11 Haziran 2023 04:20
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Birleşmiş Milletlerin 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen Çevre Konferansında aldığı kararla 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü ilan etmesinin üzerinden 51 yıl geçti. Çevre sorunları hakkında farkındalık yaratmak amacıyla ilan edilen Dünya Çevre Günü, ülkemizde uzun zamandır “Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası” olarak çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştiriliyor. İlan edildiği günden bu yana kutlanacak bir gün olmadığının yanı sıra farkındalık yaratmaya dönük çeşitli etkinliklerin de beklenen yararı sağlamadığı ortada.
TİMSAH GÖZYAŞLARI!
Hemen tüm çevresel sorunların kaynaklığını yapan kapitalist sistem yok oluşa sürüklediği dünya üzerindeki yaşamla ilgili bir öz eleştiri yaptı mı bu çevre günlerinde? Hayır! Sadece sızlandı! Sadece sorunun öznesine hiç değinmeden (Yani kaynağını-kendisini gizleyerek)“-malı, -meli” türünden anlamsız mesajlar verdi. Yeri geldi hepimizden çok üzüldüğüne dair timsah gözyaşları döktü. En yetkili ağzından özellikle iklim krizine karşı her yıl gerçekleştirilen COP toplantıları sonrası “Umduğumuz sonuç çıkmadı, üzgünüz” açıklamaları yaptırdı. Bu toplantılarda, tespitlerden sonra (Ki çoğu bilimsel verilerle ortaya konan felaket senaryoları idi) temennilere geçildi ve toplantılar bitirildi. Isınmanın 1.5 derecede tutulması hedefi işte bu nedenle hep arttırıldı. Şimdilerde 2-2.5 derece sözleri edilmeye başlandı.
ISINMA DEVAM EDERSE NE OLACAK?
Hükümetler arası iklim değişikliği panelinin (IPCC) raporuna
göre dünyada 1 santigrat derecelik küresel ısınma daha fazla aşırı hava olayları,
yükselen deniz seviyeleri ve arktik deniz buzlarının erimesi olarak bize döndü.
1.5 derecelik bir küresel ısınmada deniz yükselecek ama mesela bu 2 dereceye
çıkarsa 2100 yılında küresel deniz seviyeleri
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
FELAKETİMİZ BİLE PARA ONLAR İÇİN
Durum tam da bu nedenlerle her geçen gün daha da kötüye gidiyor ne yazık ki! Sorunun kaynağı olan kapitalistler bunun farkındalar ancak Vandalca, insafsızca ve şimdiye kadar olduğu gibi ahlaksızca hiçbir şey yapmamayı tercih ediyorlar. Hatta felaketleri nasıl paraya çevirebiliriz derdine düştüler. “Kömürden, fosilden çıkalım ama ‘yenilenebilir-temiz’ ambalajında yeni enerji kaynakları (Doğayı ve emeği sömürü alanları okuyun lütfen) yaratalım. Yeni teknolojileri pazarlayalım. Bu teknolojiler de doğa yıkımına neden oluyormuş, iklim krizini durdurmak bir yana daha da arttıracak etkiler doğuruyormuş hiç de umursamayalım” kafasındalar.
Öte yandan dünya üzerinde insanlığın uyguladığı bu acımasız düzen sadece kendi türünü değil tüm dünya üzerindeki yaşamı yok ediyor. Dünyadaki canlı nüfusunun sadece 0.01’ini oluşturan 7.6 milyar insan var olduğu günden bu yana gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83’ünün, bitkilerin ise yarısının yok olmasına yol açmış durumda!
ÖLÜMÜN SINIFSALLIĞI
Her şey kötüye gidiyor dedik ya bir iki somut rakamla bunu vurgulamaya çalışayım;
BM’nin Dünya Çevre Günü’nü ilan ettiği 1972 yılında dünyadaki her 10 kişiden 1’i hava kirliliğinden etkilenirken, bugün 10 kişiden 9’u kirli hava solumak zorunda!
DSÖ’nün 2019 verilerine göre; nüfusun yüzde 99’u hava kalitesinin kötü olduğu yerlerde yaşıyor.
İç ve dış ortam hava kirliliğine bağlı erken ölüm yılda 6.7 milyon.
Sadece dış ortam hava kirliliğine bağlı erken ölüm yılda 4.2 milyon.
Ölümlerin yüzde 89’u düşük ve orta gelirli ülkelerde.
Yukarıdaki verileri Türk Toraks Derneğinin bu yıl 26’cısını yaptığı yıllık kongresinde, Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Göğüs Hastalıkları A.D. Öğretim Üyesi Feride Marım’ın “ekolojik sorunlar ve akciğer kanseri” sunumundan aldım. Bu yılki “Çevre ve İklim Sorunları Savunuculuk Ödülü”nü bize layık görmüşler ve ödülü almak için gittiğim Antalya Belek’teki kongrede izleme şansı bulduğum birkaç sunumdan birisiydi Marım’ın sunumu.
Kongrede izlediğim bir diğer sunum olan Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıklarından Dr. Sibel Naycı’nın “ekolojik sorunlar ve hava yolu hastalıkları” sunumundan da iki çarpıcı not paylaşayım;
Yeni doğan bir bebek hava kirliliği nedeniyle eksi 20 ayla yaşama başlıyor.
Hava kirliliği kaynaklı akciğer kanserinde hastalar diğer kanser türlerine göre ortalama 5 ay erken ölüyor.
Dr. Marım’ın ve Dr. Naycı’nın sunumundaki tabloyu okuyabiliyor musunuz? Ölenler hep biziz, yani dünyanın emeği ile geçinenleri, yoksulları… Azrail de bir kapitalistmiş! Bizim sınıfın düşmanı o da!
DOĞMAMIŞ ÇOCUĞUMUZA 20 AY BORÇLUYUZ!
Türkiye 2019 verilerine göre akciğer kanserinden 44 bin ölüm gerçekleşti. 100 bin ölümden 53’ü akciğer kanseri kaynaklı. Geçtiğimiz yıl ben de babamı akciğer kanserinden kaybettim. 5 yıl direnebildi!..
Doğmamış çocuğumuzun ömründen çalıyor kapitalistler! Bebeklerimizin 20 ayını doğmadan yiyorlar!... Canımızı, canlarımızı alıyorlar hiç gözlerini kırpmadan! “Dur” diyemezsek daha çok canımızı yakacaklar!..
Bizim canlarımızı acıtmak, doğamızı yıkmak, ormanlarımızı yakmak onları da mutlu kılmayacak elbette! Şair Derya Cesur’un zaman zaman Nâzım Hikmet’e atfedilen şiirinin bir bölümüyle bitirelim yazımızı. Şiir, söz imbiğinin en damıtılmışı, en büyülüsü değil mi ne de olsa…
DİLEYELİM Kİ BİZ ÖLDÜK
“Diyelim ki
biz öldük, siz kaldınız.
Diyelim ki kurudu ormanlar,
nehirler, yuvalarında kuşlar.
Diyelim ki
ateş olup küller üfürdünüz memlekete.
Baktınız,
kalmamış yakacak tek bir ağaç,
sönmeyen ocak, akacak tek damla gözyaşı.
Sonra?
Geçip ortasına ölümün
düğün mü kuracaksınız?
Diyelim ki kurdunuz,
külden ağaçlar, uçmayan kuşlar,
ağıtlar, bu ziftli yaslar sarmışken toprağı
mutlu mu olacaksınız?
Bize nasip bunca kalp ağrısından
size tatlı huzurlar kalır mı dersiniz?
Yazık!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder