/ormanlar-ekonomi-icindir-dendigi-surece-yanginlar-devam-edecek

23 Haziran 2022 Perşembe

Kartaldağı'nda sevindiren yeni mahkeme kararı

 

23 Haziran 2022 10:45


Karta


ldağı'nda yapılması planlanan mermer ocağına karşı verilen yürütmeyi durdurma kararına şirket tarafından yapılan itiraz reddedildi.

 

Fotoğraflar: Zeynel Aydın

PAYLAŞ

Özer AKDEMİR
İzmir

İzmir ile Aydın illeri arasındaki Kartaldağı'nda açılması planlanan mermer ocağına karşı açılan davada verilen yürütmeyi durdurma kararına şirket tarafından yapılan itiraz reddedildi.

MAHKEME YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARINA İTİRAZI REDDETTİ

İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin 25/05/2022 günü verdiği yürütmeyi "durdurma kararı"na yapılan itirazı değerlendiren İzmir Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi oybirliği ile aldığı kararla itirazı reddetti.

Emerald Ltd. Şti. tarafından işletilmek istenen mermer ocağına karşı yöre halkı tepki gösteriyordu.

Mahkemenin son kararı ile ilgili bir değerlendirme yapan Kartaldağı Koruma Platformu Sözcüsü Zeynel Aydın, madenle ilgili yapılan ÇED halkı bilgilendirme toplantısında köye gelen yetkililerin kendilerine "Halkın istemediği bir yatırımı biz zaten yapmayız, merak etmeyin" dediğini aktararak, "Şimdi aynı kişilerin mahkeme kararına neden itiraz ettiklerini anlamamıştık. Biz bıkmadan usanmadan yasal haklarımızı sonuna kadar kullanarak direne direne mücadele edecek ve eninde sonunda kazanacağız" diye konuştu.

 

Fotoğraflar: Zeynel Aydın

DAĞDA YENİ MADEN SONDAJLARI BAŞLATILDI

Yöre halkının mücadelesine rağmen Kartaldağı'nda madencilik yapabilmek için girişimlerin devam ettiğini aktaran Aydın şunları söyledi: "İki gün önce Büyükkale'den jenaratör ve sondaj araç gereçleriyle giren bir ekibin dağın Büyyükkale yüzünde yeniden numune alma arama çalışmasına başladıklarını duyduk. Büyükkalelilere sesleniyoruz: Kartal Dağını koruma nöbeti sizde! Tekrar ifade etmek istiyoruz ki Kartal Dağı hem doğası hem doğal örtü ve içindeki türlerin çeşitliliği açısından mutlak korunması gereken bir özel alandır. Arkeolojik kültür varlıklarını da onlara eklediğinizde dağın önemi bir kez daha çıkıyor ortaya. Kartaldağı madencilerin talanına açılmak yerine acilen koruma altına alınmalıdır."

 https://www.evrensel.net/haber/464336/kartaldaginda-sevindiren-yeni-mahkeme-karari

19 Haziran 2022 Pazar

Gökçeada’da flamingoların uğrak noktasına taş ocağı ve otel inşaatı

 

19 Haziran 2022 12:41


Flamingoların Türkiye'deki uğrak noktalarından birisi olan Gökçeada lagünü yakınlarına taş ocağı açılmak isteniyor.



Fotoğraf: Kazdağları Ekoloji Platformu


Özer AKDEMİR

Ulusal Sulak Alan korumasındaki Gökçeada lagüne sadece bir kaç yüz metre mesafede açılmak istenen taş ocağı, yaratacağı gürültü, toz ve kirlilik ile canlı yaşamını tehdit ediyor. Ayrıca aynı bölgede bir de otel inşaatına başlanmış durumda.

“MADENLERLE YIKILMADIK BİR GÖKÇEADA KALMIŞTI!”

Gökçeada’da başlayan otel inşaatı ve taş ocağı işletme hazırlıkları ada halkını ve Çanakkalelileri endişelendiriyor. Ekoloji örgütleri kuş göç yolu üzerinde bulunan adada, flamingoların ve yüzlerce canlı türünün yuvalama ve beslenme alanı olan Gökçeada Lagünü’nün maden atıklarıyla, dinamit patlatmalarıyla yok edileceğini belirterek, projenin acilen durdurulmasını istiyorlar. Kazdağları Ekoloji Platformu tarafından yapılan açıklamada “Maden ocağı ile yok edilmedik bir tek Gökçeada kalmıştı. O da şimdi andezit ocağı projesiyle tehlike altında. Ulusal Sulak Alan olan ve sözde koruma altındaki Gökçeada Lagünü'nün hemen yanı başında taş ocağı açılmak isteniyor” denildi. Flamingoların her yıl uğrak yerlerinden birisi olan tuz gölünün yanı başında 60 odalı bir otel yapılmak istendiğinin belirtildiği açıklamada, "ÇED Gerekli Değildir Kararı almaya çalışan maden şirketi yaratacağı ekolojik yıkımın yanı sıra adanın su kaynaklarına da göz dikmiş durumda. Bu projeyi acilen durdurun!” ifadeleri kullanıldı.



Fotoğraf: Kazdağları Ekoloji Platformu

“LAGÜN KURUYABİLİR”

Gökçeada Lagünü ile ilgili çok sayıda bilimsel çalışmaya imza atan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Herdem Aslan yöredeki taş ocağı açılması girişimleri ile ilgili sorumuza lagünün ada martılarının üreme alanı olduğunu belirterek, “Ayrıca flamingoların göç için durak alanı burası ve zarar görür. Su kalitesi zaten problemli olan o bölgenin su kalitesi etkilenebilir. Çekilecek olan su ile lagün daha da kuruyabilir” dedi.

Reklam

“LAGÜN CİDDİ BİR ÇEVRESEL TEHDİT ALTINDA”

Wetlands (sulak alanlar) dergisinde Çanakkale 18 Mart, Trakya Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, ODTÜ ve Ondokuz Mayıs üniversitelerinden bilim insanları Herdem Aslan, Belgin Elipek; Onur Gönülal, Özgür Baytut, Yusuf Kurt, Özgür E. İnanmaz imzası ile geçen yıl yayınlanan “Gökçeada Tuz Gölü: Mevsimsel Dinamiklere İlişkin Bir Örnek Olay

Bağlamda Sulak Alan Ekolojik Toplulukları Antropojenik Baskı ve Doğanın Korunması” başlıklı bilimsel makalede lagünün ciddi bir çevresel tehdit altında olduğu dile getirilmişti.

Makalede, Gökçeada Lagünü’nün sulak alan koruma statüsünde olmasına rağmen çoklu, insan sayısında artış, yaz aylarında nüfus, sörf faaliyetleri, kontrolsüz turizm, yerleşim yerlerinden gelen evsel atık ve kanalizasyon, böcek ilaçları, ve küresel ısınma gibi mevsimsel çevresel faktörler nedeniyle ciddi tehdit altında olduğunun altı çiziliyor. Gökçeada Tuz Gölü’nün göç sırasında flamingolar için bir mola yeri olduğunun belirtildiği makalede, kuşların çok uzun menzilli hareketlerini kolaylaştırmak için bu tür mola yerlerinin korunmasının popülasyon kalıcılığına katkıda bulunabileceği ifade ediliyor.

KUŞ CENNETİNİN DİBİNDE PATLATMALI TAŞ OCAĞI”

Çanakkale Gökçeada Çınarlı Mahallesi sınırlarında ASMAS Ltd. Şti. tarafından işletilmesi planlanan andezit ocağı için 49,49 hektarlık alanda işletme ruhsatı alındı. Ruhsat alanının 19,69 hektarlık kısmı ÇED Alanı olarak belirlenen proje 25 hektarın altında olduğu için yönetmeliğe göre ÇED Gerekli Değildir kararı alacak. Proje tanıdım dosyasına göre maden ocak alanına en yakın yerleşim yeri ocağın kuş uçuşu yaklaşık 2.200 m güneydoğusunda bulunan Eşelek Köyü. Projeye en yakın duyarlı yapı ise ocağın yaklaşık 780 m güneyinde bulunuyor. Ocak alanı, Gökçeada İlçe Merkezi’nin yaklaşık 3.150 m güneydoğusunda yer alıyor. Toplam 8 kişinin çalışacağı ocakta çıkarılacak malzemenin “Gökçeada’nın sokak ve caddelerinde parke taşı ihtiyacının karşılanması,  ada kültürünü yansıtan taş yapıların ihtiyacının karşılanması, taşın işlenerek inşaatların döşeme ve kaplama ihtiyacının karşılanması, talep olduğunda ada dışına satılması” planlanıyor. Üretim, ocak alanında açık ocak işletme yöntemiyle patlatma yapılarak gerçekleştirilecek. Proje tanıtım dosyasında Gökçeada lagünü, bölgedeki koruma statüsü gibi konularda hiçbir bilgi bulunmuyor. Sadece “Proje alanında; Ülkemiz Mevzuatı Uyarınca Korunması Gereken Alanlar” başlıklı bölümde ocak alanına yaklaşık 400 m mesafeden Topluca Deresinin geçtiği ve bu derenin bir kolunun ÇED alanının hemen kuzeyinden geçtiği bilgisine yer verilmiş.

 https://www.evrensel.net/haber/464055/gokceadada-flamingolarin-ugrak-noktasina-tas-ocagi-ve-otel-insaati

Hablemitoğlu ‘MİT dalaşı’ yüzünden mi öldürüldü? (Pazar yazısı)

 

19 Haziran 2022 04:25





 

Bergama köylüleri|Fotoğraf:Özer Akdemir/Evrensel

2011 yılında Evrensel Basım Yayından çıkan “Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabını yazmaya başladığımda temel amacım Bergama köylü hareketini Alman Vakıfları eliyle dış güçlerin kışkırttığı iddialarının geri planını ortaya sermekti. Kitabı yazma aşamasına gelene kadar, 2002-2011 yılları arasında arşivlediğim haberlerin yanı sıra gerek Bergama köylü hareketinin, gerekse Hablemitoğlu suikastının fikri takibini hiç bırakmadım. Bulduğum her bilgi, belge, dava dosyaları, tanıklıklar, yazılan kitapları okuduktan sonra kitabı yazmaya başladım. O günlerde ülke “Fethullah Gülen Cemaatine” dokunanın yandığı bir iklimden geçiyordu. Gülen’le ilgili “İmamın Ordusu” kitabını yazan Gazeteci Ahmet Şık daha kitabı basılmadan tutuklanmış, Hrant Dink Cinayeti ve Gülen ilişkisini inceleyen Nedim Şener de Şık’la aynı kaderi paylaşmıştı.

"HİZMET HAREKETİ" ZAMANI

O zaman, iktidarın gayriresmi ortağı olan ve “Ne istedilerse alan” Gülen’ciler devlet kurumları ve bürokrasi içindeki yapılanması ile zamanın en önemli güç odaklarından birisiydi. Devlet, Ergenekon, Balyoz gibi davalarla yeniden dizayn edilirken, Gülenciler hasımlarını tasfiye ederek yıllardır gizli gizli yuvalandıkları adalet, emniyet ve siyaset kademelerinde her köşe başına kendi adamlarını yerleştiriyorlardı. Tabii ki bunu ortakları AKP ile yapıyorlardı.

Benim ulaşabildiğim bilgi ve belgeler de gerek Bergama köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelelerine “Dış güçlerin kışkırtması” diye atılan iftiranın, gerekse bu iftirayı yayan en önemli araçlardan biri olan “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabının yazarı Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının ipuçları Gülen’cilere çıkıyordu.

AHMET ŞIK’IN GÖNDERDİĞİ BELGELER

Ahmet Şık’la cezaevine girmeden kısa bir süre önce Ergenekon dava dosyalarında ihtiyaç duyduğum eklerin pdf’sini istemek için telefonla görüşmüştük. Görüşmeden kısa bir süre sonra Şık, istediğim ek klasörlerin pdf’sini göndermişti bana. Bu eklerde Ergenekon dosyasına giren Hablemitoğlu suikastı ile ilgili bilgiler, ifadeler, iddianameler vardı.

Bu belgeler, Kuyudaki Taş kitabımda Hablemitoğlu suikastı ile ilgili “cinayet” bölümünün omurgasını oluşturdu. Bu bölümde suikastı kimin, neden, kimlerin talimatı ile nasıl işlendiği, sonrasında neler yaşandığı, üzerinin nasıl karartıldığı ve bu suikastın ardında hangi güçlerin olduğuna dair bir dizi iddia ortaya attık. Bu iddiaları, isimleri, Evrensel’de defalarca yazdım. Burada tekrar etmeyeceğim. Baskısı bitmiş olmasına rağmen Kuyudaki Taş da hâlâ internet üzerinden bulunabiliyor.

GÜNDEMDEN DÜŞÜRÜLMEYEN SUİKAST

Geldiğimiz noktada, aradan geçen yıllar içerisinde Hablemitoğlu suikastı hiç gündemden düşürülmedi. Her sene suikastla ilgili bir iddia ortaya atılır, ‘Çözüldü-çözülecek’ dendi ama geriye dönüp bakıldığında bir arpa boyu yol gidilmediği görülür! Son ayların gürültü patırtılarını bir yana bırakırsak yine öyle olacak gibi duruyor.

Nasıl mı?

Bu yılın başında Ukrayna’dan gizli bir MİT operasyonu ile getirildiği açıklanan eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu Yüzbaşı G. Nuri Bozkır, Hablemitoğlu suikastı davasından tutuklandı. Daha önce MİT tırları, İŞID’e giden silah ve patlayıcı malzemeler, soğan yüklü tırları içinde yine İŞID’e gönderilen silahlar gibi birçok karanlık olayda adı geçen, ismi silah kaçakçılığı haberlerinde deşifre olunca silahlı kuvvetlerden ihraç edilen G.N. Bozkır, ifadesinde 2002 yılı kasım ayı ortalarında o dönem üst rütbeli bir ismin kendisine görev vererek “Hedefin Hablemitoğlu olduğunu” söylediğini iddia ediyordu. İddiasına göre Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü Portakal Çiçeği Sokak’ta keşif yapmış, daha sonra da tetikçiyi olay yerine götürmüştü. Tetikçiyi Hablemitoğlu’nun evinin yakınındaki boş arazide indiren Bozkır, ifadesinde “Sokağa çıkan ara sokaklardan birinde beklemeye başladım. 5-10 dakika sonra silah sesi duydum. Sokağa girerek tetikçiyi aldım ve evine bıraktım” diyordu. Bozkır, suikast silahının Mogan Gölü’ne atıldığı iddialarını da yalanlıyor, ‘Silahın ne olduğunu bilmiyorum’ diyordu.

ERDOĞAN: "SUİKASTTA FETÖ İZİ NETLEŞTİ"

Bozkır “örgüt üyeliği” ve “Tasarlayarak öldürme” iddiasıyla 8 Şubat’ta tutuklanırken, onunla irtibatlı olduğu ileri sürülerek gözaltına alınan 6 kişiden dördü ifadelerinin ardından serbest bırakıldı. İki kişi ise tutuklandı. Şubat ayında Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden Senegal’e giderken Cumhurbaşkanı Erdoğan uçakta Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili “Meselede bir FETÖ izi olduğu ilk başta da bugün de o dosya içerisinde netleşmiş durumda” diyordu.

Erdoğan’ın bu açıklamalarına rağmen aylarca somut bir ilerleme kaydedilmeyen dosyada geçtiğimiz günlerde yedisi eski Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı asker, ikisi sivil olan dokuz kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Eski Özel Kuvvetçiler Altan Bora, Tarkan Mumcuoğlu, Fikret Emek, Bülent Kutsal, Kamil Metin ile siviller Memiş Aytekin ve Osman Tuncer gözaltına alınırken, Bozkır’ın ifadesinde “Suikast emrini veren üst düzey yetkili” olarak geçen Emekli Albay Mustafa Levent Göktaş’ın ise yurt dışına kaçtığı ortaya çıktı.

"EMRİ VEREN" NEDEN AYLARCA ALINMADI?

Sonuç olarak bu kadar tantanadan sonra geriye dönüp baktığımızda yine bir arpa boyu yol gidilemediği görülüyor. Suikast emrini verdiği ileri sürülen Göktaş ortada yok. Göktaş, Bozkır’ın ifadesini verdiği şubat ayından bu yana neden gözaltına alınmadı? İfadede “tetikçi” olarak geçen Eski Özel Kuvvetler mensubu Tarkan Mumcuoğlu ne dedi? Hâlâ tek satır yok bu konuya dair.

11 YIL ÖNCE BİZ YAZMIŞTIK BUNLARI

Suikastın talimatını “firari FETÖ”cülerden Mustafa Özcan ve FETÖ’den 23 yıl ceza alıp hapiste bulunan Enver Altaylı’nın verdiği, Albay Göktaş’ın ise emrindeki özel kuvvetlere mensup kişilere bu cinayeti işlettiği ileri sürülüyor. Kuyudaki Taş’ta suikastın F. Gülencilerin işi olabileceğini 2011 yılında yazmıştık. Hem de bugünün FETÖ’sü daha o zaman üzerine toz kondurulmayan “Hizmet Hareketi” iken!

MİT MÜSTEŞARLIĞI HAYALLERİ SONU MU OLDU?

Hablemitoğlu’nun o dönem MİT müsteşarlığında adının geçtiğini, bu bilgiyi öldürülmeden önce bazı gazetecilere söylediği bilgisi de var bizim kitapta. Şimdi, Hablemitoğlu’nunF. Gülen Cemaatinin iç yüzünü deşifre ettiği “Köstebek” kitabı ve MİT müsteşarlığı hayalleri yüzünden öldürüldüğü suikastın nedenlerine dair ileri sürülen en güçlü iddialar arasında.

Albay Göktaş’ın 2002’lerde MİT müsteşarlığı hayali kuran isimlerden olduğu, bu nedenle de kendisine rakip olarak gördüğü Hablemitoğlu’nun öldürülmesi emrini verdiği ileri sürülüyor. Pek yüzeysel bir iddia bu. Göktaş rakibini yok etmek için mi öldürttü Hablemitoğlu’nu? Ona emir veren başka bir güç yok mu? Nedense suikast buraya bağlanıp kapatılmak isteniyor gibi bir his var içimde.

TETİKÇİ YILLARDIR CEZAEVİNDE AMA SUİKASTTAN DEĞİL!

Geldiğimiz noktada Hablemitoğlu suikastı soruşturmasında gözaltına alınan 4 şüpheli de birkaç gün önce adli kontrolle serbest bırakıldı. Elde hakkında silah kaçakçılığından, adam öldürmeye kadar birçok suç dosyası bulunan eski bir askerin itirafları dışında bir şey yok geriye dönüp bakarsak. O askerin nasıl itirafçı olduğu, yarın verdiği bu ifadelerin hukuki olarak geçerli sayılıp sayılamayacağı bile tartışmalı bence. İşkenceyle alınan ifadelerin hukuken bir anlamı yoktur çünkü.

Bu yazıda Hablemitoğlu’nun öldürülmesinde en az MİT müsteşarlığı dalaşının yanı sıra kendisine verilen sahte bilgi-belgelerle yazdığı Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabının etkisi olup olmadığına hiç girmedim. Olduğunu düşünüyorum, hem de çok! “Hablemitoğlu’nu ben öldürdüm” diyerek savcılığa 3 kez ifade veren, anlattığı ayrıntılı bilgilere, verdiği derin devlet-mafya içinde adı geçen isimlere rağmen “inandırıcı” bulunmayan ve hâlâ başka cinayetlerden hapiste yatmakta olan Durmuş Anuçin’e de değinmeyeceğim. Tüm aksi yönde yazılanlara, ortada dolaşan isimlere rağmen Hablemitoğlu suikastının tetikçisinin D. Anuçin olduğunu düşünüyorum, hâlâ...

 https://www.evrensel.net/yazi/91123/hablemitoglu-mit-dalasi-yuzunden-mi-olduruldu

14 Haziran 2022 Salı

 

14 Haziran 2022 15:02

Türkiye’nin Hollanda'sı olarak bilinen Lapseki’ye altın madenine komşu bir de kurşun madeni açılıyor

Çanakkale Lapseki’ye bağlı Çataltepe köyünde kurşun madeni açılmak isteniyor. Maden yörenin su kaynakları üzerinde yer alıyor. Madenin kirlettiği suyun Nusretiye Barajı’na verdiği de ileri sürülüyor.

 


Fotoğraf: Çanakkale Belediyesi

Özer AKDEMİR

Çanakkale Lapseki ve Biga köylerinin su deposu olan Dumanlıdağ’da işletilmek istenen kurşun, çinko, bakır madeni yöre halkının tepkisine neden oluyor.

Bölgenin içme ve tarımsal sulama suyunu sağlayan Bayramdere barajı yakınlarında yapılmak istenen maden aynı zamanda Nurol Holding altın madenleri tesislerine de komşu. Ürettiği birinci sınıf kalitede meyve, sebze ve hayvancılık ürünleri nedeniyle “Türkiye’nin Hollanda'sı” olarak nitelenen bölgede yapılan maden sondajları sonrası Beypınar köyünden geçen derenin rengi bulanık akmaya başladı.

 


Fotoğraf: Lapseki Çevre Koruma Üretim Ve Dayanışma Derneği

MADEN SU KAYNAKLARININ TAM ÜZERİNDE

Marmotek Madencilik San. ve Tic. A.Ş. tarafından Çanakkale Lapseki’ye bağlı Çataltepe köyünde işletilmek istenen maden, yörenin su kaynaklarının tam üzerinde yer alıyor. Madenin kirlettiği suyu, Nusretiye Barajı’na verdiği ileri sürülüyor. On binlerce dönümlük araziyi sulayan bir su havzası üzerinde yapılmak istenen madencilik faaliyetinin çevrede bulunan çok sayıda göleti de etkileyebileceğinden endişe ediliyor. 

ON BİR KÖYÜN MUHTARINDAN ORTAK AÇIKLAMA

Tesisin kurulmasına karşı Lapseki ve Biga ilçelerine bağlı on bir köyün muhtarı ortak bir açıklama yaptı. Açıklamada tesisin yapılması durumunda havzada yaşayan 4 bin insanın yanı sıra diğer canlıların da yaşama hakkının elinden alınacağı dile getirildi.

Tesisin yıllık ortalama 2 milyon 500 bin metreküp su kullanımı olacağının vurgulandığı açıklamada, bu miktarın sulama amaçlı kullanılan göletin su toplama kapasitesinin yarısına denk geldiği ifade edildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Tesis yapılırsa gölet yapılış amacının dışında kullanılacak. Halkın ihtiyacı olan suyunu başka yerlerden ya da yeraltından tedarik edilmesi mümkün değil. Tesis, kirli atık suyu gölete deşarj ederse, gölet suyu kirleneceğinden bu durum halkın geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılığı bitirir. Sadece bununla da kalmayıp Ayıtdere göleti diye bilinen sulama amaçlı göletin sularını da kirletip otuz kilometrelik havzada bulunan ortalama 30 bin dönüm sulanabilir birinci sınıf tarım arazisi sulanamayacak”.

Açıklamada, şirketin atık suları yeraltına basacağız yönündeki görüşü ise şöyle değerlendirildi: “Böyle yapılırsa 30 km’lik havzada bulunan on bir adet köyün içme ve kullanma sularını kullanılamaz hale getirip, nasıl ki susuz bir hayat düşünülemezse bu havzada bulunan insan, hayvan ve suya ihtiyacı olan bütün varlıkların yaşamını bitirecektir”.

SİYANÜR KULLANIMI GİZLENMEK İSTENİYOR

Bölgede sadece bakır, kurşun ve çinko değil; altın, gümüş ve demir madeni gibi madenlerin de bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, ilk önce altın madeni olarak başlatılan projede siyanür kullanımının gizlenerek halkın tedirgin olmasının önüne geçilmek istendiği ileri sürüldü. Tesiste yüz kişinin çalışacağının altının çizildiği açıklamada, yörede tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan 4 bin kişinin yaşadığı aktarıldı. Şirketin ileride çalışmasını genişleterek 10 bin dönüm ormanı ve doğayı yok edeceği ve Gürgendere ve Kozçeşme göletlerini yok ederek o bölgedeki yaşamı da bitireceği dile getirildi. Projenin Nusretiye göletine 300 m, Kozçeşme göletine 3 bin 450 m, Gürgendere göletine bin 440 m, Ayıtdere göletine 9 bin m. Lapseki'nin ve Çardak beldesinin ve çevre köylerinin içme suyunu karşılayan Bayramdere barajına ise 8,5 km uzaklıkta bulunduğu belirtildi.

 

Fotoğraf: Lapseki Çevre Koruma Üretim Ve Dayanışma Derneği

“TÜRKİYE’NİN HOLLANDA'SI YOK OLUR”

Bölgenin coğrafi konum ve iklim olarak dünyanın en iyi yeri olduğu, burada yetişen meyve ve domates, biber, pirinç, et, süt gibi ürünler nedeniyle bölgeye “Türkiye'nin Hollanda'sı” denildiğinin vurgulandığı açıklamada, maden tesisinin kurulması durumunda bölgedeki bu değerlerin hepsinin yok olacağı dile getirildi.


KOLONİA ANTİK KENTİ’Nİ DE YAĞMALAYACAKLAR İDDİASI

Bazıları köylerin 600 sene önce kurulduğunu, köylülerin atalarının mezarlarını bırakıp nereye gideceklerinin sorulduğu açıklamada, şirketin esas amacının bölgedeki antik varlıkları yağmalamak olduğu iddia edildi. Madenin işletilmek istendiği Çataltepe köyünün Kale tepesi mevkiinde 2 bin 500 yıl önce Antik Kolonia şehri bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Burada yeni kurulmak istenen tesis, şehrin bulunduğu tepenin altına girerek bu medeniyetten kalan kültür varlıklarını ve işlenmiş mücevheri elde etmektir. Niyetlerini açıkça söylesinler, burada on bin dönüm ormanı yok ederek, kırk, elli bin dönüm tanım arazisini yok ederek, daha da ötesi insanların yaşam hakkını elinden alarak insanlığı bitirip yok etmenin anlamı yok” denildi.

 https://www.evrensel.net/haber/463710/turkiyenin-hollandasi-olarak-bilinen-lapsekiye-altin-madenine-komsu-bir-de-kursun-madeni-aciliyor?a=0f9

JES’le ilgili son bilirkişi raporu Kızılcaköylüleri sevindirdi

 14 Haziran 2022 12:38


Aydın Kızılcaköy'de yapılması planlanan JES için verilen ÇED olumlu kararının iptali davasındaki bilirkişi raporu köylüleri sevindirdi. Bilirkişiler ÇED raporunun yetersiz olduğuna dikkat çekti.

 


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR

Aydın Kızılcaköy, Dereağzı, İncirliova’da yapılması planlanan JES için düzenlenen ÇED olumlu kararının iptali için Aydın 1.İdare Mahkemesi’ne açılan davada yapılan bilirkişi keşfinin raporu belli oldu. Kızılcaköylüleri umutlandıran raporda bilirkişiler ÇED raporunun yetersizliğine dikkat çektiler.

Kızılcaköy Çevre ve Dayanışma Derneği ile yurttaşlar tarafından açılan Sarızeybek JES projesine Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce Nisan 2020 tarihinde verilen “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının iptali isteniyor. Konuyla ilgili yapılan bilirkişi keşfinin raporu geçtiğimiz günlerde mahkemeye sunuldu.

“DAĞ TAMAMEN ZEYTİN AĞAÇLARI İLE KAPLI”

Raporunda Harita Mühendisliği açısından yapılan değerlendirmede imar planı konusunda 3 adet kurum görüşünün olumsuz olması, santralin ve ruhsat sahasının yerleşim yerlerine yakınlığı sebebiyle yer seçiminin uygun olmaması, santralin mevcut imarlı bir yola cepheli olmaması, 5-6 metre genişliğindeki kadastral yoldan cephe alması, Dağ tarafının tamamen zeytin ağaçları ile kaplı olması, Santral yapılması planlanan alanın, gelişme konut alanı olması nedenlerinden dolayı Sarı Zeybek JES-2 Santrali kurulması projesinin uygun olmadığı dile getirildi.

SU KAYNAKLARI VE TARIM AÇISINDAN UYYGUN DEĞİL

Jeoloji/ Hidrojeoloji Mühendisliği açısından yapılan değerlendirmede ise JES’in yeraltı suyunu ve su kaynaklarını olumsuz etkileyeceği belirtilerek projenin Jeoloji/Hidrojeoloji Mühendisliği açışından uygun olmadığı kanaati ifade edildi. Bilirkişi raporunda jeofizik Mühendisliği açısından yapılan değerlendirmede JES projesinin olası deprem durumunda yeraltı suyunu ve su kaynaklarına zarar verebileceği dile getirilerek olumsuz görüş belirtildi. Makina ve çevre mühendisliği JES çalışmalarının çevreye olumsuz yönde etki edeceği, 250 metre mesafede bölge halkanın içme ve kullanma sularının sağlandığı derin kuyuların bulunduğu belirtilirken, Ziraat Mühendisliği açısından değerlendirmede ise bölgedeki tarım topraklarına ve zeytinciliğe vurgu yapılarak olumsuz görüş verildi. Bilirkişiler raporda “Sonuç olarak 'Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu' kararına esas teşkil eden ÇED Raporunun yeterli olmadığı ortak görüş ve kanaatine varılmıştır” dediler.

BİLİRKİŞİLER PROJENİN BİRÇOK AÇIDAN UYGUN OLMADIĞI DİLE GETİRDİLER

Raporla ilgili görüşünü aldığımız davanın avukatı Akın yakan şunları dile getirdi: “Bilirkişi raporu ile davaya konu projenin gerçekleşmesi halinde birçok açıdan çevreye ve ekolojik dengeye zarar vereceği, uygun olmadığı ifade edilmiştir.  Bu süreçten sonra mahkeme rapora  itirazların olması durumunda bunları değerlendirecek ve karar aşamasına geçecektir.”

 

11 Haziran 2022 Cumartesi

TYS İzmir Temsilciği Nazım Hikmet’i andı

 

 11 Haziran 2022 22:36


Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilciği, Şair Nazım Hikmet’i anma etkinliği düzenledi.


Fotoğraf: Eda Aktaş / Evrensel


Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) İzmir Temsilciği, 3 Haziran 1963'te yaşamını yitiren şair Nazım Hikmet’i anma etkinliği düzenledi. Kültürpark Nazım Hikmet heykeli önünde gerçekleştirilen etkinlikte sunumunu Neval Savak yaparken, açılış konuşmasını ise TYS İzmir Temsilcisi Özer Akdemir yaptı.

Akdemir, “Nazım Hikmet şiirinde ve tüm eserlerinde gündüzlerinde hiç sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri için mücadele eden, beklenen güzel günleri elleriyle yaratacak olan işçi sınıfını yazdı. Ekmek, pirinç, şeker, kumaş ve kitabın herkese yeteceğini, büyük insanlığın umudu olduğunu ve umutsuz yaşanmayacağını, paranın padişahlığını, karanlığını yenecek hayatı üreten ve yaratanlara selam göndermişti. Bizlerden de büyük ustaya selam olsun” dedi.

“YAZARLARIN HAKLARININ KORUNMASI İÇİN MÜCADELE YÜRÜTÜYORUZ”

“Bizler, TYS olarak Nazım Hikmeti ve Haziran ayında kaybettiğimiz Türkiye yazınının köşe taşı olan şair, yazar-sanatçıları anmayı önümüze bir görev olarak koyduk” diyen Akdemir, yaşamını yitiren tüm şair ve yazarları saygıyla andı.

TYS’nin yapısını ve çalışmalarını anlatan Akdemir, “TYS, dünyaya egemen olan sistemin yarattığı emek sermaye çatışması/çelişkisi olgusunda kendisini emeğin saflarında tarif eden bir örgüttür. Yazarların emeğini, sermayeye karşı korumak; hukuki, sosyal, kültürel, ekonomik temel hak ve özgürlükleri savunmak ve geliştirmek; gerçek söz ve yazı özgürlüğünün sağlanması, korunması için her türlü mücadeleyi yürütmek TYS’nin amaçları arasındadır” diye konuştu.

Sanatı ve edebiyatı tüm çevrelere ulaştırmak istediklerini söyleyen Akdemir, “Bunun için İzmir’in metropol ilçelerinin yanı sıra, yoksul emekçi mahalleleri ve en ücra dağ köylerine kadar üyelerimiz olan şair-yazarları götürme, yoksul halkla onları buluşturma, çeşitli söyleşi ve imza etkinlikleri gerçekleştirme gibi düşüncelerimiz var” dedi.

“SANATIN TÜM DİSİPLİNLERİNİ ŞİİRE AKTARMIŞTIR”

Açılış konuşmasından sonra yazar Aydın Şimşek ve Bilsen Başaran’ın sunumlarına geçildi. “Nazım Hikmet şiirinin poetik yapısı” üzerine sunumunu anlatan Aydın Şimşek, “Memleketimden insan manzaraları hem bir romandır hem bir şiirdir hem bir müzikolojidir hem bir tiyatrodur hem bir resimdir. Böylelikle bir yazarın kendine ait olan bir disiplinle yola çıkarak sanatın tüm diğer disiplinlerle şiirin içeriğine aktarabilmesi istisnadır. Bunu şiirimize hediye ettiği içinde önemli bir yerde duruyordur” dedi.

Şimşek, Saman Sarısı şiirinin ise yapısal olarak ikinci yeni şiirin ip uçlarını taşıyan bir özelliğe sahip olduğunu söyledi. Açların Gözbebekleri şiirinin de yapısal olarak dönenim Türk şiirine benzemediğini belirten Şimşek, Nazım Hikmet’in bu şiir ile dil yapısını evrensel dile taşıdığını anlattı.

“DÜNYA EDEBİYATINDA KENDİSİNE YER AÇMA MÜCADELESİ VERDİ”

“Nazım Hikmet’in yaşamının bilinmeyeni” başlıklı sunumunu anlatan Bilsen Başaran ise, “Nazım Hikmet tam bir vatan sever, halk sever biri olarak bütün dünya edebiyatında kendisine halkı bir yer açmanın mücadelesini verdi” diyerek Hikmet’in anne ve babasının aile yapısını anlattı.

Başaran, “Putları Yıkıyoruz olayı hem Türk edebiyatında çok önemli bir dönüm noktasıdır hem de cumhuriyetin elitleri, burjuvazi, parti içinde söz sahibi hem de Türk edebiyatının köşe taşını tutmuş birçok ismi gerçekten putunu yıkma amaçlı düzenlenmiş bir çalışmadır. Nazım Hikmet’in ilk kitabı Bakü’de yayımlanan Güneşi İçenlerin Türküsüdür ama Türkiye’de basılan ilk kitabi ise 835 satırdır” diyerek Nazım Hikmet’in hayatına dair bilgiler aktardı.  

Sunumların ardından Özgür Zeybek, Fatma Aras, Dizdar Karaduman, M. Mahzun Doğan, Tuğçe Yerdelen, Mehmet Özceylan, Emel Öztürk, Dilek Özkan ve Neda Olsoy Nazım Hikmet’in şiirlerini okudu. Etkinlik şiir dinletisiyle son buldu. (İzmir/EVRENSEL)

 


İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...