29 Ağustos 2012 Çarşamba

Allahtan korkmuyorsan kuldan utan!



Allahtan korkmuyorsan kuldan utan!

Özer Akdemir

Önceki gün Çanakkale merkeze bağlı Kirazlı Köyünde yapılan ÇED halkı bilgilendirme toplantısında konuşan Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın kullandığı bir cümle ilginçti. Kazdağlarının Allah’ın bir hikmeti olduğunu söyleyen Gökhan, “burada yapılacak altın madenciliğine izin verenler kul hakkı yemiş olurlar” diyordu.
Kendini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlayan ve her fırsatta ülkemizin “yüzde 99’u müslüman bir ülke” olduğunu ileri süren AKP iktidarının, Kazdağlarında altın madenciliğine izin veren bürokratlarına böyle seslenilmesi anlaşılabilir bir şey aslında.
İslam inancında kul hakkı “başkasının bedenine, malına, kalp ve ruhuna zarar verme” olarak tanımlanırken, en büyük kul hakkının ise insan yaşamına son verme olduğu dile getiriliyor. 
Kul hakkı aynı zamanda “Allahın hududuna tecavüz” olarak da nitelendirilmekte. Öyle ki, üzerinde kul hakkı olan birisi “Allah yolunda üç kez şehit olsa dahi cennete giremeyecektir”. Aynı zamanda tüm günahlar affedilebilirken kul hakkı bu affın dışında tutulmuştur.
Şimdi, “tanrıların dağı”, oksijen ve gen kaynağı, yüzbinlerce insanın geçim ve yaşam dayanağı Kazdağlarının onlarca yerinde yapılmak istenen altın işletmeciliğinin nelere yol açacağı ile ilgili ÇOMÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Kaynaş ve diğer bilim insanlarının uyarılarına bir bakalım;
1- Doğal yerleşik ve endemik türlerin yok edilmesi,
2- Maden çevresinde ekolojinin olumsuz yönde etkilenerek bozulması,
3- Arazi kullanım kapasitesinin azalması, çevre arazilerin gözle fark edilebilecek düzeyde ekonomik kayba uğraması,
4-Rehabilitasyon, kapama, ve saha düzeltme çalışmalarının yapılıp yapılamayacağı hususunun her zaman belirsizlik taşıması,
5- Proses atıklarının etkilerinin minimizasyonunda ve atık minimizasyonu prensiplerine uyulmamasının oluşturacağı olumsuzluklar,
6- Katı, sıvı ve gaz atıkların olumsuz etkileri yanı sıra işletme sonrası gözlemlenen kalıntıların ve harabe görüntüsünün yarattığı estetik kayıplar,
7- Hava kirletici emisyonlar,
8- Yer altı sularında kalite düşüşü ve/veya kirlilik artışı,
9- Tehlikeli ve zararlı kimyasalların yarattığı riskler,
10- Tehlikeli ve zararlı kimyasalların taşıma, depolama ve kazalar sonucu ortaya çıkartacağı sorunların taşıdığı yüksek riskler,
11- Gürültü ve radyasyon,
12- İşyeri ve işçi sağlığı açısından oluşacak riskler,
13- Kültürel varlıklara, arkeolojik ve tarihi yerlere olan olumsuz etkiler,
14- İşletme bölgesinde ve çevrede yaşayanların sağlık problemleri.
Yeter mi? 
Bir de bu madenlerde kullanılacak yüz binlerce ton siyanürün içilen su ya da hava yoluyla vücuda girmesinin insan sağlığına etkilerini görelim isterseniz;
* Solunum merkezini baskılar,
* Hücrelerde solunum enzimlerini baskılar,
* Kısa süreli yüksek doz, sinir, solunum, dolaşım sistemini etkilemektedir.
* Uzun süreli düşük doz, ruhsal dengede bozulma, iştahsızlık, guatra neden olur.
* İnsan için öldürücü doz 1mg/kg (beden ağırlığı) kadar olup, solunan havadaki 100-300 ppm siyanür öldürücü etki yapmaktadır.
*Uzun dönemde ise, siyanür zehirlenmesinin insan bedeninde saptanması neredeyse olanaksızdır.
            Belki yeri değil gibi görünecek ama, “Müslüman gençlik” yetiştirmek ve sermayeye yeni kaynak alanları yaratmak için 4+4+4 eğitim sistemi ile “Tüm okulları imam hatibe çevirme olanağına kavuşan” AKP’nin ‘inançlı’ bürokratları, Çanakkale, Balıkesir ve hatta tüm ülkedeki insanları etkileyecek böylesi bir tehdide nasıl izin verirler? Bu bir çelişki değil midir? Milyonlarca insanın ‘kul hakkı’nı üzerlerine alan bu iktidarın yetkilileri, inandıkları dine göre “şehit dahi olsalar”, hatta ağızlarıyla kuş bile tutsalar cennete giremeyeceklerini bilmiyorlar mı? Emin olun, hepimizden daha iyi biliyorlar…
Ama her şeye bir gerekçe, kılıf bulunur ki inanç da bir yere kadardır. Onlar da ‘iyi yaşamak’ zorundadırlar. Kılıfına uydurup iyi yaşıyorlar zaten!..
            Ülkemizi yerli-yabancı tekellerin yağmasına açan bu iktidara, talana izin veren bürokratlarına, buna göz yumanlara, görmezden-duymazdan gelenlere kul hakkını anımsatmanın yanı sıra “Allahtan korkmuyorsan kuldan utan” demek yerinde olur sanırım.
Yukarıdaki tanım içerisinde yer alanlardan ‘utanma’ beklemenin de saflık olacağı bilinciyle, ilenmekten öte bir şeylerin yapılması gerek elbette. Bugünkü siyasi, hukuki ve sosyal şartlarda Kazdağları ve ülkemizdeki doğa-emek talanını halkın gücü durdurabilir ancak. Ben buna inanıyorum.
Bu nasıl olacak peki? Daha çok çaba ve umutla. En büyük yangınlar bile hep bir kıvılcımla başlar… Kazdağlarında bu direniş kıvılcımını yakmalıyız işte…
http://www.canakkaledesin.com/?p=1326

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...