27 Ocak 2015 Salı

Siyanürcü işine gelmeyene susuyor


EGEÇEP: DOĞA ARTIK REHABiLiTE EDiLEMEZ

Özer Akdemir


Koza Altın Şirketi, Kayseri Himmetdede yakınlarındaki altın işletmesi, geçici faaliyet belgesini alarak üretime başladı. Öbür taraftan tam bugünlerde şirketin Bergama Ovacık’taki altın madeninin orman izinleri yinelenmeyeceği bildirildi. Yaşam savunucuları Bakanlığın bölgeyi şirkete nasıl verdiyse öyle alması gerektiğini söylerken, doğanın o bölgede eski haline gelme olasılığı konusunda ise hiç umutlu değiller.

KİMSELER DUYMASIN!

Koza Altın Şirketi dün sabah borsaya Himmetdede işletmesine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Geçici Faaliyet Belgesi verildiğini ve üretimin başladığını açıkladı. Şirket, Ovacık Altın Madeni’nin orman izinlerinin yinelenmediği ile ilgili iddialar konusunda ise tam bir sessizliğe bürünmüş durumda. Evrensel’in haberiyle ilgili olarak, ne Koza Altın Ovacık İşletmesinden ne de Bergama Orman İdaresinden hiçbir yetkiliye ulaşamadık. Bu ısrarlı sessizlik ve haberle ilgili herhangi bir açıklama yapılmaması sürecin mümkün olduğunca kamuoyundan kaçırılmaya çalışıldığı yorumlarına neden oluyor. Öte yandan, Orman İşletmesi’nin ve Bakanlığın önünde şimdi büyük bir sorun var; Yıllardır siyanürle işlem yapılan tesis ve binlerce ton siyanürlü atığın depolandığı 1. atık barajı şimdi ne olacak? Eskiden çam ormanları, zeytinliklerle kaplı tepenin bugünkü hali içler acısı. Dalga geçer gibi yeşile boyanmış koca bir siyanür tankı şimdi o eski ormanların olduğu yerde. Diğer yandan madenin kapasitesi dolduğu için birkaç yıl önce yeni sıvı atık bırakılmayan 1. atık barajının yarısı da orman arazisi içerisinde. Bu atık barajından yüz binlerce ton siyanürlü sıvı ve çamur atık birikmiş durumda.


YÜREĞİMİZ AĞZIMIZDA HEP

Orman Bakanlığı’nın “eski haline getirerek iade edin” dediği arazinin eski haline gelmesinin olanağı yok. Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel de aynı görüşte. Engel, “Aşırı yağmur yağdığında yüreğimiz ağzımıza geliyor. Bu kabusu bölge halkına yaşatmaya hakları yok” diye konuştu. Koza Şirketi’nin Himmetdede Altın madeninin üretime başlaması ile ilgili borsada hemen açıklama yapmasını, ama Ovacık İşletmesinin orman izinlerinin iptal edilmesi haberi ile ilgili hiçbir bilgilendirmede bulunmamasını da eleştiren Engel, “Kamuoyunu işlerine geldiği zaman aydınlatırken, işlerine gelmedi mi susuyorlar” dedi.

FİLLER TEPİŞİYOR

Koza, Gülen Cemaatine yakınlığı ile biliniyor. Şirketin Geçici Faaliyet izni alamadığı Himmettede madeninin açıldığı günlerde, Ovacık altın madeninin kapanmasına yol açabilecek bir gelişme yaşanıyor. Cemaat AKP kapışmasında karşılıklı birer hamle daha yapılırken, olan her zamanki gibi doğaya, canlı yaşamına, yöre halkına oluyor. Filler tepişiyor arada ezilenler hep çimenler!..

EGEÇEP: DOĞA ARTIK REHABİLİTE EDİLEMEZ

Ege Çevre ve Kültür Platformu Eş Dönem Sözcüsü Çevre Mühendisi Burçak Karaman Uysal, Orman ve Su İşleri Bakanlığının maden alanının rehabilite edilerek kamuya geri verilmesi talebiyle ilgili şunları söyledi; “Altın madenleri etrafına da geri dönüşümü olmayan zararlar veriyor. Bir daha rehabilite edilme şansı yok. Besin döngüsüyle her tarafa yayılıyor zehirli etki. Kalıcı bir hasar veriyorlar. ÇED Raporlarında bahsedilen rehabilitasyon fiziksel bir rehabilitasyon. Yoksa altın madeninin zarar verdiği bir doğayı rehabilite etmenin yolu yok.” Uysal, madenin kamuoyuna son gelişmeleri aktarmamasının da borsada zarar etmeme kaygısından olabileceğini kaydetti.
Eklenme Tarihi: 27 Ocak 2015
www.evrensel.net/haber/103050/siyanurcu-isine-gelmeyene-susuyor

24 Ocak 2015 Cumartesi

Ovacık Altın Madeni kapanıyor mu?

Koza Altın Şirketi Bergama Ovacık’ta yolun sonuna mı geldi? Ulaştığımız bilgilere göre, Orman İdaresi, şirketin Ovacık’taki tesislerinin bulunduğu orman arazisinin izinlerini yenilemeyecek
Özer Akdemir
10 yılı aşkın bir zamandır Bergama Ovacık’ta faaliyet gösteren Koza Altın Şirketinin orman kullanım izinlerinin Orman ve Su işleri Bakanlığının talimatı ile yenilenmediği ileri sürüldü. Bu durum, Türkiye’nin ilk altın işletmesi olan ve yıllardır tüm yargı kararlarına rağmen üretimini devam ettiren Koza Altın Ovacık İşletmesi’nin üretimini durdurması sonucunu doğurabilir. Edindiğimiz bilgilere göre Bergama Orman İşletmesi görevlileri geçtiğimiz günlerde madene giderek, Bakanlıktan gelen talep doğrultusunda orman kullanım izinlerinin yinelenmeyeceği bilgisini ilettiler. Görevliler aynı zamanda şirkete bulundukları araziyi boşaltmaları ve eski haline getirmeleri için bir yıllık süre tanındığını ilettiler. Maden şirketi yetkilileri ise buna Bergama Orman İdaresinin değil bakanlığın yetkili olduğunu ileri sürdüler. Bu gelişmenin ardından maden işletmesinin bazı üretim birimlerini bakıma aldığı, kırıcı üniteyi de maden alanının başka bir yerine taşımaya çalıştığı ileri sürüldü.
İŞLETME TESİSLERİNİN TAMAMI ORMAN ARAZİSİNDE
Şirketin eski Kamu İlişkileri Müdürü Hasan Gökvardar, iddiaları kendisine de geldiğini belirterek, “Bildiğim kadarıyla atık barajının yarısı, işletme tesislerinin de tamamı orman arazisi içinde. Bu arazi ile ilgili her sene de sözleşme yinelenmesi gerekiyor. Şirketin bu gelişmeler üzerine bazı birimlerinde üretimi durdurduğu söyleniyor” dedi.
Öte yandan şirkette uzun yıllar Halkla İlişkiler Müdürü Hayri Öğüt’ün şoförlüğünü ve korumalığını yapan eski maden çalışanı Ersan Var, kendisine gelen bilgilerin de orman alanının ruhsatı ile ilgili iddiaları doğruladığını belirterek, “Maden şimdi orman alanı içerisinde kalan kırıcıyı başka bir araziye taşımaya çalışıyormuş. Bunun için ayrı bir izin süreci gerekir mi bilemiyorum. Anca bildiğim kadarıyla siyanür tankı da orman arazisi içerisinde. Onu nasıl taşıyacaklar bilemiyorum” dedi. İddialarla ilgili görüş almak isteğimiz Koza Altın Ovacık İşletmesinden operatörün yönlendirdiği herhangi bir yetkili telefonla görüşme olanağı bulamadık.
TÜRKİYE’NİN İLK ALTIN MADENİ
Bergama Ovacıktaki altın işletmesini çokuluslu Normandy şirketine 2005 yılında öncelikle ortak olan, daha sonrada tüm hisseleri aldığını açıklayan Koza Altın Şirketi yaklaşık 10 yıldır siyanürle altın üretimi yapıyor. Maden, yöre köylülerinin yıllarca direnmesine, hemen her türlü eylemlere, kesinleşmiş yargı karalarına rağmen siyasi iktidarların koruyup kollaması ve yargı kararlarını uygulamaması sonrasında Türkiye’nin üretime açılan ilk altın madeni olmuştu. Şirket, yıllar içerisinde kapasite arttırarak, yeni bir siyanürlü atık barajı inşa etmiş, Ovacıktaki cevherin bitmesinin ardından Kozak yaylası, Havran Küçükdere gibi yakın bölgelerde açtığı altın madenlerinden getirdiği cevheri Ovacık tesislerinde ayrıştırmıştı. Şirket, Kaz Dağlarında Dondurma Köyü yakınlarında açmak istediği altın madenindeki cevherleri de Bergama’ya taşıyacağını açıklamıştı.
AKP-CEMAAT KAPIŞMASI MI?
Madenci şirketin orman izinleri ile ilgili çıkan bu şok gelişmeden sonra nasıl bir tavır izleyeceği merak konusu. Fethullah Gülen Cemaatine yakın olduğu bilinen Akın İpek’e ait olan Koza Altın Şirketi’nin bazı altın madenleri geçtiğimiz aylarda çeşitli gerekçelerle durdurulmuş, ya da izinleri yenilenmemişti. İddialar doğru ise bu son gelişme de bu çerçevede yeni bir hesaplaşma hamlesi olarak görülebilir. Zira Ovacıktaki altın madeni öncekiler bir yana 10 yılı aşkın bir süredir izinler konusunda herhangi bir sıkıntı yaşamadan üretimine devam ediyordu.
Eklenme Tarihi: 24 Ocak 2015
İlgili haberin tamamı için tıklayınız:
AKP-Cemaat kapışması ve altın madenleri
www.evrensel.net/…/…/akp-cemaat-kapismasi-ve-altin-madenleri


Köylü sanki taş yiyecek!


İzmir Menderes’e bağlı Karakuyu köyü yakınlarına yapılmak istenen taş ocağına karşı köylüler mücadele yollarını arıyorlar. Son yıllarda pıtrak gibi çoğalan taş ocakları köylünün geçimlik tarım arazilerini tehdit ediyor. Tarlaların, zeytinliklerin, fıstık çamlarının yanı başına kurulmak istenen taş ocağı İzmir’in en önemli içme suyu kaynağı olan Tahtalı Barajı’na olan yakınlığı ile de dikkat çekici.
Karakuyu köy kahvesinde gerçekleştirilen toplantıda, taş ocaklarının çevre ve sağlığa zararları tartışıldı. Toplantıya Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa ile EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi ve Evrensel Gazetesi Muhabiri Özer Akdemir konuşmacı olarak katıldı.  
Köy yakınlarında zeytinlik arazileri bulunan Gürsel Tamur, şirketin öncelikle 8.5 hektarlık bir alan için ÇED gerekli değildir raporu aldığını, toplam alanın 99.5 hektar olduğunu belirterek, “Palamutalanı köyü ile Karakuyu köyü arasında 4 tane ruhsatlandırılmış taş ocağı alanı var” dedi.

DOĞA VE SAĞLIK DÜŞMANI
Prof. Dr. Karababa, son yıllarda sayıları her geçen gün daha da artan taş ocaklarının doğaya çok büyük zararlar verdiğini gösteren fotoğraflarla desteklediği konuşmasında, özellikle taş ocaklarının yol açtığı sağlık sorunları üzerinde durdu. Taş ocaklarının açıldığı bölgelerdeki bitki örtüsü, orman varlığı, su ve hava kalitesini önemli ölçüde bozduğunu belirten Karababa, “Bu işletmeler çalışırsa eğer, solunum, sindirim ve deri üzerinde çok önemli sağlık sorunları oluşacaktır. Sağlıklı, temiz bir çevrede yaşamaya devam etmek istiyorsanız bu taş ocaklarının çalışmasına izin vermemeniz gerekiyor” diye konuştu. Karababa, taş ocaklarının Tahtalı Baraj havzasına yakınlığına da dikkat çekerek, bu işletmelerin İzmir’in içme suyunu da kirleteceği uyarısında bulundu.
YAŞAM NÖBETLERİ MEŞRUDUR
EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi ve Evrensel Muhabiri Özer Akdemir, konuşmasında Ege Bölgesinde yaşam alanını koruma mücadelelerinden kesitler anlattı. Akdemir, “Sizlerin sağlıklı ve temiz çevrede yaşama hakkınızın olduğu Anayasal bir güvenceye sahip. O nedenle bunu yok etmeye dönük tüm girişimlere karşı yapacağınız mücadeleler meşrudur. Tıpkı Kemalpaşa Akalan köylülerinin taş ocağına karşı yaşam nöbetleri gibi ya da İztuzu Plajı’nı koruma mücadelesi gibi” dedi.
Toplantının ardından taş ocağı kurulmak istenen alana yapılan gezide alanın zeytinliklerin ve tarım topraklarının ortasında kaldığı, köylülerin diktiği fıstık çamları alanına da komşu olduğu gözlemlendi.
85’İNDE ZEYTİN DİKMEK
Taş ocaklarının ruhsat sahasının bir bölümünün kendi arazisinden geçtiğini ve buranın kamulaştırılmak istendiğini belirten 85 yaşındaki Yavuz Bozkurt, “Şair ‘70’inde bile zeytin dikeceksin’ derken ben 80 yaşında 59 bin 500 metrekare alana 1600 küsur zeytin diktim. Henüz 4-5 yaşındalar. Bunların yok edilmesine izin vermeyeceğim” dedi. EGEÇEP Hukuk Komisyonu adına taş ocağına karşı dava açan Av. Cem Altıparmak şirketin taş ocağını ÇED’den kaçırmak için hile yaptığını belirterek, “Faaliyet alanı olduğundan küçük gösterilmiş. Karakuyu köyünü ve diğer civar köyleri barındıran bölge, birinci derece tarım arazilerine sahip, kendine özgü mikroklima özellikleri gösteren bir bölgedir. Köylünün var oluş sebebi ve tek geçimlik kaynağı olan tarımı taş ocaklarının insafına terk etmenin kamu yararı ile bağdaşır bir yanı olmadığı gibi, haklı ve hukuki bir gerekçesi de olamaz” dedi. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 24 Ocak 2015

http://www.evrensel.net/haber/102845/koylu-sanki-tas-yiyecek


21 Ocak 2015 Çarşamba

Sanki termik yetiştirecekler!


İÇDAŞ’tan tarım cennetine 4. termik santral

Çanakkale Biga ve çevresinde demirçelik, termik santral, liman gibi yatırımları olan İÇDAŞ şirketi, 4. termik santralini Lapseki Kocadalyan’da yapıyor.

Özer Akdemir

Çevre ödülleri almasına rağmen deniz, hava ve toprak kirliliğine yol açtığı iddialarının hedefi olan şirketin son termik santral kuracağı yer şirketin ÇED raporunda bile tarım cenneti olarak tarif ediliyor.

TARIM CENNETİ

İÇDAŞ Şirketinin hazırladığı ÇED raporunda tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan Lapseki’de polikültür tarım yapıldığı bilgisi veriliyor. Aynı raporda ilçedeki tarımla ilgili şu ifadelere yer veriliyor; “Türkiye’de üretimi yapılan Tarım ürünlerinden çay, muz ve narenciye hariç tüm meyve ve sebze çeşitleri ilçede yetiştirilmektedir. Özellikle meyve yetiştiriciliği konusunda ilçe önemli bir potansiyele sahip olup, Çanakkale’de yetiştirilen kirazın yüzde 70’i, şeftali ve nektarinin yüzde 73’ü ve eriğin yüzde 61’i Lapseki’de yetiştirilmektedir.” Lapseki’den ihraç edilen kiraz, şeftali ve nektarinin büyük kısmının, farklı ülkelere ihraç edildiğinin belirtildiği ÇED raporunda, sebzecilik konusunda da ilçenin yüksek üretim potansiyeline sahip olduğu dile getirilirken özellikle açık alanda sırık domates yetiştiriciliğinde elde edilen ürün miktarının Türkiye ortalamasının yaklaşık 4 katı olduğunun altı çiziliyor.

KORUMA ALTINDA 71 KUŞ TÜRÜ VAR
Manyas Kuş Cenneti Milli Parkına 73 kilometre, Kaz Dağı göknarı tabiatı koruma alanına mesafesi 68 kilometre uzaklığa sahip temrin santral alanında tespit edilen 71 kuş türünden Bern sözleşmesine göre korunması gereken çok sayıda tür bulunduğu dile getiriliyor.

Ayrıca bölgede Çanakkale’nin biyolojik envanteri tamamlanmadığı için henüz koruma statüsü bulunmayan Çardak lagünü de yer alıyor.

24 KİLOMETREDE 11 TERMİK SANTRAL

Raporda ayrıca alanın Gökçeada Özel Çevre Koruma Alanına (ÖKA) 92, Saros Körfezi ÖKA’sına 17 ve Kaz Dağları özel koruma alanlarına da kuş uçumu 54 kilometre uzaklıkta olduğu bilgisi yer alıyor.

İÇDAŞ’ın yaptığı bu termik santral de dahil, kuş uçuşu 24 kilometrelik mesafede bir kısmı çalışan bir kısmı proje aşamasında tam 11 termik santral bulunuyor.

FAY HATLARINA KOMŞU

Proje alanına en yakın diri fay henüz niteliği belirlenmiş olan Karabiga fayı santral alanının yaklaşık 2.8 kilometre doğusunda yer alıyor. Ayrıca santralin 32 kilometre güneydoğusunda Sinekçi fayı ve 23 kilometre uzakta Ganos fayı bulunmakta.

ÇÖZEBİLEN BERİ GELSİN!

İÇDAŞ’ın bu yeni termik santralinin şöyle bir özelliği de var; santralin ilk ÇED başvurusu İÇDAŞ Genel Müdürü Bülend Engin’in aile şirketi olduğu söylenen BEC Danışmanlık Ltd. Şti.ne ait. Şirketin 2013 haziranında Bekirli köyünde yaptığı termik santral ÇED toplantısı, yöre vatandaşlarının yanı sıra bir başka kişinin eleştirileri o zamanki yerel gazetelere haber olmuştu. “Bu kadar termik santral bölgeye fazla. Çevre kirliliği olacağı kaçınılmazdır. Halkın zehir solumasını kimse istemez” diyen kişi İÇDAŞ’ın Çevre Müdürü Barış Bora’dan başkası değildi! Yani aynı şirketin müdürü kendi genel müdürünün projesine ciddi eleştiriler yöneltiyordu. Aradan aylar geçtikten sonra 27 Ocak’ta yapılacağı duyurulan Çevre Bakanlığı İnceleme Değerlendirme Toplantısı duyurusunda şirketin genel müdürünün aradan çekildiği, proje sahibinin İÇDAŞ olduğu görülüyor. 3 termik santrali, demirçelik fabrikaları, limanları olan büyük bir şirketin genel müdürünün aile şirketi tarafından projelendirilen, bu büyük şirketin çevre müdürü tarafından “Çevreye zararı olur” diye yerden yere vurulan, sonrasında da büyük şirket tarafından alınan bir termik santral girişiminden bahsediyoruz! Size de ortada bir gariplik var gibi gelmiyor mu? Çevre müdürü tarafından bile eleştiri konusu edilen bir termik santralin yörede çevresel bir soruna yol açmayacağını söylemek olanaklı mı?

20 Ocak 2015 Salı

Doğa ve bilim BATIÇİM’i tekzip ediyor



Özer Akdemir

İzmir kent merkezindeki iki çimento fabrikasından birisi olan BATIÇİM, geçtiğimiz günlerde çimento fabrikalarının doğaya verdiği zararı ve halkın buna verdiği tepkiyi anlattığımız habere tekzip gönderdi. Sonda söyleyeceğimizi başta söylersek, BATIÇİM’in tekzibi haberimizi yalanlamak yerine, doğruluyor. Öte yandan hem doğa, hem de bilim eş zamanlı olarak ’e tekzip gönderiyor!

GÜVENMEMEKTE HAKLI ÇIKTILAR

Buca Kaynaklar köyü yakınlarında kil ocağı işletmek isteyen BATIÇİM, halkın yoğun tepkisi ve eylemleri nedeniyle basına bu işten vazgeçtiğini açıklamıştı. Bucalılar ise şirketin bu açıklamasını inandırıcı bulmadıklarını, yaşam alanları için “Teyakkuz durumunda olmaya devam edeceklerini” söylemişlerdi. Nitekim, aradan bir iki hafta geçmeden şirket elemanlarının Kaynaklar ve Gökdere köylerinde ölçüm yapmaya çalışmaları yöre halkı tarafından engellenmişti. Kaynaklar Köyü Muhtarı Erhan Şen, şirketin “vazgeçtik” dedikleri alanda ruhsat alanlarını yenilemek için çalışma yaptıklarını belirterek, bunun kendilerinin şirkete güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu ortaya koyduğunu açıklamıştı.

PARASINI VERDİK ORMAN İDARESİ KESTİ

Şirket, “BATIÇİM’e güvenmemekte haklı çıktılar” başlığı ile yaptığımız habere gönderdiği tekzipte, yapılan çalışmaları doğrulayarak, arazideki ölçümlerin “Ruhsat yenilemeye yönelik olmayıp, her sene yapılan rutin bir raporlamama” olduğunu ileri sürdü. Haberimizin ikinci kısmında aynı fabrikanın Işıkkent mahallesindeki ormanlık alanı maden sahası olarak kiralayıp çevirdiği ve arazideki yaklaşık 10 bin ağacı kestiği yönündeki başka bir haberimize atıf yapıyorduk. Şirket gönderdiği tekzip metninde Orman Kanunu’nun, ağaçların kesilmesi durumunda ödenen paraya atıfta bulunarak, ağaçları kendilerinin değil Orman Bölge Müdürlüğünün kestiğini belirtiyor. Şirketin “Binlerce ağacın tarafımızca katledildiği haberi bu doğrultuda gerçeği yansıtmamaktadır” sözleri aslında, “O ağaçların parasını verdik, bizim yerimize de Orman Genel Müdürlüğü kesti” anlamını taşıyor.

AĞAÇLARDAN TEKZİP

Işıkkent’te kesilen binlerce ağacın yasal kılıflara uygun olması orman katliamı gerçeğini yok etmiyor. Egemenlik Mahallesi Muhtarı Osman Kasap’ın önüne geçip poz verdiği binlerce ağaç gövdesi, şirketin çalışma sahası içinde. Binlerce ağacı kimin kestiği ayrı bir tartışma konusu. Yine, ağaçları kesilerek çıplak bırakılmış, daha sonra da tel örgü içine alınarak maden sahası ilan edilmiş arazi de şirketi tekzip ediyor. İzmir’in çevresindeki taş ocaklarının yarattığı çevre faciası da doğanın bu şirkete tekzibi aslında.

BİLİMDEN BATIÇİM’E; ‘OTUR SIFIR!’

BATIÇİM’e bir başka tekzip, geçtiğimiz günlerde “Kalıcı Organik Kirleticiler ve Sağlık” adlı kitabın tanıtımı ile ilgili yapılan basın toplantısında Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Öğretim üyeleri tarafından geldi. Çevre İçin Hekimler Derneğinin hazırladığı kitapla ilgili konuşan Doç Dr. Raika Durusoy, çimento fabrikalarının tehlikeli atıkları yakması sonucu oluşan kalıcı organiklerin hava yoluyla canlılara geçtiğini anlattı. Dernek Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa da net konuştu, “İki tane çimento fabrikamız var İzmir içinde. Şimdi bulundukları yerde kalabilme olasılığından bahsetmek söz konusu bile değil. Bu iki çimento fabrikasının çok acilen çalışmasını durdurmak ve kentin dışına, insanlara ve doğaya zarar vermeyecek, daha az zararlı yerlere taşınmaları gerekiyor.” Çimento fabrikalarına son yıllarda kalıcı organik kirleticileri yakma izni verildiğini aktaran Karababa, “Eğer fabrika sahipleri, yöneticiler, İzmir’de yaşayan insanların sağlıklarını düşünüyorlarsa, bu tür girişimlerin sonlandırılması gerekiyor. İzmir dahil, Türkiye’deki birçok çimento fabrikalarının konuşlandığı yerler çevre yasalarına tamamen aykırı.”

www.evrensel.net/haber/102518/doga-ve-bilim-baticimi-tekzip-ediyor

 Eklenme Tarihi: 20 Ocak 2015

İlgili haberler: 
http://www.evrensel.net/haber/101619/baticime-guvenmemekte-hakli-ciktilar

16 Ocak 2015 Cuma

ÇEPEÇEVRE YAŞAM _ AKALAN KÖYÜ TAŞ OCAĞI_16 OCAK 2015



Kemalpaşa’ya bağlı Akalan köylüleri İzmir-İstanbul otoyoluna malzeme sağlamak için topraklarında taş ocağı yapılmasına karşı direniyorlar. Yılbaşından bu yana çadır kurarak yaşam nöbetine başlayan köylüler şirkete geçit vermemekte kararlı.

Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam 16 Ocak Cuma saat: 20.00'de Hayat Tv'de...

Tanıtım videosu:
http://www.youtube.com/watch?v=PnfS8iCCAhA

İlgili haber:
http://www.evrensel.net/haber/101902/yorugun-ayranini-kabartmasinlar

Kalıcı Organik Kirleticiler yok edilmeli



Çevre İçin Hekimler Derneği ikinci baskısını yapan Kalıcı Organik Kirleticiler ve Sağlık adlı kitabı basına tanıttı

Özer Akdemir
Ata Soyer Sağlık ve Politika Araştırmaları Derneği'nde gerçekleştirilen basın toplantısında kitapla ilgili bilgi veren Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Kalıcı Organik kimyasalların (KOK) laboratuarlarda yirminci yüzyılın başından beri üretildiğini belirterek, artık dünyada her yerde ve her insanın bedeninde bu kimyasallara rastlamanın mümkün olduğunu söyledi. AB raporlarına göre gündelik yaşamda kullanılan kimyasal madde sayısının yaklaşık 100.000 olduğunu kaydeden Karababa, ancak yüzde 7’sinin çevre ve insana verdiği zararlar hakkında yeterli sayılacak bilgi bulunduğunu kaydetti." Okyanuslar, hava, toprak, bitkiler, hayvanlar ve insanlar elli yıldır büyük ve kontrolsüz bir kimya deneyinin gönülsüz katılımcılarıdır" diyen Karababa, kimyasalların, çevrede birikerek, kullanıldıkları yerlerden binlerce kilometre öteye taşınarak, uzun vadede sağlığı ve ekolojik yaşamı tehdit ettiğinin altını çizdi.

ÇİMENTO FABRİKALARI VURGUSU
KOK'ların anneden bebeğe geçtiğine ve bağşıklık sistemine önemli zararlar verdiğine dikkat çeken Karababa, kalp ve damar hastalıklarının yanı sıra, kanser türlerinin oluşumunda da bu KOK'ların rol oynadığını belirtti. E.Ü. Halsağlığı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Raika Durusoy, çimento fabrikalarına verilen tehlikeli atık yakma izinlerinin yarattığı sağlık sorunlara dikkat çekerek kent içinde kalan bu fabrikaların derhal durdurulması gerektiğini söyledi. E. Ü. öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Hür Hassoy'da KOK'lardan korunmak için alınan uluslararası kararlara atıfta bulunarak, "Yaşayan tüm canlılar için alınacak asıl koruyucu önlemler, dünyamızda KOK’ların üretilmesi ve kullanımının durdurulması ve mevcut KOK’ların zararlı olmayacak şekilde yok edilmesidir" dedi.
Eklenme Tarihi: 16 Ocak 2015
www.evrensel.net/haber/102240/kalici-organik-kirleticiler-yok-edilmeli

14 Ocak 2015 Çarşamba

Mahkemeden madene hukuk dersi

Altıncı şirket iptal edilen rapora dayanarak kapasite artırmak istedi


Çanakkale Ağı Dağı'nda yapılmak istenen altın madeninin kapasite artırımı ve zenginleştirme tesisi için verilen ÇED olumlu kararlarının yürütmesi mahkemece durduruldu. Çanakkale İdare Mahkemesi daha önce ÇED raporunu iptal ettikleri madenin bu sefer de kapasite artırımı ve zenginleştirme tesisine verilen ÇED olumlu kararının yürütmesini durdurdu.

Özer Akdemir

İPTAL EDİLEN RAPORU DAYANAK YAPTILAR

Kaz Dağlarındaki altın işletmeciliğinin hukuki sürecinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Altıncı şirketin mahkemenin iptal ettiği ÇED raporunu dayanak alarak kapasite artırma ve zenginleştirme tesisi yapma planları aynı mahkemece reddedildi. Çan ilçesi Söğütalan Köyü yakınlarında Kuzey Biga Madencilik tarafından yapılması planlanan madenin kapasite artırımı ve zenginleştirme tesisi ÇED’ine karşı Çanakkale Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu dava açtı. Çanakkale İdare Mahkemesi ÇED olumlu kararının hukuka uygun olmadığı gerekçesi ile yürütmesini durdurdu.

DAYANAĞI KALMADI
Mahkeme, vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararında şirketin daha önce aldığı ÇED olumlu kararına dayanarak kapasite artırımına ve zenginleştirme tesisi projesine kalkıştığına dikkat çekerek ÇED raporunun daha önce iptal edildiğine vurgu yaptı. “Ağı Dağı Altın Madeni Ocağı” projesi hakkında verilen ÇED olumlu kararının, mahkememizin 18.03.2014 tarihli kararı ile iptaline karar verildiği, diğer bir ifadeyle mahkememizin anılan kararı sonucunda mevcut durumda kapasitesi artırılabilecek bir projenin bulunmadığı ve kapasite arttırımı yönünden dava konusu projeye yönelik kararın dayanaksız kaldığı”na hükmeden mahkeme ayrıca ÇED Raporuna istinaden madencilik faaliyetlerine başlanılması durumunda çevreye olacak etki ve yapılan yatırımlar açısında telafisi güç veya imkansız zararların doğacağına da vurgu yaptı. Karar oy birliği ile alındı.

'NEREDEYSE DERS NİTELİĞİNDE'

Mahkemenin kararını yorumlayan Çanakkale Barosu adına davayı yürüten hukukçulardan Ali Furkan Oğuz, mahkemenin kararını “neredeyse bir ders niteliğinde” diye yorumladı. Oğuz, şirketin iptal edilen ÇED’inde yer verdiği taahhütlerin hiçbirisinin meydanda olmadığının da altını çizdi.

Tamamına yakını ormanlık olan Ağı Dağı, bölgenin su ihtiyacını karşılayan bir konumda. Evrensel, daha önce altın madeninin 24 köyün içme suyunu kirleteceğine yönelik Çanakkale İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürlüğü raporunu gündeme getirmişti. Şirket, ‘kullanılamaz’ hale getireceği 24 köyün suyu karşılığında bir adet gölet yapmayı taahhüt etmişti.

www.evrensel.net/haber/102112/mahkemeden-madene-hukuk-dersi

İlgili haber:
24 köy suyunu altın madenine verdiler
www.evrensel.net/haber/94180/24-koy-suyunu-altin-madenine-verdiler


Kaz Dağları'nda yüzlerce antik kent yok olacak


Bergama, Gümüşhane Mastra, Eskişehir Kaymaz’da, Kayseri Himmetdede gibi birçok yerde altın madenleri bulunan Koza Altın Şirketi Kaz Dağlarında altın işletmeciliği için çalışmalarını yoğunlaştırdı. Şirketin altın işletmeciliği yapacağı biri tamamen diğeri kısmen ormanlık olan alanda 1 tescilli arkeolojik sit, 1 baraj ve 38 tümülüs var.

Özer Akdemir

TAMAMI TARLA VE ORMAN


Kararlı direnişleri sonrası geçtiğimiz haftalarda Esan Eczacıbaşı şirketinin terk edip gitmek zorunda kaldığı Çan Karadağ köyünün yakınlarında, bu kez Koza Altın Şirketi altın madeni çalışması başlattı. Karadağ’ın komşularından Dondurma Köyü yakınlarındaki altın madeni sahası Çanakkale kent merkezine yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta. 30 hektarlık proje alanında iki ayrı işletme kuracak olan şirket üretimi 5 yıl olarak öngörmüş. Burada zenginleştirme tesisi kurmayıp, cevheri Bergama Ovacık’taki siyanür tesisine taşımayı planlıyor. İşletme sahalarından birincisinin büyük kısmı köylünün tarlası ve kısmen ormanlık alan iken, ikinci işletme sahasının ise tamamı orman. Açık işletme yöntemi ile delme patlatma yapılarak yaklaşık 400 bin ton altın, gümüş ve kurşun cevheri üretilecek. 1. işletme sahasının kuş uçuşu 2,6 kilometre uzaklıkta bulunan Bakacak Barajı DSİ tarafından 2000 yılında yöredeki 9 bin hektarlık sahanın sulanması amacıyla işletmeye alınmış.

SİT YOK DENİLEN YERDE 38 TÜMÜLÜS
Projenin ÇED Başvuru Dosyasında, Proje kapsamında yer alan sahalar ve yakın civarlarında Kültür Varlığı veya Sit özellikleri taşıyan sahalar bulunmamaktadır” denilmekle birlikte dosya eklerindeki belgelerde Karadağ ve Dondurma Köyleri arasında Arabakonağı Mevkiinde 1. derece Arkeolojik Sit alanı olduğu belirtiliyor. Şirketin talebi üzerine Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen incelemelerle ilgili Mayıs 2014 tarihli belgede, Çan Dondurma ve Karadağ Köyleri arasındaki Arabakonağı mevkiinde orman yolunun sağı ve solunda olmak üzere 38 tümülüs (tarihi mezar,höyük) tespit edildiği belirtiliyor. Orman arazisi içinde bulunan tümülüslerin henüz bir koruma statüsünün olmadığı belirtilirken, alanın 1. derece Arkeolojk sit olması öneriliyor. Bu incelemenin ardından da Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu o bölgeyi 1. Derece Arkeolojik sit olarak tescil etti. Altıncı şirket başvuru dosyasında bu alanların işletme sahası dışında kaldığını belirtse de, aslında bölge ruhsat sahasının içinde yer alıyor. 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı madenin 2. İşletmesine 750 metre kadar uzaklıkta. Oysa şirket, proje alanının Çevre Düzeni Planında orman ve tarım alanı olarak belirtildiğine vurgu yaparak, “Yakın civarında kültür varlığı ve sit özelliği taşıyan sahaların bulunmadığı”nı ileri sürüyor.

ADI BİLİNMEYEN 300 ANTİK KENT VAR

1994 - 1998 yılları arasında Çanakkale Müzesi tarafından Kocabaş Çayı (Granikos/Biga Çayı) boyunca yapılan kazılarda bulunan tümülüslerde çok sayıda lahit ortaya çıkarıldı. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Reyhan Körpe ve ABD’li arkeolog Prof. Dr. Brain Rose tarafından 2004 ve 2007 yılları arasında yapılan yüzey araştırmalarında Erken Helenistik Döneme ait buluntulardan bahsediliyor. Rose, yüzey araştırması yaptıkları başlıca antik kalıntıların tümülüsler olmasına karşın, yüzey buluntularının verdiği bilgiler ışığında Biga dolaylarında 18 yerleşim yeri tespit ettiklerini dile getiriyor. 2007 yılında yapılan yüzey araştırmalarında da Biga’nın güneyindeki dağlık arazide, Yenice ilçesi sınırlarında 37 antik yerleşim saptanmış. Yerin 3 kilometre kadar derinliğine kadar röntgen çekilerek yapılan araştırmalarda çok sayıda yerleşim yeri tespit edilirken, çalışmalarla ilgili o dönem bir panelde açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Reyhan Körpe, Troya ve Assos değerinde 100 tanesi adı bilinen, 200 tane de adı bilinmeyen ancak yerel adları olan toplam 300 antik kent olduğunu dile getirmişti. Körpe, Granikos araştırmaları sonrasında antik çağda Troias olarak adlandırılan Çanakkale’nin tepelerinde, ormanlık alanlarında saklanmış yüzlerce antik kent ve yerleşimin olduğunu aktarırken, 300 antik kentin dışında, 3500 kadar küçük köy, kasaba ve çiftliğin varlığına da dikkat çekiyordu. Kaz Dağlarının dört bir yanında yapılan madencilik faaliyetleri, dağın altını üstüne getirmekle kalmayıp, şu ana kadar gizli kalan yüzlerce antik kentin de yok olmasına neden olabilir.

Fotoğraflar için tıklayınız:

http://on.fb.me/1AZYsu7

www.evrensel.net/haber/102103/kaz-daglarinda-yuzlerce-antik-kent-yok-olacak

 Eklenme Tarihi: 14 Ocak 2015

11 Ocak 2015 Pazar

"Yörüğün ayranını kabartmasınlar"


Taş ocağına karşı yaşam nöbeti tutan Akalan Köylüleri


Özer Akdemir


Kemalpaşa’ya bağlı Akalan köylüleri İzmir-İstanbul otoyoluna malzeme sağlamak için topraklarında taşocağı yapılmasına karşı direnişe devam ediyor. Sebze ve meyvecilikle geçinen köylüler taş ocağının tarımı bitireceğini düşünüyorlar. Yılbaşından bu yana taşocağı yapılmak istenen köy merasına çadır kurarak yaşam nöbetine başlayan köylüler şirkete geçit vermemekte kararlılar.

İzmir'i Kemalpaşa yönünden çıkarken karşılaştığınız doğa katliamının birkaç farklı nedeni var. Bu katliamın birinci sorumlusu olarak Bornova'nın çıkışındaki Batıçim Çimento Fabrikası gösterilebilir. Çevresindeki tepeleri delik deşik eden çimento fabrikasının etrafındaki ağaçlar, evler, çatılar her şey çimento renginde bir toz altında. Bunlar işin görünen yüzü. Fabrikanın geceleri yaktığı kimyasal ve tehlikeli atıklar nedeniyle civarında oturan on binlerce insanın yaşadığı sağlık sorunları ve kokudan kapı, pencerelerini dahi açamaz hale gelmeleri işin bir başka boyutu.

YOLLAR NE PAHASINA YAPILIYOR

Bornovayı Belkahve'den çıktıktan sonra sağlı sollu otoyol inşaatları tabelalarını ve çalışmalarını görüyorsunuz. AKP hükümetinin en çok övündüğü ve belki de en çok oy kazandığı bu yollar doğanın, tarihin, yaşamın katli pahasına yapılıyor oysa.

Kemalpaşa'ya bağlı Akalan Köylüleri Bornova'ya yaklaşık 20 km uzaklıkta. Çam ağaçları ile örtülü bir tepenin yamacındaki ovaya kurulmuş köy. Zeytinler, kiraz ağaçları, kış sebzeleri ile İzmir'i, İzmirliyi beslerken ormanlık örtüsü ile kente akciğer görevi de gören bir konumda. Köylüler hala 2007 yılında yaslandıkları tepe ile köy arasından geçirilen demiryolu tüneline ses çıkarmamanın pişmanlığını yaşadıklarını söylüyorlar. Tünel, köyle tepe arasında bir dere gibi çukurun açılmasına neden olmuş. Yaklaşık 5-6 metreyi bulan çukur doldurulmadan kalmış, alttan geçen tünelin yol açtığı çukur köyü zeytinliklerinden, ormanlarından, tepelerinden ayıran bir yapay dere gibi kalmış. Demiryolu yapılırken patlatılan dinamitlerle tahrip olan tepenin içler acısı hali hala orta yerde. Tepe, tünelin üzerine doğru çatlaklarla, heyelanlarla göçmeye başlamış. Bir zamanlar çam ağaçları ile örtülü tepenin yamacı şimdi ot bitmeyen bir yara gibi kalmış.

ASKERİ KARŞIMIZA GETİRİYORLAR
Demiryollarının zararını yıllardır yaşayan Akalanlıların sabrı, İstanbul İzmir Otoyoluna taş gereksinimi için köyün yaslandığı tepeye taşocağı açılması gündeme gelince taştı. Taş ocağı açılmak istenen yere çadır kurup toplanan köylüler, şirket iş makinelerinin geçişine izin vermediler. Şirket, bunun üzerine askerleri devreye sokmaya, köylü ile askeri karşı karşıya getirmek istemiş. Köylüler; "Bizim askerlerle bir sorunumuz yok. Ama kepçeleri askerlere sürdürüp, asker koruması altında arazimize girmeye kalktıklarında da geçit vermedik. Arbede de iş makinelerinin camları kırılmış ve seken taşlardan bir iki askerin de başı yarılmış. Ama bizim askerle işimiz yok" diyorlar. Taş ocağı arazisi içindeki çam ağaçlarının yanı başına yörük çadırı kuran köylüler, "Biz yörüğüz. Bizim ayranımızı kabartmasınlar, Yunana direndiğimiz gibi direnmesini biliriz" diyorlar. Demiryolu tünelinin yol açtığı yarığın öbür tarafındaki ağaçlık alanı göstererek, "Orası okulumuz. Taş ocağı yapılmak istenen yere 650 metre. 100 metre mesafede binlerce zeytinizim var. Bu çamları bizler kendi ellerimizle dikip büyüttük. Şimdi bunların kesilmesine, meralarımızın yok edilmesine izin vermeyeceğiz" diyorlar.

ÇOCUKLAR 10 GÜNDÜR OKULA GİTMİYOR

Çadırların önüne yaktıkları ateşlerde, soğuktan korunmaya çalışan köylülerin içerisinde kadınlar, çocuklar, gençler her yaştan insan var. Çocuklarının taş ocağına karşı mücadele nedeniyle 10 gündür okula gidemediklerini belirten köylüler,"Milli Eğitimden bir allahın kulu arayıp bu çocuklar niye okula gitmiyor demedi. Çocuklarımızda bizim gibi nöbet tutuyorlar" dediler. Kemalpaşa, İzmir ve civar köylerden kendilerine yoğun destek geldiğini belirten Akalanlılar, "Bizler kendi yaşam alanlarımız kadar Kemalpaşalıların, İzmirlilerin de yaşamlarını doğalarını koruyoruz. Hükümet, şirketlerin hakkını savunacağı yere bizlerin hakkını gözetsin" diyorlar. 24 saat boyunca nöbetleşe direniş yaptıklarını belirten köylüler, "Biz doğanın katlinin nasıl bir şey olduğunu demiryolu tüneli ile gördük. Onun zararlarını halen yaşıyoruz. Bu saatten sonra bir karış meramızı, toprağımızı vermeyiz, bir ağacımızı kestirmeyiz" dediler. Köylülerin eylemine EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri de destek verdi.

Direniş ateşinin yandığı yerde görüştüğümüz köylülerden bazıları şunları söylediler:

BİZ KÖYÜMÜZÜ DEĞİL TÜRKİYEYİ KORUYORUZ

Ahmet Yaşar Çetin: 65 yaşındayım. Köyümüze 15 sene evvel bu taş ocağı denen dert gene geldi. Köy gene karşı geldi. Bizim kaderimiz gibi birşey oldu artık. Devletimize saygılıyız, milletimize daha fazla saygılıyız fakat taş ocağı olayı bizim köyümüzün devamlı huzurunu kaçırıyor. Hükümetin başından bir kişi gelip bize sorunlarımızı sormuyor. Biz sadece Akalanı değil, doğayı, İzmir'i, Türkiye'yi koruyoruz. Bu doğayı bozmayalım, bozulursa geri gelmez.

İsa İnce: Bu çamları büyütmek için ne meşakkatler çektik. Mal maşat çıkartmadık. Tek büyüsünler, yeşil kalsınlar diye. Bizim hiç haberimiz olmadı. Ne zaman taş ocağı açmaya geldiler bizim haberimiz o zaman oldu.

Musa Uyar: bu köyde doğdum büyüdüm. Köyümüzün gelir kaynakları, kiraz, zeytin, meyve ve sebzecilik. Fabrikalarda çalışan köylü çok az. Hep topraktan ekmek yiyoruz. İzmir'in bütün semt pazarlarında tezgahlarımız var. Kışlık sebze şu anda arazilerimizde dolu. Bu taşocağı açılırsa tozdan ne meyve alabiliriz, ne sebze üretebiliriz. O zaman bizim köye kim bakacak.

Fotoğraflar için tıklayınız:
http://on.fb.me/1AHnsno
Eklenme Tarihi: 11 Ocak 2015 
www.evrensel.net/haber/101902/yorugun-ayranini-kabartmasinlar

9 Ocak 2015 Cuma

İztuzu'da mahkeme kararına kadar geçici anlaşma



Özer Akdemir

Nesli tükenme tehdidi altında olan Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının üreme alanlarından dünyaca ünlü İztuzu Plajı’nın özel sektöre devredilmesine karşı halkın direnişi sürüyor. İztuzu Kurtarma Platformu (İKUT) üyeleri Ortaca Kaymakamı ile görüştükten sonra çadırlarını yarın kaldıracaklarını açıkladı. Şirket yetkilileri ise plajın devrini engelleyen ihtiyati tedbir kararına itiraz etti.

ŞİRKETE HUKUKSAL SÜRECİ BEKLEYİN YAZISI

Dün Muğla Valiliği ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaklığı ile kurulan Muğla Turizm Çevre Vakfı (MUÇEV) İztuzu’ndaki tesislerin işletmesini Ortaca Belediyesinden devralmak isteyen DALÇEV’e gönderdiği yazıda, hukuksal süreç sona erene kadar faaliyette bulunmamasını istedi. MUÇEV Müdürü İbrahim Akoğlu imzasıyla DALÇEV’e 06.01.2015 tarihinde gönderilen resmi yazıda şu ifadelere yer verildi; “...Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı kararlar doğrultusunda hassasiyet göstermeniz, herhangi bir faaliyette bulunmamanız ve hukuksal sürecin sonunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın talimatlarının doğrultusunda hareket edileceği hususunu bilgilerinize rica ederim.”

Ortaca Belediyesinin avukatı Berna Babaoğlu Ulutaş, o yazının şimdilik kendileri için bir anlamı olmadığını belirterek, “MUÇEV aynı zamanda Çevre Şehircilik Bakanlığına da yazmış. Bu protokolü yapan ana taraf olarak bu konudaki görüşünüzü bildirin diye. Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın MUÇEV’e vereceği cevap önemli” dedi.

DİRENİŞ ÇADIRLARI BUGÜN KALDIRILIYOR

Öte yandan Ortaca Kaymakamı’nın talebi üzerine İKUT üyeleri ile Kaymakamın arasında yapılan toplantı sonrası anlaşma sağlandı. Mahkeme kararları ile plajın özel şirket ya da belediyeye ait olmadığını belirten kaymakam, plajın şu an Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na ait olduğunu, ama mahkemeler sonuçlanıncaya kadar herhangi bir işlem yapılmayacağı sözünü verdi. Kaymakam Hüseyin Yılmaz, İKUT üyelerinden kamuoyuna yeterince seslerini duyurduklarını belirterek, plaj girişindeki direnişi bitirmelerini talep etti. Kaymakamlıkta yapılan toplantı ile ilgili bilgi veren Dalyan Çevre Koruma Derneği Başkanı Recai Keçeci, bugün bir basın açıklaması yaparak çadırları kaldıracaklarını söyledi. Keçeci, İztuzu'nun özel sektöre devrine karşı mücadeleye devam edeceklerini kaydederek, herkesi pazar günü plajda yapacakları keşkek gününe çağırdı.

YUVALARI VE NESİLLERİ TEHDİT ALTINDA

Nesli tükenme tehdidinde olan deniz kaplumbağaları 30 yıl önce 37 kumsalda yuva yaptığı belirtilirken günümüzde bu sayının 21'e düştüğü ifade ediliyor. Deniz kaplumbağalarının kasten öldürülmeleri, avlanmaları ve yaşam alanlarının tahrip edilmesi yasaklanmış durumda.

Plajda açtıkları çukurlara 80-100 yumurta bırakan Caretta yumurtalarının kuluçka dönemi 1,5-2 ay sürüyor. Gece kabuklarından çıkan yavrular içgüdüsel olarak ufuk aydınlığını kullanarak denize yöneliyor. Temmuz başlarında yumurtadan çıkan kaplumbağa yavruları çevrede başka bir ışık kaynağı görmeleri durumunda oraya yönelerek ölüyorlar. Bu nedenle gün batımından doğumuna kadar plaja girmek yasaklanmış durumda. Boyları 115 ile 150 santim arasında değişen Carettaların ağırlıkları ise 150 kiloyu bulabiliyor. Koloniler halinde yaşayan kaplumbağaların ortalama ömrü ise 70 yıl. 2-3 yılda bir yumurta yapan Caretta Caretta'lar yumurtalarını sadece kendilerinin dünyaya geldiği kumsala bırakıyor.
Eklenme Tarihi: 08 Ocak 2015
www.evrensel.net/haber/101648/iztuzuda-mahkeme-kararina-kadar-gecici-anlasma


8 Ocak 2015 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / İztuzu Plajı Direnişi

Caretta caretta kaplumbağalarının yaşam alanı dünyaca ünlü Dalyan İztuzu Plajı özel sektöre devredilmek isteniyor. Yıllarca Carettalarla içiçe bir yaşam süren, onların yaşam alanlarını ve plajı senelerdir gözü gibi koruyan yöre halkı bu talana izin vermemekte kararlı.
Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam, İztuzu sahilinin korunması için yaşam nöbeti tutan halkın direnişinin ilk bölümü ile 9 Ocak 2015 Cuma akşamı Saat: 20.00'de Hayat Tv'de...

Batıçim’e güvenmemekte haklı çıktılar



Özer Akdemir

Buca Kaynaklar ile Gökdere köyleri arasındaki alanda kil ocağı işletmek isteyen Batıçim Çimento şirketi yöre halkının yoğun tepkisi sonrasında bu işten vazgeçtiklerini açıklamıştı. Şirketin bu açıklamasına rağmen tedbiri elden bırakmayacaklarını söyleyen halkın, haklı olduğu çok geçmeden ortaya çıktı.

‘VAZGEÇTİK’ DİYORLARDI RUHSAT YENİLİYORLAR

Önceki gün Kaynaklar ile Gökdere köyü arasındaki alanda bazı kişilerin ölçüm yapmaları yöre halkını dikkatini çekti. Gökdere köyü sakinlerinden Servet Ali Çınar, arazide çalışma yapan Irmak Harita şirketinin görevlilerine ne yaptıklarını sorduğunda, “Arazinin koordinatlarını ölçüyoruz” yanıtını aldı. Şirket görevlileri bu ölçümü arazinin sahibi Batıçim’in ruhsat yenilemek istemesi nedeniyle yaptıklarını belirtti.

‘YALANLARI ORTAYA ÇIKTI’

Aynı ölçümü Gökdere köyündeki arazide de yapmak isteyen haritacılar karşılarında yöre halkını buldu. Köylüler, Batıçim’in yapmak istediği kil ocağının yaşam alanlarını ve çocuklarının geleceğini yok edeceğin belirterek ölçüme izin vermeyeceklerini söyledi. Haritacılar halkın tepkisi sonrasında ölçüm yapmadan alandan ayrıldı. Kaynaklar Köyü Muhtarı Erhan Şen; “Şirketin üst düzey yöneticisi 25 Aralık’ta yapamadıkları ÇED toplantısında, projeden vazgeçtik demişti. Biz o gün inanmamıştık. Yalan söyledikleri ortaya çıktı” dedi.

ÇÖPLÜK PROJESİ HÂLÂ GÜNDEMDE

Bornova Işıkkent Egemenlik Mahallesi yakınlarındaki ormanlık alanda binlerce ağacı katleden ve alanı “maden sahası” olarak tel örgülerle çeviren Batıçim’den konuyu gündeme getirdiğimiz haberimizle ilgili hâlâ bir yanıt gelmedi. “Çimento fabrikaları ormanları kemiriyor” başlıklı haberimizin ardından bize ulaşan Bornova Eski Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, kendisinin görev yaptığı dönemde ağaç katliamı yapıldığı alanda Büyükşehir Belediyesinin katı atık depolama ve yakma tesisi projesinin olduğunu aktararak, “Ben ve yöre halkı buna karşı koymuştuk. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Bey de ‘tamam, vazgeçtik’ açıklaması yapmıştı. Ama ben o projenin hâlâ gündemde olduğuna inanıyorum. Bu ağaç katliamının o proje ile bir ilgisi olabilir” diye konuştu.
Eklenme Tarihi: 08 Ocak 2015 
www.evrensel.net/haber/101619/baticime-guvenmemekte-hakli-ciktilar

5 Ocak 2015 Pazartesi

İztuzu’nu halk koruyor



Dünyaca ünlü Dalyan İztuzu Plajı’nın girişindeki bariyerlerin önü ana baba günü bir haftadır. Yöre halkı plaj işletmesinin özel bir şirkete devredilmesine karşı günlerdir nöbette. Halk, hem kendilerinin, hem caretta caretta deniz kaplumbağalarının yaşam alanlarını korumakta kararlı...

Özer Akdemir

HALK DİRENİŞ ATEŞİNİ BÜYÜTÜYOR


Plajların girişindeki alana kurulan çadırların önünde direniş ateşleri yanıyor günlerdir. Ortacalılar, Dalyanlılar, Köyceğiz, Fethiye ve civar kentlerden gelen yaşam savunucuları plajın girişinde bekliyor. Birkaç varilde yanan direniş ateşi soğuk havada insanların ısınmasını sağlıyor. Naylon brandaların gölgelediği alanda sandalyeler hemen hiç boş kalmıyor. Küçük bir konteynıra kurulan ocakta demlenen taze çaylar gelenlerin içini ısıtıyor. Yerel sanatçıların seslendirdiği müziğe sloganlar, İztuzu sahilinden esip gelen rüzgara çam ağaçlarının sesleri karışıyor. Kimi kundaktaki çocuğuyla gelmiş, kimi sevgilisi, anne-babasıyla. Plaj girişindeki bariyerden ötesine araçların geçişine izin vermiyor direnişçiler. Plajlara gitmek isteyenler ormanın içinden eğimli bir yoldan yaklaşık 1 kilometre yürümek zorunda.

BALIKÇILAR ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI
Dalyan’da görüştüğümüz balıkçılar İztuzu’nun özel bir şirkete devredilmesine karşı olduklarını söylüyor. İztuzu sahilini, Köyceğiz gölüne bağlayan Dalyan kanalındaki 130 tekneden birisine sahip olan Tekin Acar, bütün teknecilerin plajları belediyenin işletmesinden yana olduğunu söylüyor.

Kanalda ağ onarırken görüştüğümüz doğma büyüme Dalyanlı Hüseyin Yılmaz’a göre İztuzu’nun özelleştirilmesi Dalyan için kötü sonuçlar doğurur; “Dalyandaki birçok gencimiz orada çalışıyor. Özelleştirildiği zaman dışarıdan insan getirecekler. Özelleştiğinde de carettaların korunmasını falan düşüneceklerini sanmam.”

İztuzu plajı girişinde direniş yerinde görüştüğümüz Dalyan Çevre Koruma Derneği Başkanı Recai Keçeci, plajların bir ticarethane mantığıyla işletilmesine karşı olduklarını söyledi. Keçeci, “Ben 50 yaşındayım. Ben kendimi bildim bileli bu plajı bu bölgenin halkı korudu. Kimse buranın iyi korunamadığını söyleyemez” dedi.

‘MAHKEME KARARI VAR’

Aynı bölgede yer alan Yuvarlakçay deresi üzerinde yapılmak istenen HES’e karşı yöre halkının aylarca süren yaşam nöbetlerinde onlarla birlikte olan Avukat Berna Babaoğlu Ulutaş ve Murat Demirci de İztuzu Plajının korunması mücadelesine aktif destek verenlerden. Ulutaş, İztuzu’nun özel sektöre devredilmesi girişimlerine karşı mahkemenin yürütmeyi durdurma ve ihtiyati tedbir kararı verdiğini söyleyerek, “Mahkeme kararlarına rağmen özel şirket yetkililerinin araçlarıyla sahile girmesi ve sonrasında yaşananların halkın plajın girişinde nöbet tutmasına neden oldu. Anladık ki bir ülkede mülki idare amirlerinin, bir mahkeme kararının olup olmadığını öğrenmesi çok zormuş. Buradaki insanlar da bu kararın tebliği edilmesini bekliyor. Çünkü vali ‘Biz kararı mahkeme kanalıyla alana kadar uygulamayız’ diyor. İşimiz postacılara kaldı yani.”

Murat Demirci de, “Böylesine önemli bir doğa koruma bölgesinin, daha iyi korunması için burası özel şirketlere değil yerel yönetimlere verilsin, dedik. Özel şirket buraya girerse öncelikle kar etmeyi düşünecektir, dedik. Bunu çok geçmeden de gördük. Şirket koruma altındaki plaja kanun falan tanımadan, bariyerin kilidini kırarak araçlarıyla girdi” dedi.

‘CARETTALARLA BİRLİKTE YAŞADIK’

Dalyan Belediye Başkanı Hasan Karaçelik, plajın ihale edilmesine karşı çıktıklarını belirterek, “Bize ihale protokolü falan da gönderilmedi. Buranın özel bir şirkete verildiğini de sonradan öğrendik. İhaleyi alan MUÇEV’in Muğla Valiliği’nin kurduğu bir vakıf olarak lanse ediliyor ama özel bir şirket olduğu mahkeme kararıyla tescillendi. Biz de belediye olarak bu mücadeleyi desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Ortaca ve Muğla Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Mehmet Ali Avcı da, “Burası dünyanın gözdesi bir yer. Bodrum’u, Kuşadası’nı görüyoruz, beton yığını oldu. Burası korunsun istiyoruz” dedi.

CHP Ortaca İlçe Başkanı Mehmet Sertkaya, İztuzu’nun 1985 yılından beri sermayenin göz diktiği yerler arasında olduğunu belirterek şunları söyledi: “Önümüzde örnekler var Fethiye’den ve yakın civarlardan. Bu plajlar özel sektöre verildiğinde giriş ücretleri arttırılarak halkın ayağı kesildi. Sonra bir baktık ki orada oteller yapılmış. Biz bu sahillerde yıllarca carettalarla birlikte yaşadık. Akşam 8’e kadar biz, sekizden sonra da carettalar bu sahillerden yararlandı. Yıllardır koruyoruz, koruyacağız da.”
Eklenme Tarihi: 05 Ocak 2015
Fotoğraflar için tıklayınız:
http://on.fb.me/1Ke8Ukq

www.evrensel.net/haber/101377/iztuzunu-halk-koruyor

4 Ocak 2015 Pazar

TAEK nükleeri tehlikesiz yaptı!

Özer AKDEMİR
İzmir Gaziemir’de eski bir kurşun fabrikası bahçesinde ortaya çıkarılan nükleer bulaşıklı atıklarla ilgili süreç uyutulmaya çalışılıyor. Fabrika bahçesinde radyoaktif madde var diyen TAEK şimdi tehlikeli bir urdum yok diyor.
TEMİZLEME ÇALIŞMASI NE OLDU?
Yıllarca nükleer atıklarla iç içe yaşayan Gaziemir/Karabağlar’daki vatandaşların ilgili kurumlar aleyhine dava açmıştı.  Fabrikanın yanıbaşındaki Aydın Mahallesi vatandaşlarının avukatı Arif Ali Cangı, yaz aylarında bir süre yürütülen ama sonra durdurulan atıkların taşınması çalışmaları ile ilgili TAEK ve Çevre İl Müdürlüğüne başvurarak bilgi istemişti. Cangı dilekçelerinde Aslan Avcı Kurşun Fabrikası sahasındaki atık durumunu, bu atıkların içinde nükleer bulaşıklı atıklar olup olmadığını, "temizleme" çalışmalarının ne aşamada olduğunu, bertaraf edilen atıklara ilişkin ne gibi işlemler yapıldığını, atıkların nereye götürüldüğünü sormuştu.
TAEK’İN TUTARSIZLIĞI
Bu kurumlardan gelen yanıtlarla ilgili bilgi veren Cangı, “Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü. temizlik çalışmaları için “ÇED gerekli değil” kararı verildiğini, alanın sık sık denetlendiği belirtilmiş. TAEK ise tehlikeli bir durum olmadığını, şirketin temizlik çalışmalarını durdurduğunu, temizlik çalışmalarının ne zaman biteceğinin kesin olarak söylenemeyeceğini  bildirmiş” dedi. TAEK’in  bir süredir söz konusu atıkları hafifletmeye çatlığına dikkat çeken Cangı TAEK’in 03.11.2010 tarihli yazısında bu atıkların Europium 152 radyoaktif kaynağı olduğunu belirtmekteydi. Şimdi ne değişti? EU 152 tehlikesiz mi yoksa TAEK tehlikeyi örtmeye mi çalışıyor?” diye konuştu.

 Eklenme Tarihi: 03 Ocak 2015

Karşıyaka’nın altın kabusu sona erdi

 

İzmir’in kent merkezi sayılabilecek bir yerinde, Karşıyaka Arapdağı’nda altın işletmeciliği yapma girişiminde hukuki süreç tamamlandı. Danıştay 8. Dairesi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanılığı’nın karar düzeltme talebini reddetti. Bakanlık madene verdiği izni almak zorunda...

Özer Akdemir

Karşıyaka’nın Sancaklı Köyü, Altıntepe’de Metro Altın AŞ’ye altın ve gümüş işletmek üzere verilen işletme ruhsatının ve işletme izninin iptali için EGEÇEP dava açmıştı. Dava dilekçesinde işletmenin ÇED’den muaf tutulmasının hukuka aykırı olduğu, maden işletme alanının Bostanlı Baraj havzası içinde, mutlak ve kısa mesafeli koruma kuşağını da içine alan alanda kaldığı, buna rağmen ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş bile alınmadığı dile getirilmişti. Erozyonu önleme ve ağaçlandırma sahası olan maden alanı Karşıyaka kent merkezine birkaç km uzaklıkta bulunuyordu. Dava sonucunda İzmir 2. İdare Mahkemesi “şirkete işletme ruhsatı ve izni verilebilmesi için öncelikle ÇED raporunun sunulması gerektiğinden”, şirkete verilen işletme ruhsatı ve işletme izninde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varmıştı.

ÇED’SİZ MADEN OLMAZ

Bakanlığın ve şirketin kararı temyizi sonrası dosyaya bakan Danıştay 8. Dairesi de yerel mahkemenin ÇED raporu düzenlenmeden verilen işletme ruhsatı ve işletme iznini hukuka aykırı bulan kararını onaylamıştı. Hukukçular mahkemenin bu kararı ile Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) düzenlemelerini madencilik mevzuatından üstün tuttuğu şeklinde yorumlayarak kararın bu yönüyle bir ilk olduğunu dile getirmişlerdi. Hukukçular bu kararın ÇED’siz madencilik yapılmak istenen Kazdağları, Kozak Yaylası ve diğer yörelerdeki altın madeni girişimlerinin de önünü tıkayacağını dile getirmişlerdi.

Bakanlığın karar düzeltme talebinin de reddedilmesini yorumlayan EGEÇEP avukatlarından Arif Ali Cangı, “İptal kararı çok iyi. Bunu içtihat haline getirebilirsek maden işletme ruhsatından önce ÇED zorunluluğuna ilişkin yönetmelik değişikliği olabilir. Bu davada hiç olmazsa Karşıyakalılar kurtuldu” dedi.

KİRLİ İLİŞKİLER

Metro Turizm’in de sahibi olan Metro AŞ’nin Karşıyaka’da işletmek istediği altın madeninin ruhsat süreci kirli çıkar ilişkilerini de ortaya sermişti. Şirketin sahibi Galip Öztürk hakkında açılan başka bir dava nedeniyle dinlenen telefon görüşmelerinden birisinde altın madeni ile ilgili İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar’dan devreye girmesini istediği deşifre edilmişti.

Şirket patronunun bu talebine Ağar “İzmir Valisi ile konuşurum” yanıtını verirken, konuşmadan 1 ay sonra 3 Aralık 2010’da İzmir Valiliği altın madenine ruhsat vermişti.
Eklenme Tarihi: 04 Ocak 2015 
www.evrensel.net/haber/101311/karsiyakanin-altin-kabusu-sona-erdi


Geçti dost kervanı... (Pazar)


Özer AKDEMİR
"İnsan bir yakınını kaybetmiş gibi oluyor. Yavaş yavaş ölüyor ve sen bir şey yapamıyorsun. Tıpkı Ali dedem gibi. Duvara yaslanır gelecek torunları beklerdi. Onu kaybettik. Şimdi hatırasını da çöplük ten çıkarılacak altınlara gömdük. Hoşçakal istasyon"... Bağıştaş Barajı'nın sularına gömülen İliç tren istasyonun yiten yapılarına söylenen bir ağıt aslında bu sözler. İliç'le ilgili sosyal medyadaki bir sayfada paylaşılan barajın tren istasyonunu yuttuğunu gösteren fotoğraflara yapılan yorumlardan birisi. Başkaca yorumlar da var; "Tüm anılar da sulara gömülüyor", "İnsanın en yakınını kaybetmesi gibi birşey. Yazık oldu, birilerinin çıkarları için...", "Herkes beni mi buldu diyor; ne olması bekleniyordu? Elbette ki bizi bulacaktı, doymak bilmeyen Kapitalizm nasıl var olacak? İşte böyle bizleri bulup yok ederek, ta ki biz de aklımızı başımıza etkin mücadele etmeyi öğreninceye kadar". İliç İstasyonu anılar ve hüzünleri doldurarak tren vagonlarına, son katarını uğurladı. Geçti dost kervanı...
Barajın 300 metre ötesinde çıplak bir tepede, Çöpler Köyünün eski yerinde siyanürle altın üretimi yapılıyor. Eğimli bir bozkır yamacından kuşbakışı görülüyor baraj. Çöpler Köyü, altın madeni alanında kaldığı için hemen bu barajın yanı başına taşınmış. 33 hane iki katlı konutlar yapılarak, camisi, imamevi ile Fırat ve baraj manzaralı bir yere getirilip kondurulmuş. Tıpkı bir zamanlar Bergama Ovacık Köylülerinin başına gelenler gelmiş Çöpler köyünün başına da.
Tası, tarağı, mezarıyla bir köy sürgün edilmiş toprağından. Yakına, ama anılardan bin yıl öteye. "Geçti dost kervanı"...
Madenden taş yuvarlansa sulara düşecek adeta. Öylesine eğilmiş Fıratın üstüne. Dünyanın "en vahşi yöntemi, siyanür yığın liçi" yapılıyor, zehir sızdırılıyor toprağa, taşa. Tepenin ortasında bir ur gibi her geçen gün büyüyen açık ocağın 'cehennem çukuru' görüntüsü dışında da etkileri görülmeye başlamış madenin. Erzincan tulumunun vatanında, küçükbaş hayvancılık ölmek üzere, arıcılık can çekişiyor. Yöre halkının ve bilim insanlarının en büyük korkusu ise siyanürün Fırat'a karışması. Bu korku kabusa dönüşmeye başlamış bile; İTÜ ve Kocaeli Üniversiteleri öğretim üyeleri tarafından 65. Jeoloji Kurultayı'na sunulan bir araştırma da altın sahasındaki arseniğin kökeni, taşınımı ve tutunumu incelenmiş. Maden sahasının farklı noktalarından alınan örneklerden sonra, "İncelenen kayaç örneklerinin çoğunda arsenik salınımı, içme suları için müsaade edilen limitin üzerinde çık"tığı belirtiliyor. Zehir, yaban armudunun, kekiğin dallarına yürümüş!
"Geçti dost kervanı"...
SU DURULDU
İTÜ'de Jeoloji Mühendisliği öğretim üyesi iken siyasi nedenlerle işine son verilen İliç'li Nusret Temürlenk şimdi tam o barajın ve madenin yakınındaki Dostal Köyünde hayvancılık yapıyor. Baraj çalışmaları nedeniyle 200 ineği ölmüş. Yıllarca eğitimini aldığı ve öğrettiği bir dersin uygulamasıyla karşı karşıya. Barajın su tutması ile birlikte suyun kimyasındaki değişikliği gözlemliyor; "Yosunlaşma başladı. 7 kilometre hızla giden su, önünün tıkanarak durması sonrasında 7 kat daha fazla güneşe maruz kalıyor. Bu da yosunlaşmayı doğruyor. Bağıştaş Köyü sinek içinde" diyor. Temürlenk, barajın birinci sınıf tarım arazilerini yutmasına ve verimli toprakların Keban'ı doldurmasına da dikkat çekerek, bu duruma sessiz kalmayı doğaya ve vatana ihanet olarak yorumluyor.
Bağıştaş Barajı dolmaya başlayınca İliç'in İstasyon Mahallesi, Elmacık Köyü, Yeşilyurt Köyleri boşaltıldı. Evler, tarih, anılar sulara gömülüyor. İliç'in komşusu Kemah’ta yapımına başlanan Kemah Barajı da Urartu, Roma, Pers, Arap, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarına ait onlarca arkeolojik mirası sular altında bırakacak. Bölge de acilen bir kurtarma çalışması yapılmazsa Anadolu'nun kadim halklarından binlerce yıl sonraya taşınan son izler yitip gidecek.
"Geçti dost kervanı"...

ALLİANOİNİN DUYULMAYAN ÇIĞLIĞI
Bergama yakınlarındaki Allianoi antik kenti şimdi Yortanlı Barajının suları altında kayboldu. Geçtiğimiz günlerde, barajı tepeden gören bir noktadan çekilen fotoğrafın altına düşülen not, yaşananları özetler gibi; "Allianoi antik kenti. Pardon! Yortanlı Barajı!.." 1800 yıllık hala sıcak suyunu koruyan sağlık yurdu Allianoi'nin, ömrü 40-50 yıl olan Yortanlı Barajının suları altında kalmasını önlemek için uzun yıllar mücadele edildi. Başta Allianoi'yi gün yüzüne çıkaran arkeolog ekibinin başı Doç. Dr. Ahmet Yaraş olmak üzere, çok sayıda bilim insanı ve yurttaş çırpınıp durdular yıllarca. "Henüz %30'u dahi kazılmadı Allianoi'nin. Tarihe kıymayın" çığlıklarına rağmen sulara terk edildi antik kent. Onlarca genç arkeoloğun korkunç bir sabır, disiplin ve özveriyle, üzerindeki toprakları fırçalarla temizleyip oda oda kazdıkları antik kent şimdi suların altında. Yortanlı'nın durgun suları, 1800 yıllık bir tarihin son gömütlüğü oldu.
"Geçti dost kervanı"...
HIZIR BABA MEZARI

Dersim Pembelik Barajı'nın yuttuğu Gole Xızır ziyareti ise yöre insanının kutsallarından birisi. "Hızır baba'nın mekanı" dedikleri bu yer, Dersimlilerin kurban kesip adaklar adadıkları, dualar ettikleri bir kutsal mekandı. Yaşlıca bir Dersim'li, ziyaret yerinde sadece tepesi kalan ağacın dallarına Pembelik suyuna gözyaşlarını akıtıyor. Hızır Baba mekanı, Hızır Baba mezarı olmuş şimdi. Tarihin en büyük zulümlerinden birisine uğramış, kırımı yaşamış Dersim'linin "yetiş ya Hızır" diye yardıma çağırdığı Hızır Babayı da yutmuş kar hırsı...
"Geçti dost kervanı eyleme beni"...
Eklenme Tarihi: 04 Ocak 2015

2 Ocak 2015 Cuma

Filizken kırılıyor zeytinin dalı



Bir araştırmaya göre sayıları giderek artan çimento fabrikalarının tozlarının, zeytin ağacının verimini olumsuz yönde etkilediği ortaya çıktı...

Özer Akdemir

Türkiye, 2011 yılı istatistiklerine göre çimento üretiminde Avrupa birincisi, dünyada ise ilk beşte. İlk iki sıradaki Çin ve Hindistan’dan sonra ABD ile neredeyse kafa kafaya yarışıyor. Bunun bir de bedeli var tabii ki ve bu bedeli hem canlı yaşamı, hem doğa üstlenmek durumunda.

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi (ÇOMÜ)’nden üç öğretim üyesi Çanakkale Ezine İlçesi sınırları içerisinde yıllardır üretim yapan Akçansa Çanakkale çimento fabrikasının çevresindeki zeytinliklere etkilerini araştırdı. Geçtiğimiz aylarda klinker üretim tesisinin kapasitesini arttıran fabrika, neredeyse 40 yıldır çimento üretimi yapıyor. Fabrikanın ömrü son kapasite artırımıyla en az 50 yıl daha uzamış durumda.

ÇİMENTO TOZLARININ ZEYTİNE ETKİSİ

ÇOMÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. İsmet Uysal, Yard. Doç. Dr. Ersin Karabacak, Dr. Tülay Tütenocaklı tarafından yapılan araştırma çok çarpıcı veriler ortaya sunuyor. “Çimento fabrikası tozlarının zeytin ağaçlarına etkisi” başlıklı araştırmada endüstrileşme ile birlikte çevre kirliliğinin dünyada önemli boyutlara ulaştığının altı çizilerek, özellikle kurulan fabrikaların yer seçiminde meteorolojik olayların dikkate alınmamasının çevredeki bitki, hayvan ve insan yaşamında önemli sorunlara yol açtığı dile getiriliyor. Bu çerçevede gerçekleştirilen araştırmada Çanakkale Ezine’deki çimento fabrikası bacasından salınan tozların, yakın çevredeki zeytin ağaçları üzerinde birikmesinin, zeytin verimine etkileri incelenmiş. Çalışmanın ortaya koyduğu verilere göre fabrikanın güneyinde bulunan zeytinlerin çimento tozları ile kirlendiği, toprak yüzeyinde kabuk oluştuğu ve yapraklar üzerinde tozlar biriktiği gözlenmiş. Bu araştırma için fabrikanın 5 kilometre güneyi ve kuzeyindeki zeytinliklerden filiz örnekleri alınarak yaprak üzerinde biriken toz miktarı tespit edilmiş. Ayrıca yeni ve eski filiz boyları ile filizlerdeki yaprak sayısı, meyve sayısı ve boyutları belirlenmiş.

YAPRAK ANATOMİSİ DEĞİŞİYOR

Çalışmalar sonucunda yeni filiz boyu ortalama değerinin kontrole göre %28 oranında azaldığı tespiti yapılmış. Keza yeni filizlerdeki yaprak sayısı ortalamasında da, tıpkı filiz boyunda olduğu gibi kontrole göre %5 azalma görülmüş. Çimento tozları ile kirletilmiş bölgelerdeki zeytin ağaçlarının eski filizlerinde oluşan meyve sayısındaki düşüş ise kontrole göre %76 gibi çok önemli bir değer olarak belirlenmiş. Benzer şekilde, çimento tozlarıyla kirlenen alanlardaki zeytin meyveleri boyutlarının da kontrole göre meyve boyunda %25, meyve eninde ise %20 düzeyinde olduğu saptanmış. Kirlenen alanlardaki bitki yapraklarında, yaprak alanının, kontrol bitkilerden daha az olduğu görülürken, yaprak anatomisinde belirgin değişiklikler tespit edilmiş.

ZEYTİN ÜRETİMİNDE VERİM KAYBI

Bütün bu elde edilen veriler ise şöyle yorumlanmış; “Çanakkale Çimento Fabrikası bacasından salınan çimento tozları, yörede hakim rüzgarların yönü ve şiddetiyle bağıntılı olarak ulaştıkları zeytin plantasyonlarında, bitkinin büyüme ve gelişmesiyle, verimi üzerinde oldukça önemli olumsuz etkilere neden olduğu gibi, yaprak anatomisinde de değişimlere yol açmaktadır. Bunun sonucu olarak ülkemiz zeytin üretiminde önemli verim kayıplarına yol açılmaktadır.”
Eklenme Tarihi: 02 Ocak 2015 
www.evrensel.net/haber/101169/zeytin-filizken-kiriliyor-dali

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...