30 Nisan 2014 Çarşamba

Urla’da unutulmak!

Urla’da unutulmak!
Özer AKDEMİR

Her şeyden önce ilk kendimizden başlayalım. İçerisinde “Başbakanın olduğu söylenen ve sit alanına yapıldığı için dava konusu olan villalar, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Çevre Komisyonu üyesi 20 avukat ve jandarma gözaltısı” cümleleri geçen bir haberin önemini yeterince anlayamıyorsak, “haber” anlayışımızı gözden geçirmemiz gerekiyor! Üstelik, tüm bu olaylar olup biterken orada olan, her şeyi baştan sona fotoğraflayan, videoya alan tek bizim gazetemizin-televizyonumuzun muhabiriyse durum daha da sıkıntılı!
Urla Zeytineli köyü yakınlarındaki Hacılar Koyu’na yapılan ve içinde Başbakan Erdoğan’a ait olduğu da ileri sürülen villaları TTB Çevre Komisyonu ve Çevre Hareketi avukatlarının (ÇEHAV) görmek istemesi sonrası gelişen olaylardan bahsediyoruz. Gerek Seferihisar Teos’daki toplantı, gerek Urla’daki diğer etkinlikler ve son olarak Hacılar Koyu’nda yaşananlara tanıklık eden tek gazeteci olarak sonrasında haberin basında yer alma biçimine yönelik bir eleştiri yazısı bu.
Sosyal medyanın gelişmesi, “vatandaş gazeteciliği” denilen olgunun sonuçları vs, den ayrı olarak haberin veriliş biçimi ve eksik unsurları bu yazının yazılmasının nedeni.
Hacılar Koyu’na giden on araçlık hukukçu grubunun içindeki tek gazeteci, Koyun girişindeki barikatın önünde toplu fotoğraf çektiren hukukçuları görüntüleyen gazeteci, sonrasında avukatlara küfür ve tehditler savuran “mülk sahibi”nin saldırısını fotoğraflayan gazeteci ve en sonunda bu saldırganın jandarmayı arayarak “Şu plakalı aracı çevirin” ‘Talimatı’ sonrası köy çıkışında alıkonanlar arasındaki gazeteci, haberlerde unutuldu!
Bu gazeteci belki, akşamın o saatinde gazete merkezindeki arkadaşlarına haberin önemini yeterince anlatamamış olabilir. Ki bu değil. Haber merkezindeki gazeteci olayın önemini kavrayamamış olabilir; evet ilk anda olan buydu. Yine de kısa da olsa girdiği haberi diğer gazeteler kadar geniş bir kesimin ilgisini çekmemiş olabilir; bu da doğru. Haberin bir saat sonraki güncellemesinde muhabirlerinin de olay yerinde olduğunu ve alıkonulanlar arasında bulunduğunu geçmiş olabilir; böyle oldu. Ama, olayı haberi telefonla oturduğu yerden yazan, fotoğrafları facebooktan, twitterdan alan gazetelerin haberini kaynak göstererek vermek, üstelik bunu manşetten vermek sanırım bizim ülkemizdeki gazetecilik anlayışıyla ilgili. Önceki günkü soL ve BirGün gazetelerinin manşet haberlerinden bahsediyorum. Birçok internet sitesindeki haberlerde de durum aynı.
Bu gazeteler Evrensel muhabirinin orada olduğunu bilmiyor olabilirler mi? Mümkündür. Demek ki Evrensel yerine o çok eleştirdikleri “burjuva basını, yandaş havuz medyası”nı okuyorlar. Ama işte manşetten verdikleri haberde böyle bir unsuru eksik bırakmış oluyorlar. Orada 20 hukukçuyla birlikte 1 meslektaşlarının da alıkonulduğu bütün gazeteler için haberin önemli bir unsurudur sanırım.
Haberi o gece diğer gazetelerden önce giren Evrensel’i okuyup, onun muhabirinin de olay yerinde olduğunu bilerek yine de masa başı haber yapan gazeteleri kaynak göstermeyi tercih etmiş olabilirler mi? Bunun böyle olmamasını dilemekten başka yapacak bir şey yok sanırım. Son söz; ülke gündemine otaran önemli bir konuda sıcak gelişmeler yaşanırken orada olan, işini yapmaya çalışan, diğerleriyle birlikte alıkonulan bir gazeteci haberlerde görmezden gelinemez. Görmezden gelinirse o gazete “Halka gerçekleri söylemiş” olamaz, “halkın gazetesi” olamaz!..
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-30 06:00:00


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...