21 Ekim 2018 Pazar

Hukuksuz ülkede hukukçu olmak! (Pazar yazısı)



21 Ekim 2018 04:30
     
 

Seferihisar Teos’tan ayrıldığımızda öğle sonunu bulmuştu saatler. Urla Zeytineli köyünün içinden denize doğru kıvrılarak tırmanan, sonra hafif bir eğimle inişe geçen bir yolda, makilerle kaplı tepelerin arasından konvoy halinde ilerledik. İzlediğimiz dar asfalt yolun sonundaki Hacılar koyu gitmek istediğimiz yerdi. Koydaki deniz kıpırtısız cam gibi görünüyordu tepeden. Durgun ve masmavi...
Yemyeşil bir örtüyü üzerine çekip uyuyormuşçasına kıvrılan tepelerin içine doğru teklifsizce, bir boynuz gibi sokulmuştu koy. Maviş maviş gülümseyen deniz en fırtınalı havalarda bile sakinliğini hiç bozmadan, ikizkenar üçgen şeklindeki küçücük bir vadinin sahilinde son buluyordu. Vadinin içerisinde, kırmızı kiremitli, iki üç katlı 20-25 kadar villa göze çarpıyordu. Günlerdir kamuoyunda tartışılan, gizli telefon kayıtlarının ortaya döküldüğü, o zamanlar Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a ait olduğu söylenen iki villa da bu evlerin arasındaydı.
Türkiye Barolar Birliği de (TBB) çeşitli meslek örgütleri ve vatandaşlarla birlikte bu doğal sit alanına yapılan villalara karşı dava açmıştı. Seferihisar Teos’a iki günlük bir toplantıya gelen TBB Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu, hazır buralara kadar gelmişken tartışmalı villaları gidip yerinde görmek istemişlerdi.
*
Villalarla ilgili açılan davaların hukuki süreci ülkedeki hukukun geldiği noktanın bir özeti gibiydi. Koydaki 20 parselin sit derecesi 1. dereceden 3’e düşürülmüştü önce. Sit derecesinin düşürülmesini sağlayan bilirkişi raporunda imzası bulunan “bilim insanlarına” verildiği iddia edilen rüşvetin ses kayıtları internette dolaşmaktaydı. Sit kararının düşürülmesini iptal eden mahkeme hakimleri için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ‘reddi hakim’ talebinde bulunması mahkeme başkanını isyan ettirmişti. Mahkeme Başkanı Osman Ermumcu, Bakanlığın adeta villa sahipleri yerine geçerek hakimin reddedilmesini istemesini “trajik” olarak nitelemiş, bir kamu kurumuna da yakıştıramadığını açık seçik dile getirmişti. Mahkeme Başkanı bu çıkışının karşılığını almakta gecikmedi. 2015 HSYK Yaz Kararnamesi ile Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığından İdare Mahkemesi Başkanlığına düşürüldü.
**
Konvoyumuz tepeden, yılan gibi kıvrılan dar asfalt bir yolla bu villalara ulaşmaya çalışırken önümüze demirden bir kapı ve kapının etrafından bütün koyu çepeçevre sardığı anlaşılan tel örgüler çıktı. Birileri güya bütün halkın malı olması gereken sahile giden yolu demir kapı ile kapatmıştı. Demir kapının ötesinde hiç kimse yoktu. Kapının iki üç metre ötesindeki bir direğin üzerine yerleştirilmiş kameranın kırmızı ışığı sürekli yanıyor, bizim göremediğimiz birileri bütün hareketlerimizi izliyordu. İki kanadı kalın asma kilitlerle zincirlermiş kapıdan seslenip birilerini çağırmanın hiçbir faydası olmadı.
Gün akşama yaklaşmışken, demir kapıyı, tel örgüleri aşamayacaklarını anlayan hukukçular kapının önüne sıralanıp bu ‘hukuksuzluk anı’nı birkaç kare fotoğraf ile ‘ölümsüzleştirdiler’ Artvin’den, 25 yıllık Cerattepe mücadelesinin avukatı Bedrettin Kalın demir kapının tepesine çıkıp oturdu. Hukuksuzluğa bir hukukçunun verebileceği en masum tepki buydu belki de. Biri zafer işareti yaptı, birisi “Bu kapılar, kaplarınız vız gelir bize vız” diye değiştirdi çok bilindik bir şiirin mısralarını. On dakika sonrasında olacaklardan habersiz kareye giren herkes gülümsüyordu.
Konvoyumuz tam dönüşe geçerken karşıdan gelen lüks arazi araçları ile karşılaştık. Dar yolda dönmek için manevra yapan Av. Bülent Tokuçoğlu’ya bu arazi araçlarından birinden laf atılınca ortalık gerildi. Arazi araçları ile gelip hukukçulara sataşanlar villaların sahipleriymiş.
Bu gerginlikten beş dakika sonra Zeytineli köyü çıkışına gelindiğinde jandarmalar yolu kesti. Avukatlar saatlerce alıkonuldu yolda. Tüm itirazlara “gelen emir böyle” diye yanıt verdi jandarmanın başındaki komutan. Savcı izni olmadan avukatların alıkonulamayacağı, aranamayacağı, gözaltında tutulamayacağını söyledi avukatlar. Vali’nin, bakanın, baro başkanının aranması hiçbir şeyi değiştirmedi. “İhbar var” denilerek durdurulan hukukçular ve içlerindeki tek gazeteci olarak ben gecenin karanlığına kadar orada göz altında tutulduk. Hukukçular bu hukuksuzluğu tuttukları bir tutanakla kayıt altına alırken ben de durumu gazete merkezine telefonla bildirdim. Bir kez daha gördük ki, işin ucu hükümetin en tepesindeki isme dokununca ne hukuk dinleniyordu, ne yasa, ne yönetmelik...

***
Birlikte üç saat alıkonulduğumuz TBB Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu üyesi hukukçularla daha sonra da birçok yerde karşılaştık. Ülkenin neresinde bir doğa talanına karşı mücadele varsa bu gönüllü hukukçular orada idi. Soğuk bir sonbahar sabahında Artvin Cerattepe davasının bilirkişi keşfi için Kafkasör Yaylası’nın yolunu tutan hukukçular, birkaç gün sonra bu sefer Kozak Yaylasındaki madene karşı açılan davanın duruşması için Bergama’ya geliyorlardı. Trakya’nın termik santral cehennemine dönüşmemesi, Ergene’nin açık kanalizasyon gibi akmasına son vermek için mahkeme mahkeme dolaşıyor, sayfalarca dilekçe, tutanak hazırlıyorlardı. Aydın dağlarında, Karadeniz yaylalarında, bozkırın ortasındaki bir yaşam mücadelesinde hukuktan medet uman yoksul halk onları hep yanlarında gördü. Hukuk her ne kadar siyasi iktidarın yağma sofrasına meze yapılsa da, ne onlar, ne de yurttaşlar hukuku ve adaleti talep etme cüretinden vazgeçmediler. Yaşam hakkının avukatlarıydı onlar. Talan edilen doğanın, tarihin, dilsiz taşların, kurdun, kuşun, böceğin...
Geçtiğimiz haziran ayında, Türkiye çevre hukukunun duayenlerinden İzmir eski Baro Başkanı Noyan Özkan adına verilen onur ödülleri açıklandıktan sonra TBB’nin üst yönetiminin çevre komisyonuna karşı tutumları değişti. TBB yönetimi önce ödüllerden birisinin verildiği Finike’de katledilen Büyüknohutçu ailesinin törene gelmemesini gerekçe göstererek ödül töreninin ertelendiğini açıkladı. Onur ödüllerinden diğeri kurumsal olarak EGEÇEP’e verilmişti. Töreni erteleme kararı alırken komisyona danışma, bilgi verme gereği bile duymamıştı TBB. Sonrasında ise komisyonda görev yapan hukukçulara gönderilen suçlayıcı bir yazı ile komisyon üyeliklerinin sona erdirildiği iletildi. Güya komisyon ödül yönetmeliğine uygun davranmamıştı.
Acaba, TBB’nin Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Sivas’ta altın madeni işleten Demir Export’un avukatlığını yapması mıydı esas sorun? Doğa katliamının en çok yaşandığı bir madencilik faaliyetine hukuksal destek sunan Feyzioğlu’nun başında bulunduğu TBB Çevre Komisyonu altın madenciliğine karşı yıllardır önemli bir mücadele yürüten EGEÇEP’e ödül veriyordu. Komisyonun tasfiyesi bu çelişkinin çözülmesi yöntemi miydi?
Ülke, kendini her geçen gün daha da ağır hissettiren bir hukuksuzluk ikliminden geçiyor. Ne gariptir ki, hukuksuz ülkede hukukçu olarak kalmak isteyenlere en son ceza kendi meslek örgütleri tarafından kesildi!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...