08 Temmuz 2018 03:20
Günün şavkı Erciyes’e vurup, beyaz doruklarını kızıla bürüdüğünde üveyik çalılıktan havalandı. Peri bacalarının arasından üstü benekli bir kayısı gibi yavaş yavaş batan güneş üveyiğin kınalı boynunu yeşile ve mora bezedi. Yeni sürülmüş bir buğday tarlasında karnını doyurdu. Ne kadar zıplasalar da çevik gaga darbelerinden kaçamayan çekirgeler, hımbılca dolanan böcekler ve buğday taneleri ile kendine ziyafet çekip yuvasına dönmek için kanat açtı.
Üveyik Kızıl Çukur Vadisinin üzerinden uçarken gün batımını izlemek için küçük bir tepeciğe minderlerini serip oturan Japon turistlerin dikkatini çekti. Neredeyse tamamen kızıla boyanan vadide kanadı mora, boynu yeşile, turuncuya çalarak uçan kuşu hayranlıkla izleyip, uzun zumlu objektifleri ile fotoğrafını çektiler. Fotoğraf makinelerinin kendisine doğru yönlendirildiğini gören üveyik ise korkudan ne yapacağını şaşırdı. Sağa sola yalpalayan kuş, kanatlarını hızlı hızlı çırparak bir an önce yuvasına varmak için canını dişine taktı.
Uzun zaman var ki hep ürkekti üveyik. En küçük tıkırtıdan, sesten, ışık değişiminde korkar, küçük yüreği hızlı hızlı çarpardı. Korktuğunda gözleri yuvasından fırlayacakmış gibi büyürdü. Kafası bir o yana bir bu yana döner durur, ne yapacağını şaşırırdı. Kısacık ömründe yaşam ona yaşamak istiyorsa her an tetikte durması gerektiğini öğretmişti.
Henüz dünyanın bu kadar tehlikelerle dolu, yaşamanın bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilmedikleri çağlarda, gençliğinde, onlarca üveyikle birlikte Peribacalarının arasında keyifle uçarlardı. Kapadokya’nın gezmedikleri yeri kalmaz, efsunlu vadilerde, serin kaya kovuklarında, sık çalılı büklerinin üzerinde uçuşur uçuşurlardı...
Bir gün sürü, Pancarlık Vadisinin üzerinde süzülürken bir patlama sesi geldi aşağıdan. Yanında cıvlayan saçma tanelerinden birisinin bile isabet etmemesi tamamen güzel şansının bir eseriydi. Kendine bir şey olmadı ama birlikte uçtukları arkadaşlarından birkaçının bir anda sarsılmalarını, sonrasında ise hızla aşağıya doğru düşmelerini izledi. Yaralı ama hâlâ uçabilen eşinin ardından, can havliyle yakınlarındaki bir peribacasına yönelmişken ardı ardına patlamalar duyuluyordu. Üveyik grubundan birkaçı daha aşağıya, üzüm bağlarının bulunduğu vadinin boz toprağına doğru düştü.
Üveyikle eşi peri bacasının tepesine kondu. Yaralı eşi kayaya konar konmaz yana devrildi hemen. Saçma kanadına değmemiş ama bacağının birini koparıp götürmüştü. Yaralı üveyiğin mor oyalı kanadına kan bulaştı. Çok hafif bir rüzgar çıktı bu sırada, kana bulalı tüyleri rüzgarda havalandı. Siyah beyaz dalgalı şeritlerle süslü narin boynunu kaldırmaya çalıştı. Rüzgar, yaralarını sızlattı. Son bir kez acı acı öttü. Kederli gözlerini gökyüzünün mavisine son kez açtı ve öldü.
***
Kızıl Çukur’da kendisine doğrultulan objektifleri işte bu yüzden tüfeklere benzetti üveyik. O günü yeniden yeniden yaşadı sanki. Her an bir patlama sesi bekleyerek uçtu yuvasına kadar. Ancak sıcak kovuğuna girdiğinde yüreğinin tıp tıpları sakinleşti.
Esbelli Kayasının binlerce kovuğundan birisindeydi yuvası üveyiğin. Akşam yeli Ürgüp’ün taş evlerini ve Kayakapı mahallesindeki konakları serinletirken yuvasından sarı sokak lambalarına baktı. Ay ovada, Peribacalarının arasında tembel tembel dolanıyordu.
***
Üveyiğin yuvasının bulunduğu Kayakapı Mahallesinin girişi bir zaman sonra hareketlendi. Taşlarla döşenmiş yokuş yoldan bir sürü kamyon, iş makinesi çıktı inleyerek. Makineler kayanın yanı başından geçip iki, üç katlı taş evlerin, asırlık konakların olduğu mahallenin sokaklarına dağıldılar. Bin yıllık Kayakapı bir otelciye kiralanmıştı.
Kayakapı’yı kırk dokuz yıllığına kiralayan otelci, yüzlerce yıllık konakları, mağaralara oyulmuş evleri restore ettirip otel olarak kullanmaya başladığında mahallenin girişini de kapattı. Kapıya bir bariyer ve bekçi koydu. Mahallede hala evlerini satmamış olanlar bu kapıdan artık rica minnet geçiyorlardı. Bir kişi hariç!..
***
Başına gelenleri Deli Dumrul hikayesine benzetti emekli öğretmen Mustafa Kaya. Bir üveyik gibi ürkek ve acı acı gülerek anlattı mahallenin otelciye kiralanmasının ardından yaşadıklarını; “İki öğrenci ile Kayakapı Mahallesi’ndeki Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanından kalma çeşmeleri fotoğraflamak istedik. Otelin görevlileri ‘inşaat var giremezsiniz’ diye mahalleye girmemize izin vermediler. Oysa oturmasam bile hala atamdan dedemden kalan bir evim vardı içeride. ‘Benim evim var mahallede, nasıl giremem? Turistler rahatlıkla girip çıkırken bize neden yasak?’ itirazlarım bir işe yaramadı. Kamulaştırma kararlarına karşı dava açtığım için otelci tarafından kara listeye alınmıştım”
Popüler televizyon dizilerine, sinema filmlerine, cüzdanı epeyce kalın turistlere kiralanıyordu Kayakapı evleri artık. Paraya para demeyen otelci ise iddiaların hiçbirini yalanlamadı. “Kendisi ve ailesi Kayakapı’ya giremez. Çünkü bize zarar vermeye çalıştı, hâlâ çalışıyor” dedi, pişkince.
Kapadokya ve Ürgüp’le ilgili sekiz kitap yazan, yüze yakın makalesi bulunan, yıllarca çevre derneği başkanlığı yapan Mustafa Kaya gibi üveyikler de terk etmek zorunda kaldı yuvalarını. Mahallede başlayan inşaat çalışmaları kayanın kovuklarında yaşayan tüm kuşları göç ettirdi. Binlerce yıldır Ürgüplülere, üveyiklere, ebabil ve serçelere yuva olan kayalık ve Kayakapı mahallesi artık bir otelcinin malı idi.
***
Bir sabah tanyeri ağarırken yuvasından ayrılıp Pancarlık Vadisindeki bir ılgın ağacına kondu üveyik. Bir çırpıda kurdu yuvasını çalının kuytusuna. “Turrrg Turrrg” diye seslendi etrafına işi bitince. Ilgının ince yaprakları arasında başka bir üveyiğin seslenişi duyulmaya başladı. Yalnız değildi artık.
***
Ürgüp’ün merkezinde, şehrin ilk yerleşim yeri olarak bilinen Kayakapı Mahallesi 1984 yılında önce afet bölgesi ilan edilerek boşaltıldı, ardından da özel turizm alanı ilan edildi. Mahalle bir süre sonra Ürgüp Belediyesi tarafından kamulaştırılarak ihale ile bir şirkete “restore et-işlet- devret” yöntemiyle 49 yıllığına kiralandı. Mahallenin tam ortasında evi bulunan Mustafa Kaya ve mahalleli bu kamulaştırmaya karşı davalar açtı. Kayseri İdare Mahkemesi “Turizm amaçlı kamulaştırma olmaz” gerekçesiyle kamulaştırmayı bozdu, kararı Danıştay da onayladı. Sonradan yasada değişiklik yapılınca belediye yeniden dava açtı ve bu sefer belediye kazandı.
Kayakapı Mahallesi Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1999 yılında 1. ve 3. derece doğal sit alanı olarak tescil edildi. Mahalle, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Kayalık Alanlarının sınırları içinde yer almakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder