26 Şubat 2023 Pazar

Deprem vurdu bir de kuraklık vurmasın! (Pazar yazısı)

 

26 Şubat 2023 04:30


 


 

Türkiye 6 Şubat’ta meydana gelen iki ayrı depremin yaralarını sarmaya çalışırken ve üstelik aynı fay hattı üzerindeki Hatay’da 6.4 ve 5.8 büyüklüğünde iki deprem bu acıların üzerine tuz biber ekmişken Meteoroloji Genel Müdürlüğünün (MGM) kuraklık haritaları önümüze düştü. İki yıllık, bir yıllık, altı ve üç aylık bu haritaları değerlendirmesi için gönderdiğim Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Arazi ve Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta birkaç cümle ile özetledi tabloları; “Özellikle son üç aylık harita tam bir felaketi gösteriyor. 20 yıldan beri tarih vererek uyardığımız kuraklık başladı. Bu sadece meteorolojik boyut. Şimdi tarımsal, hidrolojik ve sosyoekonomik boyuta geçeceğiz. Ürünler kuruyacak, şehirlerde kullanma suyu kalmayacak vs. Yer altı suyunu koruyanlar, varsa eğer, biraz şanslı”. Halim Hoca’nın kuraklığa dair son sözleri ise çok çarpıcıydı; “Kuraklık depremi aratır!”

‘YER ALTI SULARINI KORUYABİLEN ŞANSLI’

Halim Orta Hoca’nın bu çarpıcı sözlerinde önemli olan bir nokta var. Kuraklık nedeniyle şehirlerin susuz kalabileceği öngörüsünde bulunan Hoca bu kentler için, “Yer altı sularını koruyanların şanslı” olacağını söylüyor. Gerçekten de yer altı suları birçok ülkede stratejik öneme sahip varlıklar olarak değerlendirilerek korunuyor. Gelecek nesillere bırakılacak bir hazine gibi bakılıyor bu sulara.

ÜÇ BÜYÜK KENT VE YER ALTI SUYU KULLANIMI

Üç büyük kentin içme-kullanma sularının nasıl karşılandığı ile ilgili verilere baktığımızda İzmir’in İstanbul ve Ankara’ya oranla açık ara daha çok yer altı sularına mahkum olduğu görülüyor. İstanbul’da içme-kullanma suyu için yer altından çıkarılan su oranı yüzde 1 ve Ankara’da yüzde 2 iken bu oran İzmir’de yüzde 55 civarında. Yani tersten söylersek, İstanbul’un içme-kullanma suyunun yüzde 99’u, Ankara’nın yüzde 98’i barajlardan sağlanırken İzmir’in içme kullanma suyunun sadece yüzde 45’i barajlardan alınabiliyor. Onun da yüzde 40 kadarını tek başına Tahtalı Barajı karşılıyor.

İZMİR, DSİ’YE 2011 YILINDAN BERİ ALAMADIĞI SUYUN PARASINI ÖDÜYOR!

İzmir’le ilgili bu durumun nedenleri, altın madeni işletilebilsin diye AKP hükümeti tarafından yaptırılmayan Çamlı Barajı ve ona alternatif olarak gösterilen Gördes Barajı ile ilgili içler acısı durumunu ayrıntılı bir şekilde başka bir yazıda ele alacağız. Gördes Barajı konusunda sadece şu kadarını söyleyelim; 2011 yılında yapımı tamamlanan ve AKP hükümeti tarafından 2040 yılına kadar İzmir’in içme suyunu sağlayacağı iddia edilen Gördes Barajından şu tarihe kadar tek bir damla su İzmir’e gelmiş değil! Çünkü barajın altı delik ve su tutmuyor! Gördes Barajından alınamayan yıllık 59 milyon metreküp su bu nedenle yer altı kuyularından çekiliyor. Bu yüzden yer altı su seviyesi her gün daha kritik seviyelere düşerken suyun çekimi için harcanan elektrik faturası ise sadece 2022 yılında 15 milyon lirayı geçiyor. Üstüne üstlük DSİ ile yapılan anlaşma gereği İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) bu kuruma düzenli olarak taksit ödemelerini yapıyor. Yani alamadığı suyun parasını veriyor. Gördes Barajı için 25.5 milyon TL ödeyen İZSU’ya bu yıl alamadığı suyun maliyeti 40 milyon lirayı aşmış durumda!..

 

Görsel: Meteoroloji Genel Müdürlüğü

KURAKLIK HARİTALARI NEYİ ANLATIYOR

Konuyu yeniden kuraklık ve etkilerine getirelim; MGM’nin haritalarını değerlendirmelerini istediğim bir diğer bilim insanı ise Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş oldu. Murat Hoca hem iklim uzmanı hem de meteoroloji konusunda önemli çalışmalara imza atmış bir bilim insanı. Kendisi bu özellikleri nedeniyle sık sık televizyonlarda görüşlerine yer verilen isimlerden birisi.
Murat Hoca, MGM’nin haritalarında özellikle üç aylık ve altı aylık kuraklık verilerine bakıldığında ciddi bir kuraklık olduğunun görüldüğünü söylüyor. Kuraklığın meteorolojik kuraklık, tarımsal kuraklık ve hidrolojik kuraklık olarak ayrıldığını belirten Türkeş, bunlar arasındaki farkı şöyle açıklıyor; “Bölgeye mesela üç ay kadar yağış düşmemesi ya da az yağış düşmesine meteorolojik kuraklık deniliyor. Bunun altı ay ve daha yukarısında ise toprak nemini azalıyor ki bu da tarımsal kuraklık olarak tanımlanıyor. Yağışların bir yıl ya da daha uzun süre düşmemesi sonrası ise hidrolojik kuraklık başlıyor. Akarsu akımlarının azalması, yer altı sularının hızla çekilmesi, barajlara, göllere, göletlere ulaşan suların azalması hidrolojik kuraklığın göstergeleri arasında.”

YENİ BİR GIDA KRİZİ YAŞANABİLİR

Türkeş, ülkemizin büyük bir bölümünün 2019-2021’li yıllardan itibaren başlayarak kuraklıkla karşı karşıya olduğuna vurgu yapıyor. Şöyle devam ediyor; “En son 2020-21 kuraklığını yaşadık. Tarımsal rekoltede büyük düşüş oldu. Büyük kentlerde su sıkıntısı yaşandı. 2022 sonbaharına da kurak girdik. Sonbahar kış uzun süreli ortalamalara göre daha az yağış aldı. İki yıllık kuraklık analizlerine baktığımızda Doğu Anadolu’nun büyük bölümü ve bugünkü deprem bölgesinin tamamı çok şiddetli bir şekilde kurak”. Türkeş, özellikle deprem bölgesinde yaşanan kuraklık ve bu bölgenin Türkiye tarım ve hayvancılığındaki önemine de dikkat çekerek, yeni bir gıda krizinin kapıda olduğu uyarısında da bulunuyor.

‘ON YILLAR KUZEY AFRİKA KADAR SICAK VE KURAK OLACAK’

Türkeş, sadece Türkiye değil, Doğu ve Güney Doğu Avrupa’da da kuraklık yaşandığını söylüyor. Türkeş, “Son üç yılı düşündüğümüzde toprak nemini ve terleme-buharlaşmayı dikkate aldığımızda Türkiye’de yeniden Marmara Denizi’nin çevresinde, İç Anadolu’nun neredeyse tamamında, Orta ve Doğu Akdeniz’de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun büyük bir bölümünde tarımsal kuraklığın etkili olduğunu söylemek mümkün” dedi.

Bu kuraklığın, gelip geçici ya da dönemsel olmadığını, bu yönde tahminde bulunanların yanıldıklarını söyleyen Türkeş, “Türkiye’nin batı ve güney yarısında 1970’lerden başlayan bir azalma eğilimi söz konusu. Bugün hem su kaynakları üzerindeki insan baskısı hem özellikle büyük kentlere su sağlayan içme kullanma suyu barajlarını besleyen su toplama, havzalarının azalması, daralması, kirlenmesi, amaç dışı kullanımı var. Bütün bunlar bir araya geldiğinde Türkiye’yi önümüzdeki on yıllarda çok net bir şekilde günümüzden çok daha sıcak ve kurak hatta neredeyse Kuzey Afrika kıyılarındaki kadar bir iklimin beklediğini gösteriyor” diyor.

ÇÖZÜM VAR MI?

Türkeş Hoca ile yaptığımız bu söyleşiyi geniş bir şekilde ayrıca yazacağım ancak son olarak kendisinin çözüme dair önerilerini de ekleyerek yazıyı bitirelim. “İklim değişikliğine doğrudan etki eden fosil yakıtlı termik santraller derhal kapatılmalı. Doğayı tahrif eden altın madeni gibi maden ve taş ocaklarına verilecek bir damla dahi fazla suyumuz yok. İklimi insan değiştirdi, dolayısıyla bu sorunun çözümü için insanlar yaşam tarzlarını değiştirmek zorunda. Tarımsal sulamada su kaybını en aza indiren yöntemlerin yanı sıra tarıma uygun ürün desenine geçilmesi gerekiyor. Su kaynaklarının, ormanların, sulak alanların mutlak olarak korunması lazım. Doğayı anlamak, doğayla uyumlu bir yaşam kurmak zorundayız. Deprem bu gerçeği bir kez daha gösterdi.”

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...