30 Kasım 2018 Cuma

Altın madeni bu kez ÇED sürecinden kaçamadı


Balıkesir Havran-İvrindi ilçeleri arasında yapılmak istenen altın-gümüş madenciliği ile ilgili ‘ÇED Gereklidir’ kararı verildi.
Özer AKDEMİR
İzmir

Balıkesir Havran-İvrindi ilçeleri arasında yapılmak istenen altın-gümüş madenciliği ile ilgili ‘ÇED Gereklidir’ kararı verildi.
Kaz Dağı’nın kuzey yamaçlarında kurşun çinko madenciliği yapan CVK Şirketi bu sefer de Balıkesir’in Havran ve İvrindi ilçeleri arasında IV. Grup (Altın-Gümüş-Kurşun-Çinko-Bakır) maden ocağı işletmeye soyunuyor. Balıkesir Çevre İl Müdürlüğü’ne gönderilen ÇED başvuru dosyasında madencilik faaliyetinin yıllık 100.000 ton malzeme üretme kapasitesi olacak. Maden işletmesinde yeraltı üretim yönteminin uygulanacağı belirtiliyor. Bu cevherin yeraltı ocağından patlatma yöntemi ile çıkarılacağı anlamına geliyor. Alanının tamamı tarla ve ormandan oluşmakta.
İvrindi merkezine 16, Havran’a 15 km uzaklıktaki ruhsat alanında, pasa döküm alanına en yakın yerleşim ise Yürekli Mahallesi’ne bağlı 300 metre uzaklıktaki bir konut. Ruhsat alanı Havran barajına ise 8.2 km mesafede bulunmakta. ÇED dosyasında cevher çıkarımı için yapılan patlatmaların barajda olumsuz etki yapmayacağı ileri sürülüyor.
MADENLE ERZURUM NE ALAKA!
ÇED Dosyasının en ilginç yerlerinden birisi ise faaliyetin çevresel ve kültür varlıklarına olan etkilerinin ele alındığı bölüm. Faaliyet alanı içindeki flora-fauna ile ilgili literatür bilgilerine yer verilen dosyada alanda yer alabilecek kültür varlığı ile ilgili şu cümleler yer alıyor: “Çalışmalar sırasında herhangi bir kültür varlığı ile karşılaşılması durumunda çalışmalar derhal durdurularak 2863 sayılı “Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” Madde 4 (Haber Verme Zorunluluğu) 6 gereğince ivedilikle Erzurum Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne veya ilgili Müze Müdürlüğü’ne haber verilecektir.” Balıkesir İvrin’di de gerçekleştirilen bir madencilik faaliyeti için neden Erzurum Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne haber verileceği sorusu, ciddiyetsiz bir şekilde hazırlanan ÇED Dosyaları konusuyla da ilgili.
DERNEKTEN AÇIKLAMA
“ÇED Gereklidir” kararı verilmesi Kaz Dağı Doğal va Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından “Müjde” olarak duyuruldu. Derneğin twitter hesabından şu açıklama yapıldı;  “MÜJDE! Bu kez Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ‘Çed Gereklidir’ kararı verdi! ‘Hayret!’ demiyoruz, çünkü geçtiğimiz ay derneğimiz, Ege ve Marmara Belediyeler Birliği ile birlikte Teck Madencilik firmasının Halılar ve Büyükşapçı Altın madenleri projeleri ile ilgili verilmiş ‘ÇED Gerekli Değildir.’ kararlarını dava etmişti. Esas kararı merakla bekliyoruz. İdare bu tür kararların dava edildiğini görünce bu kez ‘ÇED Gereklidir’ dedi. Süreçten kaçamadı. Şimdi ÇED başvuru dosyası hazırlanacak, halkın katılımı toplantısı ilan edilecek. Gözümüz İvrindi’deki bu yeni altın madeni projesinde olacak!”
https://www.evrensel.net/haber/367273/altin-madeni-bu-kez-ced-surecinden-kacamadı

29 Kasım 2018 Perşembe

Ekoloji Birliğinden Çevre Kanunu uyarısı


Ekoloji Birliği 'Sulak alanlara enerji tesisi yapılmasına hayır deyin' çağrısı yaptı.


Ekoloji Birliği, milletvekillerine TBMM'de görüşülmekte olan Çevre Kanunundaki bazı değişikliklere dair torba yasada yer alan sulak alanlara yenilenebilir enerji santrali kurulması teklifinin reddedilmesi çağrısında bulundu.
ÇEVRE İÇİN BÜYÜK ZARAR OLUŞTURACAK
Ekoloji Birliği tarafından yapılan yazılı açıklamada TBMM Genel Kurul'da görüşülen Çevre Kanunu ile ilgili değişiklik teklifinin, çevreyi koruyacak bazı önlemlerin yanında çevre için büyük zarar oluşturacak maddeleri de barındırdığı dile getirildi. Kamuoyuna çevre zararlarını engellemek amacıyla poşetlerin marketlerde parayla satılması olarak yansıyan kanun değişikliğindeki birkaç maddeye dikkat çeken Ekoloji Birliği, özellikle Kıyı Kanunu'nda “Kıyının Korunması, Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar” başlığı altındaki 6. Maddesine yapılan ek ile denizlerde, doğal ve yapay göllerde yenilenebilir enerji santralleri ve elektrik iletim hatları yapılmasına izin verilmesi maddesine vurgu yaptı.
19. MADDEYE HAYIR OYU VERİN
Sulak alanların ekosistem açısından önemine vurgu yapan Ekoloji Birliği, bu alanların mutlaka korunması gerektiğine dikkat çekti. "Temiz ve çevreci enerji" kaynakları olarak bilinen yenilenebilir enerji kaynaklarının yol açtığı zararların, RES ve GES'lerin yarattığı doğa tahribatlarının altını çizen Ekoloji Birliği, açıklamasında şunlar dile getirildi; “Yenilenebilir enerji sahaları oluşturulurken sulak alanlardan uzak durulması gerekirken şu an TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmekte olan kanun değişikliği teklifinin 19. maddesi, sulak alanları hiçbir kısıtlama getirmeden yenilenebilir enerjiye açmaktadır. Biz Türkiye çapında örgütlü 60 çevre, ekoloji dernek ve platformun ortak sesi olarak, sulak alanlara yenilenebilir enerji santralleri kurulmasına izin veren 19. maddenin kanun teklifinden çıkartılması gerektiğini önemle vurguluyoruz. Meclisteki bütün milletvekillerine çağrıda bulunarak 19. maddeye aleyhte oy kullanmaya davet ediyoruz.” (İzmir/EVRENSEL)
https://www.evrensel.net/amp/367144/ekoloji-birliginden-cevre-kanunu-uyarisi

27 Kasım 2018 Salı

Bilirkişi raporu: Çekerek Irmağı'nın suyu azalıyor


Bilirkişi raporu: Çekerek Irmağı'nın suyu azalıyor
  
 27 Kasım 2018 17:29
     
Çekerek Irmağı üzerinde yapımı süren HES'lere karşı bilirkişi raporu ilerde yaşanacak su sorununa dikkat çekti.
Özer AKDEMİR
Çekerek Irmağı üzerinde yapımı süren HES'lere karşı açılan davada bölgede yapılan bilirkişi keşfi raporu belli oldu. ÇED dosyasındaki birçok eksikliğe dikkat çekilen bilirkişi raporunda, HES'lerin yaratacağı çevresel, kültürel ve sosyal sorunların altı çizildi.
ÇEKEREK IRMAĞININ SUYU AZALIYOR
Tokat'ın Zile ilçesi ve Yozgat'ın Çekerek ilçesi sınırlarında kalan Çekerek Çayı üzerinde Reis Enerji A.Ş tarafından yapılması planlanan HES projesine verilen ÇED olumlu kararına karşı Kamışçık ve Kırkdilim köy muhtarlıkları dava açmıştı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na karşı açılan davada yapılan bilirkişi keşfinin raporu belli oldu. Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyeti 12 Mart 2018 tarihinde gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi sonrası hazırladıkları raporda HES projesinin ÇED raporundaki şu eksikliklere dikkat çekti: 
* Çekerek nehri debisi azalmaktadır.
* İlerleyen yıllarda debilerin diğer tüm şartların (yağış, buharlaşma, sıcaklık vb) aynı kalması durumunda daha da düşmesi büyük olasılıktır.
* Projenin ekonomik ömrü boyunca, 25-50 yıl sonrasını içeren iyimser-kötümser tahminlere göre çevresel etkilerinin değerlendirilmesinin yapılmış olması gerekir. ÇED raporunda bu değerlendirmeler yapılmamıştır.
İNŞAATTA ÇIKAN ARKEOLOJİK BULUNTULAR
Bilirkişiler 39 sayfalık raporun sonuç kısmında da HES'lerle ilgili şu görüşlere yer verdi:
* ÇED raporunda sadece başlık olarak belirtilen ve hiç ele alınmamış konular var.
* Özellikle inşaat sırasında ortaya çıkan arkeolojik buluntularla ilgili Bölge Koruma Kurulundan gerekli uygunluk yazıları alınmalıdır.
* Ekolojik köprülerin tasarımları ve yerleri ÇED raporuna eklenmelidir.
* Su kullanım hakkı raporunda tarım ve hayvancılık için ayrılan miktar mevcut durum üzerinden kurgulanmıştır. Tarım ve hayvancılık temelli olarak su talebinin artması durumunda veya oluşacak kuraklığın ekosistem üzerinde etkilerin azaltmak için ne gibi yönetim planları hazırlandığı ÇED raporunda yer almalıdır.
HES'LER TARIM VE HAYVANCILIK İÇİN UZUN VADEDE SORUN OLABİLİR
* Havza içindeki su miktarının yıllara göre düşüyor oluşu suya ihtiyaç duyacak HES; tarım üreticileri ve hayvancılık için uzun vadede bir sorun yaratma potansiyeli taşımaktadır.
* Bölgede birden fazla enerji santrali kuruluyor olması su miktarının Çekerek Çayı Havzasında bulunan bütün paydaşlar için topluca değerlendirilmesi gereken bir sorundur.
https://www.evrensel.net/haber/367005/bilirkisi-raporu-cekerek-irmaginin-suyu-azaliyor

26 Kasım 2018 Pazartesi

Van’ın Pamukkalesi koruma altına alınmalı


 (Özer Akdemir / Evrensel – 26 Kasım 2018)
Van Başkale Dereiçi köyü yakınındaki travertenler, adeta Pamukkale’nin minyatürü niteliğinde.
Van’ın Başkale İlçesi Dereiçi köyü yakınlarındaki Pamukkale benzeri travertenler, görenleri kendisine hayran bırakıyor. Fırat Üniversitesi Jeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, bölgenin jeopark ilan edilerek UNESCO korumasına alınması gerektiğini dile getirdi.
‘TRAVERTENLERİ GÖRÜNCE ŞOK OLDUM’
Van çevresindeki sıcak su ve göllerdeki element değişimlerini incelemeyi amaçlayan bir TÜBİTAK projesi kapsamında Başkale taraflarına gelen Fırat Üniversitesi Jeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, Dereiçi köyü yakınlarındaki travertenleri görünce şok olduğunu belirtti. Görene kadar travertenlerden haberinin olmadığını belirten Şaşmaz, travertenlerin bulunduğu yeri şöyle tarif etti: Dereiçi travertenleri Van’dan Başkale ilçesine 116 km. Başkale’den Dereiçi köyüne ise yaklaşık 45 km uzaklıkta yer almakta. Travertenlere Başkale’den Hakkari’ye giderken yol sağa ayrılarak 11 km stabilize yol ile ulaşılmakta.
PAMUKKALE’NİN MİNYATÜRÜ
Bölgede oluşan travertenlerin Pamukkale travertenlerinin minyatür bir görüntüsü şeklinde olduğunu belirten Şaşmaz, “Beyaz travertenler yer yer kirlenmiştir. Bazı kesimlerde bolca küçük havuzcuklar oluşmuştur ve bunların içerisi su ile dolu. Zaman zaman traverten üzerinde su çıkış noktalarının yer değiştirdiği ve eski çıkış noktalardaki travertenlerin ise karardığını gözledik. Travertenlerdeki renk değişimi suyun kimyasal bileşimdeki değişikliklerden olabileceği gibi yöredeki özellikle büyükbaş hayvancılığı etkisi ile de kirlenmiş olabilir” dedi.
‘UNESCO KORUMASINA ALINMALI’
 
Fotoğraflar: Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz
Böyle alanların dünyada ender olarak görüldüğünü ve bu alanların mutlaka jeopark ilan edilip tıpkı Pamukkale (Denizli) travertenlerinde olduğu gibi UNESCO koruması altına alınması gerektiğini kaydeden Şaşmaz, “Bölgenin çevresinin telle veya duvar ile çevrilmesi gerekli. Van Valiliği ve turizm ile ilgili sivil toplum örgütleri bu konuya el atarak, bölgenin tanıtımı ve korunmasına yönelik çalışmalara ivedilikle başlamalıdır” dedi. Şaşmaz, bölgenin Kula volkanları, Pamukkale, Kapadokya kadar önemli olduğunu, buralar gibi korunması gerektiğini belirterek “Su çıkışları fazla olsa belki 1000 yıl sonra burası Pamukkale gibi olur” dedi.
TRAVERTENLER NASIL OLUŞUYOR?
 
Dereiçi yakınlarındaki sıcak suyun yaklaşık 20.6 C sıcaklığa ulaştığını ifade eden Şaşmaz, travertenlerin oluşumunu şöyle anlattı: Derinlerde bulunan su ve karbondioksit birleşerek karbonik asidi, karbonik asitte derinlerdeki yer alan mermer ve kireçtaşı gibi karbonatları kayaçları ergiterek kalsiyum bikarbonatça zengin suları oluşturur. Bu sular da yerin derinliklerindeki basıncın etkisi ile yüzeye doğru zorlanır. Bu su yüzeye çıktığında ani basınç ve sıcaklık azalmasına bağlı olarak, su  içinde asılı halde gözlenen kalsiyum bikarbonat, kalsit ve karbondioksit şeklinde ayrışarak, travertenleri oluşturur.

https://youtu.be/9kMFcQ_MzRw

25 Kasım 2018 Pazar

Greenpeace’in ‘Kisir’ döngüsü (Pazar yazısı)




25 Kasım 2018 03:20
   
Greenpeace’in Söke’nin Kisir köyünde haziran 2017 tarihinde yaptığı ölçümlere dair raporunu geçtiğimiz günlerde haberleştirmiştik. (1) Haberde, Kisir köyünün içme sularında ve 40-50 yıl önce yapılan uranyum sondaj alanlarında yüksek oranda radyoaktivite tespit eden Greenpeace’in ölçüm sonuçlarının köyün adının neden “kanser köy”e çıktığını ortaya koyduğunu dile getirmiştik. Kisir köyünden iki radyasyon uzmanının aldığı numunelerin Fransa’daki bilimsel bir laboratuvarda (Radyoaktivite Üzerine Bağımsız Araştırma ve Bilgi Alma Komisyonu/CRIIRAD) tahlil edilmesi sonrası içme sularında radon 222 gazının 24 kat, sondaj alanındaki radyasyon oranının da 35-40 kat izin verilen limitlerden fazla olduğu ortaya konmuştu.

Haberde, Greenpeace’nin haziran 2017 tarihinde yapıp, eylül 2017 tarihinde bastırdığı bu raporu neden aradan aylar geçmiş olmasına rağmen ortaya çıkarmadığı, kamuoyuna açıklamadığını da sormuştuk. Ayrıca başka bir yazıda da bu raporu elde etmek için yaptığımız girişimlerden bahsetmiş (2), Greenpeace’e açıklamayacakları bir araştırmayı neden yaptıklarını sormuştuk. Bu sorulara yazıyı yazdığım güne kadar Greenpeace’den bir açıklama gelmiş değil.
Yalnız ilginç bir şekilde birkaç gün önce Greenpeace’in “Kisir Köyü Radyasyon Ölçümü” adlı bir açıklaması ortaya çıktı. ‘Ortaya çıktı’ diyorum, Greenpeace’in Kisir ölçümlerinden raporun haberini yaptığım tarihe kadar, defalarca internet ortamında yaptığım aramaların hiçbirisinde bu yazı ile karşılaşmadım. Hadi ben gözden kaçırdım diyelim, konuyu bilen, peşine düşen, arada bir internete girip ne olmuş diye bakan birçok ‘cevval’ gazeteci arkadaşın da mı gözünden kaçtı bu açıklama?
‘Bu işte bir gariplik var’ diye Greenpeace’nin açıklamasında adı geçen ve destek alındığı belirtilen Prof. Dr. Ali Osman Karababa’ya bu açıklamadan haberi olup olmadığını sordum, onun da haberi yoktu. 


Zaten, açıklamayı öyle bir yere koymuşlar ki özellikle görülmemesi istenmiş sanki. Normalde Greenpeace’in ana sayfadan büyük puntolarla duyurup basın kuruluşlarına basın bültenleri ile bildirmesi gereken bir açıklama, ana sayfadaki ‘haberler’ kısmına bile değil haberlerin altında yer alan ‘Mavi Gezegen’ adlı blog sayfasına konulup adeta gizlenmiş!
Greenpeace’in bu açıklamasında başka bir çelişkiye daha ulaştık. Açıklamada yazan tarih 05 Ocak 2018. Web sayfalarının belirli tarihlerdeki durumunu kaydeden archive.org  adlı siteden aldığımız 22 Ocak tarihli anlık görüntüde bu açıklamayı göremiyoruz (3). 5 Ocak tarihli açıklamanın bu görüntüde yer alması lazımdı oysa. 6 Şubat 2018 tarihli anlık görüntüde ise açıklama var bu sefer (4).
Araştırmayı biraz daha derinleştirdiğimizde 5 Ocak tarihli açıklamanın URL adresinde ise başka bir tarih var: ‘180202’ yani 2 Şubat 2018. Mavi Gezegen blogundaki diğer bir kaç habere baktığımızda URL’deki tarih ile yazının başındaki tarih ya aynı ya da sadece bir kaç gün farklı iken bizim araştırdığımız açıklamanın başında yazan tarih ile URL’deki tarihi arasında 1 ayı bulan bir fark dikkat çekiyor.

Tarihlerdeki çelişkiye bir bahane uydurulsa bile açıklamanın ziyaretçi trafiğinin en yoğun olduğu ‘haberler’ sekmesinde değil, onun altındaki “Mavi Gezegen” blog sayfasında paylaşılması önemli burada. Bu hiç kuşkusuz bir tercihi ifade ediyor. Greenpeace, Kisir’de ortaya çıkan ve archive.org kayıtları sayesinde 22 ocak ile 6 şubat arasında yayımlandığına emin olduğumuz bu raporun gündeme getirilmesini istememiş.
Ekim ayında Greenpeace iletişim adresinden Kisir raporuna dair bilgi istediğimde bu açıklamayı gönderseler bir anlamda rapora değil ama içeriğine dair bilgi edinmiş olacakken, Greenpeace “Kisirliler açıklasın” diye ciddiyetsiz bir yanıtla geri dönmüştü.
Açıklamanın tarihi konusundaki şaibeyi bir yana bıraksak bile açıklamanın görünür olmaması için ellerinden geleni yaptıklarını söylemek pekala mümkün. Kisir raporunu, içeriği ile ilgili haberi yapmış olmamıza rağmen hâlâ isteyen kurumlara, milletvekillerine ve gazetecilere vermiyorlar. 
“Kisir Köyü Radyasyon Ölçümü” haberinde dikkat çeken bir başka bölüm ise raporun gönderildiği kurumlar; “...Raporumuzu bastık ve bütün yetkili kurumlara (TAEK, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Aydın Valiliği, Aydın Halk Sağlığı Merkezi, Söke ve Aydın Belediyesi ve daha fazlası) raporun bir kopyasını gönderdik” diyorlar. Bu kurumlardan üç kez Bilgi Edinme Kanunu gereği raporu istediğimiz Aydın Büyükşehir Belediyesi hâlâ ‘Rapor bizde yok’ diyecek mi?

Bir başka soru; eylül ayında Kisir raporunu basmalarına rağmen bu açıklamayı neden 4 ay sonra yapma gereği duydukları? O zamanlar Greenpeace’de çalışan bir arkadaşım “senin ‘Kisir’de uranyum ölçümü raporu devlet sırrı gibi saklanıyor’ (5) yazından sonra bu açıklama kaleme alındı” dedi. Benim bu haberim Evrensel’de 12 Ocak 2018 günü çıktı. Oysa açıklamanın başında yazan tarih 5 Ocak 2018! Ya bu tarihlerde epey bir karışıklık var ya da...
TAEK’in Kisir köyü ile ilgili haberlerimizin ardından 2015 yılında köyde yaptığı ve 2017 yılında açıkladığı ölçüm sonuçları (6) ile Greenpeace’in raporundaki sonuçlar arasındaki büyük farkı da birilerinin açıklaması lazım. TAEK’in ‘normal’ bulduğu köyün musluklarından akan sularda ve sondaj alanlarında Greenpeace limitlerin onlarca kat üzerinde radon 222 ve radyasyon ölçtü! TAEK bu sonuçlara ne diyecek? Kim yalan söylüyor burada?

Greenpeace açıklamasında Aydın Valiliğinin kendilerine bir yazı göndererek “Raporu Aydın Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, TAEK ve Aydın İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerine gönderdiğine ve onlardan gerekli araştırmaları yapıp kendisine rapor etmelerini istediği” aktarılmış. Bu rapor Valiliğe geldi mi ve valilik gerekeni yaptı mı? Bu da bir başka yanıt bekleyen soru.
Son söz; bu dünyaca ünlü ‘çevre örgütü’ yaptıkları bir çalışmaya dair bu sorular karşısında neden iki satır açıklama yapma gereği duymaz? Neden suçüstü yakalanan şirketlerin ya da devlet kurumlarının hep yaptığı gibi bu soruları, eleştirileri sessizlikle geçiştirip, unutulmasını bekler?..
     
https://www.evrensel.net/yazi/82737/greenpeacein-kisir-dongusu

23 Kasım 2018 Cuma

'Validebağ Korusu doğal yaşam için İstanbul'daki biricik alandır'


'Validebağ Korusu doğal yaşam için İstanbul'daki biricik alandır'

 23 Kasım 2018 14:08
    
Validebağ Korusu’na Millet Bahçesi projesini eleştiren İbrahim Kaboğlu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'u koruyu ziyarete davet etti.
Özer AKDEMİR
İzmir
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Validebağ Korusu’na Millet Bahçesi projesi ile ilgili söz alan CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu, Validebağ Korusunun doğal dokusu ile korunmasının önemine vurgu yaparak, "Burası canlıların yaşadığı doğal sit alanı olması bakımında belki de İstanbul için biricik alandır" dedi. Koru ile ilgili yasal düzenlemeleri anımsatan Kabaoğlu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'u koruyu ziyarete davet etti.
EKOSİSTEM BOZULABİLİR
Konuşmasında Validebağ Korusu'nun bir bahçe olmadığını ifade eden Kabaoğlu, "Birinci derece doğal sit alanıdır ve bu alan 1999 yılından bu yana birinci derece sit alanı olduğu gibi, ayrıca tarihsel olarak Adile Sultan Kasrı ile Abdülaziz Av Köşkü ve güvercinlik gibi binalar tarihî eser kapsamında yer almaktadır" dedi. Validebağ'da doğal bir ekosistem olduğunu, yarısı göçmen olarak 120'nin üzerinde kuş, 30 civarında kelebek türünün koruda yaşadığını aktaran Kabaoğlu, "Sincaplar, kaplumbağalar, yılanlar, kurbağalar, kirpiler ve sayısız böcek burada yaşamakta; 4 binin üzerinde ağaç ve çok sayıda ağaççık ve çalı vardır. Yapılacak herhangi bir inşaat çalışması buranın ekosistemini bozabilir ve bu aynı zamanda Anadolu Yakası'nda, belki de İstanbul'da biricik bir alandır canlıların yaşadığı doğal sit alanı olması bakımından" diye konuştu.
PROJE VALİDEBAĞ'I TAMAMEN BAŞKALAŞTIRACAK
'Millet Bahçesi' projesinde öngörülen korunun ışıklandırılması, futbol sahası kenarına amfitiyatro yapılması, fitness alanlarının geniş bir ölçekte öngörülmesi, gözlem kulesi yapılması, bisiklet parkuru yapılması, yolların rehabilite edilmesi, çok yönlü çocuk oyun alanlarının düzenlenmesi, otopark zeminlerinin yenilenmesi, cam çim taşı yapılması ve bunların çevresindeki zemin kaplamaların değiştirilmesi sonucunda korunun tamamen başkalaşacağını dile getiren Kaboğlu, bu değişikliklerden sonra korunun birinci derece doğal sit alanı olarak artık sürdürülebilir olmaktan çıkacağı uyarısında bulundu.
ANAYASAYA AYKIRI
Anayasa'da çevreyi korumak ve geliştirmenin devletin görev ve yükümlülüğü maddesinin ve birçok başka maddesinin Validebağ Korusu'ndaki bu projeye aykırı olduğunu vurgulayan Kabaoğlu, "Aslında Validebağ Korusu'nun olduğu gibi muhafaza edilmesi için Anayasamızda fazlasıyla hükümler mevcuttur ama tabii bu aynı zamanda öngörü sorunudur, bir proje sorunudur. Bu açıdan Anayasa yerine belki bir anayasal yurtseverlik kavramını kullanmam daha isabetli olur. Hepimiz için burada ortak olan husus gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuzdur çünkü herhangi bir proje geri alınabilir, bir bina yıkılabilir fakat doğal dokuda meydana gelecek zararı önlemek mümkün değildir" dedi. Kabaoğlu, Bakan Kurum'u bir hafta sonu birlikte Validebağ Korusu'nu ziyarete davet etti.
'RANT PROJESİ DEĞİL'
Kabaoğlu'un eleştirilerine yanıt veren Bakan Kurum ise Validebağ Korusu'nda hiçbir şekilde rant projeleri düşünmediklerini ileri sürdü. Koruyu "İstanbul'a değer katacak bir Millet Bahçesi yapmak" istediklerini ifade eden Kurum, çeşitli yerlerde yaptıkları Millet Bahçesi örneklerini saydı.
Son Düzenlenme Tarihi: 23 Kasım 2018 14:24

22 Kasım 2018 Perşembe

Ayvalık’ta suları arsenikli köye şimdi de jeotermal sondajı yapılacak!



(Özer Akdemir – Evrensel /22 Kasım 2018)
Daha önce sularındaki arsenik oranının yüksekliği ile gündeme gelen Türközü köyü yakınlarında jeotermal sondajı açılmak için ÇED süreci başlatıldı!
Altın ve demir gibi madencilik faaliyetlerinin yanı sıra koruma altındaki Tabiat Parkının imara açılmasına yönelik baskılar, balık çiftlikleri gibi birçok çevresel sorunlarla mücadele eden Ayvalıklılara bir kötü haber daha. Daha önce sularındaki arsenik oranının yüksekliği ile gündeme gelen Türközü köyü yakınlarında jeotermal sondajı açılmak için ÇED süreci başlatıldı.
SONDAJ KUYUSU TARIM VE ZEYTİNLİK ALANDA AÇILACAK
Harita Proje tanıtım dosyasından alınmıştır
Reşit Yılmaz adlı bir kişi tarafından Türközü, Bulutçeşme, Kırcalar köyleri yakınlarında açılmak istenen jeotermal kaynak arama projesi için Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından ÇED süreci başlatıldı. Proje tanıtım dosyasına göre 900 metre derinliğe ulaşacak olan sondaj kuyusu için 5 ay boyunca 10 işçi çalıştırılacak. Sondaj kuyusu Çevre Düzeni Planı’na göre tarım alanı ve zeytinlik olarak görünüyor. Proje tanıtım dosyasında herhangi bir ağaç kesilmeyeceği taahhüt edilmiş. Türközü köyü yakınlarındaki sondaj alanına en yakın konut ise 80 metre!
CUNDA DAHİ JEOTERMAL ALANI OLARAK RUHSATLANMIŞ
Konuya dair görüşlerini aldığımız Ayvalık Tabiat Platformu Sözcüsü Nebahat Dinler, Ayvalık’ta bir çok maden ruhsatının yanı sıra JES sahaların da ruhsatlandırıldığını bildiklerini belirterek, “Artık güneydeki şirketler kuzeye doğru yer ve ruhsat almaya başladı. Bunda Balıkesir ilinin teşvik alan iller arasında olması ve madenler için de teşvik verilmesinin etkili olduğunu düşünüyorum” dedi. Ayvalık’ta daha önceden bir jeotermal kuyusunun termal ve turizm amaçlı diyerek açıldığını ancak bunun ileride JES’e dönüşebileceği endişesini taşıdıklarını kaydeden Dinler, “Ruhsat verilen alanlara baktığımızda Cunda’nın dahi ruhsatlığını görüyoruz. Cunda adasının büyük bölümü Ayvalık Tabiat Parkı içerisinde. Burada herhangi bir çalışma yapılmasını doğru bulmuyoruz” diye konuştu.
JEOTERMAL SONDAJ ALANI MADRA BARAJINA ÇOK YAKIN
Harita Proje tanıtım dosyasından alınmıştır
Yeni jeotermal sondajı olarak gündeme gelen Türközü köyünün Ayvalık’a sulama ve içme suyu temin edecek denilen Madra barajının çok yakınında olduğuna dikkat çeken Dinler, “Raporda mesafe belirtilmemiş ancak evlere 80 metre yakınlıkta. Türközü köyü arsenik oranının da çok yüksek olduğu bir köy. Bu köye dair arıtma tesisi kurulması talebimiz Balıkesir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün (BASKİ) tarafından yerine getirilmedi. Yani, kirli suya mahkum edilen köy bir de JES’lerle kirletilecek” dedi. Dinler, “Ayvalıklılar olarak, ‘temiz yenilenebilir’ diye bilinen enerji kaynaklarının ne kadar çevresel sorunlar yaratacağının da tanığıyız” diye konuştu.
KÖYÜN SULARINDA YÜKSEK ARSENİK ÇIKMIŞTI
Fotoğraf Proje tanıtım dosyasından alınmıştır
Jeotermal sondajlarının yapılacağı Türközü köyü bu yılın başında arsenik oranının yüksekliği ile gündeme gelmişti. 2017 yılında Ayvalık Kaymakamlığı tarafından yapılan bir toplantıda Türközü köyü muhtarının dile getirdiği içme sularındaki arsenik sorunu yapılan ölçümlerde Balıkesir Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki 9 köyde daha ortaya çıkarılmıştı. Konuyu BİMER üzerinden gönderdiği dilekçelerle araştıran Ayvalık Tabiat Platformu’na gelen yanıtlarda Türközü, Beşiktepe, Mutlu, Murateli, Karaayıt, Çakmak ve Yeniköy köylerinde  arsenik sorununun devam ettiği ortaya çıkmıştı.
SULARI KİRLETEN MADENE ‘KAZANILMIŞ HAK’ KALKANI
Platform buna dair yaptığı açıklamada, Ayvalık’ın su sorununu gidereceği ileri sürülen Madra barajının su havzasında bulunan BİLFER Madencilik adlı demir ve bakır madenciliğini de gündeme getirerek, Madra barajının bu maden atıkları tarafından kirlenme olasılığına dikkat çekmişti. Platformun Madra Barajının kirleneceği uyarısını kabul eden BASKİ madenin kapatılması yönündeki girişimlerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca “müktesep hak” denilerek engellendiğini dile getirmişti. Balıkesir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün (BASKİ) yanıtında bazı köylerde arsenik arıtma tesisi kurulduğu dile getirilirken arsenik oranı yüksek bu köyler arasında şimdi jeotermal sondajı ile gündeme gelen Türközü köyü ve Yeniköy’ün adı bulunmuyor.


21 Kasım 2018 Çarşamba

Denizde altın madenine Büyükşehir Belediye Meclisi de 'hayır' dedi



  Denizde altın madenine BüyükÅŸehir Belediye Meclisi de 'hayır' dedi
 21 Kasım 2018 15:08
  
Ayvalık Belediyesi, Altınova denizinde altın çıkarılması konusunu Balıkesir Büyükşehir Belediye Meclisine taşıdı. Büyükşehir de 'madene hayır' dedi.
Özer AKDEMİR
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Meclisi Altınova denizinde altın çıkarılması projesini reddetti. Karar oy birliği ile alındı.
YERELDEKİ MÜCADELE BALIKESİR'E TAŞINDI
Ayvalık Altınova'da Orhan Kandemir DENSAN Madencilik tarafından denizin içerisinde yapılmak istenen altın madenciliğine karşı yöre halkının mücadelesine Balıkesir Büyükşehir Meclisinden de destek geldi. Ekim ayında, Altınova Sahilinde Madene Karşı Güç Birliği Platformu bileşenleri ve siyasi parti temsilcileri ile Balıkesir’e giderek konuyu Büyükşehir Belediyesi Meclis oturumuna taşıyan Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Meclis Çevre ve Sağlık Komisyonunun oy birliği ile maden çalışmasını uygun bulmadığını açıkladı.
MECLİS OY BİRLİĞİ İLE 'HAYIR' DEDİ
Çevre ve Sağlık Komisyonuna ‘sağduyulu davranışları’ için teşekkür eden Başkan Gençer, “Altınova'da bu çalışma yapıldığı takdirde doğal dengenin bozulacağına yönelik elimizde onlarca rapor var. Kıyıda yaklaşık 100 bin kişinin tatil yaptığı bir bölge, Sarımsaklı plajlarımıza kadar uzanan bölgede demir madeni arayacaklar. Denizde bundan sonra bir hayat kalmayacağını hepimiz tahmin edebiliriz. Tüm çevre örgütleri, tüm siyasi partiler ve Ayvalık’taki vatandaşlar olarak Altınova’da denizde maden aranmasına karşıyız. Büyükşehir Belediye Meclisimizde bu durumu ifade ettik. Gerek Çevre ve Sağlık Komisyonu gerekse Büyükşehir Belediyesi Meclis üyelerimiz, Balıkesir’e yakışan çevreye, denize ve yaşama duyarlılığı gösteren bir karara oy birliği ile imza attı. Balıkesir adına örnek bir davranış gösterildi. Ayvalık halkı adına komisyon ve meclis üyelerimize teşekkür ediyorum” dedi.
ALTINOVA'NIN ÜZERİNE TİTREMEMİZ LAZIM
Altınova’nın sadece verimli ovası ile tanınsa da, deniz ve kıyı seviyesi aynı olduğu için dünyada ender rastlanan bir coğrafyaya sahip olan özel bir yerleşim yeri olduğunu ifade eden Gencer, "8 km uzunluğunda ve yer yer genişlik olarak 30 metreye varan kumsalı ile harika bir yöremiz. Aynı zamanda nadir görünen bir Kum Adası‘na sahip. Tüm bu güzellikleri barındıran Altınova’mızın üzerine titrememiz gerekirken, Madra çayının milyonlarca yılda getirdiği alüvyon ile deniz içinde oluşan ve koruma altında olan Altınova kıyı kumulunda bir maden şirketi deniz kumunu vakumlayıp metalik maden aramak istiyor. Sahildeki yazlık evlere 300 metre uzaklıkta yapılmak istenen madencilik bu bölgede yaşayan vatandaşları doğrudan etkileyecek" dedi.
Görsel, ÇED başvuru dosyasından alınmıştır.
"ŞİRKET DEMİR DEĞİL ALTIN ÇIKARACAK"
Tamamı yazlık konutlarla dolu olan sahilde yıllardan beri kıyı erozyonunu önlemek için milyonlarca liralık yatırım yapıldığını aktaran Gencer, "denizde hem halk sağlığı hem ekolojik denge hem de turizm bölgesi olarak dikkat çeken kentimizin doğal güzellikleri göz ardı edilerek sözde demir madeni çıkartılmak isteniyor. İlgili firmanın ‘Nitelikli maden türevlerinin çıkartılacağı’ yönündeki açıklamasından asıl hedefin demir olmadığı bellidir. Ekolojik bir felakete yol açacak bu girişimi durdurmak için başta Ayvalık Belediyesi olarak biz, ilçemizde faaliyet gösteren çevre örgütleri, akademisyenler ve yöre halkımızla birlikte ‘Madene hayır’ diyoruz. Altınova’mızı ve Ayvalık’ımızı korumak için mücadelemiz sürecek” dedi.

TÜM İTİRAZLARA RAĞMEN ÇED SÜRECİ BAŞLATILMIŞTI
Orhan Kandemir Densan Madencilik adlı bir şirkete 1608 hektarlık deniz ruhsat alanı içerisinde 23.66 hektarında demir madeni arama ve çıkarma ruhsatı verilmiş durumda. Yöre halkının tüm itirazlarına rağmen madenle ilgili ÇED süreci başlatılırken, projeye göre; Ayvalık'ın 10, Altınova'nın 3 kilometre kuzeybatısında yer alan bölgede, denizin 22 metre dibinde olan alandan günde 300 ton, yılda ise 90.000 ton kum denizden çekilerek içindeki demir alınacak.


https://www.evrensel.net/haber/366511/denizde-altin-madenine-buyuksehir-belediye-meclisi-de-hayir-dedi

Çamlıçay deresi kıyılarında 'imar barışı' talanı


  Ã‡amlıçay deresi kıyılarında 'imar barışı' talanı
 21 Kasım 2018 10:38
     
Çamlıçay deresi kıyılarında izinsiz yapılar yükselirken, imar barışı bahanesiyle haksız mülk edinmek isteyenler dere kıyılarını işgal ve talan ediyor
Özer AKDEMİR
İzmir Güzelbahçe ilçe sınırları içinden geçen Çamlıçay deresi kıyıları son günlerde işgal ve talan ediliyor. Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği (GÜLDER) Başkanı Tuğrul Şahbaz, "İmar Barışı" uygulamasını fırsat haline getirmeye çalışan bazı kişilerin kendilerine arazi kazanmak için kamuya ait dere kıyısındaki ağaçları kesip, dere kıyısını toprakla doldurarak derenin bütünlüğünü bozduklarını dile getirdi.
ALTIN MADENİNİN KİRLİLİĞİ YETMEZMİŞ GİBİ
GÜLDER Başkanı Tuğrul Şahbaz, bu yasayı fırsat bilenlerin Çamlıçay deresi kıyısındaki alanları tel örgüleri ile çevirerek üzerine barakalar kondurduklarını ve atıkları dereye akan tuvaletler yaptıklarını belirtti. Suyu İzmir Körfezine akan Çamlıçay deresinin yıllardır Efemçukuru altın madeninin yarattığı kirliliği Güzelbahçe kıyılarına taşıdığını ifade eden Şahbaz, "Şimdi bir de bu yapıların yarattığı kirlilik ekleniyor. Dere kıyısı boyunca kamu alanlarında birçok izinsiz yapı mevcut. Bu derme çatma yapılar çok kötü bir görüntü kirliliği oluşturuyor. Yapıları oluştururken dere kıyısında bulunan ağaçlar ve çalıları da sökerek derenin içine atıyorlar. Kış aylarında yoğun yağışlarda sel taşkınlıkları oluşan Çamlıçay deresi son haliyle daha da tehlikeli oldu. Dere kıyısında böyle yaşam alanlarının oluşması buralarda oturacak kişiler için de güvenli değil" dedi.
'NASILSA AFFEDİLİR' DÜŞÜNCESİ
"Kuralsızlığın nasıl olsa bir gün gelip affedileceği” düşüncesinin kabul edilemeyeceğini aktaran Şahbaz,  "31 Aralık 2017 tarihinden önce hazine arazilerine yapılmış yapıların yasal bir statüye kavuşturulması, barış adı altında talana yol açıyor. Oysa bu alanda günümüzün teknolojisiyle hangi alanlarda hangi yapıların bulunduğunu tarihleri ile belirlemek hiç zor değil. İmar barışı bahanesiyle başvurarak kendilerine haksız hukuksuz mülk edinmek isteyen bu kişileri durdurmak için, Çamlıçay deresi kıyısındaki bu işgal ve talanı sonlandırmak ve dere yatağını temizlemek için tüm ilgilileri göreve çağırıyoruz" dedi. Şahbaz, kendilerinin girişimlerinin ardından belediye görevlilerinin ve jandarmanın gelerek tel örgü çekilmiş bir alanın tellerini söktüğünü dile getirdi.
ABK'NIN KAÇAK RES SANTRALİ DE İMAR AFFINA BAŞVURMUŞ
Öte yandan, Çeşme tepelerinde yıllardır tartışılan RES'lerin sahibi ABK Şirketinin 1. Derece Doğal Sit alanına yaptığı kaçak santral binası için de İmar affı için başvurduğu ortaya çıktı. 5 yıl boyunca yörede yaşayan vatandaşların açtıkları davalara rağmen kaçak bir şekilde işletilen santral binasının imar affına sokulup sokulmayacağı merak konusu.
 
8.5 MİLYON KİŞİ BAŞVURDU
İmar barışı adı altında getirilen imar affı 31 Aralık 2017 tarihinden önce yapılmış yapıları kapsıyor. Arsa emlak değeri ile yapı yaklaşık maliyeti toplamı üzerinden hesaplanan bedelin konutlarda yüzde 3’ü, ticarette yüzde 5’i ödenerek Çevre İl Müdürlüğü’ne başvuruluyor. Bugüne dek hazine arazisi üzerine evini yapmış, tapusuz ve ruhsatla ilgili sorunlar yaşayan 8.65 milyon vatandaşın yaptığı başvurular sonrası hazineye “Yapı Kayıt Belgesi” bedeli olarak 5 milyar 259 milyon 361 bin 327 lira ödeme yaptığı dile getiriliyor.


Son Düzenlenme Tarihi: 21 Kasım 2018 11:43



19 Kasım 2018 Pazartesi

Ekolojik Odak Programı_19 kasım 2018




Ekolojik Odak-Pelin Cengiz Konuk-Pınar Demircan 19 Kasım 2018
Pelin Cengiz ile #EkolojikOdak'ta Nükleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan nükleer enerji alanındaki son gelişmeleri, Japonya'da yaşanan felaketin etkileri ve Türkiye'de nükleer enerji alanında yapılan projeleri değerlendiriyor.

15 Kasım 2018 Perşembe

Didim Taşburun Limanı'nda ‘bu kadarı da olmaz’ dedirten kirlilik

Didim Taşburnu Limanında bölge halkı için sağlık sorununa yol açabilecek derecede kirlilik yaşanıyor. Balıçkılar, yetkililere çağrı yapıyor.

Özer AKDEMİR
Büyük Menderes Deltasının denizle buluştuğu yerde bulunan Taşburun limanındaki kirlilik görenleri hayret ettiriyor. Didim’de bir zamanlar salaş balıkçı lokantaları ile ünlü limana bugün yolu düşenler kirlilik karşısında ‘böyle de kirlilik olur mu?’ diyorlar.

BİR ZAMANLAR TURİSTLERİN GÖZDESİYDİ

Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından birisi olan Büyük Menderes Deltası'nın bittiği yerde başlayan Taşburun limanı, 1980'li yıllarda sazlı balıkçı kulübeleri ile kaplıydı. Didim’e giden yerli-yabancı turistlerin uğrak yeri olan limandaki salaş balıkçı lokantaları yerli-yabancı turistlerin gözde mekanları arasındaydı. Liman, özgün yapısı, pırıl pırıl denizi ile tertemiz bir çevreye sahipti.

İNANILMAZ BİR ÇEVRE KİRLİLİĞİ

Didim'e bağlı bu küçük beldede yaşayan yurttaşlardan bazılarının davet ettiği Ekosistemi Koruma ve Doğa Severler Derneği (EKODOS) üyeleri geçtiğimiz günlerde gittikleri Taşburun'un son haline inanamadı. Dernek Başkanı Bahattin Sürücü, bazı duyarlı balıkçıların şikayetlerini dinlemek için, Taşburun'da balıkçı teknelerinin olduğu kıyıya gittiklerini belirterek, gördüklerini şu sözlerle anlattı:
“Denizin içinde parçalanmaya başlamış mültecilerin kaçırılmasında kullanılan birçok tekneyle karşılaştık. Ağır koku içinde yaptığımız incelemelerde inanılmaz bir çevre kirliliğinin yaşandığını gördük. Bugüne kadar deniz kıyılarında pek karşılaşmadığımız şekilde ‘Böyle de kirlilik olur mu?’ dedirten cinsinden bir çevre kirliliğiyle karşılaştık.”


Fotoğraf: EKODOSD

AĞIR KOKUNUN KAYNAĞI DEV ORKİNOS KAFALARI

Ağır kokuların kaynağının devasa boyutlara ulaşan avlandıktan sonra başları kesilerek denize atılan orkinos kafaları olduğunu aktaran Sürücü, “Birçok balık ölüsünün yanı sıra kedi gibi hayvanlarında öldükten sonra denize atıldıklarını tespit ettik. Denizin içindeki çöpleri karıştırırken, ‘Chelonia Mydas’ türü bir yeşil kaplumbağanın olduğunu gördük. Nesli tehlike altında olan ölü yeşil kaplumbağayı çöplerin arasından çıkarıp, doku örneklerini alıp, ölçümlemelerini yaparak kayıt altına aldık” dedi.

HİÇBİR KURUM İLGİLENMEMİŞ

Taşburun limanında denizin üstünün adeta vahşi bir çöplük alanına döndüğünü belirten Sürücü, denizin altındaki kirliliğin boyutlarının ise bilinmediğini ifade etti. Sürücü, “Bu kadar da olmaz, dedirten görüntülerin yaşandığı Taşburun Limanında, çöplerin kaynağı belli. Duyarlı bazı balıkçıların feryatlarına bugüne kadar hiçbir ilgili kurum cevap vermemiş. Buradaki çöplerin halk sağlığını etkilememesi için ivedilikle toplanması gerekiyor. Başta Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü olmak üzere, Aydın Büyükşehir ve Didim Belediyelerine bu konuda büyük iş düşüyor” dedi.

17 kurum ve bilim insanından yerel tohum yönetmeliğine karşı açıklama



 14 Kasım 2018 16:10
   
Yerel Tohum Yönetmeliğine karşı açıklama: Yerel çeşitler ortak varlıklarımızdır, şirketlere devredilemez. 

Ankara'da TMMOB Ziraat Mühendisleri Genel Merkezinde bir araya gelen TMMOB'a bağlı bazı odalar, Ekoloji Birliği, üretici köylü sendikaları, TEMA Ankara Şubesi, Tüketici Hakları Derneği gibi kurumlar ve bilim insanları yerel tohum çeşitleri ile ilgili yönetmeliğe dair yazılı açıklama yaptı. “Yerel çeşitler ortak varlıklarımızdır, şirketlere devredilemez!" başlıklı açıklamada kurumlar yerel tohumları şirketlerin kontrolüne veren "bu yönetmeliğe karşı sessiz kalmayacağız dedi. 
17 kurum ve bilim insanından yerel tohum yönetmeliğine karşı açıklama
ANAYASAYA AYKIRI
Önceki gün Ankara'da gerçekleştirilen toplantıda bir araya gelen kurumların yaptığı ortak açıklamada yerel çeşitlerin tescil ya da kayıt altına alınarak özel mülkiyete konu edilemeyeceğinin altı çizildi. "Yerel çeşitlerin kayıt ve koruma altına alınması Anayasal anlamda da bir zorunluluk ve bir ödevdir" denilen açıklamada şu görüşlere yer verildi, "Yıllardır bu alanda yerel çeşitlerin koruma altına alınmasına ilişkin bir kayıt ve koruma sistemi bilinçli olarak hayata geçirilmemiştir. Bu yönetmelik yerel çeşitlerimizin orijinini koruma altına alan değil ticarete konu eden bir kayıt ve tescil sistemidir. Kamu adına yerel çeşitleri kayıt altına alarak koruyan bir düzenleme ve uygulamaya ihtiyaç vardır. Ancak getirilen bu ticari sistem yerel çeşitleri Anayasaya aykırı bir biçimde ticarete ve özel mülkiyete konu etmektedir".
YÖNETMELİK TEKELLEŞMİŞ ŞİRKETLERİ KORUYOR
Bu yönetmelikle getirilen kayıt ve tescil sisteminin, sertifikasyona tabi, üretici belgesine bağımlı ve tohumluk üretimi sınırlandırılmış bir sistem kurulduğunun aktarıldığı açıklamada, "Bu sitem, adil ve eşit olmayan bir tarımsal ticari sistem kurmakta ve tekelleşmiş şirketleri korumaktadır. Bu düzenleme ile tarımsal üretimde küçük çiftçiyi korumayan, tarımsal üretimde fiyat mekanizmalarına dahil olamayan, gıda üretiminde tüm üretimi ve denetimi tekelleştiren ve gıda kontrolünü şirketlere veren bir üretim sistemi ortaya çıkartmaktadır. Bunun sonucunda, çiftçilerin binlerce yıldır yerel çeşitlere dayalı gerçekleştirdiği üretimi gerçekleştiremeyecek, aile işletmeleri dağıtılacaktır. Tohum takas etkinliklerinde değiş tokuş edilen tohumları değiş tokuş eden sivil toplum kuruluşları da, tescil sahipleri tarafından dava tehdidiyle karşı karşıya bırakılacaktır. Bu nedenle,  servetin yönetmelik yoluyla elden çıkarılmasına toplumun sessiz kalmayacağını düşünüyoruz" denildi.
AÇIKLAMANIN ALTINDA İMZASI BULUNAN KURUMLAR VE BİLİM İNSANLARI: 
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TÜRK Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği
Tarım Orkam Sen 
Türkiye Ziraatçılar Derneği 
Ekoloji Birliği
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
Tüm Köy Sen
Tema Ankara Temsilciliği
Ekoloji Kolektifi Derneği
Tükoder
Tüdef Federasyonu
Tüketici Hakları Derneği
Artvin Çevre Platformu (Arçep)
GDO'ya Hayır Platformu
Prof. Dr. Ruhsar YANMAZ (A. Ü. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü)
Prof. Dr. Melahat AVCI BİRSİN (A. Ü. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü) (HABER MERKEZİ)

14 Kasım 2018 Çarşamba

Karabiga'da 'yok' denilen Akdeniz fokları fotokapanda

Karabiga'da 'yok' denilen Akdeniz fokları fotokapanda
Fotoğraf: Karaburun Kent Konseyi

  

Sayıları 500'e kadar düşen Akdeniz foklarının Karabiga'da da yaşadığı fotokapan görüntüleriyle kanıtlandı.

 
Özer AKDEMİR
İzmir

Çanakkale'ye bağlı Karabiga sahilinde Akdeniz foklarının yaşadığına dair bir rapor daha yayımlandı. Kıyılarına yan yana 7 termik santral yapılan Karabiga, dünyanın en nadir görülen canlıları arasında sayılan ve toplam 500 adet kaldığı tahmin edilen Akdeniz foklarının yaşam alanlarından birisi olmasına rağmen, çevre düzeni planlarında ve termik santral ÇED raporlarında yok sayılmıştı.

KIRMIZI LİSTEDE

Akdeniz fokları Türkiye kıyılarında Ege’de, Yeni Foça’dan Datça’ya kadar olan sahil şeridinde, Akdeniz’de ise Datça ile Kemer, Alanya ile Taşucu ve Hatay Samandağ ile Suriye sınırı arasında kalan sahillerde var olma mücadelelerini sürdürüyor. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan Kırmızı Listede “Soyu kritik derecede tehdit altında olan (CR) tür” olarak sınıflandırılan Akdeniz fokları, Türkiye'nin de taraf olduğu Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi (BARSELONA), Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (BERN) ve Nesli Tehlikede Olan Yabani Bitki ve Hayvan Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) gibi uluslararası ve ulusal anlaşmalarla koruma altında bulunmakta.

DÜNYADA SADECE 500 AKDENİZ FOKU KALDI

Tüm dünyadaki nüfusunun 500 civarı olduğu tahmin edilen Akdeniz foku Yunanistan, Türkiye, Moritanya ve Madeira Adaları’nda varlığını sürdürebiliyor. Türün nüfusunun hızla azalmasında en büyük faktörlerin başında yapılaşma nedeniyle kıyı bölgelerindeki yaşam alanlarının azalması, aşırı ve yasa dışı balıkçılık faaliyetleri ve turizm aktiviteleri geliyor. Bu durum fokların, gerçek bir koloni özelliği göstererek birlikte yaşamak yerine insan baskısı nedeniyle çoğu zaman tek tek dolaşmak ve yaşamak zorunda kalmalarına neden oluyor.

AKDENİZ FOKLARINA FOTOKAPAN

Karabiga Karaburun mevkiindeki Meşeli Mağarası'nın fok balıkları tarafından nasıl kullanıldığına dair deniz biyologları Özgür Emek İnanmaz ve Ali Cemal Gücü tarafından yazılan ve 19 - 21  Nisan  2018  tarihlerinde  II.  Uluslararası  Rating  Academy “UMUT” Kongresi’nde  sunulan makalede, Akdeniz foklarının Meşeli Mağarası’nı günün hangi saatlerinde ve ne şekilde kullandıkları konusu ele alındı. 14 Nisan-12 Ağustos 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma için mağaraya fotokapan yerleştirilerek Akdeniz fokları gözlendi.

‘BURADA FOK YOK’ DİYEN ‘BİLİM İNSANLARI’ HÂLÂ SORUŞTURULUYOR

Akdeniz foklarının var olma mücadelesini sürdürdüğü bölgelerden birisi  olan Marmara Denizi’nde kalan son bireyler Kapıdağ Yarımadası, Adalar ve Karabiga arasındaki bölgede yaşıyor. Nesli neredeyse tükendi denilebilecek bir kritik eşikte yer alan fokların bu yaşam alanlarının olduğu bölgede tüm koruma anlaşmalarına rağmen 7 termik santral projesi birden var. Projeler için bölgede yapılan ÇED araştırmalarında Akdeniz foklarının buralarda yaşamadığına dair rapor tutan bilim insanları, fokların varlığına dair reddedilemez kanıtların ardından şikayet edildikleri üniversiteleri tarafından halen soruşturuluyorlar.
Harita
Harita: Özgür Emek İnanmaz ve Ali Cemal Gücü

MEŞELİ MAĞARASI’NI SIKÇA KULLANIYORLAR

Karabiga kıyılarındaki mağaralarda fotokapan kullanılarak foklarla ilgili yapılan çalışma da bölgedeki Akdeniz foklarının Meşeli Mağarası’ndaki (Karabiga) yaşamları ile ilgili oldu. Elde edilen fotoğraf ve videolar incelenerek fokun günün hangi saatlerinde mağarayı kullandığı belirlendi.
II.  Uluslararası  Rating  Academy  ‘’UMUT’’  Kongresi’nde sunulan makale fotokapandan elde edilen sonuçlara göre Akdeniz Foklarının Meşeli Mağarası'nı aktif olarak kullandığı dile getirildi. Fokların giriş-çıkış zamanlarına ve kalma sürelerine bakıldığında mağara genel olarak dinlenme amaçlı olarak kullanıldığını dile getiren araştırmacılar, raporlarının sonuç ve öneriler kısmında şu görüşlere yer verdiler;

EYLEM PLANI YAPILMALI

* Nisan-Mayıs periyodunda Temmuz-Ağustos aylarına göre foklar mağarayı daha sık kullanmışlardır.
* Çalışma fokların Doğu Akdeniz için rapor edilen üreme dönemini kapsayacak şekilde gerçekleştirilememiştir. Ancak yapı itibarıyla üreme mağarası özellikleri taşımaktadır. Sık kullanım dikkate alındığında mağaranın üreme amaçlı kullanılma olasılığı da yüksektir.

* Akdeniz Foku’nun bir simge tür olduğu ve bir bölgede varlığını sürdürmesinin o bölgedeki ekosistemin sağlıklı çalıştığının göstergesi olduğu düşünülecek olursa bölge için acil olarak Tür Eylem Planı hazırlanmalıdır.
* Bölgede Akdeniz foku popülasyonunun ve demografik yapısının belirlenebilmesi amacıyla izleme çalışmalarına fokların kullanabileceği diğer mağaraları da kapsayacak şekilde devam ettirilmesi gerekmektedir.
https://www.evrensel.net/haber/365945/karabigada-yok-denilen-akdeniz-foklari-fotokapanda


Akdeniz foku, kayalıklarda dinlendi


Nesli tükenmekte olan fok 'Burada ben varım' dedi

11 Kasım 2018 Pazar

Greenpeace’in ‘devlet sırrı’ gibi gizlenen raporu (Pazar yazısı)

11 Kasım 2018 03:42
     





Greenpeace’nin Söke’nin Kisir köyünde Haziran 2017 tarihinde yaptığı incelemelerle ilgili raporuna birkaç gün önce ulaştım. Bir yılı aşkın bir süredir peşinde olduğum, ulaşmak için resmi- özel kurum ve kişilere defalarca başvurduğum rapor hiç ummadığım bir kaynaktan bana ulaştırıldı.
Meslektaşım, nükleer enerji konusunda Türkiye’deki en yetkin gazetecilerden birisi olan Yeşil Gazete editörü Pınar Demircan, büyük bir özveri ile eline geçen raporu kendisi haberleştirmeyip bana göndermişti. “Kisir’deki durumu senin yaptığın haberler ortaya çıkardı. Bu konuya dair kitap yazdın. Fikri takibini hiç bırakmadın. Haberi senin yapman gerektiğini düşünüyorum” dedi Pınar. Başka gazetecilerin de istediği raporu ne onlara göndermiş ne de kendisi haberleştirmişti.
Kisir Köyünde yaklaşık 40 yıl önce yapılan uranyum sondajlarının yol açtığı çevre ve sağlık sorunlarını Şubat 2014 tarihinde ilk kez haberleştiren, konuya dair onlarca haber ve televizyon programı yapıp, birçok panel-söyleşiye katılan, Eylül 2017 yılında Yeni İnsan Yayınlarından çıkan “Uranyum Uğruna/Dilsiz Çocukları Ege’nin” kitabının yarısını da Kisir köyünün dramına ayıran bir gazeteci olarak, hazırlık sürecinde bilgi-belge, iletişim desteği sunduğum Greenpeace’nin raporuna başka bir gazeteci arkadaşımın kadirşinaslık örneği tutumu sonrası ulaşmamalıydım!
Greenpeace’nin Kisir’de incelemelerde bulunduğu Haziran 2017 tarihinden bu yana raporun peşinde idim. O zamanlar bu kurumda çalışan gazeteci arkadaşım Özgür Gürbüz’ün başını aylarca ağrıttım. Özgür’ün “raporu gönderdik” dediği Aydın Valiliği, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Söke Belediyesi’ne defalarca Bilgi Edinme Kanunu gereği başvurdum. Araya hatırlı, gönüllü tanıdıkları bile koydum. “Ne demek, derhal alırım” diyen bu kişilerden bir süre sonra ses seda çıkmaz oldu. Sorduğumda ise mahcup bir şekilde “Evet, rapor ellerinde ama korkuyorlar, veremeyiz diyorlar” yanıtını aldım.
Raporun Aydın Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığında olduğuna dair çok sayıda tanığa rağmen rapor, kamuoyundan ve en son CHP’nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca’dan da gizlendi. Aydın Büyükşehir Belediyesi nedenini tam da anlamadığım bir şekilde, apaçık yalan söylüyor! Eğer bu yalanında ısrar ederse raporu belediyede gören, ‘evet bizde ama açıklayamayız’ diye geri çevrilen kişi ve kurum temsilcilerini de açıklayacağım.
Greenpeace Haziran ayında yaptığı ölçümleri Eylül 2017 tarihinde rapor haline getirmiş olmasına rağmen ne bu raporu kamuoyuna açıkladı, ne de defalarca istememe rağmen bana ulaştırdı. En son mail attığım Greenpeace Akdeniz Ofisi “ ...bu ölçümün sonuçlarını hem köyde yaşayanlarla hem de kamu görevlileriyle paylaştık. Bu noktada sonuçları kamuoyuyla paylaşmak Kisir halkının iradesindedir, kendilerine ulaşabilirsiniz” diye son derece ciddiyetsiz bir yanıtla geri döndü. Oysa edindiğimiz bilgilere göre köy muhtarı “sahtekarlık” dediği raporu açmadan geri göndermişti Greenpeace’e. Yani rapor sonuçları hakkında köy halkının hiçbir bilgisi yoktu.
Öyle anlaşılıyordu ki Greenpeace bu raporu hazırladığı için bin pişman olmuş durumda! Belki de şu sıralar nükleer meselesine girmek istemiyorlar, AKP hükümetiyle bu konuda bir gerilim yaşamayı göze alamıyorlar. Şu sıralar yürüttükleri kampanyalar kömürlü termik santraller, palm yağı ve arılarla ilgili çoğunluklu. Türkçe resmi sitelerinde nükleerle ilgili paylaştıkları en son haber Nisan 2017 tarihli Çernobil’i anma haberi. Yine aynı sitede yer alan “neden nükleere karşıyız?” başlıklı makalenin yayınlanma tarihi ise 2009. Daha önceleri olduğu gibi ilerde tekrar nükleer meselesine girip kampanyalar düzenlemeye başladıklarında (ki her kampanyanın aynı zamanda Greenpeace için bağış kampanyası şekline de büründüğünü ve harcanan paranın onlarca katı bu bağışlardan elde edildiğini de yeri gelmişken ekleyelim) Kisir Raporunu tedavüle sokabilirler. 2014 yılında Manisa Köprübaşı’ndaki uranyum maden alanlarında yaptıkları ölçümlere dair raporu açıklamakta bir çekince görmeyen Greenpeace’in benzer içerikli Kisir Raporunu ‘sır’ gibi saklamasının başka nedeni ne olabilirdi ki?
Kisir yöresinde uranyum sondajlarının halk sağlığı yönünden yarattığı riskler devlet kurumları ve yerel yönetimler tarafından hep reddedildi. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) haberlerin ardından köyde birkaç kere yaptığı ölçümlerde durumun ‘normal’ olduğunu, hiçbir sağlık sorununun bulunmadığını ileri süren açıklamalar yaptı. Şimdi, dünyaca tanınan bir ‘çevre örgütü’ tarafından, akredite kişiler ve laboratuarlarda hazırlanan yeni bir rapor var elimizde. Rapora göre Kisir köyünün musluklarından akan içme suyunda limit değerlerin 24 katı fazla radyoaktif radon-222 gazı var! Maden sondajlarının yapıldığı, köye 2.5 km uzaklıktaki yaylada ölçülen radyasyon değeri ise limitlerin 35-40 katı!
Nükleer fizik uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kılıç bu son veriler ışığında çok net olarak şunları söylüyor; “Kisir köyündeki kanser olayları direk olarak, bu bölgede yapılan uranyum madeni arama çalışmalarında terk edilen, açık bırakılan kuyulardan atmosfere ve yeraltı sularına sızan radyoaktif izotopların neticesidir”
Kisir’in içme suyunda tespit edilen radon-222 gazının kanser yaptığına dair çok sayıda bilimsel araştırma da var.
Şimdi, bu son rapordaki bilgiler ortadayken devlet kurumları adı ‘Kanser Köy’e çıkan Kisir köyündeki onlarca kanserden ölümün, hâlâ tedavisi devam eden hastaların sorumluluğunu alacak mı dersiniz? Yoksa TAEK şimdiye kadar buna benzer durumlarda yaptığı gibi göstermelik bir araştırma yapıp, ‘burası doğal uranyum yatağı, olur böyle şeyler. Sağlık açısından sorun yok” diye bir açıklama ile olayın üstünü örtmeyi mi yeğleyecek?
Ya Greenpeace, Ekim 2017’de hazırladığı rapordaki bu kadar önemli bilgileri neden 1 yılı aşkın bir süredir kamuoyu ile paylaşmaktan geri durdu? Neden çekindi? Açıklamayacağı raporu neden hazırladı?
Bu raporu bilenler, en azından bu gerçekleri öğrendikleri günden bu yana o köyün çeşmelerinden akan sularda radon-222 bulunduğunu bile bile susabilmeyi nasıl vicdanlarına yedirebildiler?! O sulardan içen bebeklerin, çocukların, köylülerin yarın bir gün kanser olmalarına yol açabilecek bu bilgiyi gizleyerek, ya da üç maymunu oynayarak başlarını nasıl rahatça yastığa koyabiliyorlar?
Bir yıl önce raporun ulaştırıldığı resmi kurumlar ve belediyeler köyün içme suyunun değiştirilmesi için bir çalışma yaptı mı? Yoksa, onlarda vicdanlarını, bütün etik ve hukuksal kuralları bir yana asıp, Kisir’lilerin an be an zehirlenmelerine seyirci kalmayı mı yeğlediler? Düzinelerce soru sorulabilir bu duruma dair. Yanıtları bilip suskun kalmayı yeğleyenler, er geç bu hukuksuzluklarının, vicdansızlıklarının hesabını verecekler.
      

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...