"Bu bilirkişi raporlarını hazırlayanlar, bilimsel
bilgileri çarpıtanlar, bilimi sermayenin çıkarları için meze yapanlar, sizler
de halkın yaşamını tehlikeye atan bu raporlar nedeniyle mutlaka
yargılanacaksınız..."
Durum gerçekten ciddi! Sandığınızdan da ciddi! Yok, darbe
girişiminin hemen ardından sosyal medyada başlayan geyikten bahsetmiyorum.
Tamamen gerçek yaşamın içinden anlatacaklarım. Darbe, OHAL gelip geçer ama
benim dikkat çekeceğim konunun etkisi maalesef çok daha uzun.
Hepimiz zehir soluyoruz, çocuklarımız zehirlerin üzerinde
oynuyor! Halkın sağlığı büyük bir tehdit altında. Yerel yöneticiler buna çanak
tutuyor. Bunlara karşı verilen hukuk mücadelesi de hiç iyi gitmiyor.
Nasıl mı?
Önce İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) aylık Kent Bülteni
dergisinde kısa bir haber olarak duyuruldu. "Büyükşehirden cüruf
harekatı". Aliağa-Foça arasındaki tam miktarı dahi bilinmeyen, ama
milyonlarca ton olduğu belirtilen cürufların İBB tarafından bordür, yol dolgu
malzemesi ve parke taşı yapıldığını anlatıyordu haber. Hem de ne kadar
'çevreci' bir şey olduğu vurgusuyla. Bu milyonlarca ton cürufu nerelere
sığdıracağını bilemeyen demir çelik ve termik santral patronları en çok sevinen
kesim olmuş, belediyeye bu 'cesur' kararı nedeniyle teşekkür ediyorlardı.
Gelgelelim bu cüruflar hiç de masum değildi. Taa 2006
yılında, bu cüruflarla ilgili Aliağa'da yapılan, zamanın İl Çevre Müdürü Osman
Tatar, Aliağa'nın AKP'li Belediye Başkanı Tansu Kaya ve işadamlarının katıldığı
toplantıda bu cürufların "tehlikeli atık" niteliğinde
olduğu, ne yapılacağının bilinmediği ortaya konmuştu.
İBB'nin bu uygulamasını "Büyükşehir yollara zehir
seriyor" başlığıyla Evrensel Gazetesinde haber yaptım. İBB, haberle
ilgili gönderdiği açıklamada TÜBİTAK- Marmara Araştırma Merkezi tarafından
atıklarda yapılan analiz sonuçlarına atıfta bulunarak, "ürünlerin
insan sağlığına etki edecek şekilde kirlilik etkisi yaratması söz konusu değildir” dedi.
Oysa incelediğimizde TÜBİTAK'ın bu raporunun İBB'nin
dediğinin tam aksini söylediğini gördük;
“Atık cüruf örneğinin ‘tehlikeli atık’ olduğu
sonucuna varılmıştır”.
Bu kadar net! Peki İBB bu açık cümleye rağmen nasıl bu
atıkların sağlığa bir etki yapmayacağını ileri sürüyordu.
Bunun nedeni şu;
Atıkların İzmir'in kuzey ormanlarının ortasındaki bir su
havzası olan Gölyüzü mevkiine depolanmasının yanı sıra, parke ve bordür
taşı, yol dolgu malzemesi yapılarak il-ilçe, köylere kadar yayılmasına karşı
davalar açıldı. Menemen Belediyesi, Ziraat Odası çeşitli dernek ve kişiler
tarafından. Mahkeme davada bu cüruflarla ilgili bilirkişi raporu hazırlanmasını
istedi. TÜBİTAK uzmanları cürufların birçok farklı kesiminde örnekler alarak
analiz ettiler. Raporlarını da mahkemece oluşturulan bilirkişi heyetine
ilettiler.
İşte ne olduysa bu süreçte oldu. TÜBİTAK Raporu, atıkların
canlı yaşamı açısından nasıl bir risk oluşturduğuna dikkat çekerek bunlar "tehlikeli
atık niteliğindedir. suyla teması kesinlikle önlenmeli ve yalıtılmış bir yerde
muhafaza edilmedir" diyordu.
Bilirkişi heyetini oluşturan Dokuz Eylül Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Ayşegül Pala, aynı üniversitenin Maden Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Turan Batar ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Musa Avcıise bu TÜBİTAK Raporunu öyle bir ters yüz ettiler ki inanılır gibi
değildi!
TÜBİTAK Raporundaki bilimsel verileri, uyarıları öyle bir
yorumladılar ki sanki cürufların hiç tehlikesi yokmuş gibi bir durum ortaya
koydular. Bütün bunlardan daha kötüsü ise TÜBİTAK Raporundaki "tehlikeli
atık" tanımını "tehlikesiz atık" olarak
değiştirme pervasızlığını gösterecek kadar ileri gittiler!
Velhasıl, mahkeme bu bilirkişi raporuna dayanarak açılan
davayı reddetti. Cürufların yollara, sokaklarımıza taşınmasına yeşil ışık yaktı.
Bu bilirkişi skandalını birçok kez haber yaptım. Televizyon
programında dile getirdim. EGEÇEP bu bilirkişiler hakkında "görevi
kötüye kullanmak"tan suç duyurusunda bulundu.
Ama ne gariptir ki, bu kadar açık seçik duruma rağmen
bilirkişilerden Prof. Dr. Ayşegül Pala aynı bölgedeki termik santrallerle
ilgili açılan davalara da bilirkişi olarak atandı. Pala, bu bilirkişiliği
sırasında yan yana iki parseldeki termik santrallerle ilgili iki ayrı görüş
oluşturarak bilim tarihine geçti!
EGEÇEP'in suç duyurusunda ise başsavcılık takipsizlik kararı
verdi. Yapılan itirazı değerlendiren İzmir 2. Sulh Ceza hakimliği "tehlikeli
atık" sözünün"tehlikesiz atık" olarak yazılmasının "sehven yapılmış
bir hata" olduğunu belirterek takipsizlik kararına yapılan itirazı da
reddetti.
Mahkeme, TÜBİTAK ve bilirkişi raporlarının sonuç kısımlarının
uyumlu olduğunu ileri sürüyor. Durum gerçekten öyle olsa biz de "evet,
bir kelime yanlış yazılmış" der geçerdik. Ama öyle değil...
Her iki raporu da inceleyen Ege Üniversitesi Halk Sağlığı
Bölümü BaşkanıProf. Dr. Ali Osman Karababa ve aynı bölümden Doç. Dr.
Raika Durusoy'un tespitleri bunun "sehven yapılmış bir hata" olmadığı
yönünde. İşte o değerlendirme yazısı:
"TÜBİTAK MAM raporuna göre:
1. Atığın çok büyük oranda yapılan işe bağlı olarak
inorganik özellikte,
2. Yüksek ph değerine sahip (bazik karakterli),
3. İçeriğinde çok toksik bir yapay kimyasal olan
dioksin bulunduğu,
4. Ekolojik toksisite açısından (ekotoksisite testi)
oldukça çok toksik olduğu ( bu analiz için en üst düzey toksisite kategorisi),
5. Curuf örneğinin "tehlikeli atık" olarak
değerlendirildiği,
net olarak anlaşılmaktadır.
net olarak anlaşılmaktadır.
Curuf ekolojik toksisitesi nedeniyle açıkta depolanmaması,
yağmur vb. nedenlerle sulu ortamlara karışmaması için önlem alınması gereği
belirtilmektedir.
Numunenin organik içerik analizinde; yakma prosesi sonucu
elde edilen cüruf olması nedeniyle yan ürün olarak açığa çıkabilecek olan çok
toksik dioksin ve furan analizi de yapılmış ve 27,3 µg/kg (ppb) düzeyinde
I-TEQ PCDD/F ölçülmüştür. Rapora göre bu değer, cüruf örneğinin dioksin ile
kontamine olduğunu göstermektedir. Raporda ülkemizde henüz cüruf için sınır
değerlerin belirlenmediği, bu nedenle yasal sınırlar anlamında kirlilik
göstergesi olarak değerlendirilemediği ifade edilmektedir. Ancak insan ve çevre
sağlığı açısından çok toksik olduğu ispatlanmış bir bileşiğin henüz yasal sınır
değerinin belirlenmemiş olması, o bileşiğin çevresel etkilerinin gözardı
edilebileceği anlamına gelmemektedir.
Mahkeme tarafından atanan bilirkişilerin raporuna göre:
1. Atıkların içindeki dioksin kontaminasyonu, ağır
metal yoğunluğu ve atıkların ekotoksisitesi hafife alınmış, ayrıca TÜBİTAK MAM
Raporu'nda cüruf örnekleri için belirtilen "tehlikeli atık"
tanımlaması görmezden gelinmiştir
2. İşletme içindeki kuyudan alınan örnekte insani
tüketim amaçlı suların kriterlerine göre arsenik, bakır, cıva, kadmiyum, krom
(6+) düzeylerinin yüksek olduğu, ancak sulama suyu olarak kullanılabileceği
belirtilmiştir. Ancak doğada yeraltına ulaşan suyun yalnızca sulamada
kullanılabileceği insani tüketim amaçlı sulara karışmayacağı gibi bir kural
yoktur. Hiç beklenmedik yerde içme sularına karışabilme olasılığı vardır.
Kaldı ki doğal döngülerde biyoakümülasyon (biyolojik birikim) olasılığı vardır.
3. Firmanın "cüruf geri kazanımı, beton parke ve
bordür yapımı, dolgu malzemesi ve cüruf depolama tesisi projesi"ni
atıkların zararsızlaştırılarak onlardan kurtulmanın en uygun yöntemi gibi
sunması da oldukça dikkat çekicidir. Curufların zararlı etkileri parke veya
bordür haline getirilince tamamen yok olacağı konusunda kesin yargıya nasıl
varılmıştır bu anlaşılamamaktadır.
4. Raporun büyük bölümünün "cüruf geri kazanımı,
beton parke ve bordür yapımı, dolgu malzemesi ve cüruf depolama tesisi
projesi"ne ayrılmış olması da bilirkişilik göreviyle ne kadar
bağdaşmaktadır ayrıca sorgulanmalıdır."
Bu uzun yazı ve en son paylaştığım uzun bilimsel alıntıdan
sonra yazının en başına dönersek; durumun neden çok ciddi olduğunu umarım
anlatabildim. Bu cüruflar yaşamımıza, yollarımıza, sokaklarımıza girmeye devam
edecek. Bunun önünü açan "bilim insanları" da hiçbir şey
olmamış gibi vicdanları rahat işlerine devam edecekler!
Bu devranın böyle gitmeyeceği son yaşanan baş döndürücü
gelişmelerle bir kez daha ortaya kondu. Dünün can ciğer kuzu sarmaları
AKP-Fethullah Gülen Cemaati şimdi birbirlerinin can düşmanları ve iş darbe
girişimine kadar gitti. Dünün kudretlileri, dokunulmazları bugün, binler
halinde gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Son söz; bu bilirkişi raporlarını hazırlayanlar,
bilimsel bilgileri çarpıtanlar, bilimi sermayenin çıkarları için meze yapanlar,
sizler de halkın yaşamını tehlikeye atan bu raporlara imza attığınız için
mutlaka yargılanacaksınız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder