31 Ağustos 2013 Cumartesi

Rüzgarlı Mimas uyanmazsa...


Özer Akdemir 

Ege Denizine kuzey - güney doğrultusunda uzanan, ‘kısrak başının’ uç kısmıdır Karaburun. Yarımadanın üç yanı denizlerle çevriliyse, dört bir yanı da günümüzde talan sofrasının ana yemeği olmuş adeta. Geçtiğimiz yüz yılın sonuna kadar korsan yağmalarından nasibini bolca almış, devlet baskısını iliklerine kadar duyumsamış, boşaltılmış, kılıçtan geçirilmiş ‘lanetli topraklar’ın insanları, yüz yıllar sonra yine can derdine düştüler. Yine “Huruç eyleme” zamanı geldi Mimas’ın…

Karaburun, İzmirli ozan Homeros’un Oddysea’sında ‘Rüzgarlı Mimas’ olarak sıkça geçer. Bugün Bozdağ olarak bilinen dağın adı antik Yunan da Mimas Dağı’dır. Bu dağın tanrılarla savaşan ve onları çok zorlayan Mimas adlı devin üzerine Zeus tarafından erimiş, demir ve bakır dökülmesi sonrası oluştuğunu yazar Homeros. Yarımadanın tarih boyunca rüzgarların hakim olduğu bir coğrafyada bulunması Homeros’un ondan ‘Rüzgarlı Mimas’ diye bahsetmesinden de anlaşılmaktadır.

ADALARA GİDEN KOMŞU

Yarımadalılara bugünlerdeki duygularını sorduğunuzda endişenin, öfkenin ötesinde türlü türlü özlemlerin yoğunlaştığını görüyorsunuz. Ailecek yıllarca Sarpıncık köyündeki deniz fenerine bekçilik yaptığı için ‘Fenerci’ diye çağrılan Cavit Taylan babasının çocukken anlattığı öyküleri özlüyormuş en çok. Şimdi terk edilmiş, bir tepenin yamacında sadece yıkıntıları kalmış eski Rum Köyü Sazak’ta geçen çocukluğunu sık sık anlatırmış babası. Köyde Rumlarla birlikte yaşayan 6-7 Türk aileden birisiymiş babasının ailesi ama daha çok Rumlar büyütmüş çocukken babasını. Yeşil yapraklı asmaların, buğu buğu tüten şarapların ve ‘denizlerde zeybekler gibi fır dolayı dönen’ balıkların ustaları, bir sabah köylerini gözü yaşlı geride bırakıp gitmişler, karşı adalara. Gidiş o gidiş… Geride anıları kalmış ve özlemleri.

HER YAN DELİK DEŞİK ŞİMDİ

Yayla Köyü’nün 60 yaşındaki keçi çobanı Necla Arıcı da köyünün eski halini özleyenlerden. Kuş uçmaz, kervan geçmez günlerini; “Şimdi her yan delik deşik. Keçinin dahi geçecek yeri yok. 10 kilo kepeneğin içerisinde, tırnaklarımızla kazanıyoruz biz ekmeğimizi. Ben de çocuğum bir masa kenarında otursun istemez miydim? Ama yoksulluk işte, okutamadık” diye anlatıyor yaşam öyküsünü. Köyün içine kadar sokulan ve sayıları pıtrak gibi çoğalan dev kanatlı rüzgar güllerini göstererek, “Biz bunları burada istemiyoruz. Hayvanlarımızı otlatacak yer kalmadı, gece uyku dönek bırakmadı bunlar bizde” diyor.

HALKLARIN MOZAİĞİ OLDUK BURADA

Elindeki kekik, sarı kantaron çiçeği, adaçayı demetleri ve defne dalını gösteren Urfalı Mustafa Şenbahar’ın özlemi de bu topraklar üzerine. Urfa’dan gelip Karaburun Yayla Köyü’nü koruma mücadelesine nasıl girdiğini anlatıyor: “Eşim bu köylü bir Yörük. Damadım Çanakkaleli göçmen, ben Kürdüm. Bu topraklarda, halkların mozaiğini biz kurduk. Düne kadar olduğu gibi mutlu, sağlıklı yaşamak istiyoruz. Bu bitkiler belki birçok yerde var, ama buranınki gibi aromalısı, şifalısı olanı yok. Koruma altına alınması düşünülen keçilerimizi elleriyle yok ediyorlar. 10 bin keçiden bin tane ancak kaldı.”

GELECEK NESİLLERE ACIYORUM

Başındaki sarı poşunun ucunu kıvrımına yerleştirip arkasındaki tepede zebella gibi dikilen iki rüzgar santralini baş parmağı ile işaret ederek konuşan Ömer Çevirgen “Benden geçti artık, 85 yaşındayım. Kendime değil gelecek nesle acıyorum. Bu çocuklar bu şartlarda nasıl yaşarlar ki?” diyor. Yanında oturan adaşı ve akranı Ömer Balaban omzuna “Daha çok iş var sende” dercesine pat pat vurduktan sonra onun bıraktığı yerden devam ediyor söze; “Köyümüzün 20 yıl sonra hiç kalmayacağını söylemiş bu şirketin müdürü. Zaten böyle giderse olacağı da o. Keçilerin, kuşların olmadığı köyde kim yaşar ki!”

BAHÇEME DUVAR ÖREYİM YETER

Salman Köyünün kadınlarının özlemi ise evlerini onarmak ve bahçelerine taş duvar örebilmek! Bu kadar… Yıllardır doğal SİT alanı içine alınan köylerinde evlerine çivi çakamaz hale gelmişler ve “Artık neredeyse başımıza yıkılacak” dedikleri yuvalarının bahçesini taş duvar öremedikleri için çalı çırpı ile çevirmişler. Artık her yağmurda akıtan çatılarını onarmak, yemişlerle yüklü bahçelerini taşla çevirip, çocuklarının meyve ağaçları altında rahatça oynamalarını seyretmek istiyorlar. Bir de kendilerine SİT denilen bu dağların rüzgar santralleri ile nasıl delik deşik edildiğine şaşırmadan edemiyorlar.

NERGİSLER YAS TUTSUN

Küçükbahçeliler ise temiz bir denizi özlüyor. Girip çıktıklarında balık pullarının sırtlarına yapışmadığı, suyun yüzeyinin kirli bir yağ ve yem tabakasıyla kaplanmadığı bir denizi, Karaburun’un eski denizini… Gerence Körfezinden Badembükü’ne kadar kilometrelerce uzanan balık çiftlikleri denizi yüzülemez hale getirmiş.

Yaşlı bir Akdeniz Foku, dalyanların biraz ötesinden kafasını uzatarak Badembükü’nün portakal bahçelerine baktı. Küçük ova nergislerle kaplıydı. Sudaki yansımasını görüp kendi güzelliğine aşık olan Narsisus’un yaşadığı bu kıyılar, bu küçücük ova aşık olunmayacak gibi değildi. Fok, şimdi kumsala yan yatmış çürümeye terk edilen sandalın çevresinde yavrularıyla oynaştığı günleri özledi. Tertemiz, nergis kokan dalgaları ve ay ışığını…

ÖZLEMLER BİR BİR GÖMÜLECEK BOZDAĞ’A

Çağımızın tanrıları, kendilerine karşı koyan dev Mimas’ın üzerine demir dökerek dağa gömdükleri için mi bu kadar pervasızca saldırıyorlar onun yurduna? Attıkları her adımda Bozdağ’dan, Mimas’dan yükselen homurtu sadece rüzgarın sesi değil oysa…
Mimas’da, bin yıllardır çıplak kayalıkların altında uyuyan dev, bu toprakların üzerinde yaşayan, eken, biçen, yakamozlu denizlerine dalyan bırakan, olta atan yarımada halkından başkası değil. 600 yıl önce Börklüce’nin, Dede Sultan’ın peşi sıra uyandıklarında bu kez “Edirne Sarayında damızlanmış atların nalları” gömdü o devi Bozdağ’a. Çoluk-çocuk demeden kırıp geçirerek. Eğer şimdi, yeniden kendi gücünün farkına varıp uyanmazsa, ne yarımada kalacak geriye, ne kekikler, ne Ada Doğanı, ne Akdeniz Foku, ne de nergisler…

Özlemler bir bir gömülecek Bozdağ’ın derinliklerine. Bir daha uyanmamak üzere…
Eklenme Tarihi: 31 Ağustos 2013
http://www.evrensel.net/haber/66671/ruzgarli-mimas-uyanmazsa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...