1 Şubat 2008 Cuma

Yitik kentin kedisi!




Özer Akdemir
Su perisinin kenti Allianoi’yi İlya’nın kedisi bekliyor şimdi. Antik kent sular altında bırakılmamalı
Yeniden dikilen her sütun, toprakta kazılan her oda, bir kez daha gün ışığı gören her mozaik yitip gitsin isteniyor. Üzeri yeniden doldurulacak tarihin. Allianoi, yitik bir kent olacak yeniden ve ‘su perisinin yurdu’ suyla örtülerek unutturulacak bu kez. Allianoi şimdiden yitik bir kent gibi kendi sessizliğine terk edilmiş. Her şey geride bırakılıp gidilmiş. İlya’nın kedisi bekliyor şimdi, su perisinin kenti Allianoi’yi…
“Cerenimo öldü, sihir bozuldu”
Daha Bergama’yı çıktıktan hemen sonra İvrindi yol ayrımındaki tabeladan belliydi aslında nasıl bir manzara ile karşılaşacağımız. Allianoi’ye giden yolun üzerine dikilen, 1800 yıllık sağlık yurdunun korunması gerektiğine işaret eden tabeladaki yazılar boyalarla kapatılmış, üzerlerine simsiyah harflerle “Su-baraj istiyoruz” yazılmıştı. Öğleden sonra güneşi, antik kentin ortaya çıkarılan kalıntıları üzerine vurmuşken vardık Allianoi’ye. Antik kentin ancak yüzde 30’unun gün yüzüne çıkarıldığı kalıntıları İlya Çayı’nın her iki yanına uzanmıştı. Çayın üzerinde bulunan ve 1992 yılında restore edilen Roma Köprüsü’nden geçerken, kalıntıların arasından çıkan bir kedi miyavlayarak yanımıza geldi. Allianoi’yi bulan arkeolog ekibin başkanı Trakya Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr Ahmet Yaraş hocanın kızı İlya’nın kedisi Makarna’ydı bu. Sevecen mırıltılar eşliğinde ayaklarımıza dolanan Makarna, sanki bize rehberlik etmek istermiş gibi hemen önümüze düştü. Geçen yıl kazı yerinde bulunan üç köpek kimliği meçhul kişilerce zehirlenmiş, sadece Makarna kalmıştı geriye. Bu köpeklerden arka ayağı sakat olan Ceronimo kazının maskotu olmuştu. “Ceronimo Allianoi ile bütünleşmişti adeta. Bütün görüntülerde, fotoğraflarda o da vardı. Onu öldürmelerinden sonra sihir bozuldu” diyordu Ahmet Hoca, son görüşmemizde.
 
Çocuklarımız için…
Allianoi’yi bulan ve tüm yokluklara rağmen özveri ile çalışan Trakya Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr Ahmet Yaraş ve ekibine bu yaz kazı izni verilmedi. İlk sene kazının ödeneğini kestiler ama heyetin çalışmalarını engelleyemediler. Allianoi kazısı gönüllülerin topladığı paralarla sürdürüldü. Geçtiğimiz sene ise Kültür Bakanlığı kazı için gerekli izni vermedi. Antik kenti çocukları gibi gören kazı heyetinin onun baraj suları altında kalmasını önlemek için verdiği mücadele, yetkililerin bir hayli canını sıkmıştı.
Arkeologlar, Yortanlı Barajı suları altında kalacak olan antik kentte kurtarma kazısı yapmak yerine, normal bir kazı çalışması yapmakla suçlandı! Allianoi’yi insanlık tarihine yeniden sunan arkeologların onu kurtarmak için çalışmalarından daha doğal ne olabilirdi ki? Son olarak Koruma Kurulu tarafından baraj su tutmadan önce üzeri mille kapatılması kararlaştırılan Allianoi’de, Şubat sonuna kadar rölöve çalışmalarının bitirilmesi öngörülüyordu.
Bu kadar kısa bir zamanda bu kadar fazla eserin rölöve çalışmalarının yapılabilmesi için hummalı bir uğraş ile karşılaşacağımız düşüncesi ile gittiğimiz antik kente uzun zamandır kimsenin uğramadığı belli oluyordu. Kazı yerinin iki bekçisinin işlerine çoktan son verilmişti. Bomboş görünen kazı bölgesinde aylar öncesinden asılan pankartlar ve tabelalar, yıpranmışlıklarına rağmen asıldıkları yerlerde hala duruyorlardı. Oymalı sütun başlıklarının ve çeşitli yapı taşlarının ardındaki bir duvara “Allianoi çocuklarımız için var olmalı” pankartı asılmıştı. Cerenimo’nun kulübesinin yanında bulunan küçük bir barakanın duvarında ise “Allianoi sular altında kalmasın” yazıyordu. Kazı alanı içerisinde bulunan diğer yapıların üzerlerinde de antik kentin korunması, sular altında bırakılmamasını isteyen yazılar göze çarpıyordu. (Bergama/EVRENSEL)


Su Perisinin hüznü

Kazı dönemlerinde her zaman cıvıl cıvıl bir canlılığın olduğu yemek yenilen küçük barakanın kapısı kilitliydi. Günün yemek listesini gösteren beyaz tahtanın üzerinde son yenen yemeğin adı hâlâ okunuyordu; “Menemen, peynirli makarna, kavun”… Bir zamanlar bir çay içimi soluklanılan çardağın altı şimdi cam kırıkları, kağıt parçaları ile doluydu. Sanki, duvarlardaki pankartın üzerinde resmi bulunan Su Perisi (Nymphe)’nin hüznü sinmişti her yana. Buğuların yükseldiği hamama tahta korkuluklarla çevrilmiş gezi yollarından geçerek ulaştık. Makarna, yine ayaklarımızın dibinde dolanıyor, kamera çekimi yapan arkadaşımızın rahat çekim yapmasını engelleyecek kadar sırnaşıyordu. Tahta gezi yolunun aşağısında kalan ve şu anda Bergama müzesinde sergilenen Nymphe heykelinin bulunduğu bölmede, heykelin bir fotoğrafı duruyor şimdi. Sütunların bulunduğu oda sularla dolmuş, yosun yeşiline bürünmüş sular tabanındaki mozaiklerin görünmesine engel oluyordu. Hamam bölümüne girdiğimizde sıcak bir buğu yüzümüze çarptı önce. Ardından buharların gerisinde fokurdayan üzeri kapalı havuz göründü. Duvarları sarmaşıklar ve yosunlarla kaplanmıştı. Havuzunun suları 1.800 yıl önce olduğu gibi aynı devinimle kaynamaya devam ediyordu. İkindi güneşi sütun başlıklarını sarı bir renge bürüyerek akşam alacasına doğru yol alırken, çayın öte yanında kalan kazı alanını gezmeye vaktimizin kalmadığını anladık.
 01/02/2008
http://www.evrensel.net/v2/haber.php?haber_id=24442

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...