14 Mart 2001 Çarşamba

Günleri değil artık, saatleri sayılı...

Foto: Özer Akdemir


İZMİR - Ölüm oruçları Türkiye genelinde 147. gününe girerken, İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesi ve Buca Cezaevi'nde bulunan ölüm orucu ve süresiz açlık grevi eylemcilerinden bir kısmı da eylemlerinin 144. günündeler. İzmir Barosu Cezaevi Komisyonu cezaevi ve hastanede bulunan ölüm orucu eylemcilerinin durumlarına ilişkin hazırladığı raporla, 10 ölüm orucu eylemcisinin sağlık durumlarının giderek ağırlaştığını, şeker ve su alımındaki belirgin düşüşe bağlı olarak hareket yeteneklerinin azaldığını vurgulanarak, özellikle kadın hükümlülerin kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda olduklarını belirtti. Raporda, hükümlülerin bilinç kaybı durumunda tıbbi müdahale istemediklerini ve zorla müdaheleyi "işkence" kabul ettiklerini dilekçe ile hastane yönetimine belirttikleri de vurgulandı.
Raporda belirtilen ve halen Yeşilyurt Devlet Hastanesi'nde bulunan ölüm orucu eylemcilerinin sağlık durumları şöyle:
Ayşe Eren: Ölüm orucunun 144. gününde, kilosu 30. Şeker alamıyor, günlük su alımı 1 litreden az. İshal, mide bulantısı, sarekli yatma hissi, aşırı halsizlik, aşırı kilo kaybı, kollarda ve bacaklarda uyuşma ve kramp, kaburga kemiklerindeki yumuşamadan kaynaklı göğüste iç çökme devam ediyor. Ağız içi yaraları, ışığa ve sese duyarlılıkta artış, faranjit, yutkunma zorluğu, uykusuzluk, böbreklerde ve sırta ağrılar.
Berna Ünsal Saygılı: Ölüm orucunun 144. gününde. kilosu 36. Şeker alamıyor, mide bulantıları, kanlı ishal ve mukus dökülmesi, dikkati toplayamama, su ve şeker alımında belirgin düşüş, yutkunmada zorlanma, sürekli uyuma hissi, iç organlarda parçalanma, kusma isteği, baş ağrıları, konuşma zorluğu, denge sorunları, kronik bronşitten kaynaklı ciğerlerde şiddetli ağrı, sıcak su alamıyor, hareket yeteneğinde önemli oranda azalma, iş yapamaz halde.
Nazan Yılmaz: Ölüm orucunun 144. gününde, kilosu 38. Eklem yerlerinde tutulma ve hareketsizlik. Vücudun değişik yerlerinde ödem, gözlerde yanma ve ağrı, sürekli başağrıları. Ense ve başın araka kısımlarında uyuşma, kemiklerde batma ve buna bağlı yutmada zorluk, tutulmalar ve hissizleşmeler, idrarda zorluk, su ve şeker alımında düşme, midede yanma ve bulantı, vücutta özellikle karın ve kasıklarda şişme, ağızda boğazdan mideye kadar kuruluk, kalpte sıkışma ve batma, yürümede ve hareket etmede zorlanma, başı desteksiz dik tutamama, algıda ve konuşmada zorluk, unutkanlık.
Abdullah Bozdağ: Ölüm orucunun 141. gününde, kilosu 49. Kilosu 49. Kollarda uyuşma, kas ağrıları, sürekli başağrıları, ışığa ve sese karşı duyarlılık. Midede sancı, deri dökülmesinde artış.
Celal Alpay: Ölüm orucunun 141. günde. kilosu 66. halsizlik, dukkati toplayamama, kas ağrıları, ciğerden kaynaklı batma, kaburgalarda batma, şeker ve su alımında azalma.
Mesut Avcı: Ölüm orucunun 141. gününde, kilosu 55. Ayaklarda artan ağrı ve üşüme, deride kuruma dökülme, konuşmada zorluk, unutkanlık. sese ve ışığa duyarlılık.
Serhat Karadumanlı: 141. günde, gözlerde ağrı, kulaklarda çınlama, sese ve ışığa duyarlılıkta artış, baştan bacaklara kadar uyuşma.
Hanım Harman: Ölüm orucunun 139. gününde.  Baş ve gözlerde ağrı, kulaklarda çınlama, sese ve ışığa karşı duyarlılık. Su ve şeker alımında zorlanama, unutkanlık, dikkat toplayamama.
Ümit Kanlı: Ölüm orucunun 136. gününde. kanlı ishal ve mukus dökülmesi. Karaciğerde şişme, kaburgalarda batma, nefes alımı ve hareket etmede zorlanma. Ayakta durmada zorlanma.
Barış Yıldırım: Ölüm orucunun 136. gününde. Ağız içinde yaralar, eklem ve kas ağrıları, ışığa ve sese karşı duyarlılık, istem dışı hareketler.

Öte yandan dün İHD İzmir Şubesi Cumhuriyet Postanesi önünde yaptığı basın açıklaması ve faks gönderme eylemiyle, ölüm oruçlarında artık günlerin değil saatlerin sayılı olduğunu ve konunun bir an önce ilgililerce çözülmesini istedi. Basın açıklamasında hazırlanan metni okuyan İHD İzmir Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Meral Ünal, ülke yöneticilerini, ölüm oruçları konusundaki umursamazlığa bir an önce son vererek, sorunun yeni ölümler yaşanmadan insani bir şekilde çözülmesi için gerekli adımları atmaya çağırdı. (Evrensel)                                                                                                                           

13 Mart 2001 Salı

"Aydın'da gizli sıkıyönetim mi var?"

Foto: Özer Akdemir

İZMİR - Aydın'da, 8 Mart 2001 günü, parkta otururken hiçbir gerekçe gösterilmeden gözaltına alınan ve gözaltında tutuldukları süre içerisinde maruz kaldıkları kötü muameleler doktor raporu ile tespit edilen üç gençle ilgili İzmir İHD Şubesi'nde bir basın açıklaması yapıldı. Gözaltına alınan ve kötü muameleye maruz kalan Çağrı Yaşar, Erdal Saran ve Kürşat Şahin'i temsilen basın açıklaması yapan Erdal Saran'ın babası  ve İHD GYK üyesi Abdurrahman Saran, aynı konuyla ilgili Aydın İHD'de yaptıkları basın açıklamasından sonra, basın açıklamasına katılan gazetecilerin dernek çıkışında emniyete götürüldüklerini ve haberi yapmamaları konusunda tehdit edildiklerini belirterek, "Bugünkü basın toplantısında  aynı zamanda basına uygulanan bu baskıyı protesto etmek istiyoruz, 24 saat keyfi olarak  gözaltında tutulan, aralarında oğlumunda bulunduğu gençler halen tehdit ediliyorlar.Bütün bu keyfi ve yasal olmayan davranışlara, sokakta, okullarda, dershanelerde maruz kaldık. Acaba Aydın'da bir sıkıyönetim uygulaması var da biz mi bilmiyoruz?" şeklinde tepkisini dile getirdi. Saran, demokratik hakların sonuna kadar kullanılacağının altını çizerek, Aydın'da Baki Erdoğan'ın gözaltında işkenceyle öldürülmesinden sonra artan polis baskısına dikkat çekti. (Evrensel)

9 Mart 2001 Cuma

Kral Midas'ın laneti

foto kodu: Sardes1, Sardes2


İZMİR - Bugün Manisa'nın Salihli İlçesi yakınlarında bulunan Antik Sardes Kenti, Lidya Uygarlığı'na başkentlik yapmanın yanında, paranın keşfedildiği ve ünlü Kral Yolu'nun başladığı yer olarakta bilinir.
Gediz ve Küçük Menderes Vadisi'ni de içine alan bölgede ortaya çıkan Lidya Uygarlığı, Kral Gides'le en görkemli dönemlerini yaşamış, tarih sayfalarında zenginliğin ve kültürel etkinliğin doruğa ulaştığı bir uygarlık olarak yerini almıştır. Yunan Mitolojisi'nde eşek kulaklarının yanında dokunduğu herşeyi altına çevirmesiyle de ünlenen Frigya Kralı Midas'ın, "altının belasından" suyunda ellerini yıkayarak kurtulduğu Paktolos (Sart) Deresi, bugün bile Antik Sardes Kenti kalıntılarının yanından akmaya ve altın tozlarını taşımaya devam ediyor. "Herşey ilk kez Sart'ta başladı" sözünün söylendiği, dünyanın en zengin kenti olarak ünlenen Antik Sardes Kenti'nin bugün ayakta kalan harabeleri arasında bina ve tapınakların yanında Lidya dönemine ait altın arıtma atölyeleri de bulunuyor. Dünya Uygarlığı'nda çok önemli bir yere sahip olan, birçok Mitolojik söylenceye konu olmuş Antik Sart Harabeleri, Kral Midas'ın lanetini doğrularcasına altın belasıyla uğraşıyor bugünlerde. Harabelere ve ünlü Artemis Tapınağı'na kuş uçuşu 500 metre uzakta Pomza ve K-Madencilik adlı şirketler tarafından yapılmak istenen altın madenciliği, Antik Kentin yanı sıra, yöredeki tarım arazilerini bölgede bulunan termal su kaynaklarını ve insan yaşamını da tehdit edecek bir girişim olarak kendini gösteriyor. Bergama Köylüsü'nün siyanürle altın çıkarmak isteyen Eurogold Şirketi'ne karşı yıllardır sürdürdükleri mücadelele sonucu oluşan kamuoyunu önleyebilmek için "Biz siyanür değil su ile altın çıkaracağız" söylemiyle, yöre insanlarını kandırmak isteyen şirket yöneticilerine, Salihli Belediye Başkanı'nın yanı sıra yöre halkı, kuruluşlar ve bilim çevreleri de tepki gösteriyorlar. Şirketlerin suyla altın çıkarma söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını, üstelik yörede zaten az olan su kaynaklarının kullanılmasıyla kayaların içndeki Arsenik kimyasalının suya ve toprağa karışacağını belirten çevreler, bunun ölümcül etkilerinin daha önce benzer bir olay yaşanan Kütahya'nın Dulkadir İlçesi'nde görüldüğünü belirttiler.
Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Salihli İlçesi Belediye Başkanı Zafer Keskiner, gözlerini altın hırsı bürümüş yağmacıların doğa örtüsünü, verimli yöre topraklarını ve tüm dünyanın uygarlık mirası Sart Harabeleri'ni yok etme pahasına altın madenciliği yapmaya soyunduğunu, buna karşı halk olarak direneceklerini söyledi. Konunun gündeme gelmesi için girişimlere başlandığını ve bu doğrultuda bugün bilim çavreleri, odalar ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla geniş bir bilgilendirme toplantısı yapılacağını söyledi. Salihli Belediye Başkanı sorularımıza şu yanıtları verdi:
- Yöredeki bu altın madeni girişimi ne zaman başladı, şu anda hangi aşamada?
Z. Keskiner: Burada 1970 yıllarının başında MTA'nın bir rezerv tetkik çalışması oldu. O tetkik sonucu "şu kadar altın çıkarılabilir" diye bir raporda verildi. MTA raporları işletmeyi yapsın diye Etibank'a devretti. Etibank özelleştirilirken buradaki madenin işletme hakkı Pomza Madencilik A.Ş tarafından alınmış. ÇED raporu var mı yok mu bilinmiyor. Birçok şey söylenti aşamasında şu an. Ama somut olan birşey var, böyle bir şirketin o kayaları, o toprakları hayvansal örtüsüyle, bitkisel örtüsüyle yok edğeceğinin işareti olan işe başlamak üzere oldukları gerçeği.
- Şirketlerin işletmeye geçme aşamasına  geldiğini söylüyorsunuz. Bu madenin  açılmasının tehlikelerini de anlattınız. Bu aşamada ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Z. Keskiner: Şirketlerin işe başlamak için Enerji Bakanlığı'ndan gerekli izinleri tamamlamak üzere olduğunu görünce, büyük bir panikle "Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz" dedik ve hemen konuyla ilgili bilgilendirme toplantısının yapılmasını uygun gördük. Salihli halkına ve ilgili arkadaşlarımıza duyurduk. Aklın yolu bir yerde birdir ama aklın toplum için çalışan yolu bir midir bilmiyorum. Biz toplum için bunun iyi olmasını, çocuklarımızın torunlarımızın emanetini olan doğayı korumayı düşünüyoruz. Eğer bu iş bu kadar büyük bir harabiyetle yok edilirse,  Afrika'da bubnun denenmiş örneklerinde, Kıbrıs Lefke'de denenmiş örneklerinde olduğu gibi işin sonunda perişan bir yer teslim alırız. Bu konuda sorumluluk sadece Belediyede değil, tüm halk tadır. Birşeyler yapılacaksa belediyesi, dernekleri, siyasi partileri, esnafı, köylüsü ve işçisiyle tüm halk tarafından yapılmak zorunda. Biz belediye olarak mücadeleye birçok olanağı sağlayabiliyoruz. Madenle Sart Harabelerinin arası kuş uçuşu 500 metre. Dünyanın en önemli antik harabelerinin bulunduğu bir yerde, böylesine tehlikeli bir girişimin yaşanması çevreyi olduğu kadar, tüm antik kalıntıları da tehdit eder nitelikte. Sadece kalıntıların bulunduğu yer değil, bütün bölge SİT alanı olmalı.
- Daha önce konuyla ilgili yayınladığınız bildiride şu an TBMM'de görüşülen Endüstri Bölgeleri Yasa Tasarısı'nın ülkeyi yağmaya açmaya çalışmak olarak değerlendirmiş ve Salihli Halkı'nı tasarıya karşı çıkmaya çağırmıştınız. Bu konudaki görüşlerinizi alabilirmiyiz?
Endüstri Bölgeleri kurulmasıyla ilgili çıkarılmak istenen tasarıyı çok tehlikeli buluyorum. Doğanın, tarihin ve SİT alanlarının yokedilmesine yol açacak bir girişim. Bir avuç yabancı sermaye için, ülke topraklarının böylesine yağmaya açılması son derece yanlış. Çıkarılacak kanunlar halkın yararına olmak zorunda. Siz halk değil yerli-yabancı sermaye yararına kanun çıkarırsanız, bunu da halkın sağlığı, yaşam alanı, ekonomik çıkarlarının tersi yönde yaparsanız, halkı da karşınıza almış olursunuz.
Bu konuda Bergama Köylüleri yıllardır kahramanca mücadele veriyorlar. Biz onların mücadelesinden örnek alacağız. Onlar da, bizdeki bu altın madeni girişimini duyduktan sonra bizim yanımızda oldular, bize her türlü desteği verdiler. Bugünkü toplantımıza da Bergama'dan otobüslerle gelip katılacaklar. (Evrensel)

"Vücut ağırlığı kemik ağırlığına eşitlendi"



İZMİR - İzmir Barosu Cezaevi İzleme Komisyonu, 02. 03. 2001 tarihinde açıkladığı raporla İzmir'de cezaevi ve hastanede bulunan ölüm orucu ve süresiz açlık grevi eylemcilerinin sağlık durumlarını açıkladı. 19 Aralık operasyonundan sonra Buca Cezaevi'nden Yeşilyurt Devlet Hastanesi'ne sevk edilen ölüm orucu eylemcilerinden, eylemlerinin 127. gününde bulunan Mesut Avcı, Celal Alpay, Serhat Karadumanlı, Abdullah Bozdağ, ölüm orucu eyleminin 122. gününde olan Ümit Kanlı ve Barış Yıldırım halen hastanede tutulurken, Çanakkale Cezaevi'nden Manisa'ya sevk edilen ve ölüm orucu eylemlerinin 130. gününde olan Berna Ünsal, Ayşe Eren, Nazan Yılmaz, Hanım Harman ile süresiz açlık grevini sürdüren Ülker Karayel ve Gülay İncesu da Şubat başında Yeşilyurt Devlet Hastanesi'ne getirildi. Buca Cezaevi'nde süresiz açlık grevi eylemlerini 15 Aralık'ta ölüm orucu eylemine çeviren Ulaş Göktaş, Tamer Çadırcı, Yalçın Hafçı, Kenan Korkankorkmaz, Sedat Gürsel Aymaz, Mehmet Gökhan Özocak, İlhami Sönmez, Turan Ustabaş, Kemal Denli, Özgür Kılıç, Ali Çamyar, Ali Güzel, Hüseyin Kayacı ve Yılmaz Babatümgöz isimli tutuklular da eylemlerine devam ediyorlar.
Cezaevi İzleme Heyeti, İzmir'de cezaevi ve hastanede bulunan 24 ölüm orucu eylemcisinin sağlık durumlarının gittikçe ağırlaştığını, bu eylemcilerde kanlı idrar, unutkanlık, baş dönmesi, sinirlilik hali, şeker ve tuz alımında zorlanma, uykusuzluk, eklem ve kas ağrıları, gözlerde ağrı yanma, görmede azalma, artan halsizlik, böbreklerde rahatsızlık, idrar tutamama, kusma isteği, baş ağrıları, gırtlakta yorgunluk, aşırı kilo kaybı (20 kiloya varan), dikkati toplayamama, deri dökülmesi, dil ve damakta paslanma, konuşma zorluğu, denge sorunları gibi rahatsızlıkların artarak devam ettiğini açıkladı. Ölüm orucu ve süresiz açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumları şöyle:
Berna Ünsal: Kanlı ishal ve mukus dökülmesi mevcut, zorlukla ayakta durabilmekte, kendi ihtiyaçlarını zorlukla karşılamaktadır. Vücut ağırlığı kemik ağırlığına eşitlenmiş olup, iç organlarda parçalanmalar başlamıştır.
Mesut Avcı: Kilo kaybı kemik ağırlığına eşitlenmiştir. Bu aşamadan sonra verilecek kilolar iç organların parçalanmasına neden olacaktır. Deri hücreleri kendini yenileyememekte bu nedenle yüzde, ellerde ve vücudun değişik yerlerinde kahverengi lekeler mevcut.
Ümit Kanlı, Barış Yıldırım, Celal Alpay, Serhat Karadumanlı, Abdullah Bozdağ: Vücut ağırlıkları kemik ağırlğına eşitlenmiştir. Ağız çevrelerinde iyileşmeyen yaralar mevcuttur.
Ayşe Eren: 30 kiloya düşmüştür. Kanlı idrar, böbreklerde şiddetli ağrılar, göğüs kemiklerinde erime ve iç çökme mevcut.
Nazan Yılmaz: Kaslarda karıncalanma ve uyuşma, göğüs kemiklerinde erime ve iç çökme, kalp çarpıntıları, vücutta ödemler mevcut.
Abdullah Bozdağ ve Kenan Konkankorkmaz: Bacakta uyuşmalar, yürüme zorluğu. Tamer Çadırcı: Kalp ağrıları ve aşırı kilo kaybı (20 kiloyu aşan), Gökhan Özocak ve Ali Çamyar: Ciğerlerde ağrı, Celal Alpay: Böbrek rahatsızlıkları bulunmakta.
Operasyon sonrası Çanakkale Cezaevi'nden Manisa Cezaevi'ne sevk edilen kadın tutuklulardan Zeynep Erdoğan ölüm orucunun 89. gününde bulunurken, Leyla Kizir, Tülay Çakmak, Rahşan Eren, Zuhal Akkaş, Ergün Bıçak ve Fatma Koyupınar adlı ölüm orucu eylemcileri de eylemlerinin 74. günündeler.
Cezaevlerinde operasyonlarla zorlaşan yaşam koşullarını düzeltmek yerine yeni genelgelerle daha da zorlaştırıldığını belirten İzmir Barosu Cezaevi İzleme Komisyonu, çözüm için kaybedilen her gün insan hayatına denk düştüğünün altını çizdi. (EVRENSEL)

Yeni Asır'ın gurur tablosu: İşten attığı gazeteciler!


İZMİR - 03. 03. 2001 tarihli Yeni Asır Gazetesi'nin iç sayfalarında yer alan bir ödül haberi çoğu kişinin gözünden kaçmıştır. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması'nda Yeni Asır'ın aldığı 16 ödül, gazete tarafından "Gelenek bu yıl da bozulmadı. Ödüllerin büyük bir kısmını Yeni Asır aldı" diye duyurulmuş. "İşte gurur tablosu" başlığıyla da ödül alan gazetecilerin ismileri ve ödül aldıkları alanlar yazılmış. Başka zaman olsa iki gün baş sayfadan hatta manşetten verilen bu ödül haberleri, bu yıl her nedense iç sayfalarda, fazla göze batmayan bir yerde verilmiş. Herşeyin bir nedeni olduğu gibi bunun da var elbet! Y. Asır "işte gurur tablosu" diye sunduğu ödül alan 16 gazeteciden 5'i şu anda işten atılmış durumda! Hem de bu haber çıkmadan günler önce işten atılmışlardı! Sinan Genç, Seçil Utma, Müslüm Karaaslan, Saygın Sekizkardeş ve Ömer Genç "ödüllü" ve "işsiz" gazeteciler şimdi.
"Çok iyi ilişkiler" içinde oldukları devlet yetkililerinden milyarlarca lira teşvik alan, o da yetmeyip banka hortumlayan, kara para aklamadan, hayali ihracata kadar bir sürü kirli ilişkiler içinde yuvalanan medya patronlarının en son icraatları, yılbaşından bu yana işten attıkları 3000 in üzerinde gazeteci oldu. "Ekonomik kriz, küçülme ihtiyacı..." v.b. bir sürü gerekçeler arkasına sığınarak basın emekçilerini işten çıkarmada birbiriyle yarışan "İkitelli Baronları", bu gazetecilerin emekleri karşılığı aldıkları ödülleri de, kendi reklamları olarak kullanmaktan bir çekince duymuyorlar.
Günlerdir süren gazeteci kıyımına karşı çeşitli biçimlerde tepki göstermeye çalışan gazeteciler, bayram öncesi işsiz kalmanın, yıllardır emek verdikleri yerden gerekçesiz uzaklaştırılmanın burukluğunu yaşarken, işten çıkarılanlar arasında yer alan, "köşe kapmış" ve "tanınmış" kimi meslektaşlarının konuya yaklaşımlarındaki duyarsızlığı ile de sarsılıyorlar. Gazetecilikte 30 yıllık geçmişi bulunan bir abileri "Kimseye kırgın değilim. İşten çıkarılmam konjoktürel bir olay"  diye nitelendiriyor, 30 yıldan sonra "hadi eline sağlık" denerek kapı önüne konmayı.
Konjoktür her değiştiğinde insanları işten çıkarmak mübah öyleyse?! Hatta patronlar, konjoktürün değişmesini de beklemeyip, canları istediğinde kapının yolunu göstersinler insanlara! Ki çoğu zaman öyle oluyor zaten. 30 yıllık tanınmış gazetecinin sözlerindeki umarsızlığı ve tuzukuruluğu, işten atılan 3000 kişiye karşı en hafif deyişle saygısızlıktan başka birşey değil. Tıpkı işten attıkları gazetecilerin aldıkları ödülleri "İşte gurur tablosu" diye böbürlene böbürlene veren Yeni Asır'ın yaptığı gibi. İşten atıldığı gün yaptığı haber manşetten giren meslektaşımızın yüzündeki şaşkınlık, birkaç gün sonra ödül  kazandığını öğrendiğinde daha da artarken, yüzlerine bulaşan her ıslaklığı İzmir'in meşhur İmbat'ının getirdiği deniz damlacıkları, ya da halkımızın bildiği tabirle "Nisan Yağmuru" sanan gazete patronları ise, işten çıkardıkları gazetecinin emeğini sömürmeye devam ediyorlar.

Yılardır iş güvencesinden yoksun, sendikalaşmaya çalıştıkları, örgütlendikleri için işten atılan gazeteciler için son yaşanan kıyım, imza kampanyaları, ya da basın açıklamalarının ötesinde bir anlam taşımak zorunda. Toplumun her kesimi gibi gazetecilerinde, işleri ekmekleri için örgütlenmekten, sermayenin karşısına örgütlü bir güç olarak çıkmaktan başka şansları kalmamıştır. Örgütlü bir kesime sermayenin bu kadar pervasızca saldıramayacağı, ya da saldırılar karşısında emekçilerin bu denli tepkisiz olmayacağı, sınıf mücadelesinin yaşanan onca deneyimiyle sabitleşmiştir. (Evrensel) 

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...