Yaşar Kemal'in "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesinin
üçüncü kitabı olan Tanyeri Horozları, savaşların insan ve doğa açısından ne
derece büyük bir yıkım olduğunu insan sabrının sınırlarını zorlayan birbirinden
korkunç öykülerle anlatıyor. Okuyanı ürperterek, korkutarak, midesini burarak
öğretiyor savaş gerçeğini...
Özer Akdemir
İzmir/EVRENSEL
"Hangi savaş olursa olsun insanın insanlığında hayır
bırakmaz. İnsanoğlunda acıma hissi, merhamet bırakmaz, sevgi bırakmaz. İnsanda
ne kadar güzellik varsa alır götürür... Oysa insanoğlu önce kendisini
güzelleştirmek, sonra dünyadaki herşeyi güzelleştirmek için, en güzel işini
yapmış, kendini yaratmıştır." Doktor Halil Rıfat, adaya yeni gelen
göçmenlerin yarı ölü halini görüp üzüntüden fenalaşan, bunun için kendisinden
özür dileyen Poyraz'ı "Oğlum, harbi sen mi icat ettin de benden özür
diliyorsun" diye payladıktan sonra bu sözlerle anlatır savaşı. Adada
herkesin savaşlarla ilgili anlatacakları çok şey vardır. Çok canları yanmış,
"çok ölmüşlerdir" çünkü.
Son sığınak
Poyraz Musa daha yirmili yaşlarında, onlarca çarpışmadan,
savaştan çıkıp gelmiştir bu adaya. Diğerleri gibi... Sarıkamış'ta Allahuekber
Dağlarında ölen onbinlerce askerin arasından sağ kurtulan bir avuç askerden
birisidir o. Urfa'da Fransızlarla, Arabistan çöllerinde Yezidilerle savaşmış,
Kurtuluş Savaşın'dan sonra kendine bu adayı yurt edinmiştir. Poyraz, onlarca
yıl savaştan savaşa sürüklenen, artık tek kurşun atmaya mecali kalmamış
insanlardan birisi, ada onların son sığınağıdır. Kimi savaştan, açlık ve ölümden
kurtulmak için sığınmıştır adaya, kimi yurdundan sürgün edilmiştir. Savaşlardan
sonra her yanı yıkık dökük bir virane haline gelen Anadolu'daki barut kokuları
henüz silinmemiştir. Her yanda açlık, kıtlık, kıyamet... Bir de sürgünler var.
Türk-Yunan savaşının ardından, birilerinin Lozan Konferansı sırasında
ağızlarından dökülen iki çift kelam sonrası yerinden yurdundan zorla göç
ettirilen 2 milyon Türk ve Rum. "Mübadele", doğup büyüdüğü toprakları
bir daha hiç görmemek üzere terketmek zorunda bırakılan yüzbinlerce insanın
geleceğini belirlemiştir. Yurdundan çekip koparılan bu insanların yüzlercesi
göç sırasında çeşitli nedenlerle ölür. Mübadele sırasında Girit'ten sürülüp
adaya gelen Ağaefendi, geri dönmek için her yolu dener, ama başaramaz. Adanın gerçek
sahipleri olan Rumlar mübadele sırasında terketmek zorunda bırakılırlar
adalarını. Sadece Lena Ana ve Vasili,
herşeyi göze alarak bırakıp gitmez doğup-büyüdükleri toprakları. Nişancı
Veli onca savaşın ardında askerlik yaptığı Yemen çöllerinden kaçarak
kurtarabilir canını. Kaçak Hasan da 90 bin askerin donduğu Allahuekber'in karı
boranından, daha önce burada askerlik yapan babasının ısrarıyla cebinde
götürdüğü şekerleri yiyerek sağ kalır. Kaçak askerlerin ağızlarına kurşun
sıkarak ya da donmuş ağaçların dallarına astırarak öldüren Enver Paşa'nın
hışmından kurtulması ise şansı sayesindedir. Sıkacak kurşun kalmamış, kaçak
asker asacak ip tükenmiştir çünkü!...
"Çok öldük"...
Yaşar Kemal'in Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin üçüncü kitabı
olan Tanyeri Horozları, savaşların insan ve doğa açısından ne derece büyük bir
yıkım olduğunu anlatıyor. İki ateş arasında kalıp ölen cerenler, kılıçlarla
kesilip kızgın çöl kumları üzerine atıldıktan sonra seğiren kız memeleri,
Allahuekber Dağlarında ölen binlerce askerden oluşmuş donmuş asker ormanları,
Kurtuluş Savaşında ölen askerlerin cesetlerini taşırken çürümüş insan kokusuna
dayanamayarak ölen amele taburu, künyesi gelen oğullarının ölmediğine, geri
döneceklerine inanarak köylerini terk etmeyen analar... İnsanın tahammül
sınırlarını zorlayan birbirinden korkunç öyküler anlatılır romanda. Okuyanı
ürperterek, korkutarak, midesini burarak öğretir savaş gerçeğini Yaşar Kemal. Adaya yurt belleyip gelen
herkesin savaşlardan geriye kalan bir öyküsü vardır. Tüm öyküler birbirine
benzer, çekilen acılar, gözyaşları, vahşet... Her yeni gelen öyküsünü
anlatmadan rahat edemez bir türlü. Saatlerce, kan ter içinde kalınan
anlatımların ardından hep "çok öldük" diye başlar ve biter cümleler.
Yaşar Kemal'in o bildik destansı dili, olağanüstü doğa ve insan
betimlemelerinin yanı sıra, psikoloji de önemli bir yer tutuyor kitapta. Adaya
gelen hemen herkesin psikolojisi bozuktur. Poyraz Musa Yezidi kırımını ve
kızgın kumların üzerine kesilip atılmış, seğiren kız memelerini aklından
silemez. Kaçak Hasan ölümden kaçtığı için donmuş ağaç dallarına asılan
askerlerden oluşmuş ölü asker ormanını. Ağaefendi'yi göç sırasında karısının
ölümü ve yurdundan ayrılmak yıkmıştır, Sultan'ı oğlunun Sarıkamış'tan gelen
künyesi...
Bir devlet siyaseti: Göç
Romanın üzerine eğildiği en önemli konulardan birisi savaş
ise diğeri onun ardından yaşanan göçlerdir. 2 milyon insanın yerinden yurdundan
edildiği mübadele günlerini, virane Anadolu'da açlıktan ölmemek için yollara
düşen yüz binleri anlatır Yaşar Kemal. Göçleri bir devlet siyaseti olarak
tanımlar Kemal, savaşlarda çekilen onca acının bir parçası. "Ama" der
Yaşar Kemal bir söyleşide, "Göç bir devlet siyaseti olsun, olduğu kadar,
hiçbir şeye yaramaz. İnsanlar çoğunlukla yapacaklarını yaparlar, birbirleriyle
kardeşçesine kucaklaşmanın yolunu bulurlar."* Çünkü ortak acılardır biraz
da insanlara birbirlerinin kardeşleri olduklarını duyumsatan, onları
kaynaştıran.
Gelelim Bir Ada Hikayesi'nin günümüzdeki görüntülerine. Hala
binlerce insan özellikle Doğu-Güneydoğu'dan göç etmek zorunda kalmışlar, çoğu
yurt edinecekleri bir ada dahi bulamadan oradan oraya savrulmakta. Yakılmış,
yıkılmış, boşaltılmış köylerine hala dönememekte. Dünyadaki savaşların ise biri
biterken diğeri başlıyor. Her geçen gün Anadolu'nun çevresini saran savaş
çemberi daralıyor. Bir dönem Alman emperyalizminin peşine takılıp yüzbinlerce
askeri kırdıran zihniyet, hala işbaşında. Başı sıkışan ABD işgalcilerinin nefes
alması için Kore'ye asker gönderip yüzlercesinin bayrağa sarılı cenaze olarak
ülkeye dönmesine yol açanlar, bugün aynı senaryoyu Irak'ta tekrarlamak
istiyorlar. Geçtiğimiz günlerde meclisten çıkarılan Irak'a asker gönderme
tezkeresi, sabahın seherinde güneşli günleri müjdeleyen tanyeri horozlarını
susturacak bir felaketin ilk adımı belki de. Tanyeri horozlarının sustuğu zaman
savaş çığlıkları yankılanacaktır. Ve böyle olursa eğer, Bir Ada Hikayesi'nin
henüz basılmamış son kitabının bugünden belli olan adı, Yaşar Kemal'in ne
derece isabetli bir seçim yaptığının da kanıtı olacaktır: "Çıplak ada, çıplak
deniz"!...Ne yapıp yapıp okutmak gerekiyor tezkereye "evet"
diyenlere, Tanyeri Horozları'nı.
"Şu olup bitene inanamıyorum, dayanamıyorum, dedi
sustu, cebinden mendilini çıkardı, alnını,saçlarını sildi."
* Doğan Hızlan "Yaşar Kemal'le Söyleşi", 28 Nisan
2002, Hürriyet
Tanyeri Horozları-Bir Ada Hikayesi 3, Yaşar Kemal, Adam
Yayınları, Eylül 2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder