İzmir Sağlıkçılar Lokali’nde gerçekleştirilen Egeçep
Temsilciler Meclisi toplantısının Aydın Çine’den konukları vardı. Geçtiğimiz
hafta içerisinde kurulan Çine Doğa Sevenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
yöneticileri yörelerinde yaşadıkları sorunları aktarmak ve birlikte mücadelenin
koşullarını oluşturmak için EGEÇEP Temsilciler Kurulu toplantısına kaltıldılar.
Ülkenin en büyük maden şirketleri ve büyük çoğunluğu bu
şirketlerle ilişkili su tekelleri Madran Dağı’nın altındaki zenginlikler kadar
üstündekilerin de yağmasına girişmişler. Dağları maden şirketleri tarafından
delik deşik edilen, meraları orman arazisi diye ellerinden alınarak su ve
rüzgar santrali işi yapmak isteyen şirketlerine peşkeş çekilmek istenen
Çineliler, seslerini kendilerinin dışına da duyurabilmenin yollarını
arıyorlardı. Çineliler, bulundukları bölgelerde yapılan doğa ve kültür
katliamının Çin’de dahi olsa duyulabilecekken Çine’nin dışına seslerini
duyuramadıklarını söylüyorlar.
MAHKEMEYİ YOL EYLEDİK BU SENE
Çine Doğa Sevenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı
Süleyman Yıldız Topçam köyünün muhtarı iken yörelerinde yapılmak istenen talana
karşı çıktığı için madenci şirketler tarafından seçtirilmediğini anlatıyor ilk
önce. Su kaynaklarına el konulmasına ve madenlerin yarattığı tahribata karşı
2006 yılından bu yana mücadele verdiklerini aktaran Yıldız, hukuki boyuta
taşıdıkları bu mücadele nedeniyle mahkemeleri yol eylediklerini anlattı.
Yıldız, “Çine’de bizim bu davamızı yürütecek bir tane avukat bulamıyoruz. Hepsi
sanki bu maden şirketlerinin paralı elemanları gibi bizim davalarımızı
almıyorlar. Suyumuzu kaçak olarak şişeleyip satıyorlar. 27 kilometre yere
kaçak su hattı döşendi. Bütün yetkililer göz yumuyor” dedi. Su şirketlerinin
gerekli yerlerden izin almadan faaliyetlerini sürdürdüklerini dile getiren
Yıldız’ın anlattıklarına göre ilçede iki büyük su şirketi var. Bu şirketlerden
birisi Çine Belediyesinin şirketi iken, diğeri sudan önemli paralar geldiğini
gören CHP’li belediye başkanı tarafından kurulmuş.
BİZİ HARİTADAN SİLECEKLER
Dernek Yöneticilerinden Kavşıt Köylüsü Mehmet Çoban ise köye
ait merada hayvancılık yaptıklarını belirterek şu bilgileri verdi: “Meramızın
bir bölümünü orman arazisi içine almışlar. Sularımızı almak istiyorlar. Orman
da olsa buralar bizim. Önce biz faydalanmalıyız. Oysa buraları rüzgar
santrallerine ve su şirketlerine vermek istiyorlar. Yatırların olduğu yerleri,
piknik alanlarını bile yok edecekler. Bizi haritadan silecekler.”
DAĞLARIMIZ DELİK DEŞİK
İbrahim Kavağı Köyü Muhtarı Süleyman Emeksiz sık sık ad
değiştiren bir şirketin köyünün sınırları içerisinde rüzgar santrali yapmak
istediğini anlatıyor. 3000 dönümlük meralarının 1500 dönümünün orman arazisi
diye gösterildiğini belirten Yıldız, “Rüzgar enerjisinin direkleri geldi
dikilecek. Yöre köylerinin suyu Babadağı’ndan çıkıyor. 2006 yılında Kaltun
Madencilik bazı kuyuları aldı. Bu su gider ise dağın dengesi bozulur” diyor.
Dernek yöneticilerinden, yerel Çine Uğur Gazetesi
yazarlarından Ahmet Uslu Çine’nin üç tarafının Madran, Gökbel ve Beşparmak
Dağları ile çevrili olduğunu aktararak, bu dağların özellikle kuvars ve felspat
madenleri açısından son derece zengin olduğunu söyledi. Dağların madenci
şirketlerin açtıkları binlerce çukur ile delik deşik olduğu bilgisini veren
Uslu, şunları söyledi: “Madenciler bu çukurları açarken hiçbir önlem
almıyorlar. Ön izin denen bir izinle çukurları açıp araziyi delik deşik
ettikten sonra, çukuru kapatmadan gidiyorlar. Madenciler dinamit patlatıyor.
Evler, damlar, duvarlar çatlak. Bölgemizde büyük 9 madencilik şirketi var.
Küçükler biraz daha kurallara uyuyor. Kanunlar küçükleri biraz daha disiplin
altına alabiliyor. Büyüklere işlemiyor.”
CİĞERİ LEKELENEN İŞÇİ KAPI ÖNÜNE KONUYOR
Uslu’nun adlarını saydığı bu 9 şirket arasında Eczacıbaşı,
Kaltun Madencilik, Polat Madencilik, Ak Maden gibi büyük madencilik şirketleri
de var. Şirketlerin madencilik sırasında oluşan toz ve kimyasal kirlilik
konusunda hiçbir önlem almadıklarını aktaran Uslu’nun anlattıkları arasında
belki de en hüzünlüsü bu fabrikalarda çalışan işçilerin durumları; “Asgari
ücretin üzerinde işçi çalıştırılmıyor. Fabrikalarda çalışan işçilerden
birçoğunun silikosiz hastalığına yakalanıyor. Ciğer filmleri kötü çıkan işçiler
kapı önüne konuyor. Bu işçiler bir zaman sonra yaşamlarını kaybediyorlar”!..
Maden fabrikalarının kimyasal maddelerle kirlettiği suları Çine Çayı’na
boşalttıklarını, bunu defalarca görüntülediklerini belirten Uslu, zeytincilikle
uğraşanların da çaya karasularını döktüklerini aktardı. Uslu, “Çine’nin nüfusu
20 bin. Bu fabrikalarda 3000 işçi çalışıyor. Yani her evden bir aile bağlanmış
durumda. Bu nedenle mücadele edemiyorlar, ses çıkaramıyorlar. Bizimle konuşan
işçileri işten atıyorlar. Bu zehirler Büyük Menderes’e gidiyor. B. Menderes bu
gidişle asla temizlenmez. (İzmir/EVRENSEL)