28 Ocak 2006 Cumartesi

İmbatla gelen… (Arşiv yazı)

http://www.evrensel.net/v1/06/01/28/kultur.html#1

Özer Akdemir

Şimdi rüzgarlar soğuk eser yüzünüze
Hüzün verir yağmur sularından geçen bulutlar
Bayırlarda yol alan posta arabaları
Şimdi birbirinden ayrı yaşar kurtlar, kuşlar
Sular çakıllardan ayrı akar
Dalar gider, gözleri büyür de
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Avuçları hafif terli yanakları al al
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar
(karabatak)

İzmir’in yağmurlu kışında, pencereden görünen denize bakarak bu satırları yazar Necati Cumalı.”Karabatak” adlı şiirinin “hüzünlü kışların birikimi” olduğunu söyler bir söyleşide. Cumalı, yine böyle bir hüzünlü kış gününde aramızdan ayrılmıştı. Tarih 10 Ocak 2001’di.

Cumalı anısına Urla’da her yıl düzenlenen anma etkinliklerden birkaç gün önce, gazetelerde bir ölüm ilanı ve yanında küçük bir haber çıktı. Necati Cumalı’nın eşi Berin Cumalı, İstanbul’da asansöre binmek isterken ayağının takılıp yere düşmesi sonucu yaşamını yitirmişti. Berin Cumalı, eşi Necati Cumalı’nın yaşamının önemli bir kısmını geçirdiği ve çok sevdiği Urla’da, anısına beşincisi düzenlenen etkinliklere üç gün kala ölmüştü. Necati Cumalı’nın anısına düzenlenen etkinlik davetiyeleri üzerinde bulunan Cumalı’nın mısraları, Berin Cumalı’nın ölümü ile daha bir anlam kazanıyordu:

“İmbatla gelen
sesini duymasam
yüzünü görmesem
ya ölürsem…”

Berin Cumalı’da eşi Necati Cumalı gibi İzmir’in imbatıyla taşındığı İstanbul’da zemheri soğuğunda yaşamını yitirmişti…

CUMALI BULUŞMASI

Geçtiğimiz günlerde “V. Cumalı Buluşması” yapıldı Urla’da. Gazetelerde küçücük bir haber olarak duyurulan anma etkinliklerinde bu yıl öne çıkan öğe Necati Cumalı’nın sinemaya aktarılan eserleri oldu. İki gün süren etkinliklerde Cumalı’nın sinemaya aktarılan Susuz Yaz, Mine, Adı Vasfiye ve Derya Gülü filmlerinin gösterimi ve değerlendirmesi yapıldı. Bir önceki Cumalı Buluşması’na oranla bu yılki anma daha “yetersiz” olarak nitelenirken, Urla Belediye Başkanı belki de bunun farkına vararak kapanış konuşmasında, önümüzdeki yıl Cumalı Buluşmaları’nın anma değil kültürel etkinlikler şeklinde gerçekleştirileceğini söyledi.

HÜZÜN SARISI BİR OKUL

Necati Cumalı Yunanistan Makedonya sınırında bulunan Florina’da 1921 yılında doğar. Ailesi Kurtuluş Savaşından sonra İzmir Urla’ya yerleşerek çiftçilik yapmaya başlar. Ortaöğrenimini, Attila İlhan’ın kız arkadaşına Nazım Hikmet’in bir şiirini göndermesi nedeniyle kovulduğu, bugün “hüzün sarısı” renge boyalı olan İzmir Atatürk Lisesi’nde 1938 yılında tamamlayan Cumalı, daha sonra girdiği Ankara Hukuk Fakültesini 1941 yılında bitirir. 1945-48 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde çalışan Cumalı, 1950-57 yılları arasında ise İzmir ve Urla’da avukatlık yapar. İki yıl Paris Basın Ataşeliği için Fransa’da bulunan Cumalı, döndükten sonra İstanbul Radyosu’nda redaktörlük görevinde bulunur.

YENİLMEMEK İÇİN ŞİİR

Türk Dili Dergisi’nin Şubat 1981 tarihli sayısında Cumalı “Niçin şiir yazıyorsun?” sorusuna şu yanıtı verir: “Yenilmemek için. Yaşamımda mutluluklarımın yanı sıra, düş kırıklıklarım, acılarım, kırgınlıklarım oldu. Şiir, mutluluklarıma her kez yeniden yaşayabileceğim bir süreklilik kazandırdı. Acılarıma, düş kırıklıklarıma karşı zırh oldu bana.” Şiiri insanın kendi öz benliğine seslenmesi olarak tanımlayan Cumalı, “Yaşamımızın bunca çamuru, çirkinlikleri arasından arınmış olarak çıkabiliyorsak başta şiirin gücüne borçluyuz bu direncimizi. İnsanlık şiiri yaratmasaydı, her gelen yeni kuşağa mutluluğu tanıtmak, güzelin, iyinin, doğrunun yönünü göstermek olanaksızlaşırdı” der. Cumalı, Nurullah Ataç’ın şiiri ile ilgili “sarsıcı bir yenilik” getirmediği yönündeki eleştirisini bir yönü ile haklı bulsa da “Ben şiire başlarken sarsıcı yenilikler aramamıştım ki! Ama aradığım yenilikti. O yeniliği de hep buldum” sözleriyle şiirine olan güveni ortaya koyar. Asım Bezirci, “Dünden Bugüne Türk Şiiri. IV (Evrensel Basım Yayın, 2002) adlı eserinde Cumalı’nın bu düşüncesini doğrular nitelikte değerlendirmelerde bulunur. Bezirci, ilk döneminde “Garip” akımından etkilenen Necati Cumalı’nın, sonra kendine özgün bir şiire ulaştığını belirterek, Cumalı’nın şiirlerinde bireysel durumların yanı sıra, toplumsal gerçeklere, özellikle küçük insanların yaşamlarına ilgi gösterildiğinin altını çizer.

CUMALI’NIN ŞİİRİ

Şükran Kurdakul Çağdaş Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi, Şiir. (Bilgi Yayınevi, 1994)’de Cumalı’nın şiirlerini çeşitli dönemler halinde inceler. Kurdakul, Cumalı’nın “Kızılçullu Yolu”nda topladığı gençlik şiirlerinde evleri, sokakları, balıkçıları, denizi, gökyüzü ile küçük kıyı kasabasının donmuş zamanlarından çizgiler getirdiğini aktarırken, “Duyuların yeniden yaratıldığı bu dünyada hep iyi şeyler görüyordu Cumalı. Doğayla içli dışlıydı…” der. Bu iyimserlik, “daha sonra büyük kentlerin simgelediği para pul dünyasının arkasında gizlenenleri algılayınca… kendiliğinden bir direnç kaynağına” dönüşecektir. Cumalı’nın 1947 yılında yayınlanan “Mayıs Ayı Notları” kitabında ki ana temanın “aşk” olduğunun altını çizen Kurdakul, Cumalı’nın Aç Güneş (1980), Akdeniz ve Bozkırda Bir Atlı (1982) kitapların da, “Anadolu duyarlığından kaynaklanan şiirler”inde “eski ile yeniyi, tarihsel bir kesitte birleştir”diğini söyler. Adnan Binyazar, Cumalı şiirlerini “… Cumalı’nın şiiri, bütün yaşam ‘maceraları’nın şiiridir. Bu şiir emeğinde, şiirimizin bütün gelişimlerine, bütün yaratıcı alanlarına yönelmiş ışıklar buluyoruz. Cumalı’nın şiiri, insanımızın aydınlık dünyasıdır” değerlendirmesinde bulunur. Ahmet Ada ise Cumalı şiirinin duyguları alaya alan Orhan Veli şiirinin aksine “duygu ve duyarlığını açık seçik bir söyleyişle” ortaya koyduğu görüşündedir. Cumalı’nın “”Yaşamımı, dolaylı olarak da yaşadığım çevreyi getirdim şiire” sözlerini onun şiirinin kökenini ortaya koyduğunu söyler Ada.

URLA SEVGİSİ

Cumalı, Öykü, roman ve tiyatro türlerine 1955’den sonra yönelmeye başlar. Özellikle Urla’da avukatlık yaparken aldığı köylülerin arazi ve su anlaşmazlığı, kız kaçırma olayları gibi davalar Cumalı’nın öykü ve romanlarının konularını oluşturur. Öykü ve romanlarında kullandığı şiirsel dili ve akıcı kurgu onun okuyucuya çabucak kendini benimsetmesini beraberinde getirir. Roman ve öykülerinde, özellikle Ege yöresindeki kasaba ve kırsal kesim insanlarının sorunlarını işler. ‘Tütün Zamanı (Zeliş)’ (1959), ‘Yağmurlar ve Topraklar’ (1973), ‘Acı Tütün’ (1974, 1991) adlı eserleri bu türün örneklerindendir. Cumalı’nın bu üç romanı birbirini tamamlayan sorunları işlerken, Urla ve çevresindeki günlük taşra yaşantısı üzerinde durulur. Urla sevgisi Cumalı’nın yaşamında ayrı bir yer tutar. O bunu şöyle anlatır; “Urla küçük, unutulmuş, yoksul bir ilçe olabilir! Ama yoksul unutulmuş oldukları halde güzel olan şeyler vardır dünyamızda. Üstelik o yoksul, unutulmuş şeylerin, tutkuları, onlara tutkun oldukları için mutluluk duyanlar da vardır” Cumalı’nın romanları kasaba romanının başarılı örneklerinden sayılır. Türkiye’yi en iyi yansıtan yerleşme örneği olduğunu söyler kasabanın. Ne kent, ne köy, ikisinin karışımı. . Cumalı, ‘Ay Büyürken Uyuyamam’ (1969,1986) adı ile topladığı öykülerinde ise Anadolu insanının cinselliğe yaklaşımının örneklerini verir.

SUSUZ YAZ

Cumalı ‘nın öykülerinden, romanlarından ve tiyatro eserlerinden bir çoğu değişik yönetmenler tarafından televizyon dizisi ve sinema filmi yapılmıştır.

Metin Erksan’ın yönettiği 1963 yılı yapımı ‘Susuz Yaz ‘ 1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’nü almıştır. Bu ödül aynı zamanda Türk sinemasının o zamana kadar uluslararası yarışmalarda aldığı ilk önemli ödüldür. Necati Cumalı’nın eserlerinden yola çıkılarak yapılan filmlerden bazıları ise şunlardı; ‘Boş Beşik’, ‘Zeliş’, ‘Mine’, ‘Dul Bir Kadın’, ‘Derya Gülü’.
________________________________________
NECATİ CUMALI’NIN ESERLERİ...

Şiir: Kızılçullu Yolu (1943), Harbe Gidenin Şarkıları (1945), Mayıs Ayı Notları (1947), Güzel Aydınlık (1951), Denizin İlk Yükselişi (1954 - İlk üç kitabı ve yeni şiirleri), İmbatla Gelen (1955), Güneş Çizgisi (1957), Yağmurlu Deniz (1968 son iki kitabı ile yeni şiirler), Başaklar Gebe (1970), Ceylan Ağıdı (1974), Aç Güneş (1980), Bozkırda Bir Atlı (1981), Yarasın Beyler (1982).
Öykü: Yalnız Kadın (1955), Değişik Gözle (1956), Susuz Yaz (1962), Kitaba adını veren ilk öykü Metin Erksan tarafından beyaz perdeye aktarıldı (1963). Aynı öykü oyunlaştırılarak Şehir Tiyatroları’nda temsil edildi (1968), Ay Büyürken Uyuyamam (1969), Makedonya 1900 (1976), Kente İnen Kaplanlar (1976).

Roman: (1959 - Zeliş adıyla 1971), Yağmurlar ve Topraklar (1973), Acı Tütün (1974), Aşk da Gezer (1975).
Oyun: Mine (1959), Oyunlar I (1959 - Boş Beşik, Ezik Otlar, Vur Emri), Oyunlar II (1969 - Susuz Yaz, Tehlikeli Güvercin, Yeni Çıkan Şarkılar), Oyunlar III (1969 - Nalınlar, Masallar, Kaynana Ciğeri), Oyunlar IV (1969 - Derya Gülü, Aşk Duvarı, Zorla İspanyol), Oyunlar V (1973 - Gömü, Bakanı Bekliyoruz, Kristof Kolomb’un Yumurtası), Oyunlar VI (1981 - Mine, Yürüyen Geceyi Dinle, İş Karar Vermekte, Yaralı Geyik).
Deneme: Niçin Aşk (1971), Senin İçin Ey Demokrasi (1976), Etiler Mektupları (1982).
Günce: Yeşil Bir At Sırtında (1987).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...