20 Mart 2022 00:08
Fotoğraf: Özer Akdemir
PAZAR
Karaburun’da güneş enerji santralleri (GES) için ÇED sürecinin başladığını öğrendiğimde İpar Buğra aklıma geldi. 2017 yılında kanserden kaybettiğimiz Türkiye ekoloji hareketinin öncü kadınlarından İpar Buğra, yaşamının son yıllarını gecesini gündüzüne katarak Karaburun’daki ekoloji mücadelesine adamıştı.
İpar, Karaburun’un özel çevre koruma alanı (ÖÇKA) ilan edilmesi ile RES ve diğer ekolojik talanların duracağına inanıyordu. Bunu gerçekleştirmek için de olağanüstü bir çaba içerisinde oldu. ODTÜ İdari İlimler Fakültesi mezunu olarak Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığında Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birliklerinde Dış Ticaret Müsteşarlığı Denetçisi gibi birçok üst düzey bürokratik görevde bulunmuş, onlarca ülkeye resmi görevli olarak gitmişti. Çok iyi düzeydeki yabancı dili ile İngilizceden RES’lere dair birçok makalenin çevirisini yaptı.
Bürokrasideki deneyimini de işin içine katarak devletin ilgili kurumlarını adeta dilekçe yağmuruna tuttu. Karaburun’un eşsiz güzelliklerini, biyoçeşitliliği ve ekolojik özelliklerini anlatarak koruma altına alınmasını istedi.
Bu mücadele sürecinde 2012-2017 yılları arasında Karaburun Kent Konseyi başkanlığını sürdüren İpar Buğra ne yazık ki çok emek verdiği biyosfer rezerv alanı/özel çevre koruma alanı (ÖÇKA) çalışmalarının sonucunu göremedi. İpar Buğra 2017 eylülünde, hasta olduğunu öğrendikten bir ay sonra yaşamını yitirdi.
GÜVENİLEN DAĞLARA KAR YAĞDI
O zamandan bugüne geçen sürede Karaburun’daki gelişmelere baktığımızda ÖÇKA ilanı sonrası sorunların düzeleceğine inananların ciddi bir hayal kırıklığı yaşadığını söylemek mümkün. Yaşasaydı, İpar da o kadar emek verdiği bu sürecin Karaburun’un korunmasında bir işe yaramadığını görecekti!
Aslında, daha o zamanlar kendisiyle sohbetlerimizde bu ÖÇKA ve biyosfer rezerv alanı ilanına çok fazla bel bağlanmaması gerektiği, hukukun bizim gibi ülkelerde sermayenin çıkarlarını korumak için yapılan düzenlemelerden ibaret olduğu içerikli çok konuşma geçtiğini anımsıyorum. İpar da bu durumun farkındaydı aslında ancak Karaburun’un kurtuluşu için başkaca bir çıkar yol da bulamıyordu.
Ana karadan coğrafi olarak yalıtılmış bir avuç köylü ve ilçe merkezinde yaşayan duyarlı bir grup aydının çabası, arkasına devletin tüm gücünü alan dev şirketlerin dağı taşı talan etmesine engel olamıyordu. İzmir’den, Ege’den, tüm ülkeden beklenen destek de gelmiyordu bir türlü ki her bölge aslında kendi kıyametine karşı bir mücadele içerisindeydi. Bu ekolojik mücadelelerin kendi yerellerindeki saldırılardan başlarını kaldırıp diğer yerlerdeki mücadeleler ne durumda diye bakacak halleri bile yoktu neredeyse! Buna rağmen İpar ve bir grup Karaburunlu ülkedeki diğer RES mücadelelerinin dayanışma ağını oluşturabilmek adına da girişimler, toplantılar yaptılar.
***
BİR GARİP ‘ÖZEL KORUMA’
Karaburun Yarımadası’nın özel ekosistemi ve uluslararası ölçekte koruma altına alınmış olan pek çok bitki ve hayvan türünü de barındıran zengin biyoçeşitliliği ile şimdiye kadar koruma altına alınmaması zaten başlı başına bir garabetti.
İpar Buğra ve Karaburun Kent Konseyinin yörenin zengin ekosistemi, doğası, sosyokültürel yaşamı, özgün ürünleri ve temiz tarım uygulamalarıyla nadir bölgelerden biri olarak bütüncül bir yaklaşımla korunması ve yarımadanın biyosfer rezerv alanı ilan edilmesine yönelik çabaları son derece önemliydi bu yüzden. İpar göremese de 14 Mart 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararnamesi ile Karaburun ve Ildırı Körfezi’nin bazı bölgeleri ÖÇKA ilan edildi.
Karar yöre halkını sevindirdi ancak bir sorun vardı; Karaburun’un ÖÇKA ilan edildiği günlerde bölgeye 12 yeni RES tribünü yapılması amacıyla hazırlanan imar değişikliği de bakanlık tarafından resen onaylanıyordu! “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” denilebilecek bu yaklaşımın yanı sıra ÖÇKA korumasını gösteren harita ortaya çıktığında da kafalar karıştı. ÖÇKA koruma bölgesi yerleşimin nispeten yoğun olduğu kıyı şeridini kapsarken, yerleşimin daha az olduğu batı kıyı şeridi ile önemli varlıklara sahip karasal ve denizel alanların kapsam dışında olduğu görüldü. Oysa talan tam da bu alanlara yönelikti daha çok. Yani yılların uğraşı, çabası sonucu çok şey beklenen ÖÇKA’da dağ fare doğurmuştu!
BİRLEŞİK ELEKTRİK ÜRETİM ALANLARI
Geçtiğimiz günlerde Karaburun Kent Konseyinin GES projesi ÇED halkın katılımı toplantısı ile ilgili yaptığı yazılı açıklamanın başlığı gelinen durumun özeti gibiydi: “Karaburun Yarımadası’nda ÖÇKA’ya rağmen yatırımlar hız kesmeden sürüyor…”
140 RES tribününün toplam yüz ölçümü 484 kilometrekare olan yarımadanın 430 kilometrekarelik bir alanına yayıldığı bir ortamda kalan boşlukları da GES’lerle doldurmak istiyordu şirketler. Hepi topu 6 şirket yarımadanın yüzde 89’luk bölümüne konmuşlar, RES ve GES projeleri ile ormanları, meraları, tarım alanlarını ve nihayetinde köyleri de içine alacak şekilde genişlemeye devam ediyorlardı.
Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklerle “Birleşik Elektrik Üretim Tesisi”ne dönüştürülen alanlar aynı zamanda diğer RES proje sahaları için de örnek teşkil edecek. Olan da tüm bu enerji projeleri tarafından istila eden Karaburun Yarımadası’nın ekolojisine olacak, geri dönüşü olanaksız zararlarla yok edilip gidecek!..
Projenin yapılmak istendiği Sazak köyü 2019 yılında “kentsel sit” ilan edilerek “Karaburun Yarımadası ve Ildır Körfezi özel çevre koruma bölgesi” sınırları içine alınmıştı. Bu nasıl koruma o halde? Kim, neyi koruyor?
SÖYLEM BAŞKA EYLEM BAŞKA
Karaburun Kent Konseyinin konuya dair açıklamasından öğreniyoruz ki yaklaşık bir ay önce Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı yetkilileri Karaburun’a gelip bir toplantı yapmışlar. Hiçbir sivil toplum örgütünün davet edilmediği bu toplantıda ÖÇKB sürecinde Karasal Alan Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Projesi’nde elde edilen verileri ve bulguları paylaşmışlar. Toplantıda kendi uzmanlıklarıyla ilgili veri ve bulguları paylaşan uzmanların ve bakanlık yetkililerinin Karaburun-Ildırı Körfezi özel çevre koruma alanının sadece İzmir ya da Türkiye için değil, özellikle Akdeniz Havzası ve yeryüzü için çok önemli, çok kritik ve kıymetli ekosistemleri barındırdığını anlatmışlar. Bölgede nesli küresel ölçekte tehdit altına ya da azalış gösteren pek çok bitki ve hayvan türü bulunduğunu; ÖÇKB alanının sadece kendi sınırlarında değil alanla ekosistem ve kültürel açıdan ilişkili, çevresindeki bölgelerle birlikte mutlak korunması gerektiğini ifade etmişler. Yarımadanın yüzlerce kuş, onlarca memeli, binlerce omurgasız ve bitki türleri ile Akdeniz çanağının en değerli ekosistemlerinden olduğunu yinelemişler… İyi de bunun gereği RES projeleri ile yüzde 89’u şirketlerin talanına açılan yarımadada kalan boşluklara GES yapmak mı?
‘YOK ETTİKLERİMİZİN SIRALI TAM LİSTESİ!’
Yazıyı Karaburun Kent Konseyinin bakanlıklara yönelik haklı soruları ile bitirelim; “Bir yandan bu araştırmayı yürütürken diğer yandan tespit ettiğiniz tüm bu bitkilerin, canlıların, ekosistemlerin yok olmasına neden olacak RES, GES gibi yatırımlara neden izin veriyorsunuz? Biyolojik çeşitlilik verilerinin bulunduğu dosyayı ‘Yaşamına son verdiklerimiz sıralı tam liste şeklinde’ mi kaydettiniz? Son bitkiyi sökene, son kuş gidene kadar, son çoban yılana, son köylü göçene kadar devam mı edeceksiniz?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder