Hazırlayan:Özer Akdemir
25 Haziran 2010 00:00
Birliğe şiddetle ihtiyaç var
Gülden Karabudak (Kozak Yaylası Çevre Koruma Derneği Basın Sözcüsü)
Kozak Yaylasındaki altın madenleriyle ilgili durum hakkında bilgi verir
misiniz?
Kozak Yaylasında altın madeni sondaj çalışmaları ve bunun için ağaç kesimleri
halen devam ediyor. Son iki ay içinde resmi rakamlarla 8 bin civarı, resmi
olmayan rakamlarla (orada yaşayan insanların verdiği rakamlar) 27 bin ağaç
kesilmiştir. Ve halen kesimler devam etmektedir.
Bu konuda açılan davalar halen devam ederken, hangi mantıkla bu çalışmaların
devam ettiğini aklı başında hiç kimse zaten yorumlayamaz. Şöyle ki; ağaç
kesiminin durması için kesim yapılan bölgede keşif yapılması lazım. Fakat keşif
yapılmasını geciktirmek için şirket, ilgili davaya müdahil olmaları için
çalışanlarını ikna ediyor. Neredeyse her hafta yapılan müracaatlar nedeniyle de
davanın görüşülmesi gecikiyor ve böylece ağaç kesimlerinin önüne geçilemiyor.
Yani hukuksal, sosyal, doğal, aklınıza gelebilecek her türlü yıkım, Kozak
Yaylasında mevcut ve gelecek nesillere ibret olacak şekilde sergilenmeye devam
ediyor. Bu kadar hileye, tuzağa gerek yok aslında. Madem ki demokratik bir
ortamda yaşamıyoruz, madem ki tüm bu yıkımlar sadece birkaç kişinin keyfiyeti
ve ağzından çıkacak üç beş cümleyle gerçekleşiyor, Çıkarın fermanı, verin idam
kararını Kozak Yaylasının, bu iş tek kalemde bitsin... Bu konuda kendini
parçalayan, ağaçlarını gözyaşlarıyla sulayan binlerce Kozak anası da bilsin ki,
bu topraklar kendilerine verilmeyecek. Bilsin ki, vatandaşı olduğu devlet
kendisini korumayacak ve bilsin ki, atalarından aldıkları kutsal emanet,
topraklarına destursuz dalan bu insanlara teslim edilecek. En azından toplar
pılısını pırtısını, kendini koruyacak, kendine sahip çıkacak bir yönetim, bir
otorite, bir devlet arar ve bulur elbet! Dürüst davranarak, hiç olmazsa o
değerli Yörük analarının hayatlarını çalmamış olurlar!..
Kozak köylülerinin altın işletmesine karşı verdikleri mücadele ne durumda?
Madenci şirket direnişinizi kırabilmek için ne gibi yol ve yöntemler izledi?
Kozak Yaylasındaki mücadele aslında tüm ülke insanına örnek olacak bir
mücadeledir. Yapılan mücadele içinde siyasi veya başka ayrımlar olmadan tek
vücut yürünürken, çözümün de bir şekilde siyasette olduğu bilinciyle hareket
edilmektedir.
Bu bölgeyi savunan insanların hepsi Kozaklıdır. Sokağa çıkıp derdini anlatan da
Kozaklıdır veya bir şekilde bağı vardır, gazeteye dergiye demeç veren de
Bu
yüzden Kozakın direncini kırmak için önde gelen insanları yaftalamak ve saf
dışı bırakmak amaçlı yaptıkları hiçbir kampanya sonuç vermemiştir. Tabii
mücadeledeki en büyük sorun, şirket vaatlerine kanan o zavallı insanlardır.
Kendilerine cami, okul, kahvehane gibi yapıları yenileme; belirli binaları
tamir etme, ihtiyaçları giderme vaadi verilen muhtarlardır. Kurulacak ocaktan
bir şekilde siz de faydalanın sözlerine hiç çekinmeden taşıma birliği kurarak
cevap veren insanlardır. Onlara söylenebilecek bir şey zaten yok. İnsanlara
toprak ve vatan sevgisini dışarıdan veremezsiniz. Kurtuluş Savaşında savaş
devam ederken bile İngilizlere, Amerikaya veya Almanyaya biat edip onlara
kendi ülkesinde ajanlık yapıp destek veren insanların torunları kimler
dersiniz? Türlü vaatlerle kendi geleceğinden vazgeçen birkaç kişiye sadece
acınır, bundan gerisi fazladır. Çünkü oradaki halkın gerçeği ve en net ifade
ettiği şey, Kozak Yaylası bizimdir ve bizim altınımız çam fıstığımızdır
cümlesidir.
Sizin dışınızda ülkenin diğer yerlerindeki altın madeni karşıtı mücadeleleri
izleyebiliyor musunuz? Kendi yerelleriyle sınırlı kalan bu mücadeleler nasıl
birleştirilebilir sizce?
Kozak Yaylası insanı, zaten körü körüne sadece altın madenciliğine karşıyız
diye bir şey iddia etmiyor. Çünkü derdimiz, altın madenciliği değil tek başına.
Derdimiz, böyle değerli bir yörede bırakın altın madenciliğini, herhangi bir
bina yapmak için bile bin kere düşünülmesi gerektiğidir. Ekolojik olarak bir
değer, bir denge unsuru olan yaylanın başına bugün altın madenciliği derdi
gelmişse, yarın gümüş, öbür gün manganez gelir. Mücadelemizin kilit noktası, bu
yöreyi, bize teslim edildiği gibi evlatlarımıza bırakmaktır. Yani amacımız TOPRAKtır.
O yüzden ülkemizdeki çevre mücadeleleri içinde sadece altın madenciliği için
yapılan mücadeleleri değil termik santraller, okyanuslardaki yasak avlanmalar,
sular altında kalacak tarihi yerler; bakır, nikel, kömür vs. işletmelerle
ilgili tüm direnişleri bir şekilde takip ediyoruz. Bu mücadeleye başladığımız
ilk andan itibaren iddia ettiğimiz bir şey vardı: Tek tek yerel mücadeleler
karar vericiler için çok anlam ifade etmiyor ne yazık ki. O nedenle, kendi
yağımızda kavrulmak mantığı yerine, bu konudaki tüm yerel ve ulus çapındaki
doğa koruma derneklerinin bir araya gelmesini ve gerekirse bir konsorsiyum
oluşturulmasını tavsiye etmiştik toplantılarımızda. Eğer böyle bir hareket
başlarsa, tüm ülke insanı emin olsun ki, Kozak Yaylası bu konuda elinden gelenin
en iyisini yapacaktır ve böyle bir birlikteliğe şiddetle ihtiyacımız olduğu
ayan beyan ortadadır.
Yarın:Turgutlu, Dersim, Silopi
Bölgesel iletişim büroları kurulmalı
Bülent Erdem (Niğde Ulukışla Porsuk Köyü Halk Meclisi Derneği Başkanı):
Ulukışla Porsuk Köy Meclisi Derneğinden herkese selamlar. Şu an bölgemize
yerleşmek isteyen Gümüştaş firması, önce Ulukışla Maden köyüne altın ayrıştırma
tesisi kurmak istiyor. Köylüler ve çevreden gelen insanların direnişi sonrası
buradan vazgeçip, yanlarına yerli iş birlikçileri de alıp Porsuk Göletinin
yanına kurmak için arazi almaya başladılar. Esas mücadele burada başlıyor. 26
Temmuz 2009 da Porsuk Göleti için kamulaştırılan 27 dönümlük arazi, gölet
tamamlanmadan satışa çıktı. Bu işlerde başı AKP İl Meclisi Üyesi Ali Uğurlu
çekiyordu. Hasangazi ve Porsuktan alelacele toplanan köylüler, satışı
engelledi ve hemen iki köyde köy meclisi dernekleri kurdu. Bundan sonraki
mücadele dernekler bazında yürütüldü. Aksaray İdare Mahkemesine satış iptali
için dava açıldı. Bilirkişi gelmesi için 2000 TL para yatırıldı ve hukuk
mücadelesi de başlatıldı. Bu arada bölgesel hareket başladı. Firma benim
güvenliğimi sağla diyerek askerleri köylülerin üzerine saldı ve bunda da
başarılı olamayınca, Porsuk Göletinin orayı terk edip Ulukışlanın 8 kilometre uzağındaki
Tepeköye kaydı. Bayrağı yine AKP İl Encümeni Ali Uğurlu aldı ve aynı taktikle;
Herkese iş, aş diyerek köylüleri ikna edip 320 dönüm arazi aldılar.
Bergamaya götürüp havuzda ördek yüzdürüp halkı ikna ettiler ama çevre köyler
rahatsız, yapılmasını istemiyorlar. Biz de dernek olarak onları bilgilendirmek
amacıyla 19 Haziranda Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Sayın Gökhan
Günaydını davet edip seminer düzenledik. Bu tür etkinlikleri artırıp oradaki
halkı ayaklandırmamız, bu felaketi yaşayanların görüntülerini izlettirip
oradaki firma yanlılarının direnişini kırmamız lazım. 16 Haziran 2010da ÇED
sürecini Maden köyünden resmen başlattılar. Halkı bilgilendirme toplantısını
halk istemedi ve bakanlıktan gelen memurlar geri döndüler. Ama yine gelecekler.
Şu an Porsuk, Hasangazi ve diğer çevre köyler aynı duyarlılık içinde ama
Tepeköy tarafı biraz zayıf. O bölge Konya Ereğli sınırında. Biz köyleri
dolaştık, köylülerden tepki var ama daha sık gidilip uzman kişilerle panel
yapılmalı.
Bizim dışımızdaki bölgelerdeki mücadeleyi tam olarak takip edemiyoruz. Bu
mücadeleyi Türkiye geneline yaymak için bölgesel iletişim ç evre büroları
kurulup aylık bilgilendirme toplantıları düzenlenmeli.
En büyük sorun güç birliği eksikliği
Mehmet Akif Öznal (Gümçed, Edremit Körfez Şubesi ve Güzel Edremit Körfezinin
Bekçileri Başkanı)
Kazdağlarında yapılmak istenen altın işletmeciliğiyle ilgili son gelişmeleri
kısaca özetleyebilir misiniz?
Kazdağlarında ve onunla birlikte Edremit Körfezinin doğusunda yer alan Madra
Dağında son durum, ülkemiz genelinde yaşananlardan pek farklı değil. Son
olarak TBMMden geçen maden Yasası kapsamından, 4086 sayılı Zeytincilik
Yasasının değiştirilmesine ve zeytinliklerin de maden alanlarına açılmasına yönelik
düzenlemenin geri çekilmesi, yöreye nefes aldırdı elbette. Ancak bizim 100 bin
imza ve sayısız eylemle gündemde tuttuğumuz bu talan girişimine, son dönemde ve
sadece zeytinliklerin kurtarılması amacıyla tepki gösterenlerin birçoğu için
konu kapanmış gibi. Oysa asıl tehlike şimdi başlıyor. Yasa değişikliği sonrası,
özellikle ormanların maden alanına tekrar açılmasıyla Kazdağları ve Madra Dağında,
arama ruhsatı alınmış yüzlerce yerde, arama faaliyetlerinin hareketlenmesi,
araması yapılmış yerlerde işletme faaliyetine geçebilme girişimlerinin
hızlanması bekleniyor. Yani 5177nin sağladığı yıkım ortamını oluşturmaya
çalışıyorlar, ama biz de direnmekte kararlıyız. Yörede tek faal altın madeni,
Havran Küçükderede Koza Altının yürüttüğü çalışma. Bergamaya cevheri
taşıdılar, bitirdiler. Mayıs ayında Danıştay kararıyla bir kez daha madenin
faaliyeti durduruldu. Artık taşınacak cevher de kalmadı. Rehabilitasyon adı
altında gizlice çalışıyorlar, kapalı kapılar ardında ve denetimsizce.
Kazdağlarında altın madenciliğine karşı verilen mücadele ne durumda? Altın
karşıtı direniş istenilen düzeyde mi, değilse bunun nedenleri neler sizce?
Kazdağları ve Madra Dağında altına karşı mücadelemiz 1992den beri sürüyor.
Gümçed olarak, sürekliliği olan tek örgütüz ne yazık ki. Güzel Edremit Körfezinin
Bekçileri adıyla, tüm körfezi kapsayan örgütlenmeyle direnişi sürdürüyorlar.
Geçen dönem; (2007-2009) Kazdağları ve Madra Dağı Çevre Platformu örgütlülüğü,
büyük Çanakkale mitingi ile taçlanan önemli bir süreçti. Şu anda Kazdağları ve
Madra Dağı Belediyeler Birliğine indirgenen örgütlülüğün, süratle yine çevre
platformuna dönüştürülmesi gerekiyor. Sürekliliği olan, deneyimleri ve direniş
azmiyle, bilinciyle sürecin omurgasını oluşturan örgüt olarak, inatla platformu
zorluyoruz. Bakış açısının zeytinle sınırlı olmaktan çıkarılması ve Kazdağlarından
daha büyük tehlikenin Madra Dağında olduğunu anlatmak için uğraşıyoruz. Bir de
maden faaliyetleri de askıda olduğundan konuya dikkat çekmek zor oluyor.
Sizin dışınızda ülkenin diğer yerlerindeki altın madeni karşıtı mücadeleleri
izleyebiliyor musunuz? Kendi yerelleriyle sınırlı kalan bu mücadeleler nasıl
birleştirilebilir sizce?
Bergama-Ovacık, Uşak-Kışladağ başta olmak üzere tüm mücadeleleri izliyoruz.
Başta EGEÇEP olmak üzere mücadeleyi sürdürenlerle de dayanışma içinde olmaya
çalışıyoruz. Bu mücadele çok önemli. Bugüne kadar planlanmış en büyük
emperyalist talan dayatmasıyla karşı karşıyayız. Türkiyenin üçte biri, 45 bin
maden ruhsatıyla kapatılmış durumda. Uygarlıklar ülkesi Anadolu, maden
çöplüğüne dönüştürülmek isteniyor. Üstelik bütün yeraltı zenginliklerimiz
alınarak ve onarılmaz çevre-doğa katliamları geride bırakılarak. İşte bu yüzden
çok önemli bir mücadele sürdürüyoruz. Ülkemizin bu alanda yazgısını
belirleyecek kadar önemli olan bu harekette en büyük sorun, elbette güç birliği
eksikliği. Her gün yeni şeyler öğrenip yeni eylem yöntemleri geliştirilen bu
süreçte, umuyorum bir arada ve daha güçlü olabilmenin yolunu da bulacağız. Bu
da bir süreç meselesi.
Bergama ile başlayıp son yıllarda ülkenin birçok yerine yayılan çevreci halk
hareketlerinin başarıya ulaşması için neler yapılmalı? Size göre çözüm nerede
aranmalı?
Dediğim gibi, Bergamada 1989da başlayan ve ülkeyi kaplayan sivil
itaatsizlikler, ama aynı zamanda anti-emperyalist çevreci halk hareketleri, bu
ülkenin doğasıyla birlikte bağımsızlık değerlerinin korunması için de çok
önemli. Başarı, karşımızdaki emperyalist güç ve iş birlikçilerini göz önüne
alınca elbette kolay değil. Bir kere ülkenin, 5177yi ve son maden kanununu
yapan AKPden kurtulması şart.
Daha yurtsever ve ulusal değerlerden yana bir parlamento gerekli. İdari
yargıdaki kazanımlarımızın uygulanması için bu gerekli. Ama en önemlisi, bu
halk hareketlerini sürdürmemiz, EGEÇEP ve Gümçed ve benzerleri gibi deneyimli
örgütlerin çabalarıyla daha da yaygınlaştırmamız. Bunu yaparken de Evrensel
gazetesi medya katkılarının artmasını da sağlamalıyız. Kısacası çözüm, yılmadan
mücadelede aranmalı.
Bizi kurtarın!
Yaşar Özçelik: (Efemçukuru köylüsü)
Efemçukurundaki altın madeninin son durumu ne şu anda?
Yoğun olarak hazırlık çalışmalarına devam ediliyor. Bazı metal binaların ve
prefabrik binaların yapıldığını gördüm. Ayrıca kapalı büyük bir havuz da var.
Sondaj çalışmaları yapılıyor.
Madene karşı köylülerin mücadelesi ne durumda?
İlk başladıklarında yoğun biçimde halktan tepki vardı. Şimdilerde ise çok az
kimse tepkili.
Madenci şirket köylünün direncini kırmak için neler yaptı?
Önceleri köylüye yardımcı olmaya çalıştılar. Köylü uzak kaldı. Daha sonra bazı
kamu kurumlarıyla birlikte hareket ettiler. Karakol, kaymakamlık, önceleri
Menderes Belediyesi. Köylüye karşı hep tavır aldı bu kurumlar. Zamanla direniş
kırılıp hava köylünün aleyhine dönünce, kamu kurumları da tavırlarını
yumuşattı. Kamulaştırılacak olan araziler konusunda ise Ya pazarlık usulü
satarsınız, ya bizim istediğimiz paraya kamulaşır diyerek köylüyü bir noktada
mecbur bıraktılar. Köyde tapu çalışması yeni yapıldığı için 200-250 parsel yer
mahkemelik oldu. Ya hazine el koydu ya da orman.
Sizin dışınızda sizlerin mücadelesine kimler destek verdi?
Önceleri Bergamalılar 1-2 defa geldiler. Uşaklılar geldi, bu kadar. Yakın
çevremiz ise yalnızca avuçlarını ovuşturup cebine ve midesine gidecekleri
düşündü. Yalnızca İzmir Büyükşehir Belediyesi bizleri hiç yalnız bırakmadı.
Ayrıca Güzelbahçe Belediyesinin de katkıları oldu. Sizin aracılığınızla her
iki belediyeye teşekkür ederiz. Bizi kurtarın!
https://www.evrensel.net/haber/185901/direnenler-konusacak-3