30 Nisan 2014 Çarşamba

Urla’da unutulmak!

Urla’da unutulmak!
Özer AKDEMİR

Her şeyden önce ilk kendimizden başlayalım. İçerisinde “Başbakanın olduğu söylenen ve sit alanına yapıldığı için dava konusu olan villalar, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Çevre Komisyonu üyesi 20 avukat ve jandarma gözaltısı” cümleleri geçen bir haberin önemini yeterince anlayamıyorsak, “haber” anlayışımızı gözden geçirmemiz gerekiyor! Üstelik, tüm bu olaylar olup biterken orada olan, her şeyi baştan sona fotoğraflayan, videoya alan tek bizim gazetemizin-televizyonumuzun muhabiriyse durum daha da sıkıntılı!
Urla Zeytineli köyü yakınlarındaki Hacılar Koyu’na yapılan ve içinde Başbakan Erdoğan’a ait olduğu da ileri sürülen villaları TTB Çevre Komisyonu ve Çevre Hareketi avukatlarının (ÇEHAV) görmek istemesi sonrası gelişen olaylardan bahsediyoruz. Gerek Seferihisar Teos’daki toplantı, gerek Urla’daki diğer etkinlikler ve son olarak Hacılar Koyu’nda yaşananlara tanıklık eden tek gazeteci olarak sonrasında haberin basında yer alma biçimine yönelik bir eleştiri yazısı bu.
Sosyal medyanın gelişmesi, “vatandaş gazeteciliği” denilen olgunun sonuçları vs, den ayrı olarak haberin veriliş biçimi ve eksik unsurları bu yazının yazılmasının nedeni.
Hacılar Koyu’na giden on araçlık hukukçu grubunun içindeki tek gazeteci, Koyun girişindeki barikatın önünde toplu fotoğraf çektiren hukukçuları görüntüleyen gazeteci, sonrasında avukatlara küfür ve tehditler savuran “mülk sahibi”nin saldırısını fotoğraflayan gazeteci ve en sonunda bu saldırganın jandarmayı arayarak “Şu plakalı aracı çevirin” ‘Talimatı’ sonrası köy çıkışında alıkonanlar arasındaki gazeteci, haberlerde unutuldu!
Bu gazeteci belki, akşamın o saatinde gazete merkezindeki arkadaşlarına haberin önemini yeterince anlatamamış olabilir. Ki bu değil. Haber merkezindeki gazeteci olayın önemini kavrayamamış olabilir; evet ilk anda olan buydu. Yine de kısa da olsa girdiği haberi diğer gazeteler kadar geniş bir kesimin ilgisini çekmemiş olabilir; bu da doğru. Haberin bir saat sonraki güncellemesinde muhabirlerinin de olay yerinde olduğunu ve alıkonulanlar arasında bulunduğunu geçmiş olabilir; böyle oldu. Ama, olayı haberi telefonla oturduğu yerden yazan, fotoğrafları facebooktan, twitterdan alan gazetelerin haberini kaynak göstererek vermek, üstelik bunu manşetten vermek sanırım bizim ülkemizdeki gazetecilik anlayışıyla ilgili. Önceki günkü soL ve BirGün gazetelerinin manşet haberlerinden bahsediyorum. Birçok internet sitesindeki haberlerde de durum aynı.
Bu gazeteler Evrensel muhabirinin orada olduğunu bilmiyor olabilirler mi? Mümkündür. Demek ki Evrensel yerine o çok eleştirdikleri “burjuva basını, yandaş havuz medyası”nı okuyorlar. Ama işte manşetten verdikleri haberde böyle bir unsuru eksik bırakmış oluyorlar. Orada 20 hukukçuyla birlikte 1 meslektaşlarının da alıkonulduğu bütün gazeteler için haberin önemli bir unsurudur sanırım.
Haberi o gece diğer gazetelerden önce giren Evrensel’i okuyup, onun muhabirinin de olay yerinde olduğunu bilerek yine de masa başı haber yapan gazeteleri kaynak göstermeyi tercih etmiş olabilirler mi? Bunun böyle olmamasını dilemekten başka yapacak bir şey yok sanırım. Son söz; ülke gündemine otaran önemli bir konuda sıcak gelişmeler yaşanırken orada olan, işini yapmaya çalışan, diğerleriyle birlikte alıkonulan bir gazeteci haberlerde görmezden gelinemez. Görmezden gelinirse o gazete “Halka gerçekleri söylemiş” olamaz, “halkın gazetesi” olamaz!..
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-30 06:00:00


28 Nisan 2014 Pazartesi

Urla villalarındaki hukuk rezaletinin tanığıyız, takipçisiyiz

Özer AKDEMİR

Urla’da, Başbakan’ın olduğu iddia edilen ve sit alanına yapılan villalara incelemeye yapmaya giden 20 avukat jandarma tarafından 3 saat boyunca fiili olarak gözaltına alındı. Urla’daki hukuk skandalına tanıklık ettik. İşte o gün yaşananlar.

Seferihisar’da iki günlük bir etkinlik gerçekleştiren Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu, Çevre Hareketi Avukatları ve ÇHD üyelerinden oluşan 20 hukukçu önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olduğu iddia edilen villalarının olduğu Urla Zeytineli Köyü Hacılar Koyu’nu görmek istedi. Hukukçular doğal SİT alanına yapılan villalara karşı dava açmışlar, şimdi de gidip yerinde görmek istemişlerdi. Kuşbakışı görünen villaların bulunduğu Hacılar Koyu denizin karanın içine bir boynuz gibi sokulması ile oluşmuş. Suyun duruluğu, temizliği tepeden bile belli oluyor. Koyu yakından görmek isteyen hukukçuların bu özlemleri, koy girişini kapatan demir kapıda son buldu.

KOY, ÖZEL MÜLK OLDU

Kapının arkasındaki arazi tel örgüler içine alınmıştı. Girişi kapatan kapının üzerine “özel arazidir girmek yasaktır” yazılmıştı.Tel örgünün ötesinde ise, biraz ilerde otlayan keçilere özenerek bakan avukatlar “Keçilere serbest bizlere yasak” diye hayıflandılar. Artvin Barosu eski başkanlarından Bedrettin Kalın, kapının önünde “Bir koyun özel mülk haline getirildiğini ilk kez görüyorum” diyordu. Hukukçular ve onlara eşlik eden 3 müvekkilleri, koya girememelerinin anısına gazetemize kapının önünde toplu olarak poz verdi. Aralarında TBB Yönetim kurulu üyesi Ali Arabacı, İzmir Barosu Yön. Kur. Üyesi Ayşegül Altınbaş, Bursa Barosu Yöneticisi Eralp Atabek’in de bulunduğu 20 kadar avukat, bir süre sonra geri dönüşe geçtiler.

AVUKATLARI TAŞLADILAR, KÜFRETTİLER, İTEKLEDİLER

Koya dik bir eğimle inen dar yoldan geri dönebilen araçlar rampaya tırmanırken rampadan aşağıya inen lüks bir arazi aracı ile yan yana geldiler. Hemen yakınımda meydana gelen olayda 35 BYC 80 plakalı cipin içindeki kişiler “Burası bizim özel mülkümüz” diyerek araçlarından inmeden, avukatlara kim olduklarını, niye geldiklerini sorgulamaya başladılar. Aracı kullanan Aydın Barosu’ndan Av. Bülent Tokuçoğlu, kendisini ve gelen heyeti tanıtıp, Anayasa ve yasalarla kıyıların halkın ortak malı olduğunu anlatıyordu ki, durum sertleşti. Aracın içindeki şahıslar Tokuçoğlu’na küfrederek “Defolup gidin, adamın asabını bozmayın” derken, kendisine tepki gösterip hızla yukarı tırmanan aracı da taşladılar. Hala küfrederek aracı taşlayan şahıslar, olayın fotoğrafını çekmeye çalışan bana da dönüp, “Gördün mü?” diyordu. Evet, halkın olması gereken bir koyu demir kapı ile kapatan çağdaş Deli Dumrulların bir de bu durumu kendilerine anlatan hukukçulara küfrettiklerini görmüştüm! Kendilerini “küfretmeyin” diye uyaran Bursa Barosu üyesi Eralp Atabek’i de itekleyen şahıslar, ancak diğer avukatlar olay yerine gelip duruma müdahale ettiklerinde sakinleşebildi. Bu arada jandarmayı da arayan şahıslar kendilerine hakaret edildiğini ileri sürerek, jandarmadan plakasını verdikleri aracı durdurulmasını istediler. Tam bu sırada, biraz önce in cinin top oynağı demir kapının gerisinden nerden çıktıkları belli olmayan 5-6 kişi olayın olduğu yere koştular. Gergin ortam avukatlar tarafından yatıştırıldıktan sonra dönüşe geçildi.

20 AVUKATA, 1 GAZETECİYE 3 SAAT FİİLİ GÖZALTI

Akşam olmak üzereyken koya 1-2 kilometre uzaklıktaki Zeytineli Köyü’nün çıkışında bir başka sürpriz bekliyordu. Köy yolunu kesen jandarma “Hakkınızda konut dokunulmazlığını ihlalden şikayet var” diyerek avukatların kimliklerini tespit etmek istedi. Jandarmanın buna yetkisinin olmadığını, savcının sadece böyle bir şey yapabileceğini söyleyen avukatlar, kimlik tespitini reddettiler. Bu arada çektikleri fotoğrafları jandarmaya gösteren hukukçular “Esas konut dokunulmazlığını onlar yapıyor. Kapalı kapının öte tarafına bile geçememişken nasıl bu suçu işlemiş olabiliriz” diye tepki gösterdiler. İlerlemeyen saatlerde Bölük komutanının, İzmir Baro Başkanı’nın gelmesi, kaymakam, savcı, milletvekilleri, vali dahil herkesin telefonla aranması bir sonuç vermedi. 3 saat boyunca jandarma 20 avukata ve olayların başından itibaren izleyen tek gazeteci olan bana Zeytineli Köyü’nde fiili gözaltı uyguladı. Avukatların karşı şikayeti sonrası küfrederek olayları başlattıktan sonra konvoyu aracıyla izleyen şahıs da karakola götürülürdü. Gecenin 22.30’una kadar yol üzerinde bekletilen hukukçular, karşılıklı tutanakların ardından yollarına devam edebildiler. Birkaç kilometre ilerde bu sefer jandarma trafiğin bir kez daha kimlik kontrolü yapma girişimi de hukukçuların bunu reddetmesi sonrası boşa çıktı.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-28 06:00:00


22 Nisan 2014 Salı

Arkeoloğa sormadan termik santral kuramazsınız!



Özer Akdemir

Danıştay 14. Dairesi Aliağa yakınlarındaki ENKA termik santralinin “ÇED olumlu” kararını iptal etti. Termik santrale karşı açılan davada yapılan bilirkişi incelemesini eksik bulan Danıştay, kültürel varlıklar, tarım toprakları ve şehircilik planları gözetilmeden verilen “ÇED olumlu” belgesinin hukuka uygun olmadığına hükmetti. Bilirkişi heyetinde; arkeolog, sanat tarihçisi, şehir plancısı, ziraat mühendisi gibi uzmanların bulunması gerektiğini belirtti.

DENİZE, TOPRAĞA, HAVAYA, TARİHE ZARARLI
EGEÇEP, Foça Ziraat Odası, Foça İlçesi Zeytin Üreticileri Birliği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve yurttaşlar tarafından ENKA Enerji Üretim A. Ş şirketinin yapacağı termik santrale verilen “ÇED olumlu” kararının iptali istemiyle dava açılmıştı. İzmir 2. İdare Mahkemesi'ne yapılan başvuruda; kurulacak termik santralin deniz suyunun öngörülenden daha fazla ısınmasına ve deniz canlılarının aşırı derecede zarar görmesine neden olacağı, santralin çevre kirliliğine yol açacağı, termik santralin kurulduğu alanın yer seçimi bakımından uygun olmadığı, halk sağlığını tehlikeye sokacağı, Toprak Koruma Kanununa aykırı olduğundan tarım alanlarının verimliliğinin azalacağı gibi birçok gerekçe ifade edilmişti. İzmir 2. İdare Mahkemesi’nin bunu reddetmesi üzerine temyize gidilmiş, dosya Danıştay'a gitmişti. Danıştay 14. Dairesi sadece üç çevre mühendisi tarafından hazırlanan bilirkişi raporunu yeterli bulmayarak, ÇED raporunun iptali talebinin yerel mahkemece reddedilmesi kararını bozdu.

YENİ BİLİRKİŞİ VE KEŞİF İSTENDİ
Danıştay, bozma gerekçelerini sıralarken termik santrale yeşil ışık yakan bilirkişi raporunun sadece 3 çevre mühendisi tarafından hazırlanmış olduğuna dikkat çekti. Yüksek mahkeme bilirkişi raporu için oluşturulacak bilimsel heyette en az bir tanesi çevre mühendisi olmak üzere alanın ve projenin özelliklerine göre arkeolog, sanat tarihçisi, şehir plancısı, ziraat mühendisi vb. uzmanlık alanlarından kişiler olması gerektiğini belirtti. Mahkeme ayrıca, bu bileşimde oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ve yeniden bir karar verilmesi gerektiğine dikkat çekti.

BİLİRKİŞİ RAPORU TERMİK SANTRAL GÜZELLEMESİYDİ

EGEÇEP adına davayı yürüten hukukçularda Av. Arif Ali Cangı, “Bilirkişiler keşif sırasında sorularımızı yanıtlamadı. Hatta bir tanesi ‘Termik santrallerin küresel iklim değişikliğine etkisi yoktur’ gibi bilimsellikten uzak bir görüş bildirmişti. Özet olarak Bilirkişi Raporu 'termik santral güzellemesi' niteliğindeydi” dedi.
Danıştay 14. Dairesi'nin kararının çok önemli olduğunu kaydeden Cangı, “Bu ilk kez oluyor. Allianoi davaları sürecinde bu kişileri çok zor bilirkişi heyetlerine katabilmiştik” diye konuştu. Danıştay kararında tarım toprağı ile ilgili vurgunun da son derece olumlu olduğunu ifade eden Cangı, “Tarım toprağı tartışması için de bir ziraat mühendisi olması gerek diyor. Ayrıca imar planları konusunda da ciddi karmaşa var. Manisa-İzmir Çevre Düzeni Planı iptal edilmişti. Yeni plan yapılmadan böylesi bir santrale izin verilmesinin yanlışlığı da ortada zaten” dedi.
Arkeoloğa sormadan termik santral kuramazsınız!
ALİAĞA'YA DİKKAT DENİLİYOR
Avukat Arif Ali Cangı, “Kararda, ‘Aliağa’ya dikkat et’ deniliyor aslında. Bölgedeki yoğun sanayi kirliliğine, bir de termiğin eklenmesinin yaratacağı sorunlar görmezden gelinmemiş. Yeni bilirkişi raporunda bunlar tartışılacak artık. Kirliliğin toplam etkisi, Aliağa, Foça, İzmir hatta dünyaya etkileri tartışılacak. Buradan yola çıkarak petrokoklu termik santralleri de engelleyebiliriz” diye konuştu.

İDÇ'NİN DUMANI TÜTÜYOR
BÖLGEDE yapımı tamamlanan İzmir Demir Çelik’in (İDÇ) termik santrali 4 Nisan tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndan aldığı geçici izinle üretime başladı. Yaklaşık 20 gündür gece gündüz bacasından duman çıkan termik santralin Gayri Sıhhi Müessese izninin olup olmadığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin santrale gereken izinleri verip vermediği bilinmiyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu daha önce bölgedeki termik santrallerin faaliyetlerini destekleyen açıklamalar yapmıştı. İDÇ'nin termik santrali Horozgediği ve Çakmaklı Köylerinin yanı başında.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-22 13:00:14

21 Nisan 2014 Pazartesi

Bin pınardan şimdi bin dert akıyor!



Özer AKDEMİR

Dünyanın Alpler’den sonra oksijeni en bol olan yeri olarak biliniyordu. Su kaynaklarının bolluğu yüzünden antik çağdan bu yana “Bin Pınarlı İda” olarak anılıyordu. Öylesine güzel, yeşil ve bereketliydi ki, mitolojide Tanrıların Tanrısı Zeus’un bu dağda yaşadığı söyleniyordu. Şimdi adı asit gölleri, hava kirliliği ve madencilik yaralarıyla anılan Kaz Dağları’ndan bahsediyoruz! Bin Pınarlı İda’nın, Kaz Dağları’nın sularının ağır metal kirliliği raporlandı.

Altın madenciliği başta olmak üzere kömür, kurşun, molibden gibi yoğun madencilik faaliyetlerinin sürdürüldüğü Kaz Dağları’nda yeraltı sularındaki ağır metal oranlarının, insan sağlığını tehdit eder boyutta olduğu bilimsel bir çalışma ile ortaya kondu. Çalışmada madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı yerlerde kan ve saçlardaki arsenik ve kurşun değerlerinin yüksekliği dikkat çekiyor.

BÖLGEYE ÖZGÜN İLK ÇALIŞMA

4-6 Aralık 2013 tarihlerinde Antalya’da yapılan 2. Tıbbi Jeoloji Çalıştayı’na sunulan bilimsel bir araştırma Kaz Dağları ve çevresindeki su kaynaklarında bulunan ağır metal kirliliğine dair önemli veriler sunuyor. Çanakkale 18 Mart, İzmir Yüksek Teknoloji, İzmir Dokuz Eylül ve Marmara Üniversiteleri Tıp ve Mühendislik Fakültesine bağlı 5 bilim insanı tarafından yapılan “Su Kaynaklarında Bulunan Ağır Metallerin İnsan Sağlığına Etkisi: Örnek Biga Yarımadası” başlıklı çalışma bölgeye özgün yapılan ilk çalışma oldu.

NEDEN MADEN İŞLETMELERİ Mİ?


Metalik madenciliğin yoğun olarak yapıldığı ve onlarca altın madeninin işletmeye geçmek için çalışmalarını sürdürdüğü Kaz Dağları ve yöresindeki yer altı ve yüzey sularında yüksek bulunan arsenik, kurşun vb. ağır metal oranlarının yörede işletilmekte olan kurşun ve diğer maden işletmeleriyle kirletildiği düşünülüyor. Bilimsel çalışma kanserden ölümlerin yaygın olduğu bölgede kamuoyundaki kaygıları daha da arttıracak nitelikte.

KAN VE SAÇ ÖRNEKLERİ İNCELENDİ

Biga Yarımadası’nda 2007-2009 yılları arasında, alandaki su kaynaklarında bulunan ağır metal kirliliğine bağlı sağlık sorunlarının incelendiği çalışmada, Çan ve Bayramiç havzalarında bulunan yüksek orandaki arsenik değerlere dikkat çekiliyor. Yer altı suyu kaynaklarında yüksek düzeyde arsenik bulunan bölgelerde kan ve saç örneklerinde arsenik ve kurşun düzeyleri irdelenirken, sularda yüksek alüminyum bulunan kesimlerde de tıbbı çalışmalar yapıldı. Çalışmada Çan ve Bayramiç’teki kandaki arsenik ve kurşun düzeyi bulgularına ilişkin şöyle deniliyor; “Madencilik dışında Çan merkez yerleşiminin çanak konumunda olması hava kirliliğinin daha yoğun olmasına buna bağlı olarak da kurşun değerlerinin yüksek olmasına yol açmış olabilir. Ayrıca, Çan ilçe merkezinde TKİ kömür isletmelerine ait bir kömür isletmesi bulunmaktadır. Bölgede kurşun değerleri bu saha etrafında bulunan köylerdeki insanlarda en yüksek değerlerdedir.”

HAVA TEMİZ AMA...

Çan bölgesindeki hava kirliliği parametrelerinin Bayramiç merkezinden daha yüksek olmasına rağmen, havası temiz olan kırsal alanda madencilik faaliyetlerinin yaygın olduğu bölgelerde kan ve saçtaki değerlerin Bayramiç’e göre daha yüksek düzeyde olduğu gözlendi. Yöredeki Ahlatlıburun, Tepeköy, Mallıköy ve Çekiçler’de arsenik değerleri en yüksek çıkarken, benzer şekilde kan ve arsenik değerleri de bu bölgelerde yüksek çıkmış. Çalışmada Söğütalan köyünde sularda arsenik değerleri düşük olmakla birlikte, kan arsenik düzeyi yüksek bulunmuş. Çalışma yerleşim yerlerindeki su arsenik değerleriyle yerleşimlerden elde edilen saçtaki arsenik değerleri arasındaki ilişkiyi “Anlamlı ve güçlü bir korelasyon bulunmuştur” şeklinde tanımlıyor.

KÖYLER TEHDİT ALTINDA

Bu veriler işletme aşamasına gelen Alamosgold altın işletmelerinin bulunduğu Söğütalan ve Kızılelma köylerinin şimdiden tehdit altında olduğunu ortaya koymakta. Çalışmada sulardaki kurşun düzeylerinin de Çan köylerinden Keçiağılı, Kızılelma ve Mallıköy’de yüksek olduğunu, Çan merkezde ve Söğütalan’da da bazı örneklerde yüksek değerlerin gözlendiği dile getirilirken; “Kan kurşun düzeyleri de genelde bu sonuçlara paralel gitmektedir.” deniliyor. Çan ve Bayramiç ilçelerinde sürdürülen çalışmada kan ve saçtaki ağır metal değerleri yönünden “ maruziyet yükü” olduğuna dikkat çekilirken, kronik maruziyetin artması durumunda değerlerin artabileceğine vurgu yapılıyor. Bölgede kömür sahalarına ve altere olmuş (değişime uğramış) volkanik birimlere yakın yerlerde kan kurşun düzeylerinin yüksek çıktığının altı çiziliyor.

BİLİŞSEL BOZUKLUK VE ALÜMİNYUM İLİŞKİSİ

Yine Alamosgold Kirazlı altın-gümüş işletmesinin bulunduğu alanda yer alan ve Balaban Ekşi Su kaynağı olarak bilinen yöre halkının ve Çanakkalelilerin içme suyu olarak yıllarca kullandığı su kaynağının asidik karakterli ve alüminyum yüklü olduğu saptanmış. Kirazlı bölgesinde yaşayanlarda yüksek oranda bilişsel bozukluk olması, daha fazla oranda nöropati saptanmasının, yüksek vitamin B-12 yetersizliğine rağmen, alüminyuma ait şüpheleri de arttırdığı dile getirilerek, konunun izlenmesi gerektiği belirtiliyor. Ayrıca alanda bulunan bir çok asit gölünün hem su kaynakları hem de insan sağlığı açısından ciddi risk oluşturduğu dile getiriliyor. Yöredeki bazı köylerin içme sularına “içilemez raporu” verildiği bilinirken, köylüler yetkililerden sorunlarına çare bulunmasını, güvenilir içme suyu hizmeti sağlanmasını istiyor.

http://www.evrensel.net/haber/82724/bin-pinardan-simdi-bin-dert-akiyor.html

www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-21 06:00:00


17 Nisan 2014 Perşembe

Danıştay'dan bir ilk: Altın madeni ÇED'siz olmaz



Özer AKDEMİR

İzmir Karşıyaka’da kent merkezine 5-6 km uzaklıkta bulunan Yamanlar Arapdağı’nda işletilmek istenen altın madenine Danıştay’dan ‘dur’ kararı çıktı. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu olmadan madenin aldığı izinlerin geçerli olamayacağına karar verdi. Böylece İzmir 2. İdare Mahkemesinin aynı yöndeki kararını onayladı. Karar, ÇED düzenlemelerinin madencilik mevzuatından üstün tutulması anlamında bir ilk.

KENTİN GÖBEĞİNE ALTIN MADENİ
Doğançay Mahallesine 2 kilometre, Sancaklı köyüne 1 kilometre uzaklıkta olan, Karşıyaka’nın en önemli toplu konut alanlarının ise tam karşısındaki tepede bulunan altın madeni, neredeyse kentin göbeğinde yer alıyordu. Metro A.Ş şirketi tarafından işletilmek istenen altın madenine işletme ruhsatı ve izni veren Enerji Bakanlığı'na karşı Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) dava açmıştı. İzmir 2. İdare Mahkemesi işletme ruhsatı ve izninin iptaline karar vermiş; kararda ÇED raporu düzenlenmeden verilen işletme ruhsatı ve işletme izninin hukuka aykırı olduğu tespit edilmişti. Enerji Bakanlığı’nın bu kararı temyiz etmesinin ardından dosyayı inceleyen Danıştay 8. Dairesi; İzmir 2. İdare Mahkemesi'nin kararının usul ve kanunu uygun olduğunu belirterek, Bakanlığın temyiz talebini reddetti. Danıştay, izinlerin iptalinin yanı sıra, altın madenleri ve ÇED süreçleriyle ilgili önemli bir karara imza atmış oldu.


BU KARAR BİR İLK

EGEÇEP adına davayı yürüten hukukçulardan Av. Arif Ali Cangı, mahkemenin kararında; ÇED düzenlemelerini madencilik mevzuatından üstün tuttuğunu belirterek, “Karar bu yönüyle ilktir. Kazdağları, Kozak Yaylası ve diğer yörelerdeki ‘altın’ için yapılan saldırılar bu kararla baştan engellenebilir” dedi. Bakanlığın sadece karar düzeltme talep edeceğini, oradan da sonuç alamayacağını düşünen Cangı, bu süreçten sonra kararın kesinleşmesi halinde maden işletme ruhsatından önce ÇED zorunluluğu yönünde mevzuat değişikliğine gidilebileceğini belirtti.

KARŞIYAKALI SAHİP ÇIKARSA

Cangı, “Termik Santrallere ilişkin lisans yönetmeliğini de böyle değiştirtmiştik” diye konuştu. Maden yönetmeliğine göre ÇED süreci ve ruhsat sürecinin ayrı yürüdüğünü aktaran Cangı, “Bakanlığın vermiş olduğu ruhsat ve işletme iznini ÇED'e bağlayan bir karar bu. Hiçbir mahkemeden almamıştık böyle bir kararı. O yüzden önemli bir karar bu. Karşıyakalılar sahip çıkarsa Arapdağı’nda altın madeni işi bitmiş demektir” diye konuştu.
Danıştay'dan bir ilk: Altın madeni ÇED'siz olmaz
ÇEVRE BİR İNSAN HAKKIDIR

METRO Turizm'in de sahibi olan Metro A.Ş'nin Karşıyaka'da işletmek istediği altın madeni ruhsat süreci ile ilgili gelişmeler olayın ilginç bağlantılara uzandığını ortaya koymuştu. Şirketin sahibi Galip Öztürk hakkında açılan davada ortaya çıkan ses kayıtları İzmir’deki altın madeni konusunda, İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar'ın devreye girdiğine işaret etmişti. Maden ruhsatı için Ağar'a ricada bulunan Galip Öztürk'e Ağar'ın “İzmir Valisi ile konuşurum” demesinden 1 ay sonra 3 Aralık 2010’da madene ruhsat verilmişti.

EGEÇEP, İzmir 2. İdare Mahkemesinin kararından sonra yaptığı açıklamada, madenlerin kazanılmış hakkının, halkın katılımı ve bilgi edinme hakkı ile vücut bulan çevre hakkı karşısında hükümsüz kaldığını belirterek, "Böylece sermayenin tüm seferberliğine rağmen çevre hakkının bir insan hakkı olarak her şeyden üstün tutulması gerekliliği mahkeme kararıyla bir kez daha tescillenmiştir. Karşıyaka’nın yanı başındaki Arapdağı altın madeni sahası, kent ormanı yapılsın!” demişti.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-17 14:24:35


15 Nisan 2014 Salı

Kaz Dağı’nın eteklerinde asit gölleri oluştu



Özer AKDEMİR
Tarihte “Bin Pınarlı İda” olarak bilinen Kaz Dağları’nın suları ile beslenen ovalarda günümüzde asit gölleri var. Vahşi madencilik sonrası hiçbir rehabilitasyon yapılmadan terk edilen çukurlar, zamanla asit gölleri haline geldi. Sadece Etili bölgesinde 8 tane olan bu asit göllerindeki suların derelere karışması nedeniyle her yıl binlerce canlı ölüyor. Yöredeki asit gölleri ve asit maden drenajı ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar çok önemli bir çevre sorununun varlığına dikkat çekiyor.

İNSAN MÜDAHALESİ SONUCU


Çanakkale 18 Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) ile İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünde (İYTE) görev yapan bilim insanları tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen “Çan (Çanakkale) ilçesindeki Kömür Madenciliği Faaliyetlerinin Alansal Bazda Değişiminin Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) Ortamında Uydu Görüntüleri İle Belirlenmesi” başlıklı çalışmada Çanakkale Çan ilçesi yakınlarındaki linyit madenleri ele alındı. Son 30 yıldır Çan ilçesi sınırları içerisinde birçok maden işletmesinin faaliyet gösterdiğinin altının çizildiği çalışmaya göre, bunlardan bazıları faaliyetlerini zaman içerisinde sonlandırırken, bazılarının ise faaliyetlerini sürdürdüğü dile getirildi.

Özellikle küçük ve orta ölçekli maden işletmelerinin daha kısa periyotlu faaliyetlerde bulunduğunun belirtildiği araştırmada bu maden işletmelerinin faaliyetlerini sona erdirmesinden sonra genellikle herhangi bir rehabilitasyon çalışması gerçekleştirilmeden işletme sahalarının terk edildiği dile getirildi. Araştırmada şöyle denildi; “İnsan müdahalesi sonucu doğal yapısı ve topografyası bozulan bu alanlarda büyük çukurlar oluşmaktadır. Özellikle yüksek sülfür içerikli linyit kömürünün çıkartılması işlemi sonrasında oluşan maden çukurlarına yüzeysel drenajın boşalması ve de yeraltı suyunun sızması sonucu suni göller meydana gelmiştir.”

ÇEVRESEL RİSK TAŞIYOR

Bu oluşan göl sularının bulundukları ortam nedeniyle zaman içerisinde asidik özellikler kazanarak asit maden göllerine dönüştüğünün altının çizildiği araştırmada, uydu görüntüleriyle bu göllerin 1980 yılı sonrası alansal değişiklikleri de incelendi. Çalışma bölgesi olarak asit maden göllerinin yoğun olarak bulunduğu 25 kilometrekarelik bir alan seçilirken, veriler harita, tablo ve grafiklerle görselleştirilerek çalışma bölgesine ait tematik haritalar oluşturuldu. 1980’li yıllarda sayıca artış gösteren asit maden göllerinin, sonraki 20 yıllık periyotta sayıca aşırı artış göstermediğine dikkat çekilen çalışmada yine de bu asit maden göllerinin mevcudiyeti ve alansal artışı ile çevresel risk taşıdığının altı çizildi.
Kaz Dağı’nın eteklerinde asit gölleri oluştu
SU HAVZASINDA ASİT GÖLÜ

ÇOMÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümünden Araştırma Görevlisi Deniz Şanlıyüksel ve İYTE İnşaat Mühendisliği Fakültesinden Prof. Dr. Alper Baba’nın yaptığı “Çan Havzasında Terk Edilmiş Maden Sahalarındaki Atıkların Su Kaynaklarına Etkisi” başlıklı bir başka çalışmada ise su havzası olarak son derece zengin olan bölgedeki asit göllerinin akarsulara etkileri incelendi. Terk edilmiş bazı maden sahalarında biriken sularda alüminyum, demir, mangan ve nikel gibi toksik maddelerin yüksekliğinin tespit edildiği araştırmada, “Yaz aylarında artan buharlaşma etkisi ile birlikte asit göllerinde pH değerleri azalmakta ve ağır metal değerleri ise artmaktadır. Havzada yer alan asit maden göllerinin yüzey sularına karışımı/deşarjı sonucunda balık ölümleri gerçekleşmiştir” denildi.

5 GÖLÜN 4’ÜNDE CANLI YAŞAMI YOK!

2-6 Nisan 2012 tarihli 65. Türkiye Jeoloji Kurultayına sunulan MTA Genel Müdürlüğü uzmanları ve Dumlupınar Üniversitesi Maden Mühendisliği öğretim üyeleri tarafından yapılan “Terk Edilmiş Bir Maden Sahasında Asit Maden Drenajı (AMD) Oluşumunun Araştırılması” başlıklı raporda da aynı alandaki madenlerden kaynaklı asit oluşumu konu edinilmiş. Araştırma nedeniyle AMD’nin çevresel sorun oluşturduğu düşünülen beş ayrı asidik maden gölünden su, göl kenarlarından toprak ve bitki örnekleri incelenirken, ayrıca yöredeki Halilağa ve Keçiağılı köyleri gibi yakın yerleşim alanlarına içme ve sulama amaçlı su sağlayan kuyulardan su numuneleri ve köy tarım alanlarında ise toprak numenleri alınmış. İncelenen 5 gölden 4’ünde herhangi bir mikroskobik canlı yaşamı gözlenmediği raporlanırken, beşinci gölde ise pH değerinin 6’dan büyük olması nedeniyle bitki gibi bazı yaşam formlarına rastlandığı dile getiriliyor. Göl kenarlarından ve köy tarım alanlarından alınan topraklardan yirmi ayrı örnek üzerinde ağır metal analizleri ile ilgili şu değerlendirmelere yer verildi; “Özellikle Halilağa köyü tarım sahalarında yüksek düzeyde arsenik (As) tespit edilmiştir. Bütün bu arazi ve laboratuvar deney sonuçları dikkate alındığında, bölgede AMD oluşumunun oldukça önemli bir çevre sorununa neden olduğu sonucuna varılmıştır.”

25 TON ATIK SUYA 25 BİN LİRA CEZA

Çalışmalarda ortaya konan bulgular, Kaz Dağları’nın eteklerindeki ovalarda akan derelerdeki hemen her yıl gerçekleşen balık ölümlerine de ışık tutuyor. 2007 yılında Kocabaş Çayı’nda gerçekleşen balık ölümleri ile ilgili Çanakkale Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından yapılan inceleme ile ilgili tutanakta bu ölümlerin bölgedeki kömür ocaklarının atık suları nedeniyle olduğu tespitine yer verilmiş. Tutanakta Çan Etili köyü Katrandere mevkiinde faaliyet gösteren Yiğitler adlı kömür ocağının 25 bin ton suyu kanal açarak çaya akıtması nedeniyle gerçekleşen ölümlerin ardından şirkete 25 bin lira ceza kesildiği belirtildi. Tutanakta ölen binlerce balıktan ve suda yaşayan canlıdan ise “Çok sayıda ölü” diye bahsediliyor. Hemen her yıl aynı çayda ya da yakınlarında yaşanan toplu balık ölümleri bu asit göllerinin ve denetimsiz maden ocaklarının, önlem alınmadığı sürece yöredeki suları kirleteceğini gösteriyor. Geçtiğimiz yıl aynı çaydaki balık ölümleri ile ilgili gazetemizde de bir haber yer almıştı.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-15 06:00:58

12 Nisan 2014 Cumartesi

Halkı yanılttıklarını kabul ettiler



Özer AKDEMİR
Evrensel’in 1 Nisan 2014’te yayımlanan “AKP ormancılıkta değil ama yalanda dünya birincisi olur” başlıklı haberindeki konulara ilişkin Orman Genel Müdürlüğünden (OGM) açıklama geldi. AKP Hükümetinin ormancılık politikalarını bilimsel olarak inceleyen bir araştırmaya dayanan haberimizdeki verilerin doğru olmadığını ileri süren OGM’ye yanıtı araştırmayı yapan bilim insanlarından Prof. Dr. Erdoğan Atmış verdi: “Bütün yanıtlarında kelime oyunu var. Ama özellikle ağaçlandırma konusunda halkı yanılttıklarını kabul ediyorlar.”

Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Erdoğan Atmış ve Yard. Doç. Dr. Batuhan Günşen tarafından yapılan “Ak Parti Hükümetlerinin Ormancılık Politika ve Uygulamalarının Sürdürülebilir Orman Yönetimi Kapsamında Analizi” başlıklı araştırmada, AKP hükümetleri zamanındaki ormancılık çalışmalarıyla önceki dönem yapılan ormancılık çalışmalarını karşılaştırılmışı. Araştırmada, AKP’nin “Ağaçlandırmada dünyada ilk üçe girdik” diye verdiği rakamlarda ağaçlandırma çalışması diye var olan orman ekosistemlerinin rehabilitasyonlarını, erozyon çalışmalarını ve mera ıslahını gösterdiği ortaya çıkmıştı.

VERİLERİMİZİN TÜMÜ DEVLETİN RESMİ VERİLERDİR

OGM’nin haberimizle ilgili açıklamalarını değerlendiren Prof. Dr. Atmış, kendi araştırmalarında bir spekülasyona yer vermemek için verilerin çoğunluğunu OGM’nin 2007 yılından itibaren her yıl yayınladığı ormancılık istatistiklerinden alındığının altını çizdi. Atmış, “Yani verilerin tümü devletin resmi verileridir. Yalnız bu verilerin doğruluğu yapılan analizlerle ve ilgili literatürle sorgulanmış ve bazı verilerin şüpheli olduğu yönünde izlenimler elde edilmiştir” dedi.

ORMANLARI YOK ETME PAHASINA MADENCİLİK

Atmış, OGM’nin ormanların madencilik amaçlı tahsisinin 1956 yılında çıkarılan yasaya dayandığı ve yeni bir uygulama olmadığı, şu ana kadar yapılan maden tahsislerinin ülkenin toplam ormanlık alanının sadece yüzde 2’sine (binde 2’sine) denk geldiği açıklamasına, OGM’nin 2012 yılında yayımladığı verilerle yanıt verdi. 2004 yılında çıkarılan 5177 sayılı Maden Yasası ve yönetmeliğindeki değişikliklerden sonra maden işletme ve tesis sayı ve alanlarının önceki dört yılın ortalamasının dört katına kadar çıktığını kaydeden Atmış, “AKP öncesi dönemde yıllık ortalama 1164 maden tahsisi yapılmışken, bu rakam AKP döneminde yüzde 120.2’lik artışla 2564’e yükselmiştir. Önceki dönemde yılda ortalama 2653 hektar orman alanı madencilik faaliyetleri için tahsis edilmişken, Ak Parti döneminde yüzde 127.8 artarak 6046 hektara çıktığı görülmektedir” dedi. Atmış verilerin AKP döneminde ülke kalkınması safsatasıyla orman alanlarındaki madencilik faaliyetlerinin orman alanlarının yok edilmesi pahasına önünün açıldığını ortayla koyduğunu belirtti.

OGM’nin Serik Taşağıl yangınının kayıtlara 4-5 bin hektar değil de 15795 hektar olarak geçtiği ile ilgili yanıtı ile ilgili süreci özetleyen Atmış, AKP’nin bu sürecin ardından Orman Mühendisleri Odasına yönelik baskı ve ele geçirme politikalarını aktardı: “Başlangıçta bakanlık rakamı 4-5 bin olarak açıkladı. Orman Mühendisleri Odası bir bilimsel heyet kurup inceleme yaptırdı. Hazırladığı raporda Bakanlığın (OGM) verdiği rakamın yanlış olduğunu kanıtladı. O tarihe kadar ormancılık örgütüyle arası çok iyi olan Orman Mühendisleri Odası (OMO) birçok konuda Bakanlık tarafından devre dışı bırakıldı. Bakanlık kadroları odayı ele geçirmek için “Birliğe Çağrı” adlı bir grup kurdu ve ormancılık örgütünde çalışan orman mühendislerine bu gruba oy atması konusunda baskılar yaptı. Fakat seçimle odayı ele geçiremedi. Bunun üzerine meslek odalarıyla ilgili yaptığı düzenlemede ilk olarak OMO’nun denetiminin Orman ve Su İşleri tarafından yapılacağı kararını çıkarttı. Kısaca mevcut Oda yönetimiyle Bakanlığın arasının bozulması yukarıda adı geçen yangındaki yanan alan miktarıyla ilgili tartışmalardan kaynaklanıyor”.

KABUL EDİYORLAR

Ağaçlandırma çalışmaları ile ilgili OGM’nin yanıtının önemli olduğuna dikkat çeken Atmış, “Burada verdikleri yanıtta; “Bakanlığımızca yapılan bu faaliyetler kamuoyu ile paylaşılırken, ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışmaları olduğu devamlı olarak ifade edilirken, zaman zaman konuşma dilinde ağaçlandırma çalışmaları olarak algılanabilmektedir” diyorlar. Böylece kamuoyunu yanılttıklarını kabul etmiş oluyorlar. Paylaşılan raporlarda da kelime oyunu yapılarak ağaçlandırmanın ne kadar arttığını, ağaçlandırmada dünyada ilk üçe girdiklerini söylemekteler. Fakat, dünyada ilk üçe ağaçlandırmanın yanı sıra, rehabilitasyon, erozyon kontrolü vb. çalışmaların tümünü ağaçlandırma rakamı olarak kabul ederek girebilmektedirler” dedi.

www.evrensel.net/haber/82103/halki-yanilttiklarini-kabul-ettiler.html
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-12 06:00:23

9 Nisan 2014 Çarşamba

Duman aralandı kanser göründü



Özer AKDEMİR

Çanakkale Çan ilçesine 10 kilometre uzaklıktaki Duman köyünün yollarının ve okul bahçesinin, kanserojen madde içerdiğinden dolayı yasaklanan asbest içeren malzeme ile döşendiği ortaya çıktı. Köydeki kanser vakalarını araştıran bilim insanları, kanser vakalarıyla, asbest arasında ilişki olduğunu söyledi. Yapılan araştırma sonuçları, Sağlık Bakanlığına rapor olarak sunulurken, köy aynı zamanda 3 dönemdir Çanakkale AKP’den Milletvekilliği yapan ve geçtiğimiz seçimlerde aynı partiden belediye başkan adayı olup kaybeden Mehmet Daniş’in köyü.

YÖREDE ASBEST YATAKLARI BULUNUYOR

Çanakkale İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 2011 yılında Duman köyünde 4 adet mesothelioma (asbest kaynaklı akciğer zarı kanseri) tespit edilmesi üzerine aralarında Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümünden yerbilimcilerin, ÇOMÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından uzmanların ve Çanakkale İl Sağlık Müdürlüğünün ilgili uzmanlarının bulunduğu bir çalışma grubu kurularak araştırma yapıldı. Yer bilimleri ve sağlık bilimlerinin eş zamanlı sürdürdüğü çalışmalarda yörede asbest yataklarının bulunduğu belirlendi.

SAĞLIK BAKANLIĞI’NA SUNULDU

Çalışmaya katılan bilim insanlarından ÇOMÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Mirici, Evrensel’e köyde yaptıkları araştırmaları anlattı. Mirici, köy ve civarındaki toprak analizlerinden sonra tüm köy halkının akciğer filmlerinin çekildiğini ve solunum testleri yapıldığını belirtti. Ayrıca köylülerin asbestli toprak kullanma alışkanlıklarının da öğrenildiğini ifade eden Mirici, “Bu elde edilen sonuçlar Sağlık Bakanlığına bir rapor olarak sunuldu. Araştırmanın amacının kanser ile asbestli toprak ilişkisi tespit etmekten öte, yeni ve henüz tespit edilmemiş hastaları bulmak ve gerekli koruma önlemlerini halka anlatarak uygulanmasını sağlamak” dedi.

ASBEST YATAKLARI DENETİMSİZ


Çalışma, Aralık 2013’de Antalya’da gerçekleştirilen Tıbbi Jeoloji Sempozyumu Bildiriler Kitabında “Biga Yarımadasının Medikal Jeoloji Sorunlarına Genel Bir Bakış ve Bölgede Asbest Maruziyeti Sorunu” başlığı ile yer aldı. Makalede 9 uzman kişinin imzası yer aldı. Araştırmanın sonuçları tıp ve yer bilimleri uzmanları tarafından değerlendirildi. Çalışmada, asbest yataklarının denetimsiz olarak, yaygın biçimde kullanıldığı ortaya konuldu.

9 ÖLÜMDEN 5’İ KANSER


Araştırmada yer bilimleri çalışmalarına paralel olarak köyde son beş yılda gerçekleşen ölüm nedenlerinin saptanması amacıyla sözel otopsi çalışması yapıldı. Bu çalışmanın yapıldığı tarihte 216 nüfusa (116 erkek, 100 kadın) sahip olan köyde, son 5 yıl içerisinde 9 ölüm olgusuna rastlandı. Ölümlerin ikisi akciğer kanseri, biri larinks (gırtlak) kanseri, biri mide kanseri ve birinin ise mesothelioma’ya bağlı olduğu ortaya kondu. Diğer 4 ölümün ise başka hastalıklardan meydana geldiği belirlendi.

‘KANSERLE ASBEST ARASINDA BAĞ VAR’

Araştırmada halihazırda köyde yaşayanlardan 139 kişinin solunum fonksiyon testleri ve radyolojik tetkikleri de yapılarak değerlendirildi. Buna göre; yaşayan 139 kişiden 34’ünde çeşitli akciğer rahatsızlıkları tespit edilirken, “Radyolojik patoloji ile asbest maruziyeti arasında anlamlı korelasyon saptanmış, bu olgularda maruziyet süresinin 23-80 yıl arasında değiştiği anlaşılmıştır” denildi.

BAŞKA ALANLARDA DA OLABİLİR

Ayrıca, yapılan çalışmaya göre, asbestin oluşum mekanizması incelendiğinde Biga Yarımadası’nda başka alanlarda da asbest maruziyeti sorunuyla karşılaşılmasının kuvvetli bir olasılık olduğunun altı çizildi.

DAHA ÖNCE FARK EDİLMEDİ

Bu verilere karşın Prof. Dr. Arzu Mirici, bu çalışmaya bakarak belirgin bir kanser artışından söz etmenin doğru olmayacağı görüşünde. Mirici, ilginç olanın asbest sorununun bilinmesine rağmen Dumanlı ve çevresindeki asbest maruziyetinin daha önce fark edilmemiş olduğunu dile getirdi.

KÖY YOLUNDA, OKULDA BİLE KULLANILMIŞ!

Rapora göre, köyde asbest maruziyeti halen devam ediyor. Köy yolunda ve okul bahçesinde bile asbest içeren bu malzemeler kullanılmış. Araştırma bölgenin jeolojik yapısı dikkate alındığında Biga yarımadasında asbest dışında eriyonit maruziyeti konusunda da benzer bir araştırmanın yapılması gerektiği dile getirildi.

3 DÖNEMDİR MİLLETVEKİLİ KENDİ KÖYÜNE FAYDASI YOK!

Asbest skandalının bir başka yönü ise, Duman köyünün 3 dönemdir AKP’den milletvekili seçilen, 30 Mart seçimlerinde de Çanakkale Belediye Başkanlığına aday olan Mehmet Daniş’in köyü olması. Asbest kullanımı nedeniyle köyündeki bu kanser olayları ve solunum sistemi sorunları karşısında Daniş’in herhangi bir girişimi olup olmadığı bilinmiyor. Son yasama döneminde yazılı-sözlü hiçbir soru önergesi olmayan Daniş, bugüne kadar da meclis kürsüsünden toplam 3 kez konuşmuş. Daniş’in 22 ve 23. Yasama Dönemlerinden de hiçbir soru önergesi yok. Duman Köyü’nden olan milletvekili Daniş’in TBMM performansı da göz önüne alındığında ne kendi köyüne ne de memlekete pek faydalı olduğu söylenemez. Çanakkaleliler, Daniş’i belediye başkanı seçmeyerek, “kendi köyüne faydası olmayan” vekilleri hakkındaki düşüncelerini bir anlamda oy sandıklarına da yansıtmış oldular.

ASBEST NEDİR, NERELERDE KULLANILIR?

Ülkemizde, Aktoprak, göktoprak, çelpek toprak, geren toprağı, kaya yünü adlarıyla bilinen asbest, dam yapımında, sıva ve badanada, duvarlarda, çanak-çömlek yapımı, çocuk pudrası, pekmez toprağı, yollara zemin malzemesi gibi birçok alanda kullanılıyor. Basınca, ısıya, asitlere dayanımı nedeniyle endüstride çok tekstil, filtreler, gemi, uçak, otomobil yapımı, fren balataları, izolasyon, su boruları, buzdolabı gibi yerlerde kullanılıyor. Türkiye’de asbeste bağlı kanser vakası (Malign Mesothelioma: MM) ortalama 500 dolayında olduğu belirtilirken sağlık kurumlarında yeterli ve güvenli kayıt tutulmadığı dile getiriliyor. Kansere neden olan asbest, Türkiye’de üretim, kullanım, piyasa arzı ile asbest içeren eşyaların piyasaya arzı 31 Aralık 2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yasaklandı.

www.evrensel.net/haber/81881/duman-aralandi-kanser-gorundu.html
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-04-09 06:00:00

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...