30 Mart 2015 Pazartesi

‘Muradiye Şelalesi özgür aksın’


Demokratik Toplum Kongresi Ekoloji Komisyonu, Van’daki Muradiye Şelalesi önünde HES’lere ve suyun ticarileştirilmesine karşı basın açıklaması yaptı.
Komisyon adına Fatih Şahin ve Yasemin Özdemir’in okuduğu  basın açıklamasında Van’ın Çatak, Bahçesaray, Başkale ve Erciş’teki derelerin üzerinde 3 güvenlik barajı ve 32 HES projesi olduğu belirtildi. Projelerin hayat bulmasıyla hem tarih hem de doğa katliamının yaşanacağının altının çizildiği basın açıklamasında; “Zilan Deresi başta olmak üzere birçok yerleşim yergi sular altında kalacak. Bu toprakların havasını, suyunu, toprağını, tarihini kültürel değerlerini yok eden kapitalist sömürücülerin enerji adı altında bize dayattıkları HES’lerin, barajların tahribatı gölgede kalmamalı. Muradiye Şelalesi özgür aksın” denildi.
Basın açıklamasına Van’da iki gündür toplantılar düzenleyen Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV) da katılarak destek verdi.(Van/EVRENSEL)

 Eklenme Tarihi: 29 Mart 2015

29 Mart 2015 Pazar

Efeler jeotermal yıkıma karşı

Özer AKDEMİR
Aydın
Aydın yöresinde pıtrak gibi çoğalan jeotermal enerji santrallerine (JES) karşı yöre halkının yaşam alanlarını koruma mücadelesi devam ediyor. Tarım arazilerinin ortasında, zeytinlikleri yok ederek yapılmak istenen JES’lere karşı açılan davanın keşfinde JES’lerin doğaya verdiği zarar gözler önüne serildi. 
ZEYTİNLİKLER YOK EDİLİYOR
Önceki gün Aydın kent merkezine birkaç kilometre uzaklıktaki Efeler ve Yılmaz Köy’ü yakınlarındaki JES alanlarında bilirkişi keşfi yapıldı. Ken Kipaş A.Ş. adlı şirket tarafından yapılan JES’lere Aydın Valiliği tarafından verilen “ÇED gerekli değil’ kararına karşı açılan davanın bilirkişi keşfinde bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı inşaat ve proje halindeki üç JES alanı gezildi. Keşfe üç kişiden oluşan bilirkişi heyeti, mahkeme hakim ve görevlilerinin yanı sıra, yöre halkı adına açılan davanın hukukçuları, köylüler ve EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri katıldı. Yılmazköy, Efeköy ve Doğanköy arasındaki JES yapılmak istenen alan hem keşif heyetinin, hem de hukukçuları şaşkına çevirdi. Yılmazköy yakınlarında açılan jeotermal enerji kuyusu ve sıcak suyu santrale taşıyacak olan boruların yarattığı doğa tahribatı gözle görülür bir hal almıştı. Alanda, başta zeytinler olmak üzere bütün ağaçlar kesilmiş, boruların geçtiği yerlerde inşaat alanları haline gelmişti. Bu JES santralinin birkaç kilometre ilerisinde, Yılmazköy ile Doğanköy arasında kalan birinci sınıf tarım topraklarının bulunduğu alanda kurulmak istenen HES’in yeri ise heyettekileri daha da şaşırttı. Santralin kurulmak istendiği alanın tamamı 100-150 yıllık zeytinlerle kaplıydı. Alandaki ağaçları ve bitkileri fotoğraflayan bilirkişi heyeti daha sonra Yılmazköy’e bitişik konumdaki jeotermal kuyusunda incelemelerde bulundu. 
KÖYE KOMŞU ‘ZEHİRLİ GAZ’
Konutlara birkaç metre uzaklıkta bulunan jeotermal kuyu alanının çevresinin tel örgülerle çevrelendiği, demir kapının üzerine de “Dikkat zehirli gaz”, “Dikkat çok sıcak su” gibi uyarı levhalarının asıldığı görüldü. Buradaki incelemelerde termal sularla ilgili analiz raporlarının daha dosyada olmadığı, şirketin hemen hemen keşif için hiçbir hazırlığının bulunmadığı dikkat çekti. 
KOKUDAN DURAMIYORUZ
Yöre halkı adına açılan davanın hukukçularından EGEÇEP Hukuk komisyonu üyesi Av. Arif Ali Cangı, “yenilenebilir enerji, temiz enerji” diye sunulan jeotermal enerjiye itirazın nedenini acıkladı. Cangı, yanlış kullanım ve yer seçimi sonrasında jeotermal enerjinin doğaya ve yörede yaşayan canlılara önemli zararı olabildiğini ortaya koyan bilimsel araştırmalar olduğuna dikkat çekti. Valiliğin JES’ler için verdiği ‘ÇED gerekli değildir’ kararının yürütmesinin durdurulmasını istediklerini söyledi. 
Yılmazköy’lü avukat Hüseyin Yıldız’da JES’lerin zararlarının köylülere yansımaya başlandığını kaydederek, şirketin zeytinlik alanları satın alarak zeytinleri kesmesinin ileri de telafisi imkansız zararlara neden olacağını belirtti. 
Keşif heyetini ellerinde bayraklarla karşılayan yöre köylüleri ise yaşam alanlarına zarar veren JES’leri istemediklerini dile getirdiler. Santralin gece geç ve sabah saatlerde buhar saldığını, o zaman kokudan duramadıklarını belirten köylülerden Hatice Öksem ve Şerife Yıldız, “bizim bütün hayatımız bu zeytinliklerde geçti. Çocuklarımızı bu zeytinlerden elde ettiğimiz gelirle büyüttük. 26 dönümlük arazimizin ortasından sıcak su boruları geçirmek istiyorlar. Topraklarımızın elimizden alınmasını istemiyoruz” dediler. Köylüler JES’lerin atık sıcak sularının borularla Menderes’e verildiğini, bu sularla da arazilerin sulandığını söylediler.
AYDIN ÇEVRE PLATFORMU KURULDU
Bilirkişi keşfinin ardından Yılmazköy kahvesinde bir araya gelen Aydın, Germencik, İzmir’den elen yaşam savunucuları Aydın yöresindeki çevre sorunları ve buna karşı verilecek mücadelelerle ilgili görüş alışverişinde bulundu. Geçtiğimiz günlerde kurulan Aydın Çevre Platformu (AYÇEP)’in bileşenlerinden Aydın Tabip Odası Başkanı Metin Aydın, Aydın Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Mahmut Nedim Barış, Av. Nihat Toktay, Çine Doğa Severler Derneği yöneticileri ev EGEÇEP yürütme kurulu üyelerin de yer aldığı toplantıda, acil olarak jeotermal enerji santrallerinin yarattığı sorunlarla ilgili bir çalışma programı oluşturulması kararlaştırıldı. Toplantıda Aydın’da önemli bir ekolojik mücadele sürecinin gelişmekte olduğu dile getirildi.
SON DÜZENLENME TARİHİ: 29 MART 2015 10:30

25 Mart 2015 Çarşamba

‘Kuzuların sessizliği’ mercek altında


Özer AKDEMİR
Mehmet TEKELİ
İzmir
İzmir Efemçukuru’ndaki Kışladağ altın madeni yakınlarındaki köylerde yaşanan yoğun kuzu ve oğlak ölümlerini gündeme getirdiğimiz haberimiz TMMOB’yi harekete geçirdi. 
Evrensel’de “Kuzuların Sessizliği Sürüyor” başlığı ile 13 Mart’ta manşetten duyurduğumuz haberde, altın madeninin etrafındaki köylerde yaşanan olağan dışı hayvan ölümlerini gündeme getirmiştik. Haberimiz üzerine TMMOB Kimya Mühendisleri Odası (KMO) Ege Bölge Şube , Uşak İl Temsilciliği,  KMO Genç üyeleri ve TURÇEP’ten Avukat Hasan Namak, İnay köyüne giderek çeşitli incelemelerde bulundu, yöredeki su kaynaklarından ve derelerden örnekler aldı. 
150 ARSENİK ARITMA TESİSİ KURULMUŞ AMA...
Yaklaşık 20 kişilik KMO heyeti, İnay ve Kışla köyü muhtarları ve köylülerle birlikte Uşak’a bağlı Eşme ve Ulubey ilçeleri arasında yer alan Kışla, İnay, Karacaahmet, Gedikler, Alıçlıköy ve Merdivenli Mahallelerindeki  kaynak ve içme suyundan numuneler aldı. 4 kaynaktan ve Karacaahmet köyünün içme suyundan alınan numuneler İzmir’de akredite bir laboratuvara kimyasal analizlerin yapılması için gönderildi. Karacaahmet köyündeki İçme suyu arıtma tesisi incelemesinde arsenik arıtması için kullanılan demir 3 klorür maddesinin kullanılmadığı tespit edildi. Köylülerin ve yetkililerin neredeyse içme sularındaki arsenik yüksekliğini kanıksamış olduklarına vurgu yapan Çağlın, “Yörede 150 kadar arsenik arıtma tesisi yapılmış. Bu sulardaki arseniğin yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak bu arsenik yüksekliği altın madeni nedeniyle mi oldu, daha önceden de var mıydı, bilemiyoruz. Araştırılması lazım” dedi. 
DERELERDEN ÖRNEK ALINDI
Köylülerin talebi üzerine örnek aldıkları Kışla Köyü Alıfakı Deresi suyunun sarıya yakın olduğunu belirten KMO Ege Bölge Şubesi Başkanı Saadet Çağlın, İnay köyü yakınlarındaki Sağırkaya deresinde de bariz bir beyazlık olduğunu söyledi. Derenin bu halinin normal olmadığını belirten Çağlın, “Bir yerlerde bu dereye bir madde karışıyor anladığımız kadarıyla. Yöre halkının temiz, sağlıklı suya erişimi için gerekli çabanın gösterilmesi gerekiyor” dedi. 
BİR KUZU DAHA ÖLDÜ
Sağırkaya deresinden su numuneleri alan KMO heyeti daha sonra derenin 100 metre ilerisindeki ağılda hayvancılık yapan Gülsüm Sipahi ile görüştü. Sipahi, “Geçtiğimiz kış 150’ye yakın hayvanım öldü. Oturdum hüngür hüngür ağladım. Veteriner ‘zehirlenmiş’ diyor ama nasıl zehirlendiğini bilmiyor” şeklinde konuştu. Ayrıca Gülsüm Sipahi’nin öğle saatlerinde ölen kuzusu da Veteriner Hekimleri Birliği Ulubey Temsilcisine bildirildi.
Eklenme Tarihi: 25 Mart 2015


24 Mart 2015 Salı

ÇEPEÇEVRE YAŞAM - YOZGAT EĞLENCE ALTIN MADENİ PROGRAMI_27 MART 2015

Yozgat Eğlence Köyü Aldridge altın madeni

Yozgat Boğazlıyan’a bağlı Eğlence köylüleri topraklarında işletilmek istenen siyanürlü altın madenine direniyor. 90 yıl önce Selanik’ten göçmek zorunda kalan Eğlenceliler, altın madeninin türlü vaatlerine karşı yurt edindikleri toprakları savunmakta kararlı.
Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM, Eğlence Köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelesi ile 27 Mart Cuma Saat: 20.00'de Hayat Tv'de.

Program tanıtımı: https://www.youtube.com/watch?v=ZFvjo7kslYU&feature=youtu.be

İlgili haber: http://www.evrensel.net/haber/108487/eglenceliler-altin-madenciligine-direniyor

22 Mart 2015 Pazar

Eğlenceliler altın madenciliğine direniyor

Özer AKDEMİR
Yozgat Boğazlıyan’a bağlı Eğlence köylüleri topraklarında işletilmek istenen siyanürlü altın madenine direniyor. 90 yıl önce Selanik’ten göçmek zorunda kalan Eğlenceliler, altın madeninin türlü vaatlerine karşı yurt edindikleri toprakları savunmakta kararlı. Eğlenceliler, pankart ve sloganlarla madenin tesislerine yürüyerek topraklarında siyanürle ayrıştırma yapacak olan madeni istemediklerini dile getirdi.
2004 yılında yörede altın, kurşun, gümüş madenleri için ruhsat alan Yeni Anadolu Mineral Madencilik (Yamas) şirketi, 2006 yılında hisselerini Kanadalı Aldridge maden şirketine devretmiş. O tarihten bu yana şirket arazileri köylülerden satın almak için yoğun bir çaba içerisini girmiş. Maden, satın aldıkları ya da sondaj için kiraladıkları arazilerde tesislerini kurarken, bu yılın içerisinde üretime geçmeyi planlıyor. Köylülerden bir kısmı arazilerini şirkete yüksek paralar ya da iş vaadi karşılığıyla satarken, önemli bir kısmı ise arazilerini satmıyor. Eğlenceliler, buğday, ayçiçeği, şeker pancarı gibi ürünleri yetiştirerek geçimini sağlıyor. Madenci şirketin internet sitesinde yer alan şirketin ortakları arasında Koza Altın Şirketi’nin avukatının da yer aldığını belirten köylüler, Koza’nın Aldridge’nin gizli ortağı olabileceğini ileri sürüyor.
EGEÇEP’LİLER DENEYİM AKTARDI
Yıllardır altın madenlerine karşı mücadelede önemli bir deneyim edinen EGEÇEP’lilerden yardım isteyen Eğlenceliler, dün EGEÇEP’lilerle birlikte köyde bir bilgilendirme toplantısı düzenledi. Köy camii konferans salonunda yapılan toplantı öncesi, Yozgat Valisi’nin, jandarma yetkililerinin ve diğer yerel yöneticilerin, kendilerine yoğun baskı yaparak etkinliği engellemek istediklerini belirten Eğlenceliler, tüm baskılara rağmen söyleşiyi gerçekleştirdi. İstanbul, Ankara, Kayseri gibi kentlerdeki Eğlenceliler’in de katıldığı etkinlik Evrensel muhabiri ve EGEÇEP Eş dönem sözcüsü Özer Akdemir’in ülkedeki altın madenlerinden yaptığı program çekimlerinden hazırladığı bir seçki ile başladı. Seçkinin ardından Kimya Mühendisi Ertuğrul Barka, Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve Avukat Arif Ali Cangı, altın işletmeciliğinin çevresel, sağlık ve toplumsal etkilerini anlattı. Köylüler özellikle madenci şirketin acele kamulaştırma kararı ile kendilerini tehdit ederek arazilerini ellerinden almak istediklerini belirtirken, acele kamulaştırma kararına rağmen arazisini satmayan Efemçukurlu Ahmet Karaçam’ın direnişi sık sık örnek olarak dile getirildi. Av. Cangı, kamulaştırma kararları ve şirketin aldığı izinlere karşı yürütülecek hukuki mücadele süreci ile ilgili bilgilendirmede bulundu.
TİPİYE RAĞMEN MADENE YÜRÜDÜLER
Toplantının ardından köylüler “Temiz insan temiz çevre, madene hayır”, “Çevreyi hor gören geleceği zor görür” yazılı pankartlarla köyün yaklaşık 3 kilometre dışındaki maden tesislerine yürüdü. Yoğun kar yağışı ve tipiye rağmen “Siyanürlü maden istemiyoruz”, “Altın madeni topraklarımızı terk et” sloganları ile yürüyen köylüler, maden tesislerinin önünde gazetecilere açıklamalarda bulundu. Şirketin yıllardır çeşitli yalanlarla arazilerini ellerinden almak istediğini söyleyen Eğlenceliler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Nurettin Orakçı, “Türkiye’nin birçok yerindeki altın madenlerini gezdik. Hepsinde yapılan şu; böl, parçala, yut. Bunu bizim köyümüzde de yapmaya çalışıyorlar. Aynı kaptan yemek yiyen insanların aynı çatı altında barınamayacağı bir noktaya geldik. Kardeşle kardeş kalmak, hep birlikte kardeş olmak için biz burada madeni istemiyoruz” dedi.
KAMULAŞTIRMAYLA TEHDİT EDİYORLAR
Şirketin gittikçe bölgeye yayıldığını belirten İstanbul’da yaşayan Eğlencelilerden Gökhan Özkan, şirketin köylülere arazilerini satma karşılığı iş vaat ettiğini belirtti. Köylülerden Abdi Şahin, 15 senedir AKP’li olduğunu dile getirerek “Ama bu gidişattan memnun değilim. Ben yalnız hissediyorum kendimi. Biz bakanla görüşebilmek için aylarca randevu almaya çalışırken, şirketin müdürü bana istersen şimdi arayıp seni görüştüreyim bakanla diyor. Bu benim onuruma dokunuyor” dedi.

MADENLE İLGİLİ NOTLAR:
*Maden işletme ruhsatı 2004 yılında alınmış. Maden alanı 9239.15 hektar. İşletme izni alanı 1.200 hektar.
* Şirket bugüne kadar 500 sondaj gerçekleştirilirken, sondaj çalışmalarına kış koşullarına rağmen aralıksız devam ediyor.
* Madenin ÇED Dosyasında 12 yıl olarak belirtilen madenin işletme ömrünün yeni cevher alanları bulunması durumunda uzayabileceği kaydediliyor.
* Bu yıl içerisinde üretime geçmeyi planlayan madende 469 kişinin çalışacak.
* Ruhsat sahası içerisinde çeşitli arkeolojik yerleşimler olduğu ÇED raporunda yer alıyor. Buna göre proje alanında 3, yakın çevresinde 3 olmak üzere toplam 6 tane 1. Derece Arkeolojik sit bulunmakta.
* ÇED Raporunda maden tesisleri için ilk aşamada kuyulardan saniyede 8.4 litre su çekileceği belirtilerek, bunun hem yer altı su seviyesinde azalma yaratacağı, hem de maden çalışmalarından kaynaklı suyun kirlenme riski olduğu dile getiriliyor. Köylüler maden atık sahasının köyün tek su kaynağının bulunduğu yere yapılacağını söylüyorlar. 
* Madenin yakın çevresinde 10 kadar köy varken, bunların da madenden huzursuz olduğu ancak şimdilik herhangi bir karşı çıkış hareketinin gelişmediği belirtiliyor. (Yozgat/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 22 Mart 2015


20 Mart 2015 Cuma

Urla’da tarihi de talan etmişler


Özer AKDEMİR
İzmir
Urla Zeytineli köyü yakınlarında aralarında Çumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da villalarının bulunduğu iddia edilen koyda yapılan bilirkişi keşfinde, yöredeki antik kentten çıkarıldığı sanılan sütun başlıklarının villaların bahçesini süslediği görüldü. Koy, arkeolojik ve doğal sit statüsü düşürülerek inşaata açılmıştı.
ERDOĞAN’A AİT OLDUĞU İLERİ SÜRÜLDÜ
Urla Zeytineli köyü Hacılar Koyu’nda, İş Adamı Latif Topbaş’ın yaptığı villalardan ikisinin, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında ortaya çıkan ses kayıtlarında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait olduğu ileri sürülmüştü. Villaların bulunduğu alan, 1. derece doğal sit alanı kapsamından, inşaata izin veren 3. derece sit alanına dönüştürüldü. Böylelikle koydaki 18 villanın yasallaştırılmasının önü açıldı.
1 No’lu Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonu tarafından alınan bu kararın iptali için meslek odaları ve avukatlar dava açtı ve mahkeme bilirkişi heyetinin inceleme yapmasına karar verdi.
BİLİRKİŞİ VE AVUKATLARA KAPI DUVAR
Bilirkişi incelemesine katılan ÇEHAV üyesi avukatlardan Cem Altıparmak, keşif öncesi valiliğin yazısıyla jandarmanın olağanüstü güvenlik önlemleri aldığına dikkat çekti. Koya 5 kilometre kala araçlarının durdurularak jandarmanın kimlik kontrolü yapmak istediğini, kendilerinin buna karşı koyduğunu aktaran Altıparmak, “Valilik mahkemeye gönderdiği yazıda keşfe davaya müdahil olmayan ‘üçüncü şahıs’ların ve basının alınmamasını talep etmiş. Bu yargılamanın açıklığı ilkesine aykırıdır. Koya girişinde bulunan demir kapıdan mahkeme heyeti geçtikten sonra bilirkişilerin ve bizlerin bulunduğu araç içeri alınmadı. Tartışmalar ve mahkeme hakimiyle yapılan konuşmaların ardından keşif alanına girebildik” dedi.
İçerdeki keşif sırasında fotoğraf çekilmesinin engellenmeye çalışıldığını, kendilerinin itirazı sonrası fotoğraf çekebildiklerini aktaran Altıparmak, “Keşif sırasında bölgenin eskiden antik bir yerleşim yeri olduğuna dair buluntularla karşılaşıldı. Rumlardan kalma sarnıçlar ve yapı kalıntıları vardı” dedi.
DENİZİN ORTASINA KADAR TEL ÖRGÜ ÇEKİLMİŞ
Koyun tamamen tel örgülerle çevrildiğinin gözlemlendiğini, tel örgülerin kıyıdan kimse girmesin diye denizin ortasına kadar uzatıldığını kaydeden Altıparmak, “Bu Kıyı kanununa açıkça aykırı bir durum. Koyun girişi de sahil güvenlik botu tarafından kapatılmış. Denize villaların dışında başkaca bir ulaşım koşulu kalmamış. Ancak bunlar dava konusu dışında kaldığı için tutanak tutulamadı” dedi.
Bilirkişi incelemesinde bölgedeki endemik bitki ve hayvan türleri de incelendi. 5 saati aşkın süren keşfin raporu önümüzdeki günlerde mahkeme heyetine sunulacak.
‘YARGI DAVADAN ÇEKİNİYOR’
Mahkeme hakimine, alınan güvenlik önlemleri, jandarmanın tutumu ve yaşananların aktararak davanın siyasi bir davaya dönüştüğünü söylediklerini dile getiren Altıparmak, “Açıkçası yargı cephesinden de bu davadan çekinildiği, hatta bilirkişi bulmakta bile zorluk yaşandığı izlenimi oluştu bizde” dedi.
Eklenme Tarihi: 20 Mart 2015 

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_ÇEVRE DİRENİŞLERİNDE KADINLAR_PROGRAMIN TAMAMI_20 MART 2015


Sermaye halkın yaşam alanlarına saldırıyor. Doğayı, canlı yaşamını, kültür ve tabiat varlıklarını talan ediyor. Bu talana karşı çevreci halk direnişlerinin en önünde kadınlar var.
Çepeçevre Yaşam yaşamı savunma mücadelesinde en önde direnen kadınların yer aldığı bir seçki ile ekranlarınızda.
Özer AKDEMİR'in sunumuyla 20 Mart 2015 Saat: 20.00'de Hayat Tv'de

TANITIM: 
https://www.youtube.com/watch?v=mCnBjmOulo8

PROGRAMIN TAMAMI:
https://www.youtube.com/watch?v=pr9jtQHjzts

18 Mart 2015 Çarşamba

‘Nükleer atıkları ÇED’siz kaldıramazsın’

 Özer AKDEMİR
Gaziemir Aydın Mahallesi’ndeki eski kurşun fabrikası bahçesinde gömülü olduğu ortaya çıkan nükleer atıkların bertaraf işlemine İzmir Valiliği’nin ÇED gerekli değildir kararı vermesine EGEÇEP ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinin açtığı dava sonuçlandı. İzmir 2. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. 
Konuyla ilgili EGEÇEP ve YSGP nükleer atıkların bulunduğu mahallede açıklama yaptı. Kurşun fabrikasını mahalleden ayıran tel örgütlerin önünde yapılan açıklamada konuşan Davanın Avukatı Arif Ali Cangı, İzmir’in göbeğinde nükleer atıkların ortaya çıkarılmasından bu yana geçen 3 yıl içerisinde yetkililerin havanda su dövdüklerini belirtti. Yetkililerin, atıkları temizliyoruz diye başlattıkları özensiz çalışmayı konunun uzmanlarının ‘Öyle temizleme olmaz, kaş yapacağız derken göz çıkartıyorsunuz’ diye uyardıklarını aktaran Cangı, atıkların ayrıştırılması ve bertarafı için ÇED gerekli değildir kararı verildiğini belirtti.
Nükleer ve tehlikeli atıkların bertarafı için derhal ÇED sürecinin başlatılmasını, bilimsel inceleme ve değerlendirmelere bağımsız bilim insanlarının, karar süreçlerine mahalle halkının ve İzmirlilerin doğrudan katılımının sağlanması gerektiğini söyleyen Cangı, “Atıkların çevre ve toplum sağlığını etkilemeyecek bilimsel yol ve yöntemlerle bir an önce bertaraf edilmesini istiyoruz. Civar mahallelerde yaşayanlar sağlık taramasından geçirilirken, tehlikeli ve nükleer atıkların yol açtığı maruziyetlerin tespit edilmesini, gereken tedavilerin ücretsiz yapılmasını, oluşan zararların tazmin edilmesini istiyoruz. Atıkların nereden hangi yollarla getirildiği, bu yasa dışı atık ticaretinden kimlerin sorumlu olduğu kamuoyuna açıklansın, sorumlu kamu görevlileri için derhal disiplin soruşturması açılmasını, ceza soruşturmaları için soruşturma izni verilmesini talep ediyoruz” diye konuştu.  (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 18 Mart 2015

15 Mart 2015 Pazar

Altıncı şirketin yalanı ortaya çıktı: Tonlarca siyanür toprağa ve suya...

Özer AKDEMİR
İzmir
Bergama Ovacık’taki altıncı şirketin bir yalanı daha deşifre oldu, tonlarca siyanürün dereye karıştığı iddiası yeniden gündeme geldi. Geçtiğimiz kasım ayında meydana gelen ve şirketin inkar ettiği siyanürlü atık borusu kazasının gerçek olduğu İzmir İl Çevre Müdürlüğünün yazısı ile ortaya çıktı. Çevre Müdürlüğü şirkete, kazayı kendilerine zamanında haber vermediği gerekçesi ile ceza yazmış.
Madendeki kazayı meydana geldikten 2 gün sonra öğrenen eski altın madeni çalışanı Ersan Var gazetemize bildirmiş ve böylece Bergama Ovacık Altın Madeninde meydana gelen siyanürlü atık borusu kazasını kamuoyu ilk olarak Evrensel’den öğrenmişti. 21 Kasım 2014 tarihinde meydana gelen kaza, 24 Kasım tarihli  Evrenselde, “onlarca siyanür dereye mi karıştı?”manşetiyle duyurulmuştu.
Haberimizin ardından Bergama Belediyesinin yetkilileri, İzmir İl Çevre Müdürlüğü ekipleri madene giderek incelemelerde bulunmuş ve çeşitli yerlerden numuneler almıştı.
DENETMENLER ŞİRKETİN ELAMANI GİBİ
Kazayı ihbar eden Ersan Var ve Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel belediye yetkilileri ile birlikte İzmir İl Çevre Müdürlüğü görevlilerine madendeki incelemeleri sırasında eşlik etmişlerdi. Sonrasında Ersan Var, İl Çevre Müdürlüğü yetkililerinin incelemeler sırasında gereken özeni göstermediklerini, “Şirketin elemanıymış gibi” davrandıklarını ileri sürerek Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne dilekçe ile şikayette bulunmuştu.
Var’ın şikayeti üzerine konuyu araştıran Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü kendisine geçtiğimiz günlerde iki sayfalık bir yanıt gönderdi. Kurum görevlilerinin görevlerini eksiksiz yaptıklarını ileri süren yanıtın asıl dikkat çekici bölümü ise madende meydana gelen kaza ile ilgili olan kısımları oldu. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün yanıtı altın madeninin yalanını ortaya çıkardı.
MADEN ‘RUTİN BAKIM’ DEMİŞTİ
Evrensel’in haberinin ardından madendeki kaza ile ilgili bölgeye ekiplerini sevk eden ve gazete televizyonlara çeşitli açıklamalarda bulunan Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’e bir yazı gönderen altın madeni olayın “Tamamen gerçek dışı ve asılsız” olduğunu ileri sürmüştü.
Koza Altın İşletmeleri Ovacık İşletmeler Müdürü Cemalettin Çetin imzasıyla basına gönderilen açıklamada “İşletmede siyanürlü atık bulunmadığını” ileri sürerek, “Belediye Başkanının iddiasına konu olan durum her işletmede olan rutin bir tamirat ve bakım işlemidir. Çevreye zarar verecek hiçbir durum söz konusu olmamıştır” denilmişti.
İZLERİ YOK ETMİŞLER
Altıncı şirketin bu açıklamasına karşın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün Ersan Var’a gönderdiği yanıt ise kazanın varlığını kanıtlıyor. Altın madeninin atık tesisine atık taşıyan borularda sızıntı meydana geldiği haberlerinin il müdürlüğüne ulaşmasının ardından Kasım 2014’te Bergama’daki denetim ekibine bilgi verilerek olay yerine intikal etmelerinin sağlandığının belirtildiği yazıda şunlar dile getirildi; “İşletme yetkilisi tarafından, 21.11.2014 tarihinde atık depolama tesisine atık taşıyan borularda sızıntı olduğu, sızıntı olan bölgenin temizlendiği beyan edilmiştir. Denetimde; atık taşıyan borulardan kaynaklı sızıntıya müdahale edildiği, sızıntının mevcut olmadığı ve çevresinde temizlik çalışmalarının yapılmış olduğu gözlemlenmiştir”.
Madenin çeşitli yerlerinden numuneler alındığını belirten Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yazısında atık taşıyan borudaki sızıntı ile ilgili İl Müdürlüğüne bildirim yapmaması nedeniyle şirket hakkında Çevre Kanunu’na göre idari yaptırım uygulandığı dile getirildi.

İZSU SONUÇLARI NEDEN VERMİYOR?
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yazısında madenden alınan örneklerin akredite laboratuvarlarda yapılan incelemesinde örneklerin Su Kirliliği ve Kontrolü Yönetmeliği değerlerini karşıladığını açıkladı.
Tabii kazanın üzerinden 4 gün geçtikten sonra ve şirket yetkililerinin de itirafları ile sızıntı olan kısımları temizlenmiş maden alanından alınan numunelerin sonuçları bunlar. Öte yandan, Bergama Belediyesi ekiplerinin olayın hemen ardından aldıkları su örneklerinin tahlili için gönderilen İZSU aylar geçmesine rağmen  sonuçları hâlâ açıklamadı. Bergama Belediye Başkanının defalarca talep ettiği sonuçlar İZSU tarafından aylardır belediyeye gönderilmedi. Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, İZSU’nun bu tavrının soru işaretlerini beraberinde getirdiğini belirterek, “Acaba İZSU bir şeyleri mi gizlemeye çalışıyor? Tahlil sonuçlarını neden ısrarla açıklamıyor” sorularını yöneltti.
Olayı doğrulayan Çevre Müdürlüğü’nün yazısı...
Eklenme Tarihi: 15 Mart 2015


13 Mart 2015 Cuma

KOZA’nın saldırı davasına devam edildi


Koza Altın şirketi çalışanlarının 5 Haziran 2005 günü Bergama Çamköy’de Dünya Çevre Günü’nü kutlamak için giden yaşam savunucularına saldırması ile ilgili davanın 21. duruşması Bergama’da yapıldı.
Koza Patronu Akın İpek’in itirazlar sonrası sanık yapılması üzerine yaşam savunucularının avukatı Arif Ali Cangı’nın da rövanş gibi ‘sanık’ yapıldığı davada dönemin Bergama Kaymakamının ifadesi dikkat çekti. 
Dönemin Bergama Kaymakamı, şimdi Bursa Vali yardımcısı olan Hüseyin Eren talimatla alınan ifadesinde yaşam savunucularının avukatı Arif Ali Cangı’nın, dava dosyasında iddia edildiği gibi yolun kapatılmasında değil suçlu, bilakis yolun açılmasında yardımcı olduğunu dile getirdi. Olay gününü yaşayan diğer tanıkların anlatımlarının da bu yönde olmasına rağmen altıncı şirket avukatları bu ifadelere itiraz ederek, yeniden bilirkişi incelemesi talep etti.  Dosyaların, CD ve fotoğrafların kriminal  büroya gönderilerek suçluların tespit edilmesine karar veren mahkeme, duruşmayı 30 Haziran’a erteledi. 
Çıkışta yapılan açıklamada Avukat Arif Ali Cangı, “Bu saldırı olayı, ekoloji hareketini sindirmeye yönelik yapılan bir müdahaledir.  Daha önceki duruşmalarda dinlenen müşteki sanıkların ifadeleriyle, şirket sahibi ve yardımcısının olayın örgütleyicisi olduğu anlaşılmış olup, dosya tamamlanmıştır” dedi. (İzmir/EVRENSEL

 Eklenme Tarihi: 13 Mart 2015

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_KIŞLADAĞ'DA KUZULARIN SESSİZLİĞİ SÜRÜYOR_13 Mart 2015


Avrupa'nın en büyük madeni, ülke ekonomisinin en çok vergi veren kurumları arasında olmakla övünen Kışladağ Altın Madeni'nin civarındaki köylerde yüzlerce koyun-keçi ölen yavrularının başlarında acı acı meliyorlar.
ÖZER AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM, Kışladağ Altın Madeni civarındaki kuzu ölümlerini ele alan bölümüyle 13 Mart 2015 Cuma Saat: 20.00'de HAYAT Televizyonu'nda.


İlgili haber: http://www.evrensel.net/haber/107652/kisladagda-kuzularin-sessizligi-suruyor

Kışladağ’da kuzuların sessizliği sürüyor


Özer AKDEMİR
İzmir
Uşak’a bağlı Eşme ve Ulubey ilçeleri arasında yer alan Kışladağ Altın Madeni civarındaki köylerde yüzlerce keçi ve kuzu ölümleri yaşanıyor. Olağan şüpheli ise, siyanürle altın üretimi yapan TÜPRAG şirketinin altın madeni. Uzmanlar, bölgedeki sudan, hayvanların yediği otlardan örnekler alınıp analiz yapılarak ölümlerin sebebinin ortaya çıkarılması gerektiğini ifade ediyor. Bölgede 2008 yılında da toplu hayvan ölümleri yaşanmıştı. 
BAĞIRA BAĞIRA ÖLÜYORLAR
Madene beş altı kilometre uzaklıktaki İnay köyünde, ağılında görüştüğümüz Çoban Mustafa İstanbul, 230 keçisinden doğum yapan 70’inin yavrularının öldüğünü söyledi. Yıllardır hayvancılık yapmasına rağmen böyle bir şeyle karşılaşmadığını belirten İstanbul, “Oğlaklar doğduktan bir süre sonra karınları şişiyor ve bağıra bağıra ölüyorlar. Götürmediğim baytar kalmadı, bir çare yok” diye konuştu.  
Bir başka çobana gitmek için yanından geçtiğimiz Sağırkaya Deresi’ni gösteren İnaylı Galip Sakaryalı ve Köksal Kazanır, bu derenin suyunun madenden geldiğini belirterek, mavi-beyaz bir renge çalan suya dokunmamamızı tembihledi. Köksal Kazanır, “Çocukluğumuz gençliğimiz buralarda, bu suyun çevresinde geçti. Şimdi rengi, kokusu değişti. Sudan içen hayvanların öldüğünü görüyoruz” dedi. 
erenin 100 metre kadar ötesindeki koyun ağılında konuştuğumuz Dudu Sakaryalı, “78 yaşındayım. Bu yaşıma gelene  kadar böyle kuzu ölümleri görmedim. Doğduktan bir süre sonra kayıp gidiyorlar. Biz çayıra kabahat bulduk, ama nedenini bilemiyoruz. 5-6 köpek var, onlar da usandı kuzu koyun ölüsü yiye yiye” diye konuştu. 
NASIL ÖLDÜĞÜNÜ BİLE ANLAMIYORUZ 
Kasım ayından bu yana doğum yapan 230 koyunundan 130’unun kuzusunu kaybettiklerini aktaran Zübeyir Sipahi de, “54 yaşındayım, anadan doğma çobanlık yapıyorum. Veterinerlerin yapamadığını, ben yapardım. Ölümleri falan hissedip, durdurabiliyorduk. Ama şimdi anlayamadık. Çoğunun ölüm anını bile göremiyoruz. Hiçbir şeyi olmayan hayvan yemi yiyor, bir bakıyoruz ölmüş. O kadar çabuk ölüyor ki, nasıl öldüğünü bile göremiyoruz. Yattığı yerde, uyur gibi ölüyorlar” dedi. 
EN BÜYÜK ŞÜPHELİ ALTIN MADENİ
Koyunların, hemen 100 metre ötelerindeki dereden mecburen su içmek zorunda kaldıklarını aktaran Sipahi, “Dere altın madeninden geliyor. Bu derede hayvan sulayan birkaç çoban arkadaş, ‘Biz de dereden su içirdik, bizde de başladı ölümler, bir daha hayvanı dereye salmadık’ diyorlar. Ben her gün dereden geçmek zorundayım. Birkaç sefer veterinere götürdüm, veteriner ‘zehirlenmiş’ diyor. İyi de neyden zehirlendi, orasını bilemiyor.” 
Ölümlerle ilgili aradığımız İnay’da hayvan ölümlerini araştıran veteriner hekim ise, bu konuda bilgi veremeyeceğini söyledi.
2008 yılında da bölgede çok sayıda küçükbaş hayvan ölümü yaşanmıştı. Hayvanların ölü ya da sakat doğum yaptığı bilgisi üzerine, Ege Çevre ve Kültür Platformu da, (EGEÇEP) İnay köyüne giderek köylülerle görüştü. 
‘MELEME KOYUNUM, VAZGEÇ KUZUNDAN’
Tren istasyonu yakınındaki merada koyunlarını otlatan bir başka çobanın yanına gidiyoruz. Sürünün 30-40 metre uzağında bir koyunun yerde yatan kuzusunun başında acı acı melediğini görüyoruz. Koyunun kuzusu, henüz birkaç dakika önce ölü doğmuş. Koyun, yerde cansız yatan kuzusunu bir süre koklayıp, yalayarak hayata döndürmeye çalışıyor. Sürünün uzaklaştığını gören koyun, ölü yavrusunun başından ayrılarak sürüye doğru gittikten sonra, tekrar meleyerek kuzunun yanına geliyor, onu burnuyla, dudaklarıyla hafif hafif sarsıyor. Çoban Akif Klavuz, 150 koyunundan 25-30 tanesinin kuzusunun öldüğünü anlatıyor. Yeni ölü doğan bu kuzunun başında acı acı meleyen koyuna, Çoban Akif Klavuz, bir halk türküsünün sözleriyle sesleniyor “Meleme koyunum vazgeç kuzundan.” 
ANALİZ YAPILMALI 
Prof. Dr. Gülhan Türkay (İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı ): Bilimsel olarak söyleyebilmek için, o sudan örnek alıp toksikasyon analizi yapmamız lazım. Sudan, gebe hayvanın otladığı ottan, hayvanın kanından örnekler almamız lazım ki; ölümler siyanürden mi, yoksa başka bir maddeden mi kaynaklı yaşanıyor, kesin bir şey söyleyebilelim. Eğer siyanür suya karışıyorsa, bunlar nasıl insanlarda toksikse, hayvanlarda da zehirleyici etkisi var. Siyanürün akut etkisi olabilir, hemen öldürebilir ya da gebe hayvanlarda yavru büyürken anne karnında düşük olabilir. Hayvanlarda, organ değişikliği olabilir, ya da belli organları gelişmemesi gibi çeşitli etkileri olabilir.  
Prof. Dr. Ali Osman Karababa (Ege Ünv. Halk Sağlığı Bölümü Başkanı): Geçtiğimiz yıllarda Efemçukuru Altın Madeni yakınındaki Kavacık köyünde de benzer şekilde hayvan ölümleri olmuştu. Böyle bir benzerlik kurabiliriz, varsayım olarak. Ancak hayvanın su içtiği derede ve otta toksikolojik analiz yapılmadan bir şey söylenemez. 
 Eklenme Tarihi: 13 Mart 2015 



10 Mart 2015 Salı

Manisa'daki radyasyondan hiçbir bakanlığın haberi yok

Özer AKDEMİR
İzmir
Manisa Köprübaşı ilçesi Kasar köyü yakınlarındaki eski uranyum madeninin yarattığı kirlilikle ilgili HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’in soru önergesine Sağlık Bakanlığından yanıt geldi. Sağlık Bakanlığı da Tüzel’in soru önergesine daha önce yanıt veren diğer bakanlıklar gibi kirliliğin bilimsel olarak ortaya konduğu 2008 yılında hazırlanan TÜBİTAK Raporundan haberleri olmadığını ileri sürdü.
TOPU TAEK’E ATIYORLAR
Evrensel'in gündeme taşıdığı Manisa’nın Köprübaşı ilçesi yakınlarındaki eski uranyum madeninden kaynaklanan radyoaktif kirlilikle ilgili TBMM’ye çok sayıda soru önergesi verildi. Bu önergelerden birisi de HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’e aitti. Bilimsel raporlarla kirliliğin ortaya konduğu ve bilimin “Acil önlem alınmalı” dediği kirlilikle ilgili Tüzel’in sorularını, Tarım, Köy İşleri ve Hayvancılık Bakanlığı “O işlere Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) bakıyor” diye geçiştirirken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ise limit değerin 140 katına ulaşan radyasyon miktarının ‘normal’ olduğunu savunmuştu.
Tüzel’in sorularına geçtiğimiz günlerde yanıt gönderen Sağlık Bakanlığı madenin radyoaktif kirliliğe yol açtığına dair bilimsel raporların; Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna ulaşmadığını ileri sürdü. Bakanlık “Radyoaktif kirliliğin izlenmesi ve bertarafından öncelikle TAEK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sorumludur” yanıtını verdi. 
BAKANLIK: ‘İSTATİSTİK YAPIYORUZ’
TAEK ve işin uzmanlarından oluşan heyetin 24.01.2014 tarihinde yörede incelemeler yaptığı ve örnekler aldığını aktaran Bakanlık, alınan örnek sonuçlarının “Dünya Sağlık Örgütü tarafından içme suları için tavsiye edilen izleme değerlerinin altında olup, İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelikte içme suları için belirlenen standartları da karşıladığı”nı iddia etti. Bakanlık radyoaktif kirlilikten kaynaklı kanser ve anomali olayları ile ilgili durum konusundaki soruya ise, Manisa ilindeki kanser olaylarının Türkiye ortalamasının altında olduğu yanıtını vermekle yetindi. Bakanlık Türkiye Ölüm İstatistikleri çalışması başlatıldığını belirterek, yöredeki kanser, anomalili doğum, ölüm yaşı ortalaması ve daha uzak köylerdeki vatandaşların ölüm yaşı ortalamasına ilişkin değerlendirmenin, yapılacak bu çalışma dahilinde planlandığını dile getirdi. 
‘NE DERECE GÜVENİLİR BİLEMİYORUM’
Soru önergesini ve bakanlığın yanıtlarını yorumlayan, yörede 2007-2008 yılları arasında yaptığı TÜBİTAK destekli çalışma ile bitkilerde, sularda, hayvanlardaki uranyum kaynaklı radyoaktif kirliliği ortaya koyan raporun sahibi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, şunları söyledi; “Bakanlık tarafından verilen cevaplarda bir tutarsızlık yok, ancak bu rakamlara ne derece güvenebiliriz bilmiyorum. Bu durumda sanırım bölge insanı uranyumla yasamaya alışmış olmalı! Söylenebilecek tek sonuç bu çıkıyor.”
‘TAEK, HALKI YANILTIYOR’
Nükleer Enerji uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, Köprübaşındaki durumla ilgili değerlendirmesinde TAEK’in halkı yanılttığını dile getirdi. Kılış, TAEK’i, konuyla ilgili ilk basın açıklamasında milyonlarca yıl yeraltında olan uranyum kaynaklı radyasyon sızmaları ile çıkarılmış maden yataklarının yol açtığı radyasyonu aynı kefeye koymakla suçladı. Kılıç, dünyada birkaç özel yerdeki volkanik hareketler ve termal kaynaklar sonucu oluşan radyoaktivite ile Manisa’da maden çıkarılması sırasında yüzeye dağılan uranyum ve diğer izotopların meydana getirdiği radyokimyasal kirlilik ile karşılaştırılamayacağını söyledi.  Kılıç, uranyumun hem radyoaktif hem de yüksek seviyeli toksik bir metal olduğunu vurgulayarak, “Dolayısıyla da kan ve kemik kanserlerine neden olur” dedi. 


7 Mart 2015 Cumartesi

Mimarlık geçmişe bakarak geleceğini arıyor


Özer AKDEMİR
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından düzenlenen Mimarlık Semineri 2015 başladı. Mimar Sinan Güzel sanatlar Üniversitesi Sedat Hakkı Eldem Oditoryum’unda 5-6-7 Mart tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. İlki 1969’da yapılan seminerin ana teması da “1969 Mimarlık semineri Bağlamında Geleceğe Bakmak” oldu. Seminer 1969’dan günümüze toplumsal gelişmeler ışığında mimarlık mesleğindeki değişim ile  mimarlığın gelecekteki yönelimini tartışıyor.
İki seminer arasında ilginç benzerlikler
Seminerin açılış konuşmasını yapan Mimarlar Odası Büyükkent Şube Başkan Yardımcısı Kubilay Önal, 1969 yılındaki seminerin görece demokratik bir havada yapıldığını belirterek, “1969’daki seminerde ‘Mimarlıkta devrime doğru’ başlıklı açılış konuşmasında Gürol Gürkan; ‘Mimarlıkta devrim topluma yürümekle olacaktır’ demişti. Bugün geleceğe ilişkin umutlu bir ortamın olduğunu söylemek olanaksız. Ancak yeniden denemek için bu yolu oluşturduk” dedi. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Sami Yılmaztürk ise konuşmasında “Mimarlık toplumun hizmetinde diyebilmeliyiz artık” diye konuştu. İl günün tematik sunuşlarından birisini gerçekleştiren Prof. Dr. İlhan Tekeli Türkiye’nin birinci sorununun demokrasi sorunu olduğunu söyledi. 1969 mimarlık semineri ile 2015 arasında ilginç benzerlikler olduğunu aktaran Tekeli, “o günkü seminer 68 gençlik olayları sürecinde günümüzde ise 2013 Gezi olaylarının ardından yapılıyor. Bugün yaşanmakta olan ötekileştirme üzerine inşa edilen demokrasi pratiği bir sistem haline gelmiş durumda. Toplum kamplara ayrılıp oylar başarılar üzerinden değil kamp sadakati üzerinden alınıyor. Siyasetin temeli de toplumu yalanla yaşatmak oluyor” dedi. Türkiye’nin bir demokrasi projesi olması gerektiğini ileri süren Tekeli, “Demokrasi yerel güçlü bir demokrasi olmalıdır. Toplumda yerel demokrasi güçlü değilse demokrasinin kalitesinden söz edilemez” dedi.
AKP için deniz bitti
Günün ikinci tematik sunuşunu yapan Prof. Dr. Doğan Kuban, “56 senedir yazıp çiziyorum artık hiç birşey bilmediğimi biliyorum. Avrupa Türkiye’ye benzemiyor. Avrupa ile Türkiye arasında çok kategorik farklar var. Plan uygulandığını görmedim ben. 80 milyonluk bir ülke böyle yaşayamaz. Bilimsiz yaşama imkanı yok” dedi.
Seminerin “Türkiye ekonomisinde 1980 dönüşümü ve sonrası” başlıklı 1. oturumunda Prof. Dr. Korkut Boratav’ın bildirisini, Prof Dr. Hayri Kozanoğlu ve Prof. Dr. Aziz Konukman değerlendirdiler. 1962 yılından günümüze ekonomi yönetimindeki dönemlerini yılık büyüme rakamları eşliğinde irdeleyen Boratav, 2003-2007 yılları arasına %7.3 büyümeyi gösteren yılları AKP’nin lale devrine benzetti. Sermaye ile AKP arasındaki lale devrinin bitmek üzerine olduğunu belirten Boratav, “Sermayenin genel programı uygulanıyor ama olay artık iktisatçıların, sosyal bilimcilerin değerlendirme alanından çıkmıştır. Mafya analiz edilemez” dedi. Prof. Dr. Mustafa Sönmez hiçbir zaman AKP’nin iktisat politikası olmadığını, süreci AKP yandaşı ve karşıtı sermaye grupları arasındaki çatışmanın belirleyeceğini söylerken, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu “Deniz bitti”  diye konuştu. Prof. Dr. Aziz Konukman seminere farklı sesleri çağırmalarına rağmen gelmediklerini aktararak, emeğe yönelik saldırıların geldiği boyutu 19. yüzyıl koşullarına benzetti. Konukman sözlerini, “19. yüzyılın yeni versiyonu hoş geldi. Mücadeleye devam” diye bitirdi.
Ekolojik kuşatma ve direniş
Günün ikinci oturumu olan “Türkiye için farklı sermaye paradigması mümkün müdür?” başlıklı sunumunda Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un sunduğu bildiri tartışıldı. Seminerin üçüncü oturumu “mekan-siyaset; Yeni kentleşme dinamikleri” başlığı altında Mücella Yapıcı, Tarık Şengül, Can Harmancı, Sema Erder ve Fuat Ercan tarafından gerçekleştirildi. Günün son oturumu ise “Türkiye’de neoliberal politikaların ekolojik kuşatması, direniş ve yeniden inşa” başlığı altında yapıldı. Prof. Dr. Aykut Çoban, Prof. Dr. Beyza Üstün, Fevzi Özlüer, Sinan Erensü ve Özer Akdemir’in katkı da bulunduğu ortak bildiri değerlendirilirken, sermayenin doğayı metalaştırma, neoliberal politikaların uygulama alanı haline getirmesi çabasına karşı yerellerdeki direnişlerin önemine dikkat çekildi. Oturumda, yerel direnişlerin merkezileşmesi ve ekolojik mücadelenin sınıf mücadelesi ile ilişkisi de değerlendirilen konular arasında yer aldı. (İstanbul/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 06 Mart 2015

3 Mart 2015 Salı

PROGRAMIN TAMAMI - DERSİM PEMBELİK MAHSUR AİLE_27 ŞUBAT 2015


https://www.youtube.com/watch?v=Q1mPM6MgDLA
Dersim Elazığ arasındaki Pembelik Barajı mahkeme kararlarına aldırmadan su tuttu.Baraj göleti Dersim'in doğasını, topraklarını, çiçeklerini, kutsallarını su altında bırakmakla kalmadı. Arduç ailesini gölün ortasında mahsur da bıraktı. 6 aydır karayla bağlantıları kesik bir şekilde baraj göletinde mahsur kalan Arduç ailesinin öyküsü Çepeçevre Yaşam'da.
Çepeçevre Yaşam Kemal ÖZER'in çekimleri Özer AKDEMİR'in sunumuyla 27 Şubat 2015 Cuma 20.00'de Hayat Televizyonunda.

 

1 Mart 2015 Pazar

EGEÇEP 8. Kurultayı Yaşar Kemal'e adandı


Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) 8 Kurultayı yapıldı. Ege bölgesindeki yaşam mücadelelerinin yanı sıra, ülkedeki çevre talanı ve buna karşı verilen halk direnişlerinin konuşulduğu kurultay, edebiyatın dev çınarı Yaşar Kemal'e adandı.
Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi'nde gerçekleştirilen kurultaya Ayvalık, Karaburun, Selçuk, Aydın, Çine, Foça, Aliağa, Menderes, Salihli, Turgutlu gibi yerlerden yaşam savunucuları katıldı. Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam seçkisi gösterisi ile başlayan kurultayda, CHP İzmir Milletvekili Musa Çam ve EMEP İl Yöneticisi Hasan Hüseyin Evin birer konuşma yaptı. Kurultaya Prof. Dr. Beyza Üstün ve Dr Ethem Torunoğlu'da birer kutlama mesajı gönderdiler. 
EGEÇEP'in tanıtıldığı sunumun ardından platform bileşenlerinin sunumlarında yerellerdeki çevre sorunları ve verilen mücadelelerin durumları ortaya konuldu. Foça Çevre Platformu adına yapılan konuşmada yörede bulunan kirli sanayi tesisleri ardı ardına sıralanarak, bunlar yetmezmiş şimdi de termik santrallerin kurulmaya başlandığı bölgede artık sağlıklı yaşamanın neredeyse olanaksız olduğu dile getirildi. Milyon tonu bulan demirçelik cüruflarına karşı açılan davada verilen bilirkişi raporundaki çarpıtmaya da dikkat çekerek, bu sahtecilikle ilgili hukuki sürecin başlatılması çağrısında bulundu. 
DERT BİR DEĞİL BİNBİR
Aliağa adına yapılan sunumda da Foça ile benzer sorunların yaşandığına dikkat çekilirken, tarım alanlarına yönelik sanayi tesisi ve cüruf dökümünün yanı sıra, taş ocaklarının yarattığı sıkıntılar da dile getirildi. Selçuk'taki ünlü Pananos kıyılarının yağmalanma girişimi, Salihli yöresindeki uranyum sondajlarının tehlikesi ve taş ocaklarını olumsuz etkileri bu bölgelerden gelen bileşen temsilcileri tarafından dile getirildi. Turgutlu Çaldağı'nı koruma mücadelesinde gelinen son aşamanın aktarıldığı sunumda ise bir kez daha Çaldağını yok edecek olan nikel işletmeciliğinin etkisinin tüm Gediz Ovasında ve İzmir'de görüleceği uyarısında bulunuldu. 
Ayvalık'ın tabiat varlıklarına yönelik büyük sermaye saldırılarının yanı sıra, içme sularındaki arsenik sorunun da gündeme getirildiği sunumda, Gülder temsilcisi ise Güzelbahçe’de yapılmak istenen mezbaha ve diğer sorunlar hakkında bilgi verildi. Elele Hareketi sözcüsü özellikle Efemçukuru Altın madeni ile ilgili konuşurlurken, altın madeni davasında verilen bilirkişi raporu jeoloji yüksek mühendisi Savaş Dilek tarafından değerlendirildi. Dilek, rapordaki bilgilerin yıllardır söylenen endişeleri doğruladığını kaydetti. Toplantıya katılan üç Efemçukur'lu genç ise köylerindeki maden sonrası yaşanan gelişmeleri anlattılar. Karaburun Kent Konseyi temsilcisi özellikle RES talanına ve balık çiftliklerinin yarattığı tehlikelere vurgu yaptı. Çine Doğa Derneği temsilcisi ise Madran dağında yaşanan RES mücadelesini ve Söke Kisir köyündeki uranyum sondajları kaynaklı kanser olaylarını aktardı. Gemi Söküm, radyasyonlu Kuito gemisi, Gaziemirdeki nükleer atıklar, İzmir'in ormanlarına yönelik çimento fabrikası tehlikelerinin konuşulduğu kurultay, akşam saatlerine kadar devam etti. 
YAŞAR KEMAL'E SAYGI DURUŞU
Kurultayın sonlarına doğru gelen edebiyatın dev çınarı Yaşar Kemal'in ölüm haberi üzerine program akışı kesilerek saygı duruşunda bulunuldu. Bileşenler kurultayın kurdun, kuşun, böceğin, doğanın dostu Yaşar Kemal'e adanmasını kararlaştırdılar. Ekoloji Meclisi sürecinin de konuşulduğu kurultayda meclisin 3. toplantısına ev sahipliği yapma kararı alındı. Yeni çıkarılan toprak kanunu çerçevesinde tarım ve çevre kurultayı, Aliağa'daki kirlilikle ilgili özel bir çalışma gerçekleştirilmesi gibi kararların alındığı kurultayda, ilk bileşenler toplantısının da Aliağa'da yapılması kararlaştırıldı. Yerel mücadelelerin hukuki süreçlere erişimi ile ilgili bir çalışma yapılması da kararlaştırılan etkinliklerden birisi oldu. 
Bileşenlerin sunumlarının, sorunlarının ve mücadelelerdeki yönelimlerin tartışılmasının ardından kurultay yeni bileşenlerin kabulü ve yeni yürütme kurulunun belirlenmesi ile sona erdi.
YENİ YÜRÜTME KURULU ÜYELERİ
EGEÇEP yeni yürütme kurulu şu isimlerden oluştu: Hülya Yılmaz, Burçak Karaman Uysal, Berrin Esin Kaya, Seçil Önder, Sevda Budak, Merih Akın Yücel, Hande Atay, Mustafa Erkalkan, Turgut İnel, Mehmet Baran Selanik, Özer Akdemir, Metin Sert, Cafer Polat
EGEÇEP’e yeni katılan bileşenler ise şunlar: Yerel Tohumlar Derneği, Dikili Çevre ve Yaşam Platformu, Manisa Çevre ve Yaşam Platformu, Şakran ve Bozburun Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma ve Güzelleştirme Derneği, Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, İzmir Çevre Gönüllüleri. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 01 Mart 2015


Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...