24 Aralık 2020 05:30
5 yıl önce Paris’te toplanan iklim konferansında, 175 ülke küresel sıcaklıklardaki artışı 1.5 °C’nin altında tutmak için anlaşma imzaladı. Fosil yakıt kullanımı nedeniyle bir arpa boyu yol alınmadı.
Fotoğraf: Flicker
ÖZER AKDEMİR
İzmir
Birleşmiş Milletler tarafından 1988 yılında kurulan “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli” (IPCC) 2007 yılındaki değerlendirme raporunda insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliği nedeniyle küresel ısınmanın tartışmasız bir gerçek olduğunu ortaya koydu. Rapora göre sera gazı emisyonlarının önemli ölçüde azaltılmaması durumunda tüm dünya iklim değişikliğinin ağır etkileri ile yüzleşecekti. Rapor küresel emisyonların çok acil bir şekilde azaltılması gereğini vurguluyordu.
PARİS ANLAŞMASI NE ÖNGÖRÜYORDU?
Bu raporun ardından yapılan bir dizi toplantı ve konferansın ardından 2015 yılında Paris’te bir iklim konferansı toplandı. Bu toplantıda üzerinde uzlaşmaya varılan metinler 22 Nisan 2016 yılında New York’ta aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 175 ülke tarafından imzalandı. Anlaşma, küresel sıcaklıklardaki artışı 1.5 °C’nin altında tutmanın öneminin altını çizmesinin yanı sıra, ülkelerin bu hedefe ulaşabilmek için emisyon azaltma planları sunmasını da öngörüyordu. Böylece küresel sıcaklıkları sanayi öncesi zamanların 2°C altında tutmak ve hatta 1.5°C ile sınırlandırmak için çaba gösterilmesi hedefleniyordu. Paris Anlaşması’nın bağlayıcı olması için imza atan ülkelerin parlamentolarının da anlaşmayı onaylanması gerekiyordu. İlerleyen yıllarda anlaşmaya imza atan ülke sayısı 197’ye çıkarken ABD, Trump’ın iktidara gelmesinin hemen ardından anlaşmadan çekildiğini açıklayan ve prosedür gereği üç yıl aradan sonra, kasım 2020 tarihinde anlaşmadan çekilen ilk ve tek ülke oldu.
TÜRKİYE İMZA KOYDUĞU ANLAŞMAYI NEDEN ONAYLAMIYOR?
21-23 Eylül 2019 tarihlerinde New York’ta gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) ‘iklim eylemi zirvesi’nde Rusya’nın da anlaşmaya imza koymasının ardından Türkiye anlaşmaya imza atmasına rağmen bunu parlamentosundan geçirmeyen tek G20 ülkesi durumuna geldi. Türkiye 2016 yılında imzaladığı anlaşmayı onaylamayan dünyadaki 7 ülkeden birisi. Bunun nedeni olarak Türkiye’nin masadaki yerini beğenmemesi gösteriliyor. Ülkeleri gelişmişlik düzeylerine göre dörde ayıran anlaşmaya göre “gelişmiş ülke” grubuna sokulan Türkiye’nin hem gelişmiş ülkelerin sorumluluklarını yüklenmesi hem de finansal yardım almaması söz konusu. Nitekim geçtiğimiz eylül ayında gerçekleştirilen Birleşmiş Miletler ‘iklim eylemi zirvesi’nde Türkiye’yi temsil eden Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Türkiye’nin Yeşil İklim Fonu’ndan (GCF) ya da yoksul ve küçük ada devletlerine yapılacak olan yardımlardan bir pay beklemediğini, ancak emisyon azaltımı ve yenilenebilir enerji için gerekli kredileri de alabilmesi gerektiğine vurgu yapıyordu.
BM’NİN İKLİM ACİL DURUMU ÇAĞRISI VE YANKILARI
11 Aralık 2020’de yapılan sanal iklim zirvesinde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, dünya liderlerine ülkelerinde ’iklim acil durumu’ ilan etmeleri çağrısında bulundu. Bu süreçte 2030 yılı için yüzde 55’lik bir iklim hedefi belirleyen AB’nin yanı sıra, Çin 2060’ta karbon nötr olacağını açıkladı. Japonya, Kanada, G. Afrika, G. Kore gibi ülkelerin ‘sıfır emisyon’ planlarını açıkladığı günlerde, ABD Başkanlığına seçilen Biden da ülkesinin yeniden Paris Anlaşması’na döneceğini açıkladı.
FOSİL YAKIT ÜRETİMİ AZALMAK YERİNE ARTIYOR
Öte yandan Birleşmiş Milletler imzalı raporlar yine de bu taahhütlere ve kağıt üzerindeki hedeflere bakarak iyimser olmak için bir neden olmadığını gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde açıklanan BM Çevre Programı ile IISD, Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü, İklim Analitiği tarafından hazırlanan “üretim açığı raporu” iklim krizinin baş sorumlusu olarak gösterilen kapitalist sistem ve fosil yakıt ağırlıklı endüstrinin bildiğini okumaya devam ettiğini gösteriyor. Rapora göre dünyadaki toplam fosil yakıt üretimi küresel ısınmayı 1.5°C sınırının altında tutmak için gereken seviyeye hiç de yakın değil. Üstelik dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin planlarına bakıldığında Paris Anlaşması’na uymak için gerekenden yüzde 120 daha fazla fosil yakıt üretmenin planlandığı görülüyor. Oysa Paris Anlaşması hedeflerini karşılamak ve küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlandırabilmek için, ülkelerin kolektif bir şekilde on yıl içinde fosil yakıt üretimini küresel ölçekte yıllık yüzde 6 azaltması gerekiyor. Suudi Arabistan, Rusya ve ABD gibi önde gelen petrol ihracatçılarının üretimi daha da hızlı bir şekilde azaltması gerekirken bu ülkelerin bırakın üretim azaltmayı fosil yakıt üretiminde yıllık yüzde 2’lik bir artış gerçekleştirmeye doğru gidiyor.
TÜRKİYE HALKI İKLİM KRİZİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYOR?
Kovid-19 pandemisinin damgasını vurduğu 2020’nin son günlerine girilirken dünya genelinde iklim krizi, küresel ısınma, kuraklık ve susuzluk tehdidi de pandeminin ardından en çok tartışılan gündemler arasında geldi. Geçtiğimiz günlerde açıklanan bir anket ülkemizde halkın büyük bir çoğunluğunun iklim krizinden endişe duyduğunu gösteriyordu. Konda’nın yaptığı “Türkiye’de iklim değişikliği ve çevre sorunları algısı 2020” anketine göre: “Türkiye’de her iki kişiden biri iklim krizinin virüsten daha büyük bir kriz olduğunu düşünüyor. Her 10 kişiden yedisi iklim değişikliği için endişeli olduğunu belirtiyor. Toplumun yüzde 75’i iklim değişikliğine karşı yeşil alanların korunması gerektiğini öne sürüyor. Yüzde 85’i ise ekonomik kalkınma için ormanların kesilmesine karşı.”
TÜRKİYE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN
EN ÇOK ETKİLENECEK ÜLKELERDEN BİRİ
Veriler aslında Türkiye’de halkın bu endişesinde ne kadar da haklı olduğunu gösteriyor. Bilimsel çalışmalar Türkiye’nin, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden birinde yer aldığını gözler önüne sererken, ortalama sıcaklığın 2100 yılına kadar 5 °C kadar yükseleceği tahmin ediliyor. “2019 küresel iklim riski endeksi”nde Türkiye’de iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketlerin 1997-2017 yılları arasında yaklaşık 2 milyar dolar değerinde bir ekonomik kaybın oluşmasına neden olduğu ifade ediliyor.
BU SİSTEM İÇİNDE İYİMSER OLMAK İÇİN BİR NEDEN VAR MI?
Paris Anlaşması’nın hedefleriyle uyumlu bir emisyon azaltımının küresel ısınmayı yavaşlatabileceğine dair iyimser çalışmaların bir anlamda ülkeleri anlaşmanın gereğini yapmaları için teşvik etmek için yayımlandığı bir süreçte, bu raporların fosil yakıt karşıtı “Yenilenebilir Enerji Lobisi” tarafından desteklendiği daha da öte şişirildiğine yönelik iddialar da yok değil.
Tüm çalışmalar fosil yakıt kullanımının bu şekilde devamı durumunda küresel sıcaklığın önümüzdeki 20 yılda 1.5 derecenin üzerinde artacağını gösteriyor. Bu ise Paris Anlaşması’nda öngörülen sıcaklık artışı sınırlandırmasının 2050 yılından çok önce aşılması anlamına geliyor. Yani dünya genelini ilgilendiren bir sorunun yıkıcı etkileri her geçen gün hissedilirken, bir arpa boyu bile yol alınabilmiş değil!
Özetle; kapitalizm yaşam ağacını kökünden kesmeye devam ediyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder