Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
2002 yılı 18 Aralık günü evinin önünde kurşunlanarak
öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının 13. yıl dönümüne günler kala
neredeyse her yıl tekrarlanan bildik bir haber yeniden gündeme sokuldu. Tahir
Elçi cinayeti sonrası AKP dönemi faili meçhul tartışmalarının gündeme
getirildiği bir dönemde Hablemitoğlu suikastında FETÖ (Fethullahçı Terör
Örgütü) bağlantılarının araştırılması için dosyanın yeniden raftan indirildiği
haberleri yapıldı. Artık neredeyse “gelenekselleşen” bu haberlere ne
Hablemitoğlu’nun ailesi, ne de yıllardır bu olay ve arkasındakilerle ilgili
yazıp-çizen gazeteciler olarak bizlerin olayın çözümüne dönük bir beklentisi
var.
13 YILLIK YOL: BİR ARPA BOYU
Son haberlerde, Ankara Cumhuriyet Savcısının 13 yıllık
dosyayı tekrar incelemeye aldığı, jandarma ve emniyet kriminal
dairelerinden suikastta kullanılan silahın başka eylemlerde kullanılıp
kullanılmadığının bilgisini istediği yer aldı. Eğer 13 yılda bu bilgi
araştırılmamış ve dosyaya girmemişse zaten şu saatten sonra araştırılacak ne
kalmış ki! Baştan çözümsüz bırakılacak bir olay olduğu buradan bile ortaya
çıkarılabilir.
Basına yansıyan bir diğer bilgi de telefon görüşme
kayıtlarını içeren HTS dosyasının kayıp olduğu. 13 yıldır rafta bekleyen bir
dosyadan bu telefon trafiği nasıl kaybolabilir ki? Hadi diyelim birileri
dosyadaki bu bilgileri aldı, Hablemitoğlu suikastını takip eden hukukçularda,
ailenin avukatında bu bilgiler yok mu? Son olarak savcının o dönem istihbarat
ile terör birimlerinin başında bulunan emniyet müdürleriyle ilgili de bilgi
isteyerek, suikastta “paralel yapı” izi aradığı çıkan bütün haberlerde verilen
bir ayrıntı oldu.
2004 yılında zamanın Başbakanı olan Erdoğan, Danıştay saldırısının hemen ardından “Bu ülke Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonra da her şeyi örtbas etmiş bir ülkedir” diye bir açıklama yapmıştı.
2004 yılında zamanın Başbakanı olan Erdoğan, Danıştay saldırısının hemen ardından “Bu ülke Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonra da her şeyi örtbas etmiş bir ülkedir” diye bir açıklama yapmıştı.
Erdoğan, son olarak geçtiğimiz günlerde Hablemitoğlu
suikastı ile ilgili Eski Polis Müdürü Hanefi Avcı tarafından dile getirilen
“Necip Hablemitoğlu ve Haydar Meriç cinayetlerinde Paralel örgüt bağlantısı
çıkabileceği” iddialarıyla ilgili Türkmenistan dönüşü bir gazetecinin sorusu
üzerine, “Hablemitoğlu meselesi kapalı kapılar ardında kalmış bir olay. Temenni
ederiz ki bu açığa çıkabilsin. Hanefi Bey’in o yaklaşımına da katılıyorum”
dedi. 13 yıldır AKP iktidarda, hâlâ suikastın çözülmesi ile ilgili “temenni”
belirten “partili bir cumhurbaşkanı” var! Öyle ki bu suikastın mağduru da
kendileri sanırsınız!..
GÜLEN CEMAATİNİN PARMAĞI
“Hablemitoğlu suikastında Fethullah Gülen Cemaatinin ya da
son ayların moda tanımlaması ile ‘paralel yapı-FETÖ’nün parmağı var mı?”
sorusunu biz de 2011 yılında yazdığımız “Kuyudaki Taş-Alman Vakıfları ve
Bergama Gerçeği” kitabında sormuştuk. Bizim ulaşabildiğimiz, bilgi-belgelerden
sonra yorumumuz bu suikastın en çok Gülencilere yaradığı oldu. Kendilerine ağır
eleştiriler yönelten bir ‘hasımları’ bertaraf edilmiş, MİT müsteşarlığı için
adı geçen Hablemitoğlu’nun ‘ortadan kaldırılması’ ile bu kurumdaki
kadrolaşmanın önü açılmış, suikasttan sonra altın madenciliğine yönelen cemaat
şirketleri için son derece önemli olan Hablemitoğlu’nun yazdığı “Alman
Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabının çürütülmesinin önüne geçilmişti. Yani
bir taşla birkaç kuş vurulmuştu.
Özellikle bu son madde; Hablemitoğlu’nun yazdığı ve yaşam
alanlarını altın madenine karşı korumak için mücadele eden Bergama köylülerinin
ardında “Altın madenlerinin işletilmesini dolayısıyla da Türkiye’nin
kalkınmasını istemeyen Alman vakıfları olduğu” tezinin işlendiği kitabın
korunmasının önemi sonraki yıllarda yaşanan gelişmelerle iyice su yüzüne çıktı.
Bu kitabın amiral gemiliğini yaptığı “psikolojik harp oyunu” ile Bergama köylü
hareketi sönümlendirilirken, tüm yaşam savunucuları büyük bir psikolojik baskı
altına alındığı gibi, altın madenciliğinin önü de sonuna kadar açıldı.
BERGAMA VE ALMAN VAKIFLARI KİTABI
Sahte belge, kişiler ve bilgilerle hazırlanan kitaptaki
iddialar nedeniyle haklarında DGM’de “Legal Alman Casusluğu” davası açılan
aralarında Alman vakıf yöneticilerinin ve Bergama köylü hareketi önderlerinin
de olduğu 15 kişi hakkındaki davanın ilk duruşmasından 8 gün önce öldürüldü
Necip Hablemitoğlu. Eğer öldürülmeseydi, kitabındaki o sahte belgelerin
(Alman Kalkınma Bakanlığının sahte raporu), belgeyi Türk yetkililerine ilettiği
ileri sürülen “İsveç’te yaşayan Prof. Dr. Metin Deliormanlı”nın (14
yıldır böyle bir kişinin varlığına dair tek bir iz bile bulunamadı) aslında
ortaya çıkabilecekti. Dahası, Hablemitoğlu’nun kitabının altın madeni şirketi
tarafından finanse edildiği, bilgilerin madenciler tarafından sağlandığı,
kitabın dağıtımının şirketçe yapıldığı ve ülkedeki tüm protokole ücretsiz
olarak kargolandığı iddiaları da su yüzüne çıkacaktı.
SUİKASTTAN BİR GÜN ÖNCE EVRENSEL’E GİDEN HABER
İşin iki ilginç yönüne de yeri gelmişken değinelim;
suikastın işlendiği günden bir gün önce (17 Aralık 2002) Evrensel gazetesinin İzmir
bürosundan gönderdiğimiz haber tamamen Hablemitoğlu’nun yazdığı kitabın altın
madencileri tarafından yazdırıldığı, bütün masraflarının altıncı şirket
tarafından karşılandığına dair madende 10 yıl kamu ilişkileri müdürlüğü yapmış
Hasan Gökvardar’ın iddialarından oluşuyordu. Eğer haber manşet olabilmesi için
bir gün bekletilmeseydi, Hablemitoğlu’nun sabah evinin önünde öldürüldüğü gün
Evrensel’de bu haber yer alacaktı! Yine, suikasttan bir gün önce, Evrensel’e bu
bilgileri veren Hasan Gökvardar, İzmir Barosunda kameralar karşısında bir grup
avukata bize anlattıklarını yineliyordu.
TAŞLARI YERİNE OTURTALIM
Hablemitoğlu’nun öldürülmesinin ardından açılan davalar
sürecinde dava dosyalarına giren, sonraki Ergenekon duruşma dosyası eklerine de
geçen bilgilerden ve bizim yaptığımız diğer araştırmalardan bir derleme yapacak
olursak;
1. “N. Hablemitoğlu’yu İzmirli mafya babası Çerkez İbrahim (İbrahim Çiftçi)’nin talimatı ile para karşılığı ben öldürdüm” diyen ve bu suikastı en ince ayrıntıları ile, tam üç kez çeşitli yıllarda savcılara anlatan Durmuş Anuçin adı üzerinde hiç durulmuyor. Anuçin şu anda işlediği diğer 5 cinayetten cezaevinde yatıyor. İbrahim Çiftçi ise İzmir’deki işyerine atılan bir el bombası ile öldürüldü. Bombanın Ergenekon operasyonlarını başlatan, Cumhuriyet gazetesine atılan el bombaları ile aynı kafileden olduğu tespit edildi.
2. Hablemitoğlu’nun öldürülmeden önce yazıp yayımlatamadığı kitabı “Köstebek”te Gülen Cemaatinin devlet içindeki kadrolaşması anlatılıyordu. Benzer iddiaları suikasttan 10 yıl sonra yazan Gazeteci Ahmet Şık’ın basılmamış kitabı nedeniyle 1 yıl cezaevinde yatırıldığını anımsayalım. Yine Gazeteci Nedim Şener’in Hrant Dink suikastı ve Gülen Cemaati arasındaki ilişkiyi sorguladığı “Kırmızı Cuma” kitabından hemen sonra Şık’la birlikte aynı kaderi paylaştığını da belirtip, tüm bunların ardında devlet içinde, emniyet, istihbarat ve adliyede örgütlenen Fethullahçıların olduğu iddialarını da ekleyince taşlar biraz daha yerine oturuyor sanki.
3. İbrahim Çiftçi’ye bu suikastı kimin yaptırdığı ile ilgili bilgilerden Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Binbaşı Muzaffer Tekin, Osman Yıldırım, Sami Hoştan, Sedat Peker gibi Ergenekon davalarında cezaevlerinde yatan ve ülkenin bir dönem ki karanlık geçmişinde adları geçen kişilere ulaşılıyor.
4. Bu arada Veli Küçük’le Fethullah Gülen’in taa Erzurum’dan, Komünizmle Mücadele Dernekleri döneminden tanıştığını ve aralarının çok iyi olduğu bilgisini de verelim.
1. “N. Hablemitoğlu’yu İzmirli mafya babası Çerkez İbrahim (İbrahim Çiftçi)’nin talimatı ile para karşılığı ben öldürdüm” diyen ve bu suikastı en ince ayrıntıları ile, tam üç kez çeşitli yıllarda savcılara anlatan Durmuş Anuçin adı üzerinde hiç durulmuyor. Anuçin şu anda işlediği diğer 5 cinayetten cezaevinde yatıyor. İbrahim Çiftçi ise İzmir’deki işyerine atılan bir el bombası ile öldürüldü. Bombanın Ergenekon operasyonlarını başlatan, Cumhuriyet gazetesine atılan el bombaları ile aynı kafileden olduğu tespit edildi.
2. Hablemitoğlu’nun öldürülmeden önce yazıp yayımlatamadığı kitabı “Köstebek”te Gülen Cemaatinin devlet içindeki kadrolaşması anlatılıyordu. Benzer iddiaları suikasttan 10 yıl sonra yazan Gazeteci Ahmet Şık’ın basılmamış kitabı nedeniyle 1 yıl cezaevinde yatırıldığını anımsayalım. Yine Gazeteci Nedim Şener’in Hrant Dink suikastı ve Gülen Cemaati arasındaki ilişkiyi sorguladığı “Kırmızı Cuma” kitabından hemen sonra Şık’la birlikte aynı kaderi paylaştığını da belirtip, tüm bunların ardında devlet içinde, emniyet, istihbarat ve adliyede örgütlenen Fethullahçıların olduğu iddialarını da ekleyince taşlar biraz daha yerine oturuyor sanki.
3. İbrahim Çiftçi’ye bu suikastı kimin yaptırdığı ile ilgili bilgilerden Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Binbaşı Muzaffer Tekin, Osman Yıldırım, Sami Hoştan, Sedat Peker gibi Ergenekon davalarında cezaevlerinde yatan ve ülkenin bir dönem ki karanlık geçmişinde adları geçen kişilere ulaşılıyor.
4. Bu arada Veli Küçük’le Fethullah Gülen’in taa Erzurum’dan, Komünizmle Mücadele Dernekleri döneminden tanıştığını ve aralarının çok iyi olduğu bilgisini de verelim.
SUÇ ORTAKLIĞININ ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ
Son söz olarak; AKP’nin iktidara gelmesinden 2 ay sonra
öldürülen Hablemitoğlu suikastında F. Gülen Cemaatinin parmağı var mı? Biz
‘yok’ diyemediğimiz gibi olduğuna yönelik ciddi kuşkularımızı 2011 yılında
Evrensel Basım Yayın’dan çıkan “Kuyudaki Taş/Alman Vakıfları ve Bergama
Gerçeği” kitabında gerekçeleriyle anlattık. Dosyayı hemen her sene en az bir
kez raftan indiren savcılara önerelim kitabı, alıp bir okusunlar. Bilmedikleri
ya da bilmezden geldikleri bir çok şeyi bulacaklarına eminiz de, işlerine gelir
mi onu bilemiyoruz!
AKP iktidarı ile 12 yıl koalisyon ortaklığı yapan, ülkedeki
bütün emek sömürüsü, doğanın yağması-talanında birlikte çalışan, antidemokratik
ne kadar yasa varsa çıkarıp halkın tepesinde boza pişiren, hak diyeni içeri
tıkan, döven, ötekileştiren politikaların uygulayıcıları olan AKP-Gülen Cemaati
koalisyonu bu süre içerisindeki bütün suçların ortak sorumlularıdırlar. O
yüzden AKP bu suikastı Gülencilerin üzerine yıkıp kendini sıyıramaz.
Dolayısıyla AKP bu suikastı çöz(e)mez!..
Eklenme Tarihi: 16 Aralık 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder