‘Babam galiba öldü öğretmenim’
14 Kasım 2011 13:38
Menemen Hıdırlıktepe’de bulunan Huriye Mehmet Akçasakız
İlköğretim Okulu ana sınıfındayız. Öğretmen, küçük öğrencilerinden çok sevdikleri
ve üzüldükleri olayları resmetmelerini istiyor.Dersin sonunda çocukların
yaptıkları resimleri inceleyen öğretmenin dikkatini Mahmutcan’ın resmindeki bi
Özer Akdemir
Dersin sonunda çocukların yaptıkları resimleri inceleyen
öğretmenin dikkatini Mahmutcan’ın resmindeki bir ayrıntı çeker. Mahmutcan,
resim kağıdının soluna sevdiği iki şeyi resmetmiştir; üzerine yağmur damlaları
yağan mavi bir okul ve kırmızı bir bayrak. Resmin sağında ise boylu boyunca
yerde yatan bir insan figürü vardır. Öğretmen yaptığı resmi anlattırır
Mahmutcan’a. “Okulumu çok seviyorum” der Mahmutcan, “Yağmur yağdığında daha
güzel oluyor.”
Resimdeki yerde yatan kişinin kim olduğunu ve bunun ne anlama geldiğini de sorar; “Babam, öğretmenim” der küçük çocuk: “Galiba benim babam öldü öğretmenim. Eve gelmiyor artık...”
Resimdeki yerde yatan kişinin kim olduğunu ve bunun ne anlama geldiğini de sorar; “Babam, öğretmenim” der küçük çocuk: “Galiba benim babam öldü öğretmenim. Eve gelmiyor artık...”
Oysa Mahmutcan’ın öldü sandığı babası Turan Demirci,
İstanbul’a gitmiştir. Gitmek zorunda kalmıştır aslında. Menemen’de bulunan
Savranoğlu Deri fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan işçilerden
birisidir, Mahmutcan’ın babası. İşten atıldıktan sonra fabrika önünde direnişe
geçen Deri-İş Sendikası üyesi işçilerin direnişini kırmak için, onlara
İstanbul’daki fabrikasını adres göstermiştir patron; “Burasını kapatacağım. Ya
İstanbul’daki fabrikaya gidersiniz, ya da işten çıkarsınız” demiştir.
Ancak patronun bu restini gören işçiler, Türkiye sınıf mücadelesinde ender
görülen bir şey yaparlar ve “İstanbul’a geleceğiz. İşimizi de sendikamızı da
bırakmayacağız” derler. İstanbul’a giden işçiler, patronun kendilerine kalacak
yer göstermemesi üzerine işyerinde yatıp kalkmak isterler. Bunu fırsat bilen
patron işçileri fabrikayı işgal ettikleri suçlaması ile tazminatsız olarak
işten çıkarır. İşçiler, direnişlerine İzmir’de devam etmek üzere dönerler ve
fabrikanın yanına direniş çadırını kurarlar. Bu arada, fabrikayı kapatacağını
söyleyen patron sadece tabelayı değiştirerek Rodeo Deri adıyla işine devam
eder.
‘ÇOCUKLARIMIZ BİRLİKTE AĞLIYORDU’
Deri işçileri, önceki gün, Bergama’daki altıncı şirketin
çevrecilere saldırısı davasından dönen EGEÇEP üyelerini direniş çadırlarında
ağırladılar. 110 günü bulan direniş sürecinde yaşadıklarını, hukuki süreci ve
direnişteki son aşamayı aktaran işçiler, özellikle çocuklarının yaşadıkları
zorluklardan da bahsettiler.
Turan Demirci’nin 6 yaşındaki oğlu Mahmutcan’ın sınıfta
yaptığı resmi çadırlarına asan işçiler, yanına da küçük çocuğun babasının
yaşadıklarından ne kadar etkilendiğini gösteren sözlerini yazmışlar: “Benim
babam galiba öldü öğretmenim. Eve gelmiyor artık”
Turan Demirci, İstanbul’dan döndüğünde oğlu Mahmutcan’ın çok
sevindiğini anlatıyor. “Çok mutlu oldu. Psikolojisi çok kötü olmuştu
çocukların. 7 yaşındaki kızımın da derslerinin kötüye gittiğini öğrendim.
Oturduk, konuştuk kızımla. Düzelmesini bekliyoruz”.
Tazminatsız olarak işten atıldıklarını ve 3.5 ayı bulan
direniş nedeniyle maddi olarak çok zorlandıklarını aktaran Demirci, birçok
işçinin kredi kartı ya da başka yerlerden bulduğu borçlarla yaşamlarını
sürdürmek zorunda kaldığını söylüyor.
Direnişçi İşçilerden Veli Gençaslan ve İbrahim Karadağ da işten atılmalarının çocuklarını çok kötü etkilediğini dile getiriyorlar. “İkimizin kızı da aynı okulda. Biz İstanbul’a gittiğimizde kızlar teneffüste okulun duvarı dibine gidip birlikte ağlıyorlarmış” diyorlar.
Direnişçi İşçilerden Veli Gençaslan ve İbrahim Karadağ da işten atılmalarının çocuklarını çok kötü etkilediğini dile getiriyorlar. “İkimizin kızı da aynı okulda. Biz İstanbul’a gittiğimizde kızlar teneffüste okulun duvarı dibine gidip birlikte ağlıyorlarmış” diyorlar.
Üç günlük bebeğini, kolu kırılan özürlü çocuğunu bırakıp
direnişe gelen arkadaşlarını da anlatıyorlar ardından.
Menemen’de, sendikanın deyimi ile hemen hemen hiçbir şeyi
yasal olmayan bir fabrika; izinsiz, doğaya kontrolsüz atık suları, kimyasalları
bırakarak çalışıyor. Fabrikanın hemen yanı başında bir direniş çadırı var.
İşçiler, kendilerini desteğe gelenlere attıkları sloganlarla
işlerine-ekmeklerine sendikalı olarak dönene kadar mücadelede kararlı olduklarını
söylüyorlar. Direniş çocukları ise, küçücük yürüklerindeki acıyı, özlemi ve
hüznü duyumsayarak büyüyorlar. Anne babalarının kendileri için yaratmak
istedikleri onurlu geleceğe bu duygularla yürüyorlar. (İzmir/EVRENSEL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder