Özer AKDEMİR
Tel örgülerin ötesinde çakır dikenlerin bir adım atmanıza
izin vermediği bu küçük tepecik, belki de dünya arkeoloji tarihinin seyrini
değiştirecek önemde bir gizi saklıyor. Tabii kazılırsa, tabii sulara teslim
edilmezse...
HASANKEYF HÖYÜĞÜ
Hasankeyf'te çekim yaparken ekoloji örgütü temsilcilerini
kısık sesle bize aktardıkları bir bilgiyi bizi o kadar heyecanlandırıyor! Bir
sır gibi fısıldanan bu bilgiyi bütün dünya bilmeli oysa. Verilen bilgi şu; "Hasankeyf yakınlarında
kazılan bir höyükte ortaya çıkarılan buluntuların dünyanın en eski yerleşim ve
inanç merkezi olarak bilinen Şanlı Urfa Göbeklitepe'den bile daha eski bir
tarihe denk geldiği tespit edilmiş" Japon ve Türkiyeli arkeologlar
tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntularla ilgili Batman
Üniversitesi Rektörlüğünü yapan kazı heyeti Başkanı Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam
bu gerçeği aylar öncesinden bir basın toplantısında bir iki cümlede olsa açıklamıştı;
"Hasankeyf Höyüğünde Göbeklitepe'den daha eski bir dini yapıyı ortaya
çıkardık". Japonya Tsukuba Üniversitesinden Prof.
Dr. Yutuka Miyake de höyükte 9
metre genişliğinde bir yapı bulunduğunu, yapı tabanın
üzerinde 1.5-2 metre
uzunluğunda bir dikilitaş ortaya çıkarıldığını açıklamıştı. Mıyake, tabanın
altına gömülmüş insan iskeletinde boya izlerine rastladıklarını da aktarmıştı.
bu bugüne kadar bilinen dini ritüellerin hiçbirisiyle örtüşmeyen yeni bir
durumdu.
'ÇOK GİZLİ'
ARKEOLOJİK SIR!..
Hasankeyf Höyüğünde başka neler bulundu? Bu bilgiler
ışığında bilimsel bir makale ne zaman yazılacak? Höyüğün "Dünya arkeoloji
tarihinde bir devrim" olarak nitelenen Göbeklitepe'den daha eski bir
yerleşim ve dini merkez olduğu ortaya konursa burasının korunması için neler
yapılacak? Dünya kamuoyu, arkeoloji bilimi insanlık tarihinin bir dönemini,
göçebelikten yerleşik düzene geçen kısmı yeniden yazdıracak böylesi önemli
bilgilerin sulara gömülmesine izin verecek mi? Sanırım, AKP hükümetini zor
durumda bırakacak bir soru bu son soru. Belki de bu nedenle Hasankeyf höyüğü
ile ilgili bilgilerin dışarı sızmaması için her türlü önlem alınıyor. Belki de
bu yüzden Batman Üniversitesi kütüphanesinde ayrı ve çok az kişinin girmesine
izin verilen bir bölümde saklanıyor bu bilgiler. 'Devlet sırrı' gibi...
BİR KORUMA KOMEDİSİ
DAHA
Sakin ve kirli akıyor Dicle. Rengi irin yeşiline çalıyor
bazen ve kötü kokuyor. Tarım ilaçlarının, tarla sulaması sonrası kirlenen
suların nehre akıtılmasına bağlıyorlar bu kirliliğin nedenini. Diclenin bu
içler acısı görüntüsü Hasankeyfin güzelliğinden bir şey götürmüyor oysa. Dümdüz
yükselen duvarlar, dünyanın en korunaklı kalesinin doğal surları olmuş. Duvarın
üstünde eski yapılar, onlarca mağara var. Diclenin orta yerindeki yıkıntı
halinde kalmış eski köprü ayaklarında hummalı bir faaliyet göze çarpıyor.
Tarihin en saçma koruma komedisine ikinci kez tanık oluyoruz. İlkini Allianoi'nin
üzerini Horasan çamuru ile kapatıp Yortanlı Barajının sularına gömdüklerinde
görmüştük. İkincisine Hasankeyf'te denk geldik. Köprü ayakları çelik kafeslere
alınmış ve etrafı taşlarla çevriliyor. Böylece baraj sularından korunacakmış
güya!. Biz bu köprü ayaklarını çekerken adının gizli kalmasını isteyen yöredeki
üniversitelerden birinde görev yapan bir arkeolog yapılanın hiçbir bilimsel
temeli olmadığını, hatta ne yapıldığını bile kimsenin tam olarak bilmediğini
söylüyor. Alelacele, 'ben yaptım oldu' diye yapılan, duvarları korumak bir yana
zarar veren bir işlem olduğunu anlatıyor. Demir iskeletlerin arasına
sıkıştırılmış köprü kalıntılarından yükselen inşaat sesleri ve toz toprağı
işaret ederek ekliyor, "bir arkeolog gözetiminde mi yapılıyor, inanın
kimse hiç bir şey bilmiyor".
NE OLACAK BİLMİYORUZ?
Hasankeyf'in bilinmeyenleri o kadar çok ki aslında. Baraj
yapımının ne kadarının tamamlandığı bilinmiyor. Ne zaman su tutulacağı
bilinmiyor. Baraj suları altında kalacak olan eserlerden ne kadarının
taşınacağını, taşınması olanaklı olmayan eserlerin, örneğin Büyük Kale duvarlarının
nasıl korunacağı bilinmiyor. Fırat nehrine yapılan barajlardan sonra ona çok
benzeyen Dicle'ye gelen endemik kuş türleri nereye konacak, bilinmiyor. Kentin
3-4 kilometre
güneyinde yapımı hala süren yeni Hasankeyf'e kimlerin taşınacağı, taşınanların
neyle geçinecekleri bilinmiyor. Aslında Hasankeyflilerde 1954'den günümüze
kadar uzanan baraj hikayesinden ve bu bilinmezliklerden bıkmışlar. Kime
mikrofon uzatsak aynı yanıtları alıyoruz; "ne olacak bilmiyoruz"!.
ALMANYA NEDEN
KREDİDEN VAZGEÇTİ?
Ilısu barajının yapımı için nereden kredi bulundu, onu da kimse
bilmiyor. En azından yerel halk ve ekoloji örgütleri temsilcileri bize bu
bilgiyi veremediler, çünkü bilmiyorlardı. Hasankeyfte karşılaştığımız
yabancılardan yörede çok az kişinin bildiği ya da hiç bilmediği bilgileri
dinlemek bizleri şaşırtmadı değil. 20 Eylül Dünya Hasankeyf günü etkinlikleri
için çevre dostu araçlarıyla kalkıp Almanya'dan gelen fotoğrafçı, belgesel
yapımcısı ve gazeteci iki Alman Stefan Struck ve Stefan Pangritz baraja
verilecek dış kredilerin geri çekilmesi kampanyasının bir parçası olmaktan
mutlu olduklarını söylüyorlar. Hasankeyfle ilgili yaptıkları belgeselin
televizyonlarda yayınlanmasının ardından Alman Hükümetinin baraj için kredi
vermekten vazgeçtiklerini anlattılar. Şimdi de bu güzelliğin yok olmasını
engellemek adına birşeyler yapmak için geldiklerini söylüyorlar Hasankeyfe. Buradaki
çekimleri bitirip dönünce yeni bir belgesel ve birçok haber için kolları sıvayacaklarını
belirtiyorlar.
HASANKEYF'DE BİR
AMERİKALI
4 yıl önce Hasankefe gelip yerleşen Amerikalı
araştırmacı-yazar John Crofoot'da birçok bilinmezi bilenlerden. Anadili
İngilizce olan Crofoot bunun yanı sıra Arapça, Türkçe ve Kürtçe'yi de öğrenmiş. Bizimle Türkçe ve Kürtçe konuşan Crofoot
Hasankeyfin korunacağı konusunda iyimserliği elden bırakmayanlardan. Barajın su
tutmasından bir gerekçeyle vazgeçileceği inancında olduğunu söyleyen Crofoot,
hükümetle diyalog kanallarının atılmamasını savunuyor.
İKİNCİ MOĞOL
KUŞATMASI GİBİ
Eğer Ilısu Barajı su tutarsa Hasankeyf'teki binlerce tarihi
eserin yanı sıra bu höyükte suların altında kalıp yok olacak. Dünya kültür
mirasının çok önemli bir parçası, Buda heykellerini, antik kentleri, tarihi el
yazmaları kırıp parçalayan IŞİD'in yaptığının bir benzeri ama daha Kapitalistçe
yok edilecek. Şu an için tarihi 12 bin yıla kadar götürülebilen, neolitik çağa
ait dini yapıların ortaya çıktığı, 20'ye yakın uygarlığın yerleşip yok olduğu
bir kültür mirasını kaybedeceğiz. Moğol istilasından kenti savunan komutanın bu
güzelliğin yakılıp yıkılmasına gönlü razı olmayarak savaşmadan teslim olması ile
kurtulan Hasankeyf aradan yüzlerce yıl geçtikten sonra Kapitalist istiladan da
kurtulabilecek mi? Hasankeyf'te, Batman'da, Diyarbakır'ın ve ülkenin birçok
ilindeki yaşam savunucularının yanı sıra yabancı ülkelerden de önemli ölçüde
destek bulan 'Hasankeyf sonsuza taşınsın' kampanyasının en önemli amacı da bu.
BARAJ SAVAŞLARI
Bölgede yıllardır süren savaşın taraflarından PKK, barajların
yörede yarattığı ekolojik yıkıma, sosyal dokuya verdiği zarara ve gerilla
hareketliliğine getirdiği kısıtlamalara karşı mücadele edeceklerini duyururken,
devletin buna karşılığı Ilısu Barajı koruması için 123 yeni korucu almak oldu. Hergün
baraj inşaatı çevresinden yeni çatışma haberleri geliyor.
İNSANLIK TARİHİ MICIR
MI OLUYOR?
Yeni Hasankeyf denilen binalar çıplak bir tepenin eteğinde
her geçen gün çoğalıyor. Daha insanların yerleşecekleri binalar yapılmadan
camisi, kültür merkezi, yolları neredeyse tamamlanmış. Yeni Hasankeyfin birkaç
kilometre güneydoğusundaki Hasankefy Höyüğü ise geçit vermeyen çakır dikenlerle
kaplanmış, sırlarının ortaya çıkarılmasını bekliyor. Höyüğün 10 metre yakınında bir taş
ocağı harıl harıl çalışıyor. Arada kuru bir dere geçiyor sadece. Belki höyüğün
devamı burası, belki 15 bin yıllık tarihi kalıntılar yollara mıcır olarak
seriliyor. Tıpkı Latmostaki 8 bin yıllık kaya resimlerinin tuvalet taşı yapımı
için parçalanması gibi. Hasankeyf, Kapitalizmin ve onun en geri uygulayıcısı,
herşeyi rant olarak gören siyasi iktidarın keyfine bırakılmayacak kadar önemli
bir yer. Dünya mirasını tüm dünya korumalı...
Eklenme Tarihi: 27 Eylül 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder