http://www.evrensel.net/v1/06/01/28/kultur.html#1
Özer Akdemir
Şimdi rüzgarlar soğuk eser yüzünüze
Hüzün verir yağmur sularından geçen bulutlar
Bayırlarda yol alan posta arabaları
Şimdi birbirinden ayrı yaşar kurtlar, kuşlar
Sular çakıllardan ayrı akar
Dalar gider, gözleri büyür de
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Avuçları hafif terli yanakları al al
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar
(karabatak)
İzmir’in yağmurlu kışında, pencereden görünen denize bakarak bu
satırları yazar Necati Cumalı.”Karabatak” adlı şiirinin “hüzünlü
kışların birikimi” olduğunu söyler bir söyleşide. Cumalı, yine böyle bir
hüzünlü kış gününde aramızdan ayrılmıştı. Tarih 10 Ocak 2001’di.
Cumalı anısına Urla’da her yıl düzenlenen anma etkinliklerden birkaç
gün önce, gazetelerde bir ölüm ilanı ve yanında küçük bir haber çıktı.
Necati Cumalı’nın eşi Berin Cumalı, İstanbul’da asansöre binmek isterken
ayağının takılıp yere düşmesi sonucu yaşamını yitirmişti. Berin Cumalı,
eşi Necati Cumalı’nın yaşamının önemli bir kısmını geçirdiği ve çok
sevdiği Urla’da, anısına beşincisi düzenlenen etkinliklere üç gün kala
ölmüştü. Necati Cumalı’nın anısına düzenlenen etkinlik davetiyeleri
üzerinde bulunan Cumalı’nın mısraları, Berin Cumalı’nın ölümü ile daha
bir anlam kazanıyordu:
“İmbatla gelen
sesini duymasam
yüzünü görmesem
ya ölürsem…”
Berin Cumalı’da eşi Necati Cumalı gibi İzmir’in imbatıyla taşındığı İstanbul’da zemheri soğuğunda yaşamını yitirmişti…
CUMALI BULUŞMASI
Geçtiğimiz günlerde “V. Cumalı Buluşması” yapıldı Urla’da. Gazetelerde
küçücük bir haber olarak duyurulan anma etkinliklerinde bu yıl öne çıkan
öğe Necati Cumalı’nın sinemaya aktarılan eserleri oldu. İki gün süren
etkinliklerde Cumalı’nın sinemaya aktarılan Susuz Yaz, Mine, Adı Vasfiye
ve Derya Gülü filmlerinin gösterimi ve değerlendirmesi yapıldı. Bir
önceki Cumalı Buluşması’na oranla bu yılki anma daha “yetersiz” olarak
nitelenirken, Urla Belediye Başkanı belki de bunun farkına vararak
kapanış konuşmasında, önümüzdeki yıl Cumalı Buluşmaları’nın anma değil
kültürel etkinlikler şeklinde gerçekleştirileceğini söyledi.
HÜZÜN SARISI BİR OKUL
Necati Cumalı Yunanistan Makedonya sınırında bulunan Florina’da 1921
yılında doğar. Ailesi Kurtuluş Savaşından sonra İzmir Urla’ya yerleşerek
çiftçilik yapmaya başlar. Ortaöğrenimini, Attila İlhan’ın kız
arkadaşına Nazım Hikmet’in bir şiirini göndermesi nedeniyle kovulduğu,
bugün “hüzün sarısı” renge boyalı olan İzmir Atatürk Lisesi’nde 1938
yılında tamamlayan Cumalı, daha sonra girdiği Ankara Hukuk Fakültesini
1941 yılında bitirir. 1945-48 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı
Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde çalışan Cumalı, 1950-57 yılları
arasında ise İzmir ve Urla’da avukatlık yapar. İki yıl Paris Basın
Ataşeliği için Fransa’da bulunan Cumalı, döndükten sonra İstanbul
Radyosu’nda redaktörlük görevinde bulunur.
YENİLMEMEK İÇİN ŞİİR
Türk Dili Dergisi’nin Şubat 1981 tarihli sayısında Cumalı “Niçin şiir
yazıyorsun?” sorusuna şu yanıtı verir: “Yenilmemek için. Yaşamımda
mutluluklarımın yanı sıra, düş kırıklıklarım, acılarım, kırgınlıklarım
oldu. Şiir, mutluluklarıma her kez yeniden yaşayabileceğim bir
süreklilik kazandırdı. Acılarıma, düş kırıklıklarıma karşı zırh oldu
bana.” Şiiri insanın kendi öz benliğine seslenmesi olarak tanımlayan
Cumalı, “Yaşamımızın bunca çamuru, çirkinlikleri arasından arınmış
olarak çıkabiliyorsak başta şiirin gücüne borçluyuz bu direncimizi.
İnsanlık şiiri yaratmasaydı, her gelen yeni kuşağa mutluluğu tanıtmak,
güzelin, iyinin, doğrunun yönünü göstermek olanaksızlaşırdı” der.
Cumalı, Nurullah Ataç’ın şiiri ile ilgili “sarsıcı bir yenilik”
getirmediği yönündeki eleştirisini bir yönü ile haklı bulsa da “Ben
şiire başlarken sarsıcı yenilikler aramamıştım ki! Ama aradığım
yenilikti. O yeniliği de hep buldum” sözleriyle şiirine olan güveni
ortaya koyar. Asım Bezirci, “Dünden Bugüne Türk Şiiri. IV (Evrensel
Basım Yayın, 2002) adlı eserinde Cumalı’nın bu düşüncesini doğrular
nitelikte değerlendirmelerde bulunur. Bezirci, ilk döneminde “Garip”
akımından etkilenen Necati Cumalı’nın, sonra kendine özgün bir şiire
ulaştığını belirterek, Cumalı’nın şiirlerinde bireysel durumların yanı
sıra, toplumsal gerçeklere, özellikle küçük insanların yaşamlarına ilgi
gösterildiğinin altını çizer.
CUMALI’NIN ŞİİRİ
Şükran
Kurdakul Çağdaş Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi, Şiir. (Bilgi
Yayınevi, 1994)’de Cumalı’nın şiirlerini çeşitli dönemler halinde
inceler. Kurdakul, Cumalı’nın “Kızılçullu Yolu”nda topladığı gençlik
şiirlerinde evleri, sokakları, balıkçıları, denizi, gökyüzü ile küçük
kıyı kasabasının donmuş zamanlarından çizgiler getirdiğini aktarırken,
“Duyuların yeniden yaratıldığı bu dünyada hep iyi şeyler görüyordu
Cumalı. Doğayla içli dışlıydı…” der. Bu iyimserlik, “daha sonra büyük
kentlerin simgelediği para pul dünyasının arkasında gizlenenleri
algılayınca… kendiliğinden bir direnç kaynağına” dönüşecektir.
Cumalı’nın 1947 yılında yayınlanan “Mayıs Ayı Notları” kitabında ki ana
temanın “aşk” olduğunun altını çizen Kurdakul, Cumalı’nın Aç Güneş
(1980), Akdeniz ve Bozkırda Bir Atlı (1982) kitapların da, “Anadolu
duyarlığından kaynaklanan şiirler”inde “eski ile yeniyi, tarihsel bir
kesitte birleştir”diğini söyler. Adnan Binyazar, Cumalı şiirlerini “…
Cumalı’nın şiiri, bütün yaşam ‘maceraları’nın şiiridir. Bu şiir
emeğinde, şiirimizin bütün gelişimlerine, bütün yaratıcı alanlarına
yönelmiş ışıklar buluyoruz. Cumalı’nın şiiri, insanımızın aydınlık
dünyasıdır” değerlendirmesinde bulunur. Ahmet Ada ise Cumalı şiirinin
duyguları alaya alan Orhan Veli şiirinin aksine “duygu ve duyarlığını
açık seçik bir söyleyişle” ortaya koyduğu görüşündedir. Cumalı’nın
“”Yaşamımı, dolaylı olarak da yaşadığım çevreyi getirdim şiire”
sözlerini onun şiirinin kökenini ortaya koyduğunu söyler Ada.
URLA SEVGİSİ
Cumalı, Öykü, roman ve tiyatro türlerine 1955’den sonra yönelmeye
başlar. Özellikle Urla’da avukatlık yaparken aldığı köylülerin arazi ve
su anlaşmazlığı, kız kaçırma olayları gibi davalar Cumalı’nın öykü ve
romanlarının konularını oluşturur. Öykü ve romanlarında kullandığı
şiirsel dili ve akıcı kurgu onun okuyucuya çabucak kendini
benimsetmesini beraberinde getirir. Roman ve öykülerinde, özellikle Ege
yöresindeki kasaba ve kırsal kesim insanlarının sorunlarını işler.
‘Tütün Zamanı (Zeliş)’ (1959), ‘Yağmurlar ve Topraklar’ (1973), ‘Acı
Tütün’ (1974, 1991) adlı eserleri bu türün örneklerindendir. Cumalı’nın
bu üç romanı birbirini tamamlayan sorunları işlerken, Urla ve
çevresindeki günlük taşra yaşantısı üzerinde durulur. Urla sevgisi
Cumalı’nın yaşamında ayrı bir yer tutar. O bunu şöyle anlatır; “Urla
küçük, unutulmuş, yoksul bir ilçe olabilir! Ama yoksul unutulmuş
oldukları halde güzel olan şeyler vardır dünyamızda. Üstelik o yoksul,
unutulmuş şeylerin, tutkuları, onlara tutkun oldukları için mutluluk
duyanlar da vardır” Cumalı’nın romanları kasaba romanının başarılı
örneklerinden sayılır. Türkiye’yi en iyi yansıtan yerleşme örneği
olduğunu söyler kasabanın. Ne kent, ne köy, ikisinin karışımı. . Cumalı,
‘Ay Büyürken Uyuyamam’ (1969,1986) adı ile topladığı öykülerinde ise
Anadolu insanının cinselliğe yaklaşımının örneklerini verir.
SUSUZ YAZ
Cumalı ‘nın öykülerinden, romanlarından ve tiyatro eserlerinden bir
çoğu değişik yönetmenler tarafından televizyon dizisi ve sinema filmi
yapılmıştır.
Metin Erksan’ın yönettiği 1963 yılı yapımı ‘Susuz
Yaz ‘ 1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’nü almıştır. Bu
ödül aynı zamanda Türk sinemasının o zamana kadar uluslararası
yarışmalarda aldığı ilk önemli ödüldür. Necati Cumalı’nın eserlerinden
yola çıkılarak yapılan filmlerden bazıları ise şunlardı; ‘Boş Beşik’,
‘Zeliş’, ‘Mine’, ‘Dul Bir Kadın’, ‘Derya Gülü’.
________________________________________
NECATİ CUMALI’NIN ESERLERİ...
Şiir: Kızılçullu Yolu (1943), Harbe Gidenin Şarkıları (1945), Mayıs Ayı
Notları (1947), Güzel Aydınlık (1951), Denizin İlk Yükselişi (1954 -
İlk üç kitabı ve yeni şiirleri), İmbatla Gelen (1955), Güneş Çizgisi
(1957), Yağmurlu Deniz (1968 son iki kitabı ile yeni şiirler), Başaklar
Gebe (1970), Ceylan Ağıdı (1974), Aç Güneş (1980), Bozkırda Bir Atlı
(1981), Yarasın Beyler (1982).
Öykü: Yalnız Kadın (1955), Değişik
Gözle (1956), Susuz Yaz (1962), Kitaba adını veren ilk öykü Metin Erksan
tarafından beyaz perdeye aktarıldı (1963). Aynı öykü oyunlaştırılarak
Şehir Tiyatroları’nda temsil edildi (1968), Ay Büyürken Uyuyamam (1969),
Makedonya 1900 (1976), Kente İnen Kaplanlar (1976).
Roman: (1959 - Zeliş adıyla 1971), Yağmurlar ve Topraklar (1973), Acı Tütün (1974), Aşk da Gezer (1975).
Oyun: Mine (1959), Oyunlar I (1959 - Boş Beşik, Ezik Otlar, Vur Emri),
Oyunlar II (1969 - Susuz Yaz, Tehlikeli Güvercin, Yeni Çıkan Şarkılar),
Oyunlar III (1969 - Nalınlar, Masallar, Kaynana Ciğeri), Oyunlar IV
(1969 - Derya Gülü, Aşk Duvarı, Zorla İspanyol), Oyunlar V (1973 - Gömü,
Bakanı Bekliyoruz, Kristof Kolomb’un Yumurtası), Oyunlar VI (1981 -
Mine, Yürüyen Geceyi Dinle, İş Karar Vermekte, Yaralı Geyik).
Deneme: Niçin Aşk (1971), Senin İçin Ey Demokrasi (1976), Etiler Mektupları (1982).
Günce: Yeşil Bir At Sırtında (1987).
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)
24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...
-
07 Ağustos 2018 14:41 CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, Menderes Nehri ve havzasındaki kirliliği Meclise taşıdı:...
-
13 Aralık 2020 14:35 Çiçekbaba Dağı günümüzde ülkemizdeki binlerce dağın kaderini paylaşıyor. Çiçekbaba da Kazdağları, Bolkarlar, Istranca...
-
08 Temmuz 2018 03:20 Tüm yazıları Günün şavkı Erciyes’e vurup, beyaz doruklarını kızı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder