KORUMA DEĞİL KULLANMA
DOĞAL KAYNAKLAR CİDDİ ZARAR GÖRDÜ
‘TABİATI BOZUK YASA’ TAHRİBATI HIZLANDIRIR
Özer AKDEMİR
Türkiye AKP iktidarı döneminde doğa koruma alanında da dünyadaki gelişimin tam tersi bir politika izliyor. Ülkemizde doğa koruma politikaları ile ilgili yapılan bir araştırma kamu yararı ve insan yaşamı açısından korunması gereken alanların büyük bir hızla yapılaşmaya açıldığı gerçeğini gözler önüne serdi.
Bartın Üniversitesi Öğretim üyeleri Prof. Dr. Erdoğan Atmış ve Yard. Doç. Dr. Mustafa Artar tarafından yapılan bir araştırma AKP iktidarının doğa koruma politikalarındaki yönelimini ortaya koydu.
DOĞAL KAYNAKLAR CİDDİ ZARAR GÖRDÜ
Atmış ve Artar tarafından yapılan “Türkiye’de korumadan kullanmaya yönelen doğa koruma politikalarının değerlendirilmesi” başlıklı çalışmada doğa koruma alanlarının son yıllarda büyük bir hızla yapılaşmaya açıldığını ortaya koydu. Araştırmada, “Bugüne kadar birçok sanayi tesisi, yerleşmeler, turizm tesisleri, madencilik işletmeleri ve alt-yapı yatırımlarının bilimsel arazi kullanım planlaması ilkelerine uyulmadan orman, mera, sulak alan gibi ekosistemler üzerinde kurulduğu ve ekonomik kalkınma gerekçeleriyle doğal kaynakların ciddi zarar gördüğü” dile getirdi.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde doğal kaynakların ‘yatırım’ adı altında ulusal ve uluslararası şirketlerin, doğal/kültürel çevreyi tam anlamıyla yok etme tehdidi ve saldırısı altında olduğunun kaydedildiği araştırmada, bu tehdit ve tahriplerin, bağlayıcı niteliğe sahip ulusal/uluslararası koruma hukukunun varlığına rağmen önlenemediğine dikkat çekildi.
KORUMA DEĞİL KULLANMA
Türkiye’de doğal kaynaklara zarar verecek çalışmalara son yıllarda “yatırım” adı altında izin verilmesinin, korunan alanların geleceğini tehdit ettiğinin belirtildiği araştırmada, korumadan kullanmaya yönelen bir siyasi çizginin kararlılığının her aşamada hissedildiği kaydedildi. Araştırmanın dikkat çektiği bir diğer olgu ise korunan alanları korumak ve yönetmekle görevli organizasyonun daha da etkisiz hale getirildiği ve koruma öncelikleri; gerektiğinde siyasi baskıyla, gerektiğinde de ilgili mevzuat değiştirilerek ötelendiği oldu. Bu, korunan alanların kullanımının önündeki engellerin kaldırılmaya çalışıldığı anlamına geliyor. Araştırmada şu tespitlere yer verildi: “Son dönemde koruma niteliği ağır basan korunan alanların sayısında önemli bir artış görülmezken, daha çok rekreasyon alanı olarak kullanılan mesire yerleri ve yeni oluşturulan tabiat parklarının sayısının aşırı miktarda artış gösterdiği görülmektedir. Korunan alanların yapılaşmasını sağlayan en önemli uygulamalardan biri; korunan alan sınırlarının daraltılması veya değiştirilmesidir. Son 20 yılda bu tür uygulamalar sonucu özellikle turizm amaçlı yapılaşmalar artmıştır.”
AKP hükümetlerinin ilk sekiz yılında önceki sekiz yıllık döneme göre daha az sayıda milli park, tabiat koruma alanı, tabiat anıtı, Ramsar alanı ilan edildiği belirtilirken, ilan edilen milli parklardan üçü (Yumurtalık Lagünü, İğneada Longoz Ormanları ve Gala Gölü Milli Parkları) önceden daha hassas koruma statüsü olan tabiat koruma alanıyken, sonradan milli parka çevrildiğine dikkat çekildi.
‘TABİATI BOZUK YASA’ TAHRİBATI HIZLANDIRIR
Turizm ve maden tahsislerini kolaylaştırmak için yapılan düzenlemelerin, korunan alanlarda nitelik bozulmasına yol açan önemli uygulamalardan olduğunun vurgulandığı araştırmada, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı’nın mevcut şekliyle yasalaşması durumunda bu sürecin hızlanacağı dile getirildi. Araştırma, bazı korunan alan statülerinin izin vermediği uygulamaların, o korunan alanın statüsünün değiştirilmesiyle hayata geçirildiğine dikkat çekerken, “Son yıllarda bazı tabiatı koruma alanlarının milli parka dönüştürülmüş olması bu uygulamaların önemli örneklerindendir. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı’ndaki yeniden değerlendirme kararları bu tür yanlış uygulamaları hızlandıracaktır” denildi.
GENEL MÜDÜRLÜĞÜN YETKİLERİ TIRPANLANDI
Korunan alanların yönetiminden sorumlu olan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün birçok konudaki yetkilerinin başka kurumlara devredilmesinin korunan alan yönetiminin etkinliğini azalttığı, korunan alanların etkin korunması için genel müdürlüğün yetki ve sorumluluklarının arttırılması gerektiğinin vurgulandığı araştırmada, 2007 yılından sonra gündeme getirilen yeni tabiat parkları anlayışı “korumadan çok rekreasyonel kullanımı öne çıkaran bir anlayış” olarak eleştirildi. Araştırmada koruma alanlarının geleceği için şu öneriler de bulunuldu; “Koruma statüsüne alınan alanlarda koruma öncelikli olmalı, kullanma ikinci planda yer almalıdır. Koruma kullanma dengesi gerçek anlamıyla kurulmalıdır. Aksi halde ülkemizdeki korunan alanların yönetiminde evrensel değerlere ulaşmak güç olacaktır.”
RAKAMLARLA AKP’NİN DOĞA TAHRİBATI
2011 Seçim Beyannamesi’nde; “Milli Park sayısı 2002’de 33, 2010’da 41, Tabiat Parkı sayısı 2002’de 17, 2010’da 42, kent ormanı sayısı 2002’de 0, 2010’da 89. Milli parklarımızın sayısını 50’ye, tabiat parkı sayısını ise 55’e çıkaracağız” diyen AKP’nin, seçimden sonra kurulan 61. Hükümet Programı’nda “2002 yılında 63 olan korunan alan sayısını 98’e çıkardık ve 89 yeni kent ormanı kurduk” demesinin de istatistiksel bir kandırmaca olduğu aynı araştırmada şu rakamlarla ortaya kondu; “AKP önceki dönemde57347 ha . alanı kaplayan 9 tabiat parkı ilan
edilmişken, AKP döneminde 8540
ha .’lık alanı kaplayan 25 Tabiat Parkı ilan edilmiştir.
Önceki dönem ilan edilen tabiat parklarının park başına düşen alan 6372 ha .’iken, AKP döneminde
ilan edilenlerin ortalaması sadece 342 ha . olmuştur. AKP döneminde niteliği
değiştirilerek sayısı hızla arttırılan tabiat parklarının ortalama büyüklüğü
önceki dönemdekilerden 18 kat daha küçük kalmaktadır.”
Araştırmaya göre 2003-2006 yılları arasındaki dört yıllık sürede orman alanlarında verilen maden işletme izni sayısı yılda ortalama 1218 iken, 2007 yılında 2089’a, maden tesis izni sayısı da 576’dan 2211’e yükseldi. Aynı dönemde maden işletme izin alanı; 3637 hektardan, 11168 hektara, maden tesis izin alanı da 434 hektardan, 2146 hektara çıktığı araştırmanın ortaya koyduğu gerçeklerden. / İzmir
DOĞAL KAYNAKLAR CİDDİ ZARAR GÖRDÜ
‘TABİATI BOZUK YASA’ TAHRİBATI HIZLANDIRIR
Özer AKDEMİR
Türkiye AKP iktidarı döneminde doğa koruma alanında da dünyadaki gelişimin tam tersi bir politika izliyor. Ülkemizde doğa koruma politikaları ile ilgili yapılan bir araştırma kamu yararı ve insan yaşamı açısından korunması gereken alanların büyük bir hızla yapılaşmaya açıldığı gerçeğini gözler önüne serdi.
Bartın Üniversitesi Öğretim üyeleri Prof. Dr. Erdoğan Atmış ve Yard. Doç. Dr. Mustafa Artar tarafından yapılan bir araştırma AKP iktidarının doğa koruma politikalarındaki yönelimini ortaya koydu.
DOĞAL KAYNAKLAR CİDDİ ZARAR GÖRDÜ
Atmış ve Artar tarafından yapılan “Türkiye’de korumadan kullanmaya yönelen doğa koruma politikalarının değerlendirilmesi” başlıklı çalışmada doğa koruma alanlarının son yıllarda büyük bir hızla yapılaşmaya açıldığını ortaya koydu. Araştırmada, “Bugüne kadar birçok sanayi tesisi, yerleşmeler, turizm tesisleri, madencilik işletmeleri ve alt-yapı yatırımlarının bilimsel arazi kullanım planlaması ilkelerine uyulmadan orman, mera, sulak alan gibi ekosistemler üzerinde kurulduğu ve ekonomik kalkınma gerekçeleriyle doğal kaynakların ciddi zarar gördüğü” dile getirdi.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde doğal kaynakların ‘yatırım’ adı altında ulusal ve uluslararası şirketlerin, doğal/kültürel çevreyi tam anlamıyla yok etme tehdidi ve saldırısı altında olduğunun kaydedildiği araştırmada, bu tehdit ve tahriplerin, bağlayıcı niteliğe sahip ulusal/uluslararası koruma hukukunun varlığına rağmen önlenemediğine dikkat çekildi.
KORUMA DEĞİL KULLANMA
Türkiye’de doğal kaynaklara zarar verecek çalışmalara son yıllarda “yatırım” adı altında izin verilmesinin, korunan alanların geleceğini tehdit ettiğinin belirtildiği araştırmada, korumadan kullanmaya yönelen bir siyasi çizginin kararlılığının her aşamada hissedildiği kaydedildi. Araştırmanın dikkat çektiği bir diğer olgu ise korunan alanları korumak ve yönetmekle görevli organizasyonun daha da etkisiz hale getirildiği ve koruma öncelikleri; gerektiğinde siyasi baskıyla, gerektiğinde de ilgili mevzuat değiştirilerek ötelendiği oldu. Bu, korunan alanların kullanımının önündeki engellerin kaldırılmaya çalışıldığı anlamına geliyor. Araştırmada şu tespitlere yer verildi: “Son dönemde koruma niteliği ağır basan korunan alanların sayısında önemli bir artış görülmezken, daha çok rekreasyon alanı olarak kullanılan mesire yerleri ve yeni oluşturulan tabiat parklarının sayısının aşırı miktarda artış gösterdiği görülmektedir. Korunan alanların yapılaşmasını sağlayan en önemli uygulamalardan biri; korunan alan sınırlarının daraltılması veya değiştirilmesidir. Son 20 yılda bu tür uygulamalar sonucu özellikle turizm amaçlı yapılaşmalar artmıştır.”
AKP hükümetlerinin ilk sekiz yılında önceki sekiz yıllık döneme göre daha az sayıda milli park, tabiat koruma alanı, tabiat anıtı, Ramsar alanı ilan edildiği belirtilirken, ilan edilen milli parklardan üçü (Yumurtalık Lagünü, İğneada Longoz Ormanları ve Gala Gölü Milli Parkları) önceden daha hassas koruma statüsü olan tabiat koruma alanıyken, sonradan milli parka çevrildiğine dikkat çekildi.
‘TABİATI BOZUK YASA’ TAHRİBATI HIZLANDIRIR
Turizm ve maden tahsislerini kolaylaştırmak için yapılan düzenlemelerin, korunan alanlarda nitelik bozulmasına yol açan önemli uygulamalardan olduğunun vurgulandığı araştırmada, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı’nın mevcut şekliyle yasalaşması durumunda bu sürecin hızlanacağı dile getirildi. Araştırma, bazı korunan alan statülerinin izin vermediği uygulamaların, o korunan alanın statüsünün değiştirilmesiyle hayata geçirildiğine dikkat çekerken, “Son yıllarda bazı tabiatı koruma alanlarının milli parka dönüştürülmüş olması bu uygulamaların önemli örneklerindendir. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı’ndaki yeniden değerlendirme kararları bu tür yanlış uygulamaları hızlandıracaktır” denildi.
GENEL MÜDÜRLÜĞÜN YETKİLERİ TIRPANLANDI
Korunan alanların yönetiminden sorumlu olan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün birçok konudaki yetkilerinin başka kurumlara devredilmesinin korunan alan yönetiminin etkinliğini azalttığı, korunan alanların etkin korunması için genel müdürlüğün yetki ve sorumluluklarının arttırılması gerektiğinin vurgulandığı araştırmada, 2007 yılından sonra gündeme getirilen yeni tabiat parkları anlayışı “korumadan çok rekreasyonel kullanımı öne çıkaran bir anlayış” olarak eleştirildi. Araştırmada koruma alanlarının geleceği için şu öneriler de bulunuldu; “Koruma statüsüne alınan alanlarda koruma öncelikli olmalı, kullanma ikinci planda yer almalıdır. Koruma kullanma dengesi gerçek anlamıyla kurulmalıdır. Aksi halde ülkemizdeki korunan alanların yönetiminde evrensel değerlere ulaşmak güç olacaktır.”
RAKAMLARLA AKP’NİN DOĞA TAHRİBATI
2011 Seçim Beyannamesi’nde; “Milli Park sayısı 2002’de 33, 2010’da 41, Tabiat Parkı sayısı 2002’de 17, 2010’da 42, kent ormanı sayısı 2002’de 0, 2010’da 89. Milli parklarımızın sayısını 50’ye, tabiat parkı sayısını ise 55’e çıkaracağız” diyen AKP’nin, seçimden sonra kurulan 61. Hükümet Programı’nda “2002 yılında 63 olan korunan alan sayısını 98’e çıkardık ve 89 yeni kent ormanı kurduk” demesinin de istatistiksel bir kandırmaca olduğu aynı araştırmada şu rakamlarla ortaya kondu; “AKP önceki dönemde
Araştırmaya göre 2003-2006 yılları arasındaki dört yıllık sürede orman alanlarında verilen maden işletme izni sayısı yılda ortalama 1218 iken, 2007 yılında 2089’a, maden tesis izni sayısı da 576’dan 2211’e yükseldi. Aynı dönemde maden işletme izin alanı; 3637 hektardan, 11168 hektara, maden tesis izin alanı da 434 hektardan, 2146 hektara çıktığı araştırmanın ortaya koyduğu gerçeklerden. / İzmir
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-02-11 06:00:16
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder