8 Ocak 2001 Pazartesi

PETKİM dikensiz gül bahçesi olarak satılmak isteniyor.

 Foto:Özer Akdemir
Foto Kodu:Petro



İZMİR - Çok büyük bir sanayi paledine hammadde ve aromalı üreten PETKİM, Petrokimya sanayinin Türkiye'deki tek temsilcisi konumunda bir KİT. Petrokimya sanayinde üretilen maddeler bir üretim zinciriyle elde edildiğinden, PETKİM kuruluşu itibariyle entegre bir yapının parçası durumunda. Bu entegre yapının parçası olan diğer kurumlar TPAO, BOTAŞ, TÜPRAŞ ve POAŞ. Türkiye imalat sanayinde en büyük istihdama sahip 8. kuruluş olan PETKİM, 1997 verilerine göre imalat sanayiinde elde edilen katma değerin yüzde 1'ini, Milli Gelire yapılan katkının da binde 2'sini tek başına elde eden bir konumda. Kriz dönemlerinde önemi daha da belirginleşen PETKİM, 1994'de yaşanan ekonomik krizde Türkiye Dış Ticaret açığının yüzde 15.7 sini karşılamıştır. Ayrıca 1997'de dış ticaret açığının yaklaşık yüzde 4'üne denk gelen oranda döviz tasarrufu sağlamıştır. Petrol ürünleri alanında 4 bin işletmeye hammadde sağlayan PETKİM, petrol alanında yerli tekel durumunda.
Şatışı çekici kılmak için grev yasağı kapsamına alındı

Türkiye'de artan talebi karşılamak için yeni petrokimya yatırımlarının kaçınılmazlığı ve sektörün gelişmesi gereğinin açıkça görüldüğü bir ortamda PETKİM, 1987 yılında özelleştirme kapsamına alındı. 1987'den bu yana işbaşına gelen hükümetler tarafından çok çeşitli biçimde geliştirilen politikalarla özelleştirilmeye çalışıldı. Bu özelleştirme politikaları, PETKİM'in özelleştirilmesinde destek sağlamak için kamuoyunun ikna edilmesi çabaları, kuruma bağlı fabrika ve ünitelerin kapatılarak kurumun yalnızlaştırılması ve son olarakta çalışma koşullarının ve istihdam yapısının bozulması uygulamaları olarak kendini gösterdi. İşçi ve halktan gelen tepkiler sonucu özelleştirmeyi bir çırpıda gerçekleştiremeyen hükümetler, özelleştirme hazırlıklarına yeni taktikler geliştirerek devam ettiler. PETKİM'in dünya ve Türkiye'de petrokimya sektöründeki stratejik önemine karşı, sektörün yatırım programlarının  uygulanabilmesi için gerekli finansmanlar sağlanmadı. Yatırımlar durdurularak işçi ve memurlar her türlü güvenceden yoksun sözleşmeli personel statüsüne alındılar. Ayrıca satışı çekici kılabilmek için kuruluş grev yasağı kapsamına sokuldu.
Kitlesel işçi çıkarımıyla Yeniden Yapılandırma hazırlığı

Özelleştirmeden önce özel sektör mantığıyla yönetilmek istenen PETKİM'de en son olarak Genel Müdürlükçe yayınlanan genelge ve duyurularla, Rasyonalizasyon ve Yeniden Yapılanma gerekçeleriyle kitlesel işçi çıkarımının alt yapısı hazırlanmaya çalışılıyor. Genel Müdürlükçe yayınlanan duyurularda, "Uluslararası firmalarla rekabet ve sektördeki olumsuz gelişmeler" gerekçe gösterilerek, kurumda rasyonalizasyon ve yeniden yapılanma gerektiği belirtilip, işçilik giderlerinin fazlalığına dikkat çekiliyor. Fabrikadaki onarım-bakım gruplarının ikili vardiya çalışmasına geçirilme hazırlıkları ve bakım gruplarının belirli merkezlerde toplanarak buraların zamanla taşeronlaştırılması düşüncesi son dönemde PETKİM Genel Müdürlüğü'nce yayınlanan duyuruların bir başka dikkat çekici noktası.
Özelleştirilme saldırısının yanı sıra esnek çalışma ve taşeronlaştırma girişimleriyle de karşı karşıya bulunan PETKİM'deki durumu, kurumda örgütlü olan Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Başkanı İskender Büyükçolak'la görüştük.

Son dönemde PETKİM Genel Müdürlüğü'nce yapılan duyurularda kurumda Rasyonalizasyon ve yeniden yapılanmanın gerektiği belirtiliyor. Uluslararası firmalarla rekabet için her türlü maliyet giderleri yanısıra işçilik giderlerininde gözden geçirileceğinin altını çizildiği bu Rasyonalizasyon ve Yeniden Yapılanma ne anlama geliyor?

Özelleştirme öncesi allayıp pulluyorlar

Bu işin püf noktası özelleştirme. Bunu kavram olarak belirli bir yere koyduktan sonra, özelleştirmenin hukuki alt yapısını hazırlamak için kurumda bir yeniden yapılanma sürecine girişileceği anlaşılıyor. Sadece hukuki alt yapı da değil tabii. İlgili kuruluşların özelleştirmeye tabi hale getirilmesine dönük hazırlıklarda yapılıyor. "Yeniden Yapılandırma" çok genel bir kavram. Kurumun son yıllık faaliyet raporlarında da petrokimya sektöründe dünyadaki yeniden yapılandırmalara göndermeler yapılıyor ve PETKİM'in de bu anlamda yeniden yapılandırılması gerektiğini söylüyorlar. Dünyada petrokimya ve kimya sektörüne baktığımızda büyük bir tekelleşme sözkonusu. Bizim sektörümüzde sermayenin tekelleşmesiyle de orantılı olarak beraberinde bir  entegrasyon süreci de var. Dünyadaki yeniden yapılandırmaya baktığımızda kabaca bunları görüyoruz. Türkiye'ye gelince; PETKİM petrokimya alanında büyük oranda tekel konumunda. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde petrokimya ürünlerinin tüketim hızı büyük ölçüde artıyor. Bu anlamda PETKİM'in yurtiçi talebi karşılama kapasitesi yüzde 60'lardayken bugün yüzde 35'lere düşmüş durumda. "Dünyayla entegre olamazsanız yaşama şansı bulamazsınız," yönündeki söylemler ihracata yönelik çalışmalar için geçerli olabilir. Ama siz daha yurt içindeki talebi karşılamakta zorlanıyorsanız entegrasyon sorunu geride kalır. Kendileri bile bu tablo karşısında Türkiye'nin yeni bir petrokimya tesisine ihtiyaç duyduğunu belirtmelerine rağmen, bir taraftan da Yarımca'nın kapatılmasının gündeme alınması traji-komik sonuçlar doğuruyor.


Yerli ve yabancı sermayenin gözü Aliağa'da

Yeniden yapılandırmanın özelleştirmeyle mutlak bir ilişkisi var. Gerek Türkiye özeline bakalım, gerekse dünyada işleyen süreci gözönüne alalım karşımıza çıkan şey özelleştirme. Örneğin Yarımca'nın yıllardır ihmal edilerek, yatırım yapılmayarak "zarar ediyor, teknolojisi eski" v.b gerekçelerle kapatılmak istenmesi tüm bu özelleştirme mantığının bir sonucu. Aliağa da durum biraz farklı. Yarımca'yla karşılaştırıldığında çok daha büyük bir üretim kapatisesine sahip bir kere. Küçükte olsa, yeni yatırımlarla kapasitesinin arttırılmaya çalışıldığı bir yer. Bu nedenlerle özellikle Aliağa'ya yönelik yoğun bir ilgi söz konusu. Örneğin içerden Sabancı'nın, dışardan değişik şirketlerin ilgisi var. İşte yeniden yapılandırma burada karşımıza çıkıyor. Bir taraftan mevcut üretimi devam ettirme, diğer yanda burasını özelleştirme öncesi iç sorunlarından arındırarak, cicili bicili bir ambalajla pazarlamak: Yeniden Yapılandırma bu anlama geliyor bizim için. Kamudan özel sektöre geçecek olan bir işletmenin geçiş hazırlıkları bunlar. Rasyonalizasyonun sözlükteki karşılığı akılcılık. Yani "Biz burayı daha önce akıllı yönetmedik" diye itiraf ediyorlar ve bunun faturasını bize kesmeye çalışıyorlar.

PETKİM Yönetim Kurulu'nun yayınladığı duyurularda özellikle işçi sayısı ve işçilik giderlerinin fazlalığı ön plana çıkarılıyor. Yaklaşan toplu sözleşmeler öncesinde bu
durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kamuda sözleşmeler çok zor geçecek

İşçi sayısının fazlalığı konusunda geçtiğimiz Ağustos ayından itibaren uygulamalara başladılar zaten. Ellinin üzerinde arkadaşımızı işten attılar. Bu ay konunun yeniden açılacağını düşünüyoruz.  Rafinerilerde, özellikle burada korkunç bir personel eksiği var. Buraya gelen işçileri günde 16 saaten aşağı çalıştırmıyorlar. Düşününki 8 saatlik mesainin sonuna geldiğinde evime gideceğim desenizde gidemiyorsunuz. PETKİM şimdilik kaydıyla o durumda değil. Ama özelleştirmelerle birlikte işçi çıkarılmasıyla o duruma gelecek. İşçilik ücretlerinin fazlalığı konusunu ise kamu sözleşmelerinde gündeme getirecekler. Hükümetin genel olarak ücret politikasına bakıldığında ve IMF'ye verilen ek niyet mektuplarından açıkça görülebileceği gibi sıfır ücret zammının dayatılacağını düşünüyoruz. Yani kamu sözleşmeleri bu dönem oldukça zor geçecek. Bunun görülmesine rağmen özellikle Türk-İş cephesinden baktığımızda bir duyarsızlık söz konusu. Bunlar sendika bürokratı, sendika ağası gibi bir takım adlandırmalar da bu gerçekliği değiştirmiyor. Herşeyden önce tabanı hazırlamak gerekiyor.

Sendikalar çok önemli bir misyonla karşı karşıyalar

Şu anda sendikaların önünde duran misyon son derece önemli. Sorun bireysel refah sorunu değil. "Madem ücretler bu kadar yüksek bu dönemde biz biraz fedakarlık yapalım," dememek gerekiyor. Çünkü hepimizin bildiği bir gerçeklik var; kamu sözleşmeleri Türkiye'deki ücret politikalarında lokomotif görevi görüyor. Yani gerek asgari ücretin belirlenmesinde, gerek özel sektörün asgari ücret altı ve üstü ücret tespitinde, gerekse diğer kamu çalışanlarının ücret tespitinde önemli bir gösterge. Sınıfın bütününü ilgilendiren bir misyonumuz var bizim. Bu gözle bakmak gerekiyor. Ama Türk-İş'in şu anki karamsar, suskun, tepkisiz ruh haline baktığımızda biraz karamsar düşünüyorum. Yine de toplumsal olaylar önceden pek kestirilemiyor. Tıpkı Bahar Eylemleri'nde olduğu gibi. Nereye doğru evrilir, nereye doğru devrilir onu kimse önceden kestiremez. Umarım benzer bir süreç yaşanır. Toplu sözleşmelerde maddi anlamda belki kazanımlar oluyor ama bunun yanında çok şeyleri de kaybediyoruz. Herşeyden önce ekmeğimizi kaybediyoruz. Özelleştirmelerle artan işten çıkarmalar bütün sendikaların kan kaybetmesine neden oluyor. Yani deniz bitiyor. Türk-İş'in 16 Ocak'ta İzmir'de yapacağı Başkanlar Kurulu Toplantısı'nda öncelikli konu ücretler. Bu işin kolay tarafı. Çok daha önemli olan şeyler ise özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek çalıştırma, kapsam dışı politikaları bize asıl kan kaybettirenler bunlar. Örgütlülüğümüzü kaybediyoruz, kazanımlarımızı kaybediyoruz. Türk-İş'ten beklenti daha çok bu konularda, en azından bir tanesi hakkında bir karar çıkarması ve bunu sonuna kadar savunması bekleniliyor. (Evrensel)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...