30 Nisan 2021 Cuma

Mahkeme, madeni değil köylüleri ispata zorluyor!

 30 Nisan 2021 20:48

Nevşehir Hacıbektaş'a bağlı Karaburç köyünde halk bazalt ocağına karşı mücadele ederken mahkeme, bilirkişi raporlarında da altı çizilen risklerin kanıtlanmasını istedi.

Fotoğraf: Karaburç Köyü Doğayı Koruma ve Geliştirme Platformu

  •  ANASAYFA
  •  ÇEVRE
  • Özer AKDEMİR
  • İzmir

    Nevşehir'e bağlı Hacıbektaş'ın Karaburç ile Karaburna köyleri arasında işletilen bazalt ocağına karşı açılan davada ilginç gelişmeler yaşanıyor. Maden işletmesinin yörede tarım ve hayvancılık üzerinde olumsuz etkileri olacağını ortaya koyan bilirkişi raporunu eksik bularak ek bilirkişi raporu isteyen mahkeme hazırlanan ek raporu da yeterli bulmadı. Mahkeme her iki bilirkişi raporunda da altı çizilen madenin yaratacağı risklerin kanıtlanmasını istiyor. Köylüler ise madenin zararlarını ispatlamak zorunda bırakıldıklarını dile getirerek mahkemenin kararına tepki gösterdiler.

    BİLİRKİŞİLERDEN İKİ FARKLI GÖRÜŞ

    Develi Madencilik adlı şirket tarafından Hacıbektaş'ın Karaburç ve Karaburna köyleri arasında işletilmeye başlanan bazalt madeni bozkır ekosisteminin ortasında yer alıyor. Nevşehir Valiliği tarafından şirkete verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararına karşı köylüler 25 Eylül 2020 tarihinde Kayseri 1. Bölge İdare Mahkemesinde dava açmışlardı. Karaburç köylülerinin madenin çevreye, tarım alanlarına, meralara ve su kaynaklarına zarar verdiği iddiasıyla açtıkları davada mahkeme bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermişti. 28 kasım 2020 tarihinde gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi sonrası mahkemeye sunulan raporda, ziraat mühendisi ve biyolog bilirkişiler madenin tarım alanlarına, meralara, su kaynaklarına, bitki örtüsüne zarar vereceği, proje tanıtım dosyasındaki belirlenen riskler ve önlemlerin yeterli olmayacağı belirterek “ÇED gerekli değildir” kararının iptal edilmesi yönünde görüş bildirmişlerdi.

    KÖYLÜLERİN LEHİNE OLAN GÖRÜŞLE İLGİLİ İKİNCİ KEZ EK RAPOR

    Bilirkişi heyetinde bulunan maden mühendisi, harita mühendisi ve jeolog bilirkişiler ise ÇED raporundaki önlemleri yeterli bularak ÇED gerekli değildir kararını yerinde bulduklarını belirtmişlerdi. Bilirkişilerin farklı görüş bildirdiği bu raporda köylülerin aleyhine olan konulara herhangi bir yorum getirmeyen mahkeme heyeti madenle ilgili olumsuz görüş bildirilen konularda ek rapor talep etmişti. Ek raporda da önceki görüşlerinin arkasında duran ziraat mühendisi ve biyolog bilirkişiler bir kez daha madenin tarım alanlarına ve meralara yakın ve sınır haline bulunması sebebiyle bölgede tarım ve hayvancılığın zarar göreceğini ifade ettiler. Karaburç Köyü Doğayı Koruma ve Geliştirme Platformu tarafından yapılan açıklamada mahkemenin ek bilirkişi raporunu da kabul etmeyerek, köylülerin lehine olan görüşlerin üçüncü defa incelenerek yeni bir ek rapor sunulmasını talep ettiği dile getirildi. Mahkeme kararında ayrıca Nevşehir Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Komisyonunca “Tabiat varlığı özelliği taşıdığı” belirtilen Tırhaz Mağarası'na madenin etkisinin de değerlendirilmesi istendi.


    Hacıbektaş Karaburç köylülerinin bazalt ocağına karşı yaptıkları eylemden bir fotoğraf.

    MAHKEME KARARINI VERENE KADAR ŞİRKET KARABURÇ'TAKİ İŞİNİ BİTİRDİ!

    İdarenin zamanında yapmadığı, projenin çevreye zararının olup olmadığının araştırmasının bilirkişi incelemesi marifetiyle yürütülmeye devam edildiğinin dile getirildiği platform açıklamasında şu görüşlere yer verildi; "Mahkemenin Bilirkişi Heyetinden araştırılmasını talep ettiği hususlar aslında davalı idarenin zamanında bilimsel olarak araştırması gereken konuların kendisiydi. Sayın Mahkemenin projeyi çok kapsamlı bir şekilde ele alarak araştırması, dava sürecinin uzamasına ve davadaki menfaatlerimizin ortadan kalkmasına sebebiyet vermiştir. Mahkeme kararını verene kadar, maden şirketi hız kesmeden çalışmalarına devam etmiş ve dava konusu 9,48 hektarlık alanın tamamına yakınında söküm işlemlerini tamamlamıştır. Diğer taraftan, projeyi başlatanlar ve onaylayanlar madenin köyümüze zarar vermediğini ispatlamak zorunda değil; biz köylüler madenin zararlarını ispatlamak zorunda bırakılmış bulunmaktayız".

    Hacıbektaş Karaburç köylülerinin bazalt ocağına karşı yaptıkları eylemden bir fotoğraf.

    "MAHKEMENİN BU YAKLAŞIMINA ANLAM VEREMİYORUZ"

    Platform sözcüsü Mehmet Yüksel de Karaburç Köyü'ndeki maden ocağında terk edilmiş görüntüsü olduğunu belirterek, "Muhtemelen 9,48 ha. alanı tamamladılar. Şimdi de Karaburna'daki ÇED alanında çalışmaya başladılar. Karaburna'daki ÇED alanı daha büyük, 18,16 hektar alan" dedi. Mahkemenin sadece kendi lehlerine olan konuları tekrardan tartışmaya açmasına anlam veremediklerini belirten Yüksel, "Çünkü bizim iddia ettiğimiz ama bilirkişilerce aleyhimize görüş bildirilen konular hiç tartışılmadan kabul edilmiş gibi duruyor. Örneğin depremsellik, öğreğin jeoloji, su kaynakları, ÇED alanının dışına çıkmalar vb. Asıl bu konuların üzerine gitmesi gerekirken, mahkeme onları tartışmıyor" diye konuştu.

    https://www.evrensel.net/haber/431992/mahkeme-madeni-degil-koyluleri-ispata-zorluyor

    Cerattepe direnişinin sembol ismi Erzade Nine hayatını kaybetti

     30 Nisan 2021 13:01

    Cerattepe direnişinin simge ismi Erzade Yalçıntaş 98 yaşında yaşamını yitirdi. Yalçıntaş, Kafkasör'de yapılan keşifte "madene hayır" kaşkolu ile bilirkişileri karşılamıştı.

    Fotoğraf: Özer Akdemir/EVRENSEL

    Özer AKDEMİR
    İzmir

    Artvin Cerattepe mücadelesinin simge isimlerinden Erzade Yalçıntaş 98 yaşında yaşamını yitirdi. Yaşamının son anlarına  kadar Cerattepe'deki altın madenciliğine karşı mücadeleyi bırakmayan Erzade Yalçıntaş, Mart 2016 tarihinde Kafkasör'de yapılan bilirkişi keşfinde "madene hayır" kaşkolu ile bilirkişileri karşılayan yüzlerce Artvinlinin arasında idi. Çepeçevre Yaşam programına konuşan Erzade Nine, "Yeşil doğamı istiyorum. Temiz su, temiz hava istiyorum. Ben 92 yaşındayım, memleketimi gördüğüm gibi istiyorum" demişti. Yeşil Artvin Derneği twitter hesabından Erzade Yalçıntaş'ın yaşamını yitirmesinden duyulan üzüntüyü şu sözlerle dile getirildi:  

    "ARTVİN DOĞASINI ANLATIRKEN KUTSAL BİR MEKANI ANLATIR GİBİYDİ"

    "Madene karşı yaşam mücadelesinin bayrak isimlerinden Erzade Yalçıntaş ninemizi kaybettik. Üzüntümüzü ifade edecek kelime bulamıyoruz. Seni asla unutmayacağız, mücadelemizin her anında senin güzel yüzün hatırımızda olarak ilham almaya devam edeceğiz. Ruhun şad mekanın cennet olsun."

    https://www.evrensel.net/haber/431935/cerattepe-direnisinin-sembol-ismi-erzade-nine-hayatini-kaybetti?fbclid=IwAR0p1cbbiwYOmSO3AgTrX4OveQ_4Fj1ni4wPR3jZdua2LyN53NeVCmKuaNY

    26 Nisan 2021 Pazartesi

    İkizdere'deki taş ocağına karşı direniş büyüyor: Komşu köylerden de katılım oldu

     26 Nisan 2021 14:00

    Rize İkizdere'de Cengiz İnşaat tarafından işletilmek istenen taş ocağına karşı direniş devam ediyor. Sokağa çıkma kısıtlamasının bitmesiyle köylülerin direnişine komşu köylerden de katılımlar oldu.

    Fotoğraf: Murat Çepni

  •  ANASAYFA
  •  ÇEVREÖzer AKDEMİR
  • İzmir

    Rize İkizdere ilçesi İşkencedere Vadisi’nde Cengiz İnşaat tarafından işletilmek istenen taş ocağına karşı yöre halkının direnişi devam ediyor. Önceki gün jandarma müdahalesinde yaralanan ve gözaltına alınan köylüler, dün de taş ocağı yapılmak istenen yerde toplandı. Sokağa çıkma yasağının sona ermesi ile birlikte köylülerin direnişine komşu köylerden de katılımlar oldu. Öte yandan AKP’li Metin Külünk yöredeki direnişi HDP eliyle ABD Başkanı Biden’ın kışkırttığını ileri sürerek halkı tehdit etti. 

    ŞİRKET SOKAĞA ÇIKMA YASAĞINI DEĞERLENDİRMEK İSTEDİ

    Cengiz Holdinge bağlı Cengiz İnşaat tarafından İkizdere’de yapılması planlanan lojistik liman inşaatında kullanılmak için işletilmek istenen taş ocağı ile ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle mart ayında bölgede acele kamulaştırma kararı alınmıştı. Bu kararın ardından İkizdereli yurttaşlar taş ocağı açılmak istenen İşkencedere Vadisi’nin girişinde çadır kurarak nöbet tutmaya başlamıştı. Yurttaşların kararlı direnişi sonrası iş makinelerini geri çeken şirket 23 Nisan tarihinden itibaren ilan edilen üç günlük sokağa çıkma yasağını fırsat bilerek alana tekrar iş makineleri getirerek çalışmaya başlamak istemişti. Jandarma korumasında çalışmaya başlamak isteyen şirketin bu tutumuna karşı köylüler çetin arazi şartlarında yürüyerek bölgeye gelmiş, iş makinelerinin önüne kadın çoluk çocuk barikat kurmuşlardı. Köylülerin direnişine dün gaz ve copla müdahale eden jandarma ekipleri 6 köylüyü gözaltına alırken, gazdan ve cop darbelerinden yaralanan köylüler olmuştu.

    JANDARMA KÖYLÜLERİN ÖNÜNE BARİKAT KURDU

    Köylülerin Avukatı Yakup Okumuşoğlu bugün de jandarmanın taş ocağı çalışması yapılan yere 500 metre kala barikat kurarak köylülerin alana yaklaşmasına izin vermediğini belirterek, “İnsanlar çadırda toplanmışlar. Hava da yağışlı, jandarma halkı çalışma yapılan yere sokmuyor” dedi. Çevik kuvvet ve jandarma ekiplerinin bölgede yoğun bir yığınak yaptıklarını aktaran Okumuşoğlu, dünkü müdahale sırasında yaralanan köylülerin darp raporu alarak jandarma görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Bölgede taş ocağı işletmesi için ÇED gerekli değildir kararı alan Ulaştırma Bakanlığının bu kararı faaliyeti yürüten şirkete verdiğini ifade eden Okumuşoğlu, “Cengiz İnşaat İyidere’de liman yapsın diye tüm bunlar. Tabii köylülerin karşısında Cengiz İnşaat diye bir şey yok. Taşeron bir firmaya ait bir tane makine gelmiş çalışıyor. Üzerinde Cengiz falan da yazmıyor ama iş Cengiz’in işi, biliyoruz” dedi. Cengiz İnşaat’ın bölgedeki üçüncü taş ocağı olduğunu aktaran Okumuşoğlu, hukuki süreçle ilgili de şu bilgileri verdi; “Açtığımız dava Rize İdare Mahkemesinde dava devam ediyor. Yürütmeyi durdurma konusunda karar verilmesini bekliyoruz. Mahkeme idarenin savunmasının alınmasından sonra yürütmeyi durdurma talebini görüşme kararı aldı” dedi.

    BAKANLIK ÇALIŞMANIN BİR AN ÖNCE BAŞLAMASI İÇİN BASKI YAPIYOR

    Yörede iki gündür köylülerin direnişine destek veren HDP Milletvekili Murat Çepni de şirketin bölgeyi 75 yıllığına kiraladığını belirterek, “Bu coğrafya taş ocağı işletilmeye belki de en elverişsiz yer. O yüzden burada gerçekten taş ocağı mı işletmek istiyorlar yoksa başka bir madencilik mi yapılacak şüphelerimiz var. 2014 yılından bu yana fizibilite çalışmaları sürüyormuş ancak köylüler o zaman ayıkmamışlar duruma” dedi. Sokağa çıkma yasağına rağmen çalışmak isteyen iş makinelerini köylülerin dağlardan, taşlardan yürüyerek alana ulaşıp iki gün boyunca durdurduklarını ifade eden Çepni, “Dün ise jandarma copla ve gazla müdahale etti. Yaralanan -köylüler oldu, gözaltılar oldu. Gözaltılar dün bırakıldı. Üç gün sokağa çıkma yasağı nedeniyle civardan köylüler gelememişti. Şimdi civar köylüler de geliyorlar bölgeye. Jandarma ablukaya aldı ama köylüler de son derece kararlı. İstanbul’dan destek için yola çıkan Rizeliler de var” dedi. Devlet güçlerinin çalışmanın bir an önce başlaması için yoğun çaba gösterdiklerini kaydeden Çepni, bakanlıktan bu yönde baskı yapıldığına dair duyum aldıklarını söyledi. 

    DÜNYADA ÖNCELİKLİ KORUNACAK 200 VADİDEN BİRİ

    Taş ocağı kurulmak istenen İşkencedere Vadisi dünyada öncelikli korunacak 200 ekolojik bölgeden biri olan Rize İkizdere Vadisi’nin bir kolu. Bölge doğal sit - nitelikli doğal koruma alanı ve kısmen doğal sit-sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı olarak tescil edilmiş durumda. İskencedere Vadisi’nde kurulması planlanan taş ocağının doğal hayatı ve yaşamı tehdit ettiğini dile getiren yurttaşlar aylardır faaliyete karşı mücadele ediyorlar. Bölgede kurulacak taş ocağı ile Rize İyidere Lojistik Limanı İnşaatında kullanılmak üzere yaklaşık 16 milyon ton taşın alınacağı ileri sürülüyor. 

    AKP YİNE DIŞ GÜÇ YALANINA SARILDI

    Bu arada yöre halkının direnişinin ardında yine bir “dış güç” bulan AKP, bu sefer direnişin ABD Başkanı Biden ile HDP iş birliği olduğunu iddia ederek köylüleri hedef gösterdi. AKP MKYK Üyesi Metin Külünk, Twitter hesabı üzerinden “Biden’in Karadeniz planını deşifre ediyoruz” başlığıyla bir dizi iddiada bulundu. Külünk şu ifadeleri kullandı:

    “Biden Türk siyasetini HDP üzerinden manipüle etmek istiyor. ABD sadece Suriye’de PKK-PYD’ye silah yığmıyor; aynı zamanda HDP’ye de bilgi, plan yığıyor…

    Hatta CHP’nin HDP’ye mahkum olma sebebi de ABD’nin HDP ısrarıdır. Dolayısıyla HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin 2-3 gündür, İkizdere’de lojistik bölge inşası için altyapı oluşturulmak amacıyla çalışılan alanda ilgili çalışmaları engelleyip, siyasi pozisyon oluşturmak için vatandaşlarımızı tahrik ederek provokasyon çabasında olmasını bu büyük fotoğraf içinde okumak gerekir.

    Ayrıca bölgenin en önemli ticari yatırımlarından biri olan ve yeni İpekyolu kurgusunda stratejik bir önem taşıyan Rize-İyidere Lojistik Bölgesi çalışmasını aynı 3. havalimanında olduğu ve diğer büyük stratejik projelerde olduğu gibi, sekteye uğratabilme kastıyla, çevrecilik konseptinde bir kalkışma organize etmenin kısık ateşte provası yapılmaktadır. Hatırlatmak isteriz ki kısık ateşte pişirilen ve içinde başta Biden-HDP iş birliği olan ve ülkenin geleceğine büyük katkısı olan hizmetlerin durdurulmasına yönelik hiçbir provokasyona müsaade etmeyeceğiz.”

    ÇEPNİ: KÜLÜNK GELSİN BUNLARI İKİZDERE HALKINA ANLATSIN!

    AKP’li Metin Külünk’ün açıklamalarına yanıt veren HDP’li Murat Çepni, Külünk’ün sözlerini “saçmalık” olarak niteledi. “Külünk gelsin bunları buradaki halka anlatsın” diyen Çepni şunları söyledi; İkizdere’deki direniş Metin Külünk’ün belki zihnini zorlayacak düzeyde insanların köylerine sahip çıkma mücadelesidir. Bu ülkede ABD ile iş tutanlar aylardır Biden’dan telefon bekleyen AKP’lilerdir. Metin Külünk halkın tertemiz mücadelesini kriminalize etmeye, provoke etmeye çalışıyor. Bunu da HDP ve benim üzerinden yapmaya çalışıyor. Başarılı olma şansı yoktur. Çünkü günlerdir ben oradayım bu tür provokasyonlar ile çok sayıda karşı karşıya kaldık. Ancak halkın mücadelesi karşısında bunlar başarılı olamadılar. Çünkü biz halkın tertemiz mücadelesinin yanındayız. Ben de bir İkizdereli olarak kendi doğamı korumaya çalışıyorum. AKP’nin Cumhur İttifakının emperyalizmle ABD ile Kanada’nın maden şirketleri, Arap sermayesi ile iş birliği içerisinde bu coğrafyayı talan etmesine, bu halkı yoksullaştırmasına izin vermeyeceğimizi bir kez daha söylüyoruz. Metin Külünk’giller AKP’nin yarattığı tosuncukların siyasi sözcüleridirler”

    EKOLOJİ BİRLİĞİ: İKİZDERE VADİSİ’NDE TAŞ OCAĞINA KARŞI DİRENEN KÖYLERİN YANINDAYIZ!

    İkizdere’deki direnişle ilgili açıklama yapan Ekoloji Birliği “Pandemi koşullarında vatandaş can derdinde iken iktidar ülkemizin her yanında talan ve yıkım projelerine son sürat devam ediyor” denildi.  İhalelerin, ÇED süreçlerinin tüm itirazlarımıza rağmen aralıksız sürdüğü belirtilen açıklamada şunlar söylendi: “Her gün en az 300’ün üzerinde vatandaşımızın yaşamını yitirdiği pandemi koşullarında vatandaş canını tehlikeye atarak bu talan ve yıkım projelerine, kolluk kuvvetlerinin baskı ve zulmüne karşı alanlarda tüm gücü ile direniyor. Direniş alanından Türkiye'ye seslenen bir köylü ise "Bize hak vermeniz yeterli değil, bir şey yapın! Eğer bir şey yapılmazsa ve biz burayı kaybedersek, bu doğa yok olursa herkes kaybeder" diyor. Gelin, İkizderelilerin çağrısına uyalım! İkizderelilerin seslerine ses olup, destek olalım.


    https://www.evrensel.net/haber/431560/ikizderedeki-tas-ocagina-karsi-direnis-buyuyor-komsu-koylerden-de-katilim-oldu

    25 Nisan 2021 Pazar

    İklim Zirvesi'nin ardından: Yaşamın sürdürülebilmesi için kapitalizmi öldürmeliyiz! (Pazar yazısı)

     25 Nisan 2021 05:12

    Tayyip Erdoğan

    Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

    PAZAR

    22-23 Nisan tarihleri arasında çevrim içi olarak gerçekleştirilen 40 dünya liderinin katıldığı iklim zirvesinden yaklaşık bir hafta önce barış, edebiyat, tıp, fizik, kimya ve iktisadi bilimlerde Nobel Ödülü kazanmış isimler bir mektup yayımladı. 101 imzalı mektupta iklim krizi kaynaklı doğanın yok oluşu “Büyük ahlaki bir mesele” olarak tanımlanıyordu. İklim değişikliğinin yüzlerce milyon hayatı ve her kıtada insanların ekmeğini tehdit ettiğine ve binlerce türün var oluşunu tehlikeye attığına dikkat çekilen mektupta, fosil yakıt kullanımının iklim değişikliğine açık ara en fazla sebep olan faktörler arasında olduğuna işaret edildi.

    NOBEL ÖDÜLÜ SAHİPLERİNİN MEKTUBU

    Dünya liderlerine “... Sizleri petrol, gaz ve kömür kullanımının artışını durdurmaya ve iklim felaketini önlemek için harekete geçmeye teşvik ediyoruz” denilen mektupta, fosil yakıtlardan vazgeçilmesinin yanı sıra yenilenebilir enerjilere yatırım yapılması gerektiğine de özel bir vurgu yapılıyordu.

    Mektupta imzası bulunan Nobel Ödülü sahiplerine göre çözüm basitti ve öncelikle “Fosil yakıtlar yerin altında bırakılmalı” idi.

    Fosil kaynakların yakılmasının Sanayi Devrimi’nden bu yana gerçekleşen karbondioksit salımlarının neredeyse yüzde 80’ine sebep olduğunun aktarıldığı mektupta, “Salımların temel kaynağı olmanın yanı sıra fosil yakıtların çıkarılması, işlenmesi, ulaştırılması ve yakılması hem yerel kirlilik yaratmakta hem de çevre ve sağlık bedelleri ödenmesine yol açmaktadır. Bu bedeller de çoğu zaman yerli halklar ve dışlanan topluluklar tarafından ödenmektedir. Bu korkunç sanayi uygulamaları insan hakları ihlallerine yol açmış ve dünya çapında milyarlarca insanı haysiyetli bir yaşam sürmek için gerekli enerjiden mahrum bırakmıştır” denildi.

    Nobel Ödülü sahiplerinin mektubu iklim krizi ve fosil yakıt kullanımı arasındaki ilişkiye dikkat çekerek bir gerçeğin altını çiziyordu. Öte yandan çözüm önerilerine ve özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması çağrısına baktığımızda yenilenebilir enerji lobisinin önemli bir başarısı olarak da yorumlanabilir bu mektup.

    DUVARA KARŞI SÖZLER

    Evet, iklim krizini “Sanayi Devrimi” sonrası kurulan kapitalizm yaratmıştı ancak onu yine kapitalizm çözebilir, bunun için de “yüzde yüz yenilenebilir enerji” hedefine odaklanmak ve Paris İklim Anlaşması’nda dile getirilen 1.5 derece ısınma sınırı için gerekenleri bir an önce yapmak yeterli olacaktı mektuba göre. Oysa aynı mektupta bu konulan perspektifin daha başında işe yaramadığı “Ancak, Paris Anlaşması’nda petrol, gaz ve kömürün adının dahi geçmediği” yakınması ve bankaların halen fosil yakıtları fonlamasından duyulan rahatsızlığa yapılan vurguda görülebilmekteydi. Öyle ki “2030 yılı itibariyle ısınmayı 1.5 santigrat sınırlama hedefinin gerektirdiği miktarın yaklaşık yüzde 120’si daha fazla kömür, petrol ve gaz üretilecek” denilerek aslında bir anlamda duvara karşı konuşulduğu da ortaya konuluyordu.

    ERDOĞAN’IN İKLİM KRİZİNE ÇARESİ, MİLLET BAHÇESİ

    Cumhurbaşkanı Erdoğan da Çankaya Köşkü’nden canlı bağlantı ile katıldığı iklim zirvesinde duvara konuştu. Orman varlığı ile ilgili orman fakültesinden bilim insanlarının yıllardır “gerçekler değil algı yönetimi” diye eleştirdikleri rakamları tekrar sıraladı. Bu kez millet bahçelerini de işin içine katarak “Millet bahçeleri projesiyle de yeşil alanları ve dolayısıyla yutak kapasitesini hızla artırdıklarını” ileri sürdü.

    AVRUPA’NIN ÇÖPÜNÜ ALMAK VE SIFIR ATIKTAN BAHSETMEK!

    Türkiye’nin dünya genelinde 191 ülke gibi taraf olduğu Paris İklim Anlaşması’nı onaylamak birlikte Irak, İran, Eritre, Libya ve Yemen gibi yürürlüğe koymayan son 6 ülke arasında yer aldığı gerçeğine hiç değinmeden, yenilenebilir enerjide “bölgesinde lider ülke” aşamasına geldiğini iddia etti. Erdoğan, eşi Emine Erdoğan tarafından yürütülen “Sıfır Atık Projesi ile atıkların geri kazanım oranının 2035 yılında yüzde 60’a” taşınacağını ileri sürdü. Oysa, daha birkaç gün önce Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat), Avrupa’dan yapılan atık ihracatının en büyük alıcısının Türkiye olduğunu açıkladı. Eurostat verilerine göre, AB ülkelerinden yapılan yıllık 32.7 milyon tonu bulan atık ihracatının 13.7 milyon tonu Türkiye’ye gidiyordu.

    YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!

    Trump zamanında çıkılan Paris İklim Anlaşması’na resmen geri döndüğünü açıklayan ABD Başkanı Biden zirvede yaptığı konuşmada iklim krizini kastederek; “Dünyadaki hiçbir ülke bu sorunu yalnız başına çözemez. Hep beraber harekete geçmeliyiz. Küresel ısınmayı sınırlandırmak için en önemli on yılın içindeyiz. Başka bir seçeneğimiz yok, bunu yapmalıyız” dedi. Biden bir anlamda iklim krizinde zerre sorumluluğu olmayan ülkelere de yükü yıkarak “Ya hep beraber ya hiçbirimiz” derken, bunun dünyadaki insan yaşamı açısından “Olmak ya da olmamak” anlamına geldiğini dile getiriyordu.

    Zirvede ABD, Çin, AB, Kanada, Japonya gibi gelişmiş kapitalist ülkeler sera gazı salımlarını 2030 yılına kadar yüzde 50’yi aşan oranlarda azaltma sözü verdiler. Türkiye ise sera gazı ile ilgili 2015 yılında sunduğu ulusal katkı beyanını tekrarlayarak, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 21’e varan azalma taahhüt etti.

    BIDEN’IN DEDİĞİ GİBİ

    Geçmişten bu yana gördük ki bu tür zirvelerde ülkelerin verdiği sözler, yaptığı anlaşmalar, zirve bittiğinde genelde kağıt üzerinde kalan ve dönem dönem çeşitli raporlarda atıf yapılan metinler olmaktan ileri gidemiyor. İklim krizi gerçeğinin artık tüm dünya liderleri ve kapitalist ülkeleri tarafından da yüksek sesle itiraf edildiği süreçte, hele ki kovid-19 pandemisi ile doğanın talanı, endüstriyel hayvancılık, hava kirliliği gibi kapitalist ekoloji politik süreçlerle doğrudan ilintili olduğunun ortaya serildiği bir ortamda kağıt üzerinde kalan metinler ve ağızdan çıktıktan sonra unutulan sözlerden çok daha fazlasına ihtiyaç var.

    Biden’ın dediğini tersten okuyalım o halde; yaşamın sürdürülebilmesi için kapitalizmi öldürmeliyiz! “Başka bir seçeneğimiz yok, bunu yapmalıyız”…


    https://www.evrensel.net/yazi/88595/iklim-zirvesinin-ardindan-yasamin-surdurulebilmesi-icin-kapitalizmi-oldurmeliyiz

    24 Nisan 2021 Cumartesi

    Sen misin asbestin temizlenmesini isteyen!

     Arazisindeki asbestin temizlenmesini isteyen Adnan Erdoğan, Urla İlçe Çevre Müdürlüğünün ceza tehdidi sonrası asbesti kendisi temizletmek zorunda kaldı.

    Fotoğraf: Eşref Atabey


    Özer AKDEMİR
    İzmir

    İzmir’in turistik ilçelerinden Urla’nın Yağcılar köyünde terk edilmiş bir depoda bulunan asbest içeren atıklar, binayı satın alan Adnan Erdoğan’ın başına bela oldu. Erdoğan’ın "katil toz" denilen bu tehlikeli maddeyi bırakarak giden deponun eski sahibi hakkında açtığı dava yıllarca sürüncemede kalıp zaman aşımından düşerken, asbestin kaldırılması için Urla İlçe Çevre Müdürlüğüne verdiği dilekçe de başına bela oldu. Uzmanlar bölgedeki asbestten kaynaklı sağlık risklerinin hâlâ devam ettiği görüşündeler.

    300 TON ASBEST ÜRETİLDİ

    Urla ilçesi Yağcılar Mahallesi’nin 4 kilometre güneyindeki Zongurluboğaz Deresi’nde 1987-1992 yılı arasında bir şirket tarafından asbest madenciliği yapıldı. 1992 yılından sonra şirket maden alanı için 10 yıllığına talk cevheri işletme ruhsatı da aldı. Şirket faaliyette bulunduğu süre içerisinde çıkardığı asbesti işleyebilmek için Yağcılar Mahallesi’nde bir asbest işleme değirmeni kurarak burada öğütme ve paketleme yaptı. Bölgede asbest çıkarılması için birçok yarma ve galeriler açan şirket, 300 ton kadar asbest üretimi yaptıktan sonra 1999 yılında kârlı olmadığı gerekçesi ile terk etme başvurusu yaptı. Şirketin başvurusu sonrası 2004 yılında ruhsat iptal edildi. Şirket alanı terk ederken “katil toz” denilen son derece tehlikeli asbest atıklarını olduğu gibi bırakıp gitti.

    BİR GARİP HUKUK SÜRECİ

    Urla Yağcılar’daki asbest yatağı ve atıkları ile ilgili işin bir de hukuki boyutu var. Eylül 2017 tarihinde Yağcılar Mahallesi’nde yaşayan ve asbest içeren binanın bulunduğu parselin yeni sahiplerinden birisi olan Adnan Erdoğan, asbestin sağlık riski taşıdığı gerekçesiyle, temizlenmesi için, yerin daha önceki sahibi İhsan Yördem adlı kişi hakkında suç duyurusunda bulundu. Açılan dava sürecinde mahkeme, 2019 yılı mayıs ayında söz konusu yerin asbestten temizlenmesi için Urla İlçe Çevre Müdürlüğüne yazı yazdı. Urla İlçe Çevre Müdürlüğü ise faturayı asbest ile ilgili suç duyurusunda bulunan Adnan Erdoğan’a kesti! Erdoğan’ın kirletilen alanın yerin şimdiki sahibi olduğunu belirten İlçe Çevre Müdürlüğü “Kirletilmiş yer kime aitse, öncesi dikkate alınmadan, yönetmelik gereği yerin sahibinin temizlemesi gerektiği hükmüne göre” alanı Adnan Erdoğan’ın temizlemesi gerektiğini belirterek kendisine 15 gün süre tanıdı. İlçe Çevre Müdürlüğü aksi taktirde Adnan Erdoğan ve hissedarlarına ayrı ayrı 78 bin TL çevreyi kasten kirletmekten para cezası kesileceğini bildirdi. Hakkını ararken bir anda suçlu konuma düşen ve mağduriyeti katlanan Erdoğan ise çaresiz asbest temizleme işi ile yetkilendirilmiş bir firmaya 21 bin 500 TL, kepçeye 500 TL vb. ücreti ödeyerek, haziran 2019 tarihinde asbesti bölgeden temizletti. Asbesti olduğu gibi bırakıp alanı terk eden madenin eski sahibine ne mi oldu? Mahkeme sürecinde hazırlanan bilirkişi raporunda da çevreyi kirletmekten, insanların sağlığını tehlikeye sokmaktan sorumlu tutulan maden ve yerin önceki sahibi İhsan Yördem hakkında açılan dava 2020 şubat ayındaki duruşmada zaman aşımından düşürüldü.

    DOĞANIN İÇİNDEKİ BİR KÖYDE AKCİĞER KANSERİ NEDEN OLUR?

    Konuya dair görüşlerini aldığımız Adnan Erdoğan, hakkını ararken suçlu duruma düşmüş olmanın üzüntüsünü yaşadığını söyledi. Erdoğan şöyle konuştu:

    "Sağlık İl Müdürlüğü geçtiğimiz yıllarda İzmir genelinde akciğer kanseri görülen yerlerde yaşayan yurttaşlarla bir toplantı yaptı. Bizim köyü de çağırmışlardı ve ben katıldım toplantıya. Yağcılar gibi doğanın kucağında bir köyde akciğer kanserinin en yoğun olduğu yerlerden birisi olmasının esas nedeni bu asbest madeni ve terk edilen atıkların olduğunu düşünüyorum. Bunu o toplantıda da söyledim. Biz depodaki asbesti temizlettik ama terk edilen maden olduğu gibi orada duruyor hâlâ."

    HALKIN SAĞLIĞI TEHDİT ALTINDA

    Mayıs 2019 tarihinde bölgede incelemelerde bulunan Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Dr. Eşref Atabey, hazırladığı raporunda asbest öğütme ve paketleme işleminin yapıldığı binanın kapı ve çatısının olmadığını, içerisinde asbest bulunan parçalanmış, dağınık halde birkaç çuvalın olduğunu belirtti. Binanın içinde dağılmış halde asbest liflerinin bulunduğunu tespit eden Atabey, bu liflerin rüzgarla çevreye ve havaya karıştığını, Yağcılar Mahallesi halkının sağlığını tehdit ettiğini dile getirdi. Güneyden kuzey yönüne doğru esen kuvvetli rüzgarların asbest liflerini gerek 4 kilometre kuzeyindeki Yağcılar Mahallesi ve gerekse 1.5 kilometre doğusundaki Demirciler Mahallesi’ni etkisi altına alma tehlikesi bulunduğuna işaret eden Atabey, asbest lif ve tozlarının uzun süre solunduğunda akciğer zarı kanseri (Mezotelyoma) nedeni olduğunun altını çizmiş.

    ÖNERİLER

    Dr. Eşref Atabey hazırladığı raporunda önlem olarak şu önerilerde bulunmuş:

    1.  Asbest yatağında açılmış olan yarmaların üzeri kapatılmalıdır.
    2.  Açılmış olan galerinin ağzı kapatılmalıdır.
    3.  Ocaktan çıkarılarak yığın halinde bırakılan, asbest lifi içeren serpantin yığınları yarmaların ya da galerinin içine taşınarak üstü örtülmelidir.
    4. Yıkık bina içindeki asbest lifli, öğütülmüş malzeme, yarmaların ya da galerinin içine taşınarak galeri ağzı kapatılmalıdır.
    5. Asbest yatağına, galeri ve yarmaların olduğu yerlere,
    6. “Dikkat! Kanserojen asbest bulunduğundan, bu alanda kalmayınız” ibareli uyarıcı levhalar konmalıdır.

    22 Nisan 2021 Perşembe

    "Sığ derinliklere yapılan reenjeksiyonlar derhal durdurulmalı"

     TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Denizli ve Aydın'da meydana gelen kontrolsüz jeotermal çıkışlarına dair rapor hazırladı. Sığ derinliklere yapılan reenjeksiyonların durdurulması gerektiği vurgulandı.

    JES

    Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

    Özer AKDEMİR
    İzmir

    TMMOB Maden Mühendisleri Odası (MMO), Denizli'nin Sarayköy ilçesiyle Aydın Buharkent ilçesi sınırları içerisinde yer alan Tekkehamam jeotermal sahasındaki tarım alanlarında yaşanan kontrolsüz sıcak su çıkışlarıyla ilgili hazırladığı raporu açıkladı. Raporda "Sığ derinliğe yapılan reenjeksiyon uygulamaları derhal durdurulmalı ve akışkanın derin rezervuaralara reenjeksiyon yapılması sağlanmalıdır" denildi.

    MMO, sıcak su çıkışlarının tarım ürünlerine zarar verdiği şikayetleri üzerine geçtiğimiz günlerde bölgede incelemelerde bulundu. JES şirketi ve ekoloji örgütü Büyük Menderes İnisiyatifi yetkilileriyle görüşmeler yapan heyet, yüzeye sıcak su çıkışlarının bulunduğu jeotermal sahayı da gözlemledi. Arazide yapılan görüşmeler ve gözlemlerle birlikte nihai ÇED raporlarını da değerlendiren heyet, hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaştı.

    KONTROLSÜZ AKIŞKAN ÇIKIŞI TARIMA VE AĞAÇLARA ZARAR VERİYOR

    MMO, sıcak su çıkışı gözlenen yerlerden birinin tamamen yeni bir çıkış noktası olduğunu, diğerinin ise eski bir doğal çıkış noktası olduğunu belirtti.

    Bölgedeki JES işletmeleri üretime başladıktan sonra doğal çıkışların azaldığı ve/veya tamamen kesildiğinin, son dönemlerde ise çıkışların yeniden başladığının kendilerine iletildiğini belirten MMO, kontrolsüz yüzeye çıkan jeotermal suyun tarım arazilerine ve ağaçlara zarar vererek kurumalarına yol açtığını tespit etti.

    JES

    Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

    ŞİRKETE GÖRE AKIŞKAN ÇIKIŞININ NEDENİ DEPREMLER

    MMO, Büyük Menderes İnisiyatifi ile yapılan görüşmede, sıcak su çıkışlarının, şirketin yüzeye yakın formasyonlara jeotermal akışkanı reenjeksiyon etmesinden kaynaklandığı bilgisinin verildiğini aktardı. Şirket yetkililerinin ise bu iddiaları kabul etmediğini ifade eden MMO, şirketin akışkan çıkışlarının bölgede son dönemlerde yaşanan depremlerden kaynaklandığını ileri sürdükleri belirtti.

    SIĞ DERİNLİKLERE AKIŞKAN BASILMIŞ

    MMO heyetinin yaptığı değerlendirmelerde şu görüşlere yer verildi:

    1. Yüzeye sıcak su çıkışları, bölgede meydana gelen depremler tarafından tetiklenmiş olsa bile, salt depremlere bağlamak yanlış olur. ÇED raporlarına göre sığ derinliğe indirilmiş (150 m) koruma borusunun altında bulunan rezervuarın üretim ve reenjeksiyon amaçlı kullanıldığı belirlenmiştir. Sığ derinlikteki kuyulara basılan akışkanın debi ve basıncına bağlı olarak, doğal kırık, çatlaklar ve oluşan yapay çatlaklar boyunca veya iyi çimentolama yapılmayan kuyularda boru arkasından yüzeye çıkması da ihtimal dâhilindedir.

    2. Tekkehamam sahasında karşılaşılan sorun, aslında sadece bu saha ile sınırlı olmayıp, yüzeyde bir çıkış olduğu için gözle görülür bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Diğer jeotermal sahalarda da aynı sorunların yaşandığı kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle sığ derinliğe yapılan reenjeksiyon uygulamaları derhal durdurulmalı ve akışkanın derin rezervuaralara reenjeksiyon yapılması sağlanmalıdır.

    BORULARDA YIRTIK, ÇATLAK, KIRIK OLMA OLASILIĞI ÇOK YÜKSEK

    3. Yüzeyde gözlenen sıcak su çıkışının bir diğer nedeni de renejeksiyon yapılan kuyulardaki koruma borularında oluşabilecek yırtık, delik, çatlak gibi deformasyonlardır. Bu nedenle reenjeksiyon amaçlı kullanılan kuyularda ivedilikle 'Mekanik Kuyu Bütünlüğü Testleri' başlatılmalıdır. Sık sık asitleme yapılan ve ısı gerilimine maruz kalan kuyularda bu tür deformasyonların olması kaçınılmazdır. Herhangi bir reenjeksiyon kuyusunda kaçak olması halinde, jeotermal akışkan istenmeyen formasyonlara giderek yeraltı sularını kirletebilecektir. Yüzeye çıkış olmaması halinde de bu durum yıllarca fark edilmeyecek, kirlenme giderek yayılacaktır.

    5. Bu nedenle bu testler sadece tek bir sahayla sınırlı kalmayıp, dünyada olduğu gibi mevzuat ile zorunlu hale getirilerek ülkemizdeki tüm reenjeksiyon kuyularında yürütülmelidir. Kullanılmayan kuyular ise tekniğine uygun olarak çimento ile kapatılarak sızdırmazlığı sağlanmalıdır.

    JEOTERMAL SONDAJLARI YÖNETMELİĞİ HAZIRLIYORUZ

    MMO heyetinin raporunun sonuç kısmında Tekkehamam jeotermal sahasında meydana gelen sıcak su çıkışlarının bilgi, deneyim, mevzuat eksikliği ve denetim yetersizliğinden kaynaklandığı dile getirildi.

    Bu tür sorunlara karşı Oda olarak mevzuat eksikliğini gidermek amacıyla jeotermal sondajlar yapım yönetmeliği hazırladıklarını belirten MMO, "Bu yönetmelik, jeotermal kuyuların açılması, işletilmesi, periyodik kontrolü ve terk edilmesini kurallara bağlayacaktır. Bu düzenlemenin yürürlüğe girmesi durumunda, jeotermal kuyuların ve sondaj faaliyetlerinin çevreye verebileceği zararlar en aza indirilebilecek, bilimsel ve teknik gerekliliklere uygun, dolayısıyla yöre halkıyla barışık üretim yapılabilmesi yönünde bir adım atılmış olacaktır" dedi.


    https://www.evrensel.net/haber/431305/sig-derinliklere-yapilan-reenjeksiyonlar-derhal-durdurulmali

    20 Nisan 2021 Salı

    Kanadalı Alamos Gold şirketi Türkiye’ye karşı 1 milyar dolarlık tazminat davası açtı

     20 Nisan 2021 15:43

     Son Güncellenme Tarihi: 20 Nisan 2021 15:39


    Kaz Dağı Kirazlı'da altın madeni işletme izinleri iptal edilen Kanadalı Alamos Gold şirketi, uluslararası tahkim mahkemesinde Türkiye’ye karşı 1 milyar dolarlık tazminat davası açtı.

    Fotoğraf: Evrensel

    Özer AKDEMİR 

    İzmir 

    Kaz Dağın'da altın madeni işletme izinleri iptal edilen Kanadalı Alamos Gold şirketi, uluslararası tahkim mahkemesinde Türkiye’ye karşı 1 milyar dolarlık tazminat davası açtı. Şirketin internet sitesinde yer alan duyuruda, "haksız uygulamalar gerekçesiyle Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Hollanda'da dava açılacağı" dile getirildi. Şirketin tahkime başvurması bir anlamda yenilgiyi kabul edip zararını kurtarma  çabası olarak yorumlanabileceği gibi hükümeti sıkıştırarak izinleri yeniletme hamlesi de olabilir. 

    "HÜKÜMET RUTİN İZİNLERİMİZİ YENİLEMEDİ"

    Türkiye'nin tarafı olduğu İkili Yatırım Antlaşması (Tahkim) gereği açılacağı duyurulan tazminat davasında tutarın 1 milyar doları bulacağı ifade edildi. Alamos'un 2010'dan beri Türkiye'de aktif bir varlığa sahip olduğu belirtilen açıklamada, bu zaman içerisinde şirketin tüm yasal yükümlülüklerini yerine getirdiği ileri sürüldü. Alamos ve Bağlı Ortaklıklarının Türkiye'de 250 milyon doları aşan bir yatırımı olduğu iddiasına yer verilen açıklamada, Ekim 2019'da Kirazlı Altın Madeni inşaatına başlayan şirketin madencilik lisanslarının hükümet tarafından yenilenmediği ifade edildi.

    Geçtiğimiz Ekim ayında hükümetin şirketin Ormancılık İzninin yenilenmesini reddettiği belirtilen açıklamada, "Şirket Kirazlı'yı inşa etmek için gerekli tüm izinlerin onayını almıştır. Çevresel Etki Değerlendirmesi onayı, Ormancılık İzni ve GSM (İşletme Açılışı ve İşletme) izni ve yakınlardaki Ağı Dağı ve Çamyurt Gold için bazı izinler alınmıştır" ifadelerine yer verildi.

    "TÜRKİYE EKONOMİK ZARAR VE İŞ GÜCÜ KAYBI YAŞAYACAK" İDDİASI 

    Maden ruhsatlarının yenilenmesi için Hükümetle müzakerelerde bulunduğunun dile getirildiği açıklamada, izinlerin yenilenmemesinin Türkiye’de önemli bir ekonomik zarara ve binlerce iş gücü kaybına yol açacağı ileri sürüldü. Şirket bunun yanı sıra bu durumun yerel nüfus üzerinde de kalıcı bir etkiye sahip olacağını iddia etti.

    18 aydır kapalı olduklarından ve bu süre içerisinde Türkiye hükümetinden bekledikleri karşılığı bulamadıklarından şikayet eden şirket, Tahkim süreci ile Türkiye’den hakkaniyetli bir çözüm umduklarını dile getirdi. Bu durumun Türkiye'deki haklarından feragat etme anlamına gelmeyeceğini ifade eden Alamos Gold, Türkiye Cumhuriyeti ile yapıcı bir çözüm için çalışmaya devam edeceğini belirtti.

    ŞİRKET YENİLGİYİ KABUL MÜ ETTİ? 

    Alamos Gold'un altın madeni işletmesinin hazırlık sürecinde Kazdağları Kirazlı bölgesinde 400 bine yakın ağacı kesmesi sonrasında ülke genelinde başlayan protestolara on binlerce kişi katılmıştı. Maden sahası yanında kurulan çadırlarda başlayan Su ve Vicdan Nöbeti bir yılı aşkın bir süre devam etti.

    Hükümet, ekolojik mücadelenin kararlı direnişi sonrasında şirketin izinlerini yenilemezken, şirket müdürü geçtiğimiz günlerde bölgeyi 60 yıllığına kiraladıklarını ve gitmeye niyetlerinin olmadığını söylemişti. Şirketin tahkime başvurması bir anlamda yenilgiyi kabul edip zararını kurtarma  çabası olarak yorumlanabileceği gibi hükümeti sıkıştırarak izinleri yeniletme hamlesi de olabilir. 


    https://www.evrensel.net/haber/431130/kanadali-alamos-gold-sirketi-turkiyeye-karsi-1-milyar-dolarlik-tazminat-davasi-acti

    Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

      24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...