Foto Kodu:Petro
İZMİR - Çok büyük bir sanayi paledine hammadde ve aromalı
üreten PETKİM, Petrokimya sanayinin Türkiye'deki tek temsilcisi konumunda bir
KİT. Petrokimya sanayinde üretilen maddeler bir üretim zinciriyle elde
edildiğinden, PETKİM kuruluşu itibariyle entegre bir yapının parçası durumunda.
Bu entegre yapının parçası olan diğer kurumlar TPAO, BOTAŞ, TÜPRAŞ ve POAŞ.
Türkiye imalat sanayinde en büyük istihdama sahip 8. kuruluş olan PETKİM, 1997
verilerine göre imalat sanayiinde elde edilen katma değerin yüzde 1'ini, Milli
Gelire yapılan katkının da binde 2'sini tek başına elde eden bir konumda. Kriz
dönemlerinde önemi daha da belirginleşen PETKİM, 1994'de yaşanan ekonomik
krizde Türkiye Dış Ticaret açığının yüzde 15.7 sini karşılamıştır. Ayrıca
1997'de dış ticaret açığının yaklaşık yüzde 4'üne denk gelen oranda döviz
tasarrufu sağlamıştır. Petrol ürünleri alanında 4 bin işletmeye hammadde sağlayan
PETKİM, petrol alanında yerli tekel durumunda.
Şatışı çekici kılmak için grev yasağı kapsamına alındı
Türkiye'de artan talebi karşılamak için yeni petrokimya
yatırımlarının kaçınılmazlığı ve sektörün gelişmesi gereğinin açıkça görüldüğü
bir ortamda PETKİM, 1987 yılında özelleştirme kapsamına alındı. 1987'den bu
yana işbaşına gelen hükümetler tarafından çok çeşitli biçimde geliştirilen
politikalarla özelleştirilmeye çalışıldı. Bu özelleştirme politikaları,
PETKİM'in özelleştirilmesinde destek sağlamak için kamuoyunun ikna edilmesi
çabaları, kuruma bağlı fabrika ve ünitelerin kapatılarak kurumun
yalnızlaştırılması ve son olarakta çalışma koşullarının ve istihdam yapısının
bozulması uygulamaları olarak kendini gösterdi. İşçi ve halktan gelen tepkiler
sonucu özelleştirmeyi bir çırpıda gerçekleştiremeyen hükümetler, özelleştirme
hazırlıklarına yeni taktikler geliştirerek devam ettiler. PETKİM'in dünya ve
Türkiye'de petrokimya sektöründeki stratejik önemine karşı, sektörün yatırım
programlarının uygulanabilmesi için
gerekli finansmanlar sağlanmadı. Yatırımlar durdurularak işçi ve memurlar her
türlü güvenceden yoksun sözleşmeli personel statüsüne alındılar. Ayrıca satışı
çekici kılabilmek için kuruluş grev yasağı kapsamına sokuldu.
Kitlesel işçi çıkarımıyla Yeniden Yapılandırma hazırlığı
Özelleştirmeden önce özel sektör mantığıyla yönetilmek
istenen PETKİM'de en son olarak Genel Müdürlükçe yayınlanan genelge ve
duyurularla, Rasyonalizasyon ve Yeniden Yapılanma gerekçeleriyle kitlesel işçi
çıkarımının alt yapısı hazırlanmaya çalışılıyor. Genel Müdürlükçe yayınlanan
duyurularda, "Uluslararası firmalarla rekabet ve sektördeki olumsuz
gelişmeler" gerekçe gösterilerek, kurumda rasyonalizasyon ve yeniden
yapılanma gerektiği belirtilip, işçilik giderlerinin fazlalığına dikkat
çekiliyor. Fabrikadaki onarım-bakım gruplarının ikili vardiya çalışmasına
geçirilme hazırlıkları ve bakım gruplarının belirli merkezlerde toplanarak
buraların zamanla taşeronlaştırılması düşüncesi son dönemde PETKİM Genel
Müdürlüğü'nce yayınlanan duyuruların bir başka dikkat çekici noktası.
Özelleştirilme saldırısının yanı sıra esnek çalışma ve
taşeronlaştırma girişimleriyle de karşı karşıya bulunan PETKİM'deki durumu,
kurumda örgütlü olan Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Başkanı İskender
Büyükçolak'la görüştük.
Son dönemde PETKİM Genel Müdürlüğü'nce yapılan duyurularda
kurumda Rasyonalizasyon ve yeniden yapılanmanın gerektiği belirtiliyor.
Uluslararası firmalarla rekabet için her türlü maliyet giderleri yanısıra
işçilik giderlerininde gözden geçirileceğinin altını çizildiği bu
Rasyonalizasyon ve Yeniden Yapılanma ne anlama geliyor?
Özelleştirme öncesi allayıp pulluyorlar
Bu işin püf noktası özelleştirme. Bunu kavram olarak belirli
bir yere koyduktan sonra, özelleştirmenin hukuki alt yapısını hazırlamak için
kurumda bir yeniden yapılanma sürecine girişileceği anlaşılıyor. Sadece hukuki
alt yapı da değil tabii. İlgili kuruluşların özelleştirmeye tabi hale
getirilmesine dönük hazırlıklarda yapılıyor. "Yeniden Yapılandırma"
çok genel bir kavram. Kurumun son yıllık faaliyet raporlarında da petrokimya
sektöründe dünyadaki yeniden yapılandırmalara göndermeler yapılıyor ve
PETKİM'in de bu anlamda yeniden yapılandırılması gerektiğini söylüyorlar.
Dünyada petrokimya ve kimya sektörüne baktığımızda büyük bir tekelleşme sözkonusu.
Bizim sektörümüzde sermayenin tekelleşmesiyle de orantılı olarak beraberinde
bir entegrasyon süreci de var. Dünyadaki
yeniden yapılandırmaya baktığımızda kabaca bunları görüyoruz. Türkiye'ye
gelince; PETKİM petrokimya alanında büyük oranda tekel konumunda. Bizim gibi
gelişmekte olan ülkelerde petrokimya ürünlerinin tüketim hızı büyük ölçüde
artıyor. Bu anlamda PETKİM'in yurtiçi talebi karşılama kapasitesi yüzde
60'lardayken bugün yüzde 35'lere düşmüş durumda. "Dünyayla entegre
olamazsanız yaşama şansı bulamazsınız," yönündeki söylemler ihracata
yönelik çalışmalar için geçerli olabilir. Ama siz daha yurt içindeki talebi
karşılamakta zorlanıyorsanız entegrasyon sorunu geride kalır. Kendileri bile bu
tablo karşısında Türkiye'nin yeni bir petrokimya tesisine ihtiyaç duyduğunu
belirtmelerine rağmen, bir taraftan da Yarımca'nın kapatılmasının gündeme
alınması traji-komik sonuçlar doğuruyor.
Yerli ve yabancı sermayenin gözü Aliağa'da
Yeniden yapılandırmanın özelleştirmeyle mutlak bir ilişkisi
var. Gerek Türkiye özeline bakalım, gerekse dünyada işleyen süreci gözönüne
alalım karşımıza çıkan şey özelleştirme. Örneğin Yarımca'nın yıllardır ihmal
edilerek, yatırım yapılmayarak "zarar ediyor, teknolojisi eski" v.b
gerekçelerle kapatılmak istenmesi tüm bu özelleştirme mantığının bir sonucu.
Aliağa da durum biraz farklı. Yarımca'yla karşılaştırıldığında çok daha büyük
bir üretim kapatisesine sahip bir kere. Küçükte olsa, yeni yatırımlarla
kapasitesinin arttırılmaya çalışıldığı bir yer. Bu nedenlerle özellikle Aliağa'ya
yönelik yoğun bir ilgi söz konusu. Örneğin içerden Sabancı'nın, dışardan
değişik şirketlerin ilgisi var. İşte yeniden yapılandırma burada karşımıza
çıkıyor. Bir taraftan mevcut üretimi devam ettirme, diğer yanda burasını
özelleştirme öncesi iç sorunlarından arındırarak, cicili bicili bir ambalajla
pazarlamak: Yeniden Yapılandırma bu anlama geliyor bizim için. Kamudan özel
sektöre geçecek olan bir işletmenin geçiş hazırlıkları bunlar.
Rasyonalizasyonun sözlükteki karşılığı akılcılık. Yani "Biz burayı daha
önce akıllı yönetmedik" diye itiraf ediyorlar ve bunun faturasını bize
kesmeye çalışıyorlar.
PETKİM Yönetim Kurulu'nun yayınladığı duyurularda özellikle
işçi sayısı ve işçilik giderlerinin fazlalığı ön plana çıkarılıyor. Yaklaşan
toplu sözleşmeler öncesinde bu
durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kamuda sözleşmeler çok zor geçecek
İşçi sayısının fazlalığı konusunda geçtiğimiz Ağustos
ayından itibaren uygulamalara başladılar zaten. Ellinin üzerinde arkadaşımızı
işten attılar. Bu ay konunun yeniden açılacağını düşünüyoruz. Rafinerilerde, özellikle burada korkunç bir
personel eksiği var. Buraya gelen işçileri günde 16 saaten aşağı
çalıştırmıyorlar. Düşününki 8 saatlik mesainin sonuna geldiğinde evime
gideceğim desenizde gidemiyorsunuz. PETKİM şimdilik kaydıyla o durumda değil.
Ama özelleştirmelerle birlikte işçi çıkarılmasıyla o duruma gelecek. İşçilik
ücretlerinin fazlalığı konusunu ise kamu sözleşmelerinde gündeme getirecekler.
Hükümetin genel olarak ücret politikasına bakıldığında ve IMF'ye verilen ek niyet
mektuplarından açıkça görülebileceği gibi sıfır ücret zammının dayatılacağını
düşünüyoruz. Yani kamu sözleşmeleri bu dönem oldukça zor geçecek. Bunun
görülmesine rağmen özellikle Türk-İş cephesinden baktığımızda bir duyarsızlık
söz konusu. Bunlar sendika bürokratı, sendika ağası gibi bir takım
adlandırmalar da bu gerçekliği değiştirmiyor. Herşeyden önce tabanı hazırlamak
gerekiyor.
Sendikalar çok önemli bir misyonla karşı karşıyalar
Şu anda sendikaların önünde duran misyon son derece önemli.
Sorun bireysel refah sorunu değil. "Madem ücretler bu kadar yüksek bu
dönemde biz biraz fedakarlık yapalım," dememek gerekiyor. Çünkü hepimizin
bildiği bir gerçeklik var; kamu sözleşmeleri Türkiye'deki ücret politikalarında
lokomotif görevi görüyor. Yani gerek asgari ücretin belirlenmesinde, gerek özel
sektörün asgari ücret altı ve üstü ücret tespitinde, gerekse diğer kamu
çalışanlarının ücret tespitinde önemli bir gösterge. Sınıfın bütününü
ilgilendiren bir misyonumuz var bizim. Bu gözle bakmak gerekiyor. Ama Türk-İş'in
şu anki karamsar, suskun, tepkisiz ruh haline baktığımızda biraz karamsar
düşünüyorum. Yine de toplumsal olaylar önceden pek kestirilemiyor. Tıpkı Bahar
Eylemleri'nde olduğu gibi. Nereye doğru evrilir, nereye doğru devrilir onu
kimse önceden kestiremez. Umarım benzer bir süreç yaşanır. Toplu sözleşmelerde
maddi anlamda belki kazanımlar oluyor ama bunun yanında çok şeyleri de
kaybediyoruz. Herşeyden önce ekmeğimizi kaybediyoruz. Özelleştirmelerle artan
işten çıkarmalar bütün sendikaların kan kaybetmesine neden oluyor. Yani deniz
bitiyor. Türk-İş'in 16 Ocak'ta İzmir'de yapacağı Başkanlar Kurulu
Toplantısı'nda öncelikli konu ücretler. Bu işin kolay tarafı. Çok daha önemli
olan şeyler ise özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek çalıştırma, kapsam dışı
politikaları bize asıl kan kaybettirenler bunlar. Örgütlülüğümüzü kaybediyoruz,
kazanımlarımızı kaybediyoruz. Türk-İş'ten beklenti daha çok bu konularda, en
azından bir tanesi hakkında bir karar çıkarması ve bunu sonuna kadar savunması
bekleniliyor. (Evrensel)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder