2001 yılı haziranı. Sıcak bir gün. Bergama’ya bağlı Narlıca
köyünde binlerce kişi köy meydanına toplanmış. Davullar, zurnalar, halaylar...
Tam bir şenlik havası var. Halayın bir ucunda mendil
sallayan Köylülerin Sözcüsü Oktay Konyar’ın keyiften ağzı kulaklarında. Davulun
tokmağı vurdukça, zurnacı zurnasını gökyüzüne kaldırdıkça Konyar’ın pos
bıyıkları titriyor.
Yanı başında Bergama köylülerinin öncü kadınlarından Sabahat
Gökçeoğlu var. Gökçeoğlu’nun başı yine dimdik. Yüzü mutlu, gururlu. Çakır
gözleri gülüyor...
Narlıca’da o gün bir “zafer” kutlaması yapılıyor. Hemen
birkaç kilometre ötede komşu Çamköy meydanında dikili olan “On Yedi Köyün
Kitabesi”nde adı yazan on yedi köyden de insanlar gelmişler. Dahası, İzmir’den,
Çanakkale’den, Ankara’dan, İstanbul’dan, Bergama köylülerinin ne kadar dostu
varsa, şenliği duyan akın etmiş Narlıca’ya.
Kahveler dolu ağzına kadar. “Altıncıların gittiği kahve,
maden karşıtlarının kahvesi” gibi bir ayrım kalmamış. Köylüler oturmuşlar,
meydanda çekilen halaylara, davul zurnaya keyifle eşlik ediyorlar. Keçi
peyniri, köy ekmeği, domates, biber de var masalarda.
Kalabalığın biraz ilerisinde kocaman bir kayanın dibine
gençler çökmüşler. Kayanın üzerinde olanlar da var. Daha yenice bir kavgadan
çıkmışlar gibi ya da her an kavgaya gireceklermişçesine ellerinde sopaları
hazır.
Bergama köylüleri Narlıca’da bir “yargı zaferi”ni kutlamak
için toplanmışlardı o gün. Oysa bu tartışma yıllar önce bitmeliydi. Ülkenin en
yüksek yargı organı Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu 1997 yılında
“Siyanürle altın ayrıştırmada kamu yararı yoktur” demiş, kesin bir şekilde
altın madenine kapıları kapatmıştı. O gün bitmesi gereken altın madeni
tartışması bu yargı kararına uymak zorunda olan siyasi iktidar tarafından
bitirilmedi. Yargı kararı hiçe sayılarak TÜBİTAK üyesi bir grup ‘bilim
insanı’na ısmarlanan rapor sonrası madene yeniden yol verildi.
İşte Narlıca köyünde şenliklerle kutlanan “yargı zaferi”
madenin çalışmasına olanak sağlayan bu izinle ilgiliydi. İzmir İdare Mahkemesi
kararında, kesinleşmiş yargı kararına rağmen madene tekrar izin verilmesinin
hukuk dışı olduğunu söylüyordu. Bergama köylüleri bu mahkeme kararını ellerine
alarak Narlıca’da şenlik yapıyorlar, “zafer” ilan ediyorlardı.
Çamköylü Fatma Sezer o gün duygularını sorduğumda bana
“Türkiye’de mahkemeler, yargıçlar varmış. İnşallah hükümet de vardır” diyordu.
Hükümetin köylüden yana olmadığı, “zafer”in de çok erken
ilan edildiği anlaşıldı ilerleyen günlerde. Altın madeni her türlü yargı
kararını aşarak üretimine devam etti. Maden karşıtı mücadelenin bastırılması
için de her türlü “kirli” yol ve yöntem denendi.
***
Bergama köylüleri, 2001 haziranından sonra bir daha o kadar
büyük kalabalıklarla bir araya gelemediler. Hareketin en kitlesel olduğu o
günlerde piyasaya sürülen “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitap, tek
dertleri sağlıklı bir çevrede yaşamak olan köylüleri adeta “dış güçlerin
maşası, Alman casusu” ilan ederek karalıyordu. Dr. Necip Hablemitoğlu adlı bir
akademisyenin yazdığı, altın madencileri tarafından baskısı, dağıtımı
desteklenen kitap, iktidarın ve medyanın da önemli katkısıyla amacına ulaşıyor,
Bergama köylü hareketine yönelik kamuoyunun sempatisi bir algı operasyonu ile
tersine çevriliyordu.
Hablemitoğlu’nun sahte bilgi ve belgeler üzerine kurguladığı
kitap, onun bir buçuk yıl sonra 2002 aralık ayında, evinin önünde faili meçhul
bir suikasta kurban gitmesinin ardından dokunulamaz oldu. Yazarı öldürülen
kitap altın madencilerinin başucu kitabı haline geldi...
Madenin bundan sonraki gelişim seyri ise daha da ilginçti.
Önce, bugün ‘FETÖ’cü diye aranan Akın İpek’in Koza Grubuna satıldı maden. Ondan
sonra da AKP iktidarı iş birliği içinde olduğu Gülen Cemaatinin bu şirketine
“ne istedilerse verdi”...
Darbe teşebbüsü öncesi AKP-FETÖ arasında başlayan dalaşta devlet
tarafından el konulan madeni bugün de hiç bir yargı kararı etkilemiyor. Bunun
en son örneği ise geçtiğimiz günlerde yaşandı.
Madene verilen ÇED olumlu belgesi -artık kaçıncısı ise-
mahkemece iptal edildi. Zaten mahkemenin iptal ettiği ÇED’in yerine verilen
ÇED’de iptal edilmişti. Bergamalılar, altın madeni tehdidi altındaki Kozak
Yaylası’nda bu mahkeme kararını yine “zafer” olarak kutlayacaklarını
açıkladıklarında 2001 haziranında Narlıca’daki o şenlik geldi gözlerimin önüne.
Yargının neredeyse tamamen siyasallaştığı bir ortamda, uzun
zamandır iktidarın desteklediği bir faaliyetin, ekolojik hassasiyetler gerekçe
gösterilerek verilen bir yargı kararı nedeniyle durdurulması neredeyse
olanaksız hale gelmişti oysa. Onca emekle kazanılan dava sonucu madenin kapısına
mühür vurmak da çözüm değildi. Maden, mühür vurulduktan sonra ertesi gün
yeniden açılmıştı, hem de kaç kere. Doğa hunharca katledilmişti Bergama’da.
Ovacık’taki tesisler sökülmeden de bir ‘zafer’den bahsetmek olanaksızdı. Öyle
de oldu!
“Hâlâ vicdanlı yargıçlar varmış” dedirten mahkemenin bu
kararının mürekkebi kurumadan, Bergamalılar Kozak’ta o basın açıklamasını
yapmadan şirket borsaya yeni ÇED için başvurduğunu açıklıyordu!...
***
Çamköy’deki 17 köyün kitabesinin etrafını ayrık otları
bürümüş durumda. Yıllar önce direniş destanı yaratan 17 köyün ağzını bıçak
açmıyor bugün. Her “zafer” diye umutlanılan yargı kararında ışıyan yüzler,
madenin çalışmasına en ufak bir zeval gelmediğini görünce yavaş yavaş karardı.
Umutlar bir başka bahara ötelendi...
Bugün Bergamalılar, bağımsız bir yargının yanı sıra bu yargı
kararını uygulayacak halktan, hukuktan, adaletten, doğadan yana bir iktidar
olmadığında mahkeme kararlarının suya yazıldığının canlı tanıklarıdırlar.
“Zafer”i ancak böyle bir iktidarı iş başına getirdiklerinde
kutlayabileceklerini de en iyi bilenlerdir.
Bir başka baharın umudunu hep canlı tutanlardır, Bergama
köylüleri...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder