4 Kasım 2007 Pazar

Diğer adı Zehirkent: Balya


 Özer Akdemir
 04 Kasım 2007
Balıkesir’in Balya ilçesi kovboy filmlerinde gördüğümüz terkedilmiş madenci kasabasına benziyor günümüzde. Bundan 80 yıl öncesine kadar 30 binin üzerinde nüfusu, Osmanlı Sarayından sonra ilk elektrik kullanan yerleşim birimi olması, sosyo-kültürel yaşamı ile o günün koşullarına göre son derece varlıklı bir  kent olan Balya, günümüzde 2000 nüfuslu bir belde halinde. Madenci şirketler Balya’daki kurşun ve altınları aldıktan sonra, yöreyi kirletilmiş bir doğa ile baş başa bırakarak gitmiş. Geride, binlerce işsiz insan, katledilmiş bir doğa ve yaşam alanları kirletilmiş canlılar bırakarak….
100 yıl da geçse…
Balya, Türkiye’de, hatta dünya da özellikle siyanürle yapılan altın madenciliğinin zararları söz konusu olduğunda  ilk akla gelen yerlerden birisidir. 80 yıl önce terk edilen kurşun-altın madeninden geriye kalanlar, siyanürle yapılan madenciliğin çevre ve canlı yaşamı üzerine etkilerini tartışma götürmez bir biçimde ortaya koyacak kadar çarpıcı. Balya’da, sık ormanlarla kaplı alanda bir 1860-1940 yılları arasında Fransız şirketince işletilen ve 80 yıl önce kapatılıp terk edilen maden bölgesinde bugün hâlâ tek bir ot bile yetişmiyor. O günden bu yana ölümlerin yüzde 75’inin kanserden olduğu ilçede nüfus 1930’larda 30 bin iken günümüzde 2 binlere düşmüş. Her yıl ilk sonbahar yağmurlarından sonra derelerde yaşanan toplu balık ve hayvan ölümleri Balyalıların içinde bulunduğu kirliliğin cansız şahitleri durumunda. Bergama ile başlayan süreç sonrası, özellikle son 10-15 yıl içerisinde ülke topraklarındaki altın madenlerine göz diken uluslararası tekeller yüzünden, birçok yer Balya’nın yaşadığı kaderle yüz yüze gelmiş durumda. Bu nedenledir ki; topraklarını-sularını, yaşam alanlarını koruma derdine düşenlerin ilk gidip gördükleri, birbirlerine korku ile gösterip, madenci tekellerle karşı mücadeleye daha sıkı sarıldıkları yerlerin başında Balya geliyor. Gerçi, Bergama’daki altın madeni bir-iki yıl içerisinde oluşturduğu zehirli atık tepeleri ve on metrelerce derinlikte ki “cehennem çukuru” ile Balya’nın bu “kötü ününü” devralma yolunda hızla ilerliyor ama, Balya aradan yüz yıl da geçse madensel kirliliğin tahribatına en iyi örnek durumunda.
Zehirlenmiş topraklarda
Birkaç yıl önce Uşak Eşme’de altın madeni açılacağı, buradaki madenin Bergama’dakinin 10 katı büyüklüğünde olacağı, kullanılan “siyanür yığın liçi” yönteminin çöllerde uygulanan “en ilkel madencilik tekniği” olduğu bilgisi ortaya çıktıktan sonra Eşme’liler bu katliamı durdurmanın mücadelesine başladılar. Eşme’nin Güney Köyü’nden olan yazar, belgeselci Uğur Sümer mücadeleyi ilk başlatan kişilerden birisi olmuş. Geçtiğimiz haftalarda Danıştay tarafından madencilik faaliyetleri durdurulan madenin kapatılmasına neden olan dava, Uğur Sümer ve Bergama Köylülerinin de avukatı olan Senih Özay tarafından açılmış. Sümer, madencilik sonrası yaşanan çevre felaketlerini yerinden görüp, kaydederek, kendi mücadelelerinin dayanağı olabilmesi için Balya, Kütahya-Eti madenleri, Bergama, Kıbrıs Lefke’ye gidip yine bir Eşme’li olan Yücel Can ile çekimler yapmış. Bu çekimler sonrasında ülkedeki en çarpıcı örnek olarak nitelediği Balya ile ilgili ortaya çıkan 26 dakikalık belgesele “Diğer adı Zehirkent: Balya” adını vermiş. Çevreye karşı olan duyarlığının özellikle kendi yöresi olan Eşme’de altın madenciliği çalışmalarının başlamasından sonra arttığını belirten Uğur Sümer, bu duyarlılık sonrasında ortaya çıkan Balya belgeselinin başta Eşme olmak üzere ülkenin her tarafından altın madenlerine karşı mücadelede bir belge olması, halkın bilinçlenmesinin aracı olarak kullanılması amacıyla yaptıklarını dile getirdi. Sümer, hiçbir kişi ve kurumdan maddi destek almadan ortaya çıkan belgeselin imece usulü ile finanse edildiğinin altını çizdi. Siyanürle yapılan altın madenciliği ve zararları konusunda daha önceleri bilgi sahibi olmadığını açık yüreklilikle belirten Sümer, bu konu ile ilgili bilgileri Eşme’de yürütülen mücadele sırasında öğrendiğini söyledi. Bergama’nın ardından altın arama faaliyetlerinin Eşme'ye, Efemçukuru’na, Kazdağları’na, Artvin’e, yurdun dört bir yanına sıçradığını hatırlatan Sümer, "Ben bir Eşmeli ve çevresel duyarlılığı olan biri olarak daha farklı bir mücadele tarzı geliştirmek istedim. Balya'da yaşanan ve hala insan sağlığını tehdit eden zehir madenini çekmeye karar verdim" dedi. Belgeselin çekim aşamasına gelmeden önce Bergama, Kütahya ve Kıbrıs Lefke'ye giderek araştırmalar yaptığını söyleyen Sümer, "Bu gezilerimde gördüm ki, maden belası küçük bir bela değil. Ben bunu başkalarına mutlaka göstermek zorundaydım!" diye konuştu. Yaptığı gezilerde özellikle Kıbrıs Lefke’de gördüğü manzarayı asla unutmadığını söyleyen Sümer, Türkiye’de ise madenciliğin yarattığı korkunç kirliliğin en çarpıcı örneğinin ise Balya olduğunu kaydetti. Sümer, “Balya da madenin kapatılmasından bu yana geçen 80 yıla rağmen hala ölümler devam ediyor. Biz de olayın çarpıcılığını ortaya koyabilmek için Balya'yı seçtik" dedi.
Mücadele edenler izliyor
Belgesel'in Türkiye'deki televizyon kanallarında gösterilmediğini ancak Almanya'nın kendilerine İngilizce ve Almancaya çevrilmiş haliyle gönderilmesi konusunda teklif geldiğini ifade belirten Sümer, "Biz bu belgeseli tüm televizyon kanallarına yolladık ama yayınlamadılar ya da yayınlatmadılar... Buna rağmen birçok çevre örgütü yaptıkları sunum sonunda belgeselimizi göstererek, belli bir izleyici sayısına ulaştırdılar. Belgesel bugün Kazdağlarından, Artvin’e kadar mücadelenin olduğu her yerde izleniyor" diye konuştu. Sümer, önümüzdeki günlerde madencilik yapılan tüm yerleri dolaşarak daha geniş bir belgesel yapma projelerinin olduğunu dile getirdi. Siyasi mücadelesi yüzünden 12 Eylül 1980’den birkaç gün önce tutuklanıp 11 yıl cezaevinde kalan Sümer, çıktıktan sonra gözaltında yaşadığı işkence deneyimini “Duymayan Kalmasın” adıyla kitaplaştırmış. Sümer’in ikinci kitabı ise, Doğu-Güneydoğu’da yıllardır süren “düşük yoğunluklu savaşa” katılan ve yaralanıp sakat kalan “gazi” askerlerin anlatımları üzerine kurulu. Sümer, şu sıralar yaşamının cezaevi sürecini anlatan bir yeni kitap ve yine cezaevinde başından geçen traji-komik öykülerden oluşan bir senaryo üzerinde de çalışıyor. (İzmir/EVRENSEL)


Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...