Köprübaşı ilçesi ve Aydın Söke’nin Kisir Köylerindeki
uranyum madenciliği kaynaklı radyoaktif kirliliğin bilimsel olarak ölçüldüğünün
altının çizildiği panelde, bu yörelerde derhal gerekli önlemlerin alınması
gerektiğine dikkat çekildi. Panelde, radyoaktif kirliliğin tespit edildiği
alanların işaretlenerek boşaltılması gerektiği dile getirildi.
TAEK ÜSTÜNÜ ÖRTÜYOR
İzmir Nükleer Karşıtı Platform ve EGEÇEP bileşenlerinden
Salihli Çevre Platformu tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen panel Salihli
Ticaret Odası Konferans Salonu’nda yapıldı. EGEÇEP bilim Komisyonu üyesi
Erhan İçöz tarafından yönetilen panel Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam
programının Köprübaşı ve Kisir’de gerçekleştirilen bölümlerinden derlenen bir
seçki ile başladı. Seçkinin gösteriminden önce konuşan Köprübaşı ve Kisir’deki
uranyum kirliliğini haberleriyle ilk kez kamuoyuna duyuran Evrensel Gazetesi
İzmir Muhabiri Özer Akdemir, her iki yörede de radyasyon kaynaklı kirliliğin
bilim insanlarınca ölçülmesine rağmen TAEK’in olayın üstünü örtmeye çalıştığını
söyledi.
Dokuz Eylül Çevre mühendisliği öğretim üyesi Yard. Doç. Dr.
Enver Yaser Küçükgül Köprübaşında yapılan ilk radyasyon ölçümünün öyküsünü
anlattı. Burada elde edilen ‘sarı pasta’ adlı nükleer yakıt hammaddesinin
nereye gittiğinin hala belirsiz olduğunu aktaran Küçükgül, sunumunda
Gaziemirdeki nükleer atıklar ve söke Kisir Köyünde gerçekleştirilen radyasyon
ölçümleri ile ilgili de bilgi verdi.
STANDARTLARIN BİNLERCE KATI URANYUM KİRLİLİĞİ
Panelin ikinci konuşmacısı olan Elazığ Üniversitesi öğretim
üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz 2009 yılında Köprübaşı bölgesinde yaptığı TÜBİTAK
destekli bilimsel çalışma ve rapor hakkında bilgiler verdi. Köprübaşında
uranyum madenleri ve sondajlarının olduğu bölgelerdeki bitkilerde, toprakta ve
su da yaptıkları tahlillerde radyasyon kirliliğini tespit ettiklerini ve bunu
raporladıklarını belirten Şaşmaz, “Hemen hemen tüm bitkilerde, oranları farklı
olmak üzere uranyum tespit ettik. Toprakta ve sularda da çok yüksek oranlara
varan uranyum değerleri ölçtük. Bu sular Demirköprü Barajına ve Gediz’e
gidiyor. Doğal olarak kirlilik de Ege denizine taşınıyor. Gerek yerel
yönetimlere gerekse diğer yetkililere bu değerleri iletmemize ve bir ön önce
önlem alınması gerektiğini söylememize rağmen hiçbirşey yapılmış değil” dedi.
ÇİLEKTE, SU DA, TOPRAKTA URANYUM
Prof. Ahmet Şaşmaz’ın yaptığı çalışmalarda uluslar arası
standartlara göre toprakta en fazla 2 ppm olması gereken uranyum miktarı
Köprübaşı yöresinde bazı yerlerde 3.876,1081, 514 ppm gibi değerlere ulaştığı
görülürken, bitkilerde 0.01 ppm olmasına izin verilen uranyum değerleri
ise hayvanların beslendiği bitkilerden sığırkuyruğunda yaklaşık 800, papatyada
100, arpada 100’ün üzerinde, soğan ve sarımsakta 100, yörnin en önemli tarımsal
ürünlerinden çilekte ise yaklaşık 10 ppm e ulaşıyor. Şaşmaz’ın sularda yaptığı
ölçümlerdeki değerler de toprak ve bitkilerinkinden farklı değil; EPA’nın
sularda sıfır olması gerektiğini söylediği uranyum değerleri 230, 199 ppm gibi
değerlere ulaşıyor.
BU ALANLARA GİRİŞLER ÖNLENMELİ
Bu bilimsel çalışma benzeri 10’a yakın çalışma olmasına
rağmen uranyum kirliliği ile ilgili hiçbir önlemin alınmadığı bir kez daha
ortaya serilirken, Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr.
Raika Durusoy’un sunumu bu durumun ortaya çıkaracağı sağlık sorunları ile
ilgili oldu. Radyoaktivite ve sağlık başlıklı sunumunda Durusoy,
Radyasyonun sağlık etkilerini sıralarken kanser, DNA hasarı, hücre bozulması
gibi hastalıkları sıraladı.
Uluslararası radyasyondan korunma ilkelerine göre
radyasyonun hiçbir dozunun zararsız olacak kadar düşük risk kabul
edilemeyeceğini belirten Durusoy, Uranyumun sağlık etkileri arasında beyin ve
böbrek rahatsızlığının başta geldiğini aktardı. Durusoy, ABD’de uranyum
yatakları çevresinde yaşayan Navajo halkının böbrek yetmezliğinin ABD’den üç
kat fazla olduğunu söyledi. Durusoy ayrıca kalp ve damar sorunları ve radon
gazı kaynaklı akciğer kanserinin de yaygın hastalıklar arasında olduğunu
belirtti. Terk edilmiş uranyum madenlerinin olduğu ABD ve Portekizde bunların
yol açacağı sağlık sorunlarını önlemek için haritalarla bazı alanların
girilemez, suların kullanılamaz olarak işaretlendiğini, kaydeden Durusoy,
Köprübaşı ve Kisir Köyünde de aynı işlemin yapılması gerektiğini söyledi.
(İzmir/EVRENSEL)
03 Mayıs 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder