13 Kasım 2021 23:30
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Asım Renda ile Alangüllü’ye gitmeden önce Germencik Tren İstasyonu karşısındaki bir kahvehanede buluştuk. Kahveden içeri girmeden, dışarıda, asmalarla gölgelenmiş bir çardağın altında oturmamıza rağmen kahvehanenin içerisinin is kokusu buğu buğu dışarı yayılıyor, vişne çürüğü renkli kalın bir kadife masa örtülerindeki sigara yanıklarından yükselen kokuya karışıp maskelerimizden geçerek burunlarımızın direğini sızlatıyordu.
Çaylarımızı içip güneşli, ılıman bir kasım öğle sonrasında Alangüllü yoluna düştük. Birkaç sene önce de aynı güzergahı izleyerek Germencik-Aydın kara yolundan sağa, bozuk bir asfalt yola sapıp “Alangüllü’ye hoş geldiniz” yazısının altından geçmiştim. O zaman geldiğimde zeytin ve incir bahçelerinin arasından geçip, iki insan gövdesi kalınlığında kocaman boruların iki JES tesisine kadar uzadığı bir yolda ilerlemiştik. İşletmeleri mavi renge boyanmış JES’in tepesinden buharlar fışkırırken, hemen yanındaki yeşil renkli tesislerden ise dışarıya herhangi bir buhar çıkışı görünmüyordu.
ADI BİLİNMEYEN TEPE
Bu tesislerin arkasındaki tepenin adını o zaman öğrenememiştim. Yıllardır bölgede zeytincilik yapan, o günlerde ise bir iki hafta içinde dalında kuruyarak ölen zeytinlerinin derdine düşen Yusuf Kuzu’ya eteklerine JES’lerin kondurulduğu bu tepeni adını sorduğumda “Valla bilmiyorum hemşehrim, biz tepe deriz” demişti. Dalgınlığına, üzüntüsüne vermiştim bu sözleri o zamanlar ama Asım Renda da bilemedi tepenin adını. Aynı soruma “Aydın dağlarının uzantısı diyorlar” yanıtı geldi ondan da. İnsan yaşadığı yerdeki tepenin adını nasıl bilemez ki diye bir kez daha şaşırmaktan alamadım kendimi.
Oysa Asım Renda incir bahçesine birkaç kilometre uzaklıkta kuruyan bu yüzlerce zeytin ağacını da duymamıştı. Onu da benden öğrendi! Ne kuruyan zeytinlikleri ne bu zeytinliklere bitişik çiftlikte dereden su içip ölen kuzuları, koyunları biliyordu.
ÇATLAK
Bizi götürdüğü zeytin ve incir bahçelerinin hemen yanında
bir jeotermal reenjeksiyon kuyusu vardı. Kalın boruların, yerin altına doğru
bir yılan gibi başını soktuğu kuyunun etrafındaki bir iki dönümlük alan tel
örgülerle çevrelenmişti. İşte tam buradan, borunun toprağa girdiği yerden
başlamıştı çatlak. Tel örgüleri aşmış, bazen toprağın altında kaybolup birkaç
metre sonra tekrar görünerek, kimi yerde
Reklam
Kuyunun öbür başındaki başka bir bahçede yine uzun ve derin çatlaklar oluşmuştu. Çatlak, bahçenin bir köşesine yapılan iki katlı evin altına doğru ilerlemiş, evin ikinci katına çıkan merdivenleri patlatmıştı. Evde genelde yazın iş zamanı oturulduğu için ev boştu ancak çatlak temele doğru girmiş, hemen yanındaki incir ağacını tam kökünden havaya kaldırıp yoluna devam etmişti.
GAMSIZ AİLE!..
Bu evden birkaç yüz metre uzaklıktaki bahçelerinde zeytin
hasadı yapan dört kişilik bir aileyle konuştuk. Komşularının bahçesindeki ve
evinin altındaki çatlağı duyduklarını söylediler sadece. “Duyduk” dedikleri yer
en fazla
Komşularında ve hatta kendi tarlalarındaki çatlaklardan bihaber zeytin toplamayı sürdüren bu gamsız aileyi geride bırakarak, bir iki yıl önce kuruyan zeytin ağaçlarının bulunduğu yere gittik. O zamanlar oldukları yerde sapsarı kuruyup kalan bu zeytin ağaçlarını kesmişlerdir diye düşünüyordum ki yanlarına vardığımda yanıldığımı anladım. Ağaçların kuruyup sararan zeytin yaprakları dökülmüş, çıplak gövdeleri ve dalları ile hayalet, tarlanın orta yerinde yan yana dizilmiş korkuluklar gibi oldukları yerde dikiliyorlardı. Bu ölü ağaç gövdelerinden onlarca vardı etrafta. “Yaprak döker bir yanımız bir yanımız bahar bahçe” dizelerindeki gibi bazılarında hâlâ yeşil kalabilmiş dallar göze çarpıyordu…
ZEYTİN MEZARLIĞI
Bu zeytin mezarlığının birkaç yüz metre ilerisindeki JES işletmeleri ise son sürat üretime devam ediyorlardı. Kocaman ağızlı bacalarından sürekli buhar fışkırtan mavi JES daha bir öfke ile etrafa duman salarken, yeşil JES her zamanki sinsiliğinde işini yapmaya devam ediyordu.
Telefonla zeytin ve incir bahçelerindeki bu çatlakların nedenini sorduğum bölgeyi karış karış bilen Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür çatlakların oluşmasında JES’lerin dolaylı bir etkisi olabileceğini, asıl sorumlunun kurak geçen yaz mevsimi nedeniyle yüzeye yakın yerlerdeki yer altı sularının aşırı çekilmesi olabileceğini söyledi. “Ancak yine de ciddi bir araştırma yapılmalı” diye de ekledi.
ENDİŞE
Germencikli İncir Üreticisi Halil Çetinkaya ise çatlakların JES’lerin yüzünden oluştuğundan neredeyse emin gibiydi. “Zeytin ve incir bahçeleri sulanmaz ki! Kaldı ki bu çatlaklar JES tesislerinin yanı başında. Sadece Alangüllü’de değil bu çatlaklar. JES’lerin bulunduğu birçok yerde oluşmuş. Ömerbeyli’den otoyolun Germencik gişelerine kadar uzanmış. Yarın Germencik’e gelmeyeceğini, evlerin temellerini patlatmayacağını, yolları, duvarları çatlatmayacağını kim garanti edebilir?” diye endişesini dile getirdi.
Germencik’e dönerken daha 20-30 yıl öncesine kadar “incirin ana vatanı” diye bilinen ilçenin şimdi zeytin mezarlığı, susuz kalan dereler, kuruyan incir ağaçları ve çatlak topraklarla anılmasının hüznü vardı hepimizde. Bir cenneti birkaç on yılda böylesine olumsuz yönde değiştiren gelişmelerde yörede yaşayan insanların gamsızlığının da büyük payı vardı kuşkusuz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder