30 Kasım 2008 Pazar

Mezarlıkta ıslık çalan madenci


Bergama Ovacık Altın Madeni’ne ikinci bir siyanür atık havuzu yapılması ile ilgili ÇED Halkın Katılımı Toplantısı madenin sahibi KOZA Altın’ın provokasyonla karışık şovuna dönüştü.
Madenin Amerikan Normandy’den KOZA Altın’a devrinin hemen ardından 5 Haziran 2005 Dünya Çevre Günü’nde çevrecilerin otobüslerinin taşlanması ile başlayan ‘Türk usulü, karşı çıkanları saldırarak sindirme’ politikası, önceki gün Ovacık Düğün Salonu’nda yapılan toplantıda da devam etti. Bir farkla; 5 Haziran’da turuncu tulumlu maden işçilerinin başında bir komutan edasıyla dolanan ve onlara Çanakkale-İzmir karayolundan gelip geçen otobüsleri taş ve yumurta yağmuruna tutma komutu veren KOZA’nın sahibi Akın İpek’ken, önceki gün bu görevi Madenin Halkla İlişkiler Müdürü Hayri Öğüt yaptı. 

Projenin sunumundan sonra projeye karşı ilk konuşmayı yapmak için gelen Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel daha ilk cümlesini bitirmeden ıslık ve yuhalamalar salondan yükseldi. Çoğu maden çalışanı ve aileleri tarafından doldurulan ve 300 kişinin üzerinde bir katılım olduğu gözlenen salonda, belli tipler salonun dört köşesine dağıtılmış, çevrecilerce yapılan her konuşmaya laf atma, bağırma, hakaretlere varan sözlerle ortamı germe görevlerini yerine getirdiler.
Konuşmaların başlaması ile birlikte artan taciz ve protestolara karşı jandarma salona girerken, maden çalışanlarının önüne dizilerek saldırıya engel olmaya çalıştı. Hiçbir koşulda, ne söylenirse söylensin anlatılanları dinlememe, dinletmeme şartlanmışlığı ile salonu doldurduğu anlaşılan maden yanlıları şirketin ortaya koyduğu oyunun birer parçası yapıldı. Bir konuşmacı, Bergama’nın ikinci bir doğa mezarlığı ile karşı karşıya olduğunu söylerken, maden çalışanları “Biz akıl değil ekmek istiyoruz” diye bağırıyorlardı. Kozak’tan gelen çevre derneği yöneticisinin olaya siyaset karıştırılmamasını isteyen, kendi zenginliklerini anlatan konuşması çoğu çevreci ile aralarındaki bakış açısı farkını ortaya koyarken, bu kişinin konuşması için neden madenin müdürünün büyük gayret gösterdiği de anlaşıldı. 
Yine Kazdağları’ndan gelen TEMA üyesi bir grubun Körfez Bekçileri sözcüsü konuşurken salonu terk etmesi çevre hareketi içinde yaşanan tartışma ve ayrışmaların bu tür mücadele alanlarında bile devam ettiğini de ortaya koydu. Kimya Mühendisleri Odası adına ÇED heyetine projeye karşı çıkışları ile ilgili bir rapor sunan oda başkanı Ertuğrul Barka, bu koşullar altında ÇED toplantısı yapmanın Bergen Sözleşmesine ve diğer kanunlara aykırı olduğunu söyleyerek çevrecilerin salonu terk edeceğini duyurdu. Çevrecilerin toplu halde salondan çıkışları ve otobüslerine binmelerine kadar geçen sürede maden çalışanlarını tartaklamaya varan tacizleri devam etti. Olası bir linç girişimi ancak jandarmanın araya girmesi ile önlenebilirken, maden çalışanlarının şirketin bu kışkırtması ile kendi yaşadıkları topraklarda yapılmak istenen ve çevrecilerce “ikinci doğa mezarlığı” olarak nitelenen atık havuzuna karşı çıkanlara yönelik bu davranışları Ertuğrul Barka tarafından şu sözlerle yorumlandı: “Kendi korkularını bastırmak için madenciler mezarlıkta ıslık çalıyor”. 
Eklenme Tarihi: 30 Kasım 2008

27 Kasım 2008 Perşembe

İlke değil, ilkesizlik kararı

 27 Kasım 2008
     
Allianoi’yi sular altında bırakacak ‘ilke’ kararına karşı Danıştay’da açılan dava görülürken İzmir’deki panelde ise idarenin ihmali vurgusu yapıldı

Allianoi Girişim Grubu, Allianoi ve Hasankeyf’in sular altında bırakılmasının önünü açan Koruma Yüksek Kurulu’nun “Baraj alanlarından etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunması” ile ilgili ilke kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay’a açtığı davanın duruşması görüldü. Duruşma öncesi Allianoi Girişim Grubu tarafından yapılan açıklamada, baraj alanındaki kültürel varlıkların korunmasına yönelik değerlendirmeyi barajı inşa edenlere devreden karar için “ilke değil, ilkesizlik, koruma değil, korumasız bırakma kararı” yorumu yapıldı.
Resmi Gazete’nin 27.10.2006 tarihli sayısında yayımlanan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 717 sayılı “Baraj alanlarından etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunması” ile ilgili ilke kararı ile DSİ’ye, “barajın planlanan alanın dışında başka bir yerde yapılmasının mümkün olmadığının saptanması” halinde taşınmaz kültür varlıklarının “başka bir yere taşınması ya da belgelenerek su altında bırakılmasına karar” verme yetkisi tanınmıştı.
İlke kararı, Allianoi ve Hasankeyf’in sular altında bırakılmasına olanak tanıdığı gerekçesiyle büyük eleştiri toplamış, Allianoi Girişim Grubu öncülüğünde Arkeologlar Derneği, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Mimarlar Odası, İzmir Turist Rehberleri Odası ve Çağdaş Hukukçular Derneği’nin söz konusu ilke kararının 2. ve 3. maddesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay’a başvurmuştu.
Kültürel miras baraja feda
Peyzaj Mimarları Odası yöneticilerinin de destek verdiği basın açıklamasında konuşan Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü Alime Mitap, söz konusu ilke kararı ile Hasankeyf ve Allianoi gibi kültür mirası değerlerin kaderinin tamamıyla DSİ’ye bırakıldığını söyledi. Kültürel varlıkların yerinde korunması, taşınması veya su altında bırakılması ile ilgili değerlendirmesinin DSİ tarafından yapılmasını eleştiren Mitap, “ ‘Baraj mı, yoksa arkeoloji mi?’ değerlendirmesinin, barajı inşa edenler tarafından yapılması hangi tarafsızlıkla bağdaşır” diye sordu. Taşınmaz kültür varlıklarının çevresiyle bütün bir değer oluşturduğunu ve taşınma esnasında bu varlıkların zarar görmesinin kaçınılmaz olduğunu dile getiren Mitap, “Su altında bırakılmaları halinde, zaman içinde dolan baraj gölet alanından bu kütleyi kaldırıp kültür tabakasına ulaşmak ve sular altında kalan varlıkları tekrar gün yüzüne çıkarmak mümkün olmayacaktır” dedi.
Avukat Arif Ali Cangı da Koruma Yüksek Kurulu’nun kararının ‘ilke değil, ilkesizlik’, ‘koruma değil, korumasız bırakma’ kararı olduğunu belirterek, “Bu karar kültürel mirasın baraja feda edilmesidir. Tarihsel mirasların çamura, suya gömülmesine gerekçe yaratılıyor” diye konuştu. (Ankara/EVRENSEL)

Allianoi kaderini beklerken
İzmir İleri Teknoloji Enstitüsü’nde (İYTE) gerçekleştirilen “Allianoi Kaderini Beklerken” adlı panel tartışmalı geçti. Panel başladıktan sonra gelen ve Yortanlı Barajı’nın bir an önce su tutmasını isteyen aralarında belde belediye başkanlarının da bulunduğu 100 kişiden fazla kişi salonun yetersizliği gerekçesi ile panele alınmadılar.
İzmir Şehir Plancıları Odası tarafından İYTE Kampüsü’nde gerçekleştirilen panele 9 Eylül Üniversitesi ve İYTE öğrencilerinin ilgisi yoğun oldu. Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tolga Çilingir’in yönettiği panelde ilk konuşmayı yapan 9 Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Başkanı Prof. Dr. Emel Göksu, 1999 yılında seçildiği 1 No’lu Koruma Kurulu’nda Allianoi ile ilgili yaşanan süreci aktardı. Kurulun 1999 yılında cesur bir kararla Allianoi’yi 1. Derece SİT alanı ilan ettiğini aktaran Göksu, bu kararın 1.5 yıl boyunca ilgili yerlere dağıtılmadığını kendisinin tesadüfen öğrendiğini belirtti. Göksu, “İdarenin burada büyük bir ihmali var” dedi.
Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü Alime Mitap da Allianoi’nin kaplıca sularının İlya deresine boşaltılması ile ilgili bilirkişi raporlarına da dikkat çekerek, Allianoi’nin adım adım yok edildiğini kaydetti. Panele DSİ adına katılan Ahmet Tomar, fakirliğin çevrenin en büyük düşmanı olduğunu söyleyerek Yortanlı Barajı’nın ovayı sulaması ile 6 bin kişiye istihdam sağlanacağını iddia etti. Doğal ve Kültürel Çevre İçin Yaşam Girişimi Sözcüsü Tuncay Karaçorlu, Alliaoni’nin sular altında kalmasını savunanların hiçbir zaman bilimi rehber olarak almadığını belirterek, “Karşımıza hep rant temelli ısmarlama projelerle çıkıyorlar” dedi.


Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...