17 Temmuz 2013 Çarşamba

Çevre hukukçuları Gezi’yi yorumladı

Hukukla hak aranamayınca…


Özer AKDEMİR

Türkiye’de özellikle Bergama köylü hareketi sonrasında gelişen çevre hukuku alanında önemli çalışmaları bulunan üç hukukçuya Taksim Gezi Parkı olayları ve sonrasında gelişen süreci sorduk. Çevre duyarlılığı ile başlayıp, polisin sert müdahalesinin ardından hükümete karşı ülke genelinde bir öfke patlamasına dönüşen olayların altında yatan nedenleri, gelişim evrelerini ve sonrasını sorduğumuz hukukçular, hükümetin çevre politikaları ve bu konudaki açıklamalarını da değerlendirdiler.

AYNI YALANI BERGAMADA DA GÖRMÜŞTÜK


İzmir Bergama, Efemçukuru, Allianoi, Uşak Kışladağ gibi onlarca çevre hakkı ve halkın yaşam alanını koruma mücadelesi davasının avukatı olan, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş sözcüsü Arif Ali Cangı, Taksim Gezi Parkına kışla yapma girişimine tepki olarak başlayan hareketin öncesi olduğuna dikkat çekti. Cangı, AKP Hükümeti'nin uyguladığı yaşam alanlarını mahveden politikaların, toplumda bu alandaki duyarlılığı artırdığını dile getirdi. Son dönemde bu alanda yapılan yasal değişikliklerin yaşam alanlarını sermayenin talanına açan örneklerle dolu olduğunun altını çizen Cangı, “Taksim Gezi’sinde yangından mal kaçırırcasına ağaçların kesilmesi toplumu kesen bir olay oldu” dedi. Cangı, Başbakanın Taksim direnişini “kökü dışarda faiz lobisinin işi” olarak nitelendirmesini de “Bergama Köylü Hareketi’nin Alman Vakıfları tarafından yönlendirildiği” iddiasını akla getirdiğini, bu yalanın günümüzde şirket destekli devletin kimi unsurlarının yönettiği psikolojik bir hareket olduğunun ortaya çıktığının altını çizdi.

İNSANLIK YOL AYRIMINDA

Cangı, Başbakanın çevrecilere “gelin ortağım olun” çağrısının bile “ben bilirim, bana uymak zorundasınız” anlayışının dışa vurumu olduğunu söyledi. Cangı, Gezi parkı sonrasında gelişen hareketin geleceği ile ilgili de şunları dile getirdi; “Yaşananlar bize bir kez daha ekoloji mücadelesini, yaşamı savunma hareketinin aynı zamanda demokrasi mücadelesi olduğunu gösterdi. Bu düzenin yarattığı katlanılamaz eşitsizlikler, savaşlar, katliamlar, doğanın ve tüm canlıların yaşamının yok olması tehlikesi karşısında, bugün insanlık önemli bir yol ayrımındadır.”

ÇEVRE HAREKETİNDE YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Ankara Barosu Avukatlarından Mehmet Horuş Munzur’dan, Sivas Bakırtepeye, Kozak Yaylasından K. Maraş’a kadar birçok çevre davasının avukatlarından birisi.

Gezi’de parlayan direnişin, Kazdağları’ndan Artvin’e, Dersim’den, Turgutlu’ya, Sinop’tan Hasankeyf’e kadar son yıllarda filizlenen çevre direnişlerinin de kürsüsü olduğunu belirten Horuş, “Türkiye çevre hareketi dediğimiz bu toplam için Gezi direnişi yeni bir tarihin başlangıcı. Bundan sonra Türkiye’de güçlü ve siyasallaşmış bir ekoloji hareketi göreceğiz” dedi. Bütün bu isyanı çevre sorununa indirgemenin de doğru bir yaklaşım olmayacağını kaydeden Horuş, içinde pek çok toplumsal dinamiğin olduğunu dile getirdi. AKP’nin on yıllık iktidarının, inşaat, enerji ve maden şirketlerinin çıkarı üzerine kurulduğuna dikkat çeken Horuş, “Türkiye’nin kentsel ve doğal varlıklarını sermayenin talanına açan ve iktidarını bunun üzerine kuran AKP’ye karşı yükselen sesin ekolojik bir temaya sahip olması etki-tepki ilişkisi içinde kavranabilir” dedi.

HAREKETİN GÜÇLÜ BİR SINIFSAL ZEMİNİ DE VAR

Horuş, toplumsal tepkinin çevre sorunu üzerinden patlamasının bir tesadüf olmadığını belirterek, “İsyanın başlangıcının Metin Lokumcu’nun ölüm yıldönümüne denk gelmesi de, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü resmi kutlamaları gölgede bırakıp sokağa taşıması da, 15-16 Haziran direnişini selamlamaya hazırlanması da tesadüf değil” diye konuştu. Horuş, hareketin önümüzdeki süreci ile ilgili de şu görüşleri dile getirdi; “Bence hareketi, bu kültürel boyutun yanında güçlü bir sınıfsal zemine de sahip. Tayyip Erdoğan’ın şahsında cisimleşmiş, koşulsuz olarak sermaye çıkarına adanmış bir siyasal iktidar var. Hükümetin “hakla ilişkiler” kampanyasına rağmen isyanın sınıfsal yanının güçleneceğini beklemek için iyimser olmaya gerek yok. Hareketin bu yanı ne kadar güçlenirse kalıcılaşması ve büyümesi o kadar mümkün olacaktır”.

MAHKEMELERE BAĞLANAN UMUTLAR SÖNDÜ


Özellikle Karadeniz’deki HES mücadelelerinin hukukçularından olan Av. Yakup Okumuşoğulları yıllardan bu yana Anadolu’nun her bir köşesinde, vadisinde, deresinde, dağında benzer mücadeleler verildiğine dikkat çekerek, “Memleketlerinde seslerini duyurmaya çalışmışlar, mahkemelere başvurmuşlar, tamamen meşru zeminlerde hak arama mücadelesi sürdürmüşlerdir. Son dönemde HSYK'dan başlayarak yüksek yargıda yaşanan değişimler, yaşam mücadelesi verenlerin mahkemelere bağladığı umutları söndürmüştür” dedi. Aranan hakkın özü bile tartışılamadan davaların usul yönü ile ret edilmeye başlandığını kaydeden Okumuşoğlu, usul yönüne takılmayan davalarda ise köylülerin, halkın ödeyemeyeceği bilirkişi ücretleri belirlenmeye başlandığının altını çizdi. Okumuşoğlu, “Yargı yolu ile "hak arama" nerede ise imkansız hale gelmiştir. Ekoloji mücadelesi ve politiği ise temel hak ve hürriyetlerle son derece ilişkili olduğundan, yasam alanı savunusu, "yaşam hakkı"nın özü ve ifade ettiği anlam hareketi temel hak ve hürriyetlerin savunusuna, neticede "özgürlük" üst kavramı ile hak aramaya, hakkını savunmaya dönüşmüştür” dedi.

GEZİ GÜÇLÜ BİR MESAJDIR

Başbakanın olayları kökü dışarıda faiz lobisinin işi olarak nitelemesine tepki gösteren Okumuşoğlu, yaşam savunusu mücadelesi edenler tam tersine ranta karşı mücadele ederler.Bu mücadeleye katılanlar bir yandan "çapulcu" bir yandan "faiz lobisi" nasıl olsunlar” dedi. Başbakanın çevrecilere birlikte çalışma çağrısı yapması ile ilgili “doğal yaşam alanları her gün bir başka yerde yıkılırken, hükümet ile çevreciler neyi konuşsun” diye yanıt veren Okumuşoğlu, Gezi ile başlayan hareketin yönünü bugünden söylemenin güç olduğu görüşünde; “Bu mücadele Gezi'den önce de vardı, Gezi'den sonra da devam edecek. Gezi güçlü bir mesajdır”.

(İzmir/EVRENSEL)
www.evrensel.net/news.php?id=59379www.evrensel.net/news.php?id=59379

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...