30 Kasım 2014 Pazar

Antik kentin altından duble yol geçiriyorlar_30 kasım 2014



Özer Akdemir

Çanakkale’de Ayvacık ile Küçükkuyu arasında yapımı süren duble yol, 1. derece doğal ve arkeolojik sit alanı olan Paleo Gargara antik kentinin tam altından geçiyor. Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu yol çalışmalarının müze müdürlüğü denetiminde olması şartı ile bir sakıncasının bulunmadığını açıkladı. Proje ise hükümete yakınlığıyla bilinen Kolin’e ait.

KORUMA KURULU ‘UYGUN’ DEDİ

Ayvacık Küçükkuyu arasındaki bölünmüş yol çalışmaları sürerken, yolun Nusratlı Rampaları geçişi bir tünel viyadükle olacak. Hasanobası Köyü’nden başlayıp Yeşilyurt Köyü’nün arkasından çıkacak olan tünelin 1 kilometre uzunluğunda olması bekleniyor.

Tünelin Paleo Gargara antik kentinin altından geçecek olması üzerine konu Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun gündemine geldi. Bölge aynı zamanda hem arkeolojik hem doğal sit alanı. Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun geçtiğimiz Ekim ayında yaptığı toplantıda “... yapılacak olan çalışmaların ilgili müze müdürlüğü denetiminde yapılması ve bu çalışma esnasında mevcut yolları kullanmak kaydıyla uygun olduğu” kararı çıktı.

KOLİN YİNE ‘YOL’UNU BULMUŞ!

Çanakkale-Ezine-Ayvacık arasındaki 63 kilometrelik yolun, bölünmüş yol haline getirilmesi çalışmasını Kolin Şirketinin yapacak olması dikkat çekti. Şirket, Soma Yırca köyü yakınında termik santral kurmak için 6 bin zeytin ağacını köylüleri döve döve kesmesiyle dikkat çekmişti. AKP’ye yakınlığı ile bilinen şirketin İstanbul’a üçüncü havalimanı, Yusufeli Barajı, Akdeniz Elektrik dağıtım gibi milyar dolarlık çok sayıda ihale aldığı biliniyor.

EGE'NİN MAVİSİ İDA'NIN YEŞİLİ

Küçükkuyu’nun antik çağdaki adı olan Gargaron, Homeros’un İlyada Destanı’nda geçiyor. Destanda ‘tanrılar tanrısı Zeus’ söyle diyor: “Ege’nin mavisi ile İda’nın yeşili arasında öyle bir yer vardır ki; orada keskin kekik kokuları içinde lezzetli zeytin çeşitleri ile yaptığım kahvaltının tadını hiçbir yerde bulamadım. İşte orası Gargaron’dur. Assos’tan doğuya doğru gidildiğinde Adramyttion Körfezi’ni (Edremit Körfezi) oluşturan bir burun vardır ki; buraya Gargara denir.” Pers ve Bergama Krallığı egemenliği altında kalan Gargara’nn tarihin her döneminde yerleşim yeri olduğu bilinse de kentin yeri tam olarak belirlenememişti. 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yapılan araştırmalar sonucunda Gargara’nın ilk yerinin Nusratlı Köyü’nün kuzeyindeki Kocakaya Tepe olduğu, daha sonra ise Arıklı Köyü’nün doğusundaki Zindan Tepe’ye taşındığı tespit edildi.
Eklenme Tarihi: 30 Kasım 2014
www.evrensel.net/haber/98648/antik-kentin-altindan-duble-yol-geciriyorlar


28 Kasım 2014 Cuma

Asbestten 30 yılda 500 bin kişi ölecek!



Sağlık Bakanlığı, Çanakkale’ye bağlı Dumanlı köyünün her yanının asbestli malzeme ile döşendiğinin ortaya çıktığını duyurduğumuz haberimizle ilgili açıklama yaptı. Müzeezinoğlu iddiaları kabul ederek, köyde gerekli önlemlerin alındığını ifade etti. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde asbest teması sebebiyle önümüzdeki 30 yıl boyunca 500 bin kişinin kanser sebebiyle kaybedilmesi beklendiğini belirtti.

Özer Akdemir

Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı Dumanlı köyünün yollarının ve okul bahçesinin, kanserojen madde içerdiğinden dolayı yasaklanan asbestli malzeme ile döşendiği bilimsel raporlarla birlikte ortaya çıkmıştı. Köydeki kanser vakalarını araştıran bilim insanları, kanser vakalarıyla, asbest arasında ilişki olduğunu tespit etmişti. Gazetemiz de bu alayı, 9 Nisan 2014 tarihinde “Duman aralandı kanser göründü” manşetiyle duyurdu. HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, konuyu Sağlık Bakanı Mehmet Müzezzinoğlu’na sordu. Soru önergesine cevap veren Bakan, köydeki asbest maruziyeti ve kanser olaylarını doğrulayarak, konuyla ilgili bilimsel çalışmaların sürdüğünü, köyde gerekli bilgilendirme ve önlemlerin alındığını ileri sürdü.

ALMANYA’DAN BİLE İYİYMİŞİZ!

Mehmet Müezzinoğlu yanıtında asbestin akciğer zarında kalıcı hasarlar yapabildiğine dikkat çekerek, gelişmiş ülkelerde endüstriyel asbest teması sebebiyle önümüzdeki 30 yıl boyunca 500 bin kişinin kanser sebebiyle kaybedilmesi beklendiğini belirtti.

Asbestle ilgili Almanya gibi gelişmiş ülkelerde bile gerekli önlemlerin alınamadığını ileri süren Müezzinoğlu, buna karşın Türkiye’nin Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) aracılığıyla konuyla ilgili tüm gelişmeleri yakından takip ettiğini ve gerekli önlemleri aldığını iddia etti. Müezzinoğlu, dünya genelinde asbest maruziyetinin genellikle mesleki olmakla beraber, ülkemizde çevresel etkenlerle de gerçekleştiğini aktarırken, özellikle kırsal bölgelerde aktoprak ismi ile ev içi sıvalarda, çatı izolasyonunda bu maddenin kullanılmasının en önemli maruziyet kaynağını oluşturduğunu dile getirdi.

‘DUMANLI’DA ÖNLEM ALDIK’

Lapseki Dumanlı köyündeki asbest sorunu ile ilgili Bakanlık ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇÖMÜ) iş birliği içerisinde çalışma yürütüldüğünü aktaran Bakanlık, bölgedeki asbestli toprağın kullanımının sonlandırılması, mevcut ocakların üzerinin örtülerek yeşillendirilmesi, köydeki evlerde ve ahır, samanlık vb. yerlerde asbestli toprak kullanımının terk edilmesi gibi önlemlerin alındığını ifade etti. Müezzinoğlu, yöre halkına asbest konusunda eğitim verildiğini, konuyla ilgili afişlerin köyde asıldığını ve broşürler dağıtıldığını da vurguladı.

1200 KÖYDE ASBEST ŞÜPHESİ

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ülkemizde asbest sorunu olma ihtimali olan 58 ildeki 1200’ün üzerinde köyden asbest şüpheli örnekler alındığını ve alınan örneklerin Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde ön değerlendirmeye alınarak, şüpheli bulunan yaklaşık 1250 örneğin TÜBİTAK’a gönderildiği bilgisini verdi. Müezzinoğlu, çalışanlarda asbest maruziyeti önlemek için, sağlık risklerinden korunması, sınır değerlerin ve diğer özel önlemlerin belirlenmesinin hedeflendiğini belirtti.


Çepeçevre Yaşam: Ovacık Altın Madeni'nde Siyanürlü Atık Kazası


Bergama Ovacık Altın Madeni'nde siyanürlü atık barajına giden bir borunun patlaması sonrası Narlıca Köyü deresine miktarı ve içeriği hala bilinemeyen oranda atık döküldü.

Bilimin yıllardır yaptığı uyarı gerçek mi oldu? Şirketin kazayı karartma çabaları sonuç verecek mi?

Çepeçevre Yaşam, madenci şirketin inkar ettiği bu kazanın izlerini sürerken, Narlıca köylüleri de zehir barajlarıyla iç içe yaşamanın ne demek olduğunu anlatıyorlar...

Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam 28 Kasım Cuma Saat 20:00'de Hayat Tv'de...

► Program tanıtım videosu:
http://www.youtube.com/watch?v=JgXFhuHXQGw

İlgili haberler:
► Şirket, siyanür kazasını kapatmaya mı çalışıyor?
http://on.fb.me/1v0E34u
► Gübre değil siyanür akıyor
http://on.fb.me/1vXlAHr
► 500 ton siyanürlü atık dereye mi karıştı?
http://on.fb.me/1vXlK1A


27 Kasım 2014 Perşembe

Şirket, siyanür kazasını kapatmaya mı çalışıyor?



Özer Akdemir

Bergama Ovacık altın madeninde geçtiğimiz cuma günü atık barajına siyanürlü atık taşıyan borunun patlaması ile ilgili gelişmeler devam ediyor. Şirket her ne kadar meydana gelen olayı “rutin tamir ve bakım” olarak açıklasa da, yöre köylülerinin tanıklıkları ve cuma gününden bu yana madendeki alarm durumu şirketin kazayı karartmaya çalıştığı şüphelerine neden oldu.

Önceki gün Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel ve İl Çevre Müdürlüğünün görevlendirdiği iki mühendis madenin B kapısı civarına giderek su ve toprak numuneleri aldı. Madenci şirketin delilleri yok etmeye çalıştığını belirten Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, “Kaza olduğunu inkar ediyorlar ama birebir konuşmamızda sıra dışı bir şeyler yaşandığını söylüyorlar” dedi.

DEĞİRMENLER DURDU

Erol Engel, deredeki toprağın balçık rengi olduğunu ve üzerinin hafriyatla kapatılmak istendiğini belirterek, “Köylüler cumartesi pazar derenin bembeyaz aktığını söylüyor ve çok tedirginler. İnsanlar, ‘Yakınlarımız işten çıkarılır’ korkusuyla sağlık taramasına bile gitmiyorlar” diye konuştu. Engel, “Bunca yıldır madencilik yapan şirketin ‘Bir şeyler oldu madenin içinde, hallettik’ deme lüksü yok. Maden tarihinde ilk kez değirmenler durmuş, bu üretimin de durması demek. Kontrol altına alamadıkları bir şeyler var” dedi.

EGEÇEP: KAZA KARARTILMASIN

EGEÇEP, kazanın karartılması girişimlerine tepki göstererek, madenin derhal kapatılmasını istedi. EGEÇEP, “Bergama Ovacık altın madeni, sermayenin ve hükümetlerin bilimi ve hukuku yok sayarak talan politikalarını hayata geçirdikleri ilk örnek olmakla birlikte tek örnek değildir. Erzincan İliç’te, Eskişehir Kaymaz’da, Kışladağ’da Efemçukuru’da ve daha pek çok yerde bu ekolojik yıkım devam ediyor” dedi. Altıncı şirketin, cuma gününden bu yana bütün vardiyaları alarma geçirerek kazanın izlerini yok etmeye çalıştığı bilgilerinin geldiğine dikkat çeken EGEÇEP, “Böyle bir ortamda altın madeninin yaşanan sorunla ilgili ‘rutin tamir ve bakım’ açıklaması yapmasını suçu karartma ve geçiştirme çalışması olduğunu düşünüyoruz. Haziran 2006 yılında Eşme ve köylerinden 1700 yurttaşın siyanürle zehirlendiği, Kışladağ altın madenindeki kazanın karartılması gibi bu kazanın da karartılacağı endişesini taşıyoruz” dedi.
Eklenme Tarihi: 27 Kasım 2014
www.evrensel.net/haber/98395/sirket-siyanur-kazasini-kapatmaya-mi-calisiyor

İlgili haberler:
Gübre değil siyanür akıyor
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1417102532./878150422219311

500 ton siyanürlü atık dereye mi karıştı?
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1417102532./877075265660160


EGEÇEP: Bergama'daki siyanür kazası karartılmasın! Maden derhal kapatılsın


Bilimsel raporlara ve Danıştay kararlarına rağmen yıllardır hükümetlerce çalışmasına göz yumulan, uğruna yönetmelikler hazırlanan, değiştirilen, Bakanlar Kurulu kararları alınan, açık veya gizli aflar çıkarılan Bergama-Ovacık Altın Madeni işletmesinde ne yazık ki istenmeyen ancak beklenen oldu. 21 Kasım Cuma günü madenin ikinci atık barajına siyanürlü çamur taşıyan boru patladı. Bu kaza ile birlikte dereye karıştığı tahmin edilen tonlarca siyanürlü bileşikler ve ağır metaller içeren atık doğada kontrolsuz biçimde çevre ve halk sağlığını tehdit ediyor.
Siyanür dünya üzerindeki en zehirli bileşiklerden biridir. Az miktarları dahi insan ve diğer canlı türlerinin çoğu için zehirlidir. Altın madenciliğinde kullanılan serbest siyanür en zehirli siyanür formudur. Meta-siyanür bileşikleri, her ne kadar serbest siyanürden daha az zehirli olsa da, doğada kalıcı olabilir. Bu kalıcı yıkım ürünleri serbest siyanürün anlık zehirli etkisine ek olarak uzun dönemde canlı yaşamını etkilemeye devam eder.
Filipinlerden Kırgizistan’a, Romanya’dan Endonezya’ya, Şili’den Papua Yeni Gine’ye, Brezilya’dan Bolivya’ya dünyanın dört bir yanında altın madenlerinde yaşanan kazalarda yüzlerce insan yaşamını yitirmiş, tarım alanları, yer altı ve yerüstü suları kirlenmiş, pek çok göl, nehir ve deniz yaşamı geri dönülemeyecek zararlar görmüş, binlerce insan göç etmek zorunda kalmış, onbinlerce hayvan siyanür zehirlenmesinden ölmüştür. Bilimsel gerçekler ve bugüne kadar yaşanan örnekler altın madenlerindeki risklerin, hele ki ülkemizde, göze alınamayacak kadar önemli ve büyük olduklarını göstermektedir.
İş kazalarında Avrupa birincisi olan ülkemizde, TÜİK’in 2013 verilerine göre, diğer sektörlerle açık ara farkla %10,4 ile madencilik sektörü birinci sırada yer almaktadır. Sağlık sorununa maruz kalanların oranının en yüksek olduğu sektör yine %5,5 ile madencilik sektörüdür…
Bu kadar riskli ve sorunlu bir çalışma alanında yıllardır imar planı olmadan, yapı kullanma izni olmadan açılma ruhsatları verilmiş, yargı kararları yok sayılarak, üstelik kapasite artırarak işletmeler faaliyetlerini sürdürebilmiştir. Bergama Ovacık Altın Madeni, sermayenin ve hükümetlerin bilimi ve hukuku yok sayarak talan politikalarını hayata geçirdikleri ilk örnek olmakla birlikte tek örnek değildir. Erzincan İliç'ten, Eskişehir Kaymaz'a, Uşak Kışladağ'dan İzmir Efemçukuru’na daha pek çok yerde talan politikası sürmekte, ekolojik yıkımlar devam etmektedir. Yıllar içerisinde yeni ruhsatlar alınmış, yeni altın madenleri açılmış ve hükümetler değiştiği halde altın politikası değişmemiştir. Çünkü hükümetler çok olsa da sermayenin çıkarları tektir. Ülkenin özgün koşulları göz ardı edilerek, doğa, bilim, hukuk ve halkın görüşleri hiçe sayılarak yargı kararlarının arkasından dolanarak ısrarla sürdürülen bu politika, küresel kapitalizmin Türkiye’ye yansımalarından başka bir şey değildir.
Bugün, Bergama Ovacık altın madeninde meydana gelen kaza ile ilgili başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere sorumluluğu bulunan tüm yetkili kurum ve kuruluşları göreve çağırıyor, hukukun üstünlüğü ve bilimsel gerçekler doğrultusunda maden işletmesinin faaliyetlerinin bir an önce durdurulmasını, olası felaketler için önlem alınmasını istiyoruz.
Altıncı şirketin, cuma gününden bu yana bütün vardiyaları alarma geçirerek kazanın izlerini yok etmeye çalıştığı bilgileri geliyor. Böyle bir ortamda altın madeninin yaşanan sorunla ilgili "rutin tamir ve bakım" açıklaması yapmasını suçu karartma ve geçiştirme çalışması olduğunu düşünüyoruz. Haziran 2006 yılında Eşme ve köylerinden yaklaşık 1500 yurttaşın siyanürle zehirlendiği Kışladağ Altın Madenindeki kazanın karartılması gibi bu kazanın da karartılacağı endişesini taşıyoruz.
Başta Narlıca köylüleri olmak üzere, yöre halkı endişe ve korku içindedir. Kaza ve sonuçları ile ilgili kamuoyunun sağlıklı bir şekilde bilgilendirilerek halkın kaygı ve endişesinin önüne geçilmesi ve çevre ve halk sağlığı açısından gerekli önlemlerin alınması konusunda ilgilileri uyarıyoruz.
EGEÇEP Eş Sözcüsü Burçak Karaman Uysal
EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa

26 Kasım 2014 Çarşamba

Şiirler kirlendi, şairi de öldü sayın!..


Vahşi madenciliğe direnmek lafla olmuyor! Şimdi şiirlerini dinlediğiniz T. Talipoğlu daha birkaç yıl önce Kışladağ'da altın madeninin sunuculuğunu yaparken siyanürlü madene övgüler dizmişti. 1700 kişinin siyanürden zehirenmesinden 15 gün sonra hem de. Ölü ve sakat doğan kuzuların sessizliğinde bu kişinin de vebali vardır. Yazık, çok yazık!..
İzleyin, vahşi madenciliğe nasıl çanak tutulur. Kimden şiirler dinlediğiniz de düşünün bir kez daha!..

TURÇEP: TAYFUN TALİPOĞLU’NDAN ÖZÜR DİLEMESİNİ DE BEKLİYORUZ

Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP), geçmişte yanlışlarını kınadıkları Tayfun Talipoğlu’nun 23 Kasım günü bir derginin etkinliği kapsamında Turgutlu’ya davet edilmesine anlam veremediklerini bildirdi. TURÇEP tarafından konuya ilişkin yapılan basın açıklaması ise şöyle:

TURÇEP olarak sanatsal ve kültürel etkinliklerin yanındayız ve gerek duyulduğunda toplumsal kültürün geliştirilmesine katkı sunacak sanatsal etkinliklere yardımcı olma anlayışına da sahibiz. Ancak bu tür etkinliklerin organizasyonunda 10 yıla yakın zamandır vahşi madenciliğe karşı onurlu bir yaşam mücadelesi veren Turgutlu halkının hassasiyetlerini rencide etmeyecek konukların davet edilmesine özen gösterilmesi, davet edilecek kişilerin titizlikle seçilmesi, böylece kültür ve sanatın kirlenmesinin önüne geçilmesini de temenni ediyoruz. Ayrıca bunun  Çaldağında eylem olacağı aynı güne denk getirilmesi de manidardır.

Geçmiş yıllarda siyanürlü altın maden işletmeciliğindeki maden şirketinin reklamını yapan ve Uşak Kışladağ ile İzmir Efemçukuru’ndaki siyanürlü altın madenciliğini destekler söylemleri olan Tayfun Talipoğlu’nun bir derginin etkinliği kapsamında konuşma yapmak üzere Turgutlu’ya davet edilmesini hayretle karşıladık. Tayfun Talipoğlu’nun geçmişteki davranışı tüm çevreciler ve yaşam savunucuların yüreklerinde hala kanayan derin bir yara olarak iz bırakmıştır. Bu nedenle Tayfun Talipoğlu’nun Turgutlu'da katıldığı etkinlikte şimdi de çevreci söylemlerle kendini savunan açıklamaları inandırıcı olmakta yetersiz kalacaktır.

Geçmişteki davranışını kınadığımız Tayfun Talipoğlu’ndan TURÇEP olarak beklediğimiz, o dönemde yanlış yaptığını kabul etmesi ve geçmişteki yanlışından dolayı özür dilemesidir. Ayrıca özür dileyebilmek de bir erdemdir. Aksi taktirde Turgutlu’da katıldığı etkinlik sırasında “kendisinin de çevreci olduğu ve Çaldağı’ndaki nikel işletmesine karşı olduğu” şeklindeki sözleri, samimiyeti ve güvenirliği bakımından yetersiz kalacaktır. Çünkü Tayfun Talipoğlu’nun daha önceki yanlışı çevreci güzel bir cümle ile örtülemeyecek kadar büyüktür. Bu nedenle özür dilemedikçe çevreci söylemlerinin çok fazla bir inandırıcılığı olmayacak, samimiyetinden şüphe edilecek, sadece geçmişteki yanlışını örtmek için sığınmaya çalıştığı sözler anlamı taşıyacaktır.

TURÇEP (Turgutlu Çevre Platformu)

Kasaba’dan Esinti Dergisi Yöneticilerine,

23 Kasım 2014 Pazar günü derginizin Turgutlu’da düzenlediği etkinlikte Tayfun Talipoğlu’nun konuk olduğunu,  şiirler okuyacağını üzüntüyle öğrendik.
Adı geçen kişi Uşak Kışladağ’da çok uluslu altın işletmesi Eurogold’un  açılışında sunuculuk yapmış, Kışladağ'daki yurttaş direnişini hiçe sayarak NTV'deki ‘Bamteli’programında altın madencilerinin reklamını yapmış, Bergama'da altın madenine olur demiştir. Talipoğlu, kendisini bu tutumları nedeniyle çeşitli yerlerde eleştiren yaşam savunucularını “anlaşıldı demokratlık sizin mayanızda yok”sözleriyle suçlayarak ‘Bergama’da  altının çıkmasından yana olduğunu, Uşak’ta da yana olduğunu, artık sağcı ya da solcu olmak gibi bir lüksünün olmadığını, ideolojilerden hiç ekmek yemediğini’ ilan etmiştir.
 Talipoğlu'nun Kışladağ'daki açılış sırasında çekilen altın külçesini iki eliyle havaya kaldırdığı fotoğrafı aslında herşeyi anlatıyor.
Bu altın işletmesi yüzünden 1000in üstünde yurttaşımız siyanürden zehirlendi. Maden yakınındaki İnay köyünde anomalili 3 ayaklı kuzular, çenesi olmayan kuzular doğdu. Koskoca bir dağ, Kışladağ yok edildi.
Aynı Tüprag şirketi İzmir’in içme suyu havzası Efemçukuru’nda da altın çıkarmaktadır. Kışladağı yok eden, İzmir'in suyunu tehdit eden, toprağımızı havamızı suyumuzu kirletip insanlarımızı siyanürle zehirleyen çok uluslu şirketinşakşakçılığını yapan biri güzel ülkemizin güzel insanlarının yazdığı şiirleri okuyamaz, okumamalı, bu şiirleri Tüpragın altınıyla kirletmemeli.

Biz hekimler kişilerin öncelikle sağlıklı kalmasını, yaşam alanlarının korunmasını isteriz. Bilindiği gibi bu faaliyetle yol açılacak hastalık ve yıkımların çoğunun tedavisi, geriye dönüşü yoktur.
Bütün bunlar bilindiği halde açık ve net bir özeleştiri dahi yapılmaksızın adı geçen sunucu ile program yapacak olmanızı bir talihsizlik olarak görüyor, bu kişinin programdan çıkarılmasını diliyoruz.

Dr. Oya OTYILDIZ
İzmir Tabip Odası
Çevre Komisyonu Başkanı


Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.




 0001a.jpg görüntüleniyor

Gübre değil siyanür akıyor

Bergama Ovacık Altın Madeni’nde meydana gelen siyanürlü atık kazası ile ilgili yetkililerin harekete geçmesi istendi. Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, alanda derhal inceleme yapılarak durumun tespit edilmesi gerektiğini belirtirken, bölgenin tehlikeli alan ilan edilmesinin bile söz konusu olabileceğini söyledi.
Özer AKDEMİR
İzmir
Bergama’da yıllardır siyanürlü altın işletmeciliği yapan Koza Altın İşletmeleri’nde önceki gün siyanür kazası meydana gelmişti. Şirket yetkilileri de kazayı kabul ederken, bölgeden toprak örnekleri alınarak incelemeye gönderildi. Siyanürlü atıkları taşıyan borudaki patlağın, cumartesi sabaha karşı olduğu ileri sürülürken, altın madeninin madende çalışan vardiyaları alarma geçirdiği ve hummalı bir çalışma ile alandaki kirliliği temizlemeye çalıştığı öğrenildi. Siyanür kazası ile ilgili defalarca aramamıza rağmen Ovacık Altın madeni yetkililerinden herhangi bir yanıt verilmedi.
TEHLİKENİN BOYUTUNU BİLMİYORUZ
Kazayı duyduktan sonra bölgeye gittiğini belirten Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, siyanür kazasına rağmen mülki görevlilerden ve devlet kurumlarından ses çıkmamasını eleştirdi. “O borudan dışarı salınan gübre değil, siyanür. Atıkla ilgili hiçbir önlem yok” diyen Engel şunları söyledi: “Köylüler derede su yokken dereye su salındığını söylüyorlar. Bu dere nereye gidiyor? Kepçeler harıl harıl çalışıyor. Su vererek atığı yok etmeye çalışıyorlar.”
Geçtiğimiz yıllarda yoğun yağışların ardından siyanür havuzunun taşması ile ilgili feryatlarının yetkililer tarafından duyulmadığını, bununla birlikte madenin, olayın tüm gerçekliğine rağmen davalar açarak kendilerini ve haberi yapan Evrensel’i susturmaya çalıştığını anımsatan Engel, “Şimdi de aynı durum söz konusu. Cumartesiden bu yana salınan bir atık var. Valisi, kaymakamı, güvenlik önlemi alınması lazım. Olayın boyutlarını tam kestiremiyoruz. Bu belirsizlik karşısında bu bölgeyi korumaya alması gerekiyor. O dereden hayvanına su içiren, tarlalarını sulayan köylüler var. Bunların önlenmesi lazım. Maden yetkilileri kendileri kabul ediyor zaten atık borusunun patladığını. Tehlikenin boyutunu bilemiyoruz. Durumun ciddiyetine göre, o alanın tehlikeli bölge ilan edilmesi gerek” diye konuştu.
EGEÇEP: MADEN KAPATILMALI

Bergama’da meydana gelen olayı dünyada madencilik tarihinde yaşanan çevre felaketine yol açan kazalara benzeten Ege Çevre ve Kültür Platformu Eş sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa, siyanürlü atığın dereye verilmesi ile ilgili şunları dile getirdi; “Bu kimyasalların derenin aktığı bölgelerde yeraltı sularına karışıp insanlara, besin döngüsüne girerek tüm canlılara ulaşabilecek. Ve canlıların alınan miktarlara bağlı olarak zarar görecek. Artık bir olasılıktan değil, somut bir sorundan bahsediyoruz. Yetkilileri uyarıyoruz, acilen önlem alınmalı. Maden işletmesinin işlevine son verilmeli, kirlenen dereden etkilenecek su kaynaklarının kullanımı durdurulmalı ve kaynaklar sürekli gözetime alınmalı, derenin çevresindeki tarım alanlarının bu sudan yararlanarak sulanması engellenmeli, bu tarlalarda üretilecek ürünlerde analizler yapılarak kirlenme saptananların tüketime sunulması engellenmeli.”
Eklenme Tarihi: 26 Kasım 2014
http://www.evrensel.net/haber/98317/gubre-degil-siyanur-akiyor

Suyumuzu sanayici çalıyor



Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından gerçekleştirilen “İzmir’in Suyu, Yer Altı Su Kaynakları Sempozyumu”nda İzmir’deki yer altı suyu kaynakları tartışıldı

Özer Akdemir

Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından gerçekleştirilen “İzmir’in Suyu, Yer Altı Su Kaynakları Sempozyumu”nda İzmir’deki yer altı suyu kaynakları tartışıldı. Konuşmalarda kentin suyunun yüzde 65’lik bir kısmının yer altı suyu ile sağlandığı belirtilirken, kentin tek yüzeysel su kaynağı olan Çamlı Barajı projesinin önemi bir kez daha dile getirildi. Sanayideki yer altı suyu tüketiminin İzmir’in tüm ihtiyacı kadar olması dikkat çekti.

ALTIN MADENİ YÜZÜNDEN Mİ?

Açılış konuşmalarında CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in sorduğu “Çamlı Barajı’na İzmir’in ihtiyacı var mı? Bu baraj altın madeni nedeniyle mi yaptırılmıyor” sorusuna, sempozyumun 1. oturumunun konuşmacılarından İZSU Genel Müdürü Dr. Ahmet Alpaslan yanıt verdi. Çamlı Barajı’nın Yarımada’nın ihtiyacını karşılaması için projelendirildiğini aktaran Alpaslan; “21 milyon metre küp su sağlayacak olan bu barajın yapım parası da hazır. Üstelik yüksek bir kotta olması nedeniyle bütün yarımadaya pompaya gerek duymadan su verilebilecek. Yarımada’da içme suyu yeraltından kuyulardan karşılanıyor. Kuyular yılın belli zamanı tuzlanıyor, kuruyor. Çamlı Barajı’nın suyundan yukarıda bir maden olması nedeniyle gerekli izni alamadığımızdan mahrum kalıyoruz. Çok bükük sıkıntılar çekiyoruz. Küçük bir baraj olmasına rağmen son derece ihtiyaç duyulan bir baraj” diye konuştu.

Alpaslan yapımı planlanan barajlar arasında Çamlı’yı da sayarken, kendinden önce ve sonra konuşan DSİ yetkililerinden hiçbirisinin barajın adını ağzına almaması dikkat çekti. Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Alim Murathan, sanayide kullanılan suyun büyüklüğüne dikkat çekti. Sanayide yer altı suyu kullanımının 130 bin metre küp düzeyinde olduğunu kaydeden Murathan, “Neredeyse İzmir içme suyu kadar bir su tahsisi bu. Aliağa’daki sanayi kuruluşları artık yer altından sıcak su ya da deniz suyu çekiyor. Örneğin İzmir Coca Cola yeraltından 960 bin metre küp su çekiyor, tek kuruş ödemeden. Murathan, kentin içme suyunun yüzde 65’inin, tarımsal sulamanın yarısının, sanayi de ise ihtiyaç duyulan suyun tamamının yeraltından karşılandığını ifade etti.

COCA COLA SUYUMUZU ÇALIYOR!

Alpaslan yapımı planlanan barajlar arasında Çamlı’yı da sayarken, kendinden önce ve sonra konuşan DSİ yetkililerinden hiçbirisinin barajın adını ağzına almaması dikkat çekti. Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Alim Murathan %65’i yeraltında çekilen içme suyu için bir master planının olmadığını belirterek, özellikle sanayide kullanılan suyun büyüklüğüne dikkat çekti. Sanayide yer altı suyu kullanımının 130.000 m3 düzeyinde olduğunu kaydeden Murathan, “Neredeyse İzmir içme suyu kadar bir su tahsisi bu. Aliağadaki sanayi kuruluşları artık yeraltından sıcak su ya da deniz suyu çekiyor. Örneğin İzmir Coca Cola yeraltından 960 000 m3 su çekiyor, tek kuruş ödemeden! Murathan, kentin içme suyunun %65’inin, tarımsal sulamanın yarısının, sanayi de ise ihtiyaç duyulan suyun tamamının yeraltından karşılandığını ifade etti. Kentin 595 köyünün tamamının da içme sularının yeraltından karşılandığını belirten Murathan, sulardaki ağır metal kirliliği ile ölçüm sonuçlarını da “korkunç” olarak niteledi. Murathan, Su Kanunu tasarısını geç kalmış olarak yorumlarken, kanunun olumlu ve olumsuz yönleri olduğuna dikkat çekti. Murathan’ın kanunun olumsuz yönü olarak nitelediği en önemli yönü ise tarımsal sulamadan alınacak para ve yer altı ve yerüstü sularının ayrı yasalara tabii tutulması oldu.
Eklenme Tarihi: 22 Kasım 2014
http://www.evrensel.net/haber/98077/suyumuzu-sanayici-caliyor


Karaburun Yarımadası kuşatmaya direniyor_ÇEPEÇEVRE YAŞAM



ÇEPEÇEVRE YAŞAM


Dağları, meraları RES'ler, denizleri balık çiftlikleri tarafından talan edilmek istenen yarımadalıların deniz çiftliklerine karşı mücadelesinden bir kesit bu akşam Çepeçevre Yaşam'da...

Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam 21 Kasım 2014 Cuma saat: 20.00'de Hayat Tv'de...

Program tanıtım videosu:
http://www.youtube.com/watch?v=NJvr779FqEA

Programın tamamı
http://www.youtube.com/watch?v=bTimxBWzR6I

İlgili haber:

Karaburun’daki halk toplantısında halktan kaçtılar
http://www.evrensel.net/haber/97340/karaburundaki-halk-toplantisinda-halktan-kactilar

Su havzasında susuz kaldılar



İzmir’e 20 kilometre uzaklıktaki Efemçukuru köyünün suyu, ağır metal kirliliği yüzünden kesildi. En büyük şüpheli ise bölgedeki altın madeni

Özer Akdemir

Efemçukuru köyü, İzmir’in temiz tek yüzey su toplama havzası olan ve İzmir’e içme suyu sağlamak üzere planlanan Çamlı Barajı havzasına komşu. Efemçukuru’nda TÜPRAG şirketi tarafından işletilen altın madeninin, İzmir’in suyunu kirleteceği gerekçesiyle kapatılması isteniyordu. Ancak altın madenine, geçtiğimiz günlerde kapasite artırımı izni verilmişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da altın madeni yüzünden, İzmir’e su sağlayacak olan Çamlı Barajı projesine izin vermediği ortaya çıkmıştı.

KÖYE TANKERLERLE SU TAŞINIYOR

İzmir’in içme suyundan sorumlu olan Büyükşehir belediyesi Kurumu İZSU, Efemçukuru köyüne içme suyu sağlayan en önemli kuyuyu mühürleyerek, köye buradan su vermeyi durdurdu. Kurum, köyün susuz kalmaması için çareyi cılız bir yüzey suyunun kullanımında buldu. Ayrıca köye tankerlerle su taşınmaya başlandı. İZSU Su Arıtma Daire Başkanı Erkan Arsu ile görüşen EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri Turgut İnel ve Cezmi Tomrukçu, Arsu’nun içme suyunun sudaki ağır metal kirliliği nedeniyle kapatıldığı bilgisini verdiğini söyledi.

Sudaki kirliliğe altın madeninin neden olup olmadığının ise, jeoloji mühendisleri tarafından araştırılması gerekiyor.

BİLİM YILLARDIR UYARIYORDU

Efemçukuru köyü, İzmir’e içme suyu sağlayan Tahtalı Barajı koruma havzasına komşu ve yapımı planlanan Çamlı Barajının mutlak koruma havzasında. AKP, yıllardır “İzmir için yaşamsal önemde” denilen Çamlı Barajının yapımına “Altın madeni işletilsin” diye izin vermiyor. Ancak bilim insanları yıllardan beri ortaya koyduğu raporlarla birlikte uyarıyor: “Maden işletmesi ağır metal kirliliği yaratır, böylelikle bölgenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirlenebilir. Yörenin bitki ve orman örtüsünün zarar görür, bölgede uygulanan ekolojik tarıma zarar verir.” maden 1 Haziran 2011 tarihinden bu yana çalışıyor.

KİRLİLİK RAPORLARA YANSIDI

Efemçukuru'nun içme sularında Ağustos ayında yapılan analiz sonuçlarına göre, sudaki arsenik, demir ve mangan oranlarının yüksek olduğu tespit edildi. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) içme sularında litrede 10 mikrograma (mg/l) kadar ‘zararsız’ bulduğu arsenik oranı köy sularında 13,687 çıkarken, demir ve mangandaki durum ise çok daha kötü. 200 mg/l ye izin verilen miktar demir oranı 3360, 494 mg/l, 50 mg/l standart değere sahip olan mangan ise 145,979 mg/lt ölçüldü. İZSU analiz raporunda bu değerler için “aykırıdır” yazıldı.
Eklenme Tarihi: 14 Kasım 2014
http://www.evrensel.net/haber/97453/su-havzasinda-susuz-kaldilar


24 Kasım 2014 Pazartesi

Siyanürcü şirket mahkemeye ‘hukuku uygulama’ dedi



Özer Akdemir

Böylesi Türkiye hukuk tarihinde bir ilk. Şirket, mahkemeye siyanürlü altın işletmesi kuracağı alanın tarımsal depolama alanı olarak gösterilmesi üzerine “Bu planı uygulamayın”diye başvurdu.

Niğde Ulukışla’da altın üretimi yapan Gümüştaş Altın Şirketi mahkemeye Türkiye hukuk tarihine geçecek bir talepte bulundu. Şirket, mahkemeye siyanürlü altın işletmesi kuracağı alanın yüz bin ölçekli planda tarımsal depolama alanı olarak gösterilmesi üzerine “Bu planı uygulamayın”diye başvurdu. Bu talep hukukçular tarafından “mahkemeye pozitif hukuk kurallarını uygulama deme cüreti” olarak yorumlanıyor.

VALİ HALKI DİNLEMEDİ

Niğde Ulukışla yakınlarında işletilen altın madeni için yıllardır gittiği her yerden köylülerce kovulan Gümüştaş Altın Şirketi, işletmesini kurabilmek için kendisine en son Tepeköy’ü seçti. Şirketin Maden köyü ve Hasangazi’den sonra şirketin gittiği üçüncü yerdir Tepeköy. Köylülerin direnişi nedeniyle çok vakit kaybeden şirket, bir an önce üretime geçmek için alalacele ÇED Raporu hazırlayıp olumlu kararı alır. İşletmenin faaliyete geçmesi için mevzi imar planları yapılırken, bölge halkının Niğde Valiliğine defalarca “Altın madeni istemiyoruz” diye başvurması bir işe yaramaz. Valilik imar planlarını kabul eder.

TÜRKİYE HUKUK TARİHİNDE BİR İLK

Altın madenine karşı mücadele eden köylülerin avukatları valiliğin onayladığı planın üst ölçekli planlarla uyumsuz olduğunu tespit ederler. 1/100 000 ölçekli planda, şirketin altın üretim tesisi olarak gösterdiği alan “tarımsal ürün depolama alanı” olarak geçmektedir. Bu gerekçeyle madene karşı dava açılırken, mahkemenin oluşturduğu bilirkişi heyeti de aynı içerikli görüş bildirir. Bu bilirkişi raporuna davalı valilik yanında müdahil olan altıncı şirket itiraz eder. Şirketin mahkemeye gönderdiği itiraz dilekçesi köylülerin avukatı Fevzi Özlüer’e göre “Türkiye hukuk tarihinde bir ilk” olacak derecede ilginçtir. Şirketin itiraz dilekçesinde sadece rapora itiraz olmadığını belirten Özlüer, dilekçenin aynı zamanda idare mahkemesine bir telkin olduğunu söylüyor. Özlüer bu durumu şöyle değerlendiriyor; Madenci şirket, ‘Plan değişikliği altın madeni işletmesi kurulmasına yönelik yapılmıştır, bu nedenle planda bir gösterim yanlışlığı yapıldığı bellidir, bu nedenle de planları uygulamayın’ demekte. Bu Türk hukuk sistemi içinde bir ilktir. Çünkü planlama hukuku açısından sıkı şekil şartlarına bağlanmış bir süreç hakkında mahkeme heyetine üst ölçekli planları uygulamayın deme cüreti gösterilebilmiştir. Hatta şirketin beyan dilekçesinde, “üst ölçekli planda sanayi depolama alanı yerine yanlışlıkla tarımsal depolama alanı gösterildiği” belirtilmiştir.

CÜRETİN KAYNAĞI NE?

Mahkeme heyetine, bir düzenleyici işlemi uygulamayın, pozitif hukuk kuralını uygulamayın denildiğini kaydeden Avukat Fevzi Özlüer, bu cüretin kaynağının Türkiye’deki kapitalist sistemin yapısıyla alakalı olduğu görüşünde. Özlüer şöyle devam ediyor: “Tüm uyarılara rağmen tarımsal niteliği bulunan bir alana sanayi tesisi yaptınız. Bölgenin su kaynaklarını tepe tepe kullandınız. Atıklarınızı yığdınız. Sonra birden bir bakmışsınız, meğer daha üst ölçekli planlarda yapmanız gereken değişiklikleri yapamamışsınız. Sonra çıkıp nasıl bu işletmenin çevre ve insan sağlığı için her türlü güvenlik tedbiri aldığına bize ikna edeceksiniz? Buna ikna etmeniz de gerekmiyor. Ama bir kez daha söyleyelim. Türkiye burjuvazisi talimat niteliğinde, pozitif hukuk kurallarını uygulamayın diye yargı çevrelerine itiraz edebiliyorsa bu durumun siyasal bir karşılığı vardır. Sermaye birikim hızına paralel olarak hukuk yaratamayan sistemler şu ya da bu şekilde çözülürler. Sonuçlarının nasıl olacağı kestirilemez ama şunu söylemek gerekir ki, Türkiye sermaye sınıfı kurumsallaşma eğiliminde değildir.”
Eklenme Tarihi: 24 Kasım 2014
http://www.evrensel.net/haber/98167/siyanurcu-sirket-mahkemeye-hukuku-uygulama-dedi


23 Kasım 2014 Pazar

Küba’da bir ‘alkolik Müslüman’



Özer Akdemir

Cumhurbaşkanı T. Erdoğan Küba’yı Kristof Colomb’dan önce müslümanların keşfettiğini söylediğinde, Küba’yı görme olanağı bulmuş birisi olarak bir çok kişi gibi benim de ufkum açıldı. Konu, günümüzün en yaygın iletişim aracı sosyal medyada da tüm yönleriyle tartışılıyor. Her ne kadar, Cumhurbaşkanının basit bir çeviri hatasının kurbanı olduğu ileri sürülse de, yine de dünya lideri (!) birisinin ağzından çıkan bu sözlerin bu kadar basit yorumu olmasa gerek! Neymiş; Colomb anılarında Küba’da tepede bir cami gördüğünden değil, camiye benzeyen bir tepeden bahsediyormuş. Sonuçta bir camii sözü geçiyor mu, geçiyor. Tamam işte!...

UTANIYORUM, O HALDE VARIM!

Yalnız ve talihsiz ülkemizin, sürekli acılar, sürekli iş cinayetleri, doğa katliamları, ölümler, yolsuzluklarla dolu gündemini, bir nebze olsun başka bir konuya odaklama başarısı göstermek bile bir dünya liderliği alameti değil midir? Başka hangi lider, bu kadar sorunun arasında Amerika’nın ilk müslümanlarca keşfedildiğini ortaya atarak gündemi değiştirebilir? Bin odalı Kaç(AK)saray’ı ABD’de de tartışma konusu olurken Küba’da camii yapmak kimin aklına gelebilir? Bunlar dünya lideri olmanın en önemli delaletlerinden sayılmalı!..

Yine de, Erdoğan’ın sözlerini, “cehaletin yeni zirvesi” olarak yorumlayanlar da az değil. Hatta bunlar, Erdoğan’ın sözlerinin altına, “Utanıyorum, o halde varım!” diye yorum yapacak kadar ileri gittiler. Neyse ki, bu sözleri “Küba’da Selatin Camii (Osmanlıda sultanların yaptırdıkları camii) yapılabilir mi?” diye düşünecek kadar ciddiye alanlar oldu.

SAATLERCE KONTRBAS DİNLETİSİ

2011 yılında, Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam Programını birlikte yaptığımız, o zamanlar Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi’nin Başkanı Ertuğrul Barka ile Küba’da 1 ay kaldık. Bir ucundan diğerine, Havana’dan Guantanamo’ya kadar gittik, Havana’nın altını üstüne getirdik. Öyle ki; hocanın ayakları artık çok gezmekten başkaldırmış, hoca da tüm gün pansiyondan çıkamamıştı. Yine de bu musibet bile olumlu bir sonuç doğurmuş, hoca kaldığımız pansiyon evin damadı olan Bueno Vista Social Club’ün ve Roberta Fonseca’nın kontrbasçısı Omara Gonzales’den saatlerce kontrbas dinlemişti. Bu dinletinin ilk yarım saatlik kısmından sonrası hoca için “böyle zulüm görülmedi” türünden gelse de kendisi yine de övgü ve beğeniyle anlatır o günü.

MÜSLÜMAN KÜBA FOTOĞRAFLARI!

Barka, şu günlerde sosyal medyada ardı ardına, benimle olanın dışında 3 kez daha gidip karış karış gezdiği Küba’da çektiği binlerce fotoğraftan seçtiklerini paylaşıyor. Tabii, Erdoğan’ın getirdiği “Müslüman Küba” açılımına uygun yorumlarla. Örneğin, puro içen başında Kübalılara özgü, ucu kurdele şekline getirilmiş beyaz bir örtü bulunan kadının alnına öpücük kondururkenki fotoğrafının altına şu yorumu yazmış; “Kübalı Müslüman kadını türban taktığı için alnından öperken.” Bir ağacın gölgesine oturmuş, dinlenen ve gazete okuyan Kübalı adamların olduğu bir fotoğrafı da “Kübalı Müslümanlar namaz vaktini beklerken” yorumunu yapmış. Şeker kamışının işlendiği bir yerdeki iki işçi fotosuna da “Mevlüt şerbeti yerine, şeker kamışı suyu içildiği için, bunu üreten işçiler” demiş.

BİR MÜSLÜMANIN ROMLA İMTİHANI

Şeker kamışı ve içki denmişken, kendisiyle Havana’da gittiğimiz, tv programı için çekim de yaptığımız bir rom fabrikasındaki olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Yüzyıllar sonra Müslüman görmüş Kübalılar’ın yaşadığı şaşkınlığı özetliyor aslında bu anı. Fabrikadan girdiğimiz andan itibaren, misafirperver Kübalılar bizlere ve diğer turistlere küçük kadehlerle tatmamız için rom ikram ediyorlardı. İçkiyle arası hiç de iyi olmayan Barka hoca, her ikram edilişte kibarca “No. Müslüman” diye reddediyordu. Müslümanların içki içmesinin haram olduğunu bilen Kübalılar da “Siz bilirsiniz” tarzında omuz silkiyor ve ısrar etmiyorlardı. Televizyon programı çekiminde, “Rom fabrikasına kadar gitmiş ama romu tatmamış, üzerine yorum yapmamış” denmesin diye, gazetecilik ilkeleri gereği ben ikram edilen romları tadarak, kameraya görüşlerimi söylüyordum. Hoca da en sonunda, fabrikanın romun fıçılarda bekletildiği serince ve karanlık bir köşesinde kendisine ikram edilen romu tattı. Bize fabrikayı gezdiren Kübalı işçi, ikram ettiği romu her seferinde, elini göğsüne götürüp “Müslümanım” dedikten sonra geri çeviren hocanın, tek yudumda romu içtiğini görünce, doğal olarak cümleye soru anlamı katarak sordu; “Müslüman?”. Tek yudumda içtiği romun sertliği nedeniyle kafasını uzun süre sallayan Barka hoca ise kendine gelince Kübalı’ya yanıtını verdi; “Alkolik müslüman”...

Yayınlandığı yer Evrensel Pazar Eki 23.11.2014
http://www.evrensel.net/haber/98126/kubada-bir-alkolik-musluman


22 Kasım 2014 Cumartesi

Suyumuzu sanayici çalıyor

Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından gerçekleştirilen “İzmir’in Suyu, Yer Altı Su Kaynakları Sempozyumu”nda İzmir’deki yer altı suyu kaynakları tartışıldı.
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından gerçekleştirilen “İzmir’in Suyu, Yer Altı Su Kaynakları Sempozyumu”nda İzmir’deki yer altı suyu kaynakları tartışıldı. Konuşmalarda kentin suyunun yüzde 65’lik bir kısmının yer altı suyu ile sağlandığı belirtilirken, kentin tek yüzeysel su kaynağı olan Çamlı Barajı projesinin önemi bir kez daha dile getirildi. Sanayideki yer altı suyu tüketiminin İzmir’in tüm ihtiyacı kadar olması dikkat çekti.
ALTIN MADENİ YÜZÜNDEN Mİ?
Açılış konuşmalarında CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in sorduğu “Çamlı Barajı’na İzmir’in ihtiyacı var mı? Bu baraj altın madeni nedeniyle mi yaptırılmıyor” sorusuna, sempozyumun 1. oturumunun konuşmacılarından İZSU Genel Müdürü Dr. Ahmet Alpaslan yanıt verdi. Çamlı Barajı’nın Yarımada’nın ihtiyacını karşılaması için projelendirildiğini aktaran Alpaslan; “21 milyon metre küp su sağlayacak olan bu barajın yapım parası da hazır. Üstelik yüksek bir kotta olması nedeniyle bütün yarımadaya pompaya gerek duymadan su verilebilecek. Yarımada’da içme suyu yeraltından kuyulardan karşılanıyor. Kuyular yılın belli zamanı tuzlanıyor, kuruyor. Çamlı Barajı’nın suyundan yukarıda bir maden olması nedeniyle gerekli izni alamadığımızdan mahrum kalıyoruz. Çok bükük sıkıntılar çekiyoruz. Küçük bir baraj olmasına rağmen son derece ihtiyaç duyulan bir baraj” diye konuştu.
Alpaslan yapımı planlanan barajlar arasında Çamlı’yı da sayarken, kendinden önce ve sonra konuşan DSİ yetkililerinden hiçbirisinin barajın adını ağzına almaması dikkat çekti. Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Alim Murathan, sanayide kullanılan suyun büyüklüğüne dikkat çekti. Sanayide yer altı suyu kullanımının 130 bin metre küp düzeyinde olduğunu kaydeden Murathan, “Neredeyse İzmir içme suyu kadar bir su tahsisi bu. Aliağa’daki sanayi kuruluşları artık yer altından sıcak su ya da deniz suyu çekiyor. Örneğin İzmir Coca Cola yeraltından 960 bin metre küp su çekiyor, tek kuruş ödemeden. Murathan, kentin içme suyunun yüzde 65’inin, tarımsal sulamanın yarısının, sanayi de ise ihtiyaç duyulan suyun tamamının yeraltından karşılandığını ifade etti. 
Eklenme Tarihi: 22 Kasım 2014 
(İzmir/EVRENSEL)


14 Kasım 2014 Cuma

"Çepeçevre Yaşam" Urla ve Çeşme RES

"Çepeçevre Yaşam" Urla ve Çeşme'de yaşam alanları RES şirketleri tarafından talan edilmek istenen köylülerin direnişlerini ekranlarınıza taşıyor...

Urla Ovacık Köylüleri 1000'den fazla ağaçlarının kesilerek rüzgar santrali (RES) yapılmasına karşı günlerdir nöbetteydi. Başardılar...

83 yaşında zeytinliklerinin yine RES için kesilmesine karşı direnen Remziye Saatli'de bu yaşta mücadeleyi elden bırakmıyor.

Çepeçevre Yaşam, Özer Akdemir'in sunumuyla Cuma akşamı (14 Kasım 2014) Saat: 20:00'de Hayat Televizyonu'nda...

Program tanıtım videsou:
http://www.youtube.com/watch?v=H3Mhhnuubz8

İlgili haberler:

■ Urla’da da ağaç acısı çekmeyelim
http://www.evrensel.net/haber/99330/urlada-da-agac-acisi-cekmeyelim
■ Urla Ovacık’ta yürütmeyi durdurma kararı
http://www.evrensel.net/haber/99493/urla-ovacikta-yurutmeyi-durdurma-karari

Çepeçevre Yaşam_Yırca zeytin katliamı_14 Kasım 2014


Soma Yırca köylüleri zeytinleri için yaşam nöbeti tutarken, Kolin şirketinin özel güvenlik güçleri köylüleri döverek 6.000 zeytin ağacını kestiler. Çepeçevre Yaşam zeytin katliamından hemen sonra Yırca'daydı. Katliamın ardından zeytinliğin hali ve köylülerin tepkileri Özer Akdemir'in sunumuyla bu akşam ekranlarınızda olacak. Çepeçevre Yaşam bu akşam (14.11.2014) Saat: 20:00'de Hayat Tv'de...

Programın tanıtım videosu için tıklayınız:
http://www.youtube.com/watch?v=of9sYcz-UZk 

12 Kasım 2014 Çarşamba

‘Soma’da kömürün karasına zeytinin acısı karıştı’


Eklenme Tarihi: 12 Kasım 2014 15:54
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Soma Yırca köyünde termik santral yapımı için 6 bin zeytinin kesilmesini protesto etti.
“Soma’da kömürün karasına zeytinin acısı karıştı” başlıklı basın açıklamasında Yırca’da yaşananlar “eşkıyalık” olarak nitelenerek, “Biz bu eşkıyalığı tanıyoruz” denildi.
Konak eski Sümerbank önünde yapılan basın açıklamasına aralarında KESK, DİSK, HDP, Dersimliler Derneği gibi birçok örgüt temsilcisinin de katılımı da oldu. Basın açıklamasında konuşan EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Burçak Karaman Uysal, 7 Kasım sabahı Kolin Şirketi tarafından katledilen zeytin ağaçlarının köylünün geçim kaynağının yanı sıra koca bir kültürü temsil ettiğini dile getirdi. Yırca’da yangından mal kaçırır gibi alelacele kamulaştırılan zeytinliklerin, yargı kararının etkisizleştirilmesi için bir gecede kesildiğini aktaran Uysal, bu katliamı yapabilmek için köylülerin şirket özel güvenlikçileri tarafından dövüldüğüne dikkat çekti. Uysal, “Biz bu eşkıyalığı tanıyoruz.  Biz Gezi’de, ODTÜ’de, Çine’de, Çeşme’de, Artvin’de, Gerze’de, Tortum’da ve Validebağ’da gece yarısı çalışan iş makineleriyle halkına karşı devlet eliyle yürütülen terör, bu kez yandaşları tarafından aynı pervasızlıkla uygulanmıştır. Yırca, AKP Hükümetinin, halkını ve hukuku tanımaz, yaşam alanlarını talana açan politikalarının çarpıcı bir örneğidir. Biz bu eşkıyalığı kınıyoruz” diye konuştu. Uysal, herkesi yaşama, geleceğe ve emeğe sahip çıkmaya çağırdıklarını dile getirdi. Ozan Toprak Dede’nin ve İzmir Müzisyenler Derneğinin türküleri ile bir şenlik havasında geçen basın açıklamasında katılanlara, Yırca’nın zeytinliklerinden kesilmeden önce toplanan ilk zeytinler dağıtıldı.(İzmir/EVRENSEL)
SON DÜZENLENME TARİHİ: 13 KASIM 2014


Karaburun’daki halk toplantısında halktan kaçtılar



Karaburun’un Küçükbahçe köyü yakınlarında kurulmak istenen balık çiftlikleri ilgili ÇED toplantısı halkın tepkisi sonucu gerçekleşemedi. Bakanlık ve şirket yetkilileri tepkiler üzerine toplantıdan kaçtı. Deniz yüzeyinde 98 bin metrekareyi kaplayacak şekilde planlanan bu balık çiftliği kurulursa, bölgede balık çiftliği olarak kullanılan deniz yüzeyi alanı 520 bin metrekareyi geçmiş olacak.

Özer Akdemir - Metehan Ud

Çamlı Yem Besicilik San. ve Tic. AŞ tarafından Karaburun Küçükbahçe kuzey mevkiinde kurulması planlanan su ürünleri yetiştiriciliği tesisi ile ilgili çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci kapsamında köyün kahvesinde halk toplantısı yapılmak istendi. Toplantıya Karaburunlular tepki gösterdi.

‘YARIMADA İŞGAL ALTINDA’

Toplantı öncesinde kahve önünde Karaburun Kent Konseyi tarafından yapılan açıklamada Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yerel dinamikleri dikkate almadığı hatırlatılarak “Karaburun Yarımadası’ndaki doğa yıkımı geri dönülmez bir noktaya gelmek üzere. Yarımada bıçak sırtında, yarımada işgal altında. Yeter artık, bu vurdumduymazlığa bir son verin. Bu acımasızlığı, doğaya, yerel yaşama karşı işlenen bu seri cinayetleri durdurun” denildi.

HALK TOPLANTIYA KATILMADI
Açıklama sonrası kent konseyi üyeleri ve köylüler toplantının yapıldığı kahveye “Balık çiftliği istemiyoruz” sloganları ile girerek toplantının yapılmasına engel oldu. Bu sırada kahve içerisinde sadece bakanlık yetkilileri ve şirket yetkilerinin olduğu gözlemlendi.


TOPLANTIDA TUTANAK KRİZİ

Bakanlık yetkililerinin ÇED tutanağına “Toplantı başladı ancak devam edemedi” yazması üzerine, Karaburunlular tutanağa “Toplantının başlayamadığı”nı yazmalarını istedi. Ancak yetkililer bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Karaburunlular tutanağa şerh düşmek istedi, bu da yetkililer tarafından kabul edilmedi.

Karaburunluların diretmesi üzerine bakanlık ve şirket yetkilileri güvenliklerinin olmadığını belirterek jandarma eşliğinde kahveyi terk etti ve hızlıca uzaklaştı. Kent Konseyi yetkilileri de toplantının gerçekleşmediğine dair hazırladıkları tutanakları köylülere imzalattılar. Bu tutanaklar Çevre ve Şehircilik Bakanlığına kargo ile gönderilecek.

BELEDİYE BAŞKANI: HALKA SORSUNLAR

Toplantıda bulunan Karaburun Belediye Başkanı Ahmet Çakır toplantıyı gazetemize değerlendirerek “Bir günde yerelde yaşayan bu insanlara sorsunlar. Ankara’dan yönetmesinler. Ekonomiye katkısı olan bir şeye karşı çıkacak değiliz ama benim yaşam alanıma müdahale edildiği anda ben de buna karşı çıkmak zorundayım” dedi.

Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra Dilli de “Bu toplantılardan anlıyoruz ki halkın söylediği hiçbir şeyin bakanlık nezdinde en ufak bir değeri yoktur. Bu raporlar kendi bildikleri, firmaların hazırladığı gibi geçiyor. Biz burada şerh koysak da yaptırmasak da bu dikkate alınmıyor. Burada bir oyun oynanıyor” dedi.
Eklenme Tarihi: 12 Kasım 2014
http://www.evrensel.net/haber/97340/karaburundaki-halk-toplantisinda-halktan-kactilar

Ciğer Gölü kediye emanet



Kaz Dağları'ndaki Ağı Dağı’nda 6 bin hektarlık alanda yapılmak istenen altın madenciliğinin, yöredeki doğal kültürel sit alanlarının yanı sıra, endemik bitki ve hayvan türlerini de olumsuz olarak etkileyeceği ortaya çıktı. Kanadalı Alamos Gold Şirketi tarafından yapılacak olan madencilik faaliyetinin etkileyeceği alan içersinde 1300 yıllık Ciğer Gölü Turbalık’ı da bulunuyor.

Özer Akdemir

ÇED OLUMLU KARARI VERİLDİ


Koca bir dağı ve 24 köyün suyunu etkileyecek olan altın madeni geçtiğimiz günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığından “ÇED olumlu” kararını ve kapasite artırım iznini de almıştı. Şirketin ruhsat alanı içerisinde iki arkeolojik ve doğal sit alanı da mevcut. Şirketin ÇED raporunda proje alanının 500 metre kuzeyinde bulunan Kıraç Tepe 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak belirtilirken, yine aynı raporda proje alanının 2.5 kilometre güneyinde de 3. derece arkeolojik sit olduğu dile getirilmiş.

TURBALIK NEDİR?

Altın madeni projesinden etkilenecek alanlardan birisi de Ağı Dağı'ndaki Ciğer Gölü Turbalık’ı. 1300 yıllık bir geçmişe sahip olan turbalık, bölgedeki kestane meşe ormanının insan eli ile tahribatının ardından taban suyunun yükselmesi ile oluşmuş. Turbalıklar, sulak alanların etrafındaki bitkilerin su altında oksijensiz kalarak binlerce yılda yavaş yavaş çürümesi sonucu meydana geliyor. Buradaki bitki kalıntılarının binlerce yıl sonraya da kalabilecek olması turbalıkların, doğanın geleceğe taşıdığı bir arşivi olarak da tanımlanmasına neden oluyor. Derinliği 80-100 santim, çapı 80-100 metre olan bu turbalık gölünü besleyen suyun, altın madeni sondajları yüzünden suları kirlenen Söğütalan köyüne içme suyu sağlaması amacıyla alınmasının ardından kurumaya yüz tutmuş.

ALTIN SONDAJLARI SULARI KİRLETİNCE

Turbalıkla ilgili bilimsel çalışmalar yapan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyeleri, Yard. Doç. Dr. Ersin Karabacak, Dr. Tülay Tütenocaklı, Dr. Onur Esen Ciğer Gölü’nün korunmasına dönük bir ekolojik restorasyon önerisi getirdiler. 03-07 Eylül 2012 tarihleri arasında İzmir’de gerçekleştirilen Ulusal Biyoloji Kongresine sunulan bu ekolojik restorasyon çalışması ile, turbalığın bulunduğu yerdeki kendi hidrolojik rolünü kurtarmak, geliştirmek için çalışmalar başlatmak ve geliştirilmesine yönelik hedefleri belirlemek amaçlanmış. Turbalığı tehdit eden faktörler arasında ağaç kesimi, maden arama faaliyetleri, gölün suyunun çekilmesi ile kurumasının sayıldığı çalışmada yöredeki altın arama çalışmaları ile ilgili şu görüşlere yer veriliyor; “Ağı Dağı’ndaki altın madeni arama çalışmaları sırasında su kalitesinin bozulması nedeniyle, Söğütalan köyü tarafından Ciğer Gölü kaynağından alınan su, artık kullanılmamakta olduğundan, su tekrar turbalık havzasına verilmelidir. Alanın çevresi dış etkilere karşı çevrilmeli ve 1300 yıllık bir geçmişe sahip olmasından dolayı doğal sit alanı ilan edilmelidir.”

‘DOĞAL SİT ALANI İLAN EDİLMELİ’

Çalışmada “doğal SİT alanı” ilan edilmesi istenen Ciğer Gölü Turbalık’ının Ağı Dağı'nda yapılacak altın işletmeciliğinden zarar göreceğinin altı çiziliyor. Şirketin bu nedenle turbalığın korunmasına dönük çalışmalar konusunda istekli olduğu da edinilen bilgiler arasında. Koca dağı yerle bir edecek olan altın madeni projesinin olduğu bir alanda “ekolojik hassas bölge” ilan edilen Ciğer Gölü Turbalığını koruma çalışması “Dağ yok olursa üzerinde göl kalır mı?” sorusuna neden oluyor.

24 KÖYÜN SUYU KULLANILMAZ OLACAK

Şirkete Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “ÇED olumlu” kararı verilmesini gazetemiz daha önce, “24 köy suyunu altın madenine verdiler” başlığıyla gündeme getirmişti. Çanakkale İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürlüğü, madenle birlikte su kaynaklarının kullanılamaz hale geleceğini ifade etmiş, şirket ise, ’kullanılamaz’ hale getireceği 24 köyün suyu karşılığında bir adet gölet yapmayı taahhüt etmişti.

KOMŞU KORUMA ALANLARI

ALAMOS Gold Ağı Dağı Altın ve Gümüş Madeni proje alanının çevresinde birçok koruma alanı statüsüne sahip alan var; bunlardan bazıları;

Proje alanının 5.5 km güneydoğusunda Kalkım örnek avlağı
Proje alanının 10.5 km güneyinde Kazdağı Göknarı Tabiat Koruma Alanı
Proje alanının 4 km güneybatısında Bayramiç Kazdağı Devlet avlağı
Proje alanının 14.5 km güney-güneybatısında Kazdağı Milli Parkı
Proje alanının 29.5 km güneybatısında Edremit - Narlı örnek alanı

24 köy suyunu altın madenine verdiler
http://www.evrensel.net/haber/94180/24-koy-suyunu-altin-madenine-verdiler

http://www.evrensel.net/haber/97285/ciger-golu-kediye-emanet
Eklenme Tarihi: 12 Kasım 2014 


7 Kasım 2014 Cuma

Yırca'da termik santrale yürütmeyi durdurma kararı

Eklenme Tarihi: 07 Kasım 2014 17:58
Danıştay, Manisa'nın Soma ilçesi Yırca köyünde Kolin firmasının yapmayı planladığı termik santral hakkında yürütmeyi durdurma kararı aldı. Firma bugün köylüleri döve döve 6 bin zeytin ağacını katletmişti.
Özer AKDEMİR
Soma
Danıştay, Manisa'nın Soma ilçesi Yırca köyünde Kolin firmasının yapmayı planladığı termik santral hakkında yürütmeyi durdurma kararı aldı. Firma bugün köylüleri döve döve 6 bin zeytin ağacını katletmişti.
Kolin özel güvenliğinin Yırca'da nöbet tutarken işkence ederek alıkoyduğu Avukat Hasan Namak, Danıştay'ın Yırca'da termik santralin yürütmesini durdurduğu haberinin biraz önce kendilerine ulaştığını aktardı.
Namak, Danıştay kararını şirketin önceden haber alarak geri dönüşün olmaması için zeytinlikleri kestiğini söylüyor. Yırcalılar ve yaşam savunucuları Danıştay'ın bu kararına rağmen kesilen 6 bin ağacı kim geri getirecek diye soruyor.
Köylüler her şeye rağmen "Kazanan biz olacağız" diyerek nöbet yerinde kararı kutladı.


Köylüleri döve döve 6 bin zeytin ağacını kestiler

Manisa’nın Soma ilçesi Yırca Mahallesi’nde, Kolin Grubu tarafından yapılmak istenen termik santrale karşı nöbet tutan köylülere, şirketin özel güvenlik birimleri saldırdı. Köylüler kelepçelenerek darbedildi, avukat kaçırılarak barakaya kapatıldı. Şirketin dozerleri ise tam 6 bin zeytin ağacı kesti.
Özer AKDEMİR
Manisa
Kolin Grubu, dün saat 20.00 sıralarında, santralin yapılacağı Yırca Mahallesi’ndeki zeytinliklerin bulunduğu bölgeye ağaç kesimi yapmak üzere iki otobüs dolusu özel güvenlik görevlisi ile birlikte iş makinelerini gönderdi. Bu sırada bölgedeki zeytin ağaçlarının kesilmemesi için 16 gündür nöbet tutan köylüler ağaç kesimine engel olmak istedi. Bu sırada Kolin grubunun özel güvenlik birimleri, köylülere saldırdı.
Köylülerden Mehmet Öksüz, Kamile Çiftçi, Kerem Özkılınç ile Avukat Hasan Namak, özel güvenlik görevlileri tarafından kelepçelendi.

AVUKAT KELEPÇELİ OLARAK ALIKONDU
Avukat Hasan Namak yaşananları şöyle anlattı: “Gece zeytinlik alanın içindeydik. Jandarma geldi, bizi araziden çıkarmak istedi. İtiş kakışın ardından, alandaki çadırda tek başına benim kalmam, diğer köylülerin tel örgülerin dışına çıkması şartıyla anlaşma sağlandı. Ben bu anlaşmadan sonra uyku tulumuna girerek çadırda uyudum. Saat sabaha karşı 4 gibi 8-10 güvenlikçi, hiçbir uyarıda bulunmadan, çadırı yıktılar. Beni uyku tulumu ile birlikte, ellerime ters kelepçe vurarak bir pikapın kasasına attılar. Ovanın ortasında 3-4 kilometre uzaklıkta bir yere bıraktılar beni. Başıma da nöbetçi diktiler. 3-4 saat orada ellerim ters kelepçeli olarak bekletildim. Sonra birisi gelip hiç bir şey söylemeden kelepçeleri çözdü. Ayakkabımı da çalmışlardı. Bu nedenle yalınayak 1 saat yürüyerek köye gelebildim.”

BİR KÖYLÜ BAŞINDAN YARALANDI
Yırca köylüsü Emin Özkılıç, şirket özel güvenlikçilerinin attığı gaz fişeği ile başından yaralandı. Gece nöbet tutanlara yemek götürmek isterken özel güvenlikçilerin saldırısına uğrayan Özkılıç, gaz fişeği ile başından yaralandıktan sonra Soma Devlet Hastanesine kaldırıldı.

6 BİN ZEYTİN AĞACI KESİLDİ
Bu esnada, dozerlerle termik santralin yapılacağı alana girilip, tam 6 bin zeytin ağacı kökünden söküldü. Mahalleliler, santral yapılması düşünülen bölgeye giden yolu sabah trafiğe kapattı. 
SON DÜZENLENME TARİHİ: 07 KASIM 2014 16:44

Çepeçevre Yaşam Söke'den Soma'ya yaşamı savunmaya_7 kasım 2014



Söke Kisir Köyü "kanser Köy" olarak bilinmek istemiyor artık. Köy muhtarı ve eşi kanser olaylarına dikkat çekmek için sıradışı bir eyleme imza attılar. Soma'nın Yırca Köylüleri de zeytinlik arazilerinin ellerinden alınarak termik santral yapılmasına karşı.

Özer Akdemir’in hazırlayıp, sunduğu ‘Çepeçevre Yaşam’ 7 Kasım Cuma, Saat: 20.00'de Hayat Televizyonu'nda...

Program tanıtım videosu için tıklayınız:
http://www.youtube.com/watch?v=4Sw5bk8hMRI

3 Kasım 2014 Pazartesi

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / SOMA YIRCA KÖYÜ TERMİK SANTRAL DİRENİŞİ



Soma Yırca köylüleri zeytin ağaçlarının kesilerek yerine termik santral yapılmasına karşı yaşam nöbeti tutuyorlar.

Yırca köylüleri "Bizim enerjimiz toprak, santralimiz zeytin ağaçları" diyorlar.

Çepeçevre Yaşam, Özer Akdemir'in sunumuyla 24 Ekim Cuma Saat 20.00'de Hayat Tv'de.

Program tanıtım videosu: http://www.youtube.com/watch?v=bKJRTaVHnck

İlgili haberi bağlantıdan okuyabilirsiniz:
Geçmişimizi aldılar sıra zeytinlerimizde
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1414129170./842181069149580


Zeytin ve ‘Bir avuç cesur insan’



Özer Akdemir

İlki düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BİFED), “Zeytinin Söyleşisi” ile sona erdi. Zeytinlikleri ranta açan yasanın tartışıldığı panelde, yaşam alanlarını korumak için ortak mücadele vurgusu öne çıktı.

İlki düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BİFED), “Zeytinin Söyleşisi” ile sona erdi. Zeytinlikleri ranta açan yasanın tartışıldığı panelde, yaşam alanlarını korumak için ortak mücadele vurgusu öne çıktı. Festival Fethi Kayaalp Büyük Ödülü Rüya Arzu Köksal’ın yönetmenliğini yaptığı Karadeniz’deki HES’lere karşı mücadeleyi konu edinen “Bir Avuç Cesur insan”a verildi.

Zübeyde Hanım Çay Bahçesinde gerçekleştirilen Zeytin Paneli’ne Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Erdem, CHP’nin çevreden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey, UZZK Yönetim Kurulu Üyesi Murat Narin, Evrensel Gazetesi Muhabiri ve EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Özer Akdemir ile Zeytin Üreticisi Abidin Ertuğrul konuşmacı olarak katıldılar.

ZEYTİN BİR KÜLTÜRDÜR

Panelde konuşan Şafak Pavey, AKP’nin Zeytin Yasasını etkisizleştiremeye dönük yasa teklifini 6. kez meclise getirdiğini, ama başarılı olmadığını belirterek, “Şimdilik önledik ama bir gece yarısı tekrar getirebilirler” dedi. UZZK kurucularından Murat Narin Zeytin Yasası’nın tarihçesinden bahsederek, “Zeytincilik sadece tarımsal bir faaliyet olarak ele alınamaz. Bir kültürdür aynı zamanda. Türkiye’de 12 milyon hektar zeytin dikilebilecek bir alan var” diye konuştu. Narin Ünlü Besteci Fazıl Say’ın zeytinle ilgili bir beste yapmak için çalışmalara başladığı bilgisini de verdi.

YIRCA KÖYLÜLERİ KONUŞULDU

Evrensel Gazetesi Muhabiri Özer Akdemir’de, kendisini “dindar”, “Müslüman”, “muhafazakar” sıfatlarıyla tanımlayan AKP’nin, Kur’an’da üzerine yemin edilen zeytin ağacını yok etmeye dönük politikalarına vurgu yaparak, Soma Yırca köylülerinin mücadelesini anlattı. Yırca köylülerinin 500 dönümlük zeytinlik arazilerinin ellerinden alınarak termik santral yapımı için yandaş bir şirkete peşkeş çekilmeye çalışıldığını belirten Akdemir, “Yırcalılar ellerinde kalan son geçimlik tarım arazilerini korumak için nöbet tutuyorlar, direniyorlar. Buna benzer Anadolu’da onlarca yerde yaşam nöbetleri var. Bunları emek mücadelesi ile birleştirmek, ekoloji ve emek mücadelesinin bir bütün olduğunu kavrayarak, ortak mücadelenin yollarını aramak zorundayız” diye konuştu.

‘ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN’

Prof. Dr. Ümit Erdem, konuşmasında Türkiye’deki zeytinciliğin gelişimini önlemeye dönük politikaların kökeninin 1954’lerdeki Marshall Planına kadar uzandığını kaydederek, “Zeytinyağlı yiyemem aman” türküsünün de aynı yıl çıkmasının bir tesadüf olmadığını söyledi.

Konuşmaların ardından söz alan Bozcaadalılar da imar planlarının değiştirilerek adanın ranta açılmasına dönük girişimlere dikkat çektiler.

BİRİNCİLİK ‘BİR AVUÇ CESUR İNSAN’IN

30 Ekim’den bu yana dünyanın bir çok ülkesinden ekoloji ile ilgili belgeseli buluşturan Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’nin Fethi Kayaalp büyük ödülünü Rüya Arzu Köksal’ın yönetmenliğini yaptığı ”Bir Avuç Cesur İnsan” aldı.


1 Kasım 2014 Cumartesi

Bu festival Bozcaadaya çok yakıştı…



Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BİFED) devam ediyor. Bu yıl ilk kez gerçekleştirilen festivalin açılışına Bozcaadalıların ilgisi yoğun oldu.
Özer AKDEMİR
Çanakkale
Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BİFED) devam ediyor. Bu yıl ilk kez gerçekleştirilen festivalin açılışına Bozcaadalıların ilgisi yoğun oldu.
Ekolojik belgesel festivali Bozcaadanın imar planlarında değişiklik yapılarak ranta açılmasının gündemde olduğu bir dönemde yapılıyor. Büyük bir yoğunluk ve kalabalıkla geçen turizm mevsiminin yorgunluğunu festivale katılan birbirinden güzel filmleri izleyerek atan adalılar, belgesel film yönetmenleri ile de sohbet olanağı da buluyorlar. Adanın hemen karşısındaki ana karada uzanan Kazdağlarında altın madenleri, termik santraller, derelere kurulmak istenen HES’lerle doğa talanı girişimlerinin olduğu bir süreçte Bozcaadanın ekolojik içerikli bir festivale ev sahipliği yapması önemli bir mesaj olarak da değerlendiriliyor. Mesaj, doğa talanına karşı sanatın, sinemanın desteği, hatta bizzat direnişin bir parçası olarak yorumlanıyor.
BERGAMA KÖYLÜLERİNİN DAVA DELİLİ
Festivalin koordinatörlüğünü İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinden belgesel film yönetmeni Ethem Özgüven ve “Kum”, “4857”, “Hakikat”, “Can Yelekleri Koltukların Altında Değildir” gibi belgesel ve kısa filmlerin yönetmenliğini yapan eşi Petra Holzer Özgüven yürütüyor. Özellikle Bergama köylülerinin siyanürlü altına karşı mücadelesini işleyen belgesellerle köylü hareketine çok önemli bir destek sunan Özgüven çiftinin, bu belgeselleri Bergama köylüleri tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davalarda da dosyaya “delil” olarak sunulmuştu.
Festivalin amacı duyurusunda; “Ekolojinin önemini vurgulamak, adanın, dünyanın ve yörenin ekolojik sorunlarıyla ilgili bilim insanlarını ve sanatçıları bir araya getirmek, dostluk ve barışa katkıda bulunmak” olarak belirtiliyor. BİFED ekoloji temalı belgesel festival olmasının yanı sıra, yarışma bölümüyle de belgesel yönetmenlerine açılım, sanatsal gelişim ve uluslararası deneyim sağlama gibi bir misyonu da hedeflemiş.
TAM ZAMANINDA BİR FESTİVAL
Festival jürisinde; Ülkemizin en önemli film yönetmenlerinden Yeşim Ustaoğlu, Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu (FIPRESCI) ve SİYAD Başkanı Alin Taşçiyan, ödüllü belgesel yönetmeni Nathalie Borgers, diplomat ve siyasetçi Şafak Pavey, sinema yazarı, akademisyen Tül Akbal Sualp, sinema yazarları Seray Genç ve Cüneyt Cebenoyan yer alıyor.
Festival 30 Ekim günü Bozcaada Belediye Başkanı ve Festival Başkanı Dr. Hakan Can Yılmaz, Yönetmen senarist ve yapımcı Yeşim Ustaoğlu, ünlü Kanadalı belgesel yönetmeni Mark Achbar’ın da katıldığı bir törenle başladı. Bozcaadalıların yoğun ilgi gösterdiği açılışta Bozcaada Belediye Başkanı Dr. Hakan Can Yılmaz “Bozcaada’nın bilim, ekoloji ve sanat çevrelerinden isimleri bir araya getirerek ekolojik sorunlara öncü olacağını ve bu festivalin Bozcaada’ya çok yakıştığını” söyledi. 30 farklı ülkeden 170 filmin başvurduğu ve 20 filmin yarışmalı bölümde yer aldığı BİFED’de Festival Yönetmeni Petra Holzer: “Bozcaadalıların yoğun ilgisinden çok memnun olduklarını” söyleyerek ekledi :”Son zamanlarda imar tartışmaları ile gündeme gelen Bozcaada’da bir ekoloji belgesel festivalinin zamanlaması da bizim için çok önemli”. Festivalde film gösterimlerinin yanı sıra Alper Maral’ın gerçekleştireceği “Belgesel Sinemada Müzik” Atölyesi ile hafta sonu çocuklar için yapılacak özel belgesel film gösterimleri de yer alıyor.
Festival bugün yapılacak “Zeytin Toplantısı” ile sona erecek. Toplantıya E.Ü. Ziraat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit Erdem, UZZK Yönetim Kurulu üyesi Murat Narin, CHP’nin Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey ve CNN Türk “Para Dedektifi” programı yapımcısı Cem Seymen konuşmacı olarak katılacak.

Devlet Fatsa’da dişini gösterdi!


Fatsa’da siyanürlü altın madenine karşı direnen köylülere jandarma ve polis baskı yapmaya başladı...

Özer Akdemir

Fatsa Ünye arasında üretime geçmek için hazırlıklarını sürdüren altın madenine karşı mücadele eden köylülere jandarma ve polis baskı yapmaya başladı. Geçtiğimiz hafta sonu maden işletmesi girişinde kitlesel bir basın açıklaması yapan köylüler ve yaşam savunucuları jandarma tarafından ifadeye çağrılmaya başlandı.

90 KÖYLÜ İFADEYE ÇAĞRILDI

Fatsa ve Ünye’nin tam ortasında, ormanlık bir alanda işletmeye geçmek için hazırlıklarına devam eden altın madeni, yöre halkının yoğun tepkisine neden oluyor. Maden daha üretim aşamasına geçmeden yarattığı doğa tahribatı ile nasıl büyük bir yıkıma yol açacağını da gözler önüne serdi. Köylülerin eskiden kestane ve fındık bahçeleri ile dolu olduğunu söyledikleri tepenin büyük bölümünü tıraşlayan şirket, tepenin ötesinde de maden alanını genişletmek için sondaj ve yol açma çalışmalarına hızla devam ediyor. Yöre köylülerinin madene karşı yaptıkları eylemler sonrası şirket, Bahçeler Köyü ile Tepeköy arasındaki şantiye alanını yüksek tel örgülerle çevirdi. Geçtiğimiz haftalarda Fatsa’da gerçekleştirilen mitingde binlerce kişi altın madenine karşı direnecekleri mesajını vermişti. Bu mitingden sonra önceki hafta maden şantiyesi önünde toplanan yaklaşık 100 kişilik köylü ve yaşam savunucusu altın madeni çalışmasının durdurulmasını isteyen bir basın açıklaması yapmıştı. Bu eyleme katılan herkesi kameraya alan jandarma geçtiğimiz günlerde adını tespit ettikleri kişileri ifadeye çağırmaya başladı.
Basın açıklamasını “izinsiz gösteri ve yürüyüş” olarak niteleyen jandarmanın kaymakamlığın talimatı ile köylüleri ifadeye çağırması yaşam savunucularının tepkisine neden oldu. Yaşam alanlarını Anayasa’nın 56. maddesinde belirtilen “Sağlıklı ve temiz çevrede yaşama herkesin hakkıdır. Bunu sağlamak devletin ve vatandaşların ödevidir” ilkesi doğrultusunda korumaya çalıştıklarını dile getiren yaşam savunucuları, bunun için ödüllendirilmeleri gerekirken cezalandırılmak istendiklerini söylüyor.

DİRENİŞ ÇADIRI KURULDU

Öte yandan edindiğimiz bilgilere göre, maden şantiyesi ile Tepeköy arasında kalan bir fındık tarlasına köylüler tarafından kurulan “direniş çadırı” da önceki gün gelen polis ve jandarma ekipleri tarafından yıkılmakla tehdit edildi. Çadırda bulunan köylülere baskı yapan ve çadırı kaldırmalarını isteyen güvenlik güçleri, aksi taktirde çadırı yıkacakları tehdidinde bulundu. Köylüler jandarma ve polisin tüm baskılarına rağmen direniş çadırını kaldırmayacaklarını ve altın madenine karşı mücadeleye devam edeceklerini dile getiriyorlar.

BERGAMALILARA DA YAPILMIŞTI

Fatsa yakınlarındaki madene karşı mücadeleye karşı devlet kurumlarının şirketin lehine bir tutumla yaklaşmaları aslında hiç de yeni bir politika değil. Altın madenciliğinin ülkemize ilk girdiği Bergama’da da zamanın hükümetleri tarafından madene karşı direnen köylülere benzer birçok hukuksal ve fiili baskı yapılmıştı. Bergama köylülerine de yaşam alanlarını korumaya dönük barışçıl eylemleri sonrası birçok dava açılmış, köylüler “Yasa dışı örgüt kurmak”la bile suçlanmışlardı. Bergama köylülerinin mücadelesini karalamaya dönük en son ve en etkili devlet destekli çalışma ise mücadelenin önde gelen isimlerinin Almanya tarafından kışkırtıldığı iddiaları olmuştu. Bu iddialara dayanılarak içlerinde Alman Vakıflarının yöneticilerinin de olduğu, Bergama Eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Köylülerin Avukatı Senih Özay, Köylülerin Sözcüsü Oktay Konyar ve İstanbul Barosu Eski Başkanı Yücel Sayman’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi hakkında “Almanya yararına legal casusluk” suçlamasıyla DGM’de dava açılmıştı. Somut hiçbir delile dayandırılamayan iddialarla açılan dava çok kısa bir zamanda sonuçlanmış ve tüm yargılananlar beraat etmişti.
http://www.evrensel.net/haber/95711/devlet-fatsada-disini-gosterdi

Ünye ile Fatsa'nın tam ortasında bir altın madeni. Daha üretime geçmeden doğayı katletmiş, köylüleri canından bezdirmiş...

Özer Akdemir'in sunumuyla Hayat tv'de yayınlanan Çepeçevre Yaşam programında Fatsa altın madeni işlendi.

Programın tamamını bağlantılardan izleyebilirsiniz:
http://www.youtube.com/watch?v=9IVbSNe32JM
http://www.youtube.com/watch?v=6v-Zgjd6n-0

İlgili haberler için tıklayınız:
Ünye - Fatsa siyanüre karşı bir oldu
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.846584675375886.1073741884.123575381010156
Bir yanım Ünye bir yanım Fatsa
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1413831728./850179758349711

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...