15 Ağustos 2023 04:49
Yeraltı s
ularındaki düşüş NASA haritalarına da yansıdı.
Yeraltı sularını binlerce yılda birikmiş servet olarak tanımlayan Osman Erdem,
Anadolu’da birkaç gölün dışında sulak alan kalmadığını söyledi.
Fotoğraf: Ömer Çetiner
Özer AKDEMİR
Bu yılın başında NASA tarafından yayımlanan ve Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya’nın
bir bölümünü gösteren haritada yeraltı sularındaki düşüşe yer verildi. Haritaya
göre, Türkiye’nin yanı sıra, Fransa, Almanya’nın önemli bir bölümü, Fas,
Cezayir gibi ülkeler yeraltı sularının en çok azaldığı ülkeler arasında
bulunuyordu.
Bu haritadan yola çıkarak, yeraltı sularının Türkiye’deki
durumuyla ilgili 40 yılı aşkın bir zamandır çalışmalar yürüten Doğa
Araştırmaları Derneği Başkanı Osman Erdem’e sorular yöneltik. Erdem’in yeraltı
sularımızın dünü, bugünü ve geleceğine dair verdiği yanıtlar şöyle;
TÜRKİYE SU KRİZİNE DOĞRU HIZLA İLERLİYOR!
NASA’nın haritasına göre Türkiye'nin durumu vahim görünüyor!
Bu tablo doğru mu?
Türkiye’de bulunan her üç kuyudan biri ruhsatsız, yani kontrol
dışı ve maalesef Türkiye’nin yeraltı suyu kullanımı yönetilemiyor.
2010 yılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) verilerine
göre, Konya Kapalı Havzası’nda 1,93 milyar metreküpü yüzey, 2,435 metreküpü
yeraltı suyu olmak üzere toplam yıllık kullanılabilir su kaynağı miktarı 4,365
milyar metreküp. Buna karşılık havzada kullanılan yıllık su miktarı 6,5 milyar
metreküp civarında. Su bütçesi her yıl 2,1 milyar metreküp oranında açık
veriyor. Bu açık, yeraltı suyundan karşılanıyor.
DSİ tarafından Konya Karapınar bölgesinde açılan üç kuyuda
yapılan 5 yıllık ölçümler şöyle:
Karapınar yaylasındaki DSİ'ye ait rasat kuyuları 2015-2020
seviye ölçümleri
|
Rasat kuyusu adı
|
2015-Eylül Su seviyesi (m)
|
2020-Ağustos Su seviyesi (m)
|
5 yıllık düşüş (m)
|
Yıllık ortalama düşüş (m)
|
Kesmez
|
44.00
|
52,66
|
8,66
|
1,73
|
Yenikent
|
93,26
|
10,654
|
13,28
|
2,66
|
Gülfet Yaylası
|
52,87
|
65,92
|
13,05
|
2,61
|
2015-2020 yılları arasında üç kuyuda yapılan ölçümlerde, yer
altı su seviyesinin her yıl ortalama 2,33m düştüğü tespit edilmiş. 2010 yılında
yeraltı su seviyesindeki düşüş yıllık 1,10 m civarındaydı. Yani son 20 yılda yeraltı
su seviyesindeki düşme 2 katından daha fazlasına ulaşmış.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Obruk Uygulama ve
Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Fetullah Arık tarafından yapılan araştırma
sonuçlarına göre, son 18 yılda 320 obruk oluşmuş, 2018 ve 2019 yıllarında 2
yılda oluşan obruk sayısı 29’a çıkmış. Türkiye’nin diğer bölgelerinde de durum
farklı değil; maalesef ülkenin her tarafında yapılan ölçümler ve 16 Ocak 2023
tarihinde NASA tarafından yayımlanan harita da bu görüşü destekliyor.
1950’li yıllarda Türkiye’nin en zengin sulak alanlarına
sahip olan Konya kapalı havzasında hemen tüm sulak alanlar kurumuş. Sadece,
ülkemizin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir ve Çavuşçu Gölü ve Kozanlı Gölü
varlığını sürdürüyor. Her üç alanda da büyük su kayıpları görülüyor.
Fotoğraf: Doğa Araştırmaları Derneği Başkanı Osman Erdem'in
kişisel arşivi.
SULAK ALANLAR NASIL KURUTULDU?
1950'lerden günümüze Türkiye'deki sulak alanların durumuna
dair ne söylenebilir? Susuzlukla ilgili nasıl bir gelecek bekliyor bizi?
Pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de 1930’lu yıllarda
sıtma hastalığını önleme amacıyla başlayan sulak alan kurutma çalışmaları,
1950’li yıllarda hayatımıza güçlü iş makinalarının girmesiyle birlikte yeni
tarım alanları elde etme amacına yöneldi.
Bu dönemde, aralarında su kuşları yaşama ortamı olarak
yeryüzünün en önemli sulak alanlarından biri olarak kabul edilen Amik Gölü,
kurutulmadan önce uluslararası öneme sahip sulak alan ve önemli kuş alanı
ölçütlerini sağlayan Gavur ve Emen gölleri (Kahramanmaraş), Avlan, Karagöl,
Kestel ve Söğüt gölleri (Antalya), Pınarbaşı, Gökçeli ve Gencali gölleri
(Burdur), Hamam Gölü (Afyonkarahisar) Alparslan Gölü (Isparta), Güvenç ve Suğla
gölleri ile Yarma Bataklığı, Arap Çayırı ve Hotamış Sazlığı (Konya), Aynaz ve
Regma Bataklıkları (Mersin) olmak üzere toplam 21 sulak alan tamamen kurutuldu.
Yaklaşık 21.000 hektarla 1950’li yıllarda Türkiye’nin en geniş sazlıklarına
sahip olan Ereğli Sazlıklarından geriye 150 hektarlık küçük bir su birikintisi
kaldı. Yine aynı dönemde, uluslararası öneme sahip 17 sulak alanda ise taşkın
önleme veya su rejimine yapılan müdahaleler nedeniyle toplam 143.950 hektarlık
alan geri dönüşü olmayacak şekilde kaybedildi. Türkiye’de 1990’lı yılların
başına kadar kaybedilen sulak alanların miktarı 257.500 hektar
civarında.
Türkiye Cumhuriyeti, 1994 yılında kısaca Uluslararası Sulak
Alanların Korunması (Ramsar Sözleşmesi) Sözleşmesi olarak bilinen Özellikle
Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında
Sözleşmeye taraf oldu ve sınırları dahilindeki sulak alanları koruyacağını
uluslararası düzeyde taahhüt etti. Takip eden yıllarda sulak alanların
korunmasına yönelik düzenlemeler yapıldı; sulak alanların kurutulmasına olanak
veren yasal düzenlemeler yürürlükten kaldırdı.
Peki tüm bu yasal düzenlemelere rağmen sulak alan kayıpları
durdu mu? Maalesef bunun cevabı ‘Hayır’. 1990’lı yılların ortalarından itibaren
doğrudan sulak alan kurutma projeleri uygulanmasa da arazi kullanım planları
yapılırken sulak alanların korunması ve sürdürülebilirliğinin dikkate
alınmaması ve yanlış su yönetimi nedeniyle sulak alan kayıpları devam etti.
İŞTE KURUYAN-KURUTULAN GÖLLERİMİZ!
Son yıllarda kaybettiğimiz, kuruyan (kurutulan) sulak
alanlarla ilgili net bilgiler var mı elinizde? Bunların isimlerini sayabilir
misiniz?
Son 20-25 yılda ülkemizin önemli sulak alanlarından büyük
bir bölümü, geri dönüşü olmayacak şekilde kaybedildi. Nasrettin Hoca’nın ya
tutarsa deyip suyuna yoğurt mayası çaldığı Akşehir Gölü artık yok. Sadece çok
yağışlı yıllarda, ilkbahar aylarında küçük bir bölümünde su toplanıyor. Hemen
yanındaki Eber Gölü ise su alanının üçte birini kaybetmiş.
20 yıl öncesine kadar Burdur Gölü, kuş varlığı yönünden
Türkiye'nin en önemli göllerinden biriydi. Derin bir göl olmasına rağmen kış
döneminde bazı yıllar alanda toplanan sukuşu sayısı yüz bini geçiyordu.
Özellikle 1990’lı yıllarda, küresel ölçekte tehlikede olan dikkuyruk ördeğin
yeryüzündeki en önemli kışlama alanıydı. Yeryüzünün en değerli alanlarından
biri olarak kabul edilen Salda Gölü’nde su seviyesi 8,5 m düştü ve düşüş devam
ediyor.
Burdur Göller Havzası’ndaki Yarışlı, Karataş ve Çorak
gölleri çok sığ (derinliği az) olduğu için tamamen kurudu. Yeraltı sularının
düşmesiyle, besleyen kaynaklar kuruduğu için Acıgöl’ün sadece küçük bir
kısmında su toplanıyor.
Konya Kapalı Havzası, ülkemizin en az yağış alan
bölgelerinden biri olmasına rağmen 20. yüzyılın başlarında Türkiye’nin en
önemli sulak alanlara sahipti. Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan ve tuz
ihtiyacının üçte ikisinin karşılandığı Tuz Gölü bu bölgede yer alıyor. Ne yazık
ki gölü besleyen akarsular üzerine göletler yapıldığı ve bu göletlerden göle su
bırakılmadığı için göl kurumakla karşı karşıya kaldı.
Her yıl ortalama on bin çift flamingo, Tuz Gölü’nün
ortalarında kuluçkaya yatıyor. 2021 yılı temmuz ayında kuluçkadan çıkan iki
binin üzerindeki yavru flamingo içecek su bulamadığı için öldü. 2022 yılında,
benzeri bir felaketin yaşanmaması için 4 km mesafeden borularla su getirilerek
flamingo yavrularına verildi. Maalesef Tuz Gölü’nün hemen bitişiğindeki
Tersakan Gölü, Bolluk Gölü ve Kulu Gölü’nün durumu da Tuz Gölünden farklı
değil.
Bir zamanlar sadece ülkemizin değil bulunduğumuz coğrafyanın
da en önemli sulak alanlarından biri olan Seyfe Gölü’nde son 15 senedir su yok.
Dünyanın nazar boncuğu olarak isimlendirilen Ramsar alanlarımızdan Meke Gölü
tamamen kurudu, Kızören obruğunda su seviyesindeki düşme 40 metreyi geçti.
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
SU KANUNU MUTLAKA ÇIKARILMALI
"Yeraltı sularını gelecek nesiller için
saklamalıyız" görüşüne katılır mısınız? Bunu nasıl yapabiliriz?
Yeraltı sularını binlerce yılda birikmiş servet olarak
tanımlayabiliriz. Bugün ülkemizde yaşandığı üzere, besleniminden daha fazla
kullandığımız zaman hızla tükenecektir. Son elli yılda ülkemizin pek çok
yerinde yeraltı suyu düşüşü 30-50 metreyi buldu. Konya Kapalı Havzasında olduğu
üzere son on yılda su seviyesindeki yıllık düşüş 2,5 metreye ulaştı. Anadolu’da
birkaç gölün dışında sulak alan kalmadı, adım adım çölleşmeye gidiliyor. Bir an
önce, yeraltı sularının kullanımını da kapsayacak, tüm canlıların ihtiyacını
bütünsel bir yaklaşımla ele alacak bir su kanunu mutlaka çıkarılmalıdır.
Bugünkü kurumsal yapı ile su kaynaklarımızı korumamız, verimli bir şekilde
kullanmamız ve etkin bir şekilde yönetmemiz mümkün görünmüyor.
SULAK ALANLARIN KURUMASININ SEBEBİ KÜRESEL ISINMA DEĞİL
YANLIŞ SU POLİTİKALARI
2040 yılında, göçleri bile tetikleyebilecek bir kuraklık
beklendiğini söyleniyor. Siz ne dersiniz?
Günümüzde pek çok bilim insanı tarafından küresel iklim
değişikliği senaryoları dikkate alınarak tahminler yapılıyor. Bunları reddetmek
mümkün değil. Yaygın kullanılan bir atasözümüz var “Perşembenin gelişi
çarşambadan bellidir.” Şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; günümüzde sulak
alanların kurumasının, sık sık dile getirildiği üzere küresel iklim
değişikliğiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bugün yaşadıklarımızın sebebi, yıllardır
izlenen yanlış su politikaları ve suyun yanlış yönetmemizdir. Daha doğrusu
yönetemeyişimizdir.
https://www.evrensel.net/haber/496983/anadoluda-birkac-golun-disinda-sulak-alan-kalmadi