30 Ağustos 2014 Cumartesi

TEMA'da tartışmalar sürüyor: 'Çalıştık, kapatıldık'



Özer Akdemir

TEMA İzmir Temsilciliğinin kapatılması sonrası yaşanan tartışmalar devam ediyor. TEMA mütevelli heyetindeki bazı sermayedarların enerji yatırımları nedeniyle, bu yatırımlara karşı çıkan TEMA İzmir Temsilciliğinin bu nedenle kapatıldığına yönelik iddialara yer verdiğimiz haberimizin yankıları sürüyor. Haberimizin ardından bize telefonla ulaşan ve adının saklı kalmasını isteyen TEMA genel merkezindeki yöneticinin “İzmir Temsilciliği müzik konserleri dışında bir şey yapmıyordu” eleştirisine, 9 yıl TEMA İzmir temsilciliği yapan Alaattin Hacımüezzin aylık etkinlik listeleri ile yanıt verdi.

TEŞEKKÜRÜ İADE ETTİM

TEMA genel merkezinden Evrensel’e görüş veren yöneticinin söylediklerinin gerçeği yansıtmadığını dile getiren Hacımüezzin, her ayın başında planlanan işlerin yayınlandığını aktardı. 2014 yılının ilk yarısına dair çalışmaları ay ay liste halinde açıklayan Hacımüezzin, “Bu listelerde gönüllülerin sunduğu eğitimler ile atık kağıt çabaları (Genel müdürlüğe hiçbir masraf çıkarmadan atık kağıt derlenmesi ve bedelinin vakfın iktisadi işletmesine gönderilmesi sayesinde her ay gelir sağlayan) yer almamaktadır. Zaten feshetme konusu görüşülürken ‘Atık kağıt kalacak diğerleri feshedilecek’ dediler” diye konuştu. Feshedilme konusu gündeme gelince istifa ederek feshi engellemeye çalıştığını belirten Hacımüezzin, “Feshedilmesini önlemeye yetmedi benim istifam. İstifamdan ancak 28 gün sonra bana teşekkür geldi. ‘İzmir aktif gönüllüleri değil feshetme, onları kucaklayan bir teşekkür olmalıydı arkadaşlarımızın hatırı ve onuru için’ diyerek iade ettim teşekkürü” dedi.
Fotoğraf: TEMA'da tartışmalar sürüyor: 'Çalıştık, kapatıldık'

Özer Akdemir

TEMA İzmir Temsilciliğinin kapatılması sonrası yaşanan tartışmalar devam ediyor. TEMA mütevelli heyetindeki bazı sermayedarların enerji yatırımları nedeniyle, bu yatırımlara karşı çıkan TEMA İzmir Temsilciliğinin bu nedenle kapatıldığına yönelik iddialara yer verdiğimiz haberimizin yankıları sürüyor. Haberimizin ardından bize telefonla ulaşan ve adının saklı kalmasını isteyen TEMA genel merkezindeki yöneticinin “İzmir Temsilciliği müzik konserleri dışında bir şey yapmıyordu” eleştirisine, 9 yıl TEMA İzmir temsilciliği yapan Alaattin Hacımüezzin aylık etkinlik listeleri ile yanıt verdi.

TEŞEKKÜRÜ İADE ETTİM

TEMA genel merkezinden Evrensel’e görüş veren yöneticinin söylediklerinin gerçeği yansıtmadığını dile getiren Hacımüezzin, her ayın başında planlanan işlerin yayınlandığını aktardı. 2014 yılının ilk yarısına dair çalışmaları ay ay liste halinde açıklayan Hacımüezzin, “Bu listelerde gönüllülerin sunduğu eğitimler ile atık kağıt çabaları (Genel müdürlüğe hiçbir masraf çıkarmadan atık kağıt derlenmesi ve bedelinin vakfın iktisadi işletmesine gönderilmesi sayesinde her ay gelir sağlayan) yer almamaktadır. Zaten feshetme konusu görüşülürken ‘Atık kağıt kalacak diğerleri feshedilecek’ dediler” diye konuştu. Feshedilme konusu gündeme gelince istifa ederek feshi engellemeye çalıştığını belirten Hacımüezzin, “Feshedilmesini önlemeye yetmedi benim istifam. İstifamdan ancak 28 gün sonra bana teşekkür geldi. ‘İzmir aktif gönüllüleri değil feshetme, onları kucaklayan bir teşekkür olmalıydı arkadaşlarımızın hatırı ve onuru için’ diyerek iade ettim teşekkürü” dedi.

TEMA İLANLA TEMSİLCİ ARIYOR

Genel merkez yöneticisinin İzmir temsilciliği içinde uyum sorunu olduğu ve diğer çevrecilerle iş birliği yapılmadığı yönündeki eleştirilerine de yanıt veren Hacımüezzin, “Her hafta çarşamba 20-25 kişi toplanıyorduk. İzmir’de tüm çevrecileri temsil eden “Elele Hareketi yürütme kuruluna bizim aktif gönüllülerimiz katkı sağlamaktadır. Son sözcüsü de temsilci yardımcılarından Sn. Merih Yücel’dir” dedi.

Öte yandan İzmir Tema temsilciliğini ilçelerle birlikte fesheden TEMA Genel Merkezi geçtiğimiz günlerde İzmir’de gönüllü il temsilcisi aradığı duyurusunu yaptı. Duyuruda, 30 yaş üstü, çevre sorunlarının çözümünde rol almak isteyen, İzmir’de faaliyet yürütecek gönüllü temsilci adaylarının 31 Ağustos tarihine kadar özgeçmişleri ile TEMA Genel merkezine başvurmaları istendi.

http://www.evrensel.net/haber/90888/temada-tartismalar-suruyor-calistik-kapatildik.html

İlgili haberler:
İzmir TEMA neden kapatıldı?
www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1407850496./807305805970440
TEMA karıştı
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1409423235./816285751739112
TEMA İLANLA TEMSİLCİ ARIYOR

Genel merkez yöneticisinin İzmir temsilciliği içinde uyum sorunu olduğu ve diğer çevrecilerle iş birliği yapılmadığı yönündeki eleştirilerine de yanıt veren Hacımüezzin, “Her hafta çarşamba 20-25 kişi toplanıyorduk. İzmir’de tüm çevrecileri temsil eden “Elele Hareketi yürütme kuruluna bizim aktif gönüllülerimiz katkı sağlamaktadır. Son sözcüsü de temsilci yardımcılarından Sn. Merih Yücel’dir” dedi.

Öte yandan İzmir Tema temsilciliğini ilçelerle birlikte fesheden TEMA Genel Merkezi geçtiğimiz günlerde İzmir’de gönüllü il temsilcisi aradığı duyurusunu yaptı. Duyuruda, 30 yaş üstü, çevre sorunlarının çözümünde rol almak isteyen, İzmir’de faaliyet yürütecek gönüllü temsilci adaylarının 31 Ağustos tarihine kadar özgeçmişleri ile TEMA Genel merkezine başvurmaları istendi.

http://www.evrensel.net/haber/90888/temada-tartismalar-suruyor-calistik-kapatildik.html

İlgili haberler:
İzmir TEMA neden kapatıldı?
www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1407850496./807305805970440
TEMA karıştı
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1409423235./816285751739112
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-08-30 06:00:24

Merih Akin Yucel İzmir TEMA'nın ve ilçe TEMA'arımızın gönüllü çalışmalarını bütün İzmir'in okulları, öğretmenleri ve öğrencileri çok iyi biliyor. Böyle yalanlar söyleyenlerin gönüllüler arasında işi yoktur. 2014 yılında sadece bir ayın eğitimi : Biz öğretim yılları boyunca, her yıl 8 ay okullara gönüllü olarak eğitim veriyoruz Emeklerimiz gelecek nesiller ve doğa içindir. Bu nedenle kim ne derse desin çok mutlu ve huzurluyuz. MART 2014 EĞİTİMLERİ
1) 03 Mart 2014 Pazartesi: Ege Çocuk Dünyası Ana Okulu: Sakiye Şengün ve Zuhal Tilki , 20 çocuğa Orman eğitimini verdi ve fıstık çamı tohumları ektirdi.

2)14 Mart 2014 Cuma : Mimar Sinan İlkokulu: Merih Yücel, Zühal Tilki, Ender Uyguç : 320 öğrenci ve 15 öğretmene eğitim verdiler.

3) 17 Mart 2014 Pazartesi: Saadettin Tezcan Özel Eğitim Mesleki eğitim Merkezi: Merih Yücel: 60 öğrenci ve 6 öğretmene eğitim verdi ve tohum ektirdi.

4) 17 Mart 2014 Pazartesi: Sakiye Şengün ve Zuhal Tilki, 15 çocuğa orman eğitimini verdi ve fıstık çamı tohumu ektirdi.

5) 18 Mart 2014 Salı: Aliağa Özel Eğitim ve İş Uygulama Merkezin: Merih Yücel, Zuhal Tilkii ve Ender Uyguç : 49 öğrenciye eğitim verdi ve tohum ektirdi.

6) 18 Mart 2014 Salı: Narlıdere melekler Dünyası Anaokulu : Sakiye Şengün: 15 öğrenci,3 öğretmene eğitim verdi ve tohum ektirdi. 
7) 18 Mart 2014 Salı: Alsancak Bonbonniere Anaokulu : Sakiye Şengün: 26 öğrenci 5 öğretmene eğitim verdi ve tohum ektirdi. 

8) 20 Mart 2014 Perşembe: Saat:13:00: Bornova Şehit Şanlı Endüstri Meslek Lisesi’nde “Enerji ve Su Tasarrufu”Konulu eğitim, İsmail Hakkı Cengiz tarafından verilmiştir.( 100 öğrenci)

9) 20 Mart 2014 Perşembe: Saat:10:00 : Bayraklı Ali Osman Konakçı Kız Teknik ve Meslek Lisesi’de 60 öğrenciye Ender Uyguç “Erozyon” konulu eğitimi vermiştir.

10) 20 Mart 2014 Perşembe: Saat: 14:00 : Merih Yücel: İnşiat Mühendisleri Odası’nda, “Su ve Enerji kapsamında HES’ler” konulu panele katıldı . Susuz kalmamızın nedenlerini, Erozyon ve Küresel Isınma bağlamında anlattı.(120 kişi)

11) 22 Mart 2014 Cumartesi: Saat: 15:00: Merih Yücel: Urla Slow Food (Yerel Sofra) gurubunun hazırladığı Urla Ot Festivali Şenliği programında , “ Güvenli Gıda “ konulu seminere panelist olarak katıldı. Sakiye Şengün, Semiha Kapçı, Ümran Cansıkmaz ve Zuhal Tilki dinleyici olarak destek verdiler.

12) 23 Mart 2014: Urla Slow Food (Yerel Sofra) Ot Şenliği’ne Merih Yücel, Semiha Kapçı ve Sevim Canlı katıldı. Urla otlarının tanıtımında, Merih Yücel , ot toplayanlara tanıtım yaptı.

13) 24 Mart 2014 Pazartesi: Sakiye Şengün, Zuhal Tilki, Ender Uyguç: Çamdibi İlkokulu’nda 105 öğrenciye Erozyon eğitimi verdiler ve fıstık çamı tohumu ektirdiler.

14) 24 Mart 2014 Pazartesi: Sakiye Şengün ve Zuhal Tilki: Saat:15:00 :
Amerikan Kültür Derneği Bornova şb.Anaokulu miniklerine orman tanıtıldı ve her sınıfa ikişer saksı çam fıstığı tohumu ekildi.
Yaş grubu 3 ve 5-6 46 öğrenci

15) 25 Mart 2014 Salı günü, Göztepe Kız Teknik ve Meslek Lisesi’nde Merih Yücel 100 öğrenciye Küresel İklim Değişimi eğitimini verdi.

16) 25 Mart 2014: İzmir Türk Koleji İlkokulu’nda, Sakiye Şengün 100 öğrenciye Küresel İklim Değişimi eğitimini verdi.

17) 26 Mart 2014: Yılay Hakan Çeken Kız Meslek Lisesi’nde Merih Yücel ve Türkan Ortaç 300 öğrenciye Küresel İklim Değişimi eğitimini verdi.

18) 27 Mart 2014: Yelki Hamdi Dalan İlkokulu’nda: Sakiye Şengün, Zuhal Tilki ve Ender Uyguç , 100 öğrenciye eğitim verdi ve 15 öğrenci tohum ekti.

19) 28 Mart 2014: Narlıdere Oğuzhan İlkokulu’nda Şener Bilgin 80 öğrenciye Erozyon eğitimi verdi.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Koza'ya şok suçlama (Kayseri Olay Gazetesi haberi)


Kalaba, Himmetdede ve Düver’i tehlikeyle karşı karşıya bıraktığı, günde 126 bin ton su kullanarak kaynakları tükettiği, Siyanürlü altın arama yapacak olması nedeniyle doğal hayatı tahrip ettiği iddialarıyla gündeme gelen Koza Altın’ın Himmetdede Altın madeniyle ilgili şok iddialar ortaya atıldı.
 09:38:10 | 2014-08-18
 

Kalaba, Himmetdede ve Düver’i tehlikeyle karşı karşıya bıraktığı, günde 126 bin ton su kullanarak kaynakları tükettiği, Siyanürlü altın arama yapacak olması nedeniyle doğal hayatı tahrip ettiği iddialarıyla gündeme gelen Koza Altın’ın Himmetdede Altın madeniyle ilgili şok iddialar ortaya atıldı.
Altın madeninin yanıbaşındaki un fabrikalarının sahipleri Koza’nın siyanürlü altın arama faaliyetine isyan ederken un fabrikalarının Avukatı Nuri Öztürk, “Koza Altın hileye gitmiş, haritada un fabrikasını saklayarak ÇED raporunu öyle almış, bunlar altın üretmek için ekmeği öldürüyorlar ve insanların ekmeğine zehir katıyorlar… Konuyu yargıya taşıdık.” dedi.
Özer Akdemir’in hazırlayıp HayatTv’de sunduğu “Çepeçevre” Programında da gündeme getirilen şok iddia Kayseri kamuoyunda geniş yankı uyandıracağa benziyor…
Şehrin Valisi, Büyükşehir ve altın madeninin sınırları içerisinde bulunduğu Kocasinan Belediyesi ile Çevre İl Müdürlüğü’nü yakından ilgilendiren iddiaları Cumartesi günü manşetimizden, “KOZA’YA SİYANÜR İSYANI” başlıklı haberimizde gündeme getirmiştik.
Koza Altın Madenini yanıbaşındaki Un fabrikası sahipleri Çepeçevre programında yaşadıkları sıkıntıları anlattı.

ERDEM: BİMER’DEN ŞİKAYET ETTİK SONUÇ ALAMADIK
Un Fabrikası sahibi Mustafa Erdem, Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) kanalıyla yaptıkları şikayetlerin de sonuç vermediğini belirterek madenin ÇED raporunu yargıya taşıdıklarını söyledi.
Erdem, şunları kaydetti:
“Avanosluyum, un fabrikamız Koza Altın madeniyle yan yana. Değirmencilik babamızdan gelen bir meslek.1992 yılında burayı kendimiz kurduk, 2014’e kadar da şükür ekmeğimizi çıkarıyoruz. Ama son zamanlarda bu Koza Altın Madeni gelip de fabrikamızın hemen arkasına büyük bir tesis kurdu.
Biz bir şekilde siyanürün zararlı olmadığını devletimizden duymak istiyoruz dedik, BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) kanalıyla birçok yere dilekçeler yazdık ama sağlıklı bi,r sonuç da alamadık.
Zaten bunlar 2013 Kasım ayında deneme üretimi yaptılar. Benim çalıştığım firmalar bu durumu biliyor ve şimdi 2 firma bizden mal almıyor.Bir firma bize mail gönderdi, alım yapacağız ama yanınızdaki altın şirketi üretime başladığı zaman ağır metallerden dolayı biz alım yapamayacağız diye mailleri de var elimizde.
Madende Himmetdede’den 35 kişi çalışıyor deniliyor ya bu 35 kişi daha önce aç mıydı; hayır,herkesin belli bir işi vardı. Bir Kalaba’dan belki 50-60 kişi çalışıyor ya bu 50-60 kişi aç değildi. Düver bekliyor Koza bizi işe alacak Himmetdede bekliyor Koza bizi işe alacak, Kalaba bekliyor Koza bizi işe alacak.
Şimdi şu bir gerçek en yakın nokta olarak 3 köy büyük tehlike altında, halk bunun farkında değil, halk sadece Koza burada milleti doyuracakmış gibi bir beklentisi var. Belki şu da var Koza ruhsatları aldığı zaman belki senin bölgendeki insanları bile işten çıkartacak. Koza’nın alacağı 300 kişi yüzde 10’unu alacak yüzde 90’ı yine boş. Aslında herken her şeyi biliyor ama millette bir korku var, bu korkuyu atamıyor kimse, sanki biz bir yere haber verdiğimizde Koza’ya karşı çıktığımızda Koza ile belaya kalacağız gibi bir korku var. Ben buradan herkese sesleniyorum kimsenin korkmasına gerek yok, biz burada hakkımızı arıyoruz.”
KORKMAZ: 2 TİLKİ 1 TAVŞAN ÖLÜ BULUNDU, SUYU KULLANAMIYORUZ
Bir diğer  Un Fabrikası sahibi Sinan Korkmaz, ise etrafta doğada yaşayan hayvanları ölü bulmaya başladıklarını ve kuşku içerisinde olduklarını belirterek şunları kaydetti:
“Firmamızın büyük zararları oldu, firmamızın arkasında havuzları yer alıyor… Ve de bu arada bir deneme üretimi yaptılar, Siyanür havuza döküldü ama bu 17 Aralık’tan sonra bir durma oldu üretimde şu anda beklemedeler.
Bizim burada güvenlik görevlimiz gece 2 tilki ve bir tavşan ölüsü bulmuş, o yüzden şu anda kuşkudayız. Suyu kullanamıyoruz, dışarıdan getiriyoruz içme suyumuzu. Yakınımızda Düver Belediyesi var, Koza firması oranın suyunu kaldırttı, başka bir tarafta tedarik ettiriyor köylüye suyunu.”
AV. ÖZTÜRK: “ALTIN ÜRETMEN İÇİN EKMEĞİ ÖLDÜRÜYORLAR
HİLEYLE ALINAN ÇED UYGUNDUR RAPORUNA İPTAL DAVASI AÇTIK”
Fabrikaların Avukatı Nuri Öztürk ise Koza’ya dönük un fabrikası sahiplerinin şok iddialarını yargıya taşıdıklarını belirterek, “Koza Altın hileye başvurarak ÇED raporu almıştır.” dedi.
Öztürk’ün açıklaması ise şöyle:
“Çevresel Etki Değerlendirme yani ÇED olumlu raporunun iptali için Kayseri 2’inci İdare Mahkemesi’nde 2014’e 697 sayılı dosya ile biz davamızı açtık.
Davaya temel yaptığımız unsurlardan birisi sağlık koruma bandı. Gayri Sıhhi Müsseseler Yönetmeliği’nde düzenlenen sağlık koruma bandı mesafesinin belirlenmesi hadisesi var.
Sağlık koruma bandı 10 metre. 10 metrelik mesafeyle bu gösterilmiş ve her nasılsa Bakanlığın gözünden kaçmış. Esasen Bakanlığın gözünden kaçmasının sebebi ÇED dosyasının hazırlanmasındaki eklerden biri olan haritada müvekkil firmanın un fabrikası haritada saklanmış. Normal gözle baktığınızda koskoca un fabrikasını haritada göremiyorsunuz ama altın madeninin bekçi barakasını görebiliyorsunuz. Yani koskoca un fabrikası haritada yok. Bilgisayar ortamında haritayı yüzde 250 büyüttüğünüzde bir başka haritanın altına kısaltma ibare ile “unfb” yazılmış un fabrikası olarak yazılmamış. Koza Altın böyle bir hileye gitmiş bizim kanaatimizce bu bir hiledir. Un fabrikası eğer gerçek ebatlarıyla haritada işlenmiş olsaydı gözükmemesi mümkün değildi. İnsanlar altını yiyemezler insanlar ekmek yemek zorundalar. Oysa bunlar altın üretmek için ekmeği öldürüyorlar ve insanların ekmeğine zehir katıyorlar…”
ÇAĞLAR KARAYILAN: BUNLAR DEVLETTEN ÇOK MU GÜÇLÜ?
 Bölge esnafından Çekirdek İşleme Tesisi sahibi Çağlar Karayılan da Koza Altın madeninin olumsuz etkileri nedeniyle yaptıkları şikayetleri kimsenin dikkate almadığını belirterek, "Bunlar devletten çok mu güçlü?" diye sordu, Karayılan şunları söyledi:
"Maden geldikten sonra psikolojimiz bozuldu, bizim internetten araştırmamıza göre siyanürün olumsuz etkileri bizi zamana dayalı etkileyeceğini düşünerek çeşitli yerlere müracaatlarda bulunduk. Fakat sesimizi duyuramadık, kimseye.. Her yere dilekçe yazdım, şikayette bulunduk. Fakat maliye yetkilileri önemsemiyorlar bizleri. Şikayetiniz yarı yoldan geri döner diyorlar, bunlar devletten çok mu güçlüler? Bizleri mağdur ediyorlar ben ve diğer esnaf arkadaşlarımız ve buradaki diğer iş yeri sahipleri burada hepimiz mağdur olduk. Havuzlar hemen bizim sırt tarafımızda, mesafemiz öyle çok uzak değil yüz metre falan."
ÖZER AKDEMİR: “BOZKIRA SİYANÜR BULAŞIYOR, SAÇMALIK”
Hayat Tv Çepeçevre Programı’nın sunucusu Özer Akdemir, un fabrikalarının, çekirdek işleme tesisinin ve bir yol üstü dinlenme tesisinin bulunduğu bozkırda açık havada buğday tarlalarının ortasında sişyanürle altın işletmeciliği yapmayı “saçmalık” olarak nitelerken programını youtube.com da “Bozkır da, buğday tarlalarının, un fabrikalarının ortasında siyanürlü bir altın madeni. Saatte 226 bin litre su çekiyor yer altından. Hem zehir saçıyor hem yaşam kaynağı suyu tüketiyor. Koza Altın Şirketi'nin Nevşehir-Kayseri il sınırındaki Himmetdede altın madeni yörenin kabusu olmaktan çıkmış, felaketi olmaya doğru gidiyor...” notuyla paylaştı.
Programa internet üzerinde şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=JtYr7ZCwAOQ&feature=youtu.be
Öteyandan Özdemir, programın sonunda ilginç bir detayı da izleyicileriyle paylaştı: “Bizim bu çekimleri tamamlamamızdan hemen sonra Koza Altın firmasının Himmetdede’ye 18-20 kilometre uzaklıkta yeni 2 altın madeni sahası için başvurduğunu ve birinde de ÇED gerekli değildir raporu aldığını öğrendik, devasa bir su tüketimi mevcut, bozkırın suyu zaten kıt”

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Koza, hukukla baş başa kaldı

Koza, hukukla baş başa kaldı
Özer AKDEMİR
İzmir

Danıştay 10. Dairesi Koza Altın İşletmesinin Bergama Ovacık’taki altın madenine 2009 yılında verilen ÇED izni ile ilgili yerel mahkemenin kararını bozdu. Yerel mahkeme aralarında çeşitli meslek örgütlerinin de bulunduğu yaşam savunucularının ÇED izninin iptali istemiyle açtığı davayı reddetmişti. Danıştayın bu kararını değerlendiren davanın hukukçularından Av. Arif Ali Cangı, Bergama’da yeni bir süreç başlayabileceğine işaret ederken, yıllardır beklenen mahkeme kararlarının çıkmasının ardında ise AKP-Cemaat çatışması olduğu görüşünde. Cangı, “Koza Altın şirketi hükümet aradan çıkınca hukukla baş başa kaldı. Bu durumda onları yeneriz” dedi.
İŞÇİLERİNİ MÜDAHİL YAPTI
Ovacık’taki madenin çalışmasının dayanağı olan 2009 yılındaki ÇED izni süreci aslında oldukça tartışmalı bir şekilde geçmişti. Madene verilen ÇED iznine EGEÇEP, TMMOB’ye bağlı bazı odaların yanı sıra Kozak Yaylası’ndaki 12 köyün muhtarları da davacı olarak katılmıştı. Bunun karşısında altıncı şirket kendi madeninde çalıştırdığı işçileri bakanlığa açılan davada bakanlık yanında müdahil olarak davaya katmıştı.
BAŞKA BİLİRKİŞİ RAPORUNA DAYANILDI
Açılan davada keşif istemine rağmen mahkeme keşif talebini reddetmiş, daha önce yargılaması yapılan başka bir davadaki keşif ve bilirkişi raporuna dayanarak karar vermişti. Oysa, mahkemenin dayanak yaptığı bu dava da verilen karar bozulmuştu. Yani dayanılan bilirkişi raporunun hiçbir hukuki değeri kalmamıştı. Öte yandan, zaten o bilirkişi raporunun dava konusu, işlemleri ve hukuksal düzlemleri de farklıydı. Üstelik, dayanak yapılan dava dosyası ile bu dava dosyasının tarafları da aynı değildi. Mahkemenin, 2009 yılında dava açanların katılmadığı, itiraz, istem ve savunmalarda bulunamadığı bir keşif sonunda düzenlenen bilirkişi raporunu esas alması bu karara itiraz dilekçesinde “Adil yargılanma hakkının ihlali” olarak nitelendirildi.
Koza Altın’ın ÇED sürecinde yapacağını duyurduğu halkın katılımı toplantısına köylülerden katılım olmazken, yöre halkı ve bazı örgütler aynı saatte alternatif bir ÇED toplantısı düzenleyerek  proje ile ilgili halkın olumsuz görüşlerinin tutanakla bakanlığa iletti ve ÇED sürecinin durdurulmasını talep etti. Buna karşın Bakanlık bu kaygılar  ve istemlerle ilgili hiçbir işlem yapmadı.

BERGAMA’DA BAŞA DÖNÜLDÜ
Bir iki ana başlığını saydığımız hukuki süreç sonunda Danıştay 10. Dairesinin ÇED raporuna itirazı reddeden yerel mahkeme kararını, özellikle “Bilirkişi keşfi yapılmadan karar verilemez” gerekçesine dayanarak bozmasını hukuken doğru bir karar olarak yorumlayan Cangı, Bergama için yeni bir sürecin başlayabileceğini kaydetti. İdari mahkemede bu kararın yürütmeyi durdurma yerine geçeceği yönünde maddeler olduğunu aktaran Cangı, Bergama’da başa dönüldüğünü ifade ederek, “Hareketin yeniden başlatılması şansı doğdu. Bunun için yaşam savunucuları ve köylüler daha çok çalışmalı” diye konuştu.
MADEN TEMELLİ KAPATILABİLİR
Bilirkişi incelemesinde olası risklerin anlatılması durumunda iddiaların kanıtlanacağını dile getiren Cangı, “Bu madenin temelli kapatılması şansını doğruyor. Buranın kapatılması demek, Kozak’ın, Havran’ın ve diğer yerlerin de kurtuluşu demektir. Çünkü burası siyanürleme merkezi ve tüm cevherler buraya geliyor” dedi.
HÜKÜMETLE BAĞLARI KOPUNCA
AKP-Cemaat çatışmasının yüksek yargıda da yansımasını bulduğunu ifade eden Cangı, “Kışladağ ve Efemçukuru ile ilgili açtığımız davalarda olumsuz kararlar çıktı. Yani TÜPRAG’da sorun yok, KOZA’da var. Karar hukuken doğru, keşif yapılması gerekiyordu.  ama şimdiye kadar şirketin hükümetle bağı nedeniyle bu kararlar çıkmadı. Hükümetle KOZA’nın bağı kopmuş olması KOZA’yı hukukla baş başa bıraktı. Biz normal işleyen bir hukuk düzleminde onları yeneriz” dedi.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-08-13 10:58:59
http://www.evrensel.net/haber/89874/koza-hukukla-bas-basa-kaldi.html#.U-tFc_l_uSp

12 Ağustos 2014 Salı

TEMA karıştı



Özer Akdemir
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince ve ismini vermek istemeyen bir TEMA yöneticisi geçtiğimiz günlerde gazetemizde yayınlanan “İzmir TEMA neden kapatıldı?” başlıklı haberimiz üzerine gazetemizi arayarak haberdeki bazı bilgilerin doğru olmadığını söyledi.

TEMA İzmir Temsilciliğinin kapatılması ilgili haberimizde, 15 yıl TEMA gönüllüsü olarak çalışmış bir TEMA’cının, temsilciliğin kapatılmasının ardındaki gerçeklerle ilgili iddiaları yer alıyordu. Bu iddialar arasında bazı enerji yatırımlarının sahipleri arasında bulunan kişilerin adları verilerek bunların TEMA Mütevelli heyetinde yer aldıkları, İzmir TEMA’nın da bu projelerin doğaya verdiği-vereceği zararlar nedeniyle karşı çıktıkları için vakfın üst yönetimdeki sermayedarlar tarafından kapatıldığı ileri sürülüyordu. Temsilciliğin kapatılmasına gerekçe olarak gösterilen 4 neden ise hem 15 yıllık TEMA gönüllüsü, hem de 9 yıldır İzmir temsilciliğini yapan Alaattin Hacımüezzin tarafından “sudan bahaneler” olarak nitelendiriliyordu.

SUDAN DEĞİL RÜZGARDAN

Haberin ardından ilk tepki TEMA’nın ilk gönüllülerinden, Orman Mühendisliği Odası Eski Genel Başkanı Salih Sönmezışık’tan geldi. Sönmezışşık, TEMA Mütevelli heyetindeki Rüzgar Enerji Santrali (RES) şirketi sahiplerinin olayla ilgisini kastederek, “Anlaşılan İzmir temsilciliğinin kapatılması sudan değil rüzgardan sebeplerle olmuş” değerlendirmesi yaptı. Haber, TEMA’nın tabanın yanı sıra, yıllardır bu vakfın sermaye ile olan ilişkilerini, vakfın tepesindeki büyük patronların çevreyi kirleten, doğaya zarar veren yatırımlarına dikkat çekerek ‘teşhir’ etmeye çalışan yaşam savunucuları tarafından da ilgiyle karşılandı.

TEMA’NIN TEPESİNDEN GELEN TELEFON

Habere olan bu ilginin TEMA’nın en tepesinde de var olduğu, haberin hemen ertesi günü vakfın en üst yöneticisinin telefonuyla anlaşıldı. Ortak bir dost kanalıyla bize ulaşan yöneticinin adını kendisi “kayıt dışı” olmasını rica ettiği için veremiyoruz. Uzun telefon görüşmesinde özetle İzmir temsilciliğinin yıllardır İzmir’deki çevre sorunlarına yaklaşımının yanlış olmasının yanı sıra iç çatışma ve uyumsuzluklar nedeniyle kapatıldığını ileri sürdü. Vakfın müzik konserlerinin ötesinde elle tutulur bir çalışması kalmamasından yakındı. “Tüm temsilciliğin kapatılması yerine yöneticiler değiştirilse çözüm olmaz mıydı?” sorusuna da “Hayır. Yeni bir yapılanma ve anlayış getirmek gerekiyordu” diye yanıtladı. Haberde adı geçen TEMA mütevelli heyeti üyelerinin de Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarının sahipleri olduğunu, bu nedenle enerji, maden vs. alanlarda yatırımları olabileceğini ama bu durumun TEMA’nın mücadele anlayışını değiştirmeyeceğini ileri sürüyordu.

Vakfın haberimizle ilgili İnternet sitesinden yaptığı bir açıklamada da “Hangi meslek grubundan olursa olsun hiç bir Mütevellimizin, Yönetim Kurulu üyemizin veya gönüllümüzün kendi çıkarlarına göre Vakfı yönlendirilmesi söz konusu dahi olamaz. Böyle bir teşebbüs de bugüne kadar yaşanmamıştır” denildi. İzmir temsilciliğinin kapatılması da “daha etkin ve dinamik bir yapının oluşturulması”na bağlandı.

ÖZİNCE: SERMAYEDAR DEĞİL EMEKÇİYİM

Geçtiğimiz günlerde arayan İş Bankası Genel Müdürü ve TEMA Mütevelli Heyeti Üyesi Ersin Özince’de adının Karaburun’daki RES’lerin sahibi olarak geçmesinden rahatsızlığını aktardı. Özince özetle “Bu bilgi doğru değil. Ben yıllardır İş Bankasında maaşla çalışan birisiyim, emekçiyim. Hayatımın hiçbir döneminde kapitalist olmadım, olamadım. Cüzdanımdan başka da bir şeyim yok” dedi. Özince, kendisini TEMA’ya vakfın kurucuları Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit’in “Biz artık yaşlandık, vakfın gençleşmesi lazım” diye soktuklarını, vakfın yönetimindeki çatışmalardan kaynaklı böylesi bir olayda adının geçmesine üzüldüğünü iletti.

KİMSE AĞZINI AÇMIYOR

Hem adının yazılmamasını isteyen TEMA yöneticisi, hem de Özince’nin anlattıklarından sonra görüştüğüm, haberdeki bilgilerin kaynağı TEMA gönüllüsü, verdiği bazı bilgileri düzeltti. Özince’nin Karaburun’daki RES’lerin sahibi olduğu yönündeki bilginin doğru olmadığını kabul ederken, TEMA yöneticisinin iddialarını ise yalanladı. Kendilerine iletilen temsilciliğin kapatılma gerekçelerini sıralayan TEMA gönüllüsü bu gerekçelerin hâlâ ‘bahane’ olduğunu, yöneticinin geldiği günden bu yana kendi doğrultusunda değiştirmeye çalıştığını ileri sürdü. Tema gönüllüsü, “Eski yöneticilerden hiç kimse kalmadı. Hiç kimse ağzını açmıyor. Herkesin bu vakıfta çok emekleri var. Vakfa zarar gelmesin diye konuşmuyorlar. Ama İnternet’ten Mütevelli Heyeti üyelerinin çoğunun itiraz ettiğimiz çevre bozgunlarıyla ilgileri var” dedi.

http://www.evrensel.net/haber/89819/tema-karisti.html

Eklenme tarihi: 2014-08-12 06:00:36
İlgili haber:
İzmir TEMA neden kapatıldı?
www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1407850496./807305805970440

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Arılar ölürse insan da ölür



Özer AKDEMİR

Aydın'ın Sultanhisar, Yenipazar, Nazilli gibi ilçelerindeki arı üreticileri arılarının bir iki gün içerisinde topluca ölmesinin şokunu yaşıyorlar. Arıların çırpına çırpına öldüklerini söyleyen üreticiler, geçtiğimiz yıl da benzer ölümler yaşandığını aktarıyorlar. Geçtiğimiz yılki ölümlerin bu yıl da yaşanma olasılığına karşı vali yardımcısı başkanlığında gerçekleştirilen toplantıda alınan kararlar yaşama geçirilemeden ölmüş arılar.

ÇIRPINA ÇIRPINA ÖLÜYORLAR

Aydın Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı, Zeki Altın arılarda görülen toplu ölümlerin geçtiğimiz pazar gününden bu yana sürdüğünü söyledi. Sultanhisar merkezli köylerde, Yenipazar da ve civar bölgelerde özellikle ova yöresindeki arıların yoğun şekilde öldüğünü belirten Altın; "Çırpına çırpına, titreyerek ölüyor arılar. Bunun bir zehirlenme olduğunu anladık. Tabii neden zehirlendikleri numunelerin incelemesinden sonra çıkacak ama hala zehirlenmeler devam ediyor. Teknik elemanlarımız hala sahada incelemeler yapıyorlar. Arıcılarımıza arılarını yüksek bölgelere kaldırmalarını tavsiye ettik" diye konuştu.

Arıların neden zehirlendikleri ile ilgili soruyu, tarımsal ilaçlar olabilir diye yanıtlayan Alktın şunları aktardı; " Sebze meyve anlamında da çok çeşitli olan bir bölge. Ziraatın çeşitli dallarının yoğun şekilde yapıldığı bir yöre. Bir ihtimal tarım ilacı olabilir, ya da DSİ'nin kanallarında sulama birlikleri yosun mücadelesi yapıyor. Orada yapılan ilaçlardan olabilir. yeşil kurutan ilaçları bir kısmı arıya zararsız ama bir kısmı da arıya zararlı. Şu anda kesin birşey söyleme durumunda değiliz".

BİR HAFTA ÖNCE TOPLANTI YAPILMIŞ AMA

Geçen sene de toplu arı ölümlerinin yaşandığını kaydeden Altın, bu ölümlerin tekrar yaşanabileceğini düşünerek, geçtiğimiz salı günü vali yardımcısının başkanlığında bu arı ölümlerinin olma ihtimaline karşı bir çalışma da yaptıkları bilgisini verdi. Altın, "Ama bu sene biraz erken oldu. Geçtiğimiz sene Mayıs ayında yaşanmıştı ölümler. Nedeni de tarım ilacıydı" dedi.

ARILAR ERKEN UYARI SİSTEMİDİR

5-6 bin kovan civarında arının olduğu bölgede ne kadarının etkilendiğinin netleşmediğini belirten Altın, "Arı erken uyarı sistemi sayılabilir. İlk önce o tepki verir o kendini feda eder. ondan sonra da insana şunu demek ister "Bak ben ölüyorum, sen de tedbirini al. büyüklüğüne bakma, yavaş yavaş sen de zehirleniyorsun" uyarısıdır o". Altın, Tarım İl Müdürlükleri işin üzerine gittiğini, ilçe müdürlükleri vasıtasıyla numuneler alınarak İzmir'e ulaştırıldığını söyledi. Çine Doğayı Sevenler Derneği Başkanı Ahmet Uslu ise Menderes Nehri kenarında görülen arı ölümlerinin, ilaçların yanı sıra nehirdeki kirlilikten de olmuş olabileceğini dile getirdi.


Hablemitoğlu dosyası neden gündeme geldi?



Özer Akdemir

Geçtiğimiz hafta İstanbul’da yaşayan Hollandalı Gazeteci Yazar Peter Edel’le buluştuk. İzmir Fuarında bir çay bahçesindeki görüşmede Edel’in eşi Müge Karışman Edel çevirmenlik yaptı. “Siyonizmin Tarihi” adlı kitabı 2008 yılında Ceylan Yayınları tarafından Türkçeye çevrilen Edel halen Hollandaca İnternet gazetelerinde yazılar yazıyor. Edel’in Türkiye’de çıkan çeşitli gazete ve dergilerde de yazıları yayınlanıyor.

Uzun zamandır Türkiye’de yaşayan Edel’in ülkemizin sosyal-siyasal olaylar arasında ilgi duyduğu bir diğer konu da “derin devlet” denilen olgu. Hollandaca olarak 2012 yılında yayınlanan “De diepte van de Bosporus – Boğaz’ın Derinliği” adlı kitabında da bu konuya eğilmişti. Kitabında Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu ve en son AKP iktidarı döneminde “Derin Devlet” ile ilgili araştırmalarına yer vermişti. Her geçen gün yeni bir olgunun, yeni bir algı operasyonunun, “Susurluk Çetesi, Ergenekon, paralel yapı” vb. adlarla yeni bir ‘derin devlet’ tanımının piyasaya sunulduğu günümüzde Edel de, ‘dışardan’ bir gözle doğruya ulaşmaya çalışan araştırmacılardan birisi.

Kendisiyle tanışmamız da onun bu ilgi alanının bir yerinde yolumuzun kesişmesiyle oldu. Kasım 2011 yılında Evrensel Basım Yayın’dan çıkan “Kuyudaki Taş- Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabımla ilgili İngilizce bir yazıyı okuduktan sonra benle iletişime geçen Edel’le konu hakkında zaman zaman bilgi alışverişimiz olmuştu. Geçen haftaki görüşmemizin ana gündemini de Kuyudaki Taş’ta yer alan konular belirledi.

Son dönemde Kuyudaki Taş’ta anlatılan konularla ilgili çarpıcı gelişmeler yaşanmaya başlamıştı. AKP-Gülen Cemaati çatışmasının derinleşmesi kitaptaki tezleri doğrulayan bir takım yeni gelişmeleri de tetiklemişti.

Dr. Necip Hablemitoğlu’nun, AKP’nin iktidara gelmesinden iki ay kadar sonra, 2002 aralık ayında evinin önünde öldürülmesi sürecine eğiliyordu Kuyudaki Taş. Bu suikasta gelmeden önce Hablemitoğlu’nun yazdığı Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası adlı kitabın, MGK tarafından bir “milli tehdit” olarak nitelenen ‘altın madenine karşı Bergama köylü hareketi’nin bitirilmesine dönük psikolojik harekatın bir parçası olarak kullanıldığını ortaya koyuyordu. Bilgi ve belgelere dayanarak; kitabın en önemli tespitlerinden birisi; Hablemitoğlu’nun kitabını altın madencilerinin finanse ettiği ve dağıttığı idi.
Hablemitoğlu dosyası neden gündeme geldi?
HABLEMİTOĞLU’NUN KİTABI

Hablemitoğlu’nun adı, 2002 seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidara gelmesine rağmen, devlet kurumlarını ellerinde tutmak isteyen Kemalist statükonun MİT’in başına düşündükleri kişi olarak da geçiyordu. Bu bilgi Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu tarafından yalanlansa da bizzat Necip Hablemitoğlu’nun arkadaş ve samimi olduğu gazetecilere bunu söylediği tanıklıklarla ortaya konuldu.

Hablemitoğlu’nun Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabının yaz(dır)ılması araştırılırken, kitabın suç duyurusu kabul edilerek Bergama köylü hareketinin önde gelen isimleri ve bazı Alman vakıf yöneticilerine açılan “Almanya yararına legal casusluk” davası da kitapta ayrıntılarıyla ele alındı.

Öte yandan kitabın son ve belki de en dikkat çekici bölümlerinden birisi Hablemitoğlu suikastına ayrılan kısım idi. Bu bölümde Hablemitoğlu’yu ölüme götüren sürecin nedenleri ve onu kimlerin öldürdüğü eldeki bilgi, belgelerle değerlendiriliyor ve bir sonuca varılıyordu.
Gömülü resim için kalıcı bağlantı
KUYUDAKİ TAŞ

Kuyudaki Taş’ın Hablemitoğlu suikastı ile ilgili bölümündeki temel iddialar şunlardı:
1. Hablemitoğlu’nu ölüme götüren süreç onun siyasi görüşlerinin ve özellikle son dönem yazdıklarının satır aralarında aranmalıydı. Neydi bu işler? En önemlisi Fethullah Gülen Cemaatine yönelik tavrı ve Gülen’in ABD’ye ‘hicreti’nde bu ülke gizli servislerinin rolleri, Cemaatin devlet kurumları içerisindeki kadrolaşma çalışması vs… Hablemitoğlu’nun bu görüşlerini anlattığı Köstebek kitabı ölümünden sonra yayınlanabildi.
2. Hablemitoğlu, büyük olasılıkla uzman sıfatıyla yer aldığı MGK-Toplumla İlişkiler Bölümü (TİB) tarafından Bergama köylü hareketinin bertarafına yönelik psikolojik savaşta görevlendirilmişti. Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabı da bu görevin bir gereği olarak yazılmıştı.
3. Kitabın finansmanını ve dağıtımını altın madeni şirketleri üstlenmişti. Sahte bilgi belgeler üzerine kurgulanan kitabın bu yönüyle kamuoyunda teşhiri altın madencilerin telafisi güç bir imaj kaybına neden olacaktı. Bu kitabın çürütülmesini önlemenin yolu, kitabın yazarın yok edilmesi olabilirdi.
4. Hablemitoğlu, çoğu ileriki yıllarda Ergenekon davasında yargılanan Kemalist kimliği ile tanınan asker-sivil devlet yetkilileri tarafından MİT’e müsteşar olarak düşünülen bir isimdi. Bu hem AKP’nin, hem Cemaatin işine gelmiyordu.
5. Yukarıdaki nedenler ve daha başkaları yüzünden Hablemitoğlu’nun ‘kalemi kırıldı’. Ergenekon davasının önemli isimleri tarafından ‘İş’ İzmirli bir mafya babasına havale edildi. Bunlar da 5 cinayetten aranan Durmuş Anuçin adlı seri katille birlikte suikastı gerçekleştirdi. Tetiği Anuçin çekti.
6. Anuçin, kendisine söz verilen 2 milyon doların ödenmemesi ve polis tarafından yakalanmasının ardından Hablemitoğlu suikastını itiraf etti. 3 savcıya çeşitli dönemlerde ifade verdi, el yazısı ile savcılığa yazdığı mektupta cinayeti ayrıntıları ile anlattı. Bu itiraflara rağmen dosya üç kere açıldı, üç kere de kapatıldı.
Kuyudaki Taş, Hablemitoğlu suikastının tetikçilerini ve onlara emir vereni adları ile deşifre ediyordu. Oysa, bunun geri planda kalan esas karar merciine ulaşılmalıydı. Eldeki bilgi-belgelerle oraya kadar gidilemedi. Veli Küçük’ün üstündeki kimdi? Hablemitoğlu’nun kalemini kim kırmıştı? Suikastta olağan şüpheliler arasındaki Gülen Cemaati ile Veli Küçük arasında bir bağ var mıydı? Suikastın uluslararası bir bağlantısı bulunuyor muydu?...
gülen veli küçük ile ilgili görsel sonucu

ESKİ DOSTLAR

İşte Peter Edel bu son sorunun yanıtını biliyordu. Görüşmemizde Veli Küçük ile Gülen’in çok eskiden, Erzurum’da Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri çalışmasından tanıştıkları ve aralarının çok iyi olduğunu anlattı. Azerbaycan’daki darbe girişiminde Küçük’ün rolünü, cemaatin İsrail ile ilişkilerini ve daha birçok şeyi…

Şimdi, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası AKP-Cemaat arasındaki ipler kesilip atılmışken, “inlerine gireceğiz” diyen Başbakan Erdoğan’ın talimatı ile birçok kurumda “paralel devlet” operasyonları yapılıyor. Bütün eski defterler ve kirli çamaşırlar da birer birer ortaya seriliyor. Bunlardan birisi de Hablemitoğlu suikastı. AKP yanlısı medya Hrant Dink, Rahip Santoru cinayetlerinin yanı sıra Hablemitoğlu dosyasının da yeniden açıldığını, bu suikastların Cemaatle ilişkisi olduğunu, Cemaat üyesi hakim-savcıların dosyaları yok ettiğini ileri sürüyor. Yeni Akit Gazetesi Yazarı Hasan Karakaya, Hablemitoğlu’nun Gülen Cemaatini çok ağır bir şekilde suçlayan “Köstebek” kitabını yayınlamaması karşılığı Cemaatin Türkiye imamından 500 bin dolar aldığını, buna rağmen kitabı basacak yayınevi aradığı sırada öldürüldüğünü ileri sürüyor. Karakaya bu önemli iddiası ile ilgili bir delil göstermezken, Hablemitoğlu’nun eşi bu iddiaya çok sert tepki verdi. Oysa, Hablemitoğlu’nun, eşinin ve yakınlarının banka hesapları ve o dönemden sonraki harcamalarına yönelecek küçük bir araştırma bu iddianın doğruluğu ya da yanlışlığını ortaya çıkarabilirdi. Aynı iddia Aydınlık gazetesince de ortaya atıldı. Dünün düşmanı Cemaat karşısında dost olmuş, Aydınlık çizgisi Gülen karşısında açıkça Erdoğan’dan yana tavır almıştı.

Cemaat çevreleri ve medyası tüm bu iddiaları yalanlarken, Şengül Hablemitoğlu iki tarafı da eleştiren sert bir çıkış yaptı: “Paralelin de senin de Allah belanızı versin. O yerde bıraktığınız kanın laneti üzerinize olsun”...

İşin diğer ilginç bir yanı ise; suikastla ilgili yazılan dört kitap ve çekilen belgeselde adı dahi anılmayan Tetikçi Durmuş Anuçin’in adının son haberlerde geçiyor olması. Bu bence çok önemli. Suikastın çözüm yolunun Anuçin’in itiraflarında aranması gerektiğini düşünüyorum. Anuçin’in 2008 yılında yaptığı itiraftan bu yana Hablemitoğlu’nun katilinin o olduğuna, arkasındaki güçlerin de cemaat-altın madencileri-yabancı servis bağlantılı altın madencileri olduğuna inananlardanım. Bu kadar açıkta olan bir suikastın, AKP hükümeti tarafından her şey bilindiği halde ortaya çıkarılmamasının, cemaatle aralarındaki koalisyona zeval gelmemesi kaygısından olduğunu düşünüyorum. Yoksa Başbakan Erdoğan neden Danıştay saldırısının hemen ardından “Bu ülke Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonra da her şeyi örtbas etmiş bir ülkedir” desin? Cumhurbaşkanı Gül suikastta “parmak izi” olduğundan dem vursun? Demek ki biliyorlar katili ve ardındakileri…

HÜKÜMETE SORULACAK

Şimdi, bu suikast aydınlatılır ve arkasında cemaat olduğu ileri sürülürse, hükümete elbette şu soru sorulacak; “Şimdiye kadar nerdeydin? Bu suç ortaklığı değil mi?” Zaten yolsuzluk-rüşvet operasyonlarından bir hayli yara alan hükümetin siyasi bir suikastta suç ortaklığı olduğu açığa çıkarsa meşruiyeti iyice tartışılmaya başlanmaz mı? Bu süreçten sonra işin yargı boyutu ne hal alır? Kimler, hangi suçlarla yargılanır? Geçmişte zamanın İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın Uğur Mumcu suikastının aydınlatılması talebine “Bir tuğla çekilirse tüm duvar yıkılır” sözünü hatırlayalım. O tuğla Hablemitoğlu suikastı olabilir mi?

Son söz; 13 yıldır çözülemeyen Hablemitoğlu suikastı iki gücün savaşı sırasında çözülebilir. Bu çözüm için belki de en elverişli ortamdan, siyasi atmosferden geçiliyor. Sorun şu ama; AKP suikasttaki suç ortaklığı algısını nasıl yok edecek? Ancak, yıllardır algı yönetiminin ustası bir hükümet var karşımızda. Bu işten de mağdur olarak, sütten çıkmış ak kaşık gibi, ya da zeytinyağı misali üste çıkabilecek potansiyel fazlasıyla var AKP’de…
Eklenme Tarihi: 11 Ağustos
http://www.evrensel.net/haber/89763/hablemitoglu-dosyasi-neden-gundeme-geldi.html

https://www.evrensel.net/haber/89763/hablemitoglu-dosyasi-neden-gundeme-geldi.html
Eklenme tarihi: 2014-08-11 06:00:21
Fotoğraflar: Bergama köylüleri siyanürlü altın madenciliğine karşı uzun yıllar mücadele vermişler, ülke gündemine oturan eylemler yapmışlardı. - Peter Edel ve Özer Akdemir


Ortada kuyu var yandan geç!

 

Özer Akdemir

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Söke Kisir köyündeki uranyum sondajları ve kanser olayları arasındaki ilişkiye dair soru önergesine verdiği yanıt okuyanı kanser edecek cinsten. Bakanlık, Söke Kisir köyündeki uranyum sondaj kuyularının hiçbir önlem alınmadan olduğu gibi bırakılıp gidildiğini kabul etti. “TAEK ve MTA’ya inceletiyoruz” diyen Bakanlık, ayrıntılı sorulara ise kaçamak yanıtlar verdi.

Adı Kanser Köy’e çıkan Aydın Söke’ye bağlı Kisir köyündeki uranyum sondajlarını ve yüksek radyasyon ölçümünü gazetemiz manşete taşıyarak gündeme getirmişti. Konuyla ilgili HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’in verdiği soru önergesine Çevre ve Şehircilik Bakanlığından yanıt geldi.

KİRLİLİK YOK DENİLİYOR AMA… 

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce imzasıyla verilen yanıtta, 2002-2011 yılları arasında Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri tarafından içme suyu ve toprak numuneleri alınıp TAEK’e gönderildiği belirtilerek, “Elde edilen analiz sonuçları tüm Türkiye sathında il ve ilçe düzeyinde değerlendirilmiş olup, doğal seviyenin üzerinde herhangi bir radyoaktivite kirlenmesine rastlanmamıştır” denildi. Bakan Güllüce yanıtında her ne kadar ülke genelinde herhangi bir radyoaktivite kirlenmesine rastlanılmadığı ileri sürülse de Manisa Köprübaşı, Ayvalık, Isparta Merkez Gül sanayi, Afyonkarahisar Sandıklı ve son olarak Söke Kisir gibi yerlerde radyasyon değerinin yıllık güvenli dozun çok üzerinde olduğu yine TAEK’in ölçüm sonuçlarında yer almıştı.

‘AÇIKTA KUYULAR VAR’

Haberlerimizin ardından 15.03.2014 tarihinde Kisir ve Güneyyaka köyü muhtarları eşliğinde Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün Kisir köyü civarında incelemelerde bulunduğunu aktaran Bakan Güllüce, köy muhtarlarının anlatımlarını referans vererek yaklaşık 15 dönümlük alanda 1960’lı ve 1980’li yıllarda MTA tarafından uranyum madeni arama çalışmalarının yapıldığını doğruladı. Güllüce, “Sahada üzeri betonlanmış maden arama kuyularının ve arama çalışması yapılarak üzeri kapanmamış doğal hali ile bırakılmış kuyuların mevcut olduğu, üzeri betonlanmış kuyulardan birinin ise yan tarafının daha sonradan açılmış olduğu görülmüştür” dedi. Güllüce yanıtının sonunda, TAEK ve MTA’dan gerekli inceleme, ölçüm ve çalışmaların yapılması talebinde bulunduklarını kaydetti.

Bakan Gülülce’nin yanıtı yıllardır kanserlerle boğuşan Kisir köylüsünün bu sorunu ile ilgili herhangi bir önlem ya da çalışmadan bahsetmiyor. “Açıkta bırakılmış uranyum kuyuları var” diyen bakanlık sorunun özüne inerek çare üretmek yerine “TAEK inceleme yapıyor” diyerek çevresinden dolanıyor.

BAKAN TOPU TAEK’E ATMIŞ

Konuyla ilgili çok sayıda kitabı bulunan Jeoloji yüksek Mühendisi Eşref Atabey, bakanlığın yanıtında bilimsel bir veri olmadığını kaydederek, Bakanlığın referans gösterdiği TAEK’in 2013 Çevre Atlasındaki bilgilerin genel olup, Kisir’le ilgisi bulunmadığını dile getirdi. Atabey, uzmanlar tarafından Kisir’de yıllık etkin dozla ilgili incelemelerin yapılması gerektiğini belirtti. Soru önergesine verilen yanıtı değerlendiren Prof. Dr Ahmet Şaşmaz ve Prof. Dr. Hayrettin Kılıç da Bakanlığın topu TAEK’e attığına vurgu yaptılar.
Eklenme Tarihi: 11 Ağustos 2014 
http://www.evrensel.net/haber/89762/ortada-kuyu-var-yandan-gec.html
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-08-11 06:00:19
İlgili haberler:
‘Kanser Köy’ mercek altında
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=737615366272818
'Kanser köy'de ölümü ölçtüler!
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=737297569637931
A’normal’ nükleer açıklamaları
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=735066026527752
Greenpeace’den de radyasyon uyarısı
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=731765096857845
TAEK halkı yanıltıyor
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=715479305153091
NKP, Manisa için meclisi göreve çağırdı
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=714050121962676
Bilim insanlarından TAEK'e cevap: O suları için diyen biri var mı?
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=713052802062408
Atom kurumundan skandal açıklama: 140 kat fazla normalmiş!
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=710870242280664
'Yıllarca kanser korkusuyla yaşadım'
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=709803175720704
İşte nükleer risk altındaki köyler
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=709425672425121
Nükleer skandal Meclis gündeminde
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=708918519142503
Manisa’daki nükleer skandal raporlanmış!
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=708388745862147
Nükleer tehlikenin kaygısı dahi yeter
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=708004819233873
Manisa'daki Çernobil!
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=707214055979616
Bilim insanlarından TAEK'e cevap: O suları için diyen biri var mı?
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=713052802062408
Atom kurumundan skandal açıklama: 140 kat fazla normalmiş!
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=710870242280664
'Yıllarca kanser korkusuyla yaşadım'
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=709803175720704
İşte nükleer risk altındaki köyler
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=709425672425121
Nükleer skandal Meclis gündeminde
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=708918519142503
Manisa’daki nükleer skandal raporlanmış!
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=708388745862147
Nükleer tehlikenin kaygısı dahi yeter
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=708004819233873
Manisa'daki Çernobil!
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=707214055979616
‘Kanser Köy’ Meclise taşındı
www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1407756704./739479016086453
Bu köy nasıl kanser olmasın?
www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1407756683./741879779179710
Dilsiz çocukları Ege’nin!
www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/t.756809271/761845583849796


“Oyum HDP”ye açıklaması



İzmir'deki bilim insanları, sanatçılar, edebiyatçılar, eğitimcileri, hekimler, avukatlar, mühendisler, demokratik kitle örgütü ve sendika temsilcilerinden oluşan 150’yi aşkın kişi “Oyum HDP”ye açıklamasında bulundu.

İzmir’de yaşayan akademisyen, yazar, şair avukat, doktor, sanatçı, sosyolog, mühendis, sendikacı, gazeteciler, öğretmen, sinemacı, insan ve çevre hakları savunucuları ile kitle örgütleri temsilcisi 150’yi aşkın kişi yaptıkları açıklama ile oylarını HDP’ye vereceklerini belirttiler. HDP’ye oy verme gerekçelerinin başında, HDP’nin yerel seçim metninde bulunan yerel yönetimlerin özerkleştirilmesi ve toplumsal barışın gerçeklemesi bulunduğu belirtildi.

İzmir Ziraat Mühendisleri Odası Lokali’nde gerçekleşen basın toplantısında “Oyum HDP”ye çağrısı basınla paylaşıldı. Basın toplantısında açıklamayı yapan sanatçı İlkay Akkaya HDP’ye oy verme gerekçelerini madde madde sıraladı.

Özgürlükçü, eşitlikçi, çok kültürlü ve çok dilli bir yerel yönetim için

İlkay Akkaya, HDP’ye oy verme gerekçelerini “Herkesin dili, kültürü ve etnik kökeni, inancı, cinsiyeti, cinsel yönelimi ya da herhangi bir nedenle ayrımcılığa uğramadan yerel yönetimlerin kamusal olanak ve hizmetlerinden eşit olarak yararlanabilmesi için;

Sermayenin saldırıları karşısında kentimizi rant talanından korumak, yerel yönetim hizmetlerinin piyasalaştırılmasına ve özelleştirilmesine son vermek için;

Emekçileri önceleyen kamucu-sosyal bir yerel yönetim için;

Kentimizin doğal, tarihi, kültürel miras ve değerlerine sahip çıkabilmek için;

Kadına yönelik şiddete ve ayrımcılığa karşı mücadele eden, cinsiyet eşitlikçi ve kadın özgürlükçü bir yerel yönetim için;

Homofobik ve transfobik ayrımcılığa ve şiddete son verebilmek için;

Özgürlükçü, eşitlikçi, çok kültürlü ve çok dilli bir yerel yönetim için;

Kolektif ihtiyaçlarımız ve ortak hayallerimiz doğrultusunda kentimizi gönlümüzce ve birlikte karar vererek değiştirebilmek için;

Yerel yönetimlerin özerkleştirilmesi, demokratikleştirilmesi ve toplumsal barışın gerçekleştirilmesi için Oyum HDP'ye” diyerek sıraladı.



“Sosyalizmi Kurmak İçin Oyum HDP’ye”

Açıklamanın ardından basın toplantısına katılan aydınlar birer cümle ile HDP’ye oy verme gerekçelerini açıkladı.

Şair Asım Gönen: “Anadolu halklarının, demokrasiye ihtiyacı olan herkesin, tüm emekçilerin kendisini ifade edebileceği tek parti HDP’dir.”

Yazar Zeynep Tozduman: “Kadınları, farklı inanç ve etnik grupları tek temsil eden parti HDP olduğu için.”

Doç. Dr. Zerrin Kurtoğlu: “Barışı, özgürlüğü ve eşitliği tesis edebileceğine inandığım tek parti olduğu için HDP”

Prof. Dr. Cem Terzi: “Sosyalizmi kurmak için oyum HDP’ye”

Prof. Dr. Ertan Yılmaz: “Herkesin eşit, anayasal yurttaşlık temelinde, kardeşçe yaşaması için oyum HDP’ye”

Av. Mehmet Akdöl: “Anadolu’da yaşayan halklarının kardeşçe ve özgürce yaşaması için oyum HDP’ye”

TGS Genel Eğitim Sekreteri, Gazeteci Emine Uyar: “Özgür bir basın, başbakanın gazetecileri arayıp fırçalamadığı, işten attırmadığı bir ülke için oyum HDP’ye”

1. Ali Nesin, Prof. Dr.
2. Ali Osman Karababa, Prof. Dr.
3. Atilla Göktürk, Prof. Dr.
4. Cem Terzi, Prof. Dr.
5. Ertan Yılmaz, Prof. Dr.
6. Melek Göregenli, Prof. Dr.
7. Nilgün Toker, Prof. Dr.
8. Nuray Yılmaz, Prof. Dr.
9. Solmaz Zelyut, Prof. Dr.
10. Yeşim Şahin Edis, Prof. Dr.
11. Ayşen Uysal, Doç. Dr.
12. Doğan Göçmen, Doç. Dr.
13. İsmail Özgür Can, Doç. Dr.
14. Zerrin Kurtoğlu, Doç. Dr.
15. Ahmet Uhri, Yrd. Doç. Dr.
16. Aysun Akan, Yrd. Doç. Dr.
17. Erkin Başer, Yrd. Doç. Dr.
18. Hilmi Maktav, Yrd. Doç. Dr.
19. Mehmet Kuyurtar, Yrd. Doç. Dr.
20. Naci Şevkal, Yrd. Doç. Dr.
21. Zafer Yörük, Yrd. Doç. Dr.
22. Adil Çamur, Arş. Gör.
23. Aydın Arı, Arş. Gör.
24. Emel Yuvayapan, Arş. Gör.
25. Erkan Bozkurt, Arş. Gör.
26. Fırat Gündem, Arş. Gör.
27. Gülce Sorguç, Arş. Gör.
28. M. Eren Özel, Arş. Gör.
29. Nevcan Demir, Arş. Gör.
30. S. Emre Dilek, Arş. Gör.
31. Tuğba Pala, Arş. Gör.
32. Ufuk Tambaş, Öğr. Gör.
33. Umut Morkoç, Arş. Gör.
34. Emrah Zıraman Sosyolog
35. Zeynep Gönen Sosyolog
36. Ayla Bilir, Psikolog
37. Cüneyt Özboyacı, Dr.
38. Devrim Erşar, Dr.
39. Güneş Terzi, Uzm. Dr.
40. Yasemin Öz, Dr.
41. Zeki Gül, Uzm. Dr.
42. İsmail Karademirci, Uzm. Dr.
43. Asım Gönen, Şair
44. Asuman Susam, Şair, Yazar
45. Bekir Yurdakul, Yazar
46. Bozan Yaman, Şair
47. Cezmi Ersöz, Yazar
48. Dr. Halil Altınköprü, Müzisyen
49. Ercan Kan, Müzisyen
50. Eylem Şen, Yönetmen
51. Faruk Zeren Deniz, Şair
52. Fergun Özelli, Şair
53. Funda Şirinkal, Sinemacı
54. Hasan Özkılıç, Yazar
55. Hasan Öztoprak, Yazar
56. Hülya Soyşeker, Eleştirmen
57. Hüseyin Bul, Yazar
58. İlkay Akkaya, Müzisyen
59. K. Hayri Yetik, Şair, Eleştirmen
60. Lokman Kurucu, Şair
61. Murat Utkucu, Yazar
62. Oktay Çaparoğlu, Müzisyen
63. Sevim Korkmaz Dinç, Yazar
64. Yücelay Sal, Şair
65. Adnan Terece, Avukat
66. Ali Koç, Avukat
67. Arif Ali Cangı, Avukat
68. Berrin Esin Kaya, Avukat
69. Baha Coşkun, Avukat
70. Banu Dalgıç Cangı, Avukat.
71. Cemal Yıldız, Avukat
72. Çetin Bingölbalı, Avukat
73. Erkan Göbekçi, Avukat
74. Eylem Yıldız, Avukat
75. Ezgi Kasum, Avukat
76. Fatma Demirer, Avukat
77. Gurbet Uçar, Avukat
78. Halil Dönmez, Avukat
79. Hasan Hüseyin Evin, Avukat
80. İlahi Öz, Avukat
81. Mehmet Akdöl, Avukat
82. Mustafa İşeri, Avukat
83. Mustafa Rollas, Avukat
84. Nazan Sakallı Aktaş, Avukat
85. Nergiz Tuba Aslan, Avukat
86. Nihal İldoğan Duran, Avukat
87. Perihan Ok, Avukat
88. Senih Özay, Avukat
89. Seyhan Göbekçi, Avukat
90. Suat Çetinkaya, Avukat
91. Şükran Öztürk, Avukat
92. Taner Öcal, Avukat
93. Tuncer Fırat, Avukat
94. Turan Avcıoğlu, Avukat
95. Türkan Aslan, Avukat
96. Z. Beydağ Tıraş Öneri, Avukat
97. Zeynep Sedef Özdoğan, Avukat
98. Behzat Kocavar, Zir. Müh.
99. Mahmut Eşitmez, Bilg. Müh.
100. Mehmet Eyi, Mak. Müh.
101. Melih Yalçın, Mak. Müh.
102. Nedim Keskin, Bilg. Müh
103. Yıldırım Şahin, End. Müh.
104. Z. Vezan Karabulut, Zir. Müh.
105. Zeynel Açıkgöz, İnş. Müh.
106. Berrin Kurtoğlu, Öğretmen
107. Melahat Kuş, Öğretmen
108. Nilüfer Kuyurtar, Öğretmen
109. Serap Gürkaşlar, Öğretmen
110. Türkay Karataş, Öğretmen
111. Yılmaz Murat Bilican, Öğretmen
112. Zeki Yalçınkaya, Biliminsanı
113. Ahmet Alagöz, İnsan Hakları Savunucusu
114. Ayşegül İlgazi, Hlk. İlşk. Uzm.
115. Haluk Tekeli
116. Kenan Kalyon, Yazar/Siyasetçi
117. Mehmet Tatlıdil, Eczacı
118. Nur Kulakoğlu Dilek, Turizmci
119. Tuncay Atmaca, Yazar/Siyasetçi
120. Vedat Zencir, Vicdani retçi
121. Zeynep Tozduman, Yazar/Siyasetçi
122. Talat Ulusoy, Yazar/Siyasetçi
123. Bülent Çuhadar, BTS İzmir Şube Başkanı.
124. Şükrü Günsili, TÜMTiS İzmir Şube Başkanı
125. Cevat Düzci, Eğitim-Sen İzmir 4 No’lu Şube Başkanı
126. Hasan Ali Kılıç, Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şube Başkanı
127. Rukiye Çakır, SES İzmir Şube Başkanı
128. Ahmet Ulaşoğlu, SES İzmir YK Üyesi
129. Ali Türk, Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şb. YK Üyesi
130. Arzu Şimşek, Eğitim-Sen İzmir 4 No’lu Şb. YK Üyesi
131. Ayşegül Kocaarslan, Eğitim-Sen İzmir 1 No’lu Şb. YK Üyesi
132. Bedrettin Demirel, Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şb. YK Üyesi
133. Deniz Çetin, BES İzmir Şb. YK Üyesi
134. Dilek Kanlıbaş Demir, Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şb. YK Üyesi
135. Elif Çuhadar, Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şb. YK Üyesi
136. Emine Uyar, TGS Genel Eğitim Sekreteri
137. Fevzi Güçer, Tüm Bel Sen İzmir 1 No’lu Şb. YK Üyesi
138. Gökçen Balcı Eğitim-Sen İzmir 5 No’lu Şb. YK Üyesi
139. Hacay Yılmaz, Sendikacı
140. Hanefi Duman, Eğitim-Sen İzmir 1 No’lu Şb. YK Üyesi
141. Hüseyin Cağlar, BES İzmir Şb. YK Üyesi
142. İdil Uğurlu, Sendikacı
143. İsmail Akyol, Eğitim-Sen İzmir 4 No’lu Şb. YK Üyesi
144. İsmet Süzer, Sendikacı
145. Mehmet Saydam, Eğitim-Sen İzmir 5 No’lu Şb. YK. Üyesi
146. Nihat Filiz, Sendikacı
147. Tekin Çelik, Eğitim-Sen İzmir 1 No’lu Şb. YK. Üyesi
148. Yaşar Metin, Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şb. YK. Üyesi
149. Yıldız Öztürk, Eğitim-Sen İzmir 4 No’lu Şb. YK Üyesi
150. Dr. Mehmet Çakmak, Dersimliler Derneği Eş Başkanı
151. Yüksel Bektaş, Dersimliler Derneği Eş Başkanı
152. Özer Akdemir, EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi
153. Tatar Çelik, Hakkarililer Derneği YK Üyesi

http://www.yurtsuz.net/News.aspx?newsid=1808#.UzHMWPl_vpk


Foça elele termik santrale direnecek



Özer Akdemir
İzmir Foça’da “Termik Santral ve Cüruf Alanlarının Çevresel Etkileri ve Yenilenebilir Çözümler” konulu panel düzenlendi. Reha Midilli Kültür Merkezinde gerçekleştirilen, panelde, Aliağa ve Foça arasındaki sanayi kuruluşlarının ve yapımı süren termik santrallerin yarattığı tehlikeler masaya yatırıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ, “Zaten yeterince kirlenmiş olan bölgemizi daha da kirletecek olan termik santrallere karşı el ele verip, hem sokaklarda hem de hukuki alanlarda direnmek zorundayız ve direneceğiz” diye konuştu.

GERZELİLER GİBİ DİRENİLMELİ

Konuşmalardan önce Gazetemiz Muhabiri Özer Akdemir’in hazırladığı ve Hayat Televizyonunda yayınlanan Çepeçevre Yaşam programından, Aliağa bölgesindeki çevre sorunları ve verilen mücadelelerle ilgili 20 dakikalık seçki ilgiyle izlendi. Seçkinin sonunda konuşan Akdemir, Gerze’lilerin termik santrale karşı verdiği mücadeleyi örnek vererek, halkın kararlı bir şekilde direndiğinde yaşam alanlarını korumayı başardığına dikkat çekti.
Termik santrale  el ele direnecekler
SANAYİCİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUN KAYNAĞI OLDU

Akdemir’in ardından konuşan 9 Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül de, Aliağa bölgesinde 1974’lerde başlayan demir çelik üretiminin yarattığı cüruf sorunu ile ilgili “Böylece yüz binlerce ton atık yığıldı bölgeye. Bu atıkların yasal mevzuat gereği bertaraf edilmesi yoluna gidilse sanayici bir dünya para harcamak zorunda kalacaktı. Onlar da bu sorunu cürufları getirip tarım arazileri üzerine dökerek çözdüler! Dedi.” Demir çelik tesislerinde 15 milyon ton hurda metalin kullanıldığı bilgisini veren Küçükgül, bunların içindeki tehlikeli maddelerin belirlenmeden bu tesislerde kullanılmasının yaratacağı tehlikelere dikkat çekti. Küçükgül, “Radyasyonlu bir atığın eritilip çatal haline getirildiğini düşünün. Yıllarca bu çatal etrafa radyasyon ışını yaymaya devam edecektir” diye konuştu.

YAPILACAK EN İYİ ŞEY BU DÜZENİ DEĞİŞTİRMEKTİR

Kirli sanayi işletmelerinin ve termik santrallerinin çevresel ve sağlığa olan etkilerini anlatan Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, günümüzde bütün hastalıkların yüzde 80’inin çevresel etkilere bağlı olduğunu aktardı. Aliağa’da hava, su ve toprağın kirlendiğini ve kirliliğin artarak devam ettiğini belirten Karababa, bu kirliliğin yarattığı sağlık sorunları hakkında bilgiler verdi. Karababa, “Kapitalizmin sonu mu dünyanın sonu mu? sorusunu soruyoruz artık. Yapabileceğimiz en iyi şey bu düzeni değiştirmektir” diye konuştu. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanay Sıtkı Uyar ise 100’de yüz yenilenebilir enerjinin mümkün olduğu üzerine kurduğu sunumunda enerjide birinci çözümün enerjinin etkin ve verimli kullanımı olduğunu söyledi. Panel konuşmaların ardından soru cevap bölümüyle devam etti. 
(İzmir / EVRENSEL)

www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-01-27 06:00:00

Ege'de altına karşı yaşamı savunmak



Özer Akdemir gazetemiz için yazdı

Ülkemizin dört bir yanında halk sermayenin yaşam alanlarına saldırılarına karşı bir yaşam mücadelesi içinde. Maden, enerji, kentsel dönüşüm, balık çiftlikleri... Kapitalizm sisteminin devamı için, krizinden çıkabilmek için emeğin yanı sıra doğanın da sömürüsüne, talanına hız verdi. Bu talana, ekolojik yıkıma karşı geçmişte bir grup orta sınıf aydının uğraşı olarak görülen yaşamı savunma mücadelesi, tabana, halka yayıldı. Şimdi ülkemizin dört bir yanında, kent ve kırlarında halk yaşam alanlarını koruyabilmek için direnmeye, bunun için birleşmeye çalışıyor.

"Ölüm bu kapıdan giremez"di

Bu yazı da, sayfa sınırları nedeniyle sadece Ege Bölgesindeki altın madeni karşıtı mücadeleden kısa kesitler yer alacak. Ege Bölgesi ve özellikle Bergama Köylülerinin siyanürlü altına karşı direnişleri, çevre mücadelesinin de kırılma noktasını oluşturmakta.
Kapısında “Tanrılar Adına, Ölüm Buraya Giremez!” yazan dünyanın ilk büyük sağlık merkezi Asklepion’un kurulduğu Bergama, ne acıdır ki ölümle özdeşleşen çok uluslu altın şirketlerinin ülkeye ilk girdiği yerdir. Uzun uğraşlardan, direnişlerden, hukuk skandallarından, politik cambazlıklardan sonra ‘ölüm-siyanür’ Bergama kapısından girebildi. Bergama’da aralanan kapıdan giren ‘siyanür-ölüm’ Kışladağ’da, Erzincan İliç’de, Kaymaz’da, Küçükdere de kısa sürede kök saldı.

1990’lı yılların Türkiye’si, gittikçe yükselen Kürt ulusal hareketinin yanı sıra iki önemli olaya daha tanıklık etti. Bunlardan birisi 1990’ın sonlarında başlayıp 1991 başlarında “Büyük Ankara Yürüyüşü” şeklinde gelişen Zonguldak maden işçilerinin grevi, diğeri ise 90’ların sonları, 2000’li yılların başında en yüksek seviyesine çıkan Bergama Köylülerinin siyanürle altına karşı direnişi idi.

Eurogold Madencilik A.Ş. (Normandy) tarafından Bergama Ovacık-Çamköy-Narlıca arasında bulunan arazide siyanür liçi yöntemiyle altın elde etme uğraşının başlangıç tarihi 1989 yılıdır. Eczacıbaşı Esan Şirketi tarafından alınan altın arama ruhsatının Eurogold’a satılması ile başlayan süreç, daha sonra madenin Normandy’e satılması ile devam etti. Bergama Köylülerinin yaşam alanlarını altıncı şirketlerden korumak için verdiği mücadele, bin bir türlü eylemlerin yanı sıra hukuk cephesinde de sürdü. 1997 Mayıs'ında, Danıştay Dava Daireleri Kurulu'nun verdiği "siyanürle altın işletmeciliğinde kamu yararı yoktur" kararına uygun davranılmış olsaydı, bu yazının konusunda önemli bir yer tutmazdı. Yargı tarafından 'kamu yararı' yoktur diye reddedilen altın işletmeciliği hukuk devletinin gereğine uyularak rafa kaldırılmış olurdu. Oysa ülkemizdeki hukukun, egemenlerin kendi hukuksuzluklarını gizleme aracından başkaca bir anlam yüklemenin hata olduğunu tarih bizlere defalarca gösterdi.

Dış güçler yalanı
Kazanılan onlarca, yüzlerce davaya rağmen altın madeninin kapatılamaması elbette Bergama köylülerinde var olan hukuka inancı önemli oranda zedelediği gibi, mücadele azmini de yıprattı. Buna rağmen, Bergama köylülerinin yaşam alanlarını siyanürcü altın şirketinden koruma mücadelesinin sönümlenmesine yol açan ön önemli gelişme ise hiç kuşkusuz, bu direnişi 'dış güçlerin' kışkırttığı yalanıdır. 18 Aralık 2002 yılında evinin önünde bir suikast sonucu öldürülen Necip Hablemitoğlu'nun, Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabında ileri sürdüğü bu tezler, sonradan ayrıntıları ortaya çıkacak olan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği'ne bağlı Toplumla İlişkiler Başkanlığı (TİB)'nin bir psikolojik savaş oyunuydu. İşin bu yönü bambaşka bir yazı konusu.

Kırılmanın fotoğrafı

Bergama köylülerinin mücadelesindeki bu 'dış güçler-Alman Vakıfları- iddialarının ardından DGM'de açılan "Almanya yararına legal casusluk" davasıyla daha da hızlandı. İktidarın tüm kurumları olmak üzere, medyadan, askeriyeden ve iş dünyasından önemli oranda destek gören bu karalama kampanyalarına rağmen mücadeleyi elden bırakmayan köylüler için Enerji Bakanı Hilmi Güler'in altın madenini ziyareti önemli bir kırılmayı beraberinde getirdi. O güne kadar köylülerin sözcüsü olan Oktay Konyar'ın, Bakanın ricası üzerine altın külçesinin bir ucundan tutarak gazetecilere verdiği pozdu bu kırılma anı. Konyar'ın tuttuğu altın külçesinin diğer ucundan bakan ve şirket müdürünün elleri vardı. Ertesi günkü gazeteler "Madende uzlaşma" diye yazıyordu bu fotoğrafın altına. Konyar'ın "böyle bir şey yok" demesine rağmen o poz köylülerin zihninde bir yenilgi anı olarak kaldı. Yıllarca her türlü mücadeleyi, baskıları, zorlukları, uygulanmayan mahkeme kararlarını, hatta 'casusluk iftirasını' bile göğüslemiş olan köylülerin direnme güçleri o pozun ardından inişe geçti.

Türk lokumu

Bir zaman sonra madenin "yerli" görünen Koza Altın Şirketine satılması ve ardında Gülen Cemaatinin olduğu söylenen bu şirketin de madene karşı çıkanlara devlet destekli bir şiddete başvurması hareketin sönümlenmesine giden en son hamleler oldu.

Bergama'daki direnişi kıran Koza Altın, buradaki cevherin tükenmesinin ardından Küçükdere'ye ve Kozak Yaylalarına gözünü dikti. Buralarda açılan maden ocaklarından getirilen altınlar, bir siyanürle altın ayrıştırma üssüne çevrilen Bergama Ovacıktaki tesislerde işleme tabi tutuluyordu.

Bergama Kapısının ardından Kanadalı Eldorado Gold'un Türkiye uzantısı TÜPRAG şirketi Uşak Eşme Kışladağ'da altın madeni çalışmalarını başlattı. Açılan davalara rağmen, topraklarını satmamakta direnen, madenin su yolu geçirmesine izin vermeyen İnay Köylülerinin jandarma marifetiyle dövülmesine kadar giden bir mücadele süreci izledik Kışladağ'da. AKP Hükümeti'nin Bakanlar Kurulu, topraklarını madene satmayan Almanya'da ikamet eden Fadime Usta'nın arazisinin elinden alınması için şirket lehine 'acele kamulaştırma' kararı çıkarmaktan geri durmadı. Madenin resmi açılışında 15 gün önce meydana gelen siyanür kazasında 1500 Eşmeli'nin zehirlenmesine rağmen, maden törenlerle açıldı. Ölüm olayı yaşanmasa da binlerce insanı etkileyen bu kazanın hayvanlar üzerindeki etkisi 8-9 ay sonra ortaya çıktı. Civar köylerde doğum yapan hayvanların yavrularını %80'e varan kısmı ölü ya da sakat doğdu! Şirket, "Turkish Dileght - Türk lokumu" olarak nitelediği madenin kapasitesini üç katına çıkardı. Avrupa'nın en büyük altın madeninde zenginlikler Kanada'ya, kirlilik ve zehir ise bize kalmaya devam ediyor.

Son efe direniyor

TÜPRAG Şirketinin bir başka madeni olan Efemçukuru ise İzmir'e sadece 20 km uzaklıkta, kente 700 metre yüksekten kuşbakışı bakan bir konumda. Bir zamanlar Alfons tipi üzümleriyle ünlü Efemçukuru Köyünün bir başka özelliği ise kente içme suyu sağlayan barajların koruma havzasında yer alması. Altın madeninin burada işletilmesi için 200-300 bin kişinin suyunu karşılaması planlanan Çamlı Barajı'na ilgili bakanlıklar tarafından ÇED izni verilmediğini de söyleyelim. Efemçukuru köylülerinin 2-3 yıl boyunca madene karşı verdikleri mücadelenin kırılma noktası yine Bakanlar Kurulu'nun Acele kamulaştırma kararları oldu diyebiliriz. Bakanlar Kurulu, arazilerini madene satmayan köylülerin 35 parsel taşınmazı için acele kamulaştırma kararı çıkararak, şirketin önünü açtı. Şirket de bu kararı şantaj amaçlı kullanıp, kısa sürede bu arazilerin çok büyük bir kısmını yüksek paralarla köylülerin elinden aldı. Madene arazisini hala satmayan tek köylü olan Ahmet Karaçam'ın bağı, madenin oluşturmak zorunda olduğu "sağlık koruma bandı"nın içerisinde. Yasalarla oluşturulması gereken sağlık koruma bandını Ahmet Karaçam'ın direnmesi yüzünden oluşturamayan madenin deneme izni bu nedenle iptal edilmiş olmasına rağmen, altın madeni İl Özel İdaresinden aldığı üretim izni ile çalışmaya devam ediyor. Denemez izni iptal edilen madene nasıl üretim izni verildi? Burası Türkiye, olur böyle şeyler!...

Son söz yerine

İzmir'de işletilmesi planlanan, Karşıyaka kent merkezine 5 km uzaklıktaki Yamanlar Arapdağındaki altın madeni için yargı 'şimdilik' dur demiş durumda. Tıpkı Kazdağlarında, geçtiğimiz günlerde 7 altın madenini 6'sı için verilen yürütmeyi durdurma kararlarına yaşam savunucularının ihtiyatlı yaklaşımı gibi...

Bu ülke en yüksek yargı organı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun kesinleşmiş "siyanürle altın işletmeciliğinde kamu yararı yoktur" kararına rağmen, günümüzde onlarca yerde altın madenciliğini yapılan bir ülke çünkü.

Son söz yerine; Ege'de de, ülkenin diğer yerlerinde de, temiz, doğayla barışık bir gelecek için sermayeye direnmekten başka yolu yok yoksul halkın. Emekten, doğadan, barıştan yana bir ülkeyi hep birlikte kurana kadar...

Kaynak: Bu yazı Yeşil Öfke (yeni adı Yeşil DireniŞ) gazetesinin Ocak 2014 3. sayısında yayımlanmıştır.

Nükleer skandal Meclis gündeminde

Özer AKDEMİR
İzmir


Evrensel’in gündeme getirdiği Manisa’nın Köprübaşı ilçesindeki radyoaktif kirlilik üzerine araştırma yapan Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, bölgedeki köylerin tehlike altında olduğunu söyleyerek, “3-4 köy oradan taşınmalı” dedi.
Manisa Köprübaşı’nda eski uranyum madeninde normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapılmış ve bu felaketi evrensel de, “Manisa’nın Çernobil’i” başlığıyla manşetinden gündeme getirmişti. Ardından Fırat Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz’ın uranyum madeni ve çevresinde 2007-2008 yılları arasında araştırmalar yaptığı ve araştırmalar sonucunda yayımladığı raporu 2008’de TÜBİTAK’a teslim ettiği ortaya çıkmıştı.
5 YIL SONRA EVRENSEL GÜNDEME GETİRDİ
Haberimizin ardından görüştüğümüz Şaşmaz, bu durumun 5 yıl sonra da olsa gündeme gelmesinden son derece mutlu olduğunu belirtti. Şaşmaz, “Nihayet! Siz araştırmadan  sonra geri dönen ikinci kişisiniz. İlki bir şirketti, oradan uranyum çıkarmak istiyorlardı. Uranyum stratejik madenler sınıfından çıkarıldıktan sonra özel şirketlerin de bunları işletmesinin önü açıldı. Ancak Fukişima’dan sonra hükümet bunda biraz geri durdu. Bu şirket de beni bir daha aramadı. Yoksa bölgeden maden çıkarılması için birlikte çalışma yapacaktık” diye konuştu. 5 yıl geçtikten sonra olayın çevresel boyutuna eğilen ilk siz oldunuz” dedi.
SULARIN RENGİ URANYUM NEDENİYLE SAPSARIYDI
Madenin çevresinde bulunan su kuyularından aldıkları numunelerde suların sapsarı bir renkte olduğunu vurgulayan Şaşmaz, yöredeki uranyumun sulara karışarak bu rengi verdiğini söyledi. Şaşmaz, yer altı, yer üstü suları ile birlikte bu kirliliğin yıllarca Demirköprü barajına ve Gediz Nehri’ne karıştığını dile getirdi. Uranyum kirliliğinin sularla ve rüzgarla çevreye yayıldığını aktaran Şaşmaz , “Bölgede değişik yerlerde uranyum cevherleşmeleri var. Buralarda bulunan 3-4 köyün kaldırılması gerekiyor. Daha önce Nevşehir’de benzer bir olay nedeniyle köyler taşınmıştı bildiğim kadarıyla” diye konuştu.

İÇME SUYU KUYUSUNDA DA URANYUM TESPİT EDİLDİ
Köprübaşı Belediye Başkanının ilçenin içme sularının temiz olduğu ve uranyum madeninin bir tehlikesinin bulunmadığı yönündeki açıklamaların gerçeği yansıtmadığını belirten Şaşmaz, “Yaptığımız çalışmalar sırasında Köprübaşının batısında Salihliye doğru iki içme kuyusundan örnek aldık. 150-200 metreden ilçenin içme suyunun çekildiği kuyulardı bunlar. Biri temizdi ama diğerinde çok yüksek oranda uranyum kirliliği vardı. Bunlar halka verildi yıllarca. Belediye başkanı içme sularının analizlerini nerede yaptırmış. Ben bu analizleri yapan kurumların hiçbirine güvenmiyorum artık. Ben örnekleri doğrudan Kanada’daki bir laboratuara gönderiyorum. Sonuçlar oranın sonuçları” dedi.
Bölgedeki uranyum madeninin çıkarılmasından yana olduğunu söyleyen Şaşmaz, “Zaten şu anda da zarar veriyor. Hiç olmazsa çıkarıldıktan sonra rehabilite edilir. Rehabilitesi  de çok masraflı bir iş değil. Bölge ağaçlandırılıp yeşillendirilir. Koruma altına alınır. Bölgedeki kuyu sularından da içme ve hayvanların sulaması önlenirse risk azamiye iner” dedi.
Kendi çalışmalarında alanda alfa, beta, gama gibi ışamaları değil, radyoaktiviteyi ölçtüklerinin altını çizen Şaşmaz, “Benim odamda çeşitli cihazlardan kaynaklı radyoaktivite değeri 10 bekerelse, orada 1500 bekerel ölçtük” dedi.
‘SARI PASTA NE OLDU, BİLMİYORUM’
Şaşmaz, Köprübaşındaki tesislerde üretilen sarı pastanın ne olduğu konusunda bilgisinin bulunmadığını dile getirerek, “1974 Kıbrıs harekatı sırasında aramızın bozuk olduğu göz önüne alınırsa, ABD’liler baskı yapıp almış olabilirler” dedi.
‘SARI PASTA’ NEDİR?
TÜRKİYE Atom Enerjisi Kurumu (TAEK)’nun İnternet sitesinde “sarı pasta” şöyle tanımlanıyor; “Uranyum cevherinin elde edilmesi ve çıkarılan cevherin fiziksel olarak uygun büyüklüğe getirilmesinden sonra, uranyumu elde etmek ve saflaştırmak için, cevher kimyasal işleme tabi tutulur. Bu işlemle hacmi küçülen, rengi ve kıvamı ile ifade edilen bu katı ürün (U3O8) sarı pasta olarak bilinir.”
TAEK: BASIN AÇIKLAMASI YAPACAĞIZ
KONUYLA ilgili bilgi almak istediğimiz Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Özel Kalem Müdürlüğünden Celal Öner konuyla ilgili çalışmaların devam ettiğini belirterek, “En kısa zamanda bir basın açıklaması yapacağız” dedi.

NÜKLEER SKANDAL MECLİS GÜNDEMİNDE
EVRENSEL’in duyurduğu Manisa Köprübaşındaki eski uranyum madeninden kaynaklanan radyasyon tehlikesi Meclis gündemine taşındı. Konuyla ilgili soru önergeleri veren HDP Milletvekili Levent Tüzel ve CHP Milletvekili Özgür Özel, Manisa’daki nükleer skandalın araştırılmasını talep etti. 
URANYUM KİRLİLİĞİNİN BOYUTU NEDİR?
HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel konuyla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Şehircilik, Sağlık, Tarım ve Gıda ile Milli Savunma Bakanlıklarına soru önergesi verdi. Tüzel, ayrıca konuya dair bir araştırma önergesi de verdi.
Gazetemizin haberini ve bölgede bilimsel çalışmalar yapan Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz’ın raporunu kaynak gösteren Tüzel, ilgili bakanlıklara bölgedeki uranyum kirliliğinin boyutu, halk sağlığı ve canlı yaşamına etkileri, alınan, alınması düşünülen önlemlerin yanı sıra, üretim yapılan süre içerisinde elde edilen “sarı pasta”nın akıbetini de sordu.
DÖNEN DOLABIN İÇ YÜZÜNÜ ANLAYACAĞIZ
CHP Manisa Milletvekili ve Manisa Büyükşehir Belediye Başkan adayı Özgür Özel de, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Köprübaşının yanı sıra Türkiye’de kaç tane radyoaktif saha olduğu sorusunu yöneltti. Soru önergesinde Köprübaşının AKP’li Belediye Başkanı Zafer Mergen’in “seçim öncesi bu haberler ilçeye zarar verir” sözlerini de eleştiren Özel, “Hiçbir seçim insan sağlığından insan hayatından daha değerli olamaz. Önümüzdeki günlerde burada dönen dolabın iç yüzünü anlayacağız” dedi.
GEDİZ HAVZASI YAŞANMAZ HALE GELECEK
Turgutlu Çevre Platformu, (TURÇEP) konuyla ilgili yaptığı basın açıklamasında, Turgutlu Çal Dağı’daki nikel madenciliğinin yarattığı tehditle, Köprübaşı’ndaki uranyum kirliliğinin Gediz Havzasını yaşanmaz hale getireceği uyarısında bulundu.
TEMİZ SU TEMİN EDİLMELİ
Greenpeace de yaptığı açıklamada acilen önlem alınması gerektiğini ifade ederek, “Bebeklerin radyasyonlu su içmiş olması kabul edilemez. Bir an önce yapılması gereken, nükleer güvenlikten sorumlu kurumların bir kriz masası oluşturması, tedbirler alınması ve geniş çaplı bir araştırma yapılması. Bölgede yaşayan insanların bu suyla ilişkisi hemen kesilmeli, bu insanlara ve hayvanlarına temiz su temin edilmeli ve bölgedeki halkın sağlık durumuyla ilgili araştırmalar yayımlanmalı” dedi. (HABER MERKEZİ)
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-01-22 06:00:58
http://www.evrensel.net/haber/76833/nukleer-skandal-meclis-gundeminde.htmlhttp://www.evrensel.net/haber/76833/nukleer-skandal-meclis-gundeminde.html


4 Ağustos 2014 Pazartesi

Bergama’ya KOZA’dan bir altın madeni daha



Özer AKDEMİR

Bergama’yı siyanürlü altın çıkarma üssüne çeviren ve cemaate yakınlığıyla bilinen KOZA altın şirketi, yeni bir altın madeni daha açmak için kolları sıvadı. Bergama’da Ovacık Altın madenini işleten KOZA, Kozak Yaylası Kapıkaya köyünde altın madeni işletmek için ÇED sürecine başladı.

EKOLOJİK HASSAS BÖLGE

Bilim insanları tarafından “ekolojik hassas bölge” olarak tanımlanan, fıstık çamları ve su potansiyeli ile ünlü Kozak Yaylası yeni bir altın madeni girişimi ile karşı karşıya.

KOZA altın şirketi yıllardır işlettiği Bergama Ovacık altın madenindeki cevherin tükenmesi üzerine yakın yerlerde altın madenleri açarak buradan cevherleri Ovacık’taki tesislere taşıma yoluna gitmişti. Havran Küçükdere’den sonra Kozak Yaylası’nda da 4 ayrı bölgede altın madeni girişimlerine başlayan KOZA şirketi, yöre halkının direnişi ve hukuki mücadelesi sonrasında Kozak’taki dört madenin üçünde üreteme başlayamadı. Açılan davaların ardından üç madenin ÇED süreci iptal edilince sadece Çukuralan’da üretime başlayan şirketin burada yarattığı doğa tahribatı altın madenciliğinin nasıl bir bela olduğunu ortaya koymaya yetmişti.

İŞLER SARPA SARMIŞTI AMA…

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ardından Hükümet-Cemaat kapışmasında, cemaate yakınlığı ile bilinen Koza şirketinin işleri sarpa sardı. Çukuralan ve Gümüşhane’deki madenlerde çeşitli gerekçelerle üretim yetkililerce durdurulurken, Çukuralan madeninde üretim mahkeme kararı ile yeniden başlamıştı.

ÇUKURALANI BİTİRDİLER Mİ?

KOZA’nın Kozak Kapkaya köyünde başlattığı altın madeni açma girişimi, şirketin Çukuralan’daki rezervin de sonuna geldiği yorumlarına neden oldu. Bergama’yı bir siyanürle altın ayrıştırma üssü haline getiren şirket, buradaki tesislerin altın üretimine devam etmesi için yeni maden ocakları açmak zorunda.

KİRLİLİK BERGAMAYI ESİR ALIR


Koza’nın Kozak Yaylasında işletmek istediği madenlere karşı EGEÇEP adına dava açan Avukat Arif Ali Cangı, Kozak Yaylası’nda Gelintepe, Yerli Tahtacı ve Uzunkaya maden ocaklarının ÇED izinlerinin iptal edildiğini hatırlatarak; “Bu üç madenin ÇED izinleri Bergama’nın su havzalarına yakınlığı gerekçesiyle iptal edilmişti. Yeni işletmek istedikleri Kapıkaya köyü de Bergama’ya 7 kilometre uzaklıkta. Hem su havzasında hem de Bergama’nın tepesinde. Burada oluşacak bir kirlenme Bergama’yı esir alır” dedi. ÇED sürecinin yeni başladığını ve bu sürecin sonunda izinlerin söz konusu olacağını belirten Cangı, Bergama açısından önemli bir risk olan bu madene karşı özellikle belediyenin işin içine girmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Eklenme Tarihi: 04 Ağustos 2014
www.evrensel.net/haber/89337/bergamaya-kozadan-bir-altin-madeni-daha.html

 www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-08-04 06:00:00

3 Ağustos 2014 Pazar

Türk’ün nükleer atıkla imtihanı!



Özer AKDEMİR

İzmir’in göbeğinde Gaziemir’deki eski kurşun fabrikasının bahçesinde ortaya çıkarılan nükleer atıklar, aylar sonra o bölgeden temizleniyor. Ama nasıl? Akıllara ziyan bir yöntemle!... Türk’ün nükleer atıkla imtihanı böyle oluyormuş!...

DÜNYA ÇÖZEMEDİ

Yıllardır dünyadaki bilim insanları, nükleer santrallerin en önemli sorunlarından birisinin atıkların bertaraf edilememesi olduğunu belirtirler. Gelişmiş ülkelerdeki nükleer tesislerden çıkan atıkları koyacak, bertaraf edecek bir yer-yol bulunamaması, bu ülkelerin en çok başını ağrıtan konuların başında gelir. Ortalama bir nükleer santralin yıllık 25-30 ton arasında nükleer atık ürettiğini düşünürsek durumun vahameti biraz daha anlaşılabilir. Bugüne kadar toplam 350 bin ton dolayında nükleer atık üretildiği varsayılıyor. Bunun 110 bin tonu tekrar işlenmiş. Bu arada büyük miktarda radyoaktif atığın denize ve havaya karıştığı belirtiliyor. Bu tabii ki çevreye, canlı yaşamına çok büyük zararlar veriyor. bu zararların kimi tespit edilirken, birçoğu hâlâ ortaya çıkarılmış değil. Atıkların izole edilerek bir yerde depolanması da işe yaramıyor. ABD’nin Yucca Dağı’na depoladığı atıklar insan ve çevreye zararları nedeniyle başına bela oldu. Atık depolama projesi askıya alındı. Yine İsveç’in bu nükleer atıkları granit kayalar içine hapsetme projesi de askıda. Şimdi düşünülen çözüm atıkları Sibirya, kutuplar gibi insan yaşamının olmadığı bölgelere götürerek oralarda yeraltına depolamak. Bu ise büyük maliyetler getiriyor.
Türk’ün nükleer atıkla imtihanı!
KAMYON KASASINDA NÜKLEER ATIK

Gaziemir’de, dört mahallenin orta yerinde, nereden geldiği belli olmayan nükleer yakıt çubuklarının yaydığı radyasyonun sağlığa etkileri ile ilgili ciddi bir araştırma yapılmadı. Atıkların bulunduğu mahallede özellikle engelli çocukların yoğun olması, en azından mahallelinin şüphelerini bu yöne çeviriyor. Atık bölgesi, eski kurşun fabrikası olağan şüpheli durumunda. Bu atıkların kaldırılmasına dönük aylardır kamuoyunun baskısı, TBMM’ye verilen birçok soru önergesi ve açılan davalar hükümeti adım atmak zorunda bıraktı. Geçtiğimiz günlerde alanda kamyonlar, kepçelerle yapılan hummalı çalışma sonrası atıkların olduğu topraklar alınarak başka bir yere götürülmeye başlandı. Nükleer bulaşıklı toprakların, nükleer yakıt çubuklarının böyle, kamyon kasalarında, mahalle içlerinde tozu toprağa katarak taşınması bilim insanlarını hayretler içinde bıraktı. Nükleer enerji uzmanlarından Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, atıkların içinde henüz bilinmeyen-açıklanmayan radyasyon partiküllerinin bu taşıma sırasında toz emisyonu ile çevreye yayılacağını belirterek, bunun daha vahim bir çevre kirlenmesi meydana getireceği uyarısında bulundu. Almanya Nükleer Karşıtı Hekimler Seksiyonu üyesi Dr. Alper Öktem de Gaziemir’deki durumu kaş yapayım derken göz çıkarmak olarak tanımladı.

BİR NÜKLEER ATIK EKSİKTİ

Taşımayı gerçekleştiren özel şirket yetkilisi ise gerekli önlemleri aldıklarını ileri sürüyor. Yetkili atıkların İzaydaş ve Süreko gibi atık bertaraf tesislerine götürüleceğini açıkladı. Tüm dünyanın çözüm üretmekte aciz kaldığı, ne yapıp, ne edeceğini, nasıl taşıyıp, nerede saklayacağını bilmediği nükleer atıklar sorunu, görüldüğü gibi Türkiye’de devlet-özel şirket işbirliği ile sorun olmakta çıkarıldı!

“Madem bu mahalleliye rahatsızlık vermiş, biz de alır başka yere taşırız, orada bertaraf ederiz” dediler. Başka yer dedikleri muhtemelen İzmir’e yaklaşık 2 saat uzaklıktaki Kula Sandal Beldesi yakınlarındaki Süreko tehlikeli atık bertaraf tesisleri olacak. Tarım topraklarını üzerine, Esenyazı köyüne 1 kilometre uzaklıktaki bu atık bertaraf tesisi, büyük ortağı İtalyan olan bir Türk-İtalyan şirketi. İtalyan ortağın Türkiye’de çimento fabrikaları da var. Demir-çeliklerde, termik santrallerde, İzmir, Aydın, Antalya dahil 11 ildeki tehlikeli, endüstriyel ve tıbbi atıklar buraya taşınarak yakılıyor ya da gömülüyor.

GİZLİ DÜŞMANLA BİR ÖMÜR

Tesislerin açılışından bir yıl geçmeden yarattığı kirlilik ve koku yüzünden uyuyamadıklarını, sularının pas rengi akmaya başladığını söyleyen köylüler, Kula’ya yürümüşlerdi. Köylüler, ürünlerinin tarlada kuruduğunu, bir kamyondan düşen küçücük bir parça atığın kokusu nedeniyle günlerce evlerinden çıkamadıklarını, yaşam alanlarının kirletildiğini dile getiriyorlardı. Şimdi, Gaziemir’deki nükleer atıklar da buraya taşınıyor. Muhtemelen köyün tarlalarının, meyve bahçelerinin yanı başına inşa edilen atık depolama alanına götürülüp gömülecek bu nükleer atıklar. Kimyasal madde kokusu, yanan atıkların pis dumanı, endüstriyel ve tıbbi atıkların yarattığı tehlikelerle yüz yüze yaşamak zorunda kalan Kulalılar, Sandallılar, Esenyazı köylüleri şimdi de radyoaktif kirlilikle tanışmış olacaklar!

Yıllardır, 40 yıl önce işletilen uranyum madenleri ve sondajları nedeniyle radyoaktif kirlilikle iç içe yaşayan Manisa Köprübaşılılar ve Aydın Söke Kisir köylüleri gibi, göremedikleri bir gizli düşmanları olacak yanı başlarında. Ve onunla bir ömür geçirecekler...

3 Ağustos 2014 / Evrensel Pazar Eki
www.evrensel.net/haber/89288/turkun-nukleer-atikla-imtihani.html
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-08-03 08:08:03

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...