11 Kasım 2003 Salı

Tezkerenin seherinde "Tanyeri Horozları"


Yaşar Kemal'in "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesinin üçüncü kitabı olan Tanyeri Horozları, savaşların insan ve doğa açısından ne derece büyük bir yıkım olduğunu insan sabrının sınırlarını zorlayan birbirinden korkunç öykülerle anlatıyor. Okuyanı ürperterek, korkutarak, midesini burarak öğretiyor savaş gerçeğini...

Özer Akdemir

İzmir/EVRENSEL
"Hangi savaş olursa olsun insanın insanlığında hayır bırakmaz. İnsanoğlunda acıma hissi, merhamet bırakmaz, sevgi bırakmaz. İnsanda ne kadar güzellik varsa alır götürür... Oysa insanoğlu önce kendisini güzelleştirmek, sonra dünyadaki herşeyi güzelleştirmek için, en güzel işini yapmış, kendini yaratmıştır." Doktor Halil Rıfat, adaya yeni gelen göçmenlerin yarı ölü halini görüp üzüntüden fenalaşan, bunun için kendisinden özür dileyen Poyraz'ı "Oğlum, harbi sen mi icat ettin de benden özür diliyorsun" diye payladıktan sonra bu sözlerle anlatır savaşı. Adada herkesin savaşlarla ilgili anlatacakları çok şey vardır. Çok canları yanmış, "çok ölmüşlerdir" çünkü.
Son sığınak
Poyraz Musa daha yirmili yaşlarında, onlarca çarpışmadan, savaştan çıkıp gelmiştir bu adaya. Diğerleri gibi... Sarıkamış'ta Allahuekber Dağlarında ölen onbinlerce askerin arasından sağ kurtulan bir avuç askerden birisidir o. Urfa'da Fransızlarla, Arabistan çöllerinde Yezidilerle savaşmış, Kurtuluş Savaşın'dan sonra kendine bu adayı yurt edinmiştir. Poyraz, onlarca yıl savaştan savaşa sürüklenen, artık tek kurşun atmaya mecali kalmamış insanlardan birisi, ada onların son sığınağıdır. Kimi savaştan, açlık ve ölümden kurtulmak için sığınmıştır adaya, kimi yurdundan sürgün edilmiştir. Savaşlardan sonra her yanı yıkık dökük bir virane haline gelen Anadolu'daki barut kokuları henüz silinmemiştir. Her yanda açlık, kıtlık, kıyamet... Bir de sürgünler var. Türk-Yunan savaşının ardından, birilerinin Lozan Konferansı sırasında ağızlarından dökülen iki çift kelam sonrası yerinden yurdundan zorla göç ettirilen 2 milyon Türk ve Rum. "Mübadele", doğup büyüdüğü toprakları bir daha hiç görmemek üzere terketmek zorunda bırakılan yüzbinlerce insanın geleceğini belirlemiştir. Yurdundan çekip koparılan bu insanların yüzlercesi göç sırasında çeşitli nedenlerle ölür. Mübadele sırasında Girit'ten sürülüp adaya gelen Ağaefendi, geri dönmek için her yolu dener, ama başaramaz. Adanın gerçek sahipleri olan Rumlar mübadele sırasında terketmek zorunda bırakılırlar adalarını. Sadece Lena Ana ve Vasili,  herşeyi göze alarak bırakıp gitmez doğup-büyüdükleri toprakları. Nişancı Veli onca savaşın ardında askerlik yaptığı Yemen çöllerinden kaçarak kurtarabilir canını. Kaçak Hasan da 90 bin askerin donduğu Allahuekber'in karı boranından, daha önce burada askerlik yapan babasının ısrarıyla cebinde götürdüğü şekerleri yiyerek sağ kalır. Kaçak askerlerin ağızlarına kurşun sıkarak ya da donmuş ağaçların dallarına astırarak öldüren Enver Paşa'nın hışmından kurtulması ise şansı sayesindedir. Sıkacak kurşun kalmamış, kaçak asker asacak ip tükenmiştir çünkü!...
"Çok öldük"...
Yaşar Kemal'in Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin üçüncü kitabı olan Tanyeri Horozları, savaşların insan ve doğa açısından ne derece büyük bir yıkım olduğunu anlatıyor. İki ateş arasında kalıp ölen cerenler, kılıçlarla kesilip kızgın çöl kumları üzerine atıldıktan sonra seğiren kız memeleri, Allahuekber Dağlarında ölen binlerce askerden oluşmuş donmuş asker ormanları, Kurtuluş Savaşında ölen askerlerin cesetlerini taşırken çürümüş insan kokusuna dayanamayarak ölen amele taburu, künyesi gelen oğullarının ölmediğine, geri döneceklerine inanarak köylerini terk etmeyen analar... İnsanın tahammül sınırlarını zorlayan birbirinden korkunç öyküler anlatılır romanda. Okuyanı ürperterek, korkutarak, midesini burarak öğretir savaş gerçeğini  Yaşar Kemal. Adaya yurt belleyip gelen herkesin savaşlardan geriye kalan bir öyküsü vardır. Tüm öyküler birbirine benzer, çekilen acılar, gözyaşları, vahşet... Her yeni gelen öyküsünü anlatmadan rahat edemez bir türlü. Saatlerce, kan ter içinde kalınan anlatımların ardından hep "çok öldük" diye başlar ve biter cümleler. Yaşar Kemal'in o bildik destansı dili, olağanüstü doğa ve insan betimlemelerinin yanı sıra, psikoloji de önemli bir yer tutuyor kitapta. Adaya gelen hemen herkesin psikolojisi bozuktur. Poyraz Musa Yezidi kırımını ve kızgın kumların üzerine kesilip atılmış, seğiren kız memelerini aklından silemez. Kaçak Hasan ölümden kaçtığı için donmuş ağaç dallarına asılan askerlerden oluşmuş ölü asker ormanını. Ağaefendi'yi göç sırasında karısının ölümü ve yurdundan ayrılmak yıkmıştır, Sultan'ı oğlunun Sarıkamış'tan gelen künyesi...
Bir devlet siyaseti: Göç
Romanın üzerine eğildiği en önemli konulardan birisi savaş ise diğeri onun ardından yaşanan göçlerdir. 2 milyon insanın yerinden yurdundan edildiği mübadele günlerini, virane Anadolu'da açlıktan ölmemek için yollara düşen yüz binleri anlatır Yaşar Kemal. Göçleri bir devlet siyaseti olarak tanımlar Kemal, savaşlarda çekilen onca acının bir parçası. "Ama" der Yaşar Kemal bir söyleşide, "Göç bir devlet siyaseti olsun, olduğu kadar, hiçbir şeye yaramaz. İnsanlar çoğunlukla yapacaklarını yaparlar, birbirleriyle kardeşçesine kucaklaşmanın yolunu bulurlar."* Çünkü ortak acılardır biraz da insanlara birbirlerinin kardeşleri olduklarını duyumsatan, onları kaynaştıran.
Gelelim Bir Ada Hikayesi'nin günümüzdeki görüntülerine. Hala binlerce insan özellikle Doğu-Güneydoğu'dan göç etmek zorunda kalmışlar, çoğu yurt edinecekleri bir ada dahi bulamadan oradan oraya savrulmakta. Yakılmış, yıkılmış, boşaltılmış köylerine hala dönememekte. Dünyadaki savaşların ise biri biterken diğeri başlıyor. Her geçen gün Anadolu'nun çevresini saran savaş çemberi daralıyor. Bir dönem Alman emperyalizminin peşine takılıp yüzbinlerce askeri kırdıran zihniyet, hala işbaşında. Başı sıkışan ABD işgalcilerinin nefes alması için Kore'ye asker gönderip yüzlercesinin bayrağa sarılı cenaze olarak ülkeye dönmesine yol açanlar, bugün aynı senaryoyu Irak'ta tekrarlamak istiyorlar. Geçtiğimiz günlerde meclisten çıkarılan Irak'a asker gönderme tezkeresi, sabahın seherinde güneşli günleri müjdeleyen tanyeri horozlarını susturacak bir felaketin ilk adımı belki de. Tanyeri horozlarının sustuğu zaman savaş çığlıkları yankılanacaktır. Ve böyle olursa eğer, Bir Ada Hikayesi'nin henüz basılmamış son kitabının bugünden belli olan adı, Yaşar Kemal'in ne derece isabetli bir seçim yaptığının da kanıtı olacaktır: "Çıplak ada, çıplak deniz"!...Ne yapıp yapıp okutmak gerekiyor tezkereye "evet" diyenlere, Tanyeri Horozları'nı.

"Şu olup bitene inanamıyorum, dayanamıyorum, dedi sustu, cebinden mendilini çıkardı, alnını,saçlarını sildi."

* Doğan Hızlan "Yaşar Kemal'le Söyleşi", 28 Nisan 2002, Hürriyet

Tanyeri Horozları-Bir Ada Hikayesi 3, Yaşar Kemal, Adam Yayınları, Eylül 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...