16 Aralık 2015 Çarşamba

Hablemitoğlu suikastı neden çözülemiyor?


Özer AKDEMİR
İzmir
2002 yılı 18 Aralık günü evinin önünde kurşunlanarak öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının 13. yıl dönümüne günler kala neredeyse her yıl tekrarlanan bildik bir haber yeniden gündeme sokuldu. Tahir Elçi cinayeti sonrası AKP dönemi faili meçhul tartışmalarının gündeme getirildiği bir dönemde Hablemitoğlu suikastında FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) bağlantılarının araştırılması için dosyanın yeniden raftan indirildiği haberleri yapıldı. Artık neredeyse “gelenekselleşen” bu haberlere ne Hablemitoğlu’nun ailesi, ne de yıllardır bu olay ve arkasındakilerle ilgili yazıp-çizen gazeteciler olarak bizlerin olayın çözümüne dönük bir beklentisi var.

13 YILLIK YOL: BİR ARPA BOYU
Son haberlerde, Ankara Cumhuriyet Savcısının 13 yıllık dosyayı tekrar incelemeye aldığı, jandarma ve emniyet kriminal dairelerinden  suikastta kullanılan silahın başka eylemlerde kullanılıp kullanılmadığının bilgisini istediği yer aldı. Eğer 13 yılda bu bilgi araştırılmamış ve dosyaya girmemişse zaten şu saatten sonra araştırılacak ne kalmış ki! Baştan çözümsüz bırakılacak bir olay olduğu buradan bile ortaya çıkarılabilir.
Basına yansıyan bir diğer bilgi de telefon görüşme kayıtlarını içeren HTS dosyasının kayıp olduğu. 13 yıldır rafta bekleyen bir dosyadan bu telefon trafiği nasıl kaybolabilir ki? Hadi diyelim birileri dosyadaki bu bilgileri aldı, Hablemitoğlu suikastını takip eden hukukçularda, ailenin avukatında bu bilgiler yok mu? Son olarak savcının o dönem istihbarat ile terör birimlerinin başında bulunan emniyet müdürleriyle ilgili de bilgi isteyerek, suikastta “paralel yapı” izi aradığı çıkan bütün haberlerde verilen bir ayrıntı oldu.
2004 yılında zamanın Başbakanı olan Erdoğan, Danıştay saldırısının hemen ardından “Bu ülke Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonra da her şeyi örtbas etmiş bir ülkedir” diye bir açıklama yapmıştı.
Erdoğan, son olarak geçtiğimiz günlerde Hablemitoğlu suikastı ile ilgili Eski Polis Müdürü Hanefi Avcı tarafından dile getirilen “Necip Hablemitoğlu ve Haydar Meriç cinayetlerinde Paralel örgüt bağlantısı çıkabileceği” iddialarıyla ilgili Türkmenistan dönüşü bir gazetecinin sorusu üzerine, “Hablemitoğlu meselesi kapalı kapılar ardında kalmış bir olay. Temenni ederiz ki bu açığa çıkabilsin. Hanefi Bey’in o yaklaşımına da katılıyorum” dedi. 13 yıldır AKP iktidarda, hâlâ suikastın çözülmesi ile ilgili “temenni” belirten “partili bir cumhurbaşkanı” var! Öyle ki bu suikastın mağduru da kendileri sanırsınız!..  
GÜLEN CEMAATİNİN PARMAĞI
“Hablemitoğlu suikastında Fethullah Gülen Cemaatinin ya da son ayların moda tanımlaması ile ‘paralel yapı-FETÖ’nün parmağı var mı?” sorusunu biz de 2011 yılında yazdığımız “Kuyudaki Taş-Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabında sormuştuk. Bizim ulaşabildiğimiz, bilgi-belgelerden sonra yorumumuz bu suikastın en çok Gülencilere yaradığı oldu. Kendilerine ağır eleştiriler yönelten bir ‘hasımları’ bertaraf edilmiş, MİT müsteşarlığı için adı geçen Hablemitoğlu’nun ‘ortadan kaldırılması’ ile bu kurumdaki kadrolaşmanın önü açılmış, suikasttan sonra altın madenciliğine yönelen cemaat şirketleri için son derece önemli olan Hablemitoğlu’nun yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabının çürütülmesinin önüne geçilmişti. Yani bir taşla birkaç kuş vurulmuştu.
Özellikle bu son madde; Hablemitoğlu’nun yazdığı ve yaşam alanlarını altın madenine karşı korumak için mücadele eden Bergama köylülerinin ardında “Altın madenlerinin işletilmesini dolayısıyla da Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen Alman vakıfları olduğu” tezinin işlendiği kitabın korunmasının önemi sonraki yıllarda yaşanan gelişmelerle iyice su yüzüne çıktı. Bu kitabın amiral gemiliğini yaptığı “psikolojik harp oyunu” ile Bergama köylü hareketi sönümlendirilirken, tüm yaşam savunucuları büyük bir psikolojik baskı altına alındığı gibi, altın madenciliğinin önü de sonuna kadar açıldı.

BERGAMA VE ALMAN VAKIFLARI KİTABI
Sahte belge, kişiler ve bilgilerle hazırlanan kitaptaki iddialar nedeniyle haklarında DGM’de “Legal Alman Casusluğu” davası açılan aralarında Alman vakıf yöneticilerinin ve Bergama köylü hareketi önderlerinin de olduğu 15 kişi hakkındaki davanın ilk duruşmasından 8 gün önce öldürüldü Necip Hablemitoğlu. Eğer öldürülmeseydi, kitabındaki o sahte belgelerin  (Alman Kalkınma Bakanlığının sahte raporu), belgeyi Türk yetkililerine ilettiği ileri sürülen “İsveç’te yaşayan Prof. Dr. Metin Deliormanlı”nın  (14 yıldır böyle bir kişinin varlığına dair tek bir iz bile bulunamadı) aslında ortaya çıkabilecekti. Dahası, Hablemitoğlu’nun kitabının altın madeni şirketi tarafından finanse edildiği, bilgilerin madenciler tarafından sağlandığı, kitabın dağıtımının şirketçe yapıldığı ve ülkedeki tüm protokole ücretsiz olarak kargolandığı iddiaları da su yüzüne çıkacaktı.

SUİKASTTAN BİR GÜN ÖNCE EVRENSEL’E GİDEN HABER
İşin iki ilginç yönüne de yeri gelmişken değinelim; suikastın işlendiği günden bir gün önce (17 Aralık 2002) Evrensel gazetesinin İzmir bürosundan gönderdiğimiz haber tamamen Hablemitoğlu’nun yazdığı kitabın altın madencileri tarafından yazdırıldığı, bütün masraflarının altıncı şirket tarafından karşılandığına dair madende 10 yıl kamu ilişkileri müdürlüğü yapmış Hasan Gökvardar’ın iddialarından oluşuyordu. Eğer haber manşet olabilmesi için bir gün bekletilmeseydi, Hablemitoğlu’nun sabah evinin önünde öldürüldüğü gün Evrensel’de bu haber yer alacaktı! Yine, suikasttan bir gün önce, Evrensel’e bu bilgileri veren Hasan Gökvardar, İzmir Barosunda kameralar karşısında bir grup avukata bize anlattıklarını yineliyordu.
TAŞLARI YERİNE OTURTALIM
Hablemitoğlu’nun öldürülmesinin ardından açılan davalar sürecinde dava dosyalarına giren, sonraki Ergenekon duruşma dosyası eklerine de geçen bilgilerden ve bizim yaptığımız diğer araştırmalardan bir derleme yapacak olursak;
1. “N. Hablemitoğlu’yu İzmirli mafya babası Çerkez İbrahim (İbrahim Çiftçi)’nin talimatı ile para karşılığı ben öldürdüm” diyen ve bu suikastı en ince ayrıntıları ile, tam üç kez çeşitli yıllarda savcılara anlatan Durmuş Anuçin adı üzerinde hiç durulmuyor. Anuçin şu anda işlediği diğer 5 cinayetten cezaevinde yatıyor. İbrahim Çiftçi ise İzmir’deki işyerine atılan bir el bombası ile öldürüldü. Bombanın Ergenekon operasyonlarını başlatan, Cumhuriyet gazetesine atılan el bombaları ile aynı kafileden olduğu tespit edildi.
2. Hablemitoğlu’nun öldürülmeden önce yazıp yayımlatamadığı kitabı “Köstebek”te Gülen Cemaatinin devlet içindeki kadrolaşması anlatılıyordu. Benzer iddiaları suikasttan 10 yıl sonra yazan Gazeteci Ahmet Şık’ın basılmamış kitabı nedeniyle 1 yıl cezaevinde yatırıldığını anımsayalım. Yine Gazeteci Nedim Şener’in Hrant Dink suikastı ve Gülen Cemaati arasındaki ilişkiyi sorguladığı “Kırmızı Cuma” kitabından hemen sonra Şık’la birlikte aynı kaderi paylaştığını da belirtip, tüm bunların ardında devlet içinde, emniyet, istihbarat ve adliyede örgütlenen Fethullahçıların olduğu iddialarını da ekleyince taşlar biraz daha yerine oturuyor sanki.
3. İbrahim Çiftçi’ye bu suikastı kimin yaptırdığı ile ilgili bilgilerden Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Binbaşı Muzaffer Tekin, Osman Yıldırım, Sami Hoştan, Sedat Peker gibi Ergenekon davalarında cezaevlerinde yatan ve ülkenin bir dönem ki karanlık geçmişinde adları geçen kişilere ulaşılıyor.
4. Bu arada Veli Küçük’le Fethullah Gülen’in taa Erzurum’dan, Komünizmle Mücadele Dernekleri döneminden tanıştığını ve aralarının çok iyi olduğu bilgisini de verelim.




























SUÇ ORTAKLIĞININ ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ
Son söz olarak; AKP’nin iktidara gelmesinden 2 ay sonra öldürülen Hablemitoğlu suikastında F. Gülen Cemaatinin parmağı var mı? Biz ‘yok’ diyemediğimiz gibi olduğuna yönelik ciddi kuşkularımızı 2011 yılında Evrensel Basım Yayın’dan çıkan “Kuyudaki Taş/Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabında gerekçeleriyle anlattık. Dosyayı hemen her sene en az bir kez raftan indiren savcılara önerelim kitabı, alıp bir okusunlar. Bilmedikleri ya da bilmezden geldikleri bir çok şeyi bulacaklarına eminiz de, işlerine gelir mi onu bilemiyoruz!
AKP iktidarı ile 12 yıl koalisyon ortaklığı yapan, ülkedeki bütün emek sömürüsü, doğanın yağması-talanında birlikte çalışan, antidemokratik ne kadar yasa varsa çıkarıp halkın tepesinde boza pişiren, hak diyeni içeri tıkan, döven, ötekileştiren politikaların uygulayıcıları olan AKP-Gülen Cemaati koalisyonu bu süre içerisindeki bütün suçların ortak sorumlularıdırlar. O yüzden AKP bu suikastı Gülencilerin üzerine yıkıp kendini sıyıramaz. Dolayısıyla AKP bu suikastı çöz(e)mez!..
Eklenme Tarihi: 16 Aralık 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...