18 Temmuz 2001 Çarşamba

"Kendi tarlamızda köle olmayacağız"

Foto: Özer Akdemir




İZMİR - Tarişbank'ın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun kararı ile 9 Temmuz 2001 tarihinde Tasaruf Mevduat Sigorta Fonu'na devredilmesine tepkiler sürüyor. Dün Tariş'e bağlı Çiğli İplik Fabrikası'nda toplanan binlerce işçi ve köylü, İMF ve Dünya Bankası dayatmaları nedeniyle Tarişbank'ın fona devredilerek tarımı bitirme politikalarını protesto ettiler. Sabahın erken saatlerinden itibaren Ege Bölgesi'nin hemen her yerinden gelen Tariş ortağı çiftçiler ve Tariş işçileri Çiğli İplik Fabrikası'nda toplandılar. Denizli, Manisa, Söke, Buldan, Akyazı, Eşme, Fethiye, Çanakkale ve İzmir'in çeşitli ilçelerinde otobüslerle Çiğli İplik Fabrikası'na gelen tütün, pamuk, incir ve diğer tarım üreticileri "Tarişbank halkındır. Bankamızı geri istiyoruz" dediler. 40 dereceyi aşan sıcağa rağmen İplik Fabrikası içindeki alanı dolduran yaklaşık 3000 işçi ve köylü, İMF, DB ve hükümet uygulamalarını protesto ettiler. Tariş ortağı çiftçilerin yanısıra Tek Gıda İş, Bank-Sen ve 64 gündür direnişte olan Sümerbank işçilerinin de katıldığı eylemde "Köylü Milletin efendisidir. Efendiye uzanan eller kırılsın", "Tarişbank bizimdir bizim kalacak", "Türk tarımı peşkeş çekilemez", "İMF ve DB çifçinin cebinden eline çek", Tarişbank patron bankası değildir", "Üretici bankasını soymamıştır soydurmayacak", "Üreticinin prim alacaklarını mezarda mı ödeyeceksiniz" dövizleri taşındı. Tariş Genel Müdürü Ayhan Özer yaptığı konuşmada, 1913 yılında kurulan Tariş'in 88 yıl sonra yeni bir döneme gerdiğinin altını çizerek, 120 bin üreticinin gerçek bankası olan Tarişbank'ın, yeniden üreticilerin olması için sonuna kadar mücadele edileceğini söyledi. Dedesi Tarişbank'ın kurucu ortaklarından olan Halil Posacı' da Cumhuriyet'ten önce bir grup çiftçi tarafından büyük zorluklarla kurulan Tarişbank'ın İMF dayatmaları sonucu fona devredilmesiyle büyük bir acının yaşandığını belirterek, o zaman emperyalistlere karşı kurulan bankanın şimdi yine emperyalistlerin oyunlarıyla yokedilmeye çalışıldığını aktardı. Posacı, "Ege Bölgesi'nin, çiftçilerin, KOBİ'lerin, işçilerin bu bankaya ihtiyaçları var. Bankanın yokedilmesi demek tüm bu kesimlerinde sonunu demektir. Bankayı yeniden kazanana kadar mücadeleye devam etmeliyiz" diye konuştu. Pamuk Birliği Başkanı Mehmet Bakaroğlu'da yaptığı konuşmada, üreticilere yapılan haksızlığı protesto etmek için burada toplanıldığını belirterek, binlerce kişinin katıldığı bu eylemin bir başlangıç olduğunu, Ağustos'un başında İzmir'de onbinlerce çiftçi ve işçinin katılacağı bir miting düzenleneceğini belirtti. Tariş'in Ege Bölgesi'nin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu dile getiren Bakaroğlu, İMF-DB ve onların her dediğini yapmak için çırpınan hükümetin tarımı yoketmek için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi. Bakaroğlu, "İMF'den gelecek para için herşeyi ipotek altına almak isteyenler, 'incir, üzüm, zeytin ve pamuk rekolte beyannamelerinizi İMF'ye bildireceksiniz' diye bize yazı gönderdiler. Satıldık ama satıldığımızın daha tam farkında değiliz. Bizi kendi tarlamızda köle olarak çalıştıracaklar. Bunu kabul etmeyeceğiz, sonuna kadar direneceğiz" dedi. Konuşmalar sırasında sık sık "Çiftçi-işçi elele yürüyelim meclise", "Kahrolsun İMF", "İMF defol", "Tarişbank bizimdir bizim olacak", "Çiftçiye uzanan eller kırılsın" sloganları atılırken, 64 gündür direnişte olan Sümerbank işçileri disiplinleri ve attıkları sloganlarla eylemi canlandıran unsurlar oldular. (Evrensel)

17 Temmuz 2001 Salı

"Kendi tarlamızda köle olmayacağız"

Foto: Özer Akdemir

İZMİR - Tarişbank'ın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun kararı ile 9 Temmuz 2001 tarihinde Tasaruf Mevduat Sigorta Fonu'na devredilmesine tepkiler sürüyor. Dün Tariş'e bağlı Çiğli İplik Fabrikası'nda toplanan binlerce işçi ve köylü, İMF ve Dünya Bankası dayatmaları nedeniyle Tarişbank'ın fona devredilerek tarımı bitirme politikalarını protesto ettiler. Sabahın erken saatlerinden itibaren Ege Bölgesi'nin hemen her yerinden gelen Tariş ortağı çiftçiler ve Tariş işçileri Çiğli İplik Fabrikası'nda toplandılar. Denizli, Manisa, Söke, Buldan, Akyazı, Eşme, Fethiye, Çanakkale ve İzmir'in çeşitli ilçelerinde otobüslerle Çiğli İplik Fabrikası'na gelen tütün, pamuk, incir ve diğer tarım üreticileri "Tarişbank halkındır. Bankamızı geri istiyoruz" dediler. 40 dereceyi aşan sıcağa rağmen İplik Fabrikası içindeki alanı dolduran yaklaşık 3000 işçi ve köylü, İMF, DB ve hükümet uygulamalarını protesto ettiler. Tariş ortağı çiftçilerin yanısıra Tek Gıda İş, Bank-Sen ve 64 gündür direnişte olan Sümerbank işçilerinin de katıldığı eylemde "Köylü Milletin efendisidir. Efendiye uzanan eller kırılsın", "Tarişbank bizimdir bizim kalacak", "Türk tarımı peşkeş çekilemez", "İMF ve DB çifçinin cebinden eline çek", Tarişbank patron bankası değildir", "Üretici bankasını soymamıştır soydurmayacak", "Üreticinin prim alacaklarını mezarda mı ödeyeceksiniz" dövizleri taşındı. Tariş Genel Müdürü Ayhan Özer yaptığı konuşmada, 1913 yılında kurulan Tariş'in 88 yıl sonra yeni bir döneme gerdiğinin altını çizerek, 120 bin üreticinin gerçek bankası olan Tarişbank'ın, yeniden üreticilerin olması için sonuna kadar mücadele edileceğini söyledi. Dedesi Tarişbank'ın kurucu ortaklarından olan Halil Posacı' da Cumhuriyet'ten önce bir grup çiftçi tarafından büyük zorluklarla kurulan Tarişbank'ın İMF dayatmaları sonucu fona devredilmesiyle büyük bir acının yaşandığını belirterek, o zaman emperyalistlere karşı kurulan bankanın şimdi yine emperyalistlerin oyunlarıyla yokedilmeye çalışıldığını aktardı. Posacı, "Ege Bölgesi'nin, çiftçilerin, KOBİ'lerin, işçilerin bu bankaya ihtiyaçları var. Bankanın yokedilmesi demek tüm bu kesimlerinde sonunu demektir. Bankayı yeniden kazanana kadar mücadeleye devam etmeliyiz" diye konuştu. Pamuk Birliği Başkanı Mehmet Bakaroğlu'da yaptığı konuşmada, üreticilere yapılan haksızlığı protesto etmek için burada toplanıldığını belirterek, binlerce kişinin katıldığı bu eylemin bir başlangıç olduğunu, Ağustos'un başında İzmir'de onbinlerce çiftçi ve işçinin katılacağı bir miting düzenleneceğini belirtti. Tariş'in Ege Bölgesi'nin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu dile getiren Bakaroğlu, İMF-DB ve onların her dediğini yapmak için çırpınan hükümetin tarımı yoketmek için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi. Bakaroğlu, "İMF'den gelecek para için herşeyi ipotek altına almak isteyenler, 'incir, üzüm, zeytin ve pamuk rekolte beyannamelerinizi İMF'ye bildireceksiniz' diye bize yazı gönderdiler. Satıldık ama satıldığımızın daha tam farkında değiliz. Bizi kendi tarlamızda köle olarak çalıştıracaklar. Bunu kabul etmeyeceğiz, sonuna kadar direneceğiz" dedi. Konuşmalar sırasında sık sık "Çiftçi-işçi elele yürüyelim meclise", "Kahrolsun İMF", "İMF defol", "Tarişbank bizimdir bizim olacak", "Çiftçiye uzanan eller kırılsın" sloganları atılırken, 64 gündür direnişte olan Sümerbank işçileri disiplinleri ve attıkları sloganlarla eylemi canlandıran unsurlar oldular. (Evrensel)

10 Temmuz 2001 Salı

TÜPRAŞ DOSYASI - SIRA GELDİ EN BÜYÜĞÜNE!



ÖZER AKDEMİR

Foto Kodu: tlogo (Tüpraş'ın logosu), tupras1( Tüpraştan görünüm), tupras2 ( PETKİM'den görünüm), tupras3 (Gazetelerde PETKİM hisse senetlerinin 1990 yılındaki halka arzı), tupras4 (Bir yıl sonra PETKİM hisselerini alanların geri satmasıyla ilgili gazete haberleri), tupras5 (Mehmet Baki Özen, Petrol-İş Aliağa Şubesi İdari Sekreteri), tupras7 (Salih Rakıcı, Tüpraş işyeri baştemsilcisi)

SIRA GELDİ EN BÜYÜĞÜNE!

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SANAYİ KURULUŞU TÜPRAŞ ÖZELLEŞTİRME KISKACINDA

Tam teslimiyetin belgesi: Ek niyet mektubu

İMF İcra Kurulu 3 Ağustos 2001 tarihinde, Türkiye'ye dayattığı ekonomik politikalarla ilgili 9. gözden geçirme turunu tamamlayarak, 1.5 milyar dolarlık üçüncü kredi dilimini serbest bıraktı. Hemen arkasından bu 1.5 milyar dolarlık krediyi alabilmek için Türkiye'nin İMF'ye verdiği ek niyet mektubu da açıklandı. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş ve Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'nin imzalarını taşıyan niyet mektubunda İMF'ye, verdiği parayı kat kat çıkarabileceği uygulamalar taahhüt ediliyordu. Tabii bu uygulamalar emekçiler açısından daha çok zam, vergi, özelleştirme ve işten atma anlamına geliyordu. Çıkarılacak yasalardan, özelleştirmeler için belirlenecek danışman firmaların kimler olacağına kadar, ekonomik ve sosyal bütün politikalarda İMF ve DB'nin belirleyiciliğinin altı çizilen niyet mektubu, siyasi iktidarın bu kuruluşlar karşısındaki tam teslimiyetinin de bir belgesi niteliğinde. Ekonomik küçülmenin yüzde 3'ten yüzde 5.5'lere çıkarılacağının taahhüt edildiği mektup da, gelirlerin artırılması için harcamaların kısılması, yeni vergi ve zamlarla gelirlerin çoğaltılması garantileri verilirken, özelleştirilecek kuruluşlar da tek tek sıralanıyor. Özelleştirileceği garantisi verilen kuruluşlar arasında Türkiye ekonomisinin can damarı olan TEKEL, Şeker Fabrikaları, THY, BOTAŞ gibi KİT'ler yeralırken, TÜPRAŞ ve POAŞ'taki kamu hisselerinin satılacağı, PETKİM'in de bazı fabrikalarının kapatılacağı belirtiliyor. Geçtiğimiz ayın ortalarında İMF İcra Kurulunun 8. gözden geçirme kapsamında serbest bıraktığı 1.5 milyar dolar için verilen ek niyet mektubunda da, TÜPRAŞ ve POAŞ'taki kamu hisselerinin bu yılın son çeyreğinde satılacağı sözü verilmişti. 3 Ağustos'ta açıklanan en son niyet mektubunda ise TÜPRAŞ ve POAŞ'a ilişkin yasa tekliflerinin tamamlanmakta olup halka arzın planlandığı gibi 2001'in son çeyreğinde gerçekleştirileceği bir kez daha vurgulanıyor. Ayrıca uzun süredir "Yeniden yapılandırılacağı" sık sık tekrarlanan PETKİM'de, bu yeniden yapılandırma kapsamında bazı fabrikalarının (Özellikle Yarımca Tesisleri'ndeki) kapatılacağı da niyet mektubunda İMF ve DB'ye verilen taahütler arasında yeralıyor.

500 büyüğün en büyüğü: Tüpraş
İMF'ye, "halka arz" yoluyla satılacağı sözü verilen (Türkiye Petrol Rafinerileri AŞ) TÜPRAŞ ve (Petrol Ofisi AŞ) POAŞ'taki kamu hisselerinin ülke ekonomisi açısından ne demek olduğunu anlamak için ise, Temmuz ayının ortalarında İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan "Türkiye'nin 500 büyük sanayi kuruluşu" listesine bakmak yeterli. İSO'nun her yıl açıkladığı bu listede kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşu ünvanını kimseye kaptırmayan TÜPRAŞ, 2000 yılı itibariyle 3 katrilyon lirayı aşan üretimden satışları ile bu ünvanını korurken, ABD'nin ilk 500 firması ile yapılan karşılaştırmada da 286. oldu. TÜPRAŞ ayrıca, yaratılan katma değer ve karlılıkta da birinciliği kimseye kaptırmadı. Yine petrokimya sanayinde yeralan POAŞ, 111 trilyon 61 milyar liralık dönem karı ile dördüncü olurken, PETKİM net satışlarda 496 trilyon 830 milyar lira ile 8. sırada yeraldı. TÜPRAŞ en fazla ihracat yapan 10 sanayi kuruluşu arasına girebilen tek kamu kuruluşu olarak, 185 milyon 326 bin dolarla 8. oldu.

"Türkiye'nin can damarı" kesiliyor!
Mart 2000'de Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, "Türkiye'nin can damarı TÜPRAŞ halka arz ediliyor" sloganıyla TÜPRAŞ'ın yüzde 15'inin daha borsa da satılacağını büyük bir reklam kampanyası eşliğinde duyurdu. Bu reklam kampanyalarında kullanılan ana tema; TÜPRAŞ işçisi rolündeki kişilerin hisse senetlerini aldıktan sonra daha verimli ve dikkatli çalışmaları üzerine kurulmuştu. Öyle ya, işçi artık kendisinin ortak olduğu bir fabrika da çalışıyordu ve fabrikanın karı da zararı da o işçiyi doğrudan etkiliyordu! Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşu olan Tüpraş'ın satışını meşru göstermek, kamuoyunda özelleştirmeye ilişkin olumlu bir hava yaratmak ve çalışanları bölmek için özel bir satış yöntemi izleyen (Özelleştirme İdaresi Başkanlığı) ÖİB, hisselerin Tüpraş işçisine özel indirimler ve taksitlerle satılacağını duyuruyordu. Tüpraş'ta örgütlü Petrol-İş sendikasının araştırmalarına göre, ÖİB'nin o zamanın parasıyla 20 milyon doları bulan bu reklam kampanyalarından beklentileri de o derecede fazlaydı. TÜPRAŞ işçisini kamuoyunda özelleştirme yanlısıymış gibi göstermenin yanında, sınıf ve sendikal hareket içerisinde kafa karışıklığı yaratıp "halka arz" gibi çarpıcı bir satış sloganı eşliğinde hisselerin toplumun geniş bir kesimine yayılacağı görüntüsü oluşturmak da bu reklam kampanyalarının amaçlarından birisiydi. ÖİB'in 20 milyon dolarlık bu kampanyası, kendileri açısından bir ölçüde başarılı oldu. Toplam 167 bin kişinin talepte bulunduğu hisseler, talep edenlerin yüzde 99'u ve talep edilen miktarın yüzde 73'ü küçük tasarruf sahiplerine olmak üzere satıldı. Ayrıca önceden satılacağı duyurulan yüzde 15'lik Tüpraş hissesi, bu yoğun talebe paralel olarak yüzde 27'lere kadar çıkarıldı. Böylece, daha önce çeşitli dönemlerde yapılan satışları da eklersek Tüpraş'ın yüzde 30'undan fazla bir hissesi kamudan özel sektöre aktarılmış oluyordu.
Minarenin kılıfı: Halka arz!
Tüm özelleştirme uygulamalarının en fazla öne çıkarılan amaç ve gerekçelerinden biri olan, KİT'lerdeki mülkiyetin, hisse senetlerinin geniş kitlelere satışı yoluyla topluma yayılması, Tüpraş'ın satışında da ana argüman olarak kullanıldı. Kapitalizmin bugüne kadar ki gelişimine baktığımızda, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması eğilimi bile bu argümanı tek başına çürütürken, kapitalistler gerçek amaçlarını gizlemek için bu demogojik söylemden hiç vazgeçmediler. Şimdiye kadar yapılan benzer halka arzlarda, daha bir yıl geçmeden hisse senetlerinin belli sermaye grupları etrafında yoğunlaştığı açıkça görülmektedir. Bu olgu, Türkiye için olduğu kadar gelişmiş kapitalist ülkelerde de aynı seyri izlemektedir. Özelleştirme uygulamalarında başı çekmiş olan İngiltere'deki halka arz yoluyla özelleştirmelere baktığımızda; örneğin, ilk özelleştirildiğinde pay senetlerinin 1.1 milyon kişiye dağıldığı British Airways'de, bu dağılım 3 ayda 650 bine düşmüştür. Yine British Telecom'un 2.3 milyon olan pay senedi sahibi sayısı iki yılda 1.6 milyona düşmüştür.

Teletaş, PETKİM ve POAŞ örnekleri
Ülkemizde halka arz yoluyla yapılan ilk özelleştirme uygulaması olan Teletaş (Telekominikasyon Endüstri Tic. AŞ) örneğin de, özelleştirmenin işçiler için ne derece büyük bir yıkım olduğunu gösterir nitelikte. 1988 yılında yüzde 40 olan kamu hisselerinin yüzde 22'lik dilimi halka arz yoluyla borsaya sürülen Teletaş'ın, o günlerde toplam 1.650 olan çalışan sayısının 1999 yılında 620'ye düştüğü görülüyor. Yine özelleştirmeden önce yüzde 80'i sendikalı olan Teletaş'ta bugün sendikal örgütlülük tamamen dağıtılmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü anketlerine göre Teletaş'ın içinde bulunduğu iletişim araçları sanayinde işçi başına çalışma saatleri özelleştirmenin yapıldığı 1988 yılına göre yüzde 44 oranında artmıştır. Ayrıca işçilerin elindeki hisselerin şirket sermayesi içindeki payı, sermaye arttırımları sonucu düşmüştür. 1990 Haziran'ında işçilerin ikramiyelerine karşılık dağıtılan PETKİM hisselerinin akibeti de işçiler açısından önemli derslerle doludur. O zaman 2500 liradan satılan hisseler için 76199 alıcı çıkmıştı. Hisselerin değeri bir yıl sonra önce 1000 liraya, daha sonra da 300 liraya kadar düşünce, ellerinde hisse bulunduran hemen hemen tüm işçiler daha fazla zarar etmemek için hisseleri sattılar. İşçilerin elindeki hisselerin büyük kısmı satıldıktan sonra fiyatların yeniden tırmandığı gözlemlendi. Şu anda PETKİM hisseleri birkaç kişinin elinde toplanmış durumdadır. *(Tupras3 ve Tupras4 kodlu fotoğraflar) PETKİM ve Tüpraş'la birlikte petrokimya sektörünün önemli bileşenlerinden olan POAŞ'ta, 3 Mart 2001'de yüzde 51'inin İş Bankası-Doğan Holding Girişim Grubu'na satılmasının üzerinden bir yıl geçmeden 3800 işçinin 1545'i işten çıkarıldı. İşten çıkarılan işçilerin yüzde 23'ü işyeri temsilcisi. Kalan işçilerin sadece 668'i kadrolu işçi iken, geri kalan personel sözleşmeli statüde bulunuyor. Hemen hemen bütün birimlerinde yoğun bir taşeronlaştırmanın yaşandığı POAŞ'ta, çok yakın bir gelecekte sendikanın yetkisinin düşmesi ve sendikal örgütlülüğün tamamen dağılması büyük bir olasılık.

"Sermayenin tabana yayılması" yalanı
Bütün bu örneklerden sonra "Halka arz" aldatmacasıyla hala "Sermaye mülkiyetinin tabana yayılması"ndan bahsedenler, toplumsal mülkiyetin en yaygın taşıyıcısı konumunda olan KİT'lerin toplumsal hizmet üretimine katkılarını, katılımcı ve demokratik bir yönetimin öncülüğünü yaptıklarını da asla kabule yanaşmazlar. Diğer yandan aynı çevreler asıl işlevi insanların biriktirdiği küçük ve orta boy tasarrufları merkezileştirerek büyük sermayenin hizmetine sunmak olan borsayı bile, "sermayeyi tabana yaymanın aracı" olarak yutturabilmektedirler. Sermayenin tabana yayılmasıyla demokrasinin güçleneceği, ekonomideki etkinlik ve verimliliğin artacağı, özel mülkiyetin yaygınlaşmasıyla toplumda daha "eşitlikçi" bir sistem oluşacağı teziyle ortaya çıkan neo-liberaller, bunun için özelleştirmeyi mucizevi bir araç olarak kullanmayı önermekle birlikte, ideolojik yönleri nedeniyle amaç haline de getirmişlerdir. Ekonomik gereklilik nedeniyle kamunun bazı mal ve hizmet üretiminde doğrudan yeralması ile 1920'li yılların sonlarından itibaren gelişmeye başlayan ve Kapitalizmin bir şekilde kendisini yenilemesine yardımcı olan "Sosyal Devlet" olgusuna karşı, devletin gelişen sosyal haklar üzerindeki etkisini kaldırmayı amaçlayan neo-liberalizmin en önemli argümanını da özelleştirmeler oluşturmaktadır. Yani özelleştirmeler siyasal açıdan dünya genelinde bir "karşı devrim" hareketinin en önemli ayağıdır.

Tüpraş'ın kuruluşu ve önemi
Ülkedeki petrol ürünlerine olan talebi karşılamak için gerekli olan ham petrolü sağlamak, rafine etmek, gerektiğinde petrol ürünlerini ihraç ve ithal etmek, bu amaçla petrol rafinerileri ve yeni üniteler kurmak, satın almak, devralmak, işletmek gibi görevleri yürüten TÜPRAŞ, 1983'te çıkarılan 2929 sayılı yasa ile kuruldu. TÜPRAŞ'ın kuruluş amacını gerçekleştirebilmesi için 1961'den beri faaliyette bulunan İPRAŞ (İstanbul Petrol Rafinerileri A.Ş) ana sözleşmesi 25 Ekim 1983 yılında yapılan Genel Kurul toplantısında TÜPRAŞ ana sözleşmesine dönüştürüldü ve aynı yıl kuruluş tamamlandı. Yine aynı yıl TPAO'ya bağlı olarak faaliyet gösteren İzmir ve Batman Rafinerileri ile yapımı süren Kırıkkale Rafinerisi TÜPRAŞ'a devredildi. Dünyanın en karlı sektörü olan petrol sektörü, başlıca ulaştırma, enerji ve sanayii alanlarında kullanıldığından diğer tüm kesimleri de doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Petrol, karlı olması ve diğer sektörleri etkilemesi yanında, ekonominin genelini ilgilendirmesiyle, gücünü siyasi yapılarda da doğrudan hissettirir. TÜPRAŞ'ın ülke ekonomisi ve sosyal yaşama katkılarını kısaca gözden geçirirsek;
1) TÜPRAŞ'ın 2000 yılı itibariyle, üretimden satışları 3 katrilyonu aşmış ve Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşu olma özelliğini korumuştur.

                                            FİRMALARIN NET SATIŞLARI

                               2000        1999    Firma           Net Satışlar (Milyar TL)

                                 1              1         Tüpraş                           3.013.092
                                  2               2         TEAŞ                 1.103.979
                                  3               4        Oyak-Renault                 760.821
                                   4               3        Arçelik                   646.492
                                   5               5         Ereğli                     606.608

2) TÜPRAŞ elde ettiği katma değerle, gayri safi milli gelire, son altı yılda %1.5 ila %2.7 arasında katkı sağlamış, 2000 yılında 2 katrilyon 987 trilyon 474 milyar liralık katma değer yaratımıyla Türkiye'nin en büyük kuruluşu ünvanını korumuştur.
3) Tüpraş'ın vergi ve fonlarla birlikte hazineye ve ilgili kurumlara sağladığı katkı, bütçe gelirlerinin %19'una ulaşmaktadır. 2000 yılında elde ettiği 382 trilyon 575 milyar lira dönem karı ile yine birinci sırada yeralmıştır.

                                            FİRMALARIN NET KARLARI
   
                                2000        1999          Firma                    Kar tutarı (Milyar TL)
                                  1              1             Tüpraş                       382.575
                                   2              15           T. Petrolleri                176.832
                                   3               4            Oyak-Renault             157.562
                                   4                2            Petrol Ofisi                 111.061
                                    5               3            Arçelik                         92.795

4) En büyük 500 büyük sanayi kuruluşunun sabit sermaye stokunun %3.1'ine Tüpraş tek başına sahiptir.
5) TÜPRAŞ 2000 yılı rakamlarıyla, 185 milyon 326 bin dolarlık ihracatı ile ülkenin en çok ihracat yapan 8. şirketi ve ihracatta ilk ona giren tek kamu teşebbüsüdür.
6) Sanayi, tarım, elektrik üretimi, ulaştırma ve ısınma için Tüpraş vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Petrol sektörünün %80'ininden fazlasına hakim olan Tüpraş, ülkedeki ortalama üretim girdileri içinde %7.6'lık bir paya sahiptir. Bu oran karayolu ulaşımında %41'e, havayolu taşımasında %28.9'a, tarım kesiminde %12'ye ulaşmaktadır.
7) TÜPRAŞ, 2001 yılının 7 ayında işlediği petrol miktarını yüzde 9 oranında arttırırken, ürün satışları da geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 5 artarak 14.1 milyon tona çıkmıştır. Yurtiçi satışlarda Bu yılın daha 7. ayında 1999 yılında ulaştığı rekor seviyeyi yakalayan TÜPRAŞ, petrol ürünleri ihrcatını da yüzde 42.5 oranında arttırmıştır.
8) Talebi sürekli artan termoplastiklerin üretimi için gereken temel hammaddelerden biri olan nafta Tüpraş tarafından üretilmektedir. Türkiye'nin ana petrokimya üreticisi PETKİM, gereksindiği naftanın büyük kısmını Tüpraş'tan temin etmektedir.
9) Tüpraş'ın ihalat gücü, stoklama kapasitesi, talebin büyük kısmını karşılaması, verimlilik düzeyinin yüksekliği maliyetlerin düşmesine yol açmakta, bu nedenle ürün fiyatları belli bir düzeyde tutulabilmektedir. Böylece tarımdan ekonomiye, ulaşımdan enerjiye kadar birçok sanayi sektörü fiyat dalgalanmalarından korunmuş olmakta iken, 1 Temmuz 1997de başlatılan otomatik fiyat düzenlenmesi ile devlet, fiyat düzenleyici işlevinden fiilen vazgeçti. Bu uygulama, özelleştirme sürecine sokulan Tüpraş'a vurulan en büyük darbelerden birisidir.
Tüpraş'ı özelleştirmek için yapılanlar:
Ürün niteliği ve tekel olma açılarından stratejik öneme sahip olan, Türkiye'nin en büyük kuruluşu durumundaki Tüpraş, özel yasa ile kurulduğu için önce yasalar değiştirilerek özelleştirme kapsamına sokuldu.
* Tüpraş özelleştirme kapsamına alınmadan bir yıl önce, petrol sektöründe liberasyon 1989 yılında yapılan yasa değişikliği ile başlatıldı. 79 sayılı Milli Koruma Yasası'nda yapılan değişiklikle, petrol ürünlerinin ithali, ihracı ve fiyat belirlemesi serbest bırakıldı. 1994 yılında değiştirilen Petrol Yasası ile de özel sektöre getirilmiş olan rafineri ve boru hattı konularındaki kısıtlamalar kaldırıldı. Böylece özel sektöre, rafineri kurma, satın alma, boru hatları inşa etme konularında yasal kolaylıklar sağlandığı gibi, teşviklerde getirildi.
* 1991 yılında Tüpraş'ın %2.5'lik hissesi hisse senedi arzı yoluyla özelleştirildi. Ayrıca LPG alanındaki kamu hakları da satılarak bu son derece karlı alan özel sektöre devredildi.
* TPAO, BOTAŞ, TÜPRAŞ ve POAŞ olarak entegre bir yapıda olan petrol sektörü birbirinden kopartılarak özelleştirilme sürecine sokuldu.
* Özel sektöre en önce, en yüksek karlar elde edilen dağıtım kuruluşu POAŞ %51 oranında satılarak peşkeş çekildi. POAŞ'ın özelleştirilmesi Tüpraş'ın özelleştirilmesinin de altı yapısını hazırladı.
* Petrol ürünlerinde otomatik fiyatlanmaya geçilmesiyle, fiyatlar Avrupa düzeyine çekildi. Ücretler ve ulusal gelir açılarından Avrupa'nın çok gerisinde olan Türkiye'de, petrol tekellerinin daha tatlı karlar elde etmesi için fiyatlar Avrupa düzeyine çıkarıldı.
* Petrol ürünleri açığı her yıl artmasına rağmen yeni rafineri yapılması yönünde herhangi bir girişim bulunmamaktadır. İzmir, İzmit ve Kırıkkale rafinerilerine yapılan yatırımlar ise gerekli olmakla birlikte özelleştirmelerin kolay olması amacına da yöneliktir.
* Tüpraş özelleştirme kapsamına alındıktan sonra 1999 yılı verilerine göre sendika üye sayısı %15 oranında düşürülmüştür. Bu sayının yaşanan istem dışı işten çıkarmalarla son dönemde daha da düştüğü bilinmektedir.

Tüpraş özelleştirilirse neler olacak?
1) Devlet bütçesine önemli oranda katkı sağlayan TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi diğer özelleştirmeler gibi kamu yararıyla bağdaşmaz niteliktedir. "Sosyal Devlet"in kazanımlarını yoketmeye dönük en önemli uygulamalardan birisidir.
2) Ticari kardan çok ülkenin petrol gereksinimini gidermek amacıyla kurulmuş olan TÜPRAŞ, özel sektöre devredilirse kuruluş amacını gerçekleştiremez. Çünkü özel sektörün tek hedefi daha çok kar etmektir.
3) Toplumda yaygın olarak kullanılan, sektörler üzerindeki etkisiyle stratejik öneme sahip olan petrolün, özel sektörün kar hırsına terkedilmesi, halkın ve ülkenin çıkarlarını hiçe saymakla eş anlamlıdır.
4) Geçtiğimiz yıl yüzde 50 nin üzerinde bir kısmı özelleştirilen POAŞ'tan birkaç kat daha yüksek değerde olan TÜPRAŞ'ın bolk olarak satışı ancak yüksek sermayeli yerli-yabancı tekellere gerçekleştirilebilir. Bu ise petrol sektöründe özel tekellerin yaratılması demektir. Özel tekellerin petrol sektörünün üretim, dağıtım ve fiyatlandırmasına hakim olması, tüm dünyada siyasi rejimleri dahi doğrudan etki altına alan dev tekellerin, ülke geleceği üzerine ipotek koyması demektir.
5) Neredeyse Türkiye'nin ulusal geliri kadar ekonomik gücü elinde bulunduran tekeller TÜPRAŞ'ı satın alarak petrol arz ve fiyatları ile istedikleri gibi oynarlarken, ülke politikası ile de oynama gücünü de ele geçireceklerdir. Türkiye tarafından da imzalanan MAİ-MİGA gibi anlaşmalarla bu tekeller uluslararası tahkimlerle dokunulmazlık zırhına bürünecekler, faaliyet ve karları garanti altında olacaktır.
6) 1974 Kıbrıs harekatı sırasında özel sektör rafinerisi olan Ataş bakıma alınmış, ordunun gereksindiği petrol verilmemiştir. Ataş 1996'da da fiyatları düşük bularak satışlarını durdurmuş, özellikle Güney'deki petrol istasyonları üzerinde uzun kuyruklar oluşmuştur. Özel sektörün elindeki işletmeleri karları dışında ne kuyruklar, ne de halkın mağduriyeti ilgilendirirken, kamu teşekküllerinin ana hedefi kamunun mağduriyetinin önlenmesidir.
7) TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi ve ürün fiyatlarını belirlemede otomatik fiyatlanmaya geçilmesi tekelci sermayenin fiyatları istediği gibi arttırması yanında, diğer ürünlerinde pahalanmasına neden olacak, bu ise enflasyonu artıracaktır.
8) 2000 yılı rakamlarına göre 2 katrilyon 987 trilyon 474 milyar lira katma değer ve 382 trilyon 575 milyar lira dönem karı ile Türkiye'nin en büyük sanayii kuruluşu alan TÜPRAŞ'ın özel sektöre devri, devletin böylesine önemli gelir sağlayan kuruluşunun yitirmesi demektir.
9) TÜPRAŞ'la aynı entegre yapıdaki POAŞ'ta yaşananların açıkça gösterdiği gibi özelleştirmeler işten çıkarmaları, düşük ücretle çalışmayı, çalışma koşullarında ağırlaşmayı ve sendikasızlaştırmayı da beraberinde getirecektir.

Kapsam içi işçi sayısı düşürülüyor
Tüpraş'ta rutin olarak her Ocak ve Temmuz'da istem dışı işten çıkarmaların yaşandığını aktaran Petrol-İş Aliağa Şubesi İdari Sekreteri Mehmet Baki Özen, personel sıkışıklığı olmasına, bir kısım üniteler mesai ile çalışmak durumunda kalmasına rağmen bu işten çıkarmaların devam ettiğini belirtti. Aliağa Tüpraş'ta sendika üyesi 815 civarında işçi bulunduğunu, kapsam dışı işçi sayısının toplam 1200 kadar olduğunu dile getirin Özen, bakım ve sosyal işlerde de 256 mütahit işçisinin çalıştığını kaydetti. Tüpraş'ta kapsam dışı personelde yoğunlaşma olduğunun altını çizen Özen, böylece kapsam içi işçi sayısının düşürülmesinin amaçlandığını vurguladı. Bugün Tüpraş'ın Türkiye'deki 500 büyük kuruluş içinde birinci durumda olduğunu, hatta dünya sıralamasında da önemli bir konumda yeraldığını söyleyen Özen, "Böylesine önemli bir kuruluş, İMF ve DB gibi kuruluşların küreselleşme adı altındaki dayatmalarıyla özelleştirilmek isteniyor. Petrol sektörü arama, üretim ve dağıtım olarak ayrılıyor. En karlısı dağıtım. Büyük bir kısmı İş Bankası-Doğan Holding girişimine satılan POAŞ dağıtım işini yapıyor. Arıtma tesisi olarak da rafineriler var. Rafineriler şu anda kamu yararına gözetilerek devlet tekelinde olan kuruluşlar. Dünyadaki dev tekellerin bu derece yüksek ciro ve karı olan işletmelere göz diktiği gerçeği ortada. Bu karların kendi ceplerine akmasını istiyorlar. O nedenle DB ve İMF'nin baskısıyla buraları ellerine geçirmek istiyorlar," diye konuştu.

"Hisselerin yüzde 20'sini alanlar Tüpraş'ın yönetimini ele geçirir"
KİT'lerin şimdiye kadar "zarar ediyor" gerekçesiyle özelleştirilmesine rağmen artık kar eden kuruluşların özelleştirilmeye başlandığına dikkat çeken Özen, bunlar arasında TEKEL, Şeker Fabrikaları, Tüpraş, PETKİM'in başta geldiğini kaydetti. Hükümetin İMF'ye verdiği son niyet mektubunda Tüpraş'ın "yılın son çeyreğinde halka arz edileceği" taahhütünü verdiğini hatırlatan Özen, "Geçen yıl ki özelleştirmede 27-28 bin lira olan bir Tüpraş hissesinin değeri, develüasyonlara ve TL.nin değerinin düşmesine rağmen şu anda 30 binlerde. Yani hisseleri alanlar zararda. Geçen seneki satışlarda Tüpraş işçisine indirimli ve taksitle hisse satışı yapılacağını söylediler. Reklamlarında da bunu öne çıkardılır. Biz o dönem işçilere bu hisselerin alınmasının ne anlama geldiğini anlatmaya çalıştık. Genel Başkan da geldi, yemekhanede konuyla ilgili konuşmalar yapıldı. Buna rağmen hisselerden alan arkadaşlarımız olmuştu. Duyduğumuz kadarıyla yeni Tüpraş hisselerini piyasaya sürmek için hisselerinin değerlerinin oturmasını bekleniyormuş," dedi. POAŞ ve Uzan'lara satılan Çukurova da olduğu gibi, hisselerin belli bir kısmını alarak yönetimi eline geçirenlerin buralarda istediği gibi at koşturabildiklerini belirten Özen, Tüpraş'ta blok satış olmasa bile hisselerin yüzde 20'sini ellerinde bulunduranların yönetimi de ellerine geçirmiş olacaklarını dile getirdi. Tüpraş'ın Türkiye'deki akaryakıt dağıtımının yüzde 80'ine yakınını karşıladığını vurgulayan Özen, petrol sektöründe özel şirket olarak bir tek Ataş'ın olduğunu, Ataş'ın dışında ithalat yoluyla dağıtım yapan şirketlerin de bulunduğunu söyledi.

"Yatırımlarla özelleştirmeyi çekici kılmak istiyorlar"
Tüpraş'ın Avrupa'daki standartları yakalaması için yatırımlar sürdüğünü, Örneğin kurşunsuz benzin tüketiminin artmasına paralel olarak bu ürünü elde etmek için Aliağa, İzmit ve Kırıkkale'de çeşitli yeni yatırımlar yapıldığını aktaran Özen, "Yine Avrupa normlarına göre düşük kükürtlü mazot üretimi için de yatırım yapılması söz konusu. Özelleştirilmeden önce POAŞ'tada ciddi yatırımlar yapılmıştı. Buraları yatırımlarla iyice çekici hale getirdikten sonra özelleştiriyorlar. POAŞ'ta yaşananların Tüpraş'ta da yaşanması hiç süpriz olmayacak. Bu nedenle POAŞ'ı örnek vererek arkadaşlarla konuyu devamlı görüşüyoruz" diye konuştu. Özellikle teknik servislerde çalışan işçiler arasında "Bana birşey olmaz" gibi bir düşünce gözlemlendiğini belirten Özen, teknik elemanın yetişmesi zor olsa da, POAŞ'ta şu an yapıldığı gibi fazla çalışma, başka işlerde çalışma gibi uygulamalarla bu açığı giderebileceğine dikkat çekti. Özen, Tüpraş'ta bakım kısmının taşerona verildiğini, büyük bakımlar da dışarıdan taşeron işçi getirildiğini sözlerine ekledi.

Tüpraş'ı da POAŞ'ın akibeti bekliyor
2000 Mart'ındaki halka arzda tepki gösterilmesine, çeşitli toplantı ve bildirlere rağmen işçiler içinde de Tüpraş hisselerini alanların olduğunu aktaran Tüpraş İşyeri Baştemsilcisi Salih Rakıcı, bir süre değerlenen hisselerin sonradan hızla inişe geçtiğini ve bu kağıtları alanların bir yıldır zararda olduğunu belirtti. Bu hisseleri alan işçilerin herşeyden önce kendi gelecekleriyle oynadıklarını vurgulayan Rakıcı, özelleştirmenin bir biçimi olan bu uygulamanın işçiler ve ülke açısından çok kötü bir şey olduğunu defalarca vurgulamalarına rağmen, yine de tam anlamıyla başarılı olamadıklarını dile getirdi. Tüpraş'ta istem dışı işten çıkarmaların tüm hızıyla sürdüğünü kaydeden Rakıcı, "Geçen sene Temmuzdan bu yana re'sen emeklilik adı altında istem dışı işten çıkarmalar devam ediyor. Bu Temmuz'da 42 kişinin çıkışı verildi. Bir senede 120 kişi bu yöntemle işten çıkarıldı" dedi. Tüpraş'ta  yatırımların tüm hızıyla sürdüğünün altını çizen Rakıcı, "Yatırım programları yapıldı ve uygulanıyor. Şu anda kurşunsuz benzin üretimi için yapılan büyük bir tesis devreye girecek. Onun haricinde de yatırımlar var. POAŞ'ta olduğu gibi tesisler yenilendikten sonra, süslenmiş bir şekilde alacak kişiye kıyak çekilecek. PETKİM için de aynı şeyler sözkonusu" diye konuştu. Duyumlarına göre sonbahardaki halka arzlarla kurumun yüzde 51-52'sinin özelleştirilmiş olacağını belirten Rakıcı, sonbahardaki satışta yüzde 17'lik bir dilimin özelleştirme kapsamına sokulacağını tahmin ettiklerini söyledi. POAŞ'ta özelleştirme sonrası yaşananların kendileri açısından son derece öğretici olduğunun altını çizen Rakıcı, "Eğer gerekli müdalehede bulunmazsak Tüpraş'ı da POAŞ'ın akibeti bekliyor" dedi.  (Evrensel)

KAYNAKLAR:
"Özelleştirme tartışmaları", Hazırlayan: Aykut Polatoğlu, Bağlam Yayıncılık, 1994.
"KİT Gerçeği ve Özelleştirme", Arslan Başer Kafaoğlu, Alan Yayıncılık, 1994.
"PETKİM Dergisi", PETKİM Petrokimya Holding AŞ. Yayınları, Temmuz-Ağustos 1990.
"1997-99 Petrol-İş Yıllığı", Petrol-İş Sendikası Yayınları, Mart 2000.
"Tüpraş Gerçeği", Petrol-İş Sendikası Yayınları, Mayıs 1999.
"Özelleştirme sürecinde POAŞ ve Tüpraş dosyaları", Petrol-İş Yayınları, Mart 2000.

"Tüpraş'ın özelleştirilmesine hayır!", Petrol-İş Sendikası Yayınları, Nisan 2000. 

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...