ÇEPEÇEVRE YAŞAM
İzmir Kemalpaşa'nın Beşpınar köylüleri köyün yakınlarına yapılmak istenen taş ocağına karşı ayakta. Bir kısmı Spil Milli Parkı içerisinde kalan köyün meyve bahçeleri ve arı kovanlarının bulunduğu bölgeye yapılmak istenen taş ocağı Spil Milli Parkı'na kuş uçuşu sadece 500 metre.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM Cuma Saat: 20.00'de HAYATIN SESİ'nde
Programın tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=BjniYUyjv00
İlgili haberler:
https://www.evrensel.net/haber/293365/yargi-milli-parka-komsu-tas-ocagina-gecit-vermedi
30 Eylül 2016 Cuma
23 Eylül 2016 Cuma
Hablemitoğlu ve Bergama köylü direnişi
Yıllardır bir gazeteci olarak Bargama köylülerinin
mücadelesini izlerim, aktarmaya çalışırım. İzmir'e taşındığımız 2000 yılından
bu yana. Bugün çok daha iyi görebiliyorum; tarlasında, tütününde, pamuğunda
çalışan Bakırçay'ın yoksul köylülerinin yaşam alanlarını korumak için verdiği
mücadele aslında o kadar çok şeyi değiştirdi ki.
Başta "çevre mücadelesi, ekoloji mücadelesi"
dediğimiz olgunun sınıfsal tabanını sarstı. O güne kadar "bir grup, orta
sınıf küçük burjuvanın işi" olarak görülen çevre mücadelesi artık
köylülerin yaşam savunusuna dönüştü. Tarlası, toprağı, suyu, havası için binler
halinde yürüdüler. Yapmadıkları eylem türü kalmadı. Bir üniversite oldular; "Bergama
Üniversitesi." Önce kendileri öğrendiler altını, siyanürü, emperyalizmi,
devleti, sonra çevrelerine öğrettiler. Ve çok önemli bir miras bıraktılar
günümüz ekoloji mücadelelerine. Hatta ektikleri tohum, Gezi Direnişi'nde filiz
verdi. İki ağaç için başlayan mücadele tüm ülkenin yaşam çığlığına, baskılara
karşı isyanına dönüştü.
Bergama köylülerinin direniş bayrağı bugün Artvin'de, Kaz
Dağları'nda, Karadeniz yaylalarında, Alakır'da doğanın talanına yönelik sermaye
saldırılarına karşı yaşam mücadelesi verenlerin ellerinde.
MİLLİ TEHDİT
Bergama köylülerinin, hem ülke içinde, hem yurtdışında
sempati uyandıran, ülkedeki demokrasi mücadelesine ve sınıf mücadelesine de
önemli katkılar sunan direnişleri MGK tarafından "milli tehdit" olarak
nitelenerek, sönümlendirdi.
Hikaye çok uzun. 2000-2002 yılları arasında ortaya konan bu
psikolojik savaşın asker, yargı, üniversite, basın ve siyaset ayağı vardı. Bu
psikolojik savaşın en önemli aracı ise, geçtiğimiz günlerde İz Gazete
yazarlarından Ozan Yeşiltepe'nin anımsattığı Necip Hablemitoğlu'nun yazdığı "Alman
Vakıfları ve Bergama Dosyası" adlı kitabıdır. Bu kitabın büyük katkısı ile
Bergama Köylülerinin altın madenine karşı direnişi "Almanya'nın, dış
güçlerin bir kışkırtması" olarak damgalandı. Bergama köylülerinin
mücadelesinde öncü olan isimlerin de aralarında olduğu 15 kişi bu kitaptaki
iddialar nedeniyle "Legal Alman Casusu" gibi 'komik' bir suçlama ile
kendilerini DGM'de buldular.
Suçlama komik, ama ağırdı. İddialar yenilir yutulur gibi
değildi. Hablemitoğlu'nun kitabındaki Alman Kalkınma Bakanlığı'nın, "Türkiye
ve Altın Konsepti" başlıklı raporu, iki ülke arasında diplomatik kriz
çıkaracak bilgileri barındırıyordu. Rapor özetle; "Türkiye'nin altın
çıkarması, yılda 3 milyar dolarlık altın satan Almanya'nın ekonomik çıkarlarına
aykırı. Onun için altın madenlerinin çalışmasını önleyelim. Bergama
köylülerinin mücadelesini destekleyelim. Şu, şu kişiler bu işle ilgilensin.
Şurası lojistik destek sağlasın..." vs şeyler yazıyordu.
Hablemitoğlu kitabında bu raporu İsveç'te yaşayan Prof. Dr.
Metin Deliormanlı'nın Türkiyedeki bütün kurumlara gönderdiğini yazıyordu. "Kimse
birşey yapmadı" diye hayıflanıyordu Hablemitoğlu ama bu iddialarını
ciddiye alan DGM hemen soruşturma başlattı. Gazeteler "Hoptediks, Asteriks
Alman Casusu" manşetleri attılar. Bergama köylüleri, günümüzün FETÖ'cüleri
gibi büyük bir psikolojik baskıyla karşı karşıya bırakıldılar. Öyle ki işin
içine şiddet bile girdi. Bugün FETÖ'nün kasası olarak aranan Akın İpek'in
Koza'sı yaşam savunucularına saldırdı.
Ancak bu kadar özetleyebildim olan biteni. 2000 yılımdan bu
yana süreci izleyen bir gazeteci olarak Hablemitoğlu'nun yazdığı kitap elime
geçer geçmez kendisiyle iletişim kurup, kitaptaki iddiaları sordum. Benim gibi
başka gazeteciler de bu iddiaların peşine düştü. Hiç birimiz aradığımızı
bulamadık. Hablemitoğlu öldürülmeden kısa bir süre önce hepimize bir gerekçe
ileri sürerek o kitaptaki belgeleri, bilgileri, isimleri vermedi, geçiştirdi.
Çünkü yazdığı kitap SAHTE belgeler, kişiler ve bilgiler üzerine kurgulanmıştı.
Yıllarca bilgi belge topladıktan sonra 2011 yılında
Hablemitoğlu'nun iddialarını ve öldürülüşünü ele alan "Kuyudaki Taş /
Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği" kitabını yazdım.
Bu kitabın çok kısa bir özetini yaparsak;
RAPOR SAHTE, KİŞİ SAHTE, OYUN GERÇEK!
1. Hablemitoğlu o dönem MGK Genel Sekreterliği Toplumla
İlişkiler Birimi (TİB)'de uzman olarak görev yapıyordu.
2. Yazdığı kitabın en önemli belgesi, Alman Kalkınma
Bakanlığı'nın, "Türkiye ve Altın Konsepti Raporu" SAHTE! Bu DGM
davası sürecindeki resmi yazışmalarla ortaya konmuş durumda.*
3. Raporu Türkiye'deki bütün kurumlara verdiği ileri sürülen
Prof. Dr. Metin Deliormanlı diye birisi HİÇ OLMADI. BU İSİMDE BİRİSİ YERYÜZÜNDE
YOK!
4. Hablemitoğlu'nun kitabında verdiği Türkiye-Almanya
arasındaki altın ticaretine yönelik veriler de GERÇEK DIŞI!
5. DGM'de zamanın Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın,
Bergama Köylülerinin Avukatı Senih Özay, Köylülerin Sözcüsü Oktay Konyar,
İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman, Turizmci Birsel Lemke ve işadamı
Özcan Durmaz'ın da aralarında bulunduğu 15 kişi ile ilgili açılan davaya dair
bir tek somut BELGE YOK! Dava bu nedenle DGM'nin yargılama rekorunu kırarak
bitirildi. Çünkü dosya bomboştu!
6. İşadamı Özcan Durmaz'ın, madende işe girmesin diye Oktay
Konyar'ın ricası ile bir köylüye iki kere gönderdiği 200.000 liranın (günümüz
parasıyla 200 tl) makbuzu "Alman yardımını ortaya koyan en önemli
belge" diye basına servis edildi!
7. Hablemitoğlu, DGM'de görülecek olan bu Alman Casusluğu
davasından 8 gün önce ÖLDÜRÜLDÜ!. Öldürülmese idi, bugün sahte belge ve kişiler
üzerine yazdığı ortaya çıkan, ama ölümünün ardından tüm bu gerçeklerin üzeri
örtülüp "best seller" olan kitabı ile ilgili bir avukat ordusu
tarafından 'SORGULANACAKTI'.
8. Hablemitoğlu öldürülmese idi yazdığı kitabın ALTIN
MADENCİLERİ tarafından finanse edildiği, dağıtımının da altın madencileri
tarafından yapıldığı ortaya konacaktı.
9. Hablemitoğlu öldürülmese idi, o gün Bergama köylülerine,
bugün tüm yaşam savunucularına yönelik ortaya konan "Arkalarında dış
güçler var" iftirası açığa kavuşacak, altın madencilerinin bu kirli oyunu
tersine dönecekti.
HABLEMİTOĞLU ÖLDÜRÜLMESEYDİ
Ama Hablemitoğlu, evinin önünde 18 aralık 2002 tarihinde
öldürüldü. Kim öldürdü peki? AKP'nin tek başına iktidar olmasından iki ay sonra
meydana gelen bu faili meçhul neden aydınlatılmadı? Yazıyı uzatma
pahasına buna da yanıt verelim;
1. Hablemitoğlu öldürülmeden önce kendisinin MİT müsteşarı
olacağını söylüyordu gazetecilere. AKP-Gülen Cemaat'i koalisyonu böylesi 'Kemalist'
görüşleri olan birisinin MİT'in başına geçmesine izin veremezdi. Vermedi de
zaten!
2. Hablemitoğlu, F. Gülen'in Amerika'ya gitmesi ve devlet
kurumları içerisindeki örgütlenmesi üzerine bir hayli çalışmış ve bugün FETÖ
denilen örgütün ipliğini taa o zamanlarda ortaya sermiş bir isimdi. Öldürülmesi
ile Cemaat çok önemli bir hasmından kurtuldu.
3. Hablemitoğlu'nun yazdığı, yukarda kısaca özetlediğimiz
Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabının çok büyük etkisiyle Bergama Köylü
hareketi sönümlendirildi. Ülke, altın madencileri için 'dikensiz gül bahçesi'
haline geldi. Sonrasında da Cemaat sermayesi Koza Altın Şirketi eliyle bu
madenlerin üzerine çöktü.
Yani; Hablemitoğlu'nun öldürülmesinden en karlı çıkan kesim
FETÖ oldu. Bu çok açık. En çok zarar görenler ise Hablemitoğlu'nun eşi, iki
küçük kızı, Bergama Köylüleri ve ekoloji mücadelesiydi.
HABLEMİTOĞLU'NU KİM ÖLDÜRDÜ?
Hablemitoğlu'nu kim öldürdü? Bunun yanıtını ben biliyorum.
2011 yılında yazdığım kitabımda yukarıda özetlediğim bilgilerin hepsinin
yanında Hablemitoğlu'nu öldüren kişinin ismi de var. Ki bu kişi üç ayrı zamanda,
üç ayrı savcıya, en son el yazısı ile 5 sayfa olarak verdiği ifadede suikasti
bütün ayrıntılarıyla anlattı. Kimlerin bu işi kendisine verdiğini (Birkaçını
sayalım: Veli Küçük, İbrahim Çitçi, Sami Hoştan, Muzaffer Tekin) karşılığında
ne kadar para aldığını, sonra neden itirafçı olduğunu anlatıyor. Bütün bu
bilgiler tabii ki devletin bütün birimlerinde, dava dosyalarında var. Ben de bu
dava dosyalarından edindim bu bilgileri. İyi de neden 14 yıldır
çözülmüyor o zaman bu suikast? Anımsar mısınız, Uğur Mumcu'nun eşi,
Güldal Mumcu ile zamanın Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar arasında geçen
bir konuşmayı aktarayım; "Mehmet Ağar, cinayetin karmaşıklığını anlatmak
için, “Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” dedi.
Ben de kendisine “Çekin o zaman” dedim. “Çekemem” dedi. “Çekin, kenara çekilin”
dedim. “Yapamam” dedi. “O zaman, çekerler, altında kalırsınız” dediğimde de
yüzünde “Bu imkânsız bir şey. Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez” der gibi bir
ifade belirmişti."
İşte Hablemitoğlu suikasti o duvardaki tuğlalardan birisi...
FETÖ VE BERGAMA KÖYLÜLERİ YALANI
Çok uzadı biliyorum ama son olarak önce İz Gazete
yazarlarından Ozan Yeşiltepe'nin gündeme getirdiği, ardından Yeni Asır'dan
Zafer Şahin'in köşesine daha da ileri götürerek taşıdığı iddialarla Bergama
Köylüleri mücadelesi ve FETÖ işbirliği meselesine gelirsek. Yukarıdaki bilgiler
ışığında bu iddialar, tıpkı Hablemitoğlu'nun o zaman ortaya attığı iddialardan
daha kıymetli değil. Gerçeklikle, olan bitenle ilgisi olmayan, günümüz moda
ifadesiyle algı operasyonunun bir parçası.
2000'li yılların başında turizmci Birsel Lemke üzerine
kurgulanan oyun, bugün farklı bir isim, CHP Aliağa İlçe Başkanlığını yaptığını
öğrendiğim Özcan Durmaz üzerinden kurgulanmış. Ben kendisiyle şahsen hiç
tanışmadım. Bu iddialar -ki ben "iftiralar" diyorum, neden
böyle dediğimi de yukarıda özetleyeme çalıştım- hakkında konuşur konuşmaz kendi
bileceği iş. Belki de bu yazarların Özcan Durmaz'la kişisel, politik bir
çatışmaları, hesaplaşmaları vardır, onu da bilemem. Ancak, bu kapışmayı yaşam
alanlarının nasıl korunacağını bütün ülkeye öğreten Bergama köylülerinin o
görkemli direnişleri üzerinden yapmaları asla kabul edilemez. Çünkü aslında bu
gerçeklikle hiçbir bağı olmayan iddialar üzerinden Bergama köylülerine söylenen
her söz, Artvin'de Cerattepe'yi savunmak için yıllardır direnen Artvinlilere
söyleniyor. Dağlarda, kırlarda, kentlerde direnen bütün yaşam savunucularına
atılıyor o iftiralar. Hepimize...
* Bütün bu yazılanların belgeleri "Kuyudaki Taş /
Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği" adlı kitapta mevcut.
Ozan Yeşiltepe'nin İz Gazetedeki ilgili yazıları:
1. Hablemitoğlu: http://www.izgazete.net/yazi/241/hablemitoglu
2 -Hablemitoğlu başlıklı yazımın ardından: http://www.izgazete.net/yazi/249/hablemitoglu-baslikli-yazimin-ardindan
Bu yazının ardından gelen dalga:
Aliağa Ekspersten Bülent Pınarbaşı'nın yazısı: http://www.aliagaekspres.com.tr/yazi/bulent-pinarbasi/22/09/2016/aliaganin-gunah-kecisi
Yeni Asır'dan zafer Şahin 1. yazısı: http://www.yeniasir.com.tr/yazarlar/zafer_sahin/2016/09/15/hablemitoglu-suikasti-ve-bergamanin-altinlari
Zafer Şahin'in 2. yazısı: http://www.yeniasir.com.tr/yazarlar/zafer_sahin/2016/09/19/bergamadaki-feto-alman-kumpasi
Özcan Durmazın yanıtı: http://www.aliagaekspres.com.tr/siyaset/24/09/2016/durmazdan-o-iddialara-yanit
Can Radyo Programı: https://www.youtube.com/watch?v=sNDDvkzAQc0
Bilirkişi: Tarım alanında jeotermal santrali kurulamaz
Özer AKDEMİR
Aydın Efeler ilçesi Yılmazköy'de yapılmak istenen jeotermal
enerji santralleri (JES) ile ilgili açılan davada bilirkişi raporu belli oldu. Bilirkişiler JES projesinin çevresel
sorunlara yol açacağı uyarısında bulunarak, şirketin hazırladığı ÇED raporunun
bu açıdan yetersiz olduğu görüşünü dile getirdiler.
Ken 2 Kipaş AŞ şirketi tarafından Yılmazköy yakınlarına,
zeytinlik ve tarım arazilerine kurulmak istenen JES'e karşı yöre köylüleri ÇED
olumlu kararına karşı dava açmışlardı. Davaya bakan Aydın 1. İdare Mahkemesi
heyetinin atadığı üç kişilik bilirkişinin mahkemeye sunduğu raporda, JES
şirketinin hazırladığı ÇED Raporunun son derece yetersiz olduğu ortaya kondu.
ÇED RAPORU YETERSİZ
VE BİLİMDIŞI
Keşif sırasında inceledikleri kuyuların dava edilen kuyular
olup olmadığının bile belli olmadığı bir dosya ile karşılaşan bilirkişiler
raporların da bunun da altını çizdiler.
Jeotermal enerji üretiminin fosil yakıtlara göre daha az atmosferik
kirlilik yaratmasına rağmen olumsuz çevresel etkileri olduğunu belirten
bilirkişiler, ÇED Raporu ile ilgili "son derece özensiz hazırlanmış"
değerlendirmesinde bulundular. ÇED Raporunun teknik açıdan hatalı ve bilimsel
olmadığını dile getiren bilirkişiler, jeoloji ve hidrojeoloji ilgili bir konuda
jeoloji mühendisinin imzasının bulunmamasının da kabul edilemez olduğunu
kaydettiler. Aynı şekilde tarım alanları ile ilgili ziraat mühendisinin de
imzasının olmadığını dile getiren bilirkişiler, ÇED Raporundaki jeoloji ve
hidrojeoloji yönünden eksiklikleri maddeler halinde sıraladılar.
TARIM ALANINDA JES
OLMAZ
JES yapılacak alanın çevresinde bakımlı ve verimli zeytin
ağaçları olduğuna dikkat çeken bilirkişiler, Aydın ve ilçelerinin Türkiye ve
dünyanın en kaliteli incir bahçelerine sahip olduğu, zeytinciliğin de önemli
yer tuttuğunun altını çizdiler. Bilirkişiler; "tarımsal olarak çok önemli
bu özel bitkilerin yetişme alanı olan 1. ve 2. sınıf arazi kullanım sınıfına
ait arazilerin yasal olarak özel korunması gereken araziler olarak, tarımsal
sit alanı ilan edilmesi gerekir" dediler. Enerji üretiminin incir ve
zeytin bahçelerinin yanında 1. ve 2. sınıf tarım arazilerinde yapılmaması
gerektiğine işaret eden bilirkişiler, alternatif araziler, 6.-7. sınıf tarım
arazilerinde bu faaliyetlerin olabileceğini belirttiler. Bilirkişiler JES alanında zeytinlik alanların
olduğunu ve Zeytincilik yasasına dikkat çekerek ifade ettiler.
ÇED RAPORU YETERSİZ
Bilirkişiler ÇED Raporundaki eksiklik ve çelişkileri şu
maddeler halinde özetlediler;
1. ÇED Raporundaki bazı ifadeler rapordun içeriği ile
çelişiyor.
2. Bazı bilgiler literatürden alınmış, neden-sonuç
ilişkisinden ve ÇED bakış açısından uzak bilgiler.
3. Sularla ilgili bilgiler teknik tasarımdan yoksun.
4. İnşaat sırasındaki toz emisyonlarının nasıl önleneceği
belli değil.
Bilirkişi raporunun sonuç bölümünde ise "ÇED Raporunun
araştırma ve işletme döneminde gerekli önlemleri almada yetersiz olduğu kanaat
getirilmiştir" diyerek son noktayı koydu.
BİLİRKİŞİ HEYETİ
KUTU: Bilirkişi
heyeti şu isimlerden oluşuyor:
Prof. Dr. Gültekin Tarcan: (Dokuz Eylül Jeoloji Müh Bölümü)
Prof. Dr. Sezai Delibacak: Ege Ünv. Ziraat Fakültesi)
Yard. Doç. Dr. Sevgi Tokgöz Güneş: Dokuz Eylül çevre Müh.
bölümü)
AYDIN'DA YAŞAYAN ÇABUK ÖLÜYOR
Son yıllarda jeotermal, madencilik ve sulardaki kirlilik
gibi çevresel konularla başı dertte olan Aydın'ın bu kötü durumu TÜİK istatistiklerine
de yansımış durumda. Aydın Çevre ve Kültür Derneği (AYÇEP) 2. Başkanı Dr. Metin
Aydın'ın açıkladığı verilere göre;
TÜİK istatistiklerine bakıldığında, 2015 yılında ikamet eden
nüfusa göre Türkiye'de yaşayan 201, Aydın'da 144 kişiden biri ölmüş.
Aydın'da 2015 yılında meydana gelen ölümler Türkiye ortalamasından %28 daha
fazla.
2015 yılında Aydın'da meydana gelen ölümlerin %46'sı dolaşım
sistemi, %19'u kanser, %11'i solunum sistemi, %3,6'ı endokrin ve beslenme
bozukluğu hastalıklarına bağlı meydana gelmiş. Türkiye ortalamasına göre 2015
yılında Aydın'da Dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümler %37, kansere bağlı
ölümler %23, Solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler %30 daha fazla.
İkamet eden nüfusa göre 2010-2015 dönemi TÜİK verilerine baktığımızda
toplam ölümler Türkiye'de %20 Aydın'da %32, Dolaşım sistemi hastalıklarına
bağlı ölümler Türkiye'de %21 Aydın'da %39, kansere bağlı ölümler Türkiye'de %15
Aydın'da %23, Solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler Türkiye'de %40
Aydın'da %46 artmış. (İzmir/EVRENSEL23 eylül 2016
https://www.evrensel.net/haber/290965/bilirkisi-tarim-alaninda-jeotermal-santrali-kurulamaz
ÇEPEÇEVRE YAŞAM_K.Paşa Beşpınar taş Ocağına karşı 1. Bölüm_23 eyl016
ÇEPEÇEVRE YAŞAM
İzmir Kemalpaşa'nın Beşpınar köylüleri köyün yakınlarına yapılmak istenen taş ocağına karşı ayakta. Bir kısmı Spil Milli Parkı içerisinde kalan köyün meyve bahçeleri ve arı kovanlarının bulunduğu bölgeye yapılmak istenen taş ocağı Spil Milli Parkı'na kuş uçuşu sadece 500 metre.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM Cuma Saat: 20.00'de HAYATIN SESİ'nde
Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=hsFmMBuJnxA
Programın tamamı:
İlgili haber:
https://www.evrensel.net/haber/289899/sirket-kurnaz-devlet-aymaz
İzmir Kemalpaşa'nın Beşpınar köylüleri köyün yakınlarına yapılmak istenen taş ocağına karşı ayakta. Bir kısmı Spil Milli Parkı içerisinde kalan köyün meyve bahçeleri ve arı kovanlarının bulunduğu bölgeye yapılmak istenen taş ocağı Spil Milli Parkı'na kuş uçuşu sadece 500 metre.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM Cuma Saat: 20.00'de HAYATIN SESİ'nde
Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=hsFmMBuJnxA
Programın tamamı:
İlgili haber:
https://www.evrensel.net/haber/289899/sirket-kurnaz-devlet-aymaz
15 Eylül 2016 Perşembe
ÇEPEÇEVRE YAŞAM_YALNIZ EFE'NİN ZAFER BAYRAMI_15 EYL 016
ÇEPEÇEVRE YAŞAM
Efemçukuru Altın madeni İzmir'e 20 km uzaklıkta 5 yıldır üretime devam ediyor.
Her geçen gün kentin içme sularını biraz daha kirletiyor.
Altın madenine karşı direnen tek Efemçukur'lu yalnız Efe Ahmet Karaçam'ın 8 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesi zaferle sonuçlandı.
Bu güzel haberi Ahmet Karaçam'la paylaşmak için Karaçam'ın el konulmak istenen bağına giden yaşam savunucularını orada onurlu bir Yalnız Efe ve kötü bir süpriz de bekliyordu.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam
Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=7jbzsIitoHM&feature=youtu.be
Programın tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=3y4-otHl1ik&feature=youtu.be
İlgili haber:
https://www.evrensel.net/haber/289012/yalniz-efenin-zafer-bayrami
http://www.izgazete.net/yazi/229/yalaka-inek-kasabin-bicagini-yalar
Efemçukuru Altın madeni İzmir'e 20 km uzaklıkta 5 yıldır üretime devam ediyor.
Her geçen gün kentin içme sularını biraz daha kirletiyor.
Altın madenine karşı direnen tek Efemçukur'lu yalnız Efe Ahmet Karaçam'ın 8 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesi zaferle sonuçlandı.
Bu güzel haberi Ahmet Karaçam'la paylaşmak için Karaçam'ın el konulmak istenen bağına giden yaşam savunucularını orada onurlu bir Yalnız Efe ve kötü bir süpriz de bekliyordu.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam
Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=7jbzsIitoHM&feature=youtu.be
Programın tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=3y4-otHl1ik&feature=youtu.be
İlgili haber:
https://www.evrensel.net/haber/289012/yalniz-efenin-zafer-bayrami
http://www.izgazete.net/yazi/229/yalaka-inek-kasabin-bicagini-yalar
11 Eylül 2016 Pazar
Necip Hablemitoğlu’dan Haydar Meriç’e
11 Eylül 2016 10:27
Erdoğan'ın, H. Dink, N. Hablemitoğlu ve H. Meriç
cinayetlerinin F tipi örgütlenme ile ilgili olduğu açıklamalarından sonra
tekrar gündeme geldi.
Özer AKDEMİR
Geçtiğimiz günlerde yapılan 11. Karaburun Bilim Kongresinde
“Biz de halimizce Bedreddin’iz” oturumunda Ege’de 600 yıl önce yaşanmış
Börklüce Mustafa’nın başını çektiği köylü isyanı ve 1980’lerin sonu-2000’lerin
ortasına denk gelen Bergama köylülerinin altın madenine karşı direnişlerini
anlatmaya çalıştım. Daha doğrusu Börklüce isyanını “Eşiktekini
eşikte-beşiktekini beşikte öldürün” (Eşikteki kadın, beşikteki bebek) diye tam
bir katliamla bastıran Osmanlı’nın torunlarının bu direnişten yaklaşık 600 yıl
sonra yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren başka bir köylü hareketini nasıl
sönümlendirdikleri arasında bir bağ kurmak istedim.
KARABURUN’DA TRAKYALI BİR GAZETECİ
Söyleşinin sonunda tanıştık Mustafa Karaca ile. Trakyalı bir
gazeteci olarak tanıttı kendisini. Sarantalı Köylüm (Saranta Kırklareli’nin
eski adı imiş) gazetesini çıkardığını söyledi. Sunumda sıkça adı geçen Necip
Hablemitoğlu ve suikasti konusunun ilgisini çektiğini belirterek, “Ben de
Haydar Meriç cinayeti ile ilgileniyorum. Arkadaşımdı, birlikte gazete de
çıkardık. O da Hablemitoğlu’nu öldüren çevreler tarafından öldürüldü” dedi.
İki gün sonra Konak’ta bir kafede buluştuk. Son dönemlerde adı FETÖ’nün cinayetleri arasında sayılan emekli öğretmen-gazeteci Haydar Meriç cinayeti ile ilgili çok önemli bilgileri vardı. Çocukluktan bu yana tanıdığı, özellikle yaşamının son döneminde haftanın hemen her günü birlikte oldukları bir dostuydu H. Meriç. Birlikte Rumeli 39 Gazetesi’ni çıkarmaya başlamışlar ama ömrü çok uzun olmamış gazetenin. Bunun aslında H. Meriç’i ölüme götüren sürecin bir parçası olduğunu söyledi.
İki gün sonra Konak’ta bir kafede buluştuk. Son dönemlerde adı FETÖ’nün cinayetleri arasında sayılan emekli öğretmen-gazeteci Haydar Meriç cinayeti ile ilgili çok önemli bilgileri vardı. Çocukluktan bu yana tanıdığı, özellikle yaşamının son döneminde haftanın hemen her günü birlikte oldukları bir dostuydu H. Meriç. Birlikte Rumeli 39 Gazetesi’ni çıkarmaya başlamışlar ama ömrü çok uzun olmamış gazetenin. Bunun aslında H. Meriç’i ölüme götüren sürecin bir parçası olduğunu söyledi.
FETHULLAH GÜLEN KIRKLARELİ GÜNLERİ
Öykü taa 1965’lere kadar gidiyordu. O tarihlerde genç bir
delikanlı olan Mustafa Karaca’nın yolu Kırklareli’nde bir camide vaaz veren
Fethullah Gülen’le kesişmiş. Şöyle anlatıyor o günleri; “Gülenin vaazlarına ben
de katıldım. 10 dakika konuşup sürekli ağladığı için bir daha da gitmek
istemedim. Çünkü başka bir camiinin imamı akşam namazlarını daha hızlı
kıldırıyor, biz gençlere de sinema saatine yetişmek için zaman kalıyordu.
Bir süre sonra F. Gülen’in hiç cemaatinin kalmadığını duydum. Nedeni ise yayılan bir söylenti idi. Gülen bir eşcinseldi ve camiinin tuvaletine bakan davulcu Süleyman denilen biri ile yakalanmıştı. Bu söylentiler yüzünden cemaati kalmayınca Gülen Edirne’ye başka bir camiye çekildi ama orada da tutunamadı. İzmir’e Kestanepazarı camiine gönderildi. Haydar Meriç’i de ölüme götüren işte bu söylentileri araştırması ve sağda solda konuşması oldu.”
Bir süre sonra F. Gülen’in hiç cemaatinin kalmadığını duydum. Nedeni ise yayılan bir söylenti idi. Gülen bir eşcinseldi ve camiinin tuvaletine bakan davulcu Süleyman denilen biri ile yakalanmıştı. Bu söylentiler yüzünden cemaati kalmayınca Gülen Edirne’ye başka bir camiye çekildi ama orada da tutunamadı. İzmir’e Kestanepazarı camiine gönderildi. Haydar Meriç’i de ölüme götüren işte bu söylentileri araştırması ve sağda solda konuşması oldu.”
HAYDAR MERİÇ’İ ÖLÜME GÖTÜREN SÜREÇ
Karaca, H. Meriç’in kendisine birgün “Davulcu Süleyman’ı
bulup konuşturdum. Yakında bombaya patlatacağım” dediğini, gazetede yazdığı son
yazısında da “Yakında çok önemli bilgiler açıklayacağım” yazdığını, bunları
bazı dost meclislerinde de dile getirmesi üzerine etraflarında gözle görülür
bir baskı hissetmeye başladıklarını anlattı. “Haydar’la 2010 yılında Rumeli 39
adlı bir gazete çıkarmaya başladık ancak 4 sayı çıkarabildik. 5. sayı matbaadan
toplatıldı. Bir süre sonra Haydar’ın başına garip kazalar gelmeye başladı. Her
ay bir yerleri kırılıyordu ve hep ‘kaza’ oldu, düştüm falan diye açıklıyordu
bunları. Ben şüphelendim, bunu da ona söyledim. Bana, “Bu gazeteyi çıkarmayalım
arkadaş, çok baskı var” dedi sadece. Sonra İzmir’de olduğum bir zamanda
kaybolduğunu polislerin beni araması ile öğrendim. Telefonda son konuştuğu kişi
bendim. Gece yarısı beni aramış, bir defineden bahsetmiş aramızda
şakalaşmıştık. Bu onun son konuşması olmuş. Haydar Meriç’in cesedi alındığı
Kırklareli’den 500
kilometre ötede Düzce Akçakoca açıklarında Karadeniz’de
domuzbağı ile öldürülmüş olarak bulunmuştu. Cesedini teşhis edenlerden birisi
de bendim. Çok kötü işkence yapılmıştı. Ama bunlar otopsi raporunda yazılmadı.
Haydar’ı alanların geçtiği güzergahtaki bütün kamera kayıtları sonradan ortaya
çıktı ki silinmiş.”
Yıllarca fail-i meçhul kalan H. Meriç cinayeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yurtdışı gezisi sırasında gazetecilere, H. Dink, N. Hablemitoğlu ve H. Meriç cinayetlerinin F tipi örgütlenme ile ilgili olduğu yönündeki açıklamalarından sonra tekrar gündeme geldi. Geçtiğimiz günlerde 41 polis H. Meriç cinayeti soruşturması nedeniyle gözaltına alındı, bunlardan 9’u tutuklandı. Soruşturma halen devam etse de birçok delil tıpkı Hablemitoğlu suikastinde olduğu gibi karartılmış.
Yıllarca fail-i meçhul kalan H. Meriç cinayeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yurtdışı gezisi sırasında gazetecilere, H. Dink, N. Hablemitoğlu ve H. Meriç cinayetlerinin F tipi örgütlenme ile ilgili olduğu yönündeki açıklamalarından sonra tekrar gündeme geldi. Geçtiğimiz günlerde 41 polis H. Meriç cinayeti soruşturması nedeniyle gözaltına alındı, bunlardan 9’u tutuklandı. Soruşturma halen devam etse de birçok delil tıpkı Hablemitoğlu suikastinde olduğu gibi karartılmış.
HEPİNİZ ORDAYDINIZ!
H. Dink, N. Hablemitoğlu, H. Meriç cinayetlerinin FETÖ’
tarafından işlendiği ve bu nedenle de aydınlatılamadığı söyleniyor bugün.
Hablemitoğlu suikastinin ardında Gülen Cemaati olabileceğini taa 2011 yılında
çıkan “Kuyudaki Taş-Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabımda yazmıştım.
Aynı adres Dink cinayeti sonrasında da birçok gazeteci tarafından gösterildi.
Darbe girişiminin olduğu güne kadar bu iddiaları soruşturmak bir yana üstünün
örtülmesine göz yumanlar da en az cinayeti işleyenler kadar sorumludur. Kaçışınız
yok, siz de yargılanacaksınız. Çünkü hepiniz ordaydınız!..
9 Eylül 2016 Cuma
Şirket kurnaz devlet aymaz!
09 Eylül 2016 17:32
İzmir Kemalpaşa'nın Beşpınar köylüleri köyün yakınlarına
yapılmak istenen taş ocağına karşı ayakta.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
İzmir Kemalpaşa'nın Beşpınar köylüleri köyün yakınlarına
yapılmak istenen taş ocağına karşı ayakta. Bir kısmı Spil Milli Parkı
içerisinde kalan köyün meyve bahçeleri ve arı kovanlarının bulunduğu bölgeye
yapılmak istenen taş ocağı Spil Milli Parkı'na kuş uçuşu sadece 500 metre .
HUKUKUN ARDINDAN DOLANILIYOR
Beşpınar Köylülerinin taş ocağına karşı yapacağı basın
açıklamasına giderken köylülerin avukatı Cem Altıparmak taş ocağına ÇED Gerekli
değildir kararı verildiğini anlattı. Proje sahası toplamı 98 hektar olan şirket bu
alanın sadece 23 hektarında faaliyet yürüteceğini taahhüt ederek ÇED başvurusu
yapmış. Bu şu demek; 25 hektarlık alandan aşağıdaki bu tür faaliyetler için ÇED
izni almaya gerek yok. Mevzuattaki boşlukları değerlendirerek hukukun
arkasından dolaşılmış yani. Altıparmak, şirketin, ülkemizde yüzlerce örneğine
rastladığımız böylesi bir kurnazlığa kalkışmasından öte yargı kararlarına
rağmen sorumluluğun bu hukuk dışı duruma göz yuman resmi kurumlar olduğunu
söyledi.
KEMALPAŞA OVASINDA OTOYOL KATLİAMI!
Yapım çalışmaları süren İzmir-İstanbul Otoyolunun tam
ortasından bıçak gibi kestiği zeytinlik alanlardan, bir zamanlar köy-mahalle
olan, şimdi ortasından otoyol geçen yerleşim yerlerinden geçerken ağır doğa
tahribatının büyüklüğü içler acıtıyordu. Geçtiğimiz yıllarda yine taş ocağına
karşı uzun süre direnen ve şirketin topraklarında taş ocağı açmasına izin
vermeyen Akalan Köyü'nün yanı başından tepelere doğru yol aldıkça, ormanlık
alanlar daha da sıklaştı. Sağlı sollu sık ormanlarla kaplı yol derin bir
boğazdan Beşpınar Köyüne tırmanıyordu. Yolun hemen yanında bulunan eski taş
ocağını gösteren Altıparmak, taş ocağından yola düşen parçalar nedeniyle
meydana gelen ölümlü kazalar ve ağır doğa tahribatı nedeniyle ocağın
kapatıldığını, Beşpınar Köyü yakınına yapılmak istenen şimdiki taş ocağının da
aynı şekilde yola çok yakın olduğunu söyledi.
ORMANLAR BİZE EMANET
Çam ağaçları ve kiraz bahçeleri arasında tırmanan yolun taş
ocağına sapan toprak yol ayrımında Beşpınar Köylülerinin yanı sıra, Ansızca,
Sütçüler ve civar köylerden gelen yurttaşlar da toplanmışlardı. Köylülere
destek için TMMOB İKK yöneticileri, Turgutlu ve Kemalpaşa'dan yaşam
savunucuları da oradaydı. Yolun hemen kıyısında "Taş Ocağına Hayır"
yazılı pankartın ardında toplanan köylüler, "Doğanın talanına hayır",
"Diren Spil Dağı", "Taş ocağı yapma boşuna yıkarız başına",
"İstemiyoruz taş ocağı temiz kalsın baba ocağı" , "Kopsa bile
kıyamet, ormanlar bize emanet" yazılı dövizleri taşıdılar. Yaşlı-genç,
kadın erkek, çocuklarıyla birlikte eyleme katılan köylüler adına konuşan
Beşpınar Köyü Muhtarı Yaşar Dönmez, 16 yıl önce kapanan eski taş ocağın
nedeniyle köyün toz bulutu içinde kaldığı günleri unutmadıklarını belirterek;
"bu taş ocağına karşı dava açtıklarını ve yaşam alanlarını sonuna kadar
koruyacaklarını söyledi".
BİZİ ELİN DAĞINA MUHTAÇ EDECEKLER
Köylüler daha sonra sloganlarla taş ocağı yapılmak istenen
tepeye yürüdüler. Burada konuştuğumuz Sütçüler Köyü Muhtarı Ali Kesmeci'de
ovanın ortasında yapılan otoban nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları anlattı;
"Devlet bu taş ocaklarına izin verip ortadan kayboluyor. Sütçüler köyü
bitmiş durumda. Zeytin kiraz bahçeleri bitti". Beşpınar Köylülerinden Kamil
Gider hükümetin yemyeşil köylerini cehenneme çevirmek istediğini söyledi.
"Bu taş ocağı açılırsa Beşpınar Köyü aç kalacak ve cehenneme dönecek"
dedi. Taş ocağı yapılmak istenen arazinin yanıbaşında kovanları bulunan
Sütçüler köylüsü Mehmet Ali Ekmen taş ocağının kurulması durumunda kovanları
taşımak zorunda kalacaklarını belirterek, "Bizi elin dağlarına muhtaç
edecekler" dedi.
BURADA TAŞ OCAĞI CİNAYETTİR
Köylülerin eylemine destek veren Ziraat mühendisleri Odası
İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi, bölgenin İzmir'in nefes alma alanlarından
birisi olduğunu belirterek, aşağıdaki Kemalpaşa ovasının da dünyanın en iyi
kirazlarının yetiştiği bir bölge olduğunu söyledi. Çiftçi , "Beşpınarda bu
taş ocağınnı yapılması cinayettir" dedi. TMMOB İKK Sekreteri Melih Yalçın
ise eskiden devletin ormanı vatandaştan korur iken şimdi vatandaşın ormanı
devletten koruduğunu söyledi. Orman Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Kenan
Öztan burada yapılacak her türlü faaliyetin Spil Dağı Milli Parkının flora ve
faunasına etki edeceğini söyledi.
Beşpınar Köyünden Aysel Balcı: "bir yanda arılarımız,
bir yanda kirazlarımız. Nasıl kıyacaklar buna"
Yasemin Erdem: İzmir'de yaşarken yıllarca kortizon
kullandım. burada hiçbirini kullanmıyorum. İzmir'de evimiz var ama orman ve
temiz hava için buradayız.
EGEÇEP YK üyesi Perihan Hasergin, Turgutlu'dan Beşpınar
köylüleri ile dayanışmak için geldiklerini söyledi. (İzmir/EVRENSEL)
Yenice köylüleri taş ocağına karşı yol kesti
09 Eylül 2016 13:21
Çanakkale'nin Yenice ilçesinde köylüler antik değere sahip
Asartepe'de yapılan taş ocağı faaliyetini protesto etmek için yol kapama eylemi
yaptı.
Çanakkale'nin Yenice ilçesine bağlı Sofular, Bekten ve
Aşağıinova köylüleri, antik değere sahip Asartepe'de yapılan taş ocağı
faaliyetini protesto etmek için yol kapama eylemi yaptı.
Taş ocağı kamyonlarının yarattığı tozdan ağaçların bembeyaz
olduğunu, tarlalarına giremediklerini ve ürünlerinin yetişmediğini belirten
köylüler, Yenice-Biga arasındaki yolu saatlerce trafiğe kapadılar. 2 yıldır
yolun yapımı için şirketin ve yetkililerin verdikleri sözleri tutmadıklarını
dile getiren köylülerin jandarma yetkilileri ile köylüler arasında yapılan
görüşmelerden sonra yolun en kısa zamanda yapılacağı sözü üzerine
sonlandırıldı.
Sofular Köylüleri geçtiğimiz haftalarda köyde çekim yapan
Hayatın Sesi TV Çepeçevre Yaşam Programı kameralarına toz nedeniyle yaşadıkları
sıkıntıları anlatarak, çözüm bulunmadığı takdirde yolları keseceklerini
söylemişlerdi. (Çanakkale/EVRENSEL)
3 Eylül 2016 Cumartesi
Biz de halimizce Bedreddin'iz
"600. Yılında Börklüce’nin izinde" temasıyla
11'inci kez toplanan Karaburun Bilim Kongresi'nin dördüncü günü de canlı
oturumlarla devam ediyor.
haberiçi
Ümit Kartal / İz Gazete - Haftasonu olması nedeniyle
İzmir'den katılımcıların da yoğunlaştığ kongrede Kemal Derin'in başkanlığında
'Biz de halimizce Bedreddin'iz' oturumu yapıldı.
Ahmet Vasfi Pekin'in Şeyh Bedreddin isyanının ekonomik
sosyal ve ideolojik temellerine dair sunumundan sonra Raşit Çavaş da
"Bütün kabahat Börklüce'de miydi?" diye sordu.
Aynı zamanda gazetemizin de yazarlarından olan 'çevre
muhabiri' gazeteci yazar Özer Akdemir de günümüz köylü hareketlerine dair bir
sunum gerçekleştirdi. Akdemir sunumunda Bergama Köylülerinin mücadelesinin
deneyimlerini ve günümüz çevre mücadelelerini değerlendirdi.
Oturum soru cevap bölümünün ardından sona erdi.
1 Eylül 2016 Perşembe
Yalaka inek kasabın bıçağını yalar!
Kurban Bayramı yaklaştı ya. Ona ilişkin bir yazı değil bu.
Hayvanların kesildiği bir günün bayram olarak kutlanmasını doğru
bulmayanlardanım.
Başka bir şey anlatacağım.
30 Ağustos günü EGEÇEP'ten arkadaşlarla bir minibüse
doluştuk Efemçukuru Köyüne gittik.
Benle birlikte bir gazeteci arkadaşım daha vardı.
Bilenler biliyordur ama bilmeyene bir kez daha anlatalım;
Efemçukuru 'İzmir'in damı'. Kente kuş uçuşu 20 kilometre uzaklıkta.
Kurtuluş Savaşı sırasında efelerin gizlendiği yerler olduğu için
"Efemçukuru" adını oradan alıyor. Yoksa 700 metre yükseklikte,
kente, körfeze yukarılardan bakan Alfons tipi üzümleri ile ünlü bir orman köyü.
Efemçukuru’nda 5 yıldır bir altın madeni çalışıyor. Daha
madenin ilk sondajlarının yapıldığı 2001 yılından bu yana izlerim buradaki
madeninin gelişim evrelerini. Tam bir hukuk skandalı, tam bir sermaye düzeni
öyküsü aslında.
Efemçukuru köylüleri yıllarca altın madenine direndiler.
Topraklarını satmadılar. Altın madeninin gönderdiği teklifleri Cumhuriyet
Meydanında yaktıkları dün gibi gözümün önünde. Ama karşılarındaki sadece
Kanadalı TÜPRAG Şirketi değildi ki.
Hükümet bütün kurum, kuruluşlarıyla madenin yanında yer
aldı. Bakanlar Kurulu'nun işi gücü bırakıp altın madeninin elini kolaylaştırmak
için, savaş ve seferberlik durumlarında kolaylık olsun diye çıkarılan
"Acele Kamulaştırma Yasası"nı ilk getirdikleri yerlerden birisi oldu
Efemçukuru.
Köylülerin direnci bu yasadan sonra kırıldı. Tıpkı
Kışladağ'da, tıpkı diğer birçok çevre direnişlerinde olduğu gibi.
Birer ikişer topraklarını satmak zorunda kaldılar. İlk
satanların toprakları ucuza gitti, son satanlar epey kar ettiler. Madenci,
köylülerin çoğunu da iş vadiyle kandırıp ellerinden satın aldı topraklarını.
Tek bir köylü tüm baskılara, "parayı el arabasıyla
evine götüreceksin" tekliflerine, Bakanlar Kurulu'nun kararlarına karşı
"Efelenmeyi" sürdürdü. Keçi çobanı Ahmet Karaçam.
Köyünde madene topraklarını satmayan tek köylü olduğu için
"Yalnız Efe" dendi ona. Lakabının hakkını da bugüne kadar verdi.
İşte Yalnız Efe Ahmet Karaçam'ın 8 yıl tek başına
direnişinin hukuki zaferle sonuçlanmasının kutlaması yapıldı 30 Ağustosta,
Zafer Bayramı'na denk gelen günde.
Danıştayın en yüksek kurulu acele kamulaştırma kararlarının
yasalara aykırı olduğunu onayladı. Tek başına direnen bir keçi çobanı, koskoca
altın madenini dize getirdi, çoban matı yaptı...
EGEÇEP'liler ve Yalnız Efe, bu zaferle ilgili basın
açıklamasını el konulmak istenen bağlarda yaptılar. Yalnız Efe "8 yıl beni
diyemedim" dediği bağındaydı, Mayıstan bu yana da ilk kez gelmişti.
Keçilerini bırakamıyordu çünkü.
Bu mahkeme kararı madenin çalışmasını durdurmasa da hem
acele kamulaştırma kararları için ülkedeki hukuk literatürüne geçecek derecede
önemliydi, hem de direnmenin, tek başına bile kalınsa direnmenin kazanabilmek
için tek koşul olduğunun kanıtıydı.
EGEÇEP'liler ve gazetecilerin Ahmet Karaçam'ın bağını gezdiği
birkaç saat boyunca altın madencileri de boş durmadılar. Grubu sürekli takip ve
taciz ettiler. Gazetecilere kimlik sormaya, tel örgü ötesinde çektikleri
fotoğrafları bile engellemeye çalıştılar.
Son alarak da artık dönüşe geçen grubun aracının etrafında birikip
gözdağı vermeyi ve tacizi sürdürdüler.
İşin acı yönü ise şu; yaşam savunucularını taciz etmek için
araçları etrafına toplananların birçoğu Efemçukuru köylüsüydü!
"Amir"lerinin emri ile 30 kadarı vardiya çıkışı köye gitmemiş,
gelenleri korkutmaya soyunmuşlardı.
Yanıtlarını aldılar tabi; "eşkiya mısınız?"
sorularına, "onurlu olun, madene teslim etmeyin kendinizi" sözlerine
muhatap oldular. Oraya zorla getirildiği anlaşılan çoğu genç köylü, kafaları
önünde, gruptan uzak sessizce izlediler olanları. Birkaç tane elebaşının
kabadayılıkları ise yanlarına kar kaldı.
Daha bir ay öncesine kadar madenin kirlettiği içme suları
nedeniyle tanker suyuna muhtaç olan, derelerinden zehir akan ve ormanları,
yaşam alanları talan edilen köylülerdi bunlar. Köylülükten kopmuş, 'madenin
adamları' olmuşlar, kendi sınıflarına ihanet eder duruma gelmişlerdi.
İşte o güzel atasözü, Efemçukuru’nda cellatları olan altın
madenine yaranmak için yaşam savunucularına efelenenler için söylenmişti sanki;
"Yalaka inek kasabın bıçağını yalar"
ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Çan Termik santralleri 2. bölüm_1 eylül 2016
ÇEPEÇEVRE YAŞAM
Adı gibi bir çukurda olan Çan ve çevresine yeni termik santraller yapılıyor. 14 yıldır termik santrallerle içiçe yaşayan Çan halkı ve civar köylüler bu yeni termik santrallerle ilgili düşüncelerini Çepeçevre Yaşam'a anlattılar.
Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam Çan Termik santralleri_Can Pazarı programı 2. bölümü ile 1 Eylül 2016 Saat: 20.00'de
HAYATIN SESİ'nde
Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=4SxruU1
Programın tamamı:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)
24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...
-
07 Ağustos 2018 14:41 CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, Menderes Nehri ve havzasındaki kirliliği Meclise taşıdı:...
-
13 Aralık 2020 14:35 Çiçekbaba Dağı günümüzde ülkemizdeki binlerce dağın kaderini paylaşıyor. Çiçekbaba da Kazdağları, Bolkarlar, Istranca...
-
08 Temmuz 2018 03:20 Tüm yazıları Günün şavkı Erciyes’e vurup, beyaz doruklarını kızı...