29 Nisan 2022 14:10
Evrensel Gazetesi ve Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilciliği, 1 Mayıs'a giderken güncel gelişmeler ışığında "Emek ve Edebiyat" konulu söyleşi düzenledi.
Fotoğraf: Evrensel
Evrensel Gazetesi ve Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilciliği, Alsancak'ta bulunan Yakın Kitabevi'nde, 1 Mayıs'a giderken güncel gelişmeler ışığında "Emek ve Edebiyat" konulu söyleşi düzenledi.
Söyleşide moderatörlüğünü Evrensel Gazetesinin ve TYS'nin İzmir Temsilcisi Özer Akdemir yaparken, konuşmacılar ise Evrensel yazarı Nuray Sancar, yazar ve şair Özgür Zeybek ile yazar Aydemir Çimen oldu.
Söyleşide ilk sözü alan Özgür Zeybek, Türkiye ve dünya edebiyatından klasik eserlerde işlenen emek örneklerini anlattı.
Zeybek, Emile Zola'dan, Charles Dickens'a dünyanın farklı coğrafyalarında, zamanlarında ve farklı kültürlerinde yazılmış eserlerde yazılan insanların emek sermaye çelişkisi içerisindeki yerini anlattığını söyledi.
Türkiye'de Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılanlarda emek sermaye çelişkisini alan eserlerle sık karşılaşılmadığını ancak 50'li yıllara gelindiğinde emek sömürüsünü anlatan romanların yazıldığını söyleyen Zeybek, sanayi, maden ve tarım işçilerinin, yazılan eserlerde baş karakter olarak ortaya çıktığını belirtti. Bu yazılan eserlerde çalışan kadınların da olduğunu ancak emek mücadelesini veren erkeklerden ayrı olarak klasik kadın rolleriyle yazıldığını vurgulayan Zeybek, çoğu kitabın eril bir dille yazılmış olduğuna dikkat çekti.
Zeybek, günümüz edebiyatında ülkenin içinde bulunduğu baskı ortamının etkisiyle emeğin eksik kaldığını, emek ve sermaye çelişkisini yansıtalamadığını dile getirdi.
"KAPİTAL TAM BİR ANALOJİ DEPOSU"
Yazar Aydemir Çimen de Türkiye ve Dünya edebiyatında emeğin işleniş biçimlerine değinerek, yazılan eserlerin aynı zamanda geçmişi anlamamıza ve gelecekle ilgili umut kurmamıza katkı sağladığını söyledi.
Çimen, "Sanat bilimsel, siyasi ve etik düşüncelerin dile getirilişi değildir ama sanat sayesindedir ki en karmaşık ve en anlaşılmaz konuları bile edebiyat sayesinde kolayca anlaşılır hale sokabiliriz. Marks’ın başta “benim en büyük eserim” dediği ekonomi politiği anlattığı Kapital olmak üzere diğer bütün eserlerine şöyle bir göz atınca hemen fark edilebileceği gibi her biri aynı zaman da adeta birer sanatsal eseridir. Hele Kapital tam bir analoji deposu… Her paragrafında her sayfasında farklı bir edebiyat eseri çıkıyor karşımıza. İncil’den, Virgil’den, Juvenal’dan Horace’dan Eshilos, Ovid, Lukretius, Shakespeare, Cervantes, Goethe, Heine, Dante, Diderot, Cobbett, Balzac, Dickens, Defoe ve daha nice sanatçılardan ve eserlerinden balatlar, şarkılar, tekerlemeler, efsaneler, mitolojik hikayeler ve özdeyişlerle dolu. Bu eserlerdeki tipler ve basit modeller aracılığıyla toplumsal ilişkileri, kavranamayan ekonomik formülleri ve istatistikleri kolayca anlaşılır hale sokuyor. Sonuç olarak diyebilirim ki sanat insanoğlunun en büyük dehasıdır" diye konuştu.
“İLK YAZILI METİNLERDEN GÜNÜMÜZE…”
Söyleşinin son konuşmacısı Nuray Sancar ise sözlerine sınıf ve sınıf mücadelesi kavramlarına değinerek başladı.
Gılgamış Destanı'na atıfta bulunarak konuşmasına devam eden Sancar, “Gılgamış Destanı, kadınla erkek arasında ki ataerkil ile anaerkil arasında ki eski sistemle yeni sistem arasında ki paylaşımcı ilkel demokrasi ile despotik yönetimlerle olan kavgasını anlatan bir geçiş dönemi anlatısıdır. Sümer medeniyetlerinden gelen günümüze Gılgamış destanı. Oradan başlattığımızda Sümerler kendi şehir devletlerinde yaşanan bütün bu çatışmaların sınıf mücadelesi olduğunu bilmiyorlardı. Orada emek yollarının kullanılmasıyla artık mülkiyet sistemine geçilmesi arasındaki bu çatışmayı yaşadıklarını bilmiyorlardı. Ama bu çivi yazısıyla yazdıkları bu tarihi belgelere geçiyorlardı. Sümer yazıtları önemli ölçüde okunmaya başlandığında, Sümerliler döneminde neler yaşanmış olduğunun bilgisini aldık. Ama bu hikaye sadece Sümerlere özgü bir hikaye değildir. Aynı zamanda Antik Yunan'ın da hikayesidir. Mesela Antik Yunan dendiğinde o döneme ait yazarlara örnek Sofakles vardır. Sofakles'in yazdığı Antigone vardır. Erkek kardeşinin cesedinin ortadan kaldırılmasını yasaklamışlardır. Ama bütün o kurallara karşı çıkarak erkek kardeşinin cenazesini kaldırmıştır. Bir taraftan Orest'in hikayesi vardır. Orest'te de anneyi öldürmek suçken Orest babayı öldürmüştür. Bir dava açılır ve orest orada babayı öldürmesine rağmen beraat eder. Engels der ki bu babalık hukukunun analık hukukunu yenmesidir. Dolayısıyla orda da bir sınıf mücadelesi vardır. Yani o eski antik demokrasinin ortadan kalktığı bir ana odaklanılmıştır.Bu hikaye oradan bir insanlık trajedisi çıkarır fakat bu trajedinin neye tekabül ettiğini o dönemin insanı bilmez” dedi.
Biz bu günden geriye dönerek gerçeğin işaretlerinden gerçeğe döneriz. Gerçeği bulmaya çalışırız” diye konuştu.
“HİKAYEYİ BİLİNÇ HALİNE GETİRMEK… ”
1848 Devrimi ve o dönemin sınıf mücadelesinin işçilerin yazma/okuma ve örgütlenmelerine yönelik etkilerinden de bahseden Sancar, sözlerine şöyle devam etti:
Reklam
“O dönemde çok sayıda işçi devrimleri var. İşçiler derneklerde örgütleniyorlar, dergilerini çıkarıyorlar. Bunun bir örneğini Fransa'da yaşadık. Almaya'da da Alman işçileri felsefeyle ilgilenirler, Hegel okurlar. En ağır metinler aslında işçiler tarafından tartışılır. David Harvey'in 'Paris Modernitenin Başkenti' diye bir kitabı var. Bu kitabında Flaubert'in Duygusal Eğitim romanından ve devrimin en önemli yazarlarından, aynı zamanda çizerlerinden Daumier'in bütün çıkar çatışmalarını vurucu bir şekilde anlatmıştır. Dolayısıyla onların eserlerinde yola çıkarak Paris'in o dönemki durumunu anlayabiliyoruz. Harvey bunu 20'nci yüzyılda yazıyor. 19'ncu yüzyılda Balzac kralcıydı ama o kadar realist bir adamdı ki tuttuğu tarafa rağmen o dönemin bütün görünümünü yazdı. Kendisine ben devrimciyim ya da Burjuvayım demiyordu. Hikayeyi bir bilinç haline getirmek konusundaki deneyimin 19'ncu yüzyılda bitmediğini, deneyimler arttıkça bunun hep devam ettiğini, Balzac'ın bizim konumladığımız yerde değil de onun kendi halinde konumladığını görüyoruz.”
Türkçe edebiyattan örnekler veren Sancar, “Ahmet Arif toprak işçilerini, Orhan Kemal kent işçisini anlatır. Nazım Hikmet ise kent işçisini örgütleyen dizeler yazar” diyerek yazarlardan alıntılar yaptı.
Sancar son olarak Şair Yaşar Nezihe Bükülmez'in 1 Mayıs şiiriyle konuşmasına son verdi. Bükülmez'in 1 Mayıs şiirini TYS üyesi Şair Dilek Özay okudu. (İzmir/EVRENSEL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder