29 Mayıs 2022 Pazar

Dortmundlu ağaçlar ve yüzler (Pazar yazısı)

 

29 Mayıs 2022 01:41


 


Fotoğraflar: Özer Akdemir/Evrensel

PAZAR

Bir haftadır Almanya’dayım, Dortmund’da. Hem dostları ziyaret, hem geçtiğimiz günlerde çıkan beşinci kitabım “Yılanın Ağzındaki Kuş Gibi”nin imzası için geldim. Sağ olsun dostlar zamanları elverdiği ölçüde gezdiriyorlar kenti.

Evrensel’in ilk yıllarında gazetenin her taşında büyük emeği olan Hüseyin Kantaş dostumla gezerken yolumuzu düşürdüğümüz Borsigplatz Meydanı binalarla çevrelenmiş yemyeşil bir alan. Ulu bir çınar ağacı yer yer çimenlerden görünmez hale gelen tramvay yolunun hemen yanı başında meydanı kucaklamak ister gibi dallarını gökyüzüne uzatmış. Meydanı bir kemer gibi dolanıp kentin içlerinde kaybolan yolların çevresi ve kaldırımlar da ağaçlarla dolu. Zaten Dortmund neredeyse tüm Alman şehirleri gibi ağaçların arasında kaybolmuş bir kent.

Eğer bir gün sizin de yolunuz benim gibi Borsigplatz Meydanı’na düşerse dalları dibinden budanmış ağaçlara dikkatli bakın. Beni bu meydanla, rengarenk binalarla, büyük bölümünü her ulustan göçmenlerin oluşturduğu insanlar ve ağaçlarla tanıştıran Hüseyin bir ağacın altına gidip parmağı ile budağını göstererek; “Sence neye benziyor?” diye sordu. Ağaçtan kaşı, gözü, ağzı, burnu ve saçları ile bir insan yüzünün bana baktığını o zaman gördüm!..

Islak saçlarını güneşte kurutmak için dalgalandıran bir kadın, başını geriye atmış, yeşil yapraklar kıvırcık saçlar gibi yüzünün etrafına dökülmüş. Bu ilginç keşfin ardından hemen yakınlardaki diğer ağaçlara da baktım. Birinde, düşünceli ihtiyar bir adamın yüzünü andırıyordu ağacın budağı. Önünde akıp giden arabaları, insanları ve meydanın üzerinde dolanan bulutları dingin bir sessizlikle izleyip düşünüyor gibiydi...

Afacan bir çocuk yüzü de gördüm başka bir ağacın budağında. Neşeden ağzını kocaman açmış, gözleri birbirinden uzaklaşmış, belli ki çok hoşuna giden bir oyuna kendini iyice kaptırmış yaramaz bir çocuk...

Ağaçların budakları hayal gücünüze fazla mesai yaptıracaktır, emin olun! Yeter ki onlara zaman ayırın biraz, kafanızı kaldırıp bakın uzun uzun. Yaşadıklarınızın imbiğinden süzülen anılar mutlaka karşınıza çıkacaktır. Hayatınızın bir yerinde size değmiş yüzler yağmuru ha yağdı ha yağacak bir gökyüzü ile kararan Borsigplatz Meydanı’ndaki ağaçların budaklarından üzerinize üzerinize gelecektir...

Yağmurun ilk damlaları daha biz meydandan ayrılmadan düşmeye başlamıştı. Birkaç yüz metre yürüdüğümüzde ise bizi en yakın binanın saçağı altına sığınmak zorunda bırakacak yoğunlukta bir yağmur boşaldı. Almanya’daki binaların saçaklarının ne kadar dar olduğunu o zaman anladım. Ne sizi yağmurdan koruyabiliyordu bu saçaklar ne arada bir kendini gösteren güneşe karşı bir avuç gölge yapacak kadar genişliği vardı.

Velhasılı, Dortmund’da bir öğle sonrası aniden bastıran yağmurda, daracık bir saçağın altında iliklerimize kadar ıslandık. Dortmund Limanından kentin içine doğru esen rüzgar da bizi ıslatmak için saçağa sağından solundan hücum eden yağmura epeyce bir yardım etti...


Islak elbiseleri değiştirmek için eve döndüğümüzde meydandaki ağaçlarda gördüğüm yüzler geldi gözlerimin önüne. Bergama Kozak Yaylası’nda, içinden incecik dumanlar çıkan bir odun kömürü yığınının üzerinde, boyu uzunluğundaki küreğe yaslanarak bize gülümseyen Beytullah’a benzetmiştim bu yüzlerden birini. Ağacın kabuğunun bir yeri, belki de bir bıçkı darbesi nedeniyle kabarmış, yeşilin arasında beyaz beyaz kalmıştı. Kömür karası olmuş yüzünde bembeyaz parlayan dişleri vardı Beytullah’ın da. 15 yaşlarında yaşamın tüm yükünü omuzlarında taşıyordu genç Mardinli.

Sonra Çineli Halil Özen’in soluk yüzü de bir an bir budağın içinden acı acı gülümsedi sanki bana. Budağın kabuğu ağacın gövdesine kadar soyulmuştu. Maden işletmesinde çalışırken silikozis hastası olan ve işten çıkarılan Halil Özen iğneden ipliğe dönmüş incecik bedeni ve sapsarı yüzle bir hastane odasında nefes alamayarak ölmüştü. Yaşı daha 40 bile değildi!..

Bu yazıyı yazarken Almanya’ya gelmeden birkaç gün önce baskısı tamamlanan “Yılanın Ağzındaki Kuş Gibi” öykülerindeki yüzler geliyor nedense hep aklıma. Epey bir haşır neşir olmuştuk o yüzlerle, kitabın baskıya hazırlık sürecinde.

Bu yüzlerin her biri kederli bir öykünün kahramanları idiler. Soğuk gözlerini kısıp avının çırpınışlarına aldırmadan onu yutmaya çalışan bir yılanın ağzında çırpınan kuşlar gibiydiler. Bir maden işletmesine, termik santrale, RES, HES, JES şirketlerine karşı yaşam alanlarını, yaşamlarını ve geleceklerini korumaya çalışıyorlardı. Bu sırada büyük acılar çekiyorlar, öfkeyle, umarla, canhıraş çığlıklar atıyorlar, ama asla teslim olmuyorlardı...

Bu öykülerdeki insanlara benzettim Dortmundlu ağaçların yüzlerini. Bir meydanın etrafına kümelenmiş çığlıklar atıyorlardı. Çoğu kederli olsa da bu yüzlerin umut da vardı bir budakta filizlenen. Kara bulutların elbet bir gün dağılacağını, güneşin yeniden doğacağını biliyor bu ağaçlar...

 https://www.evrensel.net/yazi/91007/dortmundlu-agaclar-ve-yuzler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...