31 Mart 2014 Pazartesi

Altın şirketi geldi selama gölge düştü



Özer AKDEMİR


Gümüşhane Mastra’daki Koza şirketinin altın madeni geçtiğimiz günlerde Gülen Cemaati-AKP kavgasının bir yansıması sonrası faaliyetlerini durdurdu. Yıllardır köyünün yakınındaki bu altın madenine karşı mücadele edenlerden Sevim Dabağ, madenin seçim sonrası havaya göre hareket etmek için pusuya yattığını söylüyor. İstanbul-Gümüşhane arasında yıllardır mekik dokuyan, gazetecilik, haber spikerliği, öğretmenlik yapan Dabağ’a, madenin yöredeki faaliyetlerini, bunun Gümüşhane’ye ve civar yerleşim yerlerine, ekonomisine, siyasetine etkilerini sorduk. Dabağ’ın, madene karşı verdiği mücadele nedeniyle başına gelenler de Bergama’dan günümüze bu şirketlerin çevresinde nasıl bir etki yaptığını da gösteriyor.

BİRDEN KÖYSÜZ KALDIK

Altın madeninin yaşadığınız köye gelişi nasıl oldu?
1995 yılında, bir söylentiyle başladı. Eurogold diye bir şirket, ruhsatı satın almış, ön araştırma çalışmaları başlatmış. Şirketin, 1997’nin haziran ayında, ÇED raporunu açıkladığı güne kadar Bergama köyü halkının direnişi bize ışık tuttu. Gümüşhane Kültür Merkezinde düzenlenen ÇED raporu halk katılım toplantısından bir gün önce, Bergama ve Ege’den 10-15 kişilik bir grupla, Artvin’den, Trabzon’dan otuz kırk kişi bize destek vermeye geldi. ÇED’e karşı çıktık. Yedi kişilik bir inisiyatif grubu oluşturup, imza toplayıp valiliğe bakanlıklara gönderdik. İtirazımız kabul edildi. Ardından aynı salonda bilimsel bir konferans düzenledik. Konferans amacına ulaştı. O arada Gümüşhane ve Çevresini Sevenler Derneğini kurduk. İlk genel kurulda başkanlığa aday gösterilip dernek başkanı seçildim. 1999 sonuna doğru Eurogold tepkilerimiz karşısında makine parkını toplayıp gitti. Onlar gitti, ama 2006 yılının mart ortalarında bu sefer Koza, ÇED düzenledi. Yine itirazlar oldu. Arazilerin satın alınma sürecinde türlü hileler yapıldı. Köyde en son amcamın çocukları kaldı. Düşünsenize, Akın İpek’in karşısında o köyde yaşayan, tarımla geçinen ailelerden biri. Sonrasını biliyorsunuz. Köy boşaltılıyor. Hanesi sıfır, nüfusu sıfır, yöresel yemek yok, fıkra yok, deyiş yok, yok da yok köysüzüz.

KÖYLÜ HALAY ÇEKERKEN YANA DÜŞMÜYOR

Altın madeni yörenizde nasıl değişikliklere yol açtı? Coğrafyayı nasıl etkiledi, doğayı, köylülerin yaşamını, kentin ekonomik-siyasi yapısını vs...

Koza, bölgenin hem coğrafi özelliklerinde hem de insanların yaşantısında giderilmeyecek tahribatlar yaptı. Bölgenin altını üstüne getirdiler, “Açlıktan öleceklerine siyanürden ölsünler” diyen mevcut bir belediye başkanına, “Siyanürden öleceğime, açlıktan ölmeyi tercih ederim. En azından ikincisi kendi seçimim” diyecek kimse olmadığından. Öyle bir duruma gelindi ki, mahkeme salonunda hakimin karşısına geçip, dedelerinin mezarlarının altın için söken Koza Altın şirketine, teşekkür eden bile oldu. Aynı yöre, sülale insanı, düğünde cenazede bir araya gelmemeye çalışıyor. Halay çekerken yan yana düşmemeye dikkat eder oldu. Çarşıda pazarda karşılaştıklarında telefonla konuşuyormuş gibi yapıp birbirlerini görmemiş gibi davranıyorlar. Selama gölge düştü.
Şimdi başka köylerde yeni maden sahaları açılmak isteniyor, ya da mevcut sahalara yeni atık barajı yapılma girişimleri nedeniyle civar köylerin de boşaltılması gündemde. Köylülerin yüzlerindeki ifade birkaç sene Mastra’da arazilerin satılması gündeme geldiğinde yöre halkının yüzünde beliren ifadeyle aynı.

Sonra bir bakıyorsunuz, bir kadın elinde kese dolusu altınla haber merkezinden içeriye girmiş, habercilere çeyrek altın dağıtıyor. Onlar da alıyorlar. Başka bir gün bir ilkokula bir milyon lira eğitim yardımı yaptığını görüyorsunuz. Merceği mecraya bir tutuyorsunuz ki, eğitim yardımı yapılan bölgede yeni altın madeni yatakları için ruhsat alınması gündemde. Sonra altın madeninin sahibi bir gün çıkıp diyor ki, “Hoca efendinin bir tebessümüne tüm servetimi feda ederim.” Kadim mezarlıklarımızı altın için söktürüp de kime keyif bağışlıyorsunuz? Biz bu hakkı hiç kimseye vermiyoruz.

KARŞIMDAKİ GAYYA KUYUSUYDU

Madenle kenti yönetenler, esnaflar, memurlar ve diğer halk kesimleri arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?

Oda başkanı, parti başkanı, belediye başkanı ve vali bir olup kenti mahvettiler. Dağları düzleyip üstüne ağaç dikeceklermiş, niye ki? Madenci dağı taşı dümdüz edip, toprağı öldürmek pahasına altın çıkaracak diye. Bayırı, çayırı, yamacı, dağı taşı kırıp, döküp, un ufak ettikten sonra geriye düzlük kalıyor. Kent yöneticileri de bu durumu düzeltip, önümüze sürecek. Yerseniz! Mesleki bir merakla olayları izlemeye koyuldum. Karşımda bir gayya kuyusu buldum.

Türkiye’nin nasıl yönetildiğini görmek istiyorsanız, özellikle kasaba niteliğindeki küçük kentlerde bir süre bulunmanız yeterlidir. Süreci daha ilgi ve dikkatle takip ettiğimde karşıma din üzerinden yürütülen siyasi-ticari bir sarmal çıktı.

Madenin şu andaki durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Maden şu an pusuya yattı bekliyor. Seçim sonrası havayı soluyarak yönünü belli edecek.

‘KENDİNİZİ HEDEF HALİNE GETİRMEYİN’

Madenle ilgili yazılarınız, haberleriniz ve yargıya taşınan çabalarınızdan sonra başınıza neler geldi?

1997’den bu yana fırsat buldukça yazdım. Aslen Gümüşhaneli’yim. Son dört senedir Koza Altın Maden’in altın üretimi yaptığı benim de köyüm olan Mastra’da, 60 dönüm arazimizin 50 dönümü orman ve hazine üzerinden madene devredildi. Biz arazilerimizi madene satmadık. Arazilerimiz istimlak edilince, mahkemeye düştük. Mahkeme topraklarımızı alıp madene devretti. Köyümüz maden tarafından işgal edilerek boşaltıldı. Ben oraya üç kilometre mesafede annemin köyüne, bu dördüncü senedir gidip geliyorum. Orada da annemden kalan topraklarımız var. Benim oraya gidip gelmemden rahatsız olmuş olacaklar ki, dört senedir içme suyum bağlanmıyor. Orada bulunmamı istemiyorlar. Mesela şöyle söyleniyor: “Boş verin, bu haberleri yaparak, şikayetlerde bulunarak kendinizi hedef haline getirmeyin” gibi.
Altın şirketi geldi selama gölge düştü
SİYANÜRDEN ETKİLENDİ

“Koza atık barajındaki zehirli suyu direk dereye bırakıp, yamaçlara püskürtüyor. Ana yolun kenarından akan siyanürlü su yolun altından geçip dereye akıyor. 11 Şubat 2014’te yine atığın havuzdan dereye aktığını gördüm. Özellikle zehirli atık suyun ana yolun altındaki kanaldan geçerek dereye borularla verildiği kısmı yakından çekebilmek için kanalın içine doğru eğilerek iki kare fotoğraf ve 18 saniyelik video görüntüsü kaydettim. Orada kaldığım toplam süre bir dakika bile değildi. Atık suyunun üzerine eğilerek çekim yaptım. O gün İstanbul’a döndüğüm gündü. Kısa bir süre sonra başım dönmeye midem bulanmaya başladı. Hava alanından hastane acil doktorunu arayıp anlattım. “Temas ettiniz mi?” diye sordu. “Hayır” dedim. Doktor telefonda, “Siyanür zehirlenmelerinde ölüm aniden gelir ama; aradan beş saat geçmesi yeterince zehirlenmeye maruz kalmadığını gösteriyor. Yine de oksijen almanız gerekir, hastaneye gelmelisiniz.”
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-31 07:19:56

27 Mart 2014 Perşembe

Bu köy nasıl kanser olmasın?


Özer AKDEMİR

Bu köyün her evinde kanser var. Ölümlerin çoğu kanserden. Bilim insanları, köydeki uranyum sondajlarında yüksek miktarda radyasyon saptadı. Şimdi de köyün yakınlarındaki feldspat madeninin, atıklarını köyün içinden çıkan dereye boşalttığı ortaya çıktı.

Yoğun kanser olayları nedeniyle “kanser köy” olarak anılmaya başlayan Aydın Söke’ye bağlı Kisir köyü yakınlarındaki feldspat madeni, köyün içinden geçen dereye atık sularını boşaltırken görüntülendi.

Gazetemizin yoğun kanser vakalarını gündeme getirdiği köyde, geçtiğimiz günlerde Yusufalan Mahallesi’ndeki uranyum sondajlarının güvenli sınırın 500 katına yakın radyasyon yaydığı ölçülmüştü. Köydeki bir başka kirlilik kaynağının da Kisir Çayı’na atık sularını boşaltan feldspat madenleri olduğu ortaya çıktı.

Bu köy nasıl kanser olmasın?
BİR YANDA RADYASYON BİR YANDA MADEN

Latmos (Beşparmak) Dağlarının milli park olması için uzun zamandır çalışmalar yürüten Meandros Platformu üyeleri bölgedeki üç köye giderek incelemelerde bulundu. Yaşam savunucuları, Kisir Çayı’na karışan maden atık sularını da görüntüledi. Meandros Platformu, çeşitli dernekler, meslek örgütleri ve üniversite temsilcilerinden oluşuyor.

KANSERLE RADYASYONUN İLİŞKİSİ VAR MI?

Kisir Köyü Muhtarı Baki Suna da, önceki gün Söke Kaymakamlığına bir dilekçe ile başvurarak, köyünde yaşanan kanser olaylarına dikkat çekti. Köyün yakınlarındaki uranyum sondajlarında bilim insanları tarafından yüksek oranda radyasyon ölçüldüğünü belirten Suna, kanser olayları ile bu radyasyon arasında ilişki olup olmadığının araştırılmasını istedi. Muhtar Suna dilekçesinde Kisir Deresi’ne atıklarını boşaltan madenleri de yazıp, gerekli önlemlerin alınmasını ve kirliliği yaratan madenlerin cezalandırılmalarını da istedi.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-27 06:00:00


26 Mart 2014 Çarşamba

Katı atık bertaraf tesisi hatalı yer seçim işleminin iptali kesinleşti


Yerel seçime beş kala İzmir'e iyi haber

Özer Akdemir


İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Buca'nın Gökdere Köyü’nde yapılmak istenen katı atık bertaraf tesislerine karşı EGEÇEP tarafından açılan dava ile ilgili hukuki süreç tamamlandı. Bir bölümü 1. derece doğal sit alanında kalan 22.85 ha. orman alanının atık tesisleri yapımı için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığınca kiralanmasına karşı İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na açılan davada yerel mahkeme izni iptal etmişti. Danıştay'a yapılan karar düzeltme başvurusu da yüksek mahkeme tarafından reddedilince karar kesinleşmiş oldu.

YAŞAM ALANLARIMIZI KORUMAYA DEVAM EDECEĞİZ

EGEÇEP konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada çöplük yapılmak istenen alan 1.derece doğal sit ve orman alanı olduğu gibi kente içme suyu sağlayan Tahtalı Barajı su havzası içinde de kaldığına dikkat çekerek, "turizm ve rekreasyon alanı olan, doğal alanları ve ormanlarıyla kent yakın çevresinde önemli bir konumu olan Kaynaklar beldesi olumsuz yönde etkilenecek, Tahtalı Baraj Havzası sınırında yer aldığı için güneyindeki havzayı da tehdit edecekti. EGEÇEP olarak havamızı, toprağımızı, suyumuzu kirletecek her yanlış kararın karşısında yaşam alanlarımızı korumaya ve savunmaya, İzmir’i pek çok kentsel çevre sorunuyla yüz yüze bırakanların oyunlarını bozmaya devam edeceğiz" denildi.

(İzmir/EVRENSEL) 
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-26 15:57:58

25 Mart 2014 Salı

Karaburun RES’leri bir kez daha reddedildi

 

Özer AKDEMİR

Karaburun’a yapılmak istenen rüzgar enerjisi santrallerinin (RES) İl Genel Meclisi tarafından reddedilmesinin ardından, valilik konunun tekrar görüşülmesini talep etti. Dün gerçekleşen İl Genel Meclisi toplantısında, RES için gereken imar plan tadilatı bir kez daha reddedildi.

Yerel seçimlerin ardından yasa gereği yetkilerini büyükşehir belediyesine devredecek olan İzmir İl Genel Meclisinin son toplantısı Karaburun köylüleri yaşam alanlarının korunması mücadelesine sahne oldu. Karaburun Kent Konseyi üyelerinin yanı sıra, Yayla, Parlak ve Salman köylerinden gelen bir otobüs Karaburunlu, yaşam alanlarına kurulmak istenen rüzgar enerji santrallerine (RES) izin veren düzenlemelerin İl Genel Meclisinden geçmemesi için çaba gösterdi.

BİR GÜN MİSAFİRİMİZ OLUN YETER!

Meclis toplantısından önce partilerin gruplarını ziyaret eden Karaburunlular meclis üyelerini “Bir gün gelin misafirimiz olun. Başka bir şey söylememize gerek olmadığını anlarsınız” diye yaşadıkları yere davet ettiler. Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra Dilli, yaşam alanlarını kuşatan RES, balık çiftlikleri, taş ocakları gibi faaliyetlere karşı mücadelelerini anlatırken, Parlak Köyü Muhtarı Kenan Özaydın bir çırpıda ellerinden giden otlak-mera alanları hakkında bilgi verdi. Özaydın, “Bizim uzun uğraşlarla alabildiğimiz otlak-mera alanlarımızı 3 ay sonra RES şirketine verdiler” dedi. Gruplarda ve meclis toplantı salonunda yerlerini alan Karaburun köylerinden kadınlar da “Köylerimizin dibine kuruldu RES’ler. Burada insan yaşamasın diyorlar adeta” diye tepkilerini dile getirirken, Yayla köylüleri “RES şirketi yetkililerinin ‘20 sene sonra burada yayla köyü falan kalmaz’ dedi bize. Bizi buralardan sürmek istiyorlar” dediler.
Karaburun RES’leri bir kez daha reddedildi
BERGAMA GİBİ OLMAYACAK!

İl Genel Meclisinin hukuk komisyonunun geçtiğimiz haftalarda İl Genel Meclisine gelen ve Karaburun’da yeni RES’lerin kurulmasına ret görüşü veren kararı oy çokluğu ile meclisten geçmişti. Bu karara rağmen İl Genel Meclisinin İmar ve Bayındırlık Komisyonu, Enerji ve Doğal Kaynaklar, Çevre-Sağlık Komisyonu ile Tarım ve Hayvancılık Komisyonu demesi üzerine Vali’nin talebi üzerine yarımadanın tamamına yakınında RES’lerin önünü açacak olan santral kurulması talebi meclisin gündemine yeniden geldi. Hukuk Komisyonunun raporunu yazan Av. Mahmut Esat Aslan, “Karaburun halkı RES’leri istemiyor. Bu konudan çok rahatsız” diye raporu savunurken, İl Genel Meclisinin CHP Grup Başkan Vekili Doğan Albayrak ise “Karaburun halkının gösterdiği duyarlılığa saygı gösteriyoruz. Bergama Ovacık’ta insanlar İstanbul’a kadar yürüdü. Hükümet duyarsız kalınca altın madenleri yapıldı. Biz böyle bakmıyoruz. Karaburun halkının mücadelesini destekliyoruz. Damdan düşen insanlar orada yaşayan insanlardır” dedi. CHP’li Meclis Üyesi Emre Özer de, Karaburun Yarımadası’nın kuşların göç yolu üzerinde olduğunu belirterek, “RES’lerin olduğu yerlerde arı bile kalmadı. Kuşlar artık o alanlara yaklaşmıyor. Biz RES’lere değil yağmaya karşıyız. Diren Karaburun” diye konuştu.

‘O ZAMAN UÇAK DA UÇMASIN’

RES’lere ‘olur’ veren Çevre Sağlık Komisyonu Başkanı Ali Metin Palaoğlu , RES türbininin yerleşimlere yakınsa geriye çekilebileceğini söyleyerek, “Kuş ölümlerinden bahsediliyor. O zaman uçaklar da uçmasın” dedi.

Tartışmaların ardından Karaburun Bozköy, Değirmendere, Kargılık tepeleri ve Yaylaköy üzerinde yapılması düşünülen RES için gereken imar plan tadilatı talebi oy çokluğu ile ret edildi.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-25 14:38:51
www.evrensel.net/haber/80906/karaburun-resleri-bir-kez-daha-reddedildi.html


22 Mart 2014 Cumartesi

Kanser Köy’ Meclise taşındı



Özer Akdemir

Evrensel'in gündeme getirdiği Aydın’ın Söke ilçesi Kisir köyündeki uranyum sondajlarından kaynaklanan yüksek radyasyon oranları TBMM’ye taşındı. HDP İstanbul Milletvekili A. Levent Tüzel, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdi. Kisir köyünün adının yoğun oranlarda görülen kanser vakaları nedeniyle ‘Kanser Köy’e çıktığını aktaran Tüzel, Kisir köyünde Yusufalan Mahallesi’ndeki uranyum sondajlarının olduğu alanda üç farklı ülkeden, konunun uzmanları ve bilim insanları, üç ayrı cihazla yaptıkları radyasyon ölçümlerinde yıllık güvenli dozun 450 katı radyasyon tespit edildiğinin gazetemizin haberlerinde yer aldığını belirtti.

‘BAKANLIK NE YAPACAK’


Tüzel, soru önergesinde şu sorulara yer verdi: “Bölgedeki radyoaktif kirliliğin yayılmasının önlenmesi için alanın uzmanlar tarafından rehabilite edilmesi konusunda bir çalışma yapılması planlanmakta mıdır? Bugüne kadar alandaki kirliliğin çevreye ve canlı yaşamına etki etmemesi için hiçbir önlem almayan sorumlular hakkında işlem yapılmış mıdır? Köyde kanser vakalarında artış olup olmadığı bilimsel olarak araştırılmış mıdır? Yörede başka uranyum sondajları yapılmış mıdır? Yapılmışsa nerelerde yapılmıştır? Buralar da radyasyon kirliliğinin yayılımını engellemek için önlemler alınmış mıdır? Bakanlık olarak, bölgedeki yüksek radyasyonun çevre ve halk sağlığına olumsuz etkilerini bertaraf etmek için ne tür rehabilitasyon ve korunma önlemleri alınacaktır. Halk sağlığı açısından yöre insanlarında DNA düzeyinde bir analiz programı yapacak mısınız? Kanser türleri hakkında bir çalışmayı şu anda yaşayan insan ve hayvanlarda yapacak mısınız? Yörede toprak, su, yer altı suyu, bitki sebze ve meyvelerde radyoaktif madde türleri ve izotopları bakımından en az bir yıllık bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-22 06:00:00
http://www.evrensel.net/haber/80691/kanser-koy-meclise-tasindi.html

18 Mart 2014 Salı

‘Kanser Köy’ mercek altında



Özer AKDEMİR

Evrensel’in “Kanser Köy” başlıklı haberiyle kamuoyuna duyurduğu Aydın Söke’ye bağlı Kisir köyündeki kanser olayları nihayet resmi kurumların da dikkatini çekti. Haberlerimizin ardından köye giden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Aydın Halk Sağlığı ekipleri çeşitli araştırmalar yaptı.

Köye Çevre ve Şehircilik Bakanlığından ekiplerin de geldiğini aktaran Köy Muhtarı Baki Suna, kendilerine gerekli incelemeleri yaparak yörede önlem alacaklarını söylediklerini aktardı. Köyün Osmankuyusu mevkiinde bulunan uranyum sondajları bölgesinde çok yüksek oranda radyasyon ölçülmesi üzerine köylülerin endişelerinin arttığını belirten Muhtar Suna, “Şu anda 1’i üç yıldır, üçü 1 yıldır kanser tedavisi gören 4 köylüm var. O bölgenin kapatılması, telle çevrilip, havayla temasının kesilmesini istiyoruz. Bakanlık ‘gerekeni yapacağız’ dedi, bekliyoruz” diye konuştu.

ÖLÇÜM YAPAN HOCA RAHATSIZLANDI

Öte yandan, Kisir köyündeki radyasyon ölçümüne katılan Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül köyden dönüşün ardından rahatsızlandı. Geçtiğimiz ocak ayında Manisa Köprübaşı’da uranyum sahasındaki ölçümlerden sonra da benzer rahatsızlıklar hissettiğini söyleyen Küçükgül, yaşadığı sağlık sorunu ile ilgili şunları söyledi; “Köprübaşı’dan sonra da bir iki gün rahatsız olmuştum. Ciğerlerim falan bu sefer kötü. Gece burun kanaması yaşadım, halsizlik, takatsizlik, akciğer sorunu, solunum problemi yaşıyorum. Yüksek radyasyondan olabilir” dedi.

Ölçüm yapan ekibin içerisinde bulunan Prof. Dr. Hayrettin Kılıç da, “Elimiz ayağımızı çok sürdük oradaki taşlara. Soluduğunuz zaman radon gazı içindeki yavru izotoplar, diğer gazlar burundaki kılcal damarları kırıyor. Ölçümler sırasında da topraktan kalkan tozcukları görüyorduk” diye konuştu.
‘Kanser Köy’ mercek altında
‘RADYASYONDAN OLMADIĞINI SÖYLEYEMEM’

NÜKLEER Savaşa Karşı Uluslararası Hekimler Birliğinin Almanya Seksiyonu Üyesi Radyolog Doktor Alper Öktem de Kisir köyündeki ölçümleri yapan ekibin içerisindeydi. Kendisinin herhangi bir rahatsızlık yaşamadığını belirten Öktem, Küçükgül’ün yaşadığı sağlık sorunlarının radyasyon ölçümü sırasında olup olamayacağı ile ilgili sorumuzu “Aksini söyleyemem. Ama o kadar süre içerisinde akut bir şikayet yapmaması lazım. Kendisi orada ölçüm sırasında cihazların başında bekledi. Benim canımı sıkan burnunun kanaması oldu. Fukishima’daki kazanın ardından çocuklarda burun kanamasının yaygın olarak görüldüğünü biliyoruz” şeklinde yanıtladı.

www.evrensel.net/haber/80442/kanser-koy-mercek-altinda.html
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-18 06:00:57

17 Mart 2014 Pazartesi

'Kanser köy'de ölümü ölçtüler!

kanser köyde ölümü özer ile ilgili görsel sonucu

Özer AKDEMİR
Adı Kanser Köy’e çıkan Söke’ye bağlı Kisir köyünde geçtiğimiz cuma günü yine kanserden ölen birinin cenazesi kalktı. Aynı gün, köyün Yusufalan Mahallesi’ndeki uranyum sondajlarının olduğu alanda üç farklı ülkeden, üç farklı bilim insanının, üç ayrı cihazla yaptıkları radyasyon ölçümlerinde yıllık güvenli dozun 450 katı radyasyon tespit edildi. Yaşananların büyük bir sorumsuzluğun ürünü olduğunu söyleyen bilim insanları, bölgeyi “afet bölgesi” olarak tanımladı!

ÜÇ FARKLI ÜLKE, ÜÇ BİLİM İNSANI, 3 AYRI CİHAZ

Evrensel’in Kisir köydeki yüksek kanser oranını ve köy yakınındaki uranyum sondajını gündeme getirdiği “Kanser Köy” haberinin ardından, bilim insanları köyü incelemeye aldı. Son olarak Fukişima’nın yıl dönümünde İzmir’deki nükleer santral karşıtı bir panele katılmak için Amerika ve Almanya’dan gelen iki bilim insanı, Kisir Köy’de ölçümler yaptı. Amerika’da yaşayan nükleer fizikçi Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, Almanya’da yaşayan Nükleer Savaşa Karşı Uluslararası Hekimler Birliğinin Almanya Seksiyonu Üyesi Radyolog Doktor Alper Öktem ve Dokuz Eylül Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Enver Yaser Küçükgül’ün yanı sıra EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Mustafa Erkalkan ile birlikte gittiğimiz Kisir köyünde, ekibe Kuşadası EKODOSD çevre örgütü temsilcileri de katıldı. Uranyum sondajı alanlarında yapılan radyasyon ölçümlerinde üç farklı ölçüm aleti kullanıldı. Daha önce Manisa Köprübaşı Kasar köyü civarında gerçekleştirilen ve 140 kat fazla radyasyon ölçümü yapan Gamma Scout adlı cihazın yanı sıra, aynı cihazdan Almanya’dan gelirken getiren ve geçtiğimiz perşembe Gaziemir’de yeniden ölçüm yapan Dr. Öktem de ayrı ayrı ölçümler gerçekleştirdi. Prof. Dr. Hayrettin Kılıç ise sayısal ölçümün yanı sıra sesle de uyarı veren GQ GMC 300 Giger Muller Counter adlı cihazla ölçüm yaptı.

\


450 KAT FAZLA RADYASYON!
Kisir köyünün yaylası olan Osmankuyusu bölgesinin girişinden itibaren artmaya başlayan radyasyon değerleri sondaj yapılan alanlarda çok yüksek oranlara ulaştı. Özellikle yörede yaşayan köylülerin 1958’li yıllarda İngilizler tarafından açıldığını söyledikleri alanlarda yapılan ölçümlerde 30, 41, 56 mikro sievert’e ulaşan değerlerde gama radyasyon ölçümleri gerçekleştirildi. İngiliz mühendislerin köylülere “Sakın bunlara dokunmayın” dediği uranyumlu taşların olduğu tepede ölçülen rakam tam 56.1 mikro sievert’e ulaştı. Ölçümü yapan bilim insanları bu değerin yıllık güvenli dozun 450 katı anlamına geldiğini belirttiler. Bölgede evi ve bahçeleri bulunan Yusuf Çenesiz adlı köylünün evindeki ocağın küllerinde, çevredeki bahçeleri birbirine ayırmak için üst üste yığılan taşlarla oluşturulan duvarlarda yüksek oranda radyasyon ölçüldü. Bu radyasyonlu alanlarda hiçbir şekilde önlem alınmazken, herhangi bir uyarı levhası da yoktu. Dere ve çeşmelerdeki sular ise insanlar ve hayvanlar tarafından kullanılmaya devam ediyor.

KİRLİLİĞİN TAŞINDIĞI KESİN

Ölçüm yapılan arazinin yerleşim yerinden uzak olması nedeniyle direkt etkilenim olmasa da yağmur sularıyla, rüzgarlarla, yeraltı sularıyla kirliliğin taşındığının kesin olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hayrettin Kılıç; “Yerleşim alanlarındaki problem, besin zinciri ve radon gazı. Köydeki kanser olaylarının bu kadar artması ile doğrudan bağ kurulabilir. Yüzeydeki taşları ölçtük 56’yı gördük, 10 metre kazsaydık herhalde 1000’i bulurduk. Evlerde kullanılan taş aynı taş. Radyasyonun karıştığı alanları, suları, toprağı tespit etmek, ekilen ürünlerde radyasyon oranını ölçmek lazım” dedi.

BURASI AFET BÖLGESİ!

Ölçülen değerin yıl boyu insanlar için güvenli olarak kabul edilen değerin 450 katı olduğunu belirten Yrd. Doç. Enver Yaser Küçükgül, bölgedeki taramanın üç farklı ülkeden, üç farklı bilim insanı tarafından üç ayrı cihazla yapıldığının altını çizdi. Son gelişmelerle Türkiye’de bir dönem yoğun bir şekilde uranyum araştırması yapıldığını belirten Dr. Alper Öktem ise şunları söyledi; “Bu madenler rehabilite edilmeden terk edilmiş. İşte az önce karşılaştığımız olay uranyum ihtiva eden kaya parçalarını yığmışlar bir köşeye, köylüye de bunları sakın ellemeyin deyip gitmişler. Büyük bir sorumsuzluk örneği ile karşı karşıyayız. Şimdi bu işin geniş çaplı saklanması değil, üzerine gidilmesi lazım. Eğer bu sondaj kuyuları açılmasaydı toprağın üzerinde hiçbir şekilde böylesi büyük rakamlar görmeyecektik. Açıldığı için bu maden milyonlarca yıldır durduğu yerden çıkmış ve hiçbir tedbir alınmadan açıkta bırakılıp gidildiği için, suyla, rüzgarla, canlılarla çevreye yayılıyor, kontamine oluyor. Köyde kanser son derece yaygın. Daha somut adım için şunu yapmak lazım; Bir kere kaynak belli ki burası, buradan giden su. Köyde de hangi yere, hangi bitkiye, hangi toprağa veya yer altı sularına ulaştığının araştırılması lazım. Daha önce Köprübaşında TÜBİTAK destekli yapılan çalışmanın burada da bir an önce yapılması, vatandaşa durumun izah edilmesi ve icabında tahliye edilmesi gereken ev varsa tahliye etmek lazım. Burayı bir afet bölgesi olarak görüyorum!”

ÖLÇÜM YAPILAN GÜN CENAZE VARDI

“Kanser köy” başlıklı haberimizle yaşanan tehlikeye dikkat çektiğimiz Kisir köyde geçtiğimiz cuma 53 yaşındaki Hüseyin Solmaz’ın cenazesi kaldırıldı. Aynı gün görüştüğümüz Köy Muhtarı Baki Suna, son bir yılda 8 köylüsünün kanser nedeniyle öldüğünü belirterek, “Şu an tedavi gören 4 köylüm daha var” dedi.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-17 06:00:00

13 Mart 2014 Perşembe

A’normal’ nükleer açıklamaları



Özer AKDEMİR

İlk kez Evrensel’in gündeme getirdiği Manisa Köprübaşı’da eski uranyum madeninden kaynaklı radyoaktif kirlilikle ilgili verilen bir soru önergesine Tarım, Köy İşleri ve Hayvancılık Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından cevap geldi. Bakanlıklar, bölgede yapılan tüm bilimsel araştırmaları yok sayarak, radyoaktif kirliliğin doğal olduğunu savundu.

Manisa Köprübaşı’daki nükleer skandal, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Levent Tüzel tarafından meclis gündemine taşınmıştı. Tüzel, Tarım, Köy İşleri ve Hayvancılık Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına verdiği soru önergesinde, Köprübaşı’da normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapıldığını ve Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz’ın 2007-2008 yılları arasında Köprübaşı’da yaptığı bilimsel çalışma sonucu bölgede uranyum kirliliği tespit ettiğine dikkat çekti. Tüzel, ayrıca soru önergesinde bölgedeki kirliliğin Gediz yoluyla Ege Denizi’ne kadar ulaştığı yönündeki bilimsel tespitlere de yer verdi. Levent Tüzel, Bakanlıklara yöredeki radyasyon kirliliğinin daha önce bilinip bilinmediğini, toprağa, yer altı suyuna ve havaya karışan radyoaktif maddelere karşı alınan önlemleri sordu.
Levent Tüzel’in sorusuna yanıt veren Tarım, Köy İşleri ve Hayvancılık Bakanlığı eski uranyum madeninin radyoaktif kirliliğe yol açtığı konusu ile ilgili çalışmaların Manisa Valiliği koordinasyonunda Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından yürütüldüğünü, kendilerinin gerekli desteği verdiklerini belirtmekle yetindi.

RADYOAKTİVİTE VAR AMA...

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının yanıtında da Köprübaşı ilçesi şebeke suyundan alınan numuneler üzerinde 2011 yılında yapılan radyoaktivite analizleri sonucunda toplam alfa için 0.35 Bq/L ve toplam beta için ise 0.60 Bq/L değerleri tespit edildiği bilgisi verilerek bu değerlerin Sağlık Bakanlığının İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmeliğinde belirtilen toplam gösterge değerinin altında olduğu ileri sürüldü.

Gazete haberlerinin ardından TAEK ve MTA uzmanları tarafından yapılan incelemelerle ilgili Bakanlık, “23-25 Ocak 2014 tarihlerinde bölgede yapılan radyoaktivite ölçümleri sonucunda doğal seviyelerin üzerinde bir anomali tespit edilmemiştir. Bununla birlikte çevredeki sularda ve toprakta ayrıntılı analiz yapılması için numuneler alınmıştır” dedi.
A’normal’ nükleer açıklamaları
TÜM RAPORLAR YOK SAYILIYOR

Bakanlık, ayrıca yörede uranyum cevherinin doğal olarak bulunduğu ve yapılan işin de “Yalnızca cevherli topraktan numune alınmasından ibaret olduğu”nu ileri sürdü. Oysa aralarında Başbakanlık Kalkınma Raporları’nın da bulunduğu çok sayıda resmi rapor ve bilimsel araştırmada, yörede tonlarca cevher çıkarıldığı, Köprübaşı’daki tesislerde işlenerek yaklaşık 1200 kg sarı pasta elde edildiği bilgisi yer almakta.

Bakanlık, Dokuz Eylül Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Enver Yaser Küçükgül ve Greenpaece’in yaptığı ölçümlerin aksine yörede radyasyon değerlerinin “Normal doğal radyasyon düzeylerinde” olduğu yönündeki TAEK açıklamalarını yineledi.

KÖPRÜBAŞI URANYUM SKANDALI

Manisa Köprübaşı ilçesine 4 kilometre uzaklıkta bulunan Kasar köyü ve civarında 1970-1980 yılları arasında işletilen uranyum cevher alanlarında geçtiğimiz ocak ayı içerisinde Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül ve EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Jeoloji Mühendisi Erhan İçöz gama radyasyon ölçümü yaptı ve dünya genelinde izin verilen yıllık radyasyon değerinin 140 katını bulan değerler ölçüldü. Gazetemiz bu ölçümleri “Manisa’da Çernobil” manşetiyle kamuoyuna duyurdu. Haberimizin ardından çeşitli milletvekilleri TBMM’ye soru önergesi verirken, TAEK bölgede ölçüm yapmış, ama çıkan değerleri ‘normal’ olarak açıklamıştı. Greenpeace de bağımsız uzmanlarla yaptığı ölçümlerde normalin 50 katı üzerinde radyasyon ölçümü saptamıştı. Yine birçok bilimsel raporun yöredeki radyasyon kirliliğine dikkat çektiği ortaya çıkmıştı.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-13 07:59:04

9 Mart 2014 Pazar

Yedikleri sadece para olsa... Ömrümüzü yiyorlar!..



Özer Akdemir

17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının ardından ülkenin yeni bir dönemece girdiğini artık herkesin üzerinde ortaklaştığı bir görüş. 12 yıllık koalisyon çatırdarken cemaat-AKP birbirine girdi. Şimdi hemen hergün yeni bir kaset piyasaya sürülüyor. Kiminde yolsuzluk operasyonunun olduğu gün Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal’le yaptığı ileri sürülen evdeki milyar Euro’ların sıfırlanma konuşmaları, kiminde işadamı ve AKP yetkililerinin yaptıkları usulsüzlükler, hukuksuzluklar, talanın dökümü var. Halk, sanki bir tv dizisi izler gibi kasetler savaşını izliyor. Milyar dolarlar ve euroları bulan yolsuzluk olaylarında kendisinin ne kadar ‘yolunduğunun’ farkına varmaya çalışıyor. Hem de seçim arifesinde, korkunç bir bilgi bombardımanı ve kirliliği içinde, karartılan gerçekleri süzme uğraşı veriyor. Tam uyandı denemez daha, yavaş yavaş da olsa yıllardır cebindeki paraya dadanan eli ve arkasındakileri görmeye başladı.

SON HABER KIŞLADAĞ’DAN

İşin bir başka boyutu daha var ki bu toz duman arasında hep gözden kaçırılıyor. Siyasi iktidarla birlikte, halkı soyup soğana çeviren sermaye, bunu yaparken doğayı, tarihi, kültürü, halkın yaşam alanlarını da talan ediyor. Hem de geri dönüşümü olanaksız biçimde.

Son haber, Uşak Eşme Kışladağ Altın madeninden geldi. Yıllardır açık havada yapılan siyanürle altın madenciliği sonrası civardaki iki köyün içme suyu kullanılmaz hale gelirken, iki tanesinde de arsenik oranları sınır değerlerde. Bir zamanlar 15-20 yıllık genç ormanların bulunduğu tepeler şimdi ‘cehennem çukuru’ denilen maden açık ocağı ya da siyanürleme işleminin yapıldığı yığın liç alanı haline gelmiş. İnaylı çobanın “Bir tane tilki sesi yok, bir tane keklik kalmadı” demesinin üzerinden 3 yıl geçti. İnay köyündeki kuzuların yüzde 80’inin ölü ya da sakat doğması da bir o kadar oldu. Eşme ve köylerinden 1500 kişinin siyanürden zehirlenmesi maden resmi olarak açılmadan meydana gelmişti ve çok önemli bir uyarıydı ileriki zamanlarda yaşanacaklar için. Uyarı gözardı edildi ve işte gelinen nokta... Kanadalı TÜPRAG şirketi “Turkish Delight-Türk lokumu” dediği Avrupa’nın en büyük altın madeninden milyon dolarları kazanıyor. Bize, geriye talan edilmiş bir doğanın, içilemez sular, ölü-sakat doğan kuzular kalıyor...

ERKEKLİĞİ PRİAPOS’DAN MI ÖĞRENECEKLER!

AKP iktidarında palazlanan sermaye gruplarından Cengiz İnşaat’ın sahibi Mehmet Cengiz’in, halka küfür ettiği bir konuşması da yayınlandı sosyal medyada. Sabah Gazetesi ve ATV’nin satışı sürecinde, devletten ihale alan işadamları, bir havuza salma adı altında 600 milyon dolar para aktarmışlar. İşte bu sıralarda işadamı Celal Koloğlu ile telefonda konuşan Mehmet Cengiz, ‘Bu milletin a...na koyacağız’ diyordu. Bu telefon kaydı, yolsuzluk ve rüşvet operasyonları öncesi gerçekleştirilen, mahkeme kararıyla yapılan dinlemelere ait. İnkar götürür bir yanı yok. Ben onu demek istemedim yollu geçiştirme açıklamaları yapıyor Cengiz. Bu Cengiz, Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Karabiga Beldesi’nde termik santral kurmak için uğraş veriyor. Hem de 2000 yıllık Priapos antik kentinin dibine, hem de Karabiga’nın yanıbaşına. Cengiz, Yunan mitolojisinde çok büyük erkeklik organı ile simgelenen Bereket Tanrısı’nın yurduna, ne garip erkeklik vurgusu yaptığı bir küfürle yapıyor bunu. Öyle ya, erkekliği Priapos’dan mı öğrenecekler!

HUKUK NE YAPSIN?

Yöre halkının karşı çıkışına, hukuksal mücadelesine rağmen arkasındaki iktidar desteği ile yoluna çeşitli oyunlarla devam ediyor termik santral süreci. Projeye karşı daha açılan davalarda Çanakkale İdare Mahkemesi, verilen ÇED olumlu kararının yürütmesini durdurdu geçenlerde. Kararın gerekçesinden bir bölüm: “...tesisin etki alanı içerisinde bulunan; tarım arazilerine, doğal yaşama, yerleşim yerlerine ve insanlara, denizden alınacak olan deniz suyunun tekrar denize verilmesi nedeni ile deniz ve dolayısıyla deniz içerisindeki yaşama ve genel olarak çevreye olumsuz etkilerinin olacağı ve bunların ÇED raporunda yeterli ölçüde öngörülmediği.... anlaşıldığından ÇED’in hukuka olmadığına...” Karar bu kadar açık ama nedense kimse sevinemiyor. Memleketteki hukuk öyle bir hale geldi ki, hukuk, egemenlerin kendi hukuksuzluklarını gizleme aracı haline getirildi. Daha ilk yürütmeyi durdurma kararının ardından şirket hemen başka bir yol buldu. Kuşkusuz onlara bu yolu gösteren, yönetmeliklerin, yasaların açıklarını çok iyi bilen birileridir. Şirket Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvurarak projeyi yönetmeliklere de aykırı olarak 4 parçaya böldü. Cenal Enerji Santralı için, ‘santral sahası ve derin deniz deşarjı’, ‘atık depolama sahası’, ‘liman bölgesi’ ve ‘dolgu alanı’ olmak üzere ayrı ayrı ÇED için başvuruları yaptı. Bunun ardından da, muhtemelen onlara bu akılı veren Bakanlık, ‘santral sahası ve derin deşarj’, ‘atık depolama sahası’ için olumlu karar verdi.
Yedikleri sadece para olsa... Ömrümüzü yiyorlar!...
TAMİNCE’NİN RÜYASI
Başbakan Erdoğan’ı rüyasında görecek derecede seven İşadamı Fettah Tamince, bu sevgisinin karşılığı olarak Phaselis antik kentine komşu 5 yıldızlı otel izni alıyor. Gülen Cemaatine yakın Koza Altın işletmeleri, daha düne kadar, AKP ile arayı bozana kadar bir sürü yerde siyanürle altın işletmeciliği için iktidarın her türlü kolaylığını arkasına aldı. Şimdi, tıpkı geçtiğimiz günlerde kapattıkları Gümüşhane Mastra madeni gibi siyanürle altın madenciliğinden geriye felaket bir doğa görüntüsü bırakarak küçülüyor.

Ülkenin onlarca yerinde termik santraller, HES’ler, nükleer santral projeleri hız kesmeden devam ediyor. Gündemdeki yolsuzluk operasyonlarında bu sermaye gruplarının çoğunun adları geçiyor, konuşmaları sosyal medyaya yansıyor.

Bu gözü doymazların yedikleri sadece para olsa. Geleceğimizi yiyorlar, ömrümüzü...
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-09 08:48:12


5 Mart 2014 Çarşamba

EGEÇEP: Umudumuz da isyanımız da büyüyor


Özer Akdemir


Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) 7. Kurultayı sonuç bildirgesini açıkladı. 1 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirilen Kurultayın sonuç bildirgesinde EGEÇEP yaşam alanlarına yönelik sermaye saldırılarına karşı umudu ve isyanı büyütme çağrısı yaptı.

EGEÇEP 7. Kurultay ile ilgili yaptığı yazılı açıklama da 7. Kurultayın “Bugün dünden daha umutluyuz” vurgusuyla gerçekleştirildiğini belirterek, Kurultay'da ekoloji mücadelesinin örgütlenme araçlarının tartışıldığı ve platform bileşenlerinin mücadele deneyimlerinin paylaşıldığı dile getirildi. Açıklamada, "kurultay’da, tüm olumsuzluklara ve yaşam alanlarımızda artan saldırılara rağmen umudun ve mücadele kararlılığının altı bir kez daha çizildi.

EGEÇEP olarak, hırsızlıkların, yolsuzlukların, yağma ve talanın kol gezdiği memleketimizde ekmek almaya giderken çocukların ölmediği bir ülke özlemiyle; tüm emek-demokrasi güçlerine ve yaşam savunucularına “umudu ve dayanışmayı büyütme” çağrısında bulunuyoruz" denildi. Aliağa Çevre Platformu (ALÇEP), Kozak MAYADER ve Salihli Çevre Derneği'nin platforma katılımının gerçekleştirildiği katıldığı Kurultay'da EGEÇEP'in yeni yürütme kurulu da belirlendi:

EGEÇEP Yürütme Kurulu:
Prof.Dr. Ali Osman Karababa (Eş Sözcü)
Burçak Karaman Uysal (Eş Sözcü)
Av. Berrin Esin Kaya,
Hülya Yılmaz,
Burcu Ovacık,
Seçil Önder,
Yasemin Sağlam
Özer Akdemir,
Cemil Özkan,
Mustafa Erkalkan
Metin Sert,
Sedat Özcan,
Turgut İnel

İlgili haber:
EGEÇEP 7. Kurultayı yapıldı
www.facebook.com/photo.php?fbid=730107783690243

4 Mart 2014 Salı

Altın madeni yüzünden suları 'içilemez' oldu



Özer Akdemir
Uşak’a bağlı Eşme’de siyanürle altın madenciliği yapan Kışladağ altın madeni çevresindeki köylerin içme sularında yapılan incelemelerde, iki köyün sularında yüksek miktarda arsenik tespit edildiği için ‘içilemez’ raporu verildi. Diğer iki köyün içme suları ise tehlike sınırında.

Aralarında, altın madenciliği ile ilgili önemli makaleleri bulunan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür ve CHP Uşak Milletvekili Dilek Yılmaz’ın da bulunduğu bir grup, geçtiğimiz yıl Eylül ayında Uşak’a bağlı Eşme-Ulubey ilçeleri arasındaki Kışladağ Altın madeninin çevresindeki 5 köyde inceleme yaptı. Kanada çıkışlı TÜPRAG şirketinin işlettiği Kışladağ altın madeninde, açık havada siyanürle altın zenginleştirme teknolojisi kullanılıyor.

TAHLİL SONUÇLARI AÇIKLANDI
5 köyde inceleme yapan heyet, köylerin çeşmelerinden numuneler alıp Devlet Su İşleri’nin (DSİ) Ankara Etimesgut’ta kurulu laboratuarına tahlile gönderdi. Sulardaki arsenik değerinin ölçüldüğü laboratuardan çıkan tahlil sonuçları yöredeki köylülerin yüz yüze oldukları tehlikeyi ortaya serdi.

İKİ KÖYÜN SULARI ‘İÇİLEMEZ’

Bu sonuçlara göre, Kışladağ altın madeninin çevresinde bulunan Karacaahmet ve Söğütlü köylerinin içme sularında dünya ölçütlerinde belirlenen arsenik miktarının üzerinde arsenik çıktı. İnay ve Gümüşkol köylerinin içme suları ise, tehlike sınırında belirlendi. İnceleme yapılan 5 köyden yalnızca Bekişli köyünün içme suları kullanılabilir.

ARSENİĞİN NEDENİ SİYANÜRLÜ ALTIN
Tahlil sonuçlarını değerlendiren Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür, sularda bulunan arseniğin kanser, ölü-sakat doğum, kangren gibi önemli sağlık sorunlarına yol açması nedeniyle, Dünya Sağlık Örgütü'nün izin verdiği limiti, dünyada ve Türkiye'de litrede 10 mikrograma çektiği bilgisini verdi. Yeraltı suyunda arsenik değerlerini yükselten önemli etkenlerin başında kömür işletmeleri ve açık havada siyanürle altın zenginleştiren tesislerin geldiğini kaydeden Öngür, “Bu bölgede de, işletmesi sürdürülmekte olan Kanada çıkışlı TÜPRAG şirketinin Kışladağ Altın İşletmesi’nde açık havada siyanürle altın zenginleştirme teknolojisi uygulanmaktadır” dedi.

‘SONUÇLAR ŞAŞIRTICI VE ÜZÜCÜ’
Belirlenen arsenik miktarlarının çok olumsuz olduğunu ifade eden Özgür, “Bunların en azından ikisinin kullanımının sürdürülmesi insan sağlığına zararlıdır. Öteki üç örnekten yalnızca biri güvenle kullanılabilir, ikisi ise arsenik içerikleri açısından tehlike sınırındadır ve düzenli olarak izlenmelerinde yarar vardır. Bulunan sonuçlar bizim için de şaşırtıcı ve üzücü olmuştur” dedi.

‘BÖLGEDE ZEHİRLENMELER OLMUŞTU’
Geçmişte, Eşme merkezde ve çevre köylerde 2 gün içinde 1400 zehirlenme nedeniyle rahatsızlandığı ve bu durumda başka bir nedenle açıklanamamış olduğunu hatırlatan Öngür, “Bunun dışında, işletme çevresinde toplu balık, domuz, tilki ya da besi hayvanı zehirlenerek ölümleri de zaman zaman haber konusu olmaktadır” diye konuştu.

'SULARIMIZ NE HALE GELDİ'
İnay Vicdan Hareketi Sözcüsü Muammer Sakaryalı, köyünün içme suyundaki madenden önce arsenik oranının 0.03 mg/l olduğunu belirterek, şu anki analiz değerinin suların kullanılamaz seviyeye yakın ölçüldüğünü belirtti. Sakaryalı, bu arsenik miktarındaki artışa altın madeninin sebep olduğunu söyledi.

ALTIN MADENİ ANAYASA MAHKEMESİNDE
Uşak’ta bulunan Kışladağ altın madeninin kapatılması talebiyle açılan davalarda Danıştay sürecinin de tamamlanması ve kapatma talebinin reddedilmesi üzerine bir grup yurttaş ve hukukçu davayı Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Davanın hukukçusu Av. Arif Ali Cangı, yapılan yargılamada Danıştay’ın bozma kararının gereğinin yerine getirilmediğini belirterek, davacıların bilirkişilere ve raporlarına itirazlarının gerekçesiz reddedildiğini, bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini söyledi. Cangı, “Sağlıklı çevrede yaşama hakkı ilkesi ihlal edildi; siyanür zehirlenmesi, sakat kuzu doğumları ve ölümleri, 2013 yılında içme ve sulama kuyularından alınan su örneklerinde çıkan yüksek arsenik ile öngörülen risk gerçekleşmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştayın yasa ve yönetmeliklerle ilgili verdikleri iptal kararları göz ardı edilerek etkin iç hukuk yollarına başvuru hakkı da ihlal edildiği için davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyoruz” dedi.

"İçme Sularındaki Arsenik Miktarı" tablosu için tıklayınız:
www.evrensel.net/haber/79629/altin-madeni-yuzunden-sulari-icilemez-oldu.html#.UxbiyYWf63a
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-03-04 12:28:14

3 Mart 2014 Pazartesi

EGEÇEP 7. Kurultayı yapıldı



Özer Akdemir

EGEÇEP 7. Bileşenler Kurultayında doğayla barışık, kirlenmemiş bir yaşam için direnişi büyütme çağrısı yapıldı.

Tepekule Kongre Merkezi’nde önceki gün gerçekleştirilen kurultaya EGEÇEP’in bileşenlerinin yanı sıra, üniversite öğrencileri ve çeşitli yerlerde yaşam alanlarını sermaye saldırılarına karşı korumaya çalışan vatandaşlar katıldı.

Kurultay açılışında konuşan EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Burçak Karaman Uysal, 2006 yılında kurulan EGEÇEP’in yaşam alanlarına dönük sermaye saldırılarının yoğunlaştığı bir ortamda, geleceğe dünden daha umutla baktığını belirterek, “Yuvarlakçay’da, Gerze’de, Karasu’da halk saldırıları püskürttü. Umutluyuz, Bergama köylülerinin attığı tohum büyüyor. Gezi’de fidan oldu” diye konuştu.

EGE’DE NÜKLEER KİRLİLİK TARTIŞILDI

Ülkenin dört bir yanındaki ekoloji mücadelesinden kesitler sunan Hayat televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı videosunun ardından “Yakın Tehlike: Ege’de nükleer kirlilik” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. Panele Elazığ’dan gelen Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, Manisa Köprübaşında bulunan terk edilmiş uranyum madeni bölgesinde yaptığı TÜBİTAK destekli çalışmayı anlattı. Bölgede uranyum cevherinden kaynaklanan yoğun bir radyasyon kirliliği tespit ettiklerini aktaran Şaşmaz, bilimsel gerçeklere rağmen TAEK’in konuyu geçiştirmeye çalıştığını dile getirdi.

Şaşmaz’ın ardından konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, Gaziemir’deki nükleer atıkların yanı sıra Köprübaşında yaptıkları radyasyon ölçümleri ile ilgili bilgi verdi.

Salihli, Bergama Kozak ve Kemalpaşa’dan üç ayrı çevre örgütünün daha EGEÇEP’e katıldığı kurultayda önümüzdeki aylarda bir Çevre Hukuku Sempozyumunun yanı sıra, Aliağa bölgesindeki kirliliğin tartışılacağı iki ayrı çalıştayın yapılmasına karar verildi.

YENİ EGEÇEP YÜRÜTMESİ

Yeni katılımlarla genişleyen EGEÇEP’in önümüzdeki dönem yürütme kuruluna şu isimler seçildi: Burçak Karaman Uysal, Av. Berrin Esin Kaya, Burcu Ovacık, Şennur Yüksel Bal, Yasemin Sağlam, Seçil Önder, Hülya Yılmaz, Cemil Özkan, Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Mustafa Erkalkan, Metin Sert, Özer Akdemir, Turgut İnel, Sedat Özcan. (İzmir/EVRENSEL)
www.evrensel.net/haber/79516/egecep-7-kurultayi-yapildi.html
www.evrensel.net/haber/79516/egecep-7-kurultayi-yapildi.html


Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...