Özer AKDEMİR
18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde bir suikast sonucu
öldürülen Necip Hablemitoğlu’nun eşi, Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu “FETÖ/PDY”
adı altındaki davaya müdahil olmak için başvurdu. Eşinin öldürülmesinde Gülen
cemaatinin rolü olduğu konusunda yıllardır imalar dışında bir şey söylememeyi
yeğleyen Hablemitoğlu, darbe girişiminin ardından cemaatin devlet içindeki
gücünün ortaya çıktığını belirterek, “Şimdi neden 14 yıl boyunca sustuğumu
anladınız mı?” dedi.
BERGAMA KÖYLÜLERİ VE HABLEMİTOĞLU
Hikaye uzun. AKP iktidarı ile başlayan 14 yıllık bir geçmişi
var. AKP’nin tek başına iktidara geldiği 2002 Kasım ayından 1.5 ay sonra
öldürüldü Necip Hablemitoğlu. Onu ölüme götüren sürecin öncesinde, Bergama
Ovacık Altın Madeni ve Hablemitoğlu ilişkisi penceresinden yaşananlara bakalım;
Bergama’daki altın madeninin kuruluş aşamasından itibaren 10 yıl boyunca Kamu İlişkileri Müdürlüğü yapmış, madenin Normandy’e geçişi sürecinde işine son verilmiş maden mühendisi Hasan Gökvardar, 2001 yılında altın madeninde dönen bütün dolapları ve hukuk dışılıkları Evrensel’e anlattı. Madenin dağıttığı rüşvetleri, usulsüz ruhsat ve izinleri, yerel ve ulusal gazeteleri nasıl bağladığını, ÇED Raporunda verilen bilgilerin nasıl çarpıtıldığını vb. bir sürü itiraf günlerce Evrensel’de çoğu manşetten verildi. Bir iki kurumun açıklaması dışında, yaprak kımıldamadı desek yeridir.
Gökvardar’ın en önemli açıklamalarından birisi de tam o günlerde yoğun biçimde kamuoyunda tartışılan, zamanın DGM’sinin ünlü savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından “Legal Alman Casusluğu” iddianamesi ile mahkemeye taşınan, Almanya’nın Bergama mücadelesini kışkırttığı iddiasını ortaya atan Necip Hablemitoğlu’nun “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitabıyla ilgili olanlardı. Hablemitoğlu’nun madene iki kere geldiğini, bütün bilgi belgeleri kendisinin verdiğini, kitabın madenci şirket tarafından bastırılıp, posta ile binlerce protokol listesine ücretsiz ulaştırıldığını söyleyen Gökvardar’ın anlattıkları bu kitapla ortaya konan “psikolojik oyun”u deşifre eder nitelikteydi. Oyunun amacı MGK tarafından bir “Milli Güvenlik sorunu” olarak nitelendirilen Bergama Köylü Hareketi’nin bertarafı idi ve Hablemitoğlu’nun kitabı bu oyunun en önemli parçalarından birisiydi.
Sonuçta Gökvardar’ın bu açıklamalarını yazıp Evrensel’e gönderdiğim gün, haber manşetten çıkabilmesi için bir gün bekletildi. O gün Gökvardar da İzmir Barosu’nda bir grup avukata bize anlattıklarını kameralar karşısında anlatıyordu. Bizim haber ertesi gün çıkamadı, çünkü sabah güne ülke haberimizde konu edindiğimiz kitabın yazarı Necip Hablemitoğlu suikasti ile uyandı. Hablemitoğlu, akşam saatlerinde evinin önünde bir suikastçı tarafından öldürülmüştü! Hablemitoğlu’nun kitabının madenciler tarafından yazdırıldığı ile ilgili haberimiz ancak bir hafta sonra yayınlanabildi...
Bergama’daki altın madeninin kuruluş aşamasından itibaren 10 yıl boyunca Kamu İlişkileri Müdürlüğü yapmış, madenin Normandy’e geçişi sürecinde işine son verilmiş maden mühendisi Hasan Gökvardar, 2001 yılında altın madeninde dönen bütün dolapları ve hukuk dışılıkları Evrensel’e anlattı. Madenin dağıttığı rüşvetleri, usulsüz ruhsat ve izinleri, yerel ve ulusal gazeteleri nasıl bağladığını, ÇED Raporunda verilen bilgilerin nasıl çarpıtıldığını vb. bir sürü itiraf günlerce Evrensel’de çoğu manşetten verildi. Bir iki kurumun açıklaması dışında, yaprak kımıldamadı desek yeridir.
Gökvardar’ın en önemli açıklamalarından birisi de tam o günlerde yoğun biçimde kamuoyunda tartışılan, zamanın DGM’sinin ünlü savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından “Legal Alman Casusluğu” iddianamesi ile mahkemeye taşınan, Almanya’nın Bergama mücadelesini kışkırttığı iddiasını ortaya atan Necip Hablemitoğlu’nun “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitabıyla ilgili olanlardı. Hablemitoğlu’nun madene iki kere geldiğini, bütün bilgi belgeleri kendisinin verdiğini, kitabın madenci şirket tarafından bastırılıp, posta ile binlerce protokol listesine ücretsiz ulaştırıldığını söyleyen Gökvardar’ın anlattıkları bu kitapla ortaya konan “psikolojik oyun”u deşifre eder nitelikteydi. Oyunun amacı MGK tarafından bir “Milli Güvenlik sorunu” olarak nitelendirilen Bergama Köylü Hareketi’nin bertarafı idi ve Hablemitoğlu’nun kitabı bu oyunun en önemli parçalarından birisiydi.
Sonuçta Gökvardar’ın bu açıklamalarını yazıp Evrensel’e gönderdiğim gün, haber manşetten çıkabilmesi için bir gün bekletildi. O gün Gökvardar da İzmir Barosu’nda bir grup avukata bize anlattıklarını kameralar karşısında anlatıyordu. Bizim haber ertesi gün çıkamadı, çünkü sabah güne ülke haberimizde konu edindiğimiz kitabın yazarı Necip Hablemitoğlu suikasti ile uyandı. Hablemitoğlu, akşam saatlerinde evinin önünde bir suikastçı tarafından öldürülmüştü! Hablemitoğlu’nun kitabının madenciler tarafından yazdırıldığı ile ilgili haberimiz ancak bir hafta sonra yayınlanabildi...
‘KUYUDAKİ TAŞ’ KİME İŞARET EDİYORDU?
2011 Kasım ayında Evrensel Basım Yayın tarafından yayınlanan
“Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” adlı kitapta işte
Bergama köylülerine karşı uygulanan bu psikolojik savaş oyununu ele almaya
çalıştım. Üç bölümden oluşan kitabın son bölümü tamamen Hablemitoğlu suikastına
ayrılmıştı. O güne kadar eldeki veriler ve ulaşabildiğim belgelerle
Hablemitoğlu’nu kimlerin neden öldürdüğü sorusunun peşine düşmüştüm.
Bir kere Hablemitoğlu son döneminde Fethullah Gülen Cemaatinin devlet içindeki örgütlenmesi ile ilgili çalışmalar yapıyordu. 2001 yılında yazdığı “Köstebek” adlı kitap, kendisinden 8-9 yıl sonra benzer konuların ele alındığı ve “dokunanın yandığı” iddiaların hemen hemen ilk dile getirildiği kitaptı. Benzer iddiaları “İmamın Ordusu” adlı kitapta yazan Gazeteci Ahmet Şık ve “Haliçteki Simonlar” kitabıyla eski emniyet müdürü Hanefi Avcı cemaatin hışmına uğrayarak kendilerini cezaevinde bulmuşlardı.
Bir kere Hablemitoğlu son döneminde Fethullah Gülen Cemaatinin devlet içindeki örgütlenmesi ile ilgili çalışmalar yapıyordu. 2001 yılında yazdığı “Köstebek” adlı kitap, kendisinden 8-9 yıl sonra benzer konuların ele alındığı ve “dokunanın yandığı” iddiaların hemen hemen ilk dile getirildiği kitaptı. Benzer iddiaları “İmamın Ordusu” adlı kitapta yazan Gazeteci Ahmet Şık ve “Haliçteki Simonlar” kitabıyla eski emniyet müdürü Hanefi Avcı cemaatin hışmına uğrayarak kendilerini cezaevinde bulmuşlardı.
SUİKAST EN ÇOK KİMİN İŞİNE YARADI?
Peki Necip Hablemitoğlu da daha 2001 yılında bu gerçeklere
dikkat çektiği için cemaatin bir kurbanı olamaz mıydı? Kuyudaki Taş’ta bununla
ilgili şu cümleler yer almakta;
“Hablemitoğlu suikastından ülke içinde en karlı çıkan kesimin ise Gülen Cemaati olduğunu söyleyebiliriz.
1-Hablemitoğlu’nun ölümü ile cemaatin çok önemli bir hasmı ortadan kalkmıştır.
2-Suikast, Hablemitoğlu’nun sahte bilgi-belgelerle yazdığı ve altın madenlerine karşı direnişin Almanya’nın işi olduğu yönündeki tezleri işleyen kitabını ‘tartışılmaz’ kılmış, hatta suikastin kimler tarafından yapıldığı şüphelerini bu yöne kaydırmıştır. “
Şimdi aradan 14 yıl geçtikten sonra, ülke merkezinde Gülen cemaatinin olduğu kanlı bir darbe girişiminden kurtulup, OHAL kanunları ile yönetilir hale geldiği bir süreçte açılan davada karşımıza yeniden Hablemitoğlu dosyasının çıkması aslında sürpriz değil. Daha AKP-Cemaat çatışmasının ilk başladığı günlerde, bu çatışmanın ‘olumlu’ sonuçlarından birisinin de Hablemitoğlu suikastının aydınlatılması olabileceğini ama 14 yıldır iktidarda olup suikastın çözümü için hiçbir şey yapmayan AKP’nin o günkü yapısıyla bunu yapabilme olasılığının çok olmadığını yazmıştım.
Kabul edilen FETÖ çatı iddianamesinde savcı, Hablemitoğlu suikastını da bu grubun işi olarak ele alırken, şimdiye kadar çözülememesinin yine bu gurubun devlet içindeki yapılanmaları nedeniyle olduğunu ileri sürüyor.
‘ÇOCUKLARIM İÇİN SUSTUM’“Hablemitoğlu suikastından ülke içinde en karlı çıkan kesimin ise Gülen Cemaati olduğunu söyleyebiliriz.
1-Hablemitoğlu’nun ölümü ile cemaatin çok önemli bir hasmı ortadan kalkmıştır.
2-Suikast, Hablemitoğlu’nun sahte bilgi-belgelerle yazdığı ve altın madenlerine karşı direnişin Almanya’nın işi olduğu yönündeki tezleri işleyen kitabını ‘tartışılmaz’ kılmış, hatta suikastin kimler tarafından yapıldığı şüphelerini bu yöne kaydırmıştır. “
Şimdi aradan 14 yıl geçtikten sonra, ülke merkezinde Gülen cemaatinin olduğu kanlı bir darbe girişiminden kurtulup, OHAL kanunları ile yönetilir hale geldiği bir süreçte açılan davada karşımıza yeniden Hablemitoğlu dosyasının çıkması aslında sürpriz değil. Daha AKP-Cemaat çatışmasının ilk başladığı günlerde, bu çatışmanın ‘olumlu’ sonuçlarından birisinin de Hablemitoğlu suikastının aydınlatılması olabileceğini ama 14 yıldır iktidarda olup suikastın çözümü için hiçbir şey yapmayan AKP’nin o günkü yapısıyla bunu yapabilme olasılığının çok olmadığını yazmıştım.
Kabul edilen FETÖ çatı iddianamesinde savcı, Hablemitoğlu suikastını da bu grubun işi olarak ele alırken, şimdiye kadar çözülememesinin yine bu gurubun devlet içindeki yapılanmaları nedeniyle olduğunu ileri sürüyor.
Şengül Hablemitoğlu, suikastta cemaat parmağı konusunda
katıldığı bir sosyal medya yayınında eskisinden daha açık bir tavır içindeydi.
Suikastın işlendiği günden bugüne 14 yıl boyunca hiçbir zaman dava konusu bile
edilemediğinin altını çizen, bunun nedeni olarak da Gülen cemaatinin devlet
içindeki yapılanmasını gösteren Hablemitoğlu, cemaatle AKP’nin yıllar süren
ortaklığına da dikkat çekerek şunları söylüyordu; “Bu dosya bu yapılanma
çerçevesinde karartılmış, o yüzden kimler bunu yapmışsa bunun bulunması
gerekiyor. bugüne kadar bu cümleyi neden kurmadım biliyor musunuz? 14 yıl önce
10 ve 11 yaşında olan iki kızım bugün artık kendi kanatları ile uçuyorlar ve
benimle birlikte değiller. Bu örgütün ne kadar kanlı bir yapıya büründüğünü
herkes anladı sanıyorum. Bugüne kadar niye birşey söylemediğimi de anlamıştır
herkes.”
İnsanı ve günümüz olaylarını göz önüne aldığımız zaman son
derece mantıklı bir yaklaşım. Bakalım bu sefer 14 yıllık bir siyasi suikast
dosyası çözülebilecek mi? Şahsi fikrim, çözseler şimdiye çözerlerdi, çözmek
istemediler ve bütün taşlar yerinden oynasa da çözeceklerini sanmıyorum. Çünkü
sorumluluğu birbirlerinin üzerine atamayacak kadar iç içe geçmiş ilişkilerin
olduğu bir dönemde işlendi bu suikast ve çözümsüz kalmasında da bugün birbirine
düşman olan bu iki güç sorumlu.