8 Haziran 2002 Cumartesi

Mehmet'in dramı...

Özer AKDEMİR 

08 Haziran 2002 21:00
  
Mehmet Kır, TÜPRAŞ'ın FCC Ünitesi'nde temizlik yaparken meydana gelen patlama sonucu öldü. Oysa daha dört gün önce işe başlamıştı ve ileriye dönük umutları vardı. Mehmet'ten geriye, içi yanık bir anası, bir babası bir de yavuklusu kaldı...



Mehmet Kır, TÜPRAŞ'ın FCC Ünitesi'nde temizlik yaparken meydana gelen patlama sonucu öldü. Oysa daha dört gün önce işe başlamıştı ve ileriye dönük umutları vardı. Mehmet'ten geriye, içi yanık bir anası, bir babası bir de yavuklusu kaldı...
Ödemiş'in dağ köylerinden gelip de TÜPRAŞ'ta işe başlamak herkese nasip olmayan bir ayrıcalık sayılır köylüler arasında. Gerçi taşeron işçisi olarak işe başlanacaktır ilk etapta ama olsun. Kendilerini bu işe yerleştiren Belediye Başkanı "İleride kadroya geçeksiniz" demişti. İyi ki Belediye Başkanı siyasi ilişkileri kuvvetli birisiydi. Ankara'daki tanıdıkları bir dediğini iki etmiyorlardı. Yoksa hiç de kolay bir şey değildi TÜPRAŞ gibi bir işletmede işe yerleştirilmek. Başkanları kendi işlerini Ankara'yla konuşmuş, onlar da TÜPRAŞ'a bir telefon... İşte şimdi işe başlıyorlardı. Gerçi kimileri Belediye Başkanı'nın, taşeronla kişi başına yüksek paralar için anlaştığını, bu paralardan TÜPRAŞ'taki yetkili birilerinin de pay aldığını söylüyordu ama, bunlar oldum olası başkanın her yaptığı şeyi eleştirirlerdi zaten! Ödemiş'in dağ köylerinden çok zorunlu olmadıkça şehre inmeyen Mehmet Kır, TÜPRAŞ'ın gökkuşağı gibi bir demir halenin üzerinde TÜPRAŞ yazılı kapısından içeri adım attığında başı döndü önce, midesinde bir yanma hissetti. Ucundan alev çıkan upuzun bacalar, neredeyse köyündeki dağ kadar büyük tanklar onu korkuttu ve göğsünü kabarttı biraz da. Köyde kimsenin varlığının farkında bile olmadığı rençber Mehmet, bu dev gibi makinelerin arasında çalışacaktı artık.

Son yemek...


İlk gün ıvır zıvır işler verdiler kendisi gibi yeni işe başlayan taşeron işçilerine. İndir-boşalt işleri. Akşama kadar çalıştılar ve ölesiye yoruldular. Ama yemekler güzeldi, çok şükür... İkinci gün bir yerde topladılar hepsini ve masanın üzerine dizili çeşitli aletleri tanıttılar. "Bu gaz maskesidir, bazı yerlerde çalışırken bunu takacaksınız. Buna el feneri derler. Bunlar tanklardır, siz buraların temizliğini yapacaksınız, içinde zehirli gazlar vardır ama korkmayın gazlar alındıktan sonra içeri gireceksiniz. Buralarda sigara içmeyin"... Mehmet, bir saati aşmayan bu sıkıcı söylevde anlatılanları anlamak için kendini zorlasa da hiç bir şey anlayamadı. Akşama kadar yine indir-bindir, sil-süpür işleri. Yemekte köftenin yanında tatlı verdiler, gel keyfim gel... Ertesi gün sabah yine bir şeyler indirtildi, yükletildi Mehmet'e. Öğle yemeğinde kuru fasulye pilav vardı. Pek bir iştahla kaşıkladı yemeğini. Köyünü anımsadı, hüzünlendi, daldı gitti bir süre. Anasını, babasını, yavuklusunu, arkadaşlarını düşündü yemeğin üzerine yaktığı sigaradan derin nefesler çekerken. Gözleri buğulandı... Bu Mehmetin son yemeği, son sigarasıydı. O bunu bilmese de, durduk yerde bir sıkıntı gelip yüreğine çöreklenmişti.

Gözleri kavruldu önce...


tüpraş ile ilgili görsel sonucu
Öğleden sonra kocaman bir tankın yanına götürdüler Mehmet'i. Yanında Kadir vardı. O da taşeron işçiydi, arkadaşıydı Mehmet'in. Başlarındaki şefin "dram" dediği bu yan yatmış tankın giriş kısmında "Girilebilir" diye bir levha asılmıştı. Eline bir hortum verdiler Mehmet'in ve dramın içine soktular. Kadir'in işi dışarıdaydı. Mehmet'e hortumla içini iyice yıkamasını, tabandaki çamuru kazıyarak tazyikli suyla dışarı atmasını söylediler. İçerisi zifiri karanlıktı ve benzin kokuyordu. Kokuyu taktığı gaz maskesinden bile alıyordu Mehmet. Hortumdan gelen tazyikli suyla içerisini göremeden her yanı iyice suladı. Tabandaki çamuru kazımak için hortumu dışarıdaki Kadir'e uzattı. Gözleri karanlığa biraz alışmış olsa da içerisi hâlâ zindan gibiydi. İçerisini görmek için seyyar lambayı istedi. Aksilik işte, lamba yanmıyordu. 'Tutukluk yaptı herhalde' diye düşünüp lambayı kurcalarken, köreltici bir ışık gözlerini yaktı önce. Sonra sıcaklığı hissetti, gövdesi kendiliğinden havalandı. Kavrulmuş vücudu dramın 50 cm'lik kapağından bir füze gibi dışarı fırlatılırken patlama sesini duydu Mehmet. Bu onun duyduğu son ses idi... Kadir patlama olduğunda dramın dışındaydı. Biraz önce Mehmet'in uzattığı hortumla uğraşıyordu. O da önce bir ışığın gözlerinin önünden geçtiğini gördü. Alev yüzünü, ellerini yaladı. Kulaklarını sağır eden patlama sesini duyduğunda yanık elleriyle yüzünü korumaya çalışıyordu... 20 Mayıs günü patlama sonucu parçalanarak can veren Mehmet Kır'ın yaşamını yitirdiği FCC ünitesi 1.5 ay önce de bir işçiye mezar olmuştu. Ünitede 9 Nisan 2002 günü meydana gelen kazada da 29 yaşındaki 3 yıllık TÜPRAŞ işçisi Şükrü Bakırlıoğlu, H2S gazı zehirlenmesi nedeniyle yaşamını yitirmiş, Hasan Koç ve Ergün Koçak adlı iki işçi de yaralanmıştı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...