30 Ağustos 2015 Pazar

Yerel medya ve çevre çalıştayları sona erdi


Yerel medya ve çevre çalıştaylarından sonuncusu Trabzon’da yapıldı. Ağustos ayı boyunca Karadeniz’in 5 farklı ilinde gerçekleştirilen çalıştaylarda yerel medyada çalışan gazeteciler, bilim insanları ve yaşam savunucuları bir araya geldi.

Trabzon Usta Otel’de gerçekleştirilen çalıştayda yine Karadeniz’in yakıcı çevre sorunları ele alındı. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, “Suyun özellikleri, önemi, su israfı ve kirliliği” konulu sunumunda küresel ısınmanın 30 yıl içerisinde Türkiye’yi kuraklıkla baş başa bırakacağını söyledi. Demir, Karadeniz’de küçük bir alan dışında tamamı kuraklık sorunu yaşayacak Türkiye’de göçlerin de yaşanabileceği uyarısında bulundu.
Evrensel Gazetesi İzmir Muhabiri Özer Akdemir, “Kuşatılan çevremiz ve gazetecilik” başlıklı sunumunda gazetecilerin bağlı olduğu kurumlardan, kamu otoritelerinden ve patrondan öte esas olarak halka karşı sorumlu olduğunun altını çizerek, “Yaşamın savunulduğu yerde gazeteci tarafsız olamaz. Demokrasiye, insan haklarına, doğanın korunmasına aykırı yayın yapamaz” diye konuştu. 
Avukat Özgürel Başaran çevre hukuku ve yurttaşların hakları konusunu anlatırken, bilgisayar uzmanı İlker Bekarslan sosyal medyanın gelişimi, kullanılması ve özellikle oluşturulan medya iletişim ağı hakkında bilgiler verdi.
‘YEŞİL YOL, AKIL DIŞIDIR’
Çalıştayın öğleden sonraki bölümünde söz alan katılımcılardan Trabzonlu Gazeteci Salih Mollamehmetoğlu, gazetecinin gerçekleri olduğu gibi aktardığı bir ortamda taraf olmaya da gerek duymayacağını söyledi. Küresel ısınma, Türkiye ve kuraklık haritasına dikkat çeken Mollamehmetoğlu, “Doğu Karadeniz uluslararası sermayeye peşkeş çekiliyor. Bu bir talan mülkiyet devridir. Yeşil yol, akıl dışıdır. Yollara vereceğiniz kaynaklar kadar 3-5 yılda bir onarmak için kullanırsınız” dedi.
Yine yerel gazeteci İbrahim Kanlı Karadeniz Bölgesi’ndeki çevre sorunlarına değinirken, turizm alanı diye 20 yıldır çivi çaktırılmayan bölgelerin yabancı yatırımcılara açıldığını dile getirdi.
Gazeteci ve Artvinliler Derneği Başkanı Ahmet Külekçi, Artvin Cerattepe’de devam eden altın madeni karşıtı mücadelenin önemine vurgu yaparken, Yusufeli Barajı nedeniyle taşınacak olan ilçedeki insanlık dramına dikkat çekti. Külekçi, “Bizler artık ölülerimizi bile nereye gömeceğimizi bilmiyoruz” dedi.
Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgut Özdemir, gazeteciliğin günümüzdeki sorunlarını anlattı. Özdemir, “Eskiden haberi yaptığımızda nereden çıkacağını bilirdik. Şimdi öyle bir şey öngöremiyoruz” dedi. (Trabzon/EVRENSEL)

Eklenme Tarihi: 30 Ağustos 2015

27 Ağustos 2015 Perşembe

Karaburunluları sevindiren karar


Özer AKDEMİR
İzmir
Danıştay Karaburunluları sevindiren bir kararla RES’lere karşı açılan davanın esastan görüşülmesinin yolunu açtı. Karaburunluların RES şirketinin kapasite artırımına karşı açtığı davayı ‘süre aşımı’ gerekçesiyle reddeden yerel mahkemenin kararı Danıştay tarafından bozuldu.
ÇED’E GEREK GÖRMEDİLER
Yarımada’nın yüzde 61’ini kapsayan bir alanda Lodos AŞ tarafından kurulan 50 tribüne 2005 yılında ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verilmişti. EPDK bu karara dayanarak şirkete 2011 yılında üretim lisansı verdi. Şirketin 2005 yılındaki bu ‘ÇED gerekli değildir’ kararını göstererek 47 ek tribün için istediği lisans da EPDK tarafından kabul edilince, Karaburunlular bunu yargıya taşıdı. İzmir Valiliğinin ‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptali ile ilgili açılan davanın İzmir 2. İdare Mahkemesince süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi sonrası bu karar temyiz edildi. Danıştay 14. Dairesi, süre aşımı nedeniyle davanın reddi yönünden verilen mahkeme kararının bozulmasına karar verirken, dosyanın karar düzeltme yolunu da kapattı. Bu durumda Karaburun RES Projesi ‘ÇED gerekli değildir’ kararının yürütmesinin durdurularak iptali istemiyle açılan dava esastan görüşülecek. 
ek harita 1 (1).jpg görüntüleniyor
‘BU BİR İNSANLIK SUÇUDUR’
Yerel mahkemenin davayı reddetmesi sonrası şirketin, ÇED yeni süreci başlatarak Yayla köyde yapmak istediği toplantı halkın tepkileri sonrası yapılamamıştı. Karaburun Kent Konseyi yaptığı açıklamada Karaburun Yarımadası’nda RES’lere verilen izinlerin kapladığı toplam alanın, Yarımada’nın neredeyse tamamına ulaştığına dikkat çekilerek, “HES’lere peynir ekmek gibi verilen izinlerin Karadeniz’de yaptığı tahribat, doğayı, yerel yaşamı düşünmeden verilen RES izinleriyle Ege’de yaşanacak. Bu uygulamaların adı ‘temiz enerji’ değil talan ve yağmadır. Bu bir insanlık suçudur” dendi. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 27 Ağustos 2015 

25 Ağustos 2015 Salı

‘Suyun önünü tıkarsanız, doğa karşılığını verir’


Özer AKDEMİR
İzmir
Artvin il genelinde ve özellikle Hopa ilçesinde meydana gelen sel felaketiyle ilgili konuşan, uzmanlar, bölgedeki ağaç kesimleriyle bitki örtüsünün kaybedildiğini, derelerin denize dökülen yerlerine de yol yapıldığını ifade ederek, “Suyun önünü tıkarsanız, bunun bir karşılığı olacaktır” dedi. Yetkililerin ise bilimin öngörülerini görmezden geldiğini ifade etti.
‘BİLE BİLE GÖZMEZDEN GELİNDİ’
Evrensel’e konuşan Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, bilimin doğal afetlerin olabileceğini eldeki verilerle öngördüğünü ifade ederek, “Bilim diyor ki; bu yolu yaparsan heyelan olacak. Siyaset buna itibar etmiyor. Bilimin yükselen politik gücü belirleyici olmalı, ama biz de maalesef böyle değil. ‘Allah’ın işi’ deniyor, tamam da bizim görevimiz de bunun önlemini almak, olacakları tahmin edip ona göre davranmak. Oysa bu öngörüler çoğu zaman bile bile görmezden geliniyor, önlem alınmıyor” dedi.
Doğa üzerine yapılan her şeyin mutlaka bir karşılığının olacağını söyleyen Kurdoğlu şöyle konuştu: “Ekosferde her şey her şeyle bağlantılı. Her şey bir yere gitmek zorunda ve suyun önünü tıkarsanız, yatağını tahrip ederseniz bunun bir karşılığı mutlaka olacaktır. Doğada hiçbir şey karşılıksız değildir. Şiddet uygularsanız doğa da bunun karşılığını verir. Bunu doğanın intikamı olarak yorumlamak da doğru değil. Doğanın egosu yoktur, intikam almaz. Doğayı ne yaparsanız karşılığını bulduğunuz bir ayna gibi görün” dedi.
YUKARIDA AĞAÇ KESİMİ, AŞAĞIDA OTOYOL
Hopa’da HES olmadığını dile getiren Kurdoğlu, “Ancak yukarı bölgelere yollar yaparak, ağaç kesimleri ile bitki örtüsünü kaybederseniz, aşağı bölgede de derenin denize döküldüğü yerlere otoyol yaparsanız, dere yataklarını, çevrelerini betonlaştırırsanız olacak olan budur işte” dedi.
BİLİM KAÇ SENEDİR SÖYLÜYORDU
Yeşil Artvin Çevre Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan, “İklimler değişti, küresel ısınmanın etkisi var, tamam da, sizler derelere barajlar, HES’ler, yollar yaparsanız, yaşanan felaketler kaçınılmaz olacaktır” dedi. Hopa’da daha önce yapılan ağaç kesimlerinin felakette payı olduğunu söyleyen Karahan, “Dere yatakları ıslah etme adı altında betonlaştırıldı. Toprak suyu çekemiyor. Bilim kaç senedir söylüyordu, dünyanın SOS verdiğini. Bizim yetkililer bunları duymazdan gelip, rant için HES’ler, madenler, yollar yapmaya hız verdi. Oysa para için rapor yazanların değil, gerçek bilim insanlarının dinlenmesi gerekiyor” diye konuştu.
EN SON 10 GÜN ÖNCE UYARILDI
Yaklaşık 10 gün önce Artvin’de gerçekleştirilen “Yerel medya ve çevre ağı çalıştayı” na katılan yörede görev yapan bilim insanları ve ekoloji örgütü temsilcileri Doğu Karadeniz’de yaşanan çevre katliamlarını anlatıp, önemli uyarılarda bulunmuştu. Aradan 10 gün geçmeden yaşanan sel felaketi anlatılanların ve uyarıların acı faturasını gözler önüne serdi.

Eklenme Tarihi: 25 Ağustos 2015

23 Ağustos 2015 Pazar

Biz bu direnişi Gerze’de gördük, Artvin’i de geçemezler!


Özer AKDEMİR
İki ay önce Kafkasör Şenlikleri için gittiğimizde Yeşil Artvin Derneğinden arkadaşlar “yakında buralar karışacak” demişti. Kafkasör’e 8, Artvin’e 16 kilometre uzaklıkta Cerattepe’de 20 yıldır altın madeni açılmak isteniyor, Artvinliler de 20 yıldır izin vermiyordu. Bu sefer hükümetin gözde sermaye gruplarından, “bu milletin a... koyacağız” dediği ses kayıtlarına yansıyan Cengiz Holding patronu şansını deneyecekti. Arkasında hükümetin tüm gücü, yasal izinleri vardı ama halkın tepkisinden korkuyorlardı. Korktukları da başlarına geldi...
TÜM ARTVİN DİRENİYOR
Biz Artvin’den döndükten bir iki hafta sonra şirketin yaylaya iş makinesi çıkarma girişimine karşı başlayan hareket günümüze kadar gelişerek, kitleselleşerek devam ediyor. Artvinliler, 7’den 70’e yaylalarına altın madenini sokmamak için direniyor. Bir yanda Türkiye’nin en büyük çevre davasını açarak hukuki mücadeleyi devam ettiriyorlar ama öbür tarafta gerçek direnişi yaşam nöbeti tutarak, yaylaya giden yol üzerinde kontrol noktaları, direniş çadırları kurarak yapıyorlar. Biz bu mücadele biçiminin aynısını Gerze’de görmüş, oradaki direnişçilerle, halkla, konuşmuş ve şunu demiştik “Gerze’yi geçemezler!”. Bugün Artvin için de aynısını diyoruz; “Biz bu direnişi Gerze’de gördük. Artvin’i de geçemezler.”
DİRENİŞİN KALBİ
Kafkasör şenlikleri alanının birkaç km uzağında Cerattepe’ye giden yolun dönemecinde sağlı sollu pankartlar karşılıyor sizi. Yolun sağında küçük bir kulübe ve brandalarla gölgelenmiş bir çardak var. Cerattepe direnişinin kalbinin attığı yer burası. Akşama doğru gittiğimiz nöbet noktasında Artvin’de görev yapan bankacı ve akademisyenlerin nöbetine  denk geldik. Sundurmanın ortasında yakılan ocakta kuru kütükler yanıyor. Ateşin üzerinde irili ufaklı üç çaydanlık var. Türkiye’nin en büyük çevre davası olma rekorunu Bergama köylülerinin ellerinden alan Artvinlilerin avukatı Bedrettin Kalın, közün üzerinde dizilen çaydanlıkları göstererek, “İşte bunlar da direnişimizin simgesi çaydanlıklar” diyor. Bulunduğumuz yerde simge olacak o kadar çok şey vardı ki. Önünde fotoğrafların çekildiği “Cerattepe geçilmez Artvin halkı yenilmez” pankartı. Onun hemen biraz ilerisinde üzerinde “Cerattepe gözetleme yeri” yazan kulübe şeklindeki tabela. Yolun sağına soluna iliştirilmiş onlarca pankart, döviz...
GEZİ DİRENİŞİ ARTVİN’DE YAŞIYOR
Köylerin adının yer aldığı pankartlar özellikle dikkat çekici. Tolgumlular, Ballı Üzüm Köyü, Oruçlu Köyü, İşhabil Köyü... Üç büyükler başta olmak üzere birçok spor kulübünün taraftar grupları, yöre derneklerinin isimleri okunuyor bu pankartlarda. Nöbet yerindeki küçük kulübenin içi yiyecekler, içecekler, çay paketleri, sebze meyvelerle dolu. Direniş yerine gelen eli boş gelmiyormuş. Nöbet yerinin yanından geçen yoldan gelip geçen yaylacı köylüler korna çalmadan, durup bir hal hatır etmeden geçmiyorlar. Müthiş bir dayanışma, kararlılık, yardımlaşma var. Daha ilk pankartlar göründüğünde arabamızın içinden birisinin söylediği “Gezi direnişi burada yaşıyor” sözleri aslında her şeyi özetliyor. Gezi’yi bitirdiklerini sananlara en güzel yanıtı işte bu yaşam nöbetleri, direniş ateşleri veriyor.
MADEN GALERİSİ MEYVE DEPOSU OLACAK
Nöbet yerinden 2.5 kilometre uzaklıktaki maden galerisinin eski işletmeleri ve kapatılan galeri girişine giderken Cerattepe’nin uzun öyküsünü ve son yaşadıkları süreci anlatıyor Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan; “Bu gittiğimiz galeriyi 1995 yılında açmaya başladılar. 2001 yılında Cominco madeni İmmet’e devretti. İmmet şirketi de giderken orayı doldurması, rehabilite etmesi gerekirken doldurmadı. Bu nedenle bir heyelan oluştu.” Gerçekten de ağzı örülmüş maden galerisinin birkaç metre önündeki beton zeminde geniş çatlaklar, kaymalar hemen göze çarpıyor. Galerinin giriş kapısı, etrafındaki duvarlar, ağaçlar her tarafta maden karşıtı yazılar göze çarpıyor. Maden galerisinin bulunduğu alanın hemen yanı başından aşağıda kalan, dağın yamacındaki Artvin görünüyor. Maden galerisinin ileride işe yarayacağını söyleyen KTÜ öğretim üyesi Oğuz Kurdoğlu espriyi patlatıyor; “Yusufeli’nin meyveleri meşhurdur. İşte onları bu tepenin altında koruyacak olan bir depo yaptılar madenciler sağ olsunlar.” Hemen ardından birisi duvardaki bir yazıyı okuyor, “Cengiz seni eskiciye satsak bir leğen bile vermez.”
ANA KARARGAH
Direniş yerine döndüğümüzde demlenmiş çaylarımızı yudumlarken Neşe Karahan, nöbet sistemi hakkında bilgi veriyor; “Haziran ayının 21inden beri nöbet sistemimiz var. Bir daha buraya çıkmayı düşündüklerini öğrenince 21’inde nöbet kararı aldık.” Karahan küçük nöbet kulübesini gülerek gösterip devam ediyor; “Ertesi gün de bu villamızı yaptık ve nöbet tutmaya başladık.” Bulunduğumuz yerin ana karargah, ana nöbet yerini öğreniyoruz Karahan’dan. Bunun yanı sıra şehrin alt mahalleleri, Cerattepe’ye yolun geçtiği  köyler, Hatila Milli Parkı tarafı gibi farklı farklı yerlerde de nöbet noktaları varmış. Nöbetler orada da devam ediyormuş. Nöbet sistemini şöyle anlatıyor Karahan; “Dernekte nöbet defterleri var. Nöbet defterlerinde sırayla gönüllü herkes nöbet tutuyor. Mesela bugün bankacılar nöbetteydi. mesai saatlerinde gelemedikleri için hafta sonu gelelim dediler. İşte bu akşam Köy Hizmetleri emeklileri gelecekler nöbete. Bir de bizim Yeşil Artvin derneğinin belirlediği 15-20 kişilik bir ana nöbetçi grubu var. İki kişi görevli kartlarıyla burada oluyorlar. Hem gelenleri karşılıyorlar, hem de nöbet kurallarının uygulanmasını gözetiyorlar.” Çok ağır kurallar yok nöbet sırasında, temiz olmak, içkili gelmemek ve içki kullanmamak en başta gelen kurallar arasında. “Çünkü nöbet yeri burası, her an her şey olabilir” diyor Karahan.
ZİYARET YERİNE DÖNDÜ
Bir telefon zinciri kurmuşlar. Herhangi bir olay anında kimin kimleri arayacağı ve kimlerin nereye gideceği belirlenmiş. Karahan “En geç 15 dakika içinde burada oluyoruz böylece” diyor. Nöbet saatlerini sabah 9 akşam 9 olarak sabitlemişler ama 24 saat tutmak isteyenlere de yok denmiyor. Geniş aileler de aile adına nöbet listesine adlarını yazdırmışlar.
Burası bir ziyaret yerine döndü diyor Karahan, Artvin’deki düğünlerde de artık gelin damadın direniş yerine gelmesi ve fotoğraf çekilmesi adet olmuş. Arabaların ardına ‘mutluyuz’ yerine ‘maden istemiyoruz’, düğün davetiyelerine de ‘maden hayır’ yazılmaya başlanmış. Ülkenin her tarafından, ekoloji örgütlerinden, barolardan, sendikalardan gelenler olduğunu, Artvin’e gelenin Cerattepe’yi ziyaret etmeden gitmediğini belirten Karahan bu ilginin geleceğe umutlarını arttırdığını söylüyor; “Sorun sadece Artvin sorunu değil dünya sorunu aslında. Burası korunması gereken bir dünya mirası. Burada zaten savunma ve korunma hakkımızı kullanıyoruz. Şiddete 20 senedir başvurmadık. yasal yollarla mücadelemize devam edeceğiz. Nöbetimize bunlar buradan çekilene kadar devam edeceğiz.”

Eklenme Tarihi: 23 Ağustos 2015 

Talan ordusu, Ordu çevre çalıştayında tartışıldı


Yerel Medya ve Çevre çalıştaylarından dördüncüsü Ordu’da gerçekleştirildi. Son yıllarda Karadeniz’de yoğunlaşan doğa talanından fazlasıyla nasibini alan Ordulular çalıştayda yaşadıkları sorunları ve verdikleri mücadeleyi anlattılar.
Çalıştayın moderatörlüğünü Dünya Kitle İletişim ve Araştırma Vakfı koordinatörü İnci Demirkol yaptı. TESK Otel’de yapılan toplantıya Ordunun yanı sıra Samsun, Kastamonu, Trabzon, Zonguldak gibi illerden kurum temsilcileri, yaşam savunucuları ve gazeteciler katıldı. 19 Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir yakın gelecekte ülkeyi bekleyen susuzluk tehlikesi ve dünyadaki su kıtlığını anlattığı sunumunda, hergün 6 bin çocuğun su kirliliği ya da yetersizliği nedeniyle öldüğünü söyledi. Türkiye’nin su fakiri ülkeler listesine gittikçe yaklaştığını belirten Demir, çölleşmenin insanlığa maliyetinin günlük 42 milyar doları bulduğunu dile getirdi. Demir, “Suyun elinden tutarak, onu korumamız gerekiyor” dedi.
DIŞ GÜÇLER YALANI
Gazetemiz İzmir muhabiri Özer Akdemir, Ordu Fatsa yakınlarında işletilmek istenen altın madenciliği ve ülkemizdeki diğer altın madenlerinin yarattığı çevresel kirlilikle ilgili bilgiler verdiğini sunumunda ağırlıklı olarak Bergama köylü hareketinin sönümlenmesinde önemli bir rol oynayan “Alman Vakıfları ve dış güçler” iddialarının ardındaki gerçekleri anlattı.
ENERJİMİZ DIŞA BAĞIMLI
Çevre Mühendislerdi Odası Samsun Şube Başkanı Özcan Çoluk çevre mevzuatı ve ÇED süreci ile ilgili bilgiler verdiği sunumunda, özellikle Terme’de yapılmak istenen termik santralle ilgili gelişmeleri de paylaştı. Karadeniz’in hükümet tarafından enerji bölgesi olarak düşünüldüğünü kaydeden Çoluk, yörede yaşanan çevre sorunları ile ilgili görüşlerini aktardı. Elektirik Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı Mehmet Özdağ ise sunumunda ağırlıklı olarak ülkedeki elektirik üretim politikaları ve bunun çevresel, ekonomik etkileri üzerinde durdu. “Enerji olmadan yaşayamayız ama içinde sağlıklı bir yaşam olmayacaksa, satın alacak gücümüz yoksa o enerjiyi ne yapalım?” diye soran Özdağ, önemli olanın enerjiyi üretmekten öte verimli kullanmak olduğunu söyledi. Ülkenin enerji üretiminde dışa özellikle doğalgaza bağımlı hale getirildiğine işaret eden Özdağ, “Bunu azaltmak adına termiğe, HES’lere mahkum ediliyoruz. Hiçbir çevresel ve sosyal yıkımını gözetilmiyor. Türkiye dünyanın en önemli karbon kaçak ülkesi haline getiriliyor” dedi.
Avukat Özgürel Başaran’ın çevre direnişleri ve hukuksal hakları anlatırken, İlker Berkaslan oluşturulan medya iletişim ağı ve sosyal medya hakkında bilgiler verdi.
KARADENİZ'İ YIKIM PROJELERİ
Çalıştayın  son konuşmacısı Derelerin Kardeşliği Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Resul Şahin, Amasra’dan Trabzona kadar olan alandaki çevre kirliliği yaratan faaliyetler hakkında bilgiler verdi. “Karadenizi bütünüyle yok erecek projelerle karşı karşıyayız” diyen Şahin, konuşmasının önemli bir bölümünü Ünye Fatsa arasındaki altın madenine ayırdı. İki hafta önce esnaflardan borçlanarak 5 bin 200 lirayı denkleştirip bilirkişi keşfi için yatırdıklarını aktaran Şahin, “İngiliz Stareks firmasının 11 köyü kapsayan 186 hektar alanda altın arama ruhsatı var. Bu havzanın yok olması demek. Bunun dışında Ordu’da tam 6 tane daha altın madeni bulunmakta. Bunları durduramazsak Ordu’nun halini düşünemiyorum bile. Ordu gelecekte siyanürle yok olmuş bir kent olacak” dedi. (Ordu/EVRENSEL)

 Eklenme Tarihi: 23 Ağustos 2015 

20 Ağustos 2015 Perşembe

'Yeşil Yol' uyarısı: Felaketin yolu olur

Özer AKDEMİR
İzmir
Trabzon Havalimanında Arapça ve İngilizce ‘Green Valley real estate - Yeşil Vadi Emlak’ yazan panolarla süslenmiş masalarda yine aynı içerikli broşürler göze çarpıyor. Havalimanı elektronik reklam panosunda da aynı reklam sürekli dönüyor. Son yıllarda akın akın Karadeniz’e tatile gelen Arap turistlere bölgede emlak satışının cazibesini anlatan bu reklamların, yine son aylarda yöre halkının kabusu olan ‘Yeşil yol’ çalışmalarıyla ilgisi olup olmadığı sorusunun peşine düştük.
DÜN DE İSRAİLLİLERE SATIYORLARDI
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, bugünkü Arapça ilanların benzerinin geçmişte İsrailli turistlerin yoğunlaştığı dönemde İbranice olduğunu aktarıp ekliyor; “Ama bugün Arap turistlerin yoğun olması ve paralarının da çok olması kampanyanın onlara yönelik yapılmasına yol açtı. Ancak şu var ki, Yeşil Yol adıyla anılan projede yapılmak istenen turizm tesislerine benim ve sizin gidemeyeceğiniz kesin.”
KOD ADI YEŞİL
‘Yeşil Yol, Cennet Yolu’ gibi adlandırmalarla yapılmak istenen yolların sadece adının yeşil olduğunu belirten Kurdoğlu, “Yolun yeşili olmaz, yol karadır. Yazgı olarak da karadır. Kod adını yeşil koydular sadece” dedi. Karadeniz’deki yaylaların kadimden beri köyün, köylünün kullanımında olduğunu, özel mülkiyete asla konu edilmeyeceğini kaydeden Kurdoğlu, geçtiğimiz yıllarda yaşadığı bir olayı anlattı: “Bizi bir toplantıya çağırdılar, akademik olarak bir mevzuatla ilgili görüşümüzü ve metnin düzenlenmesini istediler. Bu metinde baktık ki yaylalar imara açılacak, bunun altyapısı hazırlanıyor. İtiraz edip ve yaylalarda bir mülkiyet değişimi istendiğini söyledik.”
YAYLALARI İMARA AÇACAKLAR
İsrailli turistten gerekli sermaye akımını elde edilemeyince Arap turistlere yönelindiğini dile getiren Kurdoğlu, “Valinin açıklamasıyla Ordu’da 50 milyon dolar paraya evler aldılar. Çambaşı ve Perşembe Yaylası’na da tatil köyü yapmaya talip oldukları açıklandı. Trabzon’da ne kadar olduğu belirsiz ancak yüzlerce ev aldıkları biliniyor. Yaylalarda da turisttik tesisler yapılmak isteniyor. Dolayısıyla yaylalar imara açılacak. Zaten imara açılmasa oteller restoranlar nasıl yapılabilir ki” dedi. Yörede turizmin ekoturizm şeklinde gelişmesinin doğru olacağını dile getiren Kurdoğlu, turizmi yerel halkın yapması gerektiğini, böylece yörenin korunabileceğini ileri sürdü.
TURİZMCİNİN HABERİ DE YOK TALEBİ DE
Karadeniz’de toplam 2 bin 600 kilometrelik yeşil yol yapılmak istendiğini bunun bir kısmının yapıldığını aktaran Kurdoğlu, “Ülkemizde özellikle kırsal alanda yatırım denince akla hemen yol gelir. Son 20 yıldır da yayla turizmi ve bunun için yolun gerekliliği öne çıkarılıyor. Oysa yolun ve turizmin çevresel yıkımları hiç akla getirilmez nedense. Yolla birlikte 38 noktada turizm merkezleri oluşturulacak. Turizm için yapılacağı söylenen yoldan turizmcilerin haberi olmalı ya da talebi. Öyle bir şey de yok üstelik” dedi.
FELAKETİN YOLU OLUR
Yeşil yolun yörenin jeolojik yapısı ve eğimi nedeniyle tam bir felakete yol açabileceği uyarısında bulunan Kurdoğlu, çıkacak milyonlarca ton malzemenin yörede büyük bir tahribat yaratacağı görüşünde; “Ortalama yüzde 74 eğimi olan ve dağ alanlarında çok daha dikleşen bu topografyada yol yapmak başlı başına doğa tahribi demektir. 100 kilometrelik bir yol için 30 milyon 420 bin ton kayanın parçalanacağını, 760 bin kamyonla bu pasanın taşınacağını göz önüne getirin. Çıkan toz, sarsıntı, gürültü... Bu kayaları nereye dökeceksiniz? Ormanlar ne olacak? Antalya’da yapılan bir çalışmada 1500 metre yol için açılan orman alanı 2.5 hektar. Artvin’de bu  3.8 hektara çıkacak” dedi.
HEYELAN VE ÇIĞ BÖLGESİ OLUR
Kurdoğlu yol çalışmaları sonrası bölgenin bir heyelan ve çığ gerçeği ile baş başa kalacağına da dikkat çekerek, “ABD Oregon’da yapılan tespitlere göre, yollar bir orman alanının sadece yüzde 1.8 ini kaplamasına rağmen burada meydana gelen heyelan sayısı, aynı koşullara sahip fakat yol inşaatı bulunmayan orman alanlarındaki heyelan sayısından 315 kez daha fazla bulunmuştur” dedi. Kenya’da 1980’li yıllarda  yol projeleri yapılırken önce o alanda sosyal antropologlar yolun insanlara yararı ve zararını incelemekte ve sosyal etki değerlendirme raporları hazırlandığını aktaran Kurdoğlu, ülkemizde ise ÇED’e bile gerek duymadan oldubitti ile yapılmaya çalışıldığına işaret etti.
DOĞA TAMİRCİLİĞİNE SOYUNMAK
Yeşil Yol’un turizme etkisinin de çevresel etkisi hesaba katılarak değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Kurdoğlu, “Alman turistlerin yüzde 65’i (39 milyon) çevre kalitesi ararken, yüzde  42’si (25 milyon) çevre dostu konaklamayı özellikle önemli bulmaktadır. İsviçreli, Japon, Amerikalı turistler de öyle. Kesin gerçek şudur ki: Bir ekosistemin nasıl işlediğini anlamadan “doğa tamirciliğine” soyunmak, anatomi bilmeden tıp doktorluğu yapmaya benzer.”

Eklenme Tarihi: 20 Ağustos 2015

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Artvin direnişin yolunu gösteriyor


Yerel Medya ve Çevre Ağı çalıştaylarından üçüncüsü HES, yeşil yol ve altın madenciliğine karşı direnişlerin en yoğun olarak yaşandığı Artvin’de gerçekleştirildi. Bölgenin ekolojik sorunları ve buna karşı verilen mücadelelerin tartışıldığı etkinliğin ardından Kafkasör yaylasında Cerattepe’de süren yaşam nöbeti de ziyaret edildi. 


4 HES’E TEK ÇED RAPORU
Koru Otel’de gerçekleştirilen çalıştayın koordinatörlüğünü yapan İnci Demirkol, birkaç yıl önce çalıştay yapma fikri ortaya çıktığında konu olarak çevre sorunları ve bunun en yoğun yaşanacağını yer düşüncesiyle Karadeniz’in akıllarına geldiğini belirterek, “Geçen zaman bizi doğruladı” dedi. Moderatörlüğünü Birgün gazetesi yazarı Nazım Alpman’ın yaptığı çalıştayda en dikkat çekici sunumlardan birisini Trabzon KTÜ Orman Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu yaptı. “Doğu Karadeniz’in başına gelenler” başlıklı sunumunda Kurdoğlu özellikle HES’ler ve Yeşil Yol projesinin bölgede yarattığı doğa yıkımını anlattı. Sermayenin daha çok kazanması için doğanın katledildiği yerde üniversitelerin ve bazı bilim insanların bunun alt yapısını hazırladığını kaydeden Kurdoğlu, “Dört farklı HES için hazırlanan tek ÇED Raporunun altına imza atan hocalar var bu ülkede. HES’ler yaban hayatı yok ederken, ‘bu canlılar kendiliğinden daha iyi yerlere göçecek’ kadar adice şeyler yazabiliyor bu kişiler” diye konuştu.
Yeşil Yol projesini yörenin jeolojik yapısı ve eğim oranı nedeniyle bir intihar olarak yorumlayan Kurdoğlu, “Ancak, bu yollar yapılırsa Doğu Karadeniz’de heyelan ve çığlara mahkumsunuz artık” dedi.

MÜCADELE KÖYLÜYÜ NASIL DEĞİŞTİRDİ?

Tarsus Boğazpınar HES karşıtı Platform Sözcüsü Ahmet Öztürk, köyünde HES’e karşı verilen mücadelenin seyrinden bahsederken, mücadelenin zaman içerisinde köylülerde yarattığı olumlu yöndeki değişimi de gözler önüne serdi. Av. Özgürel Başaran çevre hakkı ve bunun hukuki mücadele süreçleri konusunda bilgiler verirken, Evrensel Gazetesi İzmir Muhabiri Özer Akdemir, yurtiçi ve dışındaki altın işletmeciliğinden örnekler vererek, madencilik sonrası meydana gelen doğa tahribatının büyüklüğünü görseller eşliğinde anlattı.

BİRLİĞİMİZİ AŞAMAYACAKLAR
Yeşil Artvin Çevre Derneği Başkanı Neşe Karahan, Cerattepe’de 20 yılı aşkın bir zamandır verdikleri altın madeni karşıtı mücadeleyi ve son birkaç aydır sürdürdükleri nöbet sistemi hakkında bilgiler verdi. Karahan bütün Artvin’in hemen tepelerinde yapılmak istenen altın madenine karşı birlik olduğunu belirterek, “Bu birliğimizi aşamayacaklar. Kafkasör’de maden yaptırmayacağız” dedi.

YAŞAM NÖBETİNDE
Çalıştayın ardından topluca Cerattepe’ye gidilerek burada altın madenine karşı nöbet tutan Artvinliler ziyaret edildi. Maden karşıtı pankartlarla donatılmış nöbet yerinin seyyar tuvaletten, güneş enerjili elektrik sistemine kadar uzun süreli bir mücadele için hazırladığını belirten Artvinliler, “Kışın da nöbetimize devam edeceğiz. Ta ki bu maden projesi tamamen ortadan kalkıncaya kadar” dediler. Nöbet yerinde Cerattepe’de gelinen son hukuki süreç hakkında bilgi veren madene karşı açılan davaların hukukçusu Av. Bedrettin Kalın, Türkiye’nin en büyük çevre davasının Artvin’de açıldığını aktararak, bizler hukuki sürecin yanı sıra sonuna kadar haklı olduğumuz yaşam alanımızı koruma mücadelemizde bir oldu bittiye geçit vermemek için nöbet tutmaya da devam edeceğiz” diye konuştu. (Artvin/EVRENSEL)

13 Ağustos 2015 Perşembe

Belediye kirlettiği yere uyarı levhası astı

Özer AKDEMİR
İzmir
Dalaman Belediyesi, gazetemizde çıkan haberin ardından çöp döktüğü alanın girişine “Moloz ve çöp dökmek yasaktır” levhası astı. Atana para cezası verileceğinin yazıldığı levhanın konulduğu yere atık döken ise bizzat belediyenin kendisi!
Evrensel’in 24 Temmuz 2015 tarihinde “Çevre dostu belediye kaplumbağaları diri diri gömdü” başlığıyla gündeme getirdiği Muğla Büyükşehir ve Dalaman Belediyelerinin, Dalaman’da çevreyi, toprağı, sulak alanları kirlettiği, burada yaşayan kaplumbağaların da diri diri toprağa gömüldüğü haberi sonrası belediye harekete geçti. Dalaman Belediyesi katı atık döktüğü Tersakan Çayı kenarına ve atıkların yanına yol boyunca “İnşaat atığı, moloz ve çöp dökmek yasaktır levhaları koydu.” Levhalarda; atık bırakanlar hakkında 5326 sayılı kanunun 41. maddesine göre 208 TL ile 10.635 TL arasında cezai işlem uygulanacaktır” deniliyor.
‘NASRETTİN HOCA FIKRASI GİBİ’
Levhaları Nasrettin Hoca fıkrasına benzeten yörede yaşayan vatandaşlardan Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey, “Levhanın konulduğu yerde bizzat Dalaman Belediyesinin döktüğü katı atıklar mevcut. Sanki resimde görülen katı atıkları o çevrede yaşayan vatandaşlar dökmüş ve Dalaman Belediyesi de uyarmakta, çevreye duyarlı ve çevreyi koruyan, çevreyi temiz tutmak için sanki görevini yapıyormuş gibi davranıyor. Oysa koyduğu levhaların altındaki moloz ve çöpler bizzat Dalaman Belediyesince dökülmüştür” dedi.
Dalaman Belediyesinin katı atık ve inşaat atığı döktüğü Tersakan Çayının bu çöpleri taşkın zamanında kanal boyunca Dalaman merkezden geçip Akdeniz’e taşıdığını aktaran Atabey, “Levhada sözü edilen 5326 sayılı kanun Kabahatler Kanunu’dur. Bu hükmün öngördüğü para cezası 2015 yılında 208 TL ile 10.635 TL arasında uygulanmakta. Acaba 3 yıldan beri sulak alana, tarım alanına, bu levhanın olduğu çevreye çöp, katı atık vd atık atan Dalaman Belediyesine ve Muğla Büyükşehir Belediyesine ne kadar ceza uygulamak gerekir?” diye konuştu. Çevreyi kirletenlerin bizzat Dalaman Belediyesi ve Muğla Büyükşehir Belediyesi olduğunu kaydeden Atabey, “Bu kurumlar kendilerine mi ceza verecek? Cezayı uygulayan da çevreyi kirleten oluyor” diye çelişkili duruma işaret etti.  
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SUÇ İŞLİYOR
DSİ’nin baraj dolgu malzemesi alması nedeniyle çukurlaşan ve daha sonra sulak alan haline gelen araziye, yıllar içerisinde katı atık, tehlikeli, kanserojen atıklar atıldığını dile getiren Atabey, vatandaşların tepkisi sonrası üzerine toprak atılarak kapatılan ve tarla haline getirilen alanın da bir vatandaşın kullanımına verildiğini söyledi. Muğla Büyükşehir belediyesinin şahsın kullanımına verildiği alana mısır ekildiğini kaydeden Atabey, Muğla Büyükşehir Belediyesi DSİ’den aldığı alanı kamu adına kullanmaktan ziyade bir şahsın kullanımına vermiş olup, görevini kötüye kullanmıştır. Bu mevcut yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırıdır” dedi.
Eklenme Tarihi: 13 Ağustos 2015 


İlgili haberler:
Takdir bekliyordu tehdit edildi!

'Çevre dostu' belediye kaplumbağaları diri diri toprağa gömdü!

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Efemçukuru’ndaki kirli oyun TBMM’de


Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, Efemçukuru altın madeni ile ilgili son gelişmeler hakkında TBMM Başkanlığına yazılı soru önergesi verdi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın İdris Güllüce’nin yanıtlamasını istediği soru önergesinde Doğan, Efemçukuru köyü bölgesinin İzmir’in tek temiz su havzası olan Tahtalı Baraj Havzası’nın sınırında bulunduğunu belirterek, burada 2011 yılından bu yana altın madenciliği yapıldığını dile getirdi. Altın madeninin kapasite artışı için verilen ÇED olumlu belgesinin İzmir 1. İdare Mahkemesi’nce iptal edildiğini aktaran Doğan, “Mahkeme kararında altın madeni faaliyetinin ağır metal kirliliğine yol açtığı tespitinde bulunmuştur. Mahkeme kararının ardından Çevre Kanunu’nun 15. maddesi gereğince maden faaliyetinin tamamıyla durdurulması gerekirdi” dedi.  
FAALİYETİNİN DURDURULMASI GEREKİR
Altın madeninin mahkeme kararına rağmen faaliyetinin durdurulmadığı gibi mahkemenin iptal ettiği kapasite artırımını yeniden hayata geçirmek istediğine dikkat çeken Doğan, “Madenin bunun için yeni süreç başlattı iddia edilmektedir. 20 Ağustos 2015 tarihinde konuyla ilgili İDK duyurusu bile yapılmıştır” dedi.  
İZMİR İÇİN YAŞAMSAL SORULAR
Doğan, Bakan Güllüce’nin yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti;
1- Mahkeme kararına karşın İzmir için hayati tehlike taşıyan Efemçukuru Altın Madeni’nin ruhsatı neden iptal edilmemiştir? Edilmesi düşünülmekte midir?
2- Efemçukuru Altın Madeni’nin kapasite artırımı için yeni bir başvurusu olmuş mudur?
3- Söz konusu madene kapasite artırımı için ruhsat verilmesi düşünülmekte midir?
4- Efemçukuru köyünde Sudaki değerler ‘’İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmelik’’ standartlarına uygun mudur? Suyun en son analizi ne zaman yapılmıştır? Analiz sonuçları nelerdir?
5- Suyun kullanılması halinde ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlar hakkında köylüler ve bölge halkı bilgilendirilmiş midir?
6- Tek temiz su havzası olan Tahtalının ve çevrede bulunan barajların temiz kalması nasıl sağlanacaktır?
(İzmir/EVRENSEL)

 Eklenme Tarihi: 12 Ağustos 2015 

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Kapatılsın dendikçe kapasite artırıyor


Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir’in içme suyu havzasına komşu Efemçukuru Altın Madeni mahkeme kararları hiçe sayılarak kapasite artırımına gidiyor. Yer altı ve yerüstü su kaynaklarında ağır metal kirliliğine neden olduğu bilimsel olarak ortaya konan maden milyonlarca İzmirlinin içme suyunu kirletmesi nedeniyle kapatılsın denilirken, kapasite arttırıyor. Üstelik bu ilk kapasite artırımı da değil.  
İZMİR’İN SU TOPLAMA HAVZASINDA
Uşak Kışladağ’da Avrupa’nın en büyük altın işletmesini çalıştıran Kanadalı TÜPRAG şirketinin bir diğer madeni olan Efemçukuru Altın Madeni İzmir’e 20 kilometre uzaklıkta. Maden kentin tek yüzeysel temiz su toplama havzasında bulunuyor. Yıllarca topraklarını madenci şirkete satmak istemeyen köylülerin direncini kırmak için AKP’nin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan acele kamulaştırma kararına karşı açılan dava geçtiğimiz aylarda 
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK) tarafından da onaylanarak kesinleşmişti.

KİRLİLİK YAPTIĞI KANITLANDI
Geçtiğimiz yıl kapasite artırımına giden madene karşı İzmir Tabip Odası, EGEÇEP, Çevre Mühendisleri Odası ve Efemçukuru köylüsü Ahmet Karaçam tarafından açılan davanın bilirkişi raporunda madenin yer altı sularını kirlettiği kesin olarak ortaya konuyordu. Köyden alınan su, toprak ve pasa örneklerinin tahlilinde; yer altı ve yüzey sularında demir ve mangan oranlarının izin verilen limitleri defalarca kez aştığı ortaya konmuştu. İzmir 1. İdare Mahkemesi bu raporun ışığında geçen Mayıs ayında altın madeni faaliyetinin yarattığı ağır metal kirliliği nedeniyle kapasite artırımı ÇED iznini iptal etti. Mahkeme kararı üzerine kapasite artırımı ilişkin işyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilirken, önceki ÇED iznine dayanan ruhsat geçerli denilerek bir anlamda madenin kirlettiği kesin olmasına rağmen çalışmasına dayanak yapıldı. 

‘KİRLİ OYUNLAR OYNANIYOR’
Davanın hukukçusu Avukat Arif Ali Cangı, “Var olan faaliyetin durdurulması gerekirken, mahkemenin iptal ettiği kapasite artırımını yeniden hayata geçirmek için yeni süreç başladı” dedi. Efemçukuru’nda da mahkeme kararlarının arkasından dolanıldığını kaydeden Cangı, “Efemçukuru Altın Madeni için şu anda hiç bir yeni izin, ruhsat düzenlenemez, verilecek her türlü izin ve ruhsat suçtur, İzmir’e ihanettir” diye konuştu. Cangı, bu karara karşı İzmirlilerin sessiz kalmaması gerektiğini söyleyerek, sularını koruyabilmek için altın madenine karşı çıkılmasının olmazsa olmaz olduğunu söyledi.
Madenci şirketlerin son dönemlerde can simidi gibi sarıldığı 2009/7 genelgesinin uygulanmak istendiği bir başka yer ise Artvin Cerattepe. AKP ile yakınlığı bilinen Cengiz Holding tarafından ÇED Raporu mahkemece iptal edilmesine rağmen yeni bir ÇED süreci başlatarak yoluna devam etmek isteyen madenin önündeki en önemli engel ise 7’den 70’e günlerdir Kafkasör’de nöbet tutan Artvin halkı. 
Eklenme Tarihi: 10 Ağustos 2015 

9 Ağustos 2015 Pazar

Yerel medya ve çevre ağı örülüyor


Karadeniz Bölgesi Çevre için Medya ve İletişim Ağı çalıştaylarından ikincisi dün Sinop Öğretmenevinde gerçekleştirildi. Çalıştay katılımcıların çevre duyarlılığının arttırılmasının yanı sıra medya emekçilerinin özellikle yeni medya kaynaklarını daha etkin kullanabilmesini hedefliyor.
19
GAZETECİ YAŞAMDAN YANA TARAFTIR
Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen çalıştayın ilk sunumunu yapan 19 Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, suyun önemi, su kirliliği ve suyla ilgili politikaları anlattı. Suyun toplumsal öncelikli bir değer olduğunu belirten Demir, “Su stratejik bir meta haline getirilmemelidir. Ticaret konusu yapılamaz. Savaş değil barış aracı olmalıdır” dedi. Evrensel Gazetesi İzmir muhabiri Özer Akdemir, Manisa Köprübaşı ve Söke Kisir köylerinde yapılan uranyum madenciliğinin yarattığı çevresel ve sağlık sorunlarını aktararak; “35-40 yıl önce Ege’nin çeşitli yerlerinde yapılan uranyum madenciliğinden kaynaklanan sorunları bile çözemeyen, görmezden gelen, AKP’nin nükleer enerji santrali kurma düşüncesi tam bir aymazlık örneğidir” diye konuştu. Yaşamın savunulduğu yerde gazetecinin tarafsız olamayacağını belirten Akdemir, ülkemizdeki ekoloji mücadeleleri ve başarılı direnişlerle ilgili örnekler verdi. Yeşil Gazete İklim ve Enerji Haberleri editörü Pınar Demircan da, sunumunda insan merkezli yaklaşımların çevreyi ötekileştirdiğini belirterek, geçtiğimiz yıl gidip gördüğü Fukişima’yla ilgili gözlemlerini aktardı. “Fukişima faciası bitmedi” diyen Demircan, “Japonlar radyasyon yokmuş oyunu oynuyorlar sanki. Buna karşın 54 nükleer santralin hepsini kapattılar” dedi.
YEREL DİRENİŞLER KONUŞTU
Çevre Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Baran Bozoğlu ÇED süreçlerini ve yapılan değişiklikleri anlattığı sunumunda nükleer santral yapmak için ortaya konan yalanlardan bahsetti. Sinop NKP temsilcisi Zeki Karataş Sinop’taki nükleer santral karşıtı mücadele deneyimlerini aktarırken, çalıştaya Kastamonu Loç Vadisi, Merzifon termik santral direnişlerinden gelen temsilciler de mücadele süreçleri ve son durum hakkında bilgi verdi. Kastamonu Üniversitesi öğretim üyesi Eser Akgül yeni medya ve sosyal medyanın gelişimini aktarırken, Gezi isyanının sosyal medya için de bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Almanya’dan gelen radyoloji uzmanı Dr. Alper Öktem de yenilenebilir enerjinin önemi ve Almanya deneyimi hakkında bilgiler verdi. Çalıştayda gazeteci Nazım Alpman bu tür etkinliklerde yerel mücadele deneyimlerinin paylaşımının önemine dikkat çekerken, bilgisayar uzmanı İlker Bekarslan oluşturulan internet portalı hakkında bilgiler verdi.

Etkinliğin ardından toplu olarak Gerze’ye gidilerek nükleer santral karşıtı direniş çadırı ve yaşam savunucuları ziyaret edildi, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yıldönümü ile ilgili basın açıklamasını gazeteci Pınar Demircan yaptı.(İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 09 Ağustos 2015

7 Ağustos 2015 Cuma

Verimli ve az enerjiyle serinlemek mümkün

Özer AKDEMİR
İzmir
Hükümet yetkilileri geçtiğimiz 31 Temmuz’da Türkiye genelinde tüketilen elektriğin 867 milyon 551 bin kwh  olarak tüm zamanların rekorunu kırdığını açıkladı. Ülkede yaşayan her bir yurttaşın o gün için 11 kwh elektrik tüketimine denk gelen bu rakamla ilgili değerlendirmelerde bulunan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. H. Göksel Özdilek, soğutma sistemlerinin kullanımı ve bunun küresel ısınmaya etkilerine dikkat çekti. 
Amerika Birleşik Devletleri’nde motorlu taşıtların hava soğutucu/ısıtıcıları (radyatörleri) yılda yaklaşık 37 milyon litre akaryakıt tüketimine neden olduğu bilgisini veren Özdilek, dünyada klima satışlarının 2011’de bir önceki yıla göre % 13 arttığının altını çizdi. Bu durumun dünyanın ortam soğutma konusundaki artan isteğini gösterdiğine vurgu yapan Özdilek, “Gülünç olan ise hemen hemen herkesin dilinde çevre sorunları, küresel iklim değişikliği, ağaçsızlaştırma, vb. pelesenk olmuşken herkes klima sahibi olma, daha çok elektrik tüketme ve daha lüks yaşam konusunda adeta yarış içinde. Örneğin bir fakültenin Çevre Mühendisliği Bölümü’nde 6 öğretim üyesinden 5 tanesinin odalarında klimaları mevcuttur. Bu öğretim üyelerinin verdiği derslerin konuları arasında hava kirliliği, karbon ayak izi, ekolojik ayak izi, enerji verimliliği, vb. enerji kullanımı ve neden olduğu sorunlar var” diye konuşuyor. 
normal_DSC_0004-1~0.JPG görüntüleniyor
ENERJİ ÇÖZÜMLERİ
Artan elektrik tüketimine paralel olarak yürütme makamının da elektrik ihtiyacının karşılanması konusunda isteyen şirketlere termik santral kurma ve işletme kolaylığı sağladığına dikkat çeken Özdilek, bu durumu “önce insanları hasta edip sonra tedavi etme” örneğine benzetti. Özdilek, enerji verimli ısıtma/soğutma çözümleri yerine daha yüksek enerji harcayan sistemlerin seçilmesi, ardından da bu enerji ihtiyacını karşılamak üzere çevre kirletici elektrik üretim tesislerinin kurulması çelişkisine dikkat çekti. Özdilek, bir ortam soğutması seçilirken enerji verimliliği veya enerji kullanımının dikkate alınabileceğini ve hem daha az enerji ile istenen yerine getirilebileceğini kaydetti. 

Türkiye Çevre Vakfı Haber Bülteni’nde 2014’de ülkemizin 45 milyar m3 doğal gaz ithal ettiği ve bunun yaklaşık %80’inin endüstrinin ve elektrik üreten termik santrallerin ihtiyacının açıklandığına işaret eden Özdilek, “Tamamen ithal bu kaynak “temin edilemezse, fabrikalar durabilir ve ülkemiz elektriksiz kalabilir” denilmekte. Enerjinin etkin kullanımı derken en büyük, en yüksek soğutmalı, en …. değil en az enerji ile en ideal işi yapan cihaz akla gelir. Toplu halde çevre kirliliğine katkıda bulunurken bilinçsiz değiliz sanıyorum. Seçme hakkınız var” diye konuştu. 
Eklenme Tarihi: 07 Ağustos 2015 

5 Ağustos 2015 Çarşamba

En çok kirletenden temizlik planı!

Dünyayı en çok kirleten ülkelerin başında gelen ve uluslararası çevre anlaşmalarını imzalamayan ABD, “kendi iklim değişikliğiyle mücadele” planını açıkladı.
ABD Başkanı Barack Obama iklim değişikliğiyle mücadelede “şimdiye dek attığımız en büyük, en önemli adım” diye tanımladığı yeni enerji planını kamuoyuna sundu.
“Yenilenen Temiz Enerji Planı” adı verilen plan ABD’deki enerji santrallerinin ortaya çıkarttığı karbon gazı salımlarını 15 yıl içinde yaklaşık üçte bir oranında azaltılacağı iddiasında. Plan uyarınca rüzgar, güneş enerjisi ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına önem verilecek. Planda enerji sektöründeki karbon salımlarının 2030 itibariyle 2005 seviyelerine göre yüzde 32 azaltılması amaçlanıyor.
KÖMÜRE YENİ YATIRIM!
Obama “Gezegenimizin geleceği adına daha büyük bir tehdit oluşturan sorun bulunmadığına ikna olmuş durumdayım. Çok geç kalındı diye bir şey yok” diyor. Obama planın “işsizliğe yol açacak kömüre savaş” anlamına geldiği iddialarını da reddediyor ve ülkenin “kömür üretim bölgelerine” yeni yatırımlar yapılacağını belirtti.
Enerji sanayicilerinin ise plana karşı çıktığı belirtiliyor. Termik santraller ABD’nin elektrik ihtiyacının üçte birinden fazlasını karşılıyor.
BU SİCİLLE NASIL OLACAK?
ABD Başkanı, “Bunu biz yapmazsak kimse yapmayacak. Amerika önderlik edecek. Planın amacı bu. Çocuklarımız için doğru bir şeyler yapmanın zamanı bu” dese de ABD’nin çevre konusundaki sicili Obama’nın duygusal açıklamalarıyla çelişiyor.
ABD, dünyayı, özellikle de atmosferi en çok kirleten ülkelerden biri. ABD, atmosferi kirleten sera gazı salımının azaltılması yönünde bağlayıcı hedefler koyan tek uluslararası anlaşma olan Kyoto Protokolü’nden de çekilmişti. (DIŞ HABERLER)

OBAMA’YA ‘GÜNAYDIN’ DEMEK İSTERDİK AMA...
Özer AKDEMİR*
Yıllardır küresel ısınmaya dikkat çeken bilimsel raporları işaret ederek önlem alınmasını talep eden bilim insanlarını üç maymunu oynayarak görmezden gelen Obama’ya ‘günaydın’ demek isterdik ama sonuçta esprisi yapılacak bir durum yok ortada. ABD Başkanı, küresel ısınmanın gezegenin en önemli sorunu olduğuna ‘ikna’ olmuş. Ne pahasına; “geri dönülecek eşik çoktan aşıldı” görüşlerini her geçen gün doğrulayan felaketlere, iklim değişikliklerine ve bunun etkisi milyonlarca canlının yaşamı pahasına!..
KAPİTALİZMLE NASIL OLACAK?
Obama “Çok geç kalındı diye bir şey yok” diyor ama üretim daha çok üretim, daha fazla tüketim ve doğanın, emeğin sömürüsü üzerinde dönen kapitalist sistemde bunun nasıl başarılacağı hala belirsiz. Kömürden kaçıp yenilenebilir enerji kaynakları ile küresel ısınmanın durdurulabileceği tezi, kapitalist sistemin doğasını göz önüne aldığımızda çok olanaklı görünmüyor. Yine de kapitalistlerin bindikleri dalı kestiklerini fark etmesi olumlu ancak dal kırıldı kırılacak. Onların daldan indirilmesinin dışında çözüm yok gibi görünüyor.
KÖMÜRCÜ AKP NE DİYECEK?
Öte yandan ülkemizi Avrupa Birliği’nin enerji tedarikçisi olacağız diye termik cehennemine çevirmek isteyen AKP hükümetinin, ABD’nin en yetkili ağzından itiraf edilen bu “kömürden kaçışı” nasıl yorumlayacağını merak ediyoruz. Öngörümüz bu sözlerdeki “termiğe hayır ve kömürden kaçış” kısmını görmezden gelip, dağı, taşı, tarlayı, merayı “temiz/yenilenebilir enerji kaynağı RES” direkleri ile donatmak için bir dayanak olarak kullanacakları yönünde. Hep öyle yapıyorlar çünkü!...
*Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP)
Eş Dönem Sözcüsü
 Eklenme Tarihi: 04 Ağustos 2015 


Takdir bekliyordu tehdit edildi!

Özer AKDEMİR
İzmir
Muğla Dalaman’da bulunan Devlet Su İşleri (DSİ) arazisinde toprağın, yer altı suyunun kirlenmemesi, çevre ve sağlık sorunlarına yol açmaması için yetkilileri uyaran, gerekli önlemleri almaları yönünde bildirim yapan vatandaş dava açılmakla tehdit edildi. Takdir edilmesi gereken duyarlılıkla sorunları ilgili kurumlara bildiren Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey, DSİ tarafından tehdit edilmesinin şaşkınlığını yaşadığını söyledi. 
TARIM ALANINI ATIK ALANI YAPTILAR
Gazetemizin “Çevre Dostu belediye kaplumbağaları diri diri gömdü” başlığı ile gündeme taşıdığı Muğla Dalaman’da yaşanan olayla ilgili ilginç bir gelişme yaşandı. Dalaman Atakent Mahallesinde, baraj inşaatı için toprak alınması nedeniyle tarlalarda oluşan sulak alanın zamanla Muğla ve Dalaman belediyesi tarafından katı atık ve hafriyat atık bölgesi olarak kullanılması ile ilgili usulsüzlükler Dr. Eşref Atabey tarafından bir raporla ilgili kurumlara iletilmişti. Atabey, bu usulsüzlüklere son verilmesini, yılda 4 ürün alınan 1. sınıf tarım arazisi ve sulak alan olan bölgenin atık alanına dönüştürülmesinin önlenmesini talep ediyordu. Dr. Atabey ayrıca DSİ adına kayıtlı alanın bir şahsa kiralanmasının da yasalara aykırı olduğuna dikkat çekiyordu. 
DİRİ DİRİ GÖMÜLEN KAPLUMBAĞALAR
DSİ 21. Bölge Müdürlüğü alana dolgu yapacaklarını söylerken, alana, moloz, inşaat atığı, her türlü katı atık (araç lastikleri,  naylonlar, plastikler, kanserojen asbestli malzemeler, geri dönüşümlü her türlü atık vd.) atılmaya devam edilmişti. Bunları ilgili kurumlara dilekçelerle sürekli şikayet eden Atabey, her şikayetlerinden sonra bu atıkların çukur alana itildiğini ve üzerinin de kireçtaşı ile kapatıldığını raporlamıştı. Atabey, doldurulan sulak alanda bulunan 46 kaplumbağanın da diri diri toprağa gömüldüğünü hazırladığı raporunda yer vermişti. 
‘BİR DAHA HAKKINI ARARSAN’ YANITI
Yaşadığı bölgedeki çevre ve sağlık sorununa yol açan uygulamalarla ilgili yetkililere uyarıda bulunan Atabey aldığı yanıtla şaşkına uğradı. DSİ 21. Bölge Müdürlüğü yanıtında Atabey’e başvuruları ile ilgili yeterli cevapların verildiğini belirtirken, rahatsızlığını da gizlemedi: “Başvurular bilgi edinme çerçevesi dışına çıkmış, yargılama şekline dönüşmüştür.” DSİ aynı yanıtında bir vatandaşın bu işlemleri sorgulamasına; “Üzerinizi vazife olmayan işlere karışıp bizi meşgul etmeyin” dedi. DSİ Atabey’i “Benzer başvuruların devamı durumunda hakkınızda hukuki işlem başlatılacaktır” diye tehdit etmeyi de ihmal etmedi. Atabey bu yanıtı, “Bir vatandaş olarak çevrenin, toprağın, yer altı suyunun kirlenmemesi için yetkilileri ve sorumluları uyarmam, gerekli önlemleri almaları yönünde bildirim yapmam karşısında, duyarlı davranışlarım nedeniyle  takdir toplamam gerekirken DSİ 21. Bölge Müdürlüğünce tehdit edilmekteyim” sözleriyle değerlendirdi. 
Atabey’in özellikle tıbbi jeoloji, jeolojik unsurlar ve halk sağlığı, asbest, insan kaynaklı çevresel kirlilik gibi konularda çok sayıda kitabı ve çalışması bulunmakta. 
Eklenme Tarihi: 05 Ağustos 2015 


2 Ağustos 2015 Pazar

Yerel medya ve çevre çalıştayı yapıldı


Dünya Kitle iletişimi ve Araştırma Vakfı tarafından gerçekleştirilen Karadeniz Bölgesinde Çevre için Medya ve İletişim Ağı çalıştaylarından ilki Zonguldak’ta yapıldı.
SUSUZLUĞA YOLCULUK
Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Lokalinde gereçleştirilen çalıştayın en ilgi çeken sunumlarından birisi 19 Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir’inki oldu. “Türkiye’de susuzluğa doğru yolculuk” başlıklı sunumunda Demir, dünyayı ve Türkiye’yi bekleyen su sorunu konusunda ciddi uyarılarda bulundu. Demir, “2050 de 9,4 milyar olması beklenen dünya nüfusunun  % 40’ının su sıkıntısı çekeceği anlamına gelecektir” dedi. Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık 1300 m3’lük kullanılabilir su miktarıyla sanıldığı gibi su zengini bir ülke olmadığını aktaran Demir, Türkiye’de suyun %72’si tarım, %18’i evsel kullanımlarda ve %10’u endüstride kullanıldığını dile getirdi. Tarımsal sulamada yapılan yanlışlar nedeniyle her yıl ortalama 19 milyar metreküp su boşa harcandığı bilgisini veren Demir, israf edilen bu suyun neredeyse evsel ve endüstriyel kullanımın iki katı olduğunu kaydetti. Su kirliliği ve endüstriyel yaklaşımların rolü ile ilgili de ilginç veriler aktaran Demir, “Türkiye`de üretilen deterjanlardaki fosfat oranı % 15-30 arasında iken Avrupa`da bu konuda getirilen sınırlamalarla % 1-5 arasında kullanılmaktadır. Fosfatlar ve diğer deterjan kirlilikleri nedenleri ile de birçok balık türü yok olmaktadır. 1978 yılında Marmara denizinde 126 balık çeşidi varken bu gün bu sayı 25” dedi.
ÇED’İN BİTTİĞİNİN İLANI
Çalıştayda Çevre Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Baran Bozoğlu çevre yönetiminde sorunlar ve güncel yaklaşımlar konusunu anlattı. Bozoğlu, çevre mevzuatında ve özellikle ÇED yönetmeliğinde yapılan değişikliklere vurgu yaptı. ÇED yönetmeliğinin 20 yılda 7’si ana değişiklik olmak üzere 17 defa değiştirildiğini ifade eden Bozoğlu, “Son yapılan ÇED yönetmeliği değişikliği ‘Türkiye’de ÇED’in bittiğinin ilanıdır” dedi.
GÜNÜMÜZDE GAZETECİ OLMAK
Gazeteci Belgeselci Nazım Alpman gazetecilik deneyimlerini aktarırken, geçmişteki gazetecilik etiği ile günümüzdeki arasındaki farklılaşmayı da ortaya koydu. Gazete patronlarının muhabirleri giderlerin finanse edildiği yerlere göndermeyi tercih ettiğini belirten Alpman, bunun objektif haber yapılmasının önünde engel olabildiğini dile getirdi.
Evrensel Gazetesi İzmir Muhabiri Özer Akdemir de sunumunda yaşamın, doğanın, çocukların geleceğinin kirletildiği bir yerde gazetecilerin tarafsız kalamayacağını belirterek, gazete patronlarının bizzat yaşamı kirleten bu faaliyetlerin içinde olmasının gazetecilerin haber yapmasının önündeki en önemli engellerden birisini teşkil ettiğini söyledi. İktidar-sermaye-medya ilişkisine dikkat çeken Akdemir, “AKP iktidarı süresince hemen tüm ihaleleri kazanan büyük sermaye gruplarının oluşturduğu havuzla satın alınan medya organları şimdi hem iktidarın hem tüm sermaye gruplarının borazanlığını yapıyor. Yaşam alanını korumak için kepçe önüne yatan analarla ilgili yalan yanlış haberler üreterek iktidara ve sermayeye yaranmaya çalışmak gazetecilik değildir” dedi.
Çalıştayda Av Özgürel Başaran hukuki süreçler, bilgisayar uzmanı İlker Bekarslan da çalıştaylarda oluşturulması düşünülen web portalı ile ilgili bilgiler aktardı.
AB tarafından desteklenen çalıştayın, Sinop, Ordu, Trabzon ve Hopa’da da yapılması planlanıyor. (Zonguldak/EVRENSEL)

 Eklenme Tarihi: 02 Ağustos 2015

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...