26 Mayıs 2001 Cumartesi

Özelleştirmeye karşı sınıf dayanışması


26 Mayıs 2001 21:00
Özelleştirme kapsamındaki PETKİM ve TÜPRAŞ'ta çalışan işçiler, iki haftadır direnen İzmir Sümerbank işçilerine destek verdiler.
Özelleştirmeye karşı sınıf dayanışması
İzmir Sümerbank Basma Sanayi işçilerinin işyerini terketmeme eylemi 13. gününe girerken, eyleme çeşitli kesimlerden destek gelmeye de devam ediyor. Önceki gün Aliağa'dan hareket eden PETKİM ve TÜPRAŞ işçileri, Sümerbank işçilerini ziyaret ettiler.
Yaklaşık 300 PETKİM ve TÜPRAŞ işçisini "Direne direne kazanacağız", "Yaşasın işçilerin birliği", "İş ekmek yoksa barışta yok" sloganlarıyla karşılayan Sümerbank işçilerine, Petrol-İş Sendikası Aliağa Şubesi üyesi işçiler de "Sümerbank işçisi yalnız değildir", "Yaşasın sınıf dayanışması" sloganları ile yanıtladı. PETKİM işçileri, kendilerine bir haftadır dağıtılan kumanyaları da biriktirerek, Sümerbank işçilerine getirdiler.
'Yaprak kımıldıyor artık'
Burada bir konuşma yapan Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Başkanı İskender Büyükçolak, özelleştirme belasıyla yüzyüze kalan ilk iş kollarından biri olarak Sümerbank işçilerini çok iyi anladıklarını belirterek, "bu belanın işçilerin birlikte hareket etmesi, dayanışması ve mücadeleyi ortaklaştırması ile püskürtülebileceğini" söyledi. Büyükçolak, "Bursa'da sendikalaştıkları için işten atılan Petrol-İş üyesi işçilerin, İstanbul'da greve başlayan Şişecam işçilerinin ve onurluca bir yaşam için sahte sendika yasasına karşı Ankara'ya yürüyen kamu emekçilerinin de dayanışmaya ihtiyacı var. Fizik olarak yanlarında olamasak da kalbimiz onlarla" diye konuştu.
Sümerbank'ın Cumhuriyet'le yaşıt ve ülke ekonomisinin candamarlarından olduğunu hatırlatan Büyükçolak, "Bir işçinin buradan izinsiz bir bez parçası götürmesine ağır cezalar verenler, bırakalım bez parçasını koskoca fabrikayı birilerine peşkeş çekiyorlar. Bunun hesabı sorulmalı. İşçi sınıfı hareketinde yaprak kımıldamıyor deniyordu. Yaprak kımıldıyor artık. Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın direnişinizin boşuna olmadığını bilmelisiniz" dedi.
'Ekmeğime şeytan eli değdi'
Büyükçolak'ın konuşması sık sık "Fabrika yuvamız yıktırmayız", "İşçiler burada hırsızlar mecliste", "İşçiler elele genel greve" sloganlarıyla kesilirken, fabrikanın önündeki yoldan geçen araçlardaki emekçiler de direnişi korna çalarak, direnişçilere el sallayarak destek verdiler.
Direnişçi Sümerbank işçileri de kendilerine destek veren Aliağa işçilerine şiirler ve şarkılarla seslenirken, bir Sümerbank işçisinin okuduğu şiirde geçen "Ekmeğime şeytan eli değdi" dizesi direnişin nedenini özetliyordu. Aliağa PETKİM ve TÜPRAŞ işçilerinin ziyareti yine alkışlar ve sloganlar eşliğinde sona erdi.


"Yaprak kımıldıyor artık"

foto: Özer Akdemir

İZMİR - İzmir Sümerbank Basma Sanayi işçilerinin işyerini terketmeme eylemleri 12. gününe girerken, eyleme çeşitli kesimlerden destekler de gelmeye devam ediyor. Önceki gün Aliağa'dan hareket eden altı otobüs dolusu PETKİM ve Tüpraş işçisi, direnişteki Sümerbank işçilerine destek verdiler. Yaklaşık 300 PETKİM ve rafineri işçisini "Direne direne kazanacağız", "Yaşasın işçilerin birliği" ve "İş ekmek yoksa barışta yok" sloganlarıyla karşılayan Sümerbank işçilerine, Petrol-İş Aliağa Şubesi üyesi işçiler de "Sümerbank işçisi yalnız değildir", "Yaşasın sınıf dayanışması" sloganları ile yanıtladı. Bir hafta boyunca kendilerine dağıtılan kumanyaları biriktirerek Sümerbank işçilerine getiren PETKİM işçilerinin bu yardımları direnişçi işçilerle PETKİM işçileri arasında duygusal anlara yol açtı. Burada bir konuşma yapan Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Başkanı İskender Büyükçolak, özelleştirme belasıyla yüzyüze kalan ilk iş kollarından biri olarak Sümerbank işçilerini çok iyi anladıklarını belirterek, bu belanın işçilerin birlikte hareket etmesi, dayanışması ve mücadeleyi ortaklaştırması ile püskürtülebileceğini söyledi. Büyükçolak, "Bursa'da sendikalaştıkları için işten atılan Petrol-İş üyesi işçilerin, İstanbul'da greve başlayan Şişe Cam işçilerinin ve onurluca bir yaşam için sahte sendika yasasına karşı Ankara'ya yürüyen kamu emekçilerinin de dayanışmaya ihtiyacı var. Fizik olarak yanlarında olamasak da kalbimiz onlarla" diye konuştu. Sümerbank'ın Cumhuriyet'le yaşıt  ve ülke ekonomisinin candamarlarından biri olduğunu hatırlatan Büyükçolak, "Bir işçinin buradan izinsiz bir bez parçası götürmesine ağır cezalar verenler, bırakalım bez parçasını koskoca fabrikayı birilerine peşkeş çekiyorlar. Bunun hesabı sorulmalı. "İşçi sınıfı hareketinde yaprak kımıldamıyor deniyordu. Yaprak kımıldıyor artık. Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın bu direnişinizin boşuna olmadığını bilmelisiniz" dedi. Büyükçolak'ın konuşması sık sık "Fabrika yuvamız yıktırmayız", "İşçiler burada hırsızlar mecliste", "İşçiler elele genel greve" sloganlarıyla kesilirken, fabrikanın önündeki yoldan geçen araçlardaki emekçiler de direnişi korna çalarak, direnişçilere el sallayarak destekliyorlardı. Direnişçi Sümerbank işçileri de kendilerine destek veren Aliağa işçilerine şiirler ve şarkılarla seslenirken, bir Sümerbank işçisinin okuduğu şiir de geçen "Ekmeğime şeytan eli değdi" dizesi her şeyi özetliyordu. Aliağa PETKİM ve Tüpraş işçilerinin destek ziyaretleri yine alkışlar ve sloganlar eşliğinde sona erdi. (Evrensel) 

14 Mayıs 2001 Pazartesi

"AOBP Kaldırılsın" kampanyası devam ediyor

Foto kodu: aobp
Foto: Özer Akdemir

İZMİR - Milyonlarca emekçi çocuğuna üniversite kapılarını kapatan ve eğitimdeki fırsat eşitsizliğini daha üst boyutlara tırmandıran AOBP'nin kaldırılması için ülke genelinde başlatılan kampanyalar sürüyor. İstanbul'dan İzmir'e, Ankara'dan Eskişehir'e, Adana'dan Diyarbakır'a kadar ülkenin dört bir yanında sürdürülen "AOBP kaldırılsın! Üniversite hakkı için 1 milyon imza" kampanyası 6 ayı aşkın bir süredir devam ediyor. Kampanya ile ilgili dün Eğitim-Sen 1 No'lu Şube'de yapılan basın açıklamasında, kampanya çalışmasının en önemli ayaklarından olan veli-öğrenci-öğretmen birlikteliğinin yakalanmasında önemli mesafeler alındığı belirtildi. Kampanyanın İzmir Komitesi Temsilcisi Aykut Aykutay, dünden itibaren 21 Mayıs'a kadar Milli Eğitim Bakanlığı'na AOBP'nin kaldırılması taleplerini içeren fakslar çekileceğini aktararak, İstanbul, İzmir, Ankara ve Adana'dan oluşan heyetlerin MEB, YÖK, Cumhurbaşkanı ve TBMM ile görüşerek, toplanan imzaları vereceğini söyledi. Aykutay;"Eğitimde fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı, her gencin üniversite eğitimi alabildiği ve verilen eğitimin bilimsel bir içerik kazındığı güne kadar mücadelemiz sürecektir" dedi. Basın açıklamasına İZ-ÖVDER Genel Başkanı Dilek Türtat ve Eğitim-Sen 1 No'lu Şube Başkanı Osman Gazi Oktay da katılarak destek verdiler. (Evrensel

8 Mayıs 2001 Salı

Sevgili Bayram Çavuş (Gani Oğuz)


Aramızdan ayrılalı çok zaman olmadı. Ama seni her zaman anıyoruz. Mücadele arkadaşların anıyor, boyalı basın anıyor, senin belalın Eurogold anıyor. Eurogold yetkilileri diyesiymiş ki; "Bergama Köylülerine yaptıkları eylemlerden dolayı teşekkür ederiz. Onlar bize karşı mücadele etmesin diye, şantiyemizde siyanürlü altın çıkarmanın çevreye hiç zarar vermeyeceği tüm önlemleri aldık. Bu tedbirleri almamıza neden oldukları için Bergama Köylülerine teşekkür ederiz:"
Yalana bak Bayram Çavuş, demogojiye bak! Bunların hepsi kuyruklu yalan. Şu an senin öfkeyle kükrediğin canlanıyor gözümün önünde. Yeşilyurt Devlet Hastanesi'ndeyken kızın Gönül'e çöpe attırdığın Eurogold'cuların gönderdiği çiçekler geliyor aklıma.
Sevgili Bayram Çavuş. Cenaze törenin de simge haline gelen pijamanda bizlerleydi. Onyedi köyden getirtilen toprakta seninle birlikte cenaze kortejindeydi. Vasiyetlerin yerine getirilmeye başlanmıştı. Köy mezarlığı, insanları, seni sevenleri almıyordu. Oraya gelen herkes bir Bayram Çavuştu. Ortalık tıklım tıklımdı. Maden sahasının çevresinde mücadele arkadaşların, işlerinin çokluğuna bakmadan, binlercesi biraraya gelip, başta Oktay Konyar olmak üzere meşaleli protestolara başladı. Yanan her meşaleye parlaklığı sen veriyordun. Gecenin karanlığında yolları sen aydınlatıyordun. İnsanların "Bayram Çavuş aramızda" demesi bundandı.
Senin belalın Eurogold Bakanlar Kurulu'ndan bir karar çıkartmış. Mahkeme kararına bakmadan deneme üretimi yapılabilirmiş. Ama bir şart ileri sürülüyormuş; Köylüleri ikna etmek! Şirket yetkilileri hemen ikna turlarına başlamış. Her gittikleri köyde Bayram Çavuş'lar onları kovuyormuş. Hele Çamköy'de, Sabahat Hanım'ın Eurogold'cuları yaka paça köyden kovması, son olarakta Tepeköy'de onlara meydan dayağı atılması, orada rahat uyumanı sağlıyordur herhalde.
Oktay Konyar'a eylemlerden dolayı 18 ay hapis cezası verilmiş. Konyar ise, "Bizim doğru yaptıklarımız suç sayılıyor. Biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz. Köylüler istemezse bu maden çalışmayacak" diyor.
Arkasında 200 bin üyesi olan sendikalar, kitle örgütleri Bergama Köylüleri'ni destekleme ziyaretleri yapıyor. Pınarköy'e geldiklerinde senin evini, sonra da mezarını ziyaret ediyorlar. Oralarda senin mücadeledeki kararlılığın uzun uzadıya anlatılıyor. Madene karşı verilen mücadelenin kesinlikle başarıya ulaşacağına olan inançlar tazeleniyor. Sana mezarının başında söz verilerek ziyaret bitiriliyor.
Yedi lokmanda, kırk yemeğinde senin evin ziyaretçi akınına uğruyor. Senin fotoğraflardaki ve belleklerimizdeki gülümseyen yüzün, doğru yaptığımıza olan inancımızı arttırıyor, pekiştiriyor. Bergama köylülerinin inancı kısaca şu: "Eurogold işçi alma vaadiyle, durumun vahametini bilmeyen köylüleri kandırarak, onlara iş bulma vaadi yaymaya çabalasa da hevesleri kursağında kalacak. VE BU MADEN ÇALIŞMAYACAK!"
Sen rahat uyu Bayram Çavuş. Sevgili abim, sen rahat uyu.


                                                                                                          Gani Oğuz - BERGAMA 

6 Mayıs 2001 Pazar

POAŞ'taki Deli Dumrul öyküsü


Özer Akdemir
POAŞ'ı, adeta üzerine para alarak eline geçirenler bu vurgunu geçtiğimiz günlerde düzenledikleri bir partiyle kutlarlarken, POAŞ işçileri ise özelleştirmeden sonrası kaybettikleri ekmeklerinin peşindeydiler yine. 28 yıllık POAŞ işçileri Tosun ve Taşsın, emekli edilmiyorlar. POAŞ Genel Müdürlüğü işçilerin kıdem tazminatlarına el koymak istiyor.

İZMİR - Geçtiğimiz günlerde Petrol Ofisi Anonim Şirketi'nin (POAŞ) Maslak'taki Genel Müdürlük binasında yapılan kutlamaya, İstanbul sosyetesinin ünlü yüzlerinin yanı sıra POAŞ'ın ortakları olan İş Bankası ve Doğan Holding'in en üst düzey yetkilileri de katıldı. Ülke ekonomisinin en büyük kuruluşlarından birisi olan POAŞ'a, yüzde 51 hissesini alarak sahip olanlar, bu büyük pastanın tadını çıkarmaya çalışıyorlardı.

"Bal tutan parmağını yalar"
İş Bankası-Doğan Holding Girişim Ortaklığı, 3 Mart 2000 günü yüzde 51 hissesi için, 1 milyar 260 milyon dolar verdikleri POAŞ'ın kasasında, imzayı attıkları gün 378.5 milyon dolar buldular. Bundan öte, POAŞ'ın taşınmazları bile tek başına 4 milyar dolar ediyordu! POAŞ'ı adeta üzerine para alarak ellerine geçirenler bu vurgunun (Onlar değişim diyor) birinci yılını "Bal tutan parmağını yalar" deyimindeki gibi, şampanyalarla kutlarken, POAŞ'ın özelleştirilmesinden en çok etkilenen POAŞ işçileri ise özelleştirme sonrası kaybettikleri ekmeklerinin peşindeydiler yine.
Geçtiğimiz aylarda işaret parmaklarını şakaklarına dayatılarak "Önce kafalar değişti" mesajıyla birlikte gülümsetilip, gazetelere reklam malzemesi yapılan POAŞ çalışanları, ilerleyen günlerde bu hareketlerini "Özelleştirmeye evet diyeceğine, kafana bir kurşun sık, ikisi de aynı demek istedik" şeklinde değiştirdiler. İşçiler açısından gelinen nokta, bu mesajdan öte bir anlam da taşımıyor zaten.
POAŞ'taki Deli Dumrul
Hüseyin Tosun ile Cemil Taşsın'da POAŞ özelleştirmesinden sonra mağdur durumda kalan binlerce işçiden ikisi. Onların durumunu diğerlerinden ayıran en önemli etken ise emeklilikleriyle ilgili. Gününü doldursun doldurmasın yüzlerce işçiyi tazminatlarını verip emekliye ayıran POAŞ ideresi, Tosun ile Taşsın için aynı yöntemi izlemiyor. Güvenlik görevlisi statüsünde POAŞ'ta 28 yılını çalışarak geçirmiş olan Tosun ve Taşsın emekli olmak istedikleri halde emekli edilmiyor! Hak, hukuk dinlemeden POAŞ'ta adeta Deli Dumrul efsanesini canlandıranlar, bu yetmezmiş gibi işçilerin 3 aylık  maaşlarını da bloke edilmiş durumdalar! Her biri 20 milyarın üzerinde kıdem tazminatı almaya hak kazanan Tosun ve Taşsın'a bu miktarı vermek istemeyen POAŞ Genel Müdürlüğü, onları memur statüsüyle Dokuz Eylül Üniversitesi'ne atarken, iki işçinin emekli olduğunda alacakları kıdem tazminatının büyük bir bölümüne el koymayı amaçlıyor. Tosun ve Taşsın eğer Dokuz Eylül'de iş başı yapıp zaten dolmuş olan emekliliklerini burada alırlarsa ancak 6-7 milyar bir emekli ikramiyesi alabilecekler. Bunu kabul etmeyip emekli olmak için başvuran iki işçinin emeklilikleri POAŞ tarafından gerekçe gösterilmeden reddedilirken, işçilerin maaşları da 90 günü aşkındır bloke edilip verilmiyor. Tosun ve Taşsın konuyla ilgili sorularımıza şu yanıtları verdiler:

Kaç yıldır POAŞ'ta çalışıyordunuz? Başka bir kamu kurumuna hangi gerekçelerle atandınız?
Hüseyin Tosun:  POAS'ta 28 yıldır çalışan kadrolu işçiyim. Adnan Menderes Havaalanında Hava İkmalde Güvenlik görevlisi olarak çalışıyorum. 30 Temmuz'da bizim Dokuz Eylül'e atamamızı çıkardılar. 657'lik devlet memuru olarak. Oysa ki biz 28 yıldır işçi statüsünde çalışıyoruz. Bu atama yapılmadan 2-3 ay önce emekliliğimi istemiştim. Emekli etmiyorlar.
Cemil Taşsın: Ben 1979'dan beri POAŞ'ın Turan Tesisleri'nde çalışıyorum. Daha önce Aliağa'da da çalışmışlığım var. Özelleştirmeden sonra bir kısım işçiyi haklarını verip POAS'tan attıktan sonra, güvenlik görevlilerini de sendikalı olamadığımız için kapsam dışı tutup, çeşitli devlet kurumlarına atama yaptılar. Biz özel güvenlik yasasının çıktığı 1985 yılında sendikadan istifa ettirildik. Yasaya göre herhangi bir sendikaya üye olamıyorduk çünkü. Yalnız o dönem sendikadan istifa ederken istifa dilekçesinin altına "Tüm haklarım saklı kalmak kaydıyla" diye bir not düştük. Bu nedenle 1985'ten bu yana toplu sözleşmede işçiler ne aldıysa bize de aynen yansıttılar. Özelleştirmeden sonra işçileri ayırıp bizleri de tayin ettiler. Tayin ettikleri yerlerde biz memur olarak işe başlayacaktık.

"Biz Aydın Doğan'dan zengin miyiz?!"

Gerekçe olarak ne gösteriyorlar?
Hüseyin Tosun: Hiçbir gerekçe göstermiyorlar. Bize bir cümlelik "Emekliliğiniz uygun görülmemiştir" diye bir yazı gönderdiler. Biz emekliliğimizi isterken sigortadan günümüzü hesaplatmış, tüm evraklarımızı hazırlayıp öyle istemiştik. Bizim sigortayla bir sorunumuz yok. POAŞ Genel Müdürlüğü emekliliğimizi onaylamıyor. Devlet benden 28 yıldır bütün kesenekleri kesmiş. POAŞ'ı yönetenler bizim bu 28 yıllık emeğimizi vermek istemiyorlar. Bu nedenle bizi Dokuz Eylül'e atadılar. Avukatımız POAŞ Genel Müdürlüğü'ne ihbarname çekti. Hala cevap vermediler.
Cemil Taşsın: Emeklilik istemimize hiçbir gerekçe göstermeden red cevabı gelince, biz olayı biraz anladık. Bunlar bizi devlet memuru statüsünde emekli edip, kıdem tazminatlarımızın yarıdan fazlasına el koyacaklardı. Yani işçi statüsündeyken 20 milyar emeklilik ikramiyesi alacaksak, Dokuz Eylül'den emekli olduğumuzda bu miktar 6-7 milyara düşecekti. Ben Aydın Doğan'dan, İş Bankası'ndan zengin miyim? Bizim emekliliğimizi yapmadıkları gibi 90 gündür maaşlarımıza da el koymuş durumdalar.

Sizler daha sonra ne yaptınız?
Hüseyin Tosun: Dokuz Eylül Atama Dairesi'ne başvurduk. Adamlar bize "Buyrun gelin. İki sandalye verip sizlere de bir iş ayarlarız. Ama siz burada çalışmadınız ki ne emekliliği talep edeceksiniz" dediler. Yazın Ankara'ya gidip Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB)'nda Başkan Yardımcısı Haldun Demirel'le görüştük. Durumumuzu anlattık. Adam bize "sizin herşeyinizden POAŞ Genel Müdürlüğü sorumludur, biz her ay POAŞ'a 20 tirlyon lira personel maaşı ödüyoruz" dedi. Tamam özelleştirme olmuş, yüzde 51'i Aydın Doğan-İş Bankası'na satılmış ama buranın yüzde 49'u devlette hala. İpleri tamamen onlara mı verdiler ki böyle şeyler yaşıyoruz? Diğer bölgelerden bir kaç arkadaşın da bizimle aynı durumda olduğunu öğrendik. Özelleştirmenin bir sonucu da bu işte. Normal işten atmaları geçtik, işlerine gelmeyince bizim gibi emekliliği dolmuş olanları bile emekli etmiyorlar. 90 gündür maaşlarımızı vermiyorlar. Benim üç tane okuyan çocuğum var. Her gün borç alarak geçinmeye çalışıyoruz.

Cemil Taşsın: Bizi emekli etmeyip Dokuz Eylül'de çalışmaya zorlamalarının nedenni anladıktan sonra mahkemeye başvurduk. POAŞ'ın İnsan Kaynakları Müdürlüğünü arayıp müdür yardımcısı Selahattin diye birisiyle görüşüp, durumumu anlattı. Adam bana "Ben çalıştığım kurumun çıkarlarını kollamak zorundayım" dedi. Benim emeğimin karşılığına el koyupda mı kollayacaklar POAŞ'ın çıkarını? (Evrensel)

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...