Özer AKDEMİR
Paris'te iki hafta süren Birleşmiş Milletler Paris İklim
Konferansı (COP21) sonuç bildirgesi "tarihi bir anlaşma" olarak
geçtiğimiz günlerde açıklandı. Kapitalist sanayileşmenin olağanüstü bir şekilde
hızlandırdığı iklim değişikliğinin gezegeni bir felaketin eşiğine getirdiğinin
bilimsel olarak ortaya konmasının üzerinden yıllar geçmesinden sonra bu gidişi
durdurmaya dönük bir adım olarak yapılan konferansın en önemli çıktısının
dünyadaki sıcaklık artışının 2 derecenin altına, mümkünse 1.5 derece civarında tutulması
için çaba gösterilmesi maddesi oldu. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi
öğretim üyeleri Prof. Dr. Doğanay Tolunay ve Prof. Dr. Yusuf Serengil'e
konferanstaki anlaşmanın iklim değişikliğini önlemede ya da hızını durdurmada
yetip yetmeyeceğini sorduk. Her iki bilim insanına sorduğumuz sorulan arasında
bu anlaşmanın Türkiye'nin politik tercihleri, sanayileşme ve çevre politikaları
bakımından ne anlama geldiği de vardı.
'UMUT VERİCİ BİR ADIM ANCAK...'
ABD ve Çin gibi yüksek sera gazı emisyonlarına sahip olan
ülkelerin de imza atmasıyla oybirliği ile imzalanan sonuç bildirgesini
"umut verici bir adım" olarak değerlendiren Prof. Dr. Doğanay Tolunay
hemen ekliyor; "Ancak bildirgede bir bağlayıcılık olmaması, sera gazı
azaltımlarının ülkelerin kendi koşullarına göre belirlenecek olması sorun
yaratabilecek gibi görünmekte". Konferans sekreteryasına sunulan raporlara
bakıldığında 1,5 ya da 2 C 'lik
sınırın gerçekleştirilmesinin oldukça zor göründüğünü aktaran Tolunay,
"Küresel ısınmadan kaynaklanan ısınmanın şimdiden 1 C 'ye yaklaştığı dikkate
alınırsa 1,5 C
sıcaklık artış limitine önümüzdeki 20-25 yıllık dönemde ulaşılabilir.
Dolayısıyla sonuç bildirgesi sıcaklık artışlarının sınırlandırılması
niyetlerinin ortaya konması açısından önemli. Ama sıcaklık artışına neden olan
başta fosil yakıtlardan vazgeçilmesi olmak üzere, ormansızlaşma ve arazi
kullanım değişikliklerinin azaltılması konularında da somut adımlar atılması
gerekiyor" dedi.
TÜRKİYE YALNIZLAŞACAK
Sonuç bildirgesinde öne çıkan kararlardan birisinin de 100
milyar dolarlık Yeşil İklim Fonu Kurulması olduğunu söyleyen Tolunay, henüz
aktif hale gelmeyen bu fonun yeterli olmadığı görüşünde. Türkiye'nin enerji ve
sanayi politikalarına bakıldığında sera gazı salımlarının gelecekte de hızlı
bir şekilde artacağının görüldüğünü belirten Tolunay, "2023 yılına kadar
bütün kömür rezervlerini kullanmak gibi bir enerji politikamız var. Paris Sonuç
Bildirgesi ülkelere bir yaptırım getirmemekte. Bu nedenle ülkemizi doğrudan
enerji ve sanayi politikalarını değiştirtecek şekilde etkilemiyor. Ancak fosil
yakıt odaklı ve ormansızlaşmaya neden olan kentleşme süreçlerinin devam etmesi
durumunda ülkemiz uluslararası düzeyde yalnızlaşacaktır" diye konuştu.
AZALTIM ORANI NEDEN ÖNEMLİ?
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Havza Yönetimi Ana
ilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Serengil, "2 derece mi 1.5 derece
mi" tartışmasının ülkelerden istenecek azaltım miktarının seviyesiyle
ilgili olduğunu belirterek, "Eğer doğrudan 1.5 derece hedeflenseydi
gelişmiş ülkelerden daha fazla bir azaltım istenecekti" dedi. Mevcut
durumda ısınmanın 1880 yılına göre 0.85° C ve yüzyıl sonunda 3.0-3.5 ° C’ ye
ulaşacak şekilde arttığına dikkat çeken Serengil, "Dolayısıyla yeni
anlaşma önemli bir başarı olmasına karşın İklim Değişikliğinin etkilerine
doğrudan maruz özellikle deniz seviyesine yakın bazı ada ülkeleri için çok
tatminkar değil" diye konuştu.
ANLAŞMANIN MEKANİZMASI
Serengil anlaşma mekanizmasını şöyle özetledi;
"Gelişmiş olsun gelişmekte olsun her taraf ülke 5 yılda bir “azaltım katkısı”
adında hedef sunacak ve bu sunduğu azaltım hedefini tutturmaya çalışacak. Bu
arada her azaltım katkı hedefi bir öncekinden daha güçlü bir azaltımı ifade
etmeli. Hedeflenen azaltım miktarı tutturulmak zorunda aksi takdirde yaptırımı
olacak". 12 sayfalık kısa bir metinden oluşan anlaşmanın çoğu detayının
önümüzdeki aylarda yapılacak toplantılarda belirginleşeceğini kaydeden
Serengil, "Şu an kafalar biraz karışık çünkü gelişmekte olan ülkeler daha
net ve detaylı bir anlaşma istiyorlardı. Daha önceki bağlayıcı anlaşma olan
Kyoto Protolünde (2008-2020) sadece gelişmiş ülkeler içinde az sayıda ülkenin
azaltım hedefi vardı. Paris anlaşmasında ise tüm taraf ülkeler azaltıma “özel
koşulları” çerçevesinde katkı yapacak. Gelişmekte olan ülkeler azaltım
hedeflerine ulaşmak üzere finansal, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme
desteği alacaklar. Bu desteğin en önemlisi 2020 de 100 milyar dolar/yıl’ a
ulaşması hedeflenen Yeşil İklim Fonu".
TÜRKİYE ORMANLARINI KORUMALI
Türkiye'nin sera gazı salımları en hızlı artan Ek-1 ülkesi
olduğuna vurgu yapan Serengil, enerji sektörünün ana salım kaynağı
olduğunu belirtti. Türkiye'nin 2030 yılında salım değerini olması gereken
değerin %21 altına yani 929 milyon tona düşürmeyi hedeflediğini dile getiren
Serengil, Türkiye'nin çok daha fazlasını yapabileceği eleştirilerine ise;
"bu bir müzakere ve pazarlık masası ve buna en alttan başlamak ve
diğerlerinin ne yapacağını görmek de fena bir strateji değil" diye yanıt
veriyor. Anlaşma ile Türkiyede yeni yasa ve mekanizmaların ortaya çıkacağını
söyleyen Serengil, "Türkiye bugüne dek İklim Değişikliği ile Mücadele
kapsamında yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmada azaltım taahhüdü almamıştı.
Türkiye kendi iç piyasasında her sektörde sera gazı salımlarına çeki düzen
verme yoluna gidecektir, gitmelidir. En önemlisi de Türkiye orman ve benzeri
ekosistemlerini koruyarak tutum kapasitesini artırmalıdır. Çünkü ormanlar
sayesinde tutulan karbonun artırılması da sanayi sektöründe salımın azaltılması
da azaltım mekanizmaları gibi görünse de aslında aralarında büyük fark vardır.
Ormanlar karbonu tutmanın yanında su üretimi, biyoçeşitlilik, yaban hayatı gibi
birçok hizmeti insanlara sunmaktadırlar" dedi.
'ANLAŞMA POZDAN ÖTE GİTMEZ'
Öte yandan İklim Konferansını değerlendiren Birleşmiş
Milletler (BM) Kalkınma Programı Türkiye eski Müdürü ve kalkınma ekonomisti
Bartu Soral kararların pozdan öte gidemeyeceğini dile getirdi. Sonucu
"fiyasko" olarak niteleyen Soral, anlaşma metninde karbon salımının
hedefin altında olmasına somut bir bağlayıcılık getirilmediğini belirtti. Ancak
maalesef sonuç fiyasko oldu. Önce ilan edilen ve en önemli konu yasal
bağlayıcılık. Soral; "Bir kere en önemli madde diye sunulan maddenin içi
boş. ABD ve Çin’in beş sorumlusu olduğu aşırı karbon salınımının iklim
üstündeki olumsuz etkilerini sorumluluğu hemen hiç olmayan Gabon halkı da eşit
derecede yaşıyor" dedi.
SİZ KİRLETEREK ZENGİNLEŞTİNİZ SIRA BİZDE!
Karbon salınımını azaltacak protokolleri ABD’nin yıllarca,
“adet yerini bulsun” diye bile imzalamadığına dikkat çeken Soral, 'Paris’teki
en önemli tartışmalardan birisi de sorumluluk paylaşımıydı. Sanayileşen ülkeler
İngiltere, ABD, Almanya, Japonya vs. bir yandan zenginleşirken, bir yandan
bugün yaşadığımız iklim değişikliğine sebep oldular. 1980’den sonra ise Çin ve
Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler işin içine girdi. Şimdi Çin
önderliğindeki gelişmekte olan ülkeler, zenginlere “siz 250 yıldır
sanayileştiniz, zenginleştiniz, dünyayı kirlettiniz. Şimdi sıra bizde, biz de
sanayileşeceğiz, zenginleşeceğiz” diyor. İşte zurnanın zart dediği yer
burası" dedi. Paris’teki iklim değişikliği konferansında 250 yıldır
doğanın dengesini bozan gelişmiş ülkelerin, kendilerine yetişme
çabasındakilere,“sınırlamalar” getirmeyi teklif ettiğini vurgulayan Soral,
"Karbon gazı salınımını düşürecek yeni üretim teknolojileri ve
uygulamalardan, çeşitli kotalara kadar pek çok tedbir tartışılıyor. Ancak bunun
maliyetini kim üstlenecek belli değil. Paris’te yapılan açıklamaların benzerlerini
biz daha önce görmüştük. Göreceksiniz 10 yıl sonra üretim ve tüketim de pek bir
değişiklik yokken, doğa bize kestiği faturayı büyütmüş olacak." diye
konuştu.
TÜRKİYE ENERJİ POLİTİKASINI DERHAL DEĞİŞTİRMELİ
Soral, "Bize gelince ülke olarak son 15 yıldır enerji
üretmek için arttırdığımız doğalgaz ve petrol bağımlılığını, derhal ve hiç
zaman kaybetmeden düşürmek, yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını devreye
almak zorundayız. Başta ABD üretimlerini düşürmedikçe, karbon salınımlarını
azaltmadıkça ve 200 yıldır yarattıkları tahribatı onarmak için ortaya ciddi bir
finansman koymadıkça yapılan konferanslar fotoğraf çektirmekten öteye gitmez.
Eklenme Tarihi: 15 Aralık 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder